SAĞLIK - 20 Nisan 2019 Cumartesi 12:50

Prof. Sezgin: “Bolca yiyip karnımızı şişiriyoruz. Mide reflü olmasın da ne olsun?"

A
A
A
Prof. Sezgin: “Bolca yiyip karnımızı şişiriyoruz. Mide reflü olmasın da ne olsun?"

Türk Gastroenteroloji Derneği (TGD) Yönetim Kurulu Üyesi Prof.

Türk Gastroenteroloji Derneği (TGD) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Orhan Sezgin, toplumun yaklaşık yüzde 25’inde reflü görüldüğünü belirterek, "Biz toplumca sabah-akşam bolca yemek yemeyi maalesef çok seviyoruz. Karnımızı şişiriyoruz, sonra hanımın ya da gelinin yaptığı ilaveten pasta-böreği çay eşliğinde yiyoruz. O da yetmiyor kuruyemişler, o da yetmiyor üstüne meyveler geliyor. Bu mide reflü olmasın da ne olsun? Nereye gidecek bu kadar yediğimiz şey?" dedi.


Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesinde İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Uzmanı olarak görev yapan TGD Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Orhan Sezgin, Türk Gastroenteroloji Derneği tarafından Mersin’de “Farkında Ol, Geç Kalma” sloganı ile gerçekleştirilen Sindirim Sistemi Hastalıkları Bilgilendirme Toplantısında, ‘Reflü ve Mide Ağrısı’ konusunda bilgi verdi.



"Karın ağrısı birçok hastalığın habercisi olabilir"


Herkesin zaman zaman yaşamının belli dönemlerinde mide ağrısıyla karşı karşıya geldiğine işaret eden Prof. Sezgin, bu ağrıların bazen şiddetli bazen hafif olabildiğini söyledi. ‘Midem yanıyor’, ‘ağzıma ekşi, acı su geliyor’ gibi, tıpta ‘reflü’ denen şikayetler olduğunu belirten Sezgin, "Hepimiz zaman zaman karnımızın orta kısmında, üstünde ya da alt kısmında bizi rahatsız eden, dolgunluk, şişkinlik ya da kıvrandıran ağrılar şeklinde bir takım rahatsızlıklar yaşıyoruz. Midemizin içi asitten oluşan bir sıvıyla dolu. Bu sayede gıdalarımızı hazmedebiliyoruz. Biz gastroenterologlar olarak yemek borusu, mide, ince bağırsaklar ve kalın bağırsaklarla uğraşan bir hekim grubuyuz. Karnımızda da bir ağrı ortaya çıktığı zaman bu organlardan birinde bir hastalık olabiliyor. Bu organların her rahatsızlığı karın ağrısına sebep olabilir. Yani karnımız ağrıdığı zaman bir mide hastalığı; safra kesesinde taş, iltihap; pankreasla ilişkili bir hastalık, ince ya da kalın bağırsaklardan kaynaklanan bir hastalık, hassas bağırsak hastalığı veya kuron hastalığı olabilir. Burada bir sürü hastalık yerleşebilir. Hekim olarak bizim görevimiz, ağrıya yol açan o sebebi ortaya çıkarmak. Sizin de hastalar olarak böyle bir ağrıyla karşılaştığınızda ilgili branşa ulaşmanız gerekiyor” diye konuştu.



"Peynir-ekmek gibi ağrı kesici tüketmeyin"


Karın ağrısı yapan şikayetler içinde en fazla gözlemledikleri hastalığın ülser olduğunu vurgulayan Sezgin, ülserin bir yara olduğunun altını çizdi. Midenin veya on iki parmak bağırsağının içinde yaralar oluştuğunu dile getiren Sezgin, bu yaraların ciddi ağrılara yol açabildiklerinin altını çizdi. Sezgin, “Mide ağrıları yemek yedikten sonra artabilir. On iki parmak bağırsak ülser ağrısı açken ortaya çıkabilir. Beraberinde kusma, hazımsızlık, şişkinlik olabilir”"ifadelerini kullandı.


Ülsere yol açan temel sebepleri de anlatan Sezgin, günlük yaşamda çok sık kullanılan ağrı kesicilerin, özellikle de romatizmal ağrı kesicilerin, bunun yanında aspirin ve özellikle kalp hastalıklarının tedavisi için çok kullanılan kan sulandırıcı ilaçların fazla alınması durumunda, mide veya on iki parmak bağırsağı içinde ülsere yol açılabileceğine dikkat çekti. Bu nedenle bu ilaçların gereksiz kullanımından mutlaka kaçınılması gerektiğini, sırf ağrı kesici olarak kullanılmamasını isteyen Sezgin, "Lütfen bunları peynir-ekmek gibi tüketmeyin. Bunlar hakikaten çok iyi ağrı kesicilerdir, özellikle romatizmal ağrı kesiciler. Ama ciddi mide-bağırsak rahatsızlığına da yol açarlar. Bunların mutlaka kullanılması gerekiyorsa hekiminizin vereceği mide koruyucularla kullanılması gerekiyor" şeklinde konuştu.



"Midesinde helikobakter pilori mikrobu olanların yüzde 10-15’inde ülser gelişebilir"


Ülsere yol açan diğer bir sebebin ise midede bulunan ‘helikobakter pilori’ isimli bir mikrop olduğu bilgisini veren Sezgin, şunları söyledi:


"Bu mikrop, toplumumuzun yüzde 70-80’inin midesinde vardır. Ama her mikrop olan da ülser olmaz. Ancak, ülser oluşumunu kolaylaştıran bir mikroptur. Midesinde bu mikrop olanların yüzde 10-15’inde ülser gelişebilir. Bu nedenle şu yanlış algının da düzeltilmesi lazım; midede helikobakter pilori denen mikrop varsa hemen ilaç kullanılması gerekmez; bu ülser anlamına gelmez; bu mide kanseri gelişeceği anlamına gelmez. Çünkü toplumda böyle bir yanlış bilgilenme var. Maalesef bilgi kanallarında, internette, basında bu konuda çok ciddi yanılgılar, hatalar var."


Ülsere yol açan bir başka faktörün de stres olduğunu vurgulayan Sezgin, yaşanan stresin boyutu arttığı zaman mide asidinin de arttığını, midenin kanlanmasında bozukluklar olduğunu ve midede, on iki parmak bağırsağında ülserlerin daha kolay gelişebildiğini anlattı. Sezgin, ülserin günümüzde basit ama çok hayati, ulaşımı kolay, maliyeti de az olan çok değerli ilaçlarla tedavisinin ve tamamen kontrol altına alınmasının mümkün olduğunu, başarıyla tedavi edildiğini söyledi.



"Ailesinde mide kanseri olanlar, herhangi bir şikayetleri olmasa dahi ihmal etmeden bir gastroenteroloğa başvurmalı"


Midede ağrıya yol açan bir başka faktörün ise mide kanseri olduğuna dikkat çeken Sezgin, midenin içinde bir yumru oluşması ve ülserli yaralara yol açmasıyla ortaya çıkan mide kanserinin; gizli kanama nedeniyle oluşan kansızlık, buna bağlı halsizlik, kilo kaybı, bulantı-kusma, ağızdan kan kusma ya da büyük abdestte kan gelmesi gibi mide kanamaları, yutma güçlüğü, erkenden çabuk doyma ve karında şişme şikayetleriyle belirti verdiğini anlattı. Bütün bu belirtilerin ‘dikkat’ anlamına geldiğini vurgulayan Sezgin, bu tür belirtiler olduğunda mutlaka hekime başvurulması gerektiğinin altını çizdi. Sezgin, mide kanserinin çeşitli tedavi yöntemleri olduğunu, erken tanı konması durumunda tedavisi mümkün kanserlerden biri olduğunu söyledi. Erken tanının çok önemli olduğunu belirten Sezgin, özellikle ailesinde mide kanseri olanların, herhangi bir şikayetleri olmasa dahi ihmal etmeden bir gastroenteroloğa başvurmalarını istedi. Erken tanı sonucunda ameliyat ya da kemoterapi ile başarılı bir tedavi olabildiğini ifade eden Sezgin, "Biz diyoruz ki, kanserden korkmayın, geç kalmaktan korkun" vurgusunu yaptı.



"Toplumumuzun yaklaşık yüzde 25’inde reflü görülür"


Reflünün ise tüm dünyada erişkinlerin en sık görülen hastalığı olduğuna dikkat çeken Sezgin, midede bulunan ve bol miktarda asit içeren sıvının, yemek borusu ile mide arasındaki kapakçığın görevini yapması durumunda yukarıya kaçamadığını aktardı. Sezgin, "Ama bu kapakçıkta bir gevşeklik olursa, görevini yapamazsa bu mide sıvısı yemek borusuna, hatta boğaza, genze doğru kaçarak reflüye yol açar. Reflü çok sık gördüğümüz bir hastalıktır. Toplumumuzun da yaklaşık beşte birinde, yani yüzde 25’inde reflü görülür. Her zaman hastalık anlamına gelmez. Ama bazen reflü, kendi aşikar bulgusu olan ekşime, yanma, ağza ekşi-acı su gelmesi ya da yediklerinizin ağzınıza gelmesi dışında başka şikayetlere de yol açar. Mide içindeki gıdalar yukarılara geldiği zaman boğazda yanma, devamlı boğaz temizleme ihtiyacına, ses tellerinde rahatsızlıkla seste kabalaşmaya, kısılmaya, çatallanmaya, horlamaya, ağız kokusuna, hatta sinüslerin iltihaplanmasıyla sinüzite, orta kulak iltihabına ya da nefes borusuna kaçarak kuru öksürüklere, gecelere boğulur gibi bir tabloyla uyanmaya, uyku apnesine yol açabilir. Bazen sanki kalp ağrısı varmış gibi şiddetli göğüs ağrısına bile yol açabilir. Pek çok bulguyla gelebilir. Bu tür şikayetleriniz varsa bir uzmana görünmelisiniz" dedi.


Reflüde ilk etapta ilaç tedavisi uygulandığını belirten Sezgin, "Ama özellikle 50 yaşından sonra bu şikayetler ilk defa ortaya çıktıysa, mide kanaması, kilo kaybı, iştahsızlık, yutma güçlüğü, kansızlık gibi bir takım bizi rahatsız edici bulgular varsa her zaman dikkate alıyoruz. Bunlara ‘alarm’ diyoruz ve ileri tetkik yapıyoruz. Bu da basitçe endoskopidir ancak bizim için çok çok önemlidir" diye konuştu.



"Bolca yiyip mideyi dolduruyoruz. Mide reflü olmasın da ne olsun?"


Reflü hastalığının çok etkin tedavileri olduğuna işaret eden Sezgin, reflü olmamak için önerilerde de bulundu. Sezgin, "Biz toplumca sabah-akşam haldur huldur bolca yemek yemeği maalesef çok seviyoruz. Ondan sonra karnımızı şişiriyoruz, sonra yan tarafa geçiyoruz hanımın ya da gelinin yaptığı ilaveten pasta-böreği çay eşliğinde yiyoruz. O da yetmiyor kuruyemişler geliyor. O da yetmiyor üstüne meyveler geliyor. Mide doluyor, doluyor. Bu mide reflü olmasın da ne olsun? Nereye gidecek bu kadar yediğimiz şey? Aşağıya geçmesi bir zaman alıyor. Eğer yemek borusuyla midenin birleştiği yerde bir gevşeklik varsa yukarıya kaçıyor ve reflü oluyor. O nedenle yemekten hemen sonra yatmamak lazım. Az yemek, mideyi çok doldurmamak lazım. Yatarken yatak başını hafif yükseltmek, sigara ve alkolden uzak durmak, az, sık yemek; reflüden kaçınabilmek için sizlerin yapacağı temel basit şeyler. Özellikle asitli içeceklerden uzak durmak gerekiyor" ifadelerini kullandı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Hutbede yapılan duaya tepki gösteren genç, Atatürk’e hakaretten 3 yıl 9 ay hapis cezası aldı Gayrettepe’de cuma namazı sırasında Atatürk’e dua edilmesine tepki gösterip Atatürk’e ve imama hakaret eden şahıs, 3 yıl 9 ay hapisle cezalandırdı. Gayrettepe’de bulunan bir camide 10 Kasım 2023 günü Mustafa Kemal Atatürk’e ve Atatürk için dua eden imama hakaret eden A.B.’nin yargılanmasına devam edildi. Anadolu 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya tutuklu sanık ve taraf avukatları katıldı. "Puşt kelimesini güvenilmez manasında kullandım" Duruşmada esasa ilişkin savunma yapması için söz verilen A.B., “Attığım bir kaç tweet ekran görüntüsü alınmış ama bunların atıldığına dair bir kanıt yok. Hakkımda atmadığım bir çok tweet var. ’Sinkaf ederim’ tweeti atmadığımı belirtmek istiyorum. Puşt kelimesini hakaret etmek amacıyla değil, güvenilmez manasında kullanmıştım. Ceza alacağım bir husus görmüyorum. Video çektim. İslamiyet’e göre inançsız ölen bir kişinin arkasından dua edilmemesi gerekir. Beraatımı talep ediyorum” dedi. “Daha fazla ne ceza verilebilir bilmiyorum” Son sözü sorulan şahıs, “2 ay cezaevinde tek başıma kaldım. Bu eylemim için yeterince ceza aldığımı düşünmekteyim. Daha fazla ne ceza verilebilir bilmiyorum. Beratımı talep ediyorum” dedi. Kararını açıklayan mahkeme heyeti, A.B.’yi "Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret" suçundan 3 yıl 9 ay hapisle cezalandırdı.
Ankara Büro Memur-Sen Genel Başkanı Yazgan: “Sözler tutulsun, mülakat kaldırılsın” Büro Memur-Sen Genel Başkanı Yusuf Yazgan, kamuya personel alımlarında mülakat yapılmasına ilişkin, “Sözler tutulsun, mülakat kaldırılsın” dedi. Büro Memur-Sen Genel Başkanı Yusuf Yazgan, kaldırılacağı açıklanan ancak uygulanmaya devam edilen sözlü sınavların (mülakat) devlet memuru olacaklar ile mevcut kamu görevlilerinin görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavlarında can yakmaya, emekleri zayi etmeye devam ettiğini söyledi. Yazgan, bir an önce mülakatların kaldırılarak, adayların girdikleri yazılı sınav sonucuna göre atamalarının yapılması gerektiğini dile getirdi. Mülakatın emeklerin zayi olmasına ve idareye karşı güvenin azalmasına sebep olduğunu ifade eden Yazgan, “Ülkemizin kritik bir süreçten geçerken ihtiyaç duyduğu, süreç sonrası uygulamadan kaldırılacağı açıklanarak uygulamaya konulan mülakat sisteminin halen kaldırılmamasının yol açtığı hak kayıpları ve huzursuzluk her geçen gün daha da artıyor. Kamuya atama bekleyen memur adayları ile mevcut kamu görevlileri, bir an önce mülakat sisteminden vazgeçilmesini ve insanların bilgiye dayalı sınavlarda aldıkları puana göre değerlendirmelerin yapılmasını istiyor” ifadelerini kullandı. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yapılan görevde yükselme sınavından örnek veren Yazgan, 62 kişinin yazılı sınavda 85 ve üzeri puan almasına karşın mülakatta düşük puan alarak atanamadığını belirtti. Yusuf Yazgan, “Yazılı sınavda 98.72 puan alan adaylar, mülakatta 64, 65, 55 puan verilerek eleniyor ve atanması gerçekleşmiyor. İki sınav arasında bu kadar farkın olması, liyakat beklentisi içindeki insanlarda hayal kırıklığına yol açıyor. Demek ki bu iki sınavdan birisinde sorun var. Bu sorunu, bu şaibeyi kaldırmak için yapılması gereken tek şey mülakatı kaldırmak, bilgiye dayalı yazılı sınav sonucuna göre atamaları gerçekleştirmek” şeklinde konuştu.
Samsun Geleceğin hemşireleri beyaz üniformalarına kavuştu Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümünün yeni öğrencileri, düzenlenen 4’üncü Üniforma Giyme Töreni’yle meslekleriyle özdeşleşen beyaz üniformalarını giyerek hemşireliğe ilk adımı attı. Hemşirelik Bölümü Hemşirelik Esasları Ana Bilim Dalı tarafından OMÜ Atatürk Kongre Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen 4’üncü Üniforma Giyme Töreni’nde geleceğin hemşirelerinin heyecanına; Rektör Yardımcısı ve Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Murat Terzi, Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Afitap Özdelikara, Hemşirelik Bölüm Başkanı Prof. Dr. İlknur Aydın Avcı, Hemşirelik Bölüm Başkan Yardımcıları Doç. Dr. Oya Sevcan Orak ve Dr. Öğr. Üyesi Figen Çavuşoğlu, Hemşirelik Bölümü akademisyenleri ve aileleri tanık oldu. Prof. Dr. Terzi: “öğrencilerimiz, akredite olan bir bölümden mezun oluyorlar” Açılış konuşmalarıyla başlayan törende ilk olarak söz alan OMÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Murat Terzi, Hemşirelik Bölümünün üniversitede akredite olan sayılı bölümlerden biri olduğunu vurgulayarak, “Bugün üniforma giyecek olan öğrencilerimiz zamanın nasıl geçtiğini anlamadan 4. sınıfa geçecek ve ardından mezuniyetlerinde hep beraber olacağız. 2024 yılı itibarıyla 1. sınıfa başlayan öğrencilerimizin ailelerinde de ayrı bir heyecan var. Göreceksiniz ki öğrencilerimiz, 3 sene sonra hocalarımızın vermiş olduğu bilgiye hâkim, bakım becerileri gelişmiş, hasta ve hasta yakınlarıyla empati kurabilecek düzeyde mezun olacaklar. Hemşirelik Bölümü hocalarımızın ne kadar özverili çalıştıklarına şahidim. Hocalarımız başarılı çalışmalarının yanı sıra, Üniversitemizin akreditasyona ulaşmış nadir bölümlerinden birini inşa etti. Bu başarı, öğrencilerimizin eğitimlerinde de yansımaktadır. OMÜ Hemşirelik Bölümünde öğrenim gören öğrencilerimiz, akredite olan bir bölümden mezun oluyorlar. Bütün hocalarımıza verdikleri emeklerden dolayı teşekkür ediyor ve öğrencilerimize başarılar diliyorum” dedi. Prof. Dr. Avcı: “Öğrencilerimizi en iyi şekilde yetiştirme gayretindeyiz” Hemşireliğin insana dokunan bir meslek olduğunu belirten Hemşirelik Bölüm Başkanı Prof. Dr. İlknur Aydın Avcı, “Üniforma aidiyet ve sahiplenme demektir. Öğrencilerimiz de bugün hemşirelik mesleğinin bir ferdi olmak için ilk üniformalarını giymenin coşkusunu yaşayacaklar. Hemşirelik Bölümümüz, Türkiye’nin en öncü ve kaliteyi yakalamış bölümlerinden biri konumunda. Eğitimdeki kalitemizi tescillendirerek bugün öğrencilerimizi en iyi şekilde yetiştirme gayretindeyiz. Güçlü eğitim kadromuz kendini her gün geliştirmekte ve çağın gerekliliklerine uygun bir şekilde öğrencilerimizi yetiştirmekte. Bununla birlikte Üniversitemizin tüm imkânları öğrencilerimize sunuluyor. Mezunlarımız hem ülkemizde hem de ülkemiz dışındaki birçok alanda iş bulabilme ve en iyi şekilde çalışabilme fırsatlarını yakalamakta. OMÜ Hemşirelik Bölümü Üniforma Giyme Töreni, aynı zamanda öğrencilere verilen değerin bir simgesi olarak Türkiye’deki ilk örneklerdendir. Türkiye’ye örnek olmanın gururunu sizlerle paylaşıyorum” diye konuştu. Hemşire üniformasının yüzyıllar içerisinde bir ikon ve sembole dönüştüğüne işaret eden Hemşirelik Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Seval Ağaçdiken Alkan, “Hemşire olmayan birine ‘Hemşireyi tarif et’ dediğinizde ilk tanımlayacağı, doğrudan üniformadır. Aynı şekilde biz bu soruyu birinci sınıflar aramıza katıldığında doğrudan soruyoruz. Onlar, doğrudan üniformayı tarif ederek ve sonrasında rollerinin ve sorumluluklarının bilinciyle aramıza katılıyorlar. Bugün 2024 yılı 1. sınıf öğrencileri için konuşmak gerekirse son 10 aydır yoğun bir emekle üniformalarını bir kimlikle bütünleştirerek aramıza katılmaya hazır şekilde şu anda burada bekliyorlar” şeklinde konuştu. 73 birinci sınıf öğrencisine hemşirelik meşalesi aktarıldı Konuşmalarının ardından törende hazır bulunan Hemşirelik Bölümü 73 birinci sınıf öğrencisine hemşirelik meşalesinin aktarılması ritüeli gerçekleştirildi. Ritüelde geleceğin hemşireleri, modern hemşireliğin dünyadaki ve ülkemizdeki öncüleri olan Florence Nightingale ve Safiye Hüseyin Elbi’yi canlandıran meslektaşlarından mesleğe başlangıç ışığını almak üzere sahneye çıktı. Törenin son bölümünde günün anlamını ifade eden resmî anı olarak üniforma giyiş belgeleri, öğrencilere öğretim elemanları tarafından takdim edildi. Hemşirelik Bölümünün 4’üncü Üniforma Giyme Töreni, hatıra fotoğrafı çekimiyle sona erdi.