KÜLTÜR SANAT - 12 Haziran 2019 Çarşamba 12:03

Portekiz Milli Günü İzmir’de kutlandı

A
A
A
Portekiz Milli Günü İzmir’de kutlandı

Portekiz Milli Günü nedeniyle Portekiz Büyükelçiliği ve Portekiz İzmir Fahri Konsolosluğu tarafından bir resepsiyon düzenlendi.

Portekiz Milli Günü nedeniyle Portekiz Büyükelçiliği ve Portekiz İzmir Fahri Konsolosluğu tarafından bir resepsiyon düzenlendi. Portekiz’in Ankara Büyükelçisi Paula Leal da Silva, bu anlamlı günü İzmir’de kutlamaktan büyük mutluluk duyduklarını ifade etti. Resepsiyonun ardından, Fado’nun en başarılı temsilcilerinden biri olan Ana Laíns, 33. Uluslararası İzmir Festivali kapsamında bir konser verdi.


Portekiz Milli Günü nedeniyle Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde resepsiyon düzenlendi. Müzik dinletisiyle başlayan resepsiyonda, Yaşar Üniversitesi Müzik Bölümü öğrencileri Portekiz halk müziği Fado’nun örneklerini de seslendirdi.


Resepsiyonda konuşan Büyükelçi Paula Leal da Silva, Portekiz Milli Gününü İzmir’de kutlamaktan büyük mutluluk duyduklarını ifade etti. Paula Leal da Silva, “İzmir, çok sayıda uygarlığa ev sahipliği yapmış, din, kültür, sanat, bilim ve tarihin köklerini görebildiğimiz 8 bin 500 yıllık bir şehir. İzmir, aynı zamanda geleceği de görebildiğimiz modern bir şehir” dedi.


Portekiz’in 900. yılının kutlanmasının aynı zamanda Portekizce dili için de bir onur olduğunu vurgulayan Büyükelçi Paula Leal da Silva, “Tarih, geleceğe daha iyi hazırlanmamız için bir araçtır. Şiir, bilim ve edebiyatın dili olan, 5 kıtada 300 milyon insan tarafından konuşulan ve aynı zamanda inovasyon, bilim ve iş dünyasının dili olarak Portekizce, insanımızın bilgisini ve yaratıcılığını pekiştirmektedir” diyerek Portekizcenin dünyadaki en yaygın dillerden biri olduğunu söyledi.


Silva, “Gayrisafi milli hasılamız yüzde 7 büyüme oranı kaydetti ki bu Avrupa Birliği ortalamasının üstündedir. Ayrıca Portekiz olarak futbolda Uluslar Ligi’ndeki son zaferimizle de gurur duyuyoruz” diye konuştu.



"Portekiz önemli Türk yatırımlarına ev sahipliği yapmakta"


İki ülke arasındaki eğitim alanındaki işbirliklerine de değinen ve Portekizcenin birçok Türk üniversitesinde öğretildiğini ifade eden Paula Leal da Silva, “Yaşar Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı ve Rektörüne sadece ülkemize verdikleri destek ve gösterdikleri nezaketten dolayı değil, aynı zamanda Portekizceye ve kültürüne ilişkin süre gelen ilgileri için de minnettarız” dedi.


Paula Leal da Silva, konuşmasında, iki ülke arasında süregelen ekonomik ilişkilere de değinerek, Portekiz ve Türkiye arasındaki dış ticaret hacminin 1,5 milyar doları aşmasına karşın özellikle ticaret ve ekonomi alanında hala yapacak çok şey olduğunu belirtti. Leal da Silva, “Portekiz, tekstil, madencilik, çimento gibi alanlarda önemli Türk yatırımlarına ev sahipliği yapmakta. Önemli Türk firmaları da ülkemizin ekonomisinde önemli bir varlığa sahip; ayrıca Portekiz de Türkiye’ye yenilenebilir enerji, yüksek kalite kağıt, inşaat ve mühendislik gibi alanlarda yatırım yapıyor" açıklamasında bulundu.



"Akdeniz sıcaklığı, ilişkileri geliştirmede en büyük avantajdır"


Portekiz’in İzmir Fahri Konsolosu olarak görev yapmaktan onur duyduğunu belirten Ahmet Yiğitbaşı ise fahri konsolosluğun amacının iki ülke arasındaki sosyal ve ekonomik ilişkileri güçlendirme yoluyla temelde küresel barışa bir katkıda bulunmak olduğunu hatırlattı. Yiğitbaşı, uluslararası ilişkilerin giderek gelişmesiyle ülkeler arasındaki ticari ve kültürel işbirliklerinin artması ile birlikte bu görevin daha da önemli hale geldiğini sözlerine ekledi. Ahmet Yiğitbaşı, “Ülkemizin Avrupa Birliği (AB) açısından artan stratejik öneminin farkında olan Portekiz, AB müzakere sürecimizi desteklemekte, Türkiye’nin AB üyeliğinin AB’nin Akdeniz boyutunu güçlendirebileceğine inanmaktadır” sözleri ile verilen desteğe teşekkür etti.


Yiğitbaşı, Türkiye ile Portekiz arasındaki ticari ilişkilerin her yıl katlanarak arttığına da dikkat çekti. Bu ilişkilerin daha da geliştirilebileceğini belirten Ahmet Yiğitbaşı, “İşbirliklerinin geliştirilmesi, ekonomik ve kültürel olarak yeni kapılar açacaktır. Türk ve Portekiz insanının sahip olduğu Akdeniz sıcaklığı, ilişkileri geliştirmede en büyük avantajdır” dedi.


Resepsiyona ayrıca; İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Yaşar Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı ve Portekiz İzmir Fahri Konsolosu Ahmet Yiğitbaşı’nın eşi Yaşar Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili İdil Yiğitbaşı, Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemali Dinçer, Başkonsolos ve Konsoloslar, Büyükelçilik yetkilileri, Türk ve Portekizli askeri erkan, iş dünyasının önde gelen isimleri ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan davetliler ile İzmir’de yaşayan Portekizliler katıldı.



Fadonun divası konser verdi


Resepsiyonun ardından 33. Uluslararası İzmir Festivali kapsamında, “Aşkın ve Tutkunun Müziği Fado - Ana Laíns” konseri düzenlendi. Fado’nun ve Portekiz’in geleneksel müziğinin en başarılı temsilcilerinden biri olan Ana Laíns, Portekiz Büyükelçiliği ve Portekiz İzmir Fahri Konsolosluğu işbirliği ile yapılan konserde, son albümü Portucalis’den eserler sundu. Laíns’e piyanoda Paulo Loureiro, Portekiz gitarda Bruno Chaveiro, akordeonda Carlos Lopes, davulda Joao Ceolho ve basta Hugo Ganhao eşlik etti.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul AKRA Gran Fondo heyecanı için geri sayım başladı AKRA Gran Fondo Antalya powered by AG Tohum’da kayıtlar bugün saat 17.00’de sona eriyor. Bisiklet tutkunları mavi ve yeşilin buluştuğu nokta olan Kemer’de pedala basacak. AKRA Hotels ana sponsorluğunda AG Tohum desteği ile bu sene 6. kez gerçekleştirilecek AKRA Gran Fondo Antalya powered by AG Tohum, bisiklet tutkunlarını Kemer’in eşsiz manzarasında ağırlayacak. “Mavi ve Yeşil’in bir parçası ol” sloganı ile 27-28 Nisan tarihlerinde gerçekleşecek organizasyon Antalya Havalimanı, Corendon Airlines ve Diana Travel’in co-sponsorluğunda düzenlenecek. Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden biri olan Kemer’de koşulacak olan yarış için nefesler tutulurken kayıtlar bugün saat 17.00’de sona erecek. 2018 yılından bu yana amatör yol bisikletçileri doğal güzelliklerin içinde buluşturan AKRA Gran Fondo Antalya powered by AG Tohum’da dünyanın birçok ülkesinden gelen bisikletçiler, finişi görmek için mücadele verecek. Kemer Olbia Parkı’ndan start alacak ve aynı noktada sona erecek 98K ve 49K’lık 2 ayrı parkurdan oluşan organizasyon, renkli görüntülere ve mücadeleye sahne olacak. Engelsiz yaşam destekleniyor “Bisiklete Engel Yok” diyerek yola çıkan AKRA Gran Fondo, engelsiz yaşamı da destekleyecek. Uluslararası Bisiklet Birliği (UCI) ve Türkiye Bisiklet Federasyonu yönetmeliklerine göre düzenlenen organizasyonda Eşpedal Derneği’nden 10 görme engelli sporcuyu ‘tandem’ kategorisinde yer alacak. Özel tasarlanan 2 kişilik bisikletler 10 görme engelli sporcuya yarışma imkanı sunacak organizasyonda ekipler pilot ve co-pilot olarak yer alacak. 49K AG Tohum Parkuru’nda Kemer Olbia Parkı’ndan start alacak yarışçılar Denizli Caddesi’ni takip ederek Hükümet Caddesi’nden Atatürk ve Demokrasi Bulvarı’na ulaşacak. Antalya-Kemer yolunda devam edecek organizasyonda Kontaaltı Bulvarı geçilerek Beldibi Jandarma Karakolu’ndan U dönüşü gerçekleşecek ve Cumhuriyet Caddesi yol ayrımından sağa dönülecek. Sırasıyla Şehit Er Mehmet Urman Caddesi, Kuzdere Köprüsü-Kuzdere Caddesi, Karabucak Küme Evleri, Kiriş Caddesi, Çalış Caddesi, Mustafa Ertuğrul Caddesi, Atatürk Caddesi, Şehit Hasan Yılmaz Caddesi, Kemal Sunal Caddesi, Onno Tunç Caddesi ve Deniz Caddesi geçilerek yarış, Kemer Olbia Parkı’nda sona erecek. AKRA 98K parkuru: Elit Erkek (18-34) Master Erkek (35-39) Master Erkek (40-44) Master Erkek (45-49) Master Erkek (50-54) Master Erkek (55-59) Master Erkek (60-64) Master Erkek (65+) Genel Klasman Erkek Elit Kadın: Elit Kadın (18-34) Master Kadın (35-39) Master Kadın (40-44) Master Kadın (45-49) Master Kadın (50-54) Master Kadın (55-59) Master Kadın (60-64) Master Kadın (65+) Genel Klasman Kadın AG Tohum 49K parkuru: Genç Erkek (16-17) Elit Erkek (18-34) Master Erkek (35-39) Master Erkek (40-44) Master Erkek (45-49) Master Erkek (50-54) Master Erkek (55-59) Master Erkek (60-64) Master Erkek (65+) Genel Klasman Erkek Elit Kadın Genç Kadın (16-17) Elit Kadın (18-34) Master Kadın (35-39) Master Kadın (40-44) Master Kadın (45-49) Master Kadın (50-54) Master Kadın (55-59) Master Kadın (60-64) Master Kadın (65+) Genel Klasman Kadın ile Paralimpik ve Tandem kategorilerinde yarışacak.
Eskişehir Sahnede o acıları adeta yaşadıklarını anlattılar Eskişehir’de, 18 Mayıs 1944 yılında Kırım-Tatarlı ailelerin ülkelerinden sürgününü ve çektiği zorlukları anlatan ‘Hasret’ isimli tiyatro oyununu sahneleyen oyuncular, yaşanan acıları adeta yaşadıklarını anlattılar. Odunpazarı Belediyesi Tiyatro Ekibi tarafından hazırlanan oyun, Hasan Polatkan Kültür Merkezi’nde sanatseverlerle buluştu. ‘Hasret’, Kırım - Tatar ailelerinin 18 Mayıs 1944 yılında yurtlarından alınıp başka ülkelere zorla sürgün edilmesini anlatan bir tiyatro oyunu. Senaristliğini Derya Dobrişan’ın üstlendiği oyun, Elçin Karaahmet ve Süleyman Karaahmet tarafından yönetildi. Ceren Tüysüz, Ferhat Karataş, Hüseyin Demir, İpek Uzkalan ve Tuğçe Güney’in rol aldığı ve 4’üncü defa sahnelenen oyunun, daha önce günümüzde yaşamakta olan Kırım Tatarlı ailelere yönelik oynanmıştı. Son oyunun seyirciler üzerinden duygusal anlar yaşattığı gözlemlendi. Beş kişilik oyuncu kadrosu ile sanatseverler karşısına çıkan ekip, kendileri için çok büyük bir tecrübe olduğunu ve unutulmaz bir anı olarak kaldığını söyledi. ‘Hasret’ oyununu 4’üncü kez sergileyen oyuncu kadrosu yaşadıkları heyecanı, tecrübeyi ve başka insanların acılarını benimseyişlerini dile getirdi. “Kırım-Tatar sürgününü anlatan bir oyun olmadığını duyunca bilekleri sıvadık” Tiyatro oyuncusu Ceren Tüysüz, Yönetmen Elçin Karahmet’in daha önce hiçbir ekibin Kırım-Tatar Türklerinin bu sürgününü tiyatro olarak oynamadığını söylediğini ve bunu duyunca çok heyecanlandıklarını dile getirdi. Tüysüz, nasıl bir süreçten geçtiklerini şöyle anlattı: “Yönetmenimiz bize ‘Bu projeyi yapalım mı?’ diye sordu ve bir fikir ortaya çıktı. Daha sonra hep birlikte araştırmasını yaptık. Projeyi bir taslak halinde hazırladık. Sonra arkadaşımız Derya Dobrişan yazıya döktü ve bu proje ortaya çıktı. Aslında Kırım-Tatar sürgününe dair bir oyun olmadığını duyunca bilekleri sıvadık. Bunu da duyduktan sonra çok heyecanlandık ve araştırma sürecimiz daha da hızlı gerçekleşti. Çünkü belgeseller var, kısa filmler var, şarkılar var. Ama gerçekten Kırım-Tatar sürgününü anlatan bir tiyatro yoktu. Bunun üzerine de biz hemen harekete geçmiş olduk.” “Bu sürgün tiyatroya yansıtılacağı için Kırım Tatarlı aileler de bizim kadar heyecanlıydı” Oyunun senaryosunun yazılma aşamasında en büyük rolü oynayan Kırım Tatarlı ailelerden senaryoyu oluşturabilmek adına yardım aldıklarını ve bu süreçte ailelerin, sürgünün tiyatro sahneline taşınasını duyduklarında çok heyecanlandıklarını dile getiren Ceren Tüysüz, “Rüstem Bey ile görüştük, birebir yaşayanlarla ya da daha üst jenerasyonda yaşayanlar, tanık olanlar var Hasan Bey gibi. Onlarla konuşmuştuk biz. Rüstem Bey vagonla Kırım’dan gittiğinde 2 yaşındaydı. O görüşme de bizim için çok duygusaldı. Onlar için de öyleydi. Tiyatroya yansıtılacağı için bence onlar da çok heyecanlıydı ve bize bir an önce o bilgileri aktarmaya çalıştılar. Değerli bir süreç geçirdik onlarla ve çok duygusaldı. Bize yardım edebilmek için gerçekten belediye başkanımızdan tutun da Kırım-Tatar Müzesi, Kırım-Tatar Derneği herkes seferber oldu” şeklinde konuştu. “Duygusal anlamda ağır bir süreçten geçtik” Oyunun yazılma ve çıkarılma aşamasında derin bir araştırma yaptıklarını dile getiren oyuncu Çiğdem Öztürk ise, “Yaşanan olaylar çok acı olduğu için aslında, yani okuduğumuz, izlediğimiz her şey bize çok acı verdi ve bir oyuncu olarak empati kurmak, nasıl yansıtacağımızı düşünebilmek çok acılı bir süreçti. Ama bunları bilmeyen insanlara aktaracağımız için de heyecanlıydık. Biz de birçok şey öğrendik aslında projede. Bence Eskişehir’de bile birçok kişi bilmiyor Kırım-Tatar ailelerinin hikâyesini. Bu anlamda seyirciye de ulaşmak çok değerli. Biz bile projeyi araştırırken aa bunlar mı olmuş diye çok içine aldı bizi proje. Öte yandan bu acı olayları, Tatar sürgününü araştırırken, aynı zamanda Kırım-Tatar sürgününü de araştırmak gerekti. Bizim için zor olmadı ama duygusal anlamda ağır bir süreçten geçtik” ifadelerine yer verdi. “Yaşadıkları acılardan bahsetmektense kültürlerinden bahsetmeyi daha çok seviyorlar” Hüseyin Demir de, Kırım-Tatar Türklerinin memleketlerinden sürgün edilmesini konu edinen tiyatro oyunun dekor ve kostüm anlamında nasıl bir yol izlediklerini ve Kırım Tatar ailelerinin kültürlerine ne kadar düşkün olduklarını belirtti. Odunpazarı Belediyesi tiyatro oyuncusu Demir, “Kırım-Tatar müziklerini araştırdık, enstrümanları araştırdık ve bu araştırma sonucunda da o enstrümanlardan oyunun orijinal müziklerini ortaya çıkarmaya çalıştık ve onların türkülerinden de, tarih boyunca gelmiş müziklerinden de faydalandık. Dekoru da Çiğdem arkadaşımız yaptı. Kostümlerimizi ve dekorlarımızı da yönetmenimizle birlikte yaptı. Mesela bu olayları yaşayan insanlarda genel olarak şöyle bir durum var; yaşadıkları acılardan bahsetmektense, kültürlerinden bahsetmeyi daha çok seviyorlar. Zamanında çok ağlamışlar zaten, artık ağlamak yerine ayakta durmak varlıklarını tekrardan ortaya çıkarmak, kültürünün varlığını sürdürmek adına bir durum içerisindeler. Onlar da sağ olsunlar hem dekorumuzda hem kostümümüzde bize çok fazla materyal verdiler” dedi. “Oyundan ağlayarak çıkıyorlar” Bir diğer oyunca, Ferhat Karataş, oyunda Kırım - Tatar ailelerinin yaşamış oldukları zorlukları ve nasıl mücadele ettikleri anlatılırken, içerisinde sürgünü bizzat yaşamış olan insanların da olduğu salonda duygusal anlara şahitlik ettiğini belirterek, “Kırım -Tatar aileleri geldiğinde bunlar hâlâ içlerinde bir yara olduğu için oyundan çok etkileniyorlar. Oyundan ağlayarak çıkıyorlar. Yorum yazmışlar, Kırım Tatar aileleri dışında Hatay depreminden göç eden insanlar da gelmiş geçen oyunda ve ortak bir acı var. İnsanlar, bugün olmasa bile o aileden ayrı kalmanın acısını alıyorlar. O acıyı bizimle birlikte hissedebilmeleri çok kıymetli. O yüzden acıyı yansıtabilmişiz ne mutlu bize” dedi.
Muğla Çöl tozu Muğla’ya ulaştı Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yapılan uyarı sonrası Afrika üzerinden gelen çöl tozu bulutu, Muğla kıyılarına ulaştı. Akdeniz’den giriş yapan çöl tozu bulutu Antalya, Muğla, Isparta ve Burdur illerini etkisi altına aldıktan sonra Marmara ve Karadeniz üzerinden ülkeyi terk edecek. Muğla’da öğle saatlerinde etkisini arttıran Afrika çöl tozu, hava yağışlı olmamasına rağmen araçların üzerinde çamur zerrecikleri oluşturdu. Güneş ışınlarını örten toz bulutu, küçük yağmur tanecikleri halinde uzun süredir park halindeki araçların üzerini kapladı. Çöl tozu nedeniyle, özellikle kronik sağlık ve solunum problemi bulunan, kalp hastaları, çocuklar ve 65 yaş üstü kişiler gibi yüksek risk grubundaki kişilerin her türlü fiziksel egzersizden ve açık hava aktivitelerinden kaçınması önerildi. Milyonlarca metreküp toz minerali Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Su Kaynakları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ceyhun Özçelik, şiddetli kum fırtınaları sonucu her yıl Sahra Çölü’nden atmosfere irili ufaklı milyonlarca metreküp toz minerali yükseldiğini belirterek, “Şiddetli kum fırtınaları sonucu her yıl Sahra Çölü’nden atmosfere yüz milyonlarca metreküplük toz mineralleri yükselmektedir. Toz minerallerinin büyüklüğüne bağlı olarak büyük çaplı mineraller daha yakın mesafede, kısa çaplı mineraller ise çok daha uzun ve kilometrelerce uzağa hareket edebilmektedir. Geçtiğimiz haftalarda bir benzerini yaşadığımız olayı bugün tekrar yaşıyoruz. Önümüzdeki birkaç gün beklediğimiz bu kum hareketi boyunca Kuzey Afrika’dan yüzlerce kilometre uzunluğunda gelen bir kum örtüsü Akdeniz ve ülkemizi geçerek Karadeniz’e kadar uzanmaktadır. Güneşin yeryüzüne erişmesini engellemesi nedeniyle yerküre içeresindeki sıcaklığı mevsim normallerinin altında tuttuğunu söyleyebiliriz. Gökyüzüne baktığımız zaman güneşi göremiyoruz ve gökyüzünün turuncu renk aldığını görüyoruz. Düşen yağışlar ve azalan rüzgar hareketlerine bağlı olarak yerküre üzerinde çamurlu bir durum ile karşı karşıya kalabiliyoruz” dedi. Yaşlılar, çocuklar ve kronik hastalara uyarı Doç. Özçelik, çöl tozlarının sağlık açısından da değerlendirilmesi gerektiğini ifade ederek, “Metreküpte 50 mikrogramın üzerinde bir toz solunumunun insan sağlığı için zararlı olduğu ifade edilmektedir. Özellikle açık havada çalışan astım hastası insanlar için risk teşkil etmekte, çocuklarda ve dezavantajlı gruplar içeresinde gerekli önlemlerin alınması, maske kullanılması ve toz hareketlerinin yoğunluğunun takip edilmesi uygun olacaktır” dedi.