SAĞLIK
Mevsim geçişlerinde ataklar tetiklenebiliyor 28 Mart 2024 Perşembe - 13:36:10 Bipolar bozuklukta mevsim geçişlerinde atakların tetiklenebileceği uyarısında bulunan Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, uyarıcı maddelerin yanı sıra aşırı kahve, enerji içecekleri kullanılmasının da risk faktörleri arasında yer aldığını söyledi. Yoğun stres ve uykusuzluğun yine hastalık dönemlerini başlatabileceğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Yaklaşık dörtte birinde mevsimsel özellik vardır, dolayısıyla mevsim geçişlerinde ataklar tetiklenebilir. Çocukluk çağında dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi olanlarda da risk daha yüksektir” dedi. İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, 30 Mart Dünya Bipolar Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada bipolar bozukluğa ilişkin değerlendirmede bulundu. Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, ilaç tedavisinin doktora danışmadan kesilmesinin hastalığın daha hızlı tekrarlamasına neden olabileceği uyarısında bulundu. 20-25 yaşları arasında başlıyor Bipolar bozukluğun depresif ve manik ya da hipomanik dönemlerle seyrettiğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Bipolar bozukluk dönemler arası işlevselliğin tamamen normale döndüğü ya da kısmen belirtilerin devam ettiği; yüksek mortalite, morbidite ve hemen her alanda işlev kaybına yol açtığı bilinen ciddi bir ruhsal bozukluktur. DSM-5’te ‘İkiuçlu (Bipolar) ve İlişkili Bozukluklar’ başlığı altında sınıflandırılmaktadır. Bipolar bozukluğun görülme sıklığı yüzde 2-3 civarındadır. Erkek ve kadında görülme oranı eşittir ve ortalama başlangıç yaşı 20-25 arasındadır” dedi. Yoğun duygu-durum değişimleri yaşanıyor Bipolar (iki uçlu) kelimesinin, hastaların iki aşırı duygu durum arasında dalgalanmalar yaşadığını ifade etmek için kullanıldığını belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Ruh hali ve duygular açısından bir kutup depresyonu, diğer kutup mani ya da daha hafif şiddetteki hipomaniyi temsil eder. Bütün insanların duygusal dünyasında zaman zaman değişiklikler olur. Herkes günlük yaşamında dakikalar, saatler veya bazen birkaç gün süren öfke, sevinç, üzüntü, coşku, keder, huzursuzluk, endişe duyguları arasında iniş çıkışlar yaşayabilir. Ancak bipolar bozuklukta yaşamsal olaylarla kısmen veya tamamen ilişkisiz olarak uzun süren, keskin iniş çıkışların olduğu, yoğun duygu durum değişimleri yaşanır. Bu değişimler düşünceleri, duyguları, fiziksel sağlığı, davranışları, kişinin işlevlerini ve yaşamını etkiler. Yani bipolar bozukluk duygularda, düşüncelerde, enerjide ve davranışlarda aşırı değişikliklerle seyreder” şeklinde konuştu. Genetik etkenlerde risk 10 kat fazla Hastalığın ortaya çıkma nedenleri arasında genetik etkenlerin önemli yer tuttuğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Bipolar bozukluğu olanların birinci derece akrabalarında bipolar bozukluk riski genele göre yaklaşık 10 kat daha fazladır. Benzer şekilde bakıldığında, bipolar bozukluğu olan kişilerin akrabalarında majör depresif bozukluk riski de genele göre üç kat daha fazladır” dedi. Yüzde 30-50’sinde çocukluk travmaları etkili oluyor Psikososyal faktörler ve stresli yaşam olaylarının bipolar bozukluğun gelişiminde ve seyrinde önemli bir rol oynadığını ifade eden Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Bireysel psikososyal değişkenler genetik yatkınlıklarla etkileşime girebilir. Yapılan anketlerde, bipolar bozukluğa sahip yetişkinlerin yüzde 30-50’si çocuklukta travmatik/istismar edici deneyimler bildirmiştir. Bu durum, daha yüksek intihar girişimi oranı ve travma sonrası stres bozukluğu gibi birlikte ortaya çıkan bozukluklarla ilişkilidir” uyarısında bulundu. Mevsimsel geçişlere dikkat Bipolar bozuklukta uyarıcı madde kullanımının risk faktörleri arasında olduğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Uyarıcı maddelerin (marihuana, kokain, amfetamin, efedrin gibi), aşırı kahve, enerji içecekleri kullanılması da risk faktörüdür. Yoğun stres, uykusuzluk yine hastalık dönemlerini başlatabilir. Yaklaşık dörtte birinde mevsimsel özellik vardır, dolayısıyla mevsim geçişlerinde ataklar tetiklenebilir. Çocukluk çağında dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi olanlarda da risk daha yüksektir” açıklaması yaptı. Hastaya özel tedavi programı hazırlanır Bipolar bozuklukta her hastaya göre ayrı bir tedavi programı hazırlandığın belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, bu tedavi programında ilaç tedavisinin yanı sıra psikoterapi, bilişsel davranışçı terapi gibi çeşitli terapi yöntemlerinden yararlanıldığını söyledi. Tedavi sürecinde hayat şartlarının düzenlenmesinin de etkisi olduğunu vurgulayan Bolluk, ilaç tedavisinin hasta tarafından kendiliğinden kesilmemesi uyarısında bulundu. İlaç tedavisi yarım bırakılmamalıdır Hastanın tedavisi için kullandığı ilaçları kendi kendine bırakmasının, hastalığın daha hızlı tekrarlamasına neden olabileceğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Bolluk, hastalığın ilk 10 yılında ortalama bir insanda görülen hastalık dönemi sayısının 4 olduğunu söyledi. Bolluk, “İlk 10 yılın ardından, hastalık dönemleri arasında ortalama süre yaklaşık 1-2 yıldır. Bozukluk tedavi edilmezse, ortalama bir mani dönemi birkaç ay sürebilir. Tedavi edilmeyen depresyon döneminin süresi ise en az 6 aydır. Hastalık dönemleri arasında birçok kişi normal duygu durumlarına döner. Ama en çok görülen durum hastalığın ilk yıllarında hastalık dönemleri arasında süre uzun iken, ilerleyen yıllarda bu süre giderek kısalma eğilimi gösterir” uyarısında bulundu. Hastaya destekleyici yaklaşım önemli Bipolar bozuklukta hastaya doğru yaklaşımın da önemli olduğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk şunları söyledi: “Öncelikle bipolar bozukluğu hem hastanın hem de yakınlarının anlaması açısından psikoeğitim önemlidir. Ataklar ve iyileşme dönemlerinde hastaya destekleyici yaklaşmak gerekir. Doktor kontrolleri ve ilaç kullanımında motive edici yaklaşılmalıdır. Hastanın kendisini daha iyi hissetmesi yakınlarının yardımı ile daha kolay olmaktadır. Örneğin aile, doktor ve psikolog ziyaretinde hastaya eşlik edebilir, ilaç alımını hatırlatabilir. Atak durumları için bir eylem planı hazırlamak, daha sonra herhangi bir belirti geliştiğinde hem hastanın hem de ailenin hazırlıklı olmasını ve ilgili tüm kişilerin ne yapması gerektiğini bilmelerine yardımcı olur.” Taşkınlık ya da durgunluk başladığında doktora ulaşılmalı Özellikle mevsim geçişlerinde hastaya olabildiğince yakın olunması gerektiğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Hastanın uyarıcı belirtileri yakından takip edilmelidir. Bu dönemde hastanın alkol ve maddeden uzak durması gereklidir. Mutlaka uyku düzenini korumalı, gece uykusuna özen göstermelidir. Hasta taşkınlaşmaya veya durgunlaşmaya başladığında hızla doktoruna ulaşılmalıdır. Hastalığın tırmanmasını beklemek hastalığın kontrolünü çok zorlaştırır. Risk almaya meyilli olunan bu dönemlerde kredi kartlarını hastadan uzak tutmak, araba anahtarını kontrollü vermek, ilişki kurduğu arkadaşlarını takip etmek muhtemel zararları engeller. İyileşme dönemlerinde takiplerini aksatmaması ve işlevselliğini güçlendirmesi konusunda desteklenmelidir” tavsiyesinde bulundu.
28 Mart 2024 Perşembe - 12:33 Diyetisyen Özbay: "Güne kahvaltı ile başlayanlar kendini daha mutlu hissediyor" Kahvaltı yapılmadığında gün içerisinde yorgunluk, halsizlik, baş ağrısı, dikkat eksikliği gibi sorunlar yaşanabildiğini söyleyen Medline Adana Hastanesi’nden Klinik Diyetisyen Duygu Özbay, “Fiziksel sağlığımız ve ruhsal sağlığımız bir bütünün ayrılmaz parçasıdır. Bu yüzden fizyolojimiz ne kadar sağlıklı ise ruhsal açıdan da o kadar sağlıklı oluruz. Kahvaltı ise bizi güne hazırlayarak mutlu hissetmemize yardımcı olur” diyerek sağlıklı bir kahvaltı için önerilerde bulundu. Akşam yemeği ile sabah arasında yaklaşık 8-10 saatlik bir süre geçer ve bu süre içinde vücut, besinlerden elde ettiği tüm enerjiyi kullanır. Sabah uyandıktan sonraki 2 saat içerisinde yapılacak bir kahvaltı sayesinde hem metabolizma için gerekli enerji elde edilir hem de günün büyük kısmını daha tok bir şekilde geçirebilmemiz sağlanmış olur. Medline Adana Hastanesi’nden Klinik Diyetisyen Duygu Özbay, “Fiziksel sağlığımız ve ruhsal sağlığımız bir bütünün ayrılmaz parçasıdır. Bu yüzden fizyolojimiz ne kadar sağlıklı ise ruhsal açıdan da o kadar sağlıklı oluruz. Kahvaltı ise bizi güne hazırlayarak mutlu hissetmemize yardımcı olur” diyerek sağlıklı bir kahvaltı için önerilerde bulundu: "Güne kahvaltı ile başlayın Beynimiz açken ya da doyduğumuzda sinyaller göndererek bizi uyarır. Karnımız doyduğunda beynimize gelen sinyaller ile fizyolojik durumumuzun yanı sıra ruhsal durumumuzda değişir. Yapılan bazı araştırmalar gösteriyor ki güne kahvaltı yaparak başlayan kişiler kendilerini daha mutlu ve enerjik hissederken, güne kahvaltı ile başlamayan bireyler daha negatif ve yorgun hissediyorlar. Bu nedenle güne sağlıklı bir kahvaltı ile başlamak büyük önem kazanıyor. Ne yediğinize dikkat edin Kahvaltı kadar kahvaltıda ne tüketildiği de önemlidir. Bu nedenle zeytin, peynir, yumurta ve bal gibi klasik bir kahvaltıda olmazsa olmaz besinlerin yanı sıra söğüş domates, salatalık, yeşil biber türü sebzelere de kahvaltı sofralarında bolca yer vermek önem kazanıyor. Ekmek olarak ise 1-2 dilim tam tahıllı ürünler tercih ederken, kızartmalardan ve salam, sosis, sucuk gibi katkı maddesi içeren işlenmiş gıdaların tüketiminden ise kaçınmak gerekiyor. Hazır besinlerden uzak durun Günümüzde özellikle çalışanlar ve öğrenciler kahvaltı için tercihlerini genellikle pratik olması bakımından poğaça, simit, börek, tost gibi yağ ve karbonhidrat yönünden zengin besinlerden yana kullanıyorlar. Ancak bu tür besinler kilo alımını ve mide rahatsızlıklarını tetikliyor. Bu nedenle sabahları bütün besin gruplarının yer aldığı Türk tipi kahvaltıyı tercih etmek önem kazanıyor. Çayı limonla birlikte tüketin Adet olduğu üzere sabah kahvaltı sırasında içilen siyah çay, birlikte tüketilen diğer besinlerde bulunan faydalı maddelerin metabolizma tarafından kullanımını olumsuz etkiliyor. Bundan dolayı eğer mutlaka çay içmek isteniyorsa bu çayın çok açık ve içine limon dilimi eklenmiş bir çay olması gerekiyor. Hazır ve taze sıkılmış meyve sularından ise içerdikleri yüksek şeker miktarı nedeniyle uzak durulmalı. Çünkü bu içeceklerin kahvaltıda tüketilmesi, bireylerde kan şekerini ve insülini çok fazla yükselterek insülin direncinin gelişmesine kapı aralayabiliyor. Formda kalmak için kahvaltı şart Sanılanın aksine sabah kahvaltısı yapmadan güne başlayanlar için formda kalmak daha zor oluyor. Çünkü akşam yemeği ile kahvaltı arasında oldukça uzun bir süre bulunuyor ve bu zaman zarfında vücut, gün içerisinde aldığı besin ögelerinin tümünü kullanırken metabolizma da oldukça yavaşlıyor. Güne erkenden ve dengeli bir kahvaltıyla başlamak ise hem metabolizmayı diğer öğüne doğru bir miktar tok tutuyor hem de yeni gün için hızlandırarak formda kalmaya yardımcı oluyor."
Yumurtalık kanseri sinsice ilerliyor, geç belirti veriyor
27 Mart 2024 Çarşamba - 09:11 Yumurtalık kanseri sinsice ilerliyor, geç belirti veriyor Jinekolog Kağan Açıkgözoğlu kadınlarda hayati risk oluşturan jinekolojik sorunlarından birinin yumurtalık kanseri olduğunu hatırlattı. Geç belirti verdiği için tanının da geç koyulduğunu belirten Uzm. Dr. Açıkgözoğlu, “Erken teşhiste tedavide başarı şansı yüzde 80-90’larda. Bu şansı kullanabilmek için yıllık muayenelerin önemi büyük.” dedi, kadınlara şüphe duymalarını gerektirecek 6 belirtiyi sıraladı. Yumurtalık kanserinin geç belirti vermesi yüzünden toplumda “sessiz katil” olarak adlandırıldığını ifade eden Acıbadem Kent Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Kağan Açıkgözoğlu erken teşhisin önemine dikkat çekti. Her 80 kadından 1’inde yumurtalık kanseri görüldüğünü, Türkiye’de her yıl yaklaşık 4 bin kadında bu kanserin teşhis edildiğini kaydeden Uzm. Dr. Açıkgözoğlu, şu bilgileri verdi: “Yumurtalık kanseri jinekolojik kanserler arasında rahim kanserinden sonra en sık gördüğümüz 2. kanser türü. Hastaların büyük bölümünün ileri evrede tanı alması nedeniyle tedavideki gecikme neticesinde bu kanser en ölümcül kanserler arasında yer alıyor. Oysa erken teşhis edildiğinde tedavisinde yüzde 90’lara varan başarılı sonuçlar elde edilebiliyoruz. Erken teşhis bu hastalıkla mücadelede çok büyük önem taşıyor. Erken teşhis için ise yıllık muayene şart. Hastalığın erken teşhis edilmesi tedavi noktasındaki en önemli kıstas olduğu için yıllık yaptığımız rutin jinekolojik muayene ve ultrasonografi oldukça önemli. Bu kontrollerde hastanın diğer genital organları ile birlikte yumurtalıklarını da kontrol ettiğimiz için semptomlar henüz ortaya çıkmadan varsa yumurtalık kitlelerini de yakalayabilmekteyiz. Tabii erken teşhis için dikkat edilmesi gereken bir başka önemli nokta ise yumurtalık kanserinin belirtilerinde zaman kaybetmeden hekime başvurmak.” Hekime başvurmanızı gerektirecek belirtiler - Uzun süreli olarak meydana gelen hazımsızlık ve gaz problemleri - Mesane alışkanlıklarında yani idrar alışkanlıklarında meydana gelen değişikler - Karın bölgesinde devamlı meydana gelen bir şişlik hali ve basınç hali - Kasık bölgesinde bir dolgunluk hali ve kasıklarda meydana gelen ağrı durumu - İştah kaybı ve çok hızlı bir şekilde meydana gelen tokluk hissi, bu duruma bağlı olarak da meydana gelen kilo kaybı - Aşırı veya düzensiz vajinal kanama durumu Kimin riski yüksek, kimin az Öte yandan Uzm. Dr. Açıkgözoğlu, yumurtalık kanserine yakalanma riskini artıran ve tıbben ispat edilmiş faktörleri; “Menopozda ya da 50 yaşın üzerinde olmak, erken adet görmek, menopoza geç girmek, doğum yapmamış olmak, ailede yumurtalık ya da meme kanseri öyküsünün olması, BRCA1 ya da BRCA2 gen mutasyonları taşımak, çikolata kisti varlığı” olarak sıraladı. Açıkgözoğlu yumurtalık kanserine yakalanma riskini azaltan durumlar hakkında da bilgi verdi, şöyle konuştu: “Genç yaş da en az 1 yıl süre ile devamlı veya aralıklı doğum kontrol hapı kullanmış olan kadınların hayat boyu yumurtalık kanserine yakalanma riski yüzde 50 daha az, kullanma süresi uzadıkça risk azalıyor ve ilaç kesilse dahi koruma uzun yıllar devam ediyor. Sezaryen sırasında veya doğum sonrası bir zamanda tüp ligasyonu (tüplerin bağlanması) yapılması veya tüplerin alınması yumurtalık kanseri riskini yarı yarıya azaltıyor. Birden fazla doğum yapmak, özellikle erken yaşta gebelik yaşamak ve uzun süre emzirmek kadınlarda yumurtalık kanseri riski azalıyor. Az kırmızı et tüketmek ve düşük yağlı diyet, taze meyve tüketimi, zencefil, domates suyu, yeşil çay, biberlerin bitki türleri, kuruyemişler, marul ve keten tohumu tüketilmesi yumurtalık kanseri riskini çeşitli oranlarda azaltıyor."
Prof. Dr. Dolanbay: "Çikolata kistleri kısırlığa yol açabilir"
26 Mart 2024 Salı - 15:00 Prof. Dr. Dolanbay: "Çikolata kistleri kısırlığa yol açabilir" Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Mehmet Dolanbay; çikolata kisti olan kadınlarda infertilite (kısırlık) problemiyle karşılaşabildiklerine dikkat çekti ve koruyucu cerrahi yöntemiyle yumurtalıkların endometriozis dokusundan temizlenerek doğurganlığın korunduğundan bahsetti. Acıbadem Kayseri Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Dolanbay; çikolata kistleri olarak da bilinen ’Endometriozis’ hastalığının nedenleri ve tedavisiyle ilgili bilgiler verdi. Nedenlerinin tam olarak bilinmediğini ifade eden Dr. Dolanbay; "Endometriozis yaygın adıyla çikolata kist hastalığı üreme çağındaki yaklaşık 10 kadından 1’inde görülüyor. Rahim içerisindeki doku, rahim dışına çıkarak, diğer organlara yerleşiyor. Yumurtalıklara yerleştiğinde ismi endometrioma oluyor. Endometrium dokusu bazen bağırsaklara, karın zarlarına hatta göze ve kulağa bile yerleşebiliyor. Çikolata kistine hastaların yaptıkları herhangi bir şeyin yol açıp açmadığı soruluyor ama hayır, kendilerinin yapması mümkün değil. Yedikleriyle, içtikleriyle alakalı bir durum değil. Genetik özelliği de bilinen tesadüfi bir hastalık" dedi. Hastalığın önemli sonuçlarından birinin infertilite olduğunun altını çizen Dr. Dolanbay; ilaç ve koruyucu cerrahi yöntemiyle hastaların doğurganlıklarını devam ettirdiklerini kaydetti. Hastaların temel şikayetinin ağrı olduğunu; özellikle adet dönemlerinde ve cinsel ilişki sırasında şiddetli ağrı şikayetleri olduğunu vurguladı. “Bebeğin tutunmasına engel oluyor” Endometriomanın özellikle karın içerisinde ciddi yapışıklıklar oluşturduğunu ve salgıladığı hormonlarla bebeğin tutunmasına engel olduğunu belirten Dr. Dolanbay; “Endometrioması olan her kadın gebe kalamaz diyemeyiz. Kadınların büyük bir kısmı kendiliğinden gebe kalabiliyor ancak bir kısmı ise gebe kalmakta zorlanabiliyor. Biz bu hastalara yardımcı üreme teknikleriyle yardımcı olup gebe kalmasını sağlayabiliyoruz” diye konuştu. En merak edilen konulardan birinin endometrioması olan hastalara ameliyat gerekip gerekmediği olduğundan bahseden Dr. Dolanbay şunları dile getirdi; "Çok büyük çikolata kisti olan hastanın ağrıları az olabilir ama daha küçük kisti olan hastanın ağrıları çok şiddetli olabilir. Burada hastanın kliniği önemli. Hastanın şikayetini değerlendiriyoruz, kistin boyutuna bakıyoruz ve ilk basamak olarak ilaç tedavisi uyguluyoruz. İlaç tedavisine rağmen hastanın sosyal yaşantısını sekteye uğratacak durumlar var ise bu hastalarda cerrahi seçeneğini kullanabiliyoruz. Burada tabi ki yumurtalıkları koruyucu cerrahi yapmak gerekiyor. Koruyucu cerrahi dediğimiz çikolata kistlerden yumurtalıkların tamamen temizlenmesi, her iki yumurtalığın sağlıklı bir şekilde korunması ve rahmin bırakılmasıdır. Böyle yaptığımız cerrahiler sonrasında hastalarımızın gebe kalma şansları ve doğurganlıkları devam etmektedir."
Aile hekimlerinden performans uygulaması talebi
26 Mart 2024 Salı - 14:43 Aile hekimlerinden performans uygulaması talebi Malatya’da görev yapan Hekimsen öncülüğündeki çeşitli sendika üyesi aile hekimleri yaptıkları ortak açıklama ile deprem bölgelerindeki illerde aile hekimliği sistemindeki ücret hesaplanmasının her birimin 4 bin nüfus baz alınarak uygulanmasını istedi. Deprem bölgesi Malatya’da, bir araya gelen MAHGED, Hekimsen, AHEF, Tabipsen, Hekim Birliği üyesi aile hekimleri, nüfusa bağlı ücret hesabı nedeniyle bazı aile hekimi ve sağlık çalışanlarının ekonomik sıkıntılar yaşadığını belirtti. Aile hekimleri adına basın açıklamasında bulunan Aile Hekimi Dr. Fuat Zengin, ”Yüzyılda bir meydana gelen afet sonrası şehrimizin yaralarını sarmaya çalışırken bakanlığın performans desteği son ana bırakılan, ayrı bir strese sebep olan uzatmalarla en fazla bir yıl sürdü. Şubat ayında yani yüzyılın afetinden sadece bir yıl sonra nüfusa dayalı performans sistemi uygulamaya konulmuştur. Malatya ile ilgili güncel bazı bilgileri dikkatlerinize sunmak istiyoruz. Şuan itibariyle, 8 adet konteynır kentte 117000 kişi yaşamaktadır. 69.855 kişi şehri tamamen terk etmiş bulunmaktadır. Yıkılan bina sayısı 6.643, ağır hasarlı bina sayısı 35.907 olarak belirtilmiştir. Toplam ASM sayısı 97 olup, 66’sı kamuya ait 31’i özel kurulmuş ASM’dir. Hala 10 ASM konteynırlarda hizmet vermektedir. Yeni tek bir ASM binası oluşturulamadı. İlimizde 285 aile hekimliği kadrosu bulunmakta olup, 40 aile hekimi biriminin şuan itibariyle aile hekimi bulunmamaktadır. Yaklaşık 7 aile hekiminden 1’i ayrılmıştır” dedi. Zengin, “Deprem nedeniyle zorunlu göçler oldu ve hala çoğu kişinin barınacağı normal şartlar oluşmadığı için farklı bölgelerde ikamet etmeye devam etmektedirler. Bazı aile hekimlerinin deprem öncesi 4 bin civarı nüfusu varken şuan iki binin altına inmiş bulunmaktadır. Bu durum hasta sayımız ve verimimiz açısından iyi olsa da, aile hekimliğinin nüfusa bağlı ücret hesabı nedeniyle bazı aile hekimi ve hemşire arkadaşlarımız geçim sıkıntısı çeker hale gelmiştir. Deprem nedeniyle bazı arkadaşlarımızın evi yıkıldı bir çoğumuzun evleri hasarlı ve onarım için ekstra yüklü masraflar altına girmiş bulunmaktayız. Buna rağmen konteynırlarda bize ait olmayan görev yerlerinde halkımıza hizmet etmek için koşturduk. En zor zamanda halkımızın yanında olmaya çalıştık. İltimas istemiyoruz. Aşılar, takipler ve daha bir çok görevimizi ifa ederken bize bağlı aksaklık olursa, makul ücret kesintisi yapılmasını destekliyoruz. Ancak bize bağlı olmayan mücbir durumlarda kesinti yapılmaması gerekmez miydi diye de sormak istiyoruz. Değerli kamuoyumuz, Ankara’da bakanlık bürokratları tarafından yaptım oldu mantığıyla alınan kararların oluşturduğu mağduriyetlere birkaç örnek vermek istiyoruz. Bazı aile hekimleri şubat ayında aldığı maaşın yarısını mart ayında kaybetti, bazı hemşire arkadaşlarımız bu ay asgari ücret civarında maaşlar aldı, bunları dile getirirken inanın biz bile rencide olmaktayız. Afet sonrası şehri terk etmememiz ve biz de depremzede olduğumuz halde fedakarca çalışmamız bizim için bir önemli iken, bakanlık bürokratlarının son uygulamalarını anlamakta güçlük çekiyoruz. Taktiri vicdanınıza bırakıyor, taleplerimizi dikkate alacağınıza inanmak istiyoruz” ifadelerini kullandı. Zengin, ”Acil taleplerimiz, normal yaşam şartları oluşuncaya dek deprem nedeniyle durumu ağır olan illerde aile hekimliği sistemindeki her birimin 4 bin nüfusu olduğu kabul edilerek ücret hesaplanması. Birime yeni başlayışta veya birim değişikliğinde de aynen devam etmesi. En kısa zamanda nüfus çarpan katsayısı artırılarak, nüfusların makul seviyeye çekilmesi. Teşvik ödemelerinin tavandan hesaplanması. HYP taramalarının ertelenmesi, ihtiyaç duyulan asm hizmet binalarının hızla inşaası Sağlık Bakanlığımızdan talebimizdir. Yüzyılın afetiyle mücadele eden, toplumun kılcallarına nüfuz eden aile hekimliği çalışanlarına güçlük çıkarmak, mağduriyet yaşatmak, taleplerine kulak tıkamak bizzat depremzede halkın acılarına sırtını dönmekten başka bir anlamı olmayacağını düşünüyoruz. Bakanımızın yoğun iş temposunda bizleri göz ardı etmeyeceklerine inanıyoruz” diye konuştu.
‘Hücre İşleme Merkezi’ ile daha fazla çocuk hayata tutunacak
26 Mart 2024 Salı - 13:04 ‘Hücre İşleme Merkezi’ ile daha fazla çocuk hayata tutunacak Ege Üniversitesi-Pediatrik Kök Hücre Nakil Merkezi, akredite edilerek Avrupa ve dünya standartlarında bir tedavi merkezi olarak kabul edildi. KİTVAK Yönetim Kurulu Başkanı İklil Ulueren, “Artık hasta çocuklarımız dünyadaki yeni tedavilere ulaşma olanağına sahip. Buna aracı olmanın tarifsiz onur ve mutluluğunu yaşıyoruz” dedi. Ege Üniversitesi- Pediatrik Kök Hücre Nakil Merkezi, yaklaşık 5 yıl süren çalışmalar sonunda akredite edilerek Avrupa ve dünya standartlarında bir tedavi merkezi olarak kabul edildi. KİTVAK (Kemik İliği Transplantasyon ve Onkoloji Merkezi Kurma ve Geliştirme Vakfı) yöneticileri, EÜ Pediatrik Hematoloji-Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Aksoylar ve ekibi ile bağışçı iş insanı Nedim Uysal’ın katılımıyla İzmir Gazeteciler Cemiyeti Salonu’nda düzenlenen basın toplantısında, proje sürecine dair detaylar aktarıldı. “Ölüm oranı azalacak, daha fazla çocuğumuz hayata tutunacak” Vakıf ve Rektörlük arasındaki protokolün 13 Kasım 2019’da imzalandığını hatırlatan İklil Ulueren, ‘Hücre İşleme Merkezi’ için gerekli tüm altyapı ve yenileme çalışmalarının, cihaz ve yazılım hizmetlerinin Vakıf tarafından karşılandığını belirterek, projenin pandemi sürecinin zorlukları içinde 14 ay gibi bir sürede tamamlandığını söyledi. Yaklaşık 3 milyon liraya mal olan projenin büyük bölümünün iş insanı Nedim Uysal tarafından karşılandığını kaydeden Ulueren şöyle devam etti: “26 Şubat 2021 tarihinde resmi açılışını yaptığımız Hücre İşleme Merkezi ve birlikte diğer kalite standartlarını tamamlayan EÜ Pediatrik Kök Hücre Nakil Merkezi, geçirdiği denetimlerin sonunda akredite edildi. Alınan akreditasyon, EÜ Pediatrik Kemik İliği Kök Hücre Nakil Ünitesi’nin Avrupa ve Amerika’da bulunan merkezlerle eş değer standartlarda tedavi ve hizmet sunduğunun belgesidir. Bu çok gurur verici, umut dolu bir sonuç. Trakya’dan Akdeniz Bölgesine kadar tek olan bu merkez sayesinde, sadece ‘Kök Hücre Nakli’ yoluyla tedavi olabilecek kanser hastası çocuklarımıza gelişmiş ülkelerle aynı standartlarda hizmet verilebilecek. Bu durum ölüm oranlarını azaltacak, daha fazla çocuğumuz yaşama tutunacak.” Projeye destek veren iş insanı Nedim Uysal da çalışan herkesin gönüllülük esasıyla çalıştığını ve çocukların geleceğini düşünerek her türlü katkıyı yaptıklarını belirtti. Toplantıda söz alan Prof. Dr. Aksoylar ise EÜ Pediatrik Kök Hücre Nakil Merkezi’nin 2004 yılından bu yana yine KİTVAK’ın destekleri ile yapılan kendi ünitesinde güçlü bir ekiple ve ardında Ege Üniversitesi markasıyla hizmet verdiğini hatırlattı. Türkiye’deki 156 Erişkin ve Çocuk Kök Hücre Nakil Merkezi arasında, hazırlık sürecini başarı ile tamamlayan ve JACIE akreditasyonu alan üçüncü merkez olduklarını kaydeden Aksoylar, şunları kaydetti: “Bu başarı, ekip çalışmasının yanı sıra, sivil toplumla birlikte yol yürümenin bir sonucudur. Bu akreditasyon ile en önemli kazancımız, kemik iliği nakli gereken ülkemiz çocuklarına Avrupa ve dünyanın en iyi merkezleri düzeyinde sağlık hizmeti vermek ve daha çok çocuğumuzu yaşama kazandırmaktır. Bizim çocuklarımız da dünya standartlarında tedaviyi hak etmektedir”
Bu otla sigara bağımlılığından kurtulmak mümkün
26 Mart 2024 Salı - 12:32 Bu otla sigara bağımlılığından kurtulmak mümkün Sigara tiryakilerinin sigara bırakabilmek için kullandıkları Karabaş otu, Ramazan ayında oruçlu tiryakilerin sigara ihtiyacını azaltıyor. Yoğun olarak Akdeniz bölgesinde yetişen Karabaş otu, ramazan ayında tiryakilerin sigaraya olan ihtiyaçlarını azaltıyor. Acı tadıyla bilinen Karabaş otu, sigara içme isteğini azaltmasının yanı sıra kan dolaşımını hızlandırarak cildin yenilenmesine de katkı sağlıyor. Sivas’ta aktarlık yapan Orhun Özfidancı, Karabaş otu hakkında açıklamalarda bulunarak, ”Düzenli kullanımda sigara tiryakilerinin ramazan ayında sigara içme potansiyelini düşürür. Ayın zaman ’da kan dolaşımını ‘da hızlandırdığı için de cildin yenilenmesine de vesile olur” ifadelerini kullandı. “Sigaranın bırakılmasında yardımcı olur” Sivas’ta aktarlık yapan Orhun Özfidancı, Karabaş otunun sigara ile birlikte düzenli bir şekilde kullanıldığı zaman hem akciğer temizliğini sağlar hem bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiğini belirterek, ”Karabaş otu soğuk algınlığı tedavisi ve bağışıklığımızı güçlendirmek için kullanılan bir bitki çayı olmakla beraber, sigara kullanımını bıraktırmak içinde kullanılan bir bitki çayıdır. Karabaş otunun sigara ile birlikte tüketilmesi gerekir, sigara içen insanın yanı sıra karabaş otunu da içmesi de gerekmektedir ki sigaradan tiksinmeye başlasın. Sigara bıraktırmak için kullanılan bu tip bitkilerin sigarayı tiksindirerek bıraktırması beklenir ve o şekilde de bıraktırılır. Karabaş otu sigara ile birlikte kullanılması gereken bir bitki çayıdır, sigara içerken de Karabaş otunun tüketilmesi gerekir. Tadı biraz acı olduğu içinde tiksindirici bir özelliği vardır. Sigara ile birlikte düzenli bir şekilde kullanıldığı zaman hem akciğer temizliğini sağlar hem bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Bunun yanı sıra da sigarayla beraber de kullanıldığı zamanda sigarayı tiksindirerek de bırakılmasına yardımcı olur. Sahurda ve iftarda sıcak suyun içerisine bir iki baş atılarak demlenir ve bu şekilde tüketilir. Düzenli kullanımda sigara tiryakilerinin ramazan ayında sigara içme potansiyelini düşürür. Ayın zaman ’da kan dolaşımını ‘da hızlandırdığı için de cildin yenilenmesine de vesile olur” diye konuştu.
“Tütünle değil, sağlıklı rutinle yaşayın”
26 Mart 2024 Salı - 12:18 “Tütünle değil, sağlıklı rutinle yaşayın” Erzurum Sağlık Müdürlüğü Dr. Ali Fuat Avcı, dünya genelinde sık tüketilen tütün ürünleri içerisinde birinci sırada yer alan sigaranın, her yıl 5 milyondan fazla insanın ölümüne yol açan son derece zararlı alışkanlıklardan biri olduğunu ifade etti. Sigara tüketimi tüm dünyada önlenebilir özellikte olan ve bulaşıcı olmayan hastalıkların ve bu hastalıklara bağlı ölümlerin birinci sırada nedeni olduğunu ifade eden Dr. Ali Fuat Avcı, “Sigara dumanında 7000’den fazla kimyasal bulunur ve bunların yüzlercesi zehirli, %70’den fazlası ise doğrudan kanser yapıcı özelliktedir. Sağlığı olumsuz etkileyen en önemli faktörlerden biri olan sigara, bırakıldığı zaman pek çok hastalığın ortaya çıkmadan önlenmesini sağlanmaktadır. Özellikle kalp ve akciğer hastalıkları ya da çeşitli kanserler açısından ailevi risk taşıyan kişilerin mutlaka sigarayı bırakması sağlanmalıdır. Yıldızkent Sağlıklı Hayat Merkezinde yer alan Sigara Bırakma Polikliniği, kişiye özel tedavi yöntemleri ve multidisipliner yaklaşımlar ile hizmet vermektedir.” dedi. İşte sigara bırakmanın aşamaları Dr. Ali Fuat Avcı, sigara bırakma polikliniğine başvuran kişide takip edilen basamakları anlatırken, “ Polikliniğe ilk defa başvuran danışanın hekim ile yaptığı görüşme (ilk değerlendirme) ortalama 30 dakika sürer. Danışanın hastalık geçmişi, kullandığı ilaçlar, sigara kullanım süresi vb. sorgulanır. İlk geliş dâhil her kontrol başvurusunda tansiyon ölçümü yapılır. Yine ilk başvuruda danışana Beck Depresyon Ölçeği olarak adlandırılan test uygulanır ve test sonucundan uygulanacak tedavi sürecinin belirlenmesinde yararlanılır. Danışanın bağımlılık skoru (Fagerström Nikotin Bağımlılık Testi) ölçülür. Bu skor danışanın sigaraya karşı ne ölçüde bağımlı olduğunu anlamamızı sağlar. Ardından karar kılınan tedavi detaylı bir şekilde anlatılır. Ayrıca sigara bırakma sürecinin önemli bir bileşeni olan davranış değişikliklerine değinilir ve ihtiyaç duyan bireye psikososyal destek hizmeti de sunulur. Psikososyal destek kapsamında verilen hizmetlerle özellikle kişinin motive edilmesi, sigara bırakma süreci boyunca karşılaşabileceği sorunların çözüme kavuşturulması ve bu süreçte sorun teşkil eden durumların olumlu sonuçlandırılması amaçlanır. Tedavinin başlayabilmesi için aydınlatılmış onam formu imzalatılır. Danışanı altı aya kadar takip etmek ve motivasyon kaynağı olarak psikososyal destekte bulunmak, sigarayı bırakma başarısının ömür boyu sürdürülebilmesinde en etkili müdahaledir. Sigarayı bırakmak esas olarak kararlılık ve motivasyon işidir. Temel amaç ise kişiyi cesaretlendirmek, verdiği kararın daha işlevsel bir hale gelmesi için özellikle motivasyon üzerinde etkili ve planlı yardımda bulunmaktır.” “Sigarayı ilaç ile bırakmak mümkün” Uygun kişilere verilen ilaç tedavisinin de sigara bırakılmasının sağlanması açısından çok kıymetli olduğunu hatırlatan Dr. Ali Fuat Avcı, Erzurum İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Bülteni’nde yaptığı açıklamda sözlerine şöyle devam etti, “ İlaç kullanım şekli, sık görülen yan etkiler vb. bu süreç zarfında danışana anlatılır. Danışanlardan uygun olanlara tedavi amaçlı başlanılan bupropiyon etken maddeli ilaç ile ilgili yapılan bilimsel araştırmaları, ilacın ciddi bir başarıya sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Her 100 danışandan 43’ünün, polikliniklerdeki düzenli takiple birlikte tedavi programı olan iki aylık ilaç tedavisini uygulayabildiği takdirde sigarayı bırakmış olarak hayatına devam edebildiği ortaya konulmuştur. Ayrıca kullanılan bu tedavi sigaranın bırakıldığı başlangıç dönemlerinde oluşabilecek huzursuzluk, kaygı problemleri, sinir problemleri, dikkat dağınıklığı gibi yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkmasının da önüne geçmektedir. Sözün özü; sigarayı bırakmak bir bütünleştirme operasyonudur. Polikliniğe başvurduğunuzda hekiminiz Sağlık Bakanlığınca önerilen prosedürü uygulayacak ve sigarayı bırakmanız için elinden geleni yapacaktır. Hedefimiz kararlılık, motivasyon, ilaç tedavisine düzenli bir şekilde uyum ve davranış değişiklikleri olarak nitelendirilen dört unsurun birleştirilmesidir. Bunun başarılması halinde sigaranın, hayatınızda olmadığı bu yeni dönemde yapacağınız sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri ile sigaranın hayatınızı meşgul etmesini önleyebilirsiniz.”
‘Nezle ve grip tedavisinde bilinçsiz ilaç kullanmayın’
26 Mart 2024 Salı - 11:35 ‘Nezle ve grip tedavisinde bilinçsiz ilaç kullanmayın’ Son günlerde ani değişen hava sıcaklıklarının nezle, soğuk algınlığı, baş ağrısı, gribal enfeksiyon gibi hastalıkları da beraberinde getirdiğini belirten İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Mesut Şahin, “Hava şartlarından kaynaklanan mevsim hastalıkları diyebileceğimiz nezle, grip, soğuk algınlığı gibi hastalıklar ciddi ve önemsenmesi gereken hastalıklardır. Kişi kendi kendine hastalığın tedavisine karar vermemeli, doktor tavsiyesi olmadan antibiyotik kullanmamalıdır” dedi. Son günlerde mevsim şartlarından kaynaklı olarak değişen hava şartları ve ani ısı yükselmeleri nezle, soğuk algınlığı, baş ağrısı, gribal enfeksiyon gibi hastalıkları da beraberinde getiriyor. Medical Park Ordu Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Mesut Şahin mevsimsel hastalıklara karşı vatandaşları uyararak her hastalığa uygulanacak tedavinin farklı olduğunu ve vatandaşların kendi kendilerine tedavi uygulamamalarını, bilinçsiz antibiyotik kullanmamalarını söyledi. Uzm. Dr. Şahin, “Hava şartlarından kaynaklanan mevsim hastalıkları diyebileceğimiz nezle, grip, soğuk algınlığı gibi hastalıklar ciddi ve önemsenmesi gereken hastalıklardır. Kişi kendi kendine hastalığın cinsine ve tedavisine karar vermemeli, hele de doktor tavsiyesi olmadan antibiyotik kullanmamalıdır” ifadelerini kullandı. “Mutlaka doktorunuzun verdiği tedaviyi uygulayın” Herhangi bir doktora başvurmadan kendiliğinden kullanılan antibiyotiğin, vücut sağlığına çok daha fazla zararlı olduğunun altını çizen Uzm. Dr. Şahin, “Toplumumuzda antibiyotiklerin kullanımında ciddi sorunlar olduğunu görüyoruz. Hastalar bize çoğu kez kendilerince bir tedavi uygulamış olarak başvuruyor. Bunların büyük kısmında da bir doktora danışılmadan bilinçsizce antibiyotik kullanıldığına şahit oluyoruz. Antibiyotik doğru kullanıldığında kişiyi iyileştirebileceği ve sağlığına kavuşturabileceği gibi yanlış kullanımında da insan vücudunda bazı zararlara sebep olabilir” diye konuştu. “Yanlış antibiyotik kullanımı süper enfeksiyona yol açabilir” Yanlış antibiyotik kullanımının zararlarından bahseden Şahin, “Bilinçsiz antibiyotik kullanımı sonucunda antibiyotiklere karşı vücutta direnç oluşabilir ve ilacın etkinliği azalabilir. Böbrek ve karaciğer fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilir, kemik iliği ve bağışıklık sistemini baskılayabilir, mantar ve parazit enfeksiyonlarını artırabilir, hastalarda kanlı ishal meydana gelebilir, çocuklarda diş sararması görülebilir, çocukların büyüme sürecini engelleyebilir, anemi ve astım hastalığını tetikleyebilir. Süper enfeksiyon oluşabilir ve hastalık daha da derinleşebilir. Örneğin, basit bir üst solunum yolu enfeksiyonundan sonra zatürre, sinüzit veya orta kulak iltihabı gibi hastalıklar gelişebilir. Bu gibi olumsuzluklar ile karşılaşmamak için vatandaşlarımız hastalıkların tedavisinde kendi kendilerine antibiyotik kullanmamalı ve mutlaka konusunda uzman bir doktora başvurmayı ihmal etmemelidir” şeklinde konuştu.