KÜLTÜR SANAT - 07 Ekim 2019 Pazartesi 16:56

Safranbolu’nun "Tarihsel ve Doğal Sit Alanı" ilan edilişinin 43. yılı

A
A
A
Safranbolu’nun "Tarihsel ve Doğal Sit Alanı" ilan edilişinin 43. yılı

Safranbolu Belediye Başkanı Elif Köse, Safranbolu’nun 8 Ekim 1976 yılında Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından "Tarihsel ve Doğal Sit Alanı" olarak ilan edilmesinin 43.

Safranbolu Belediye Başkanı Elif Köse, Safranbolu’nun 8 Ekim 1976 yılında Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından "Tarihsel ve Doğal Sit Alanı" olarak ilan edilmesinin 43. yılı nedeniyle mesaj yayımladı.


Başkan Köse, mesajında, 8 Ekim’in içinde yaşayarak korunan kültür başkenti Safranbolu için çok kıymetli bir tarih olduğunu belirtti.


8 Ekim 1976 yılında Safranbolu’nun, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından "Tarihsel ve Doğal Sit Alanı" olarak ilan edildiğini ifade eden Köse, "Bu süreci başlatan, dönemin Belediye Başkanı Kızıltan Ulukavak ve aralarında Necati Sağlam, Nurettin Ergül, Muzaffer Korur gibi isimlerinde olduğu belediye meclisinin, 12 Haziran 1975 tarihinde tümüyle kendi inisiyatifine dayanarak ve genç cumhuriyetin her açıdan olduğu gibi mimari olarak da yeni bir tarza büründüğü bir dönemde risk alarak kentin mimari ve kültürel olarak korunmasına dair bir karar almasıydı, nitekim Cumhuriyet tarihi için de ilerleyen dönemde bunun ne kadar kıymetli bir adım olduğu ortaya çıktı ve 43 yıl sonra bugün, Türkiye’nin restorasyon için destek gören ilk kenti ve bir UNESCO Dünya Mirası şehri olan Safranbolu; zamanın donduğu, yaşayan ve korunmuş bir kent olarak yolculuğuna devam ediyor. 1975 yılı Avrupa Mimarlık Mirasını Koruma Yılı olarak açıklanmıştı. Bu süreç kapsamında, 9 Nisan 1975 tarihinde Yüksek Mimar Yavuz İnce’nin ’Kentlerin tarihsel dokusunun korumasında yerel örgütlerin kurulması ve bölgesel eğitim birimlerinin oluşturulması’ bildirisi, ardından Safranbolu Belediye Meclisi’nin ’koruma kararı’, İTÜ Mimarlık Fakültesi ile Safranbolu Belediye Başkanlığı arasında bir işbirliği başladı. Böylece yönetim kurulunda, Prof. Dr. Doğan Kuban, Prof. Dr. Nezih Eldem, Prof. Dr. Kemali Söylemezoğlu, Prof. Dr. Muzaffer Sudalı ve Doç. Dr. Metin Sözen’in bulunduğu İTÜ Mimarlık Tarihi ve Restorasyon Enstitüsü, Türkiye’nin tarihsel ve mimari değerler açısından en iyi kesitlerinden birini Safranbolu’nun verdiği konusunda konusunda birleşti. Böylece ilk çalışmaların bu beldeye yönelik yapılmasına karar verildi. Karar alındıktan sonra ’Safranbolu Mimarlık Değerleri ve Türk Folklorü Haftası’ ilk olarak 30 Ağustos-5 Eylül 1975 yılında İTÜ ile işbirliği kurularak olarak kutlanmaya başlandı. Mimarlık haftası değerleri etkinliğini ilk Safranbolu’da yapalım deniyor. 1970’lerde henüz korumanın ne olduğu bilinmiyorken böyle bir karar alınmış olması, arından Kültür Bakanı Taner Kışlalı’nın 1979’daki ziyareti; 1981’de Türkiye’de ilk kez Safranbolu’da bir mekan için restorasyon desteğinin alınmasını sağlamış oldu. Böylece Safranbolu’daki mimari ve kültürel restorasyon süreci 1981 Kaymakamlar Evi ve 1982 Yemeniciler Arastası restorasyonu ile başladı. Sözün özü, Türkiye Cumhuriyeti’nin restorasyon tarihi, buradan, yani Safranbolu’dan başladı ve tüm yurda sirayet etti. 8 Ekim biz Safranbolulular ve tüm Türkiye için bu nedenle çok özel ve önemli bir tarih olarak anılmayı hak ediyor" dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzincan Dağlarda çiriş otu bereketi Doğu Anadolu Bölgesinde ve Erzincan’da bu günlerde çarşı pazarda sıkça görülen çiriş otu dağlarda yaban hayvanlarının da ilgisini çekiyor. Bahar ayları ile birlikte Erzincan’ın yüksek kesimlerinde ortaya çıkan çiriş otu vatandaşlar tarafından toplanmaya başlandı. Munzur Dağlarında yerli ve yabancı birçok kişiye rehberlik yapan Murat Aydemir, yaptığı gözlemlerde dağ keçilerinin de çirişi yediğini ifade etti. Dağlarda doğal olarak yetişen çirişten birçok yemek yapıldığını anlatan Aydemir, çirişten yapılan turşunun ayrı bir lezzet olduğunu söyledi. İnsanlar yüzyıllardır yaşamın neredeyse her alanında bitkilerden faydalanıyor. Bazı bitkiler tıbbi faydaları sebebiyle sağlık alanında kullanılırken bazı bitkiler besin bazıları ise boya ya da süs bitkileri olarak kullanılıyor. Çiriş otu da bu bitkilerden bir tanesi. Latincede Asphodelus aestivus L. olarak bilinen ve Zambakgiller familyasına ait olan çiriş otu, çoğu bölgede güllük, dağ pırasası, kirkiş otu, sarı zambak, yabani pırasa ve yeling otu olarak biliniyor. Toplumun büyük bir kısmı bazı hastalıkların tedavisinde tıbbi bitkilere başvuruyor. Bitkisel tedavi yöntemlerinin yan etkilerinin olmadığı ya da daha az olduğu düşünülmesi buna büyük bir etken olarak gösteriliyor. Çiriş otu da bölgede halkın tercih edilen bitkilerin başında yer alır. Çirişten birçok yemek yapılıyor Meryem Badayman, Ekin Dinçel ve Ayla Ünver Alçay tarafından yapılan bir araştırmada çirişin; yabani bir ot olup yenilebilmesinin yanında vitamin, antioksidan, lif ve mineral içerikleri ile vücudu besleyen özelliğe sahip olması sebebiyle yaygın olarak tüketildiği belirtildi. Çiriş otu, Afrika, Arap ülkeleri, Türkiye, Mısır ve Avrupa’nın bazı bölgelerinde görülen bir bitki türü. Türkiye’de Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu Ege ve Akdeniz bölgelerinde yetişiyor. Çiriş otu genel olarak zararsız ve faydaları ile ön planda olan bir bitki olarak biliniyor. Bunun yanında çirişin yaprakları henüz tazeyken de yenilebiliyor. Ayrıca çirişten çorba ve birçok yemek de yapılıyor. Haşlandıktan sonra yumurta ile kavrulması ya da peynirle de karıştırılarak yufka ekmek içinde yeniliyor. Ayrıca kaşila diye adlandırılan bir yemeği de yapılıyor. Sevilen yemeklerden biri olan kaşila, çirişin kaynatılıp, içerisine bulgur katılarak, katılaşıncaya kadar pişirilmesiyle yapılıyor. Katılaştıktan sonra içi çukurlaştırılarak yağ dökülüp ve servis edilip yeniliyor.