KÜLTÜR SANAT - 14 Ocak 2018 Pazar 15:01

Narın Valisi Amanbay Kayıpov, Belediye Başkanı Tahsin Babaş’ı makamında ziyaret etti

A
A
A
Narın Valisi Amanbay Kayıpov, Belediye Başkanı Tahsin Babaş’ı makamında ziyaret etti

2018 Türk Dünyası Kültür Başkenti Kastamonu’yu ziyaret eden Kırgızistan Narın Valisi Amanbay Kayıpov, Kastamonu Belediye Başkanı Tahsin Babaş’ı makamında ziyaret etti.

2018 Türk Dünyası Kültür Başkenti Kastamonu’yu ziyaret eden Kırgızistan Narın Valisi Amanbay Kayıpov, Kastamonu Belediye Başkanı Tahsin Babaş’ı makamında ziyaret etti.


Narın Valisi Amanbay Kayıpov, burada Kastamonu’da yapılan sosyal yaşam alanlarından övgüyle bahsederek, “Gerçekten dünya çapında parklar ve yaşam alanları yapılmış. Birçok dünya şehriyle yarışabilecek tarihi ve görsel estetik Kastamonu’da mevcut. Bu doğrultuda Sayın Belediye Başkanımıza şükranlarımı sunuyorum” dedi.


Türkiye’nin her yönden çok güzlü bir ülke olduğuna da değinen Kayıpov, Kastamonu’da kendisini evinde gibi hissettiğini de belirterek, Kastamonu’nun 2018 Türk Dünyası Kültür Başkentliğini en iyi şekilde yapacağından emin olduğunu kaydetti. Narın Valisi Amanbay Kayıpov, Kastamonu ile Narın’in kardeş şehir olmasını gönülden istediğini de söyleyen Belediye Başkanı Tahsin Babaş’tan Narın şehrine Kastamonu Parkı talep etti. Kayıpov, “Sayın Başkanımız bu teklifimizi kabul ederse Kastamonumuzun adını taşıyan çok güzel bir parkı Narın şehrinde olması bizleri onurlandıracaktır” dedi.


Nazik ziyaretlerinden ötürü Narın Valisi Amanbay Kayıpov’a, Kastamonu Üniversitesi Rektörü Seyit Aydın’a, KATSO Başkanı Selçuk Arslan’a ve Kırgızistan heyetine teşekkür eden Belediye Başkanı Tahsin Babaş, iki ülke arasındaki sıcaklığın giderek artacağını belirterek “İnşallah mevzuatlar doğrultusunda gerekli işlemler tamamlanırsa bizler Kastamonumuzun kütlürünü, tarihini ve değerlerini anlatan bir yaşam alanını Narın’e kazandırabiliriz” ifadelerini kullandı.


Ziyaret çekilen hatıra fotoğrafının ardından son buldu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Gaziantep Otizm spektrum bozukluğunda dünden bugüne etkinliği HKÜ’de gerçekleştirildi Hasan Kalyoncu Üniversitesi (HKÜ) Eğitim Fakültesi, Özel Eğitim Bölümü, Özel Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi (ÖZEUAM), Engelsiz Öğrenci Birimi ve Özel Eğitim Öğrenci Topluluğu iş birliği ile Otizm Farkındalık Ayı’na yönelik olarak, “Otizm Spektrum Bozukluğunda Dünden Bugüne Etkinliği” gerçekleştirdi. HKÜ Hukuk Amfi’de düzenlenen ve moderatörlüğünü Özel Eğitim Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Latife Özaydın’ın yaptığı ve Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Özel Eğitim Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ümit Şahbaz, HKÜ Özel Eğitim Bölümü Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Emine Erden ve HKÜ Özel Eğitim Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Merih Toker’in konuşmacı olarak katıldığı programa; HKÜ Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şener Büyüköztürk, öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı. Otizmli çocuklara yönelik davranış değiştirme süreçlerinden, zihin kuramı ve dil gelişimi üzerine çalışmalara kadar geniş bir yelpazede bilgi sunulan etkinlikte; Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Özel Eğitim Bölümü Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ümit Şahbaz “Otizm Spektrumu Bozukluğu Olan Çocuklarda Davranış Değiştirme Süreci”, HKÜ Özel Eğitim Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Merih Toker “Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklarda Zihin Kuramı, Yürütücü İşlevler ve Dil” ve HKÜ Özel Eğitim Bölümü Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Emine Erden ise “Otizmli Küçük Çocuklarda Ebeveyn Aracılı Müdahaleler” konulu sunumlarını gerçekleştirdiler. Programın sonunda; Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Özel Eğitim Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ümit Şahbaz’a hediyesini HKÜ Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şener Büyüköztürk takdim etti.
İstanbul Hemofilide gen tedavisi Türkiye Hemofili Derneği Başkanı Prof. Dr. Bülent Zülfikar, hemofili de güncel tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi. Zülfikar, ‘‘Hemofilide teşhis ne kadar erken koyulursa tedavi o kadar erken başlar. Gen tedavisi 2010 yılından beri başarılı sonuçlar elde edilen bir tedavi yöntemi. Türkiye’de klinik çalışmalar kapsamında gen tedavisi uygulananların sayısı 40 civarındadır” dedi. 17 Nisan Dünya Hemofili Günü nedeniyle hemofili hastalığı hakkında kamuoyunda farkındalık oluşturmak amacıyla başlayan etkinlikler sürüyor. Yine bu kapsamda alanında uzman hekimler de farkındalık çalışmalarını destekleyen, hastalığı gündeme taşıyan açıklamalarda bulunuyor. Halk arasında kanın pıhtılaşmaması olarak bilinen hemofili, hastaların yaşam kalitesini olumsuz olarak etkiliyor. Genetik geçişli kalıtsal kanama bozukluğu olan hemofili için güncel tedavi yöntemler arasına giren gen tedavisi hastalara umut oluyor. Bu kapsamda güncel tedavi yöntemleriyle ilgili açıklamalarda bulunan Türkiye Hemofili Derneği Başkanı Prof. Dr. Bülent Zülfikar, gen tedavisiyle ilgili çalışmaların uzun süredir yapıldığını, 2010 yılında beri de başarılı sonuçlar elde edildiğini, ülkemizde de farklı merkezlerde klinik çalışmalar kapsamında 40 kadar hastanın bu tedaviden faydalandığını söyledi. Hemofilinin genetik bir hastalık olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Zülfikar, “Hemofili ve benzeri genetik hastalıklarda şifaya ulaşmayı sağlayacak olan tedavilerden biri olan gen tedavisi eksik olan geni aracı bir virüs kullanarak vücuda vermek ile başlamaktadır. Virüsün karaciğere yerleşerek buradaki hücrelerde sürekli olarak vücutta eksik olan faktörü (protein tabiatında madde) kodlamasıyla plazmada sürekli olarak yeterli düzeyde faktör bulunabilmektedir. Öte yandan tüm kalıtsal kanama bozukluklarında teşhis ne kadar erken koyulursa tedavi o kadar erken başlar ve hastalar hastalığın verebileceği hasarlardan korunmuş olurlar. Bunu sağlamak için de yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi için büyük çabalar var” dedi. Prof. Dr. Zülfikar, sözlerine şöyle devam etti: ‘‘Vücudumuzda kanamayı önleyen sistemlerimiz vardır. Kanda pıhtılaşmayı sağlayan maddelerden birinin eksikliği sonucu kanamaların tekrarlaması sorunlarından biri de Hemofili hastalığıdır. Olguların yaklaşık üçte birinde (1/3) anne karnındaki bebekte mutasyon olmasıyla da kalıtsal pıhtılaşma bozukluğu görülebiliyor. Hastalık genetik olarak geçtiği için şikayetler doğuştan itibaren başlıyor. Nitekim doğum sonrası kesilen göbek bağındaki kanamanın durmaması, tarama testleri için bebeklerden kan alınan yerlerde kanamanın devam etmesi, kol ve bacaklarda görülen morluklar gibi belirtiler hemofili habercisidir.” “Hemofili hastalığı da taşıyıcılığı da ömür boyunca varlığını korumaktadır” Hemofilinin çok yaygın bir hastalık olmadığını aktaran Prof. Dr. Zülfikar, “Hemofili ve tüm kalıtsal kanama bozukluklarını nadir hastalık olarak tanımlıyoruz. Türkiye’de taşıyıcılar ile birlikte toplam sayı 80 bin civarındadır. Kayıtlı Hemofili A ve Hemofili B hastası 10 bin kişi kadardır. Maalesef başta hafif tipler olmak üzere henüz tanısı koyulmamış olanlar da vardır. Bunları kliniklere getirmemiz, sağlık ve sosyo-psikolojik sorunlarını çözmemiz lazımdır. Bunun içinde 17 Nisan Dünya Hemofili Günü gibi farkındalık çalışmaları çok önemlidir. Bu çabalar sadece tanı koyulmayan hastaların kliniklere getirilmesine öncülük etmekle kalmaz, bilinen hastalarında daha iyi tedavi olanaklarına ulaşmasını sağlayabilir” şeklinde konuştu. “Hastalığı iyi tanımak üstesinden gelmek için avantaj sağlar” Hemofilinin sosyal ve psikolojik olarak da yaşam kalitesini olumsuz etkilediğini belirten Prof. Dr. Zülfikar, “Bu kişilerde ömür boyunca kanama korkusu olmakta, bu da onların hayat kalitelerini düşürmektedir. Çok şükür tedavi için kullanılacak ilaçlar var. Yüksek teknoloji ürünü olan bu ilaçların maliyeti yüksekçedir. Kişinin, ailesinin hastalıkla uğraşırken bu maliyetleri karşılayamama durumu olabilir ve bunun psikolojik etkisi hastaya ciddi rahatsızlıklar verebilmektedir. Kanamalar esnasında hayati riskin yanı sıra yaşanan ağrılar da yaşam kalitesini olumsuz olarak etkileyebilir. Şüphesiz hastalığı iyi tanımak, üstesinden gelmek için avantaj sağlar” diye konuştu. Prof. Dr. Zülfikar sözlerini şöyle sonlandırdı: “Hastalığın tedavisi ülkemizde ve dünyanın büyük çoğunluğunda damardan eksik olan maddenin hastaya verilmesiyle yapılıyor. Kanama olduğunda en az 2-3 gün 8-12 saat arayla sürekli damardan iğne tedavisi ile mevcut ilaçların yapılması gerekiyor. Arzu edilen ve doğru olan bu kişilerde hiç kanama olmamasıdır. Bunun içinde koruma amaçlı haftada 2 kere iğne yapılaması gerekir. Senede 104 kere iğneyi yapabilmek, hele damarları belirgin olmayan çocuklara bunu yapabilmek hiç de kolay değil. Nitekim bu sorunları aşmak için yeni geliştirilen ve daha uzun aralıklarla derialtına uygulanan tedavilerin (ilaçların) sosyal güvenlik şemsiyesi altında hızla kullanıma girmesi, gen tedavi olanaklarına kavuşulması yıllardır hastalarımızla beraber yaşayan Türkiye Hemofili Derneğinin de öncelikle hedeflerindendir.”