SAĞLIK - 21 Haziran 2022 Salı 11:45

Prof. Dr. Özler: “Tekrarlayıcı gebelik kaybında stres, obezite, sigara, alkol ve kafein risk faktörüdür”

A
A
A
Prof. Dr. Özler: “Tekrarlayıcı gebelik kaybında stres, obezite, sigara, alkol ve kafein risk faktörüdür”

Kadın Hastalıkları ve Doğum, Perinatoloji Uzmanı Prof.

Kadın Hastalıkları ve Doğum, Perinatoloji Uzmanı Prof. Dr. Sibel Özler, gebe kadınların yaklaşık yüzde 15’inin klinik olarak tanı alan hamileliklerinde düşük yaşadığını, tekrarlayan gebelik kaybı sonrası canlı doğum oranlarının yüzde 71 ila 77 arasında olduğunu söyleyerek, stres, obezite, sigara, alkol ve kafein kullanımı gibi faktörlerin tekrarlayıcı gebelik kayıpları ile ilişkili olduğunu söyledi.


KTO Karatay Üniversitesi Medicana Konya Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum, Perinatoloji Uzmanı Prof. Dr. Sibel Özler, tekrarlayan gebelik kayıpları hakkında bilgiler verdi. Gebe kadınların yaklaşık yüzde 15’inin klinik olarak tanı alan hamileliklerinde düşük yaşandığını vurgulayan Prof. Dr. Sibel Özler, “Gebelerin yaklaşık yüzde 2’si ardışık iki gebelik kaybı yaşamakta, sadece yüzde 0,4-1’i üç ardışık gebelik kaybı yaşamaktadır. 20. haftadan önce olan bu gebelik kayıpları tekrarlayan gebelik kayıpları olarak adlandırılırlar. İlk düşükten sonra bir sonraki gebelikte düşük yapma oranı yüzde 15’dir, iki ardışık düşük sonrası tekrar düşük olma ihtimali yüzde 17-31, üç veya daha fazla düşük sonrası oran yüzde 25-46‘dır. Tekrarlayan gebelik kaybı sonrası canlı doğum oranları yüzde 71-77’dir” dedi.



"Risk faktörlerinin sadece yüzde 50’sinin nedenini saptayabiliyoruz"


Dr. Sibel Özler, risk faktörlerinin sadece yüzde 50’sinin nedenini saptayabildiklerini aktararak, “Bunların da çoğu nedeni genetik, anatomik, endokrinolojik, enfeksiyöz, trombofilik ve çevresel faktörlerdir. İlk gebelikte düşük yapma riski yüzde 11-13’dür, önceki gebeliğinde gebelik kaybı olan hamilelerin tekrar düşük riski yüzde 14-21 ve 2-3 düşükten sonra oran yüzde 24-29’dur" şeklinde konuştu.


Gebelik kayıplarında gebelik haftalarının önemini vurgulayan Sibel Özler, "Gebelik kayıpları gebelik aralığı 3 aydan daha kısa olanlarda tekrar kayıp oranlarını artırır. İlerleyen anne yaşı, zayıf yumurta kalitesi ile ilişkilidir ve gebelik kayıplarını artırır" ifadelerini kullandı.


Rahim ile ilişkili anormalliklerin gebelik kayıplarının yüzde 10-15’inin nedeni olduğunu belirten Prof. Dr. Özler, "Rahimde perde, en sık gebelik kaybı yapan rahim anomalisidir. Özellikle rahimin iç tabakasında yerleşmiş myomlar daha sık olmak üzere gebelik kaybına neden olabilir. Rahim içindeki polipler ve yapışıklıklarda gebelik kaybının nedenleri arasında yer alır. Rahim ağzı yetmezlikleri daha çok gebeliğin ikinci yarısında kayıplara neden olmaktadır" dedi.


Tekrarlayıcı gebelik kayıpları ile ilişkili olan hastalıkları açıklayan Dr. Özler, "Diyabet, polikistik over sendromu gibi insülin direnci ile ilişkili metabolik hastalıklar ve troid hastalıkları, hiperprolaktinemi ve luteal faz defekti gibi endokrinolojik durumlarda tekrarlatıcı gebelik kayıpları yaşanabilmektedir" şeklinde konuştu.


Genetik olarak kromozomların sayısı ya da yapısındaki değişiklikler de tekrarlayıcı gebelik kayıplarının nedeni olduğunu söyleyen Özler, "Erken gebelik kayıplarının en az yüzde 50’sinin nedenidir. Erkek faktörüde bir risk faktörüdür. Ek olarak trombofili ve fibrinolitik pıhtılaşma ile ilişkili faktörler, çevresel kimyasallar, enfeksiyon ve stres, obezite, sigara, alkol ve kafein kullanımı gibi faktörler de tekrarlayıcı gebelik kayıpları ile ilişkili risk faktörleridir" ifadelerini kullandı.


Özler gebelik kaybı yaşayan hastaların ne zaman incelenmesi gerektiğini de sıraladı:


“Gebelik kaybı sayısı 2’nin üzerindeyse, özellikle embriyo 10 hafta üzerindeyse, kalp atımı görülmüşse, önceki gebelik kaybında alınan genetik incelemede normal karyotip analizi rapor edilmiş ancak ardışık düşük gerçekleşmişse, anne yaşı 35’in üzerindeyse, anne adayında infertilite, bir yıldan fazla süredir çocuk sahibi olamama durumu varsa, anne ve/veya babanın genetik analizinde anormallik varsa incelenmesi gerekir.”


Tekrarlayan gebelik kayıplarının tedavilerinin nasıl olması gerektiğinden bahseden Özler, “Kromozomal anormalliklerin bulunduğu çiftlere genetik danışmalık verilmelidir. Gebelik döneminde prenatal genetik araştırma yapılır, ya da tüp bebek öncesi preimplantasyon genetik tarama yapılır. Rahim anormallikleri cerrahi olarak düzeltilmeli. Antifosfolipit sendromunde düşük molekül ağırlıklı heparin veya aspirin başlanması, şüpheli immünolojik etkenler, yani troid ya da diyabet gibi hastalıkların tedavisi, endokrinolojik hastalıkların tedavisi; prolaktinoma tedavisi, kalıtsal trombofili olan kadınlarda antikoagülan tedavisi, yaşam tarzı değişikliği, sigara ve alkol bırakılması gerekmektedir” dedi.


Özler, "Tekrarlayan gebelik kaybı olan kadınların gebeliklerinde, fetal büyüme kısıtlaması ve erken doğum gelişme riski yüksektir. Erken gebelikte fetal kalp atımlarını olması sonraki gebelikte canlı doğum oranının daha yüksek olacağını gösterir, fakat gebelik kaybı oranı genel olarak daha yüksektir" diye konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Diyarbakır Diyarbakır’da vektörlere karşı ilaçlama çalışmaları sürüyor Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ekipleri, kent genelinde ilaçlama çalışmalarını aralıksız bir şekilde sürdürüyor. Belediyeden yapılan açıklamada, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığı Veteriner İşleri ve Halk Sağlığı Şube Müdürlüğü İlaçlama Birimi ekipleri, sivrisinek, karasinek, yakarca, kene ve benzeri haşere popülasyonlarının insan sağlığını tehdit etmeyecek düzeyde tutulması ve bunlardan bulaşabilecek sıtma, tifo, kolera, dizanteri, sarıhumma, şark çıbanı gibi hastalıkların önlenmesi için bilimsel mücadele yöntemleriyle ilaçlama çalışmalarına hız verdi. İlaçlama faaliyetleri; 274 personel, 80 adet araç, 34 adet holder, 1 adet traktör holderi, 15 adet atomizör, 50 ulv cihazı, 200 adet sırt pompası, 1 adet misblower, 5 adet termal sisleme cihazı ile 17 ilçe ve 1046 mahallede sürüyor. İlaçlama çalışmaları, sivrisinek ve karasinek larvalarına karşı havuz, göl, gölet, kanalizasyon, sazlık alanlar, bataklıklar, fosseptikler, birikinti sular, bodrum suları, süs havuzları, hayvan gübrelerinin biriktiği alanlar, ahırlar, organik atıkların toplandığı ve biriktiği yerler, çöplükler, çöp konteynırları, çöp aktarma istasyonları vb. üreme alanlarında belli periyotlarla yapılıyor. İlaçlama hizmetleri, mühendisler gözetiminde yıl boyunca Sivrisinek, karasinek, tatarcık gibi zararlıların erginlerine karşı üredikleri, beslendikleri, barındıkları ve dinlendikleri tüm alanlarda biyosidal ürünler, araç ve cihazlar kullanılarak devam edecek.
Ankara AYM üyeliğine seçilen Çınar için yemin töreni düzenlendi Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeliğine seçilen Ömer Çınar, düzenlenen törenle ant içip, cübbe giyerek görevine başladı. Anayasa Mahkemesi’nin 62. kuruluş yıldönümü ve yeni üye Prof. Dr. Ömer Çınar’ın göreve başlaması dolayısıyla tören düzenlendi. Anayasa Mahkemesi Yüce Divan Salonu’nda gerçekleştirilen törene Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Gökhan Karaköse ile birçok yargı mensubu katıldı. Törende açılış konuşmasını gerçekleştiren AYM Başkanı Kadir Özkaya, AYM’nin yeni üyesi Ömer Çınar’ı tebrik etti. Ülkeye hayırlara vesile olmasını dileyen Özkaya, ”Liyakatli üyelerden oluşan AYM’nin yeni üyesinin kendisinden beklenen katkıyı sağlayacağını umuyorum” dedi. "Hakimler özgürce karar vermelidirler" Hakimlerin kimsenin etkisinde kalmadan tarafsız bir şekilde karar vermesi gerektiğini ifade eden Özkaya, “Adaletin sağlanması bakımından en önemli sorumluluk hakimlere düşer. Hakimin terazisi hep doğru tartmalıdır. Hiçbir neden onları hakkı ayakta tutmaktan alıkoymamalıdır. Örnek ahlak sahibi olmalı, kişilik ve vicdanlarını kirletmemelidirler. Herhangi bir dışsal etki altında kalmadan özgürce karar vermelidirler. Bağımsız ve tarafsız yargının varlığı bağımsız ve tarafsız hakimlere bağlıdır” diye konuştu. “Gazze’deki ikiyüzlülüğü kabul etmiyorum” İsrail’in Gazze’ye yaptığı zulmü kabul etmediklerini vurgulayan Özkaya, “Millet olarak ortak menfaatlerimiz için kenetlenip çalışmalıyız. Gazze başta olmak üzere zulümlere karşı gösterilen ikiyüzlülüğü kabullenemediğimizi dile getirmeyi bir görev biliyorum. İnsanlığa adaleti anlatan devletlerin zulme ve haksızlığa gözlerini ve vicdanlarını kapatmaları, insanlığı gelecek adına umutsuzluğa sevk etmektedir” dedi. Özkaya’nın konuşmasının ardından AYM’nin yeni üyesi Çınar kürsüde yemin etti.
Erzurum Tarih Derneği ve Türk Ocakları’ndan 24 Nisan tepkisi ABD ve Fransa gibi ülkelerin 24 Nisan’ı Ermeni Soykırımı olarak anma günü olarak kabul etmesine tepki gösteren Erzurum Tarih Derneği Başkanı Prof. Dr. H. Ömer Özden ile Türk Ocakları Erzurum Şube Başkanı Av. Nizam Işık, Ermenilerin Türklere karşı yapmış oldukları soykırımın belgelerle ortada olduğunu söylediler. Konuyla ilgili olarak ortak bir basın açıklaması yapan Prof. Dr. Ömer Özden ile Av. Nizam Işık, 24 Nisan 1915 yılında asıl soykırıma uğrayanların Doğu Anadolu’da yaşayan Türkler olduğunu belirterek, asıl bunun dünya gündemine oturtulması gerektiğini ifade ettiler. ABD, Fransa ve Almanya gibi ülkelerin 24 Nisan’ı Ermeni Soykırımı Anma Günü ilan etmesinin yıl dönümünde ortak bir açıklama yapan Erzurum Tarih derneği Başkanı Prof. Dr. H. Ömer Özden ile Türk Ocakları Erzurum Şube Başkanı Av. Nizam Işık, şu ifadeleri kullandılar: “24 Nisan 1915 tarihinde, Ermenilerin Türklere yönelik tedhiş ve terör eylemlerine karşı bir tedbir olmak üzere Osmanlı Devleti’nin Sevk ve İskân Kanunu, bir tehcir değil, Ermenileri iskân etme kanunudur. Bu kanun gereğince Ermeni nüfus hem güvenli bölgelere nakledilmiş ve orada iskan edilmiş hem de Osmanlı ordusuna karşı yapabilecekleri suikastler önlenmeye çalışılmıştır. Bu iyi niyetli girişim, sonraki zamanlarda ters döndürülerek bir soykırım yapıldığı gibi yalan bir beyanın etrafında insanlar aldatılmaya çalışılmış ve Türk toplumuna ve devletine yönelik bir karalamaya dönüştürülmüştür. 1918 yılında Anadolu coğrafyasında Ermenilerin Türklere karşı yapmış oldukları soykırım ise belgelerle ortadadır. 1915 yılında çıkarılan yasanın bir sevk ve iskan yasası olduğu da yine belgelerle ortadadır. Tarih ise belgelerden yola çıkılarak yapılan bir bilimdir. Belgeden yoksun anlatılan hiçbir olayın kıymeti harbiyesi bulunmamaktadır. Bu bakımdan her 24 Nisan’da karşımıza çıkarılan sözde Türklerin Ermeni kıyımı yaptığı gibi bir yalanı artık bütün ülkelerin anlamasını ve bu yalanın artık tutmadığını görmelerini istiyoruz. Asıl soykırıma uğrayan Doğu Anadolu’da yaşayan Türklerdir ve asıl dünya gündemine oturtulması gereken budur. Doğu Anadolu’nun muhtelif bölgelerinde ortaya çıkarılan toplu mezarlar bunun en önemli kanıtıdır ve batılı ülkelerin özellikle de Amerika ve Fransa’nın artık bunu görüp anlaması gerekmektedir. 24 Nisan’da bir sözde Ermeni kıyımının yapıldığı iddiasını Türk Ocakları Erzurum Şubesi ve Erzurum Tarih Derneği olarak kınıyor ve böyle bir iddianın asılsız olduğunu tüm dünya kamuoyuna açıkça ilan ediyoruz.”