SAĞLIK - 06 Mayıs 2021 Perşembe 10:36

Türkiye’nin yüzde 3’ü ‘çöp biriktirme’ hastası

A
A
A
Türkiye’nin yüzde 3’ü ‘çöp biriktirme’ hastası

Son dönemlerde gündeme gelen bir hastalık olan ‘çöp biriktirme hastalığının (dizpozofobi) Türkiye’de nüfusun yüzde 3’ünde görüldüğü açıklandı.

Son dönemlerde gündeme gelen bir hastalık olan ‘çöp biriktirme hastalığının (dizpozofobi) Türkiye’de nüfusun yüzde 3’ünde görüldüğü açıklandı.


Psikolog İrem Naz Kırım, biriktirme hastalığı olan kişilerin ellerinde tuttukları eşyalarla bağ kurarak, güvenli ortam ihtiyaçlarını karşıladıkları ve kişisel olarak yaşadıkları olayları hatırlamalarını sağlayacak bağlantılar kurduklarının düşünüldüğünü belirterek, “Ayrıca anne veya babadan, eşten, sevgiliden, çok sevilen bir arkadaştan gelen hediyeyi ayrılma, koruma ve savunma içgüdüsüyle saklamak da biriktirme hastalığına neden olabilir” dedi.


Son dönemlerde dizi ve filmlerde işlenen popüler konular arasında yer alan, çoğu kişinin gizli tuttuğu bir hastalık olan ‘çöp biriktirme hastalığı’ (dizpozofobi), çocukluktan itibaren bazı eşyaların biriktirilmesi ile başlıyor. En sık orta yaş döneminden sonra görülen hastalıkla ilgili bilgiler paylaşan Medical Park Ordu Hastanesi’nden Psikolog İrem Naz Kırım, dispozofoni problemini başta psikolojik faktörlerin etkilediğini söyledi.


Dürtü bozuklukları, takıntılar, kişilik bozuklukları, travmalar, şiddete maruz kalma, kötü çocukluk dönemi, erken çocukluk dönemlerinde maruz kalınan aile tutumları, depresyon, çoklu kişilik bozukluğu, anksiyete, ayrılık anksiyetesi, terk edilme korkusu, sevilmeme hissi, değersizlik duygusu, hafıza problemleri ve dikkat eksikliği gibi nedenlerin de istifçiliğe neden olduğunu kaydeden Psikolog İrem Naz Kırım, “Çocukluk dönemlerinde çeşitli nedenlerden dolayı kıtlıklar, travmalar ve ciddi ekonomik sorunlar yaşamış olan insanlar, ilerleyen yaşlarda biriktirme hastalığına yakalanabilirler” diye konuştu.



Kâğıt, gazete ve plastik eşyaları biriktiriyorlar


Dispozofobi’nin halk arasında çöp biriktirme hastalığı ya da istifçilik olarak da adlandırılan ve dürtüler etkisiyle oluşan bir hastalık olduğunu söyleyen Psikolog İrem Naz Kırım, şu bilgileri verdi:


“Çöp Biriktirme Hastalığı; değersiz, sağlıksız, kullanılmayan tüm eşyaların biriktirilmesi ve atılamaması durumuna denir. Biriktirme hastalığında, toplanan ve bir türlü atılamayan eşyalarda düzensiz bir biriktirme ve tutarsız bir gruplandırma vardır. Bu yüzden koleksiyonculuktan çok farklıdır. Koleksiyoncular sadece bir ya da birkaç alanla alakalı eşyaları toplarlar. Üstelik toplanan eşyalarda bir düzen ve intizam vardır. Hobilerini belirli bir disiplinle yürütürler. Ayrıca tutumlu olmak ve bazı eşyaları ileride lazım olabilir düşüncesiyle saklamak da biriktirme hastalığı değildir. Dispozofobi hastaları her şeyi biriktirir ama en çok biriktirilen eşyalar; kâğıt, gazete, mektup, plastik eşyalar, ev araç gereçleri, torba ve giyim eşyalarıdır. Bu hastalık, genellikle çok gizli tutulduğundan kesin bir rakam vermek mümkün değildir, fakat kayıtlı hasta sayısına bakıldığında Türkiye’de nüfusun yüzde 3’ünde, dünya genelinde ise yüzde 6’sı oranında görülür. Ayrıca bu hastalarda kişilik bozuklukları da sık görülmektedir”



Eşyaları atılırsa aşırı tepki verirler


Dispozofobi hastalarının biriktirdikleri tüm eşyalara ayrı anlamlar yüklediklerini söyleyen Psikolog İrem Naz Kırım, şöyle devam etti:


“Dispozofobi problemi olanlar sorunlarının farkında olmadıkları için kendilerine müdahale edilmesine, evlerinin boşaltılmasına büyük tepkiler gösterebilirler. Eşyalarının atılmasına engel olabilir, bağırabilir ve sakladığı eşyasına zarar gelmesi ya da kaybolması durumunda büyük acılar çekebilirler. Kişinin psikolojik durumunda davranış bozuklukları, genel kaygı ve gerilim hali gözlemlenir. Kişi, kendini rahat hissedemez. En önemli sonuçlarından biri de biriktirilen maddeler nedeniyle ev ya da iş yerinin, yaşam alanı olmaktan çıkmasıdır. Tüm odalar tıka basa eşya ile dolu bir hal alır. Eşyaların biriktirilmesinde belirli bir düzen de olmadığı için, aynı eşyanın zaten var olduğu unutularak tekrar tekrar alınır. Biriktirme hastalığı olan kişilerde tüm eşyalar gerekliymiş gibi algılanır ve bir türlü atılamaz.”



Sevgisizlik biriktirme hastalığına yol açıyor


Biriktirme hastalığının hafıza ve dikkate dayalı problemlerle, sınıflandırma ve karar verme zorluklarıyla da ilişkisi olduğunu belirten Psikolog İrem Naz Kırım, şunları belirtti:


“Bu noktada kişilerin ellerinde tuttukları eşyalarla bağ kurarak, güvenli ortam ihtiyaçlarını karşıladıkları ve kişisel olarak yaşadıkları olayları hatırlamalarını sağlayacak bağlantılar kurdukları düşünülüyor. Ayrıca anne ve babadan, eşten, sevgiliden, çok sevilen bir arkadaştan hediye gelen bir eşya ayrılma, koruma ve savunma içgüdüsü ile biriktirme hastalığını oluşturabilir. Dolayısıyla duygusal yoksunluklar, reddedilme, aldatılma, sevgi ve şefkat ihtiyaçlarının yeterli düzeyde karşılanamaması, eşyalara ya da hayvanlara aşırı ilgiye sebep olabilmektedir. Evinde ya da iş yerinde çok sayıda hayvan beslemek ve bunların hiçbirini başkasına verememek de, hastalık düzeyinde olmasa bile bir çeşit biriktirme alışkanlığıdır.”



İnternetten gereksiz alışveriş yaparlar


Biriktirme hastalığına yakalanan bazı kişilerin neredeyse tüm vakitlerini internetteki alışveriş sitelerini gezerek geçirdiklerinin altını çizen Psikolog İrem Naz Kırım, “Dispozofobi problemi olan kişiler gerekli gereksiz, ihtiyacı olsun olmasın, ne olursa sipariş verirler. ‘Bu da lazım olabilir’, ‘Şu da işime yarabilir’ düşüncesiyle, belki de hiçbir zaman gerekli olmayacak birçok eşyayı internetten satın alırlar. Bu kişiler, alışveriş sırasında kredi kartlarının limitini aşabilir, fakat bu durum pek umurlarında olmaz” şeklinde konuştu.



Değişmesi için zorlamayın, destek olun


İstifleme davranışı gösteren kişinin yakın çevresiyle problemler yaşamaya başladığını söyleyen Psikolog İrem Naz Kırım, bu tür kişilere yeterli zaman tanınması gerektiğini belirterek şu görüşlere yer verdi:


“En büyük sorunlardan biri, istiflemenin ev ya da iş ortamını paylaşan kişiler için yaşam alanlarını olabildiğince kısıtlaması ve hijyenik açıdan etkilemesidir. Bu noktada istifçi kişinin yakın çevresindekilerin tutumları, problemin gidişatı açısından büyük önem taşır. Öncelikle yakın çevrede bulunan kişilerin istiflemenin bir psikolojik problem olduğunu kabul etmesi ve kişiyi anlamaya çalışmaları gereklidir. Yakınlarının duruma karşı olan duygularını yönetme becerisi edinmeleri de önemlidir. İstifleme durumunun temelinde duygusal problemlerin olduğunu kabul ederek problemi yaşayan kişiye sevgi ve şefkat gösterilmesi, kaygıyı azaltıcı davranışlardan biridir. Burada en önemli faktörlerden biri de istifçiyi değişmeye zorlamamak ve durumun düzelmesi için kişiye yeterli zamanı tanıyarak destek olmaktır.”



Kendileri hastalığın farkında değillerdir


Biriktirme durumu, kişinin kendisinin veya çevresindekilerin günlük hayatını etkilemeye başladıysa tedavi için adım atılması gerektiğini söyleyen Psikolog İrem Naz Kırım, şu önerilerde bulundu:


“Takıntılı hastalıkların yüzde 15’inde biriktirme hastalığı görülmektedir. Aslında biriktirme hastalığı da bir obsesif kompulsif kişilik bozukluğu (OKB) durumudur ve işin merkezinde dürtü kontrol bozukluğu vardır. Biriktirme hastalığıyla ilgili vakalarda hastalar genellikle kendi istekleri ile tedaviye başvurmazlar. Çünkü bunun bir rahatsızlık olduğunu fark edebilecek içgörüye sahip değillerdir. Biriktirme hastalığı olanlarda antidepresan ilaçların yanı sıra bilişsel davranışçı terapiler, kısmen de olsa içgörünün ve farkındalığın geliştirilmesi fayda sağlayabilir.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Aydın Aydın inciri için zorlu mesai başladı Dünyanın en kaliteli incirinin yetiştiği Aydın’da sarılop incirinin üretimi için çiftçilerin zorlu mesaisi başladı. Küresel iklim krizi nedeniyle toprağın tavının kaçmaması için adeta zamanla yarışan Aydınlı çiftçiler, Aydın dağlarını ilmek ilmek işliyor. Traktör işlemediği için atlarla sürülen arazilerde eli kolu tutan herkes toprağı en iyi şekilde işlemek için çalışıyor. Türkiye’nin en verimli topraklarına sahip illerin başında gelen Aydın’ın incir üretimi yapılan sarp arazilerinde motorlu taşıtlar iş görmediği için halen toprak karasabanla işleniyor. Her türlü teknolojik imkana ve ekonomik güce sahip olmasına rağmen köylüler yamaç olan arazilerini sadece atlarla sürüp işleyebilirken, bir çift at ile çalışanlar aylık 75 bin TL ile 90 bin TL arasında kazanıyor. Çalışan herkese adeta mühendis maaşından fazla ücret ödenen Aydın dağlarında çalışan da çalıştıran da durumdan memnun iken çiftçilerin en büyük sorunu dolgun ücrete rağmen çalışacak kişi bulunmaması. Büyük Menderes Nehri’nin kuzey ve güney yamacında bulundan verimli Aydın dağlarında motorlu araçların iş görmemesi nedeniyle halen atlarla toprağı işlemek zorunda olduklarını belirten çiftçi Hayati Kuruş, bu işe hevesli olan kardeşi ile mesai yaptıklarını belirtti. Küresel iklim krizi nedeniyle son yıllarda mevsimlerin değişerek iklim şartlarının kıştan direkt yaz mevsimine döndüğü için toprağı işleme süresinin azaldığını belirterek adeta zamanla yarıştıklarını söyledi. Boyundan büyük sabanla toprağı işliyor Son yıllarda incir ve zeytinyağı fiyatlarının adeta altınla yarışması nedeniyle tarım sektöründe çalışmanın daha cazip hale geldiğini belirten ve küçük yaşına rağmen mahareti ile görenleri şaşırtan 14 yaşındaki Tunahan Kuruş, boyundan büyük işi başarıyor. Çocukluğundan beri tarla bahçe işlerinin içinde olduğunu belirten Küçük Tunahan, babasının kendisine hediye ettiği atlarla boyundan büyük sabanı atlara koşup çift sürüyor. Aylık 75-90 bin TL arasında para kazandığını ve halinden memnun olduğunu belirten Tunahan, görenlerin şaşırdığını söyledi. Kendisinin çift süreceğine inanmadığı için çalışırken izlemeye gelenlerin bile olduğunu belirten Tunahan Kuruş, çalışıp kazanmanın mutluluk verici olduğunu söyledi. Kardeşi ile birlikte dağlarda çift süren 24 yaşındaki Hayati Kuruş ise, mesleği babasından öğrendiğini çok meraklı ve istekli olduğu için kardeşine de öğrettiğini belirterek, “Aydın dağlarında üretim yapmak arazi yapısı nedeniyle zor. Yamaç olduğu için traktörün işlemediği bu incir bahçelerini atlarla sürüyoruz. Kardeşim Tunahan, bu işe çok meraklı ve oldukça da becerikli. Israrla kendisine at alınmasını istedi. Bizler gibi o da atlarla çift sürüyor” diye konuştu.
Düzce Düzceli atıcılardan tam isabet Atıcılar, hedefi 12’den vurarak, Türkiye şampiyonasına gitme hakkı kazandı Türkiye Atıcılık federasyonu tarafından organize edilen Havalı Silahlar Bölgesel Atıcılık Bölgesel Egemenlik Kupası’nda Düzceli sporcu gençler hedefini tam vurarak Türkiye Şampiyona’na gitme hakkı kazandı. Düzce Atıcılık ve Avcılık Federasyonu İl Temsilcisi Ali Süler, atıcılıkta Türkiye’nin en iyisi olacak sporcuları yetiştirmek için çalışmalarına devam edeceklerini söyledi. Düzce, avcılık ve atıcılık alanında genç yeteneklerin gelişimine tanık oluyor. İl Temsilcisi Ali Süler’in rehberliğinde, Düzce’nin genç erkek ve kız atıcıları, Sakarya’da düzenlenen Bölgesel Egemenlik Kupası’nda önemli başarılar elde etti. Genç kızlar kategorisinde Hayrunisa Gözütok bölge şampiyonu oldu. Ayrıca şampiyona sonunda genç erkekler kategorisinde Bülent Eryakalı, genç kızlar kategorisinde ise Şeymanur Koyuncu, Hayrunnisa Gözütok ve Tuğçe Nurşar Trabzon’da yapılacak olan Türkiye Şampiyonasına gitmeye hak kazandı. Derece yaparak başarı kazanan genç sporcular Haziran Ayı’nda Trabzon’da yapılacak olan Türkiye Havalı Silahlar Şampiyonası’nda Düzce’yi temsil edecek. Atıcılık ve Avcılık Federasyonu İl Temsilcisi Ali Süler yaptığı açıklamada; “Bu başarı, sadece bireysel yeteneklerin bir göstergesi değil, aynı zamanda Düzce’nin sporcuları destekleme ve onları ulusal düzeyde rekabet edebilecek seviyeye getirme konusundaki kararlılığının da bir kanıtıdır. Ben ve ekibimin özverili çalışmaları, genç sporcuların yeteneklerini keşfederek potansiyellerini en üst düzeye çıkarmalarına imkan tanımaya çalışıyoruz. Düzce’nin genç atıcıları, disiplin, odaklanma ve tutkuyla donatılmış olarak, gelecekteki yarışmalarda daha da büyük başarılar elde etmeye hazır görünüyor. Onların bu başarısı, diğer genç sporcular için de ilham kaynağı olacak ve Düzce’nin avcılık ve atıcılıkta bir merkez olarak ününü artıracaktır. Emeği geçen herkese yürekten teşekkür ederim” dedi.
Trabzon Batista Mendy, Trabzonspor’un savunma ve orta sahadaki jokeri oldu Trabzonspor’un sezon başında Fransa’nın Angres takımında transfer ettiği Batista Mendy, hem savunmada hem de orta sahada forma giyerek bordo-mavili takımın jokeri oldu. Trabzonspor, sezon başında Fransa’nın Angers SCO takımında 4 milyon 400 bin Euro bedelle transfer ettiği Batista Mendy’le, 4+1 yıllık sözleşme imzalamıştı. Mendy, hem savunmada hem de orta sahada görev alarak Ranz Beckenbauer, Philipp Lahm, Carles Puyol gibi defans, orta saha ve kanatlarda oynadıkları maçlarla takımlarında ’elmas’ olarak tabir edilen yıldız futbolcuların izinden gidiyor. Trabzonspor’un eski teknik direktörü Nenad Bjelica döneminde ön libero bölgesinde değerlendirilen Batista Mendy, Abdullah Avcı’nın takımın başına gelmesiyle defans, ön libero ve merkez orta sahada forma giydi. Son haftalarda stoper bölgesinde oynayan Fransız oyuncu, Trendyol Süper Lig’de ve Ziraat Türkiye Kupası’nda toplam 32 müsabakanın 11’inde ön libero, 11’inde stoper ve 10’unda ise merkez orta sahada görev yaptı. Mendy için bölgenin bir önemi yok Trabzonspor’un Fransız oyuncusu Batista Mendy için adeta saha içerisinde bölgenin bir önemi yok. Bordo-mavililer, Mendy’nin bu sezon ön libero olarak sahaya çıktığı 11 karşılaşmada 6 galibiyet, 2 beraberlik ve 3 mağlubiyet aldı. Fransız oyuncunun stoper bölgesinde top koşturduğu 11 mücadelede 8 galibiyet, 1 mağlubiyet ve 2 beraberlikle sahadan ayrılan Karadeniz temsilcisi, Mendy merkez orta sahadayken de 10 maçta 6 galibiyet, 1 beraberlik ve 3 mağlubiyet elde etti. Trabzonspor Teknik Direktörü Abdullah Avcı, ihtiyaç doğması halinde Batista Mendy’nin bek oynatabileceğinin sinyalini de verdi. Ziraat Türkiye Kupası yarı final ilk maçında Fatih Karagümrük ile oynanan ve 3-2 bordo-mavililerin üstünlüğüyle sona eren maçın ardından Avcı, "Mendy’nin bana gelen raporunda 8, 6, 4 ve 2 numarada oynayabildiği açıkça görünüyor. Dünya futbolunda stoper topa artık en fazla dokunan oyuncudur. Orta sahada da faydalanacağız. Önümüzdeki sezonla alakalı da çalışmalarımızı sürdürüyoruz" ifadelerini kullanmıştı.
İstanbul Türkiye’de yapay zeka lisesi kurulma yolunda ilk adım atıldı İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Teknopark İstanbul iş birliğiyle “Yapay Zeka Lisesi kurulum ve içerik geliştirme çalıştayı” gerçekleştirdi. Teknopark İstanbul’da Türkiye’nin geleceğine yön verecek önemli bir adım olan ilk “yapay zeka lisesinin oluşum sürecini şekillendireceği ifade edilen “Yapay Zekâ Lisesi Kurulum ve İçerik Geliştirme Çalıştayı” gerçekleştirildi. Programda konuşan İstanbul Milli Eğitim Müdür yardımcısı Hüseyin Aydın, yapay zeka, çağın en hızlı gelişen ve dönüşen alanlarından biri olarak, eğitim ve genç nesiller için kritik bir öneme sahip, bu çerçevede, Yapay Zeka Lisesi kurma hedefimiz, genç beyinlerin bu alanda nitelikli bir eğitim almasını sağlayarak, Türkiye’nin küresel arenada rekabet gücünü artırmayı amaçladıklarını belirtti. Teknolojinin hızla ilerlediği bir çağda, yapay zeka bilgi ve becerisi, sadece bireylerin değil, aynı zamanda ulusların ve toplumların geleceğini şekillendirdiğini ifade eden Aydın, Yapay Zeka Lisesi, genç yeteneklere bu alanda eğitim sağlayarak, onları geleceğin liderleri, yenilikçileri ve girişimcileri olarak yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Çalıştayda yapay zeka eğitim ve öğretim konularında uzman isimler bir araya gelerek fikir alışverişinde bulunacağı ve stratejik adımların belirleneceği bir ortam oluşturmayı hedeflediklerini ifade etti. Teknopark İstanbul’da düzenlenen programa, İstanbul Milli Eğitim Müdür yardımcısı Hüseyin Aydın, Teknopark İstanbul yönetim kurulu üyesi Mehmet Akif Özyurt, akademisyenler, öğretmenler ve öğrenciler katıldı. “Yapay Zeka Lisesi ile geleceğin bilimsel ve teknolojik gelişmelerine gençlerimizi şimdiden hazırlıyoruz” İstanbul Milli Eğitim Müdür yardımcısı Hüseyin Aydın, “Günlük hayatımızın birçok alanında kullanılmaya başlanan yapay zekanın etki alanının her geçen gün arttığına şahit oluyoruz. Bilişimden medyaya, sanayi ve ticaretten eğitime kadar çeşitli alanlarda kullanılmaya başlanan yapay zekanın geleceğin en önemli alanlarından biri olduğunun farkındayız. Yapay Zeka Lisesi ile geleceğin bilimsel ve teknolojik gelişmelerine şimdiden hazırladığımız gençlerimiz için bu alanda nitelikli ve eğitim temelli adım atmayı sağlayarak ülkemizin küresel ölçekte diğer ülkelerle teknoloji ve bilimsel rekabette güçlü bir konuma gelmesi gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın, ilan ettiği Milli Teknoloji Hamlesi ve Dijital Dönüşüm vizyonuyla, bakanlığımız eğitim, bilim ve teknolojiyi ulusal hedeflerimize entegre ederek Türkiye’nin eğitimdeki dönüşümüne öncülük etmektir. Bu iki yaklaşım; yani geleneksel değerlerle yenilikçi teknolojilerin benimsenmesi ülkemizin eğitimde kapsamlı bir dönüşüm yaşamasını sağlayacak stratejik bir birlikteliği temsil etmektedir” dedi.