SAĞLIK - 07 Kasım 2019 Perşembe 15:56

“Organ Bağışının Önemi” konulu seminer

A
A
A
“Organ Bağışının Önemi” konulu seminer

Kırklareli Babaeski Devlet Hastanesi Organ Bağış Birimi tarafından, 3-9 Kasım Organ Bağış haftası olması nedeni ile, Babaeski Meslek Yüksek Okulunda “Organ Bağışının Önemi” konulu seminer gerçekleştirildi.

Kırklareli Babaeski Devlet Hastanesi Organ Bağış Birimi tarafından, 3-9 Kasım Organ Bağış haftası olması nedeni ile, Babaeski Meslek Yüksek Okulunda “Organ Bağışının Önemi” konulu seminer gerçekleştirildi.


Seminere; Babaeski Devlet Hastanesi Yönetim Ekibi, Meslek Yüksek Okulu Müdürü ve Müdür Yardımcıları, Öğretim Görevlileri ve öğrenciler katıldı.


Seminerde, organ nakli, günümüzde birçok kronik organ hastalıklarında uygulanan rutin, geçerli ve ileri bir tedavi yöntemi olarak kabul edildiği ifade edildi. Düzenlenen seminerde, “Organ naklinde en önemli hedef, organ yetmezliği nedeniyle yaşamının sonuna gelmiş bir hastanın ya hayatını kurtarmak ya da yaşam süresini ve kalitesini artırmaktır. Organ yetmezliği sebebiyle tek şansı organ nakli olan hastalar için organ nakli bir umut ışığıdır. Organ naklinde yaşanan en büyük sıkıntılardan biri kadavradan organ temini azlığıdır. Ülkemizde yapılan organ nakillerinin yaklaşık yüzde 80’i sağlıklı kişilerden alınan organlarla gerçekleşirken, Avrupa ülkelerinde nakillerin yüzde 80’inden fazlası kadavradan alınan organlarla yapılmaktadır. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bekleme listesindeki hasta sayısı, her yıl giderek artmaktadır. Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkındaki Kanun’a göre; On sekiz yaşını doldurmuş ve mümeyyiz olan herkes organ bağışında bulunabilir. Organ bağışını kabul eden kuruluşlar İl Sağlık müdürlükleri, İlçe Sağlık Müdürlükleri, Hastaneler, Organ nakli merkezleri, Aile hekimlikleri. İhtiyacı olan hastaya organını veren yaşayan kişidir. Böbrek, Karaciğer ve Kemik İliği canlıdan nakil yapılabilen organ ve dokudur. Alıcının dördüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımlarından yapılabilir. Bu kapsam dışında kalan organ ve doku verici adaylarının durumları, resmi gazetede yayınlanan yönetmelik değişikliğine göre kurulan Etik Kurulla belirlenir. Çapraz nakillerde Etik Kurul onayına gerek yoktur. Kadavra Donör beyin ölümü gerçekleşmiş ve organları bağışlanmış kişidir. Sadece yoğun bakım ünitesinde yaşam destek ünitesine bağlı iken beyin ölümü gelişen kişilerden organ nakli yapılabiliyor. Hayati önem taşıyan tüm organlar nakledilebilir. Beyin ölümü: Tüm beyin ve beyin sapı fonksiyonlarının tam ve geri dönüşümsüz kaybıdır” ifadelerine yer verildi.


Beyin ölümü ve bitkisel hayat arasındaki fark


Beyin ölümü ve bitkisel hayat arasındaki fark konusunda yapılan açıklamalarda ise “Bitkisel hayattaki hastaların solunumu devam eder, tıbbi destek ile yaşamına yıllarca devam edebilir ve bazı durumlarda iyileşerek normale dönebilirler. Beyin ölümünde ise solunum yoktur. Hayata dönmesi asla mümkün değildir. Kişi tıbben ve kanunen ölüdür” denildi.


Aileden izin alınması


Nakil hakkında aileden izin alma konusunda yönelik yapılan açıklamada ise, “2238 sayılı Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkında Kanuna göre; Madde 14 - Bir kimse sağlığında vücudunun tamamını veya organ ve dokularını, tedavi, teşhis ve bilimsel amaçlar için bıraktığını resmi veya yazılı bir vasiyetle belirtmemiş veya bu konudaki isteğini iki tanık huzurunda açıklamamış ise sırasıyla ölüm anında yanında bulunan eşi, reşit çocukları, ana veya babası veya kardeşlerinden birisinin; bunlar yoksa yanında bulunan herhangi bir yakınının muvafakatiyle ölüden organ veya doku alınabilir. 29.5.1979 tarih, 2238 sayılı Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkında Kanun Beyin ölümü ‘tıbbi ölüm’ olarak kabul edildi. Bölüm III. Ölüden Organ ve Doku Alınması, Tıbbi ölümün gerçekleştiğine dair biri nörolog veya nöroşirürjiyen, biri de anesteziyoloji ve reanimasyon veya yoğun bakım uzmanından oluşan iki hekim tarafından kanıta dayalı tıp kurallarına uygun olarak oy birliği ile karar verilir. Ülkemizde 01 Şubat 2012 tarihinde 28191 sayı ile resmi gazetede yayınlanan Organ ve Doku Nakli Hizmetleri Yönetmeliği’nde beyin ölümü kriterleri belirtilmiştir” ifadeleri kullanıldı.


Dinen organ bağışı caiz mi?


Seminerde, “İslami yasaların en temel amaçlarından biri de insan yaşamının sürekliliğidir” açıklamalarına da yer verilerek, “Bunun için, yasal olarak kabul edilmiş tedaviler ve yaşam kurtarıcı her türlü yöntemin kullanımı onaylanmıştır. Diyanet işleri sağlık yüksek kurulu 06/03/1980 tarih ve 396 sayılı kararı ile organ bağışı ve naklinin caiz olduğu açıklanmış Kur’an-ı Kerim’de de ‘Kim bir insana hayat verirse onun tüm insanlara hayat vermişçesine sevap kazanacağı’ beyan olunmaktadır. (Maide suresi,Ayet 32)” diye ifade edildi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Samsun Tarım ilaçsız çekirdeksiz üzümler geliyor Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Öğr. Üyesi Doç. Dr. Bülent Köse tarafından yürütülen proje ile hastalıklara dayanıklı, üzerinde tarım ilacı kalıntısı olmayan, çekirdeksiz üzümler geliştirilecek. Karadeniz’e özgü ‘kokulu üzüm’ de çekirdeksiz üzüm haline getirilerek ticarileştirilecek. OMÜ Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Bağ Yetiştiriciliği ve Islahı Anabilim Dalı Öğr. Üyesi Doç. Dr. Bülent Köse’den alınan bilgilere göre; ’mildiyö’ ve ’külleme’ bağcılıkta ekonomik kayıplara yol açan en önemli iki hastalık olarak ön plana çıkıyor. Bu hastalıklar Türkiye’nin hemen her bağ bölgesinde sıklıkla görülüyor. Bu hastalıklarla mücadelede en yaygın yöntem ilaçlama olarak gösteriliyor. İlaçlama sıklığının artması beraberinde kalıntı problemlerini ve ilerleyen dönemlerde kanser vakalarında artışı getiriyor. Tarım ilaçlarının kullanımı insan ve çevre sağlığını tehdit ediyor. İlaç masraflarının yüksek olması, üreticinin maliyet yükünü artıyor. Zaman zaman yurtdışına ihraç edilen tarım ürünlerinde kabul edilebilir seviyenin üzerinde tarımsal ilaç kalıntısı çıkması durumunda Türkiye’nin imajı kötü etkilendiği gibi, o ülke pazarına uzun süre ürün gönderilememe tehlikesi yaşanıyor. Bu tip sorunların yaşanmaması için proje yürüten Doç. Dr. Bülent Köse, TÜBİTAK destekli projesinde hem ilaç kalıntıları olmayan hem de hastalığa dayanıklı çekirdeksiz üzümler geliştirecek. "Çocuklarımızın severek tükettiği bu ürünlerde zirai ilaç kalıntısı olmasını istemiyoruz" “Külleme ve Mildiyö Hastalıklarına Dayanıklı, Çekirdeksiz Üzüm Geliştirme Projesi” hakkında bilgi veren Doç. Dr. Bülent Köse, "Projemizin asıl amacı özellikle külleme, mildiyö hastalıklarına dayanıklı ve çekirdeksiz özellikli üzüm çeşitlerinin geliştirme projesidir. Bu bağlamda biz Karadeniz Bölgesinde yetişen ve yöre halkınca sevilen, kokulu üzümlerden daha önceden tescil ettirdiğimiz 2 çeşidi ana ebeveyn olarak kullanıyoruz. Kokulu üzümler yapısı gereği mantari hastalıklara son derece dayanıklı. Bu yüzden Karadeniz Bölgesi sahil kuşağında ilaçlamaya gerek kalmadan rahatça yetişiyor. Ancak sofralık üzümlere göre yeme kalitesi oldukça düşük. Biz bu kokulu üzümleri ülkemizin milli çekirdeksiz çeşidi olan ‘sultani çekirdeksiz’, Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsü tarafından geliştirilmiş olan ‘Tekirdağ çekirdeksizi’ ve uluslararası kaliteli bir çeşit olan ‘crimson seedless’ çeşitleri ile melezliyoruz. Melezleme ile elde edilen üzüm çekirdekleri çimlendiriliyor. Elde edilen melez bitkilerde daha sonra mantari hastalık gelişimini kontrol ediyoruz. Bitkilere külleme ve mildiyö etmenlerini bulaştırıyoruz. Hastalık gelişmeyen ya da zayıf gelişenleri biz dayanıklı ya da tolerant olarak kabul ediyoruz. Hassas olanları elemine ediyoruz. Hastalıklara dayanıklı olarak tespit edilen genotiplerde DNA izolasyonu yapılarak, biyoteknolojik yöntemlerle markörle tarayarak henüz daha meyvelerini görmeden yaprağından bunların çekirdekli ya da çekirdeksiz olma durumuna belirleyebiliyoruz. Sonraki aşamada da bunların meyve özellikleri incelenecek ve ticari değer taşıyan adaylarda tescil çalışması başlatılacak. Hepimiz malumu üzerine tarım sektöründe tarım ilacı kullanımı çok yaygındır. Kullanmadığımız takdirde ürün alma şansı oldukça zordur. Külleme ve mildiyö hastalığı, bağcılıkta 2 önemli hastalık söz konusudur. Bu hastalıklara karşı biz ilaçlama yapmadığımız takdirde ürün almamız çok zordur. Özellikle gelişim yaşındaki çocuklar ve insan sağlığı yönünden daha az riskli olan ve sağlıklı üzümler elde edebilmek için bu projeyi önerdik” dedi. ‘Kokulu üzüm’ çekirdeksiz olacak Proje kapsamında kokulu üzümleri çekirdeksiz üzüm haline getireceklerini belirten Doç. Dr. Bülent Köse, “Projenin ana ürünü olan ‘kokulu üzüm’ Karadeniz Bölgesi sahil kesiminde yaygın olarak yetişmektedir. Nemli ve yüksek iklim şartlarına bağlı olmasına rağmen bu bölge mantar hastalıklarına karşı oldukça dayanıklıdır. Bu sebeple biz kokulu üzümleri çekirdeksiz üzüm çeşitleriyle melezleyerek daha iyi tüketilebilir, ticari değeri yüksek çeşit elde etmek istiyoruz. Çocuklar çekirdeksiz çeşitleri çok seviyor. Onların severek tükettiği bu ürünlerde biz zirai ilaç kalıntısı olmasını istemiyoruz" diye konuştu.
Düzce Sarıışık “Kolay elde edilen bir başarı yok” DÜZCE(İHA) – Sakarya Üniversitesi Turizm Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Sarıışık, turizm mezunlarının tarih, coğrafya, muhasebe, spor ve diğer pek çok konu hakkında bilgi sahibi olmasının önemli olduğunu söyledi. Düzce Üniversitesi Akçakoca Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu tarafından düzenlenen etkinlikte Sakarya Üniversitesi Turizm Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Sarıışık öğrencilerle buluştu. Düzce Üniversitesi Akçakoca Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Muammer Mesci’nin açılış konuşmasıyla başlayan programda Düzce Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nedim Sözbir, Turizm Haftası’nı kutlayarak, Akçakoca Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu’nu akreditasyon belgesi almasından dolayı tekrar tebrik etti. Sakarya Üniversitesi Turizm Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Sarıışık, gastronominin gelişimi hakkında önemli bilgiler paylaştı. Gastronomi öğrencisinin iyi bir aşçı olmasından ziyade çok yönlü bir mutfak yöneticisi olması gerektiğine dikkat çeken Sarıışık, turizm mezunlarının tarih, coğrafya, muhasebe, spor ve diğer pek çok konu hakkında bilgi sahibi olmasının önemine değindi. Gastronomi yazarlarının ağırlıklı olarak Fransızlardan oluştuğunu belirten Sarıışık, ancak Türklerin Osmanlı zamanında Fransızlardan 400-500 sene önce güzel işler çıkardığını sözlerine ekledi. Bugünün öğrencisinin eskiye göre daha şanslı olduğunu fakat bir o kadar da zorlu bir dönem yaşadığını dile getiren Mehmet Sarıışık, öğrencilerin her geçen gün kendilerine bir şeyler kalmaları gerektiğini söyledi. Rakipler karşısında öğrencilerin durmadan çalışmasının bir zorunluluk olduğunu ve kolay elde edilen bir başarının var olmadığını vurgulayan Sarıışık, Akçakoca Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu’nun bu konuda öğrencilere güzel imkanlar sunduğunun altını çizdi. Yüksekokulun tam teşekküllü bir uygulama mutfağı ve donanımlı bir akademik kadrosu olduğunu belirten Sarıışık, bunu öğrenciler tarafından değerlendirilmesi gereken bir fırsat şeklinde nitelendirdi. Programın sonunda Düzce Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nedim Sözbir tarafından, Prof. Dr. Mehmet Sarıışık’a teşekkür belgesi ve hediye; Üniversite Düzeyi Aşçılar Modern Türk Mutfağı Yarışması Ana Yemek kategorisinde, Altın Madalya kazanan Akçakoca Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü 3. sınıf öğrencisi Oğuzhan Çevik’e de teşekkür belgesi takdim edildi.