SAĞLIK
Prof. Dr. Şahiner, Medical Point Gaziantep Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı 19 Nisan 2024 Cuma - 15:33:47 Medical Point Gaziantep Hastanesi, akademisyenlerden oluşan uzman ekibini genişletmeye devam ederek, kadrosuna Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. İbrahim Tayfun Şahiner’i dahil etti. Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Şahiner, 2002’de Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2011’de Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesinde Genel Cerrahi Uzmanlık eğitimini tamamlayan Şahiner, 2015 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde (Laparoskopik Kolon & Rektum Cerrahisi), 2016 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde (ÇAPA) tam zamanlı Fellowship öğretim üyesi olarak (Karaciğer Nakli ve İleri Safra Yolları Cerrahisi) eğitimini tamamladı. Şahiner, Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesinde yaklaşık 10 yıl (2014-2023) öğretim üyeliği yaparak birçok tıp doktoru ve uzmanlık öğrencisine eğitim verdi. Başta karaciğer, safra yolu, pankreas kanseri ve ileri laparoskopik cerrahi yöntemler olmak üzere çeşitli özellikli ameliyatları gerçekleştirerek bölge halkının sağlığına kavuşmasında önemli rol aldı. Şahiner, Hitit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Müdür Yardımcılığı, Genel Cerrahi Yoğun Bakım Sorumlu Hekimliği, Ameliyathane Sorumlu Hekimliği, Genel Cerrahi Klinik ve İdari Sorumlu Hekimliği, Bilimsel Araştırmalar Komisyon Başkanlığı, AR-GE Kurucu Üyesi ve Başkanlığı, Beslenme Destek Timi Kurucu Üye ve Başkanlığı, Klinik Araştırmalar Etik Kurul Üyeliği ve Başkanlığı, Fakülte Kurulu Üyeliği, Mezuniyet Öncesi Eğitim Komisyon Üyeliği gibi birçok klinik ve idari görevi başarı ile gerçekleştirdi. Şahiner, çok sayıda ulusal ve uluslararası kongrede davetli konuşmacı ve oturum başkanlığı yaptı. 2017 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından yılın hekimi ödülüne layık görülen Dr. Şahiner’in bilimsel dernek ve meslek kuruluşlarından da ödülleri bulunmaktadır. Türk Cerrahi Derneği, Türk Hepato-Pankreato-Biliyer Cerrahi Derneği, Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Derneği, Ulusal Endoskopik & Laparoskopik Cerrahi Derneği, Türk Dâhili ve Cerrahi Yoğun Bakımlar Derneği ve Ankara Cerrahi Derneği gibi saygın mesleki kuruluşlara üyelikleri bulunmaktadır.
19 Nisan 2024 Cuma - 15:18 Balıkesir’de ilk ameliyatsız kan kaçağı tedavisi yapıldı Balıkesir’de ilk nitelikli işlemlerin bir yenisi de Kardiyoloji Anabilim Dalı bünyesinde girişimsel kardiyoloji ile gerçekleştirilen paravalvüler kaçak kapatılması işlemi oldu. İşlem sırasında hastanın kalbi durdurulmadan ve göğüs kafesi kesilmeden, kasığından girilerek yapay kalp kapağındaki kaçak ameliyatsız kapatıldı. Balıkesir ve çevresine üst düzey nitelikli sağlık hizmeti sunan Balıkesir Üniversitesi (BAÜN) Hastanesi, bölgede sağlık alanında önemli bir merkez olarak faaliyetlerini sürdürüyor. Hastanede yapılan, “Balıkesir’de ilk” nitelikli işlemlerin bir yenisi de Kardiyoloji Anabilim Dalı bünyesinde girişimsel kardiyoloji ile gerçekleştirilen paravalvüler kaçak kapatılması işlemi oldu. Yapılan işlemi gerçekleştiren ekipte yer alan Prof. Dr. Halil Kısacık, Doç. Dr. Eyüp Avcı, Doç. Dr. Tarık Yıldırım ve Doç. Dr. Özgen Şafak konu hakkında açıklamalarda bulundu. Daha önce kalp kapakçığı değişim ameliyatı olan hastada takılan kapağın kenarından ayrılmasıyla kan kaçağı (paravalvuler leak) meydana geldiğini belirten öğretim üyeleri, Kardiyoloji Anabilim Dalına başvuran hastaya, Türkiye’de sayılı kalp merkezinde yapılan ve önemli düzeyde cerrahi deneyim gerektiren paravalvüler kaçak kapatılması işlemi uygulandığını dile getirdi. İşlemin sadece girişimsel kardiyologlar tarafından yapıldığının altını çizen öğretim üyeleri, işlem sırasında hastanın kalbi durdurulmadan ve göğüs kafesi kesilmeden, kasığından girilerek yapay kalp kapağındaki kaçağın ameliyatsız kapatıldığını söyledi. Teknolojik gelişmelerin ve güncel uygulamaların yakından takip edildiği BAÜN Hastanesi kardiyoloji anabilim dalı olarak gerek bilimsel alanda gerekse eğitim faaliyetleri bakımından güçlü bir ekibe sahip olduklarının altını çizen Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgen Şafak, ekip olarak Balıkesir’den şehir dışına hasta sevklerine gerek kalmaması adına öncü bir merkez olarak çalıştıklarını sözlerine ekledi. Sağlığına kavuşan hasta da kendileriyle yakından ilgilenen başta Kardiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyeleri olmak üzere hastane personeline teşekkür etti.
19 Nisan 2024 Cuma - 13:38 Dinler: “Özel Uğurlu Hastanesinde tek sorun ruhsat değil” Atlas Yapı Limited Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Recep Dinler, uzun yıllar açılamayan ve atıl vaziyette kalan Özel Uğurlu Royal Hospital Hastanesindeki sorunun sadece ruhsat olmadığını, farklı hukuki sorunların da olduğunu kaydetti. Atlas Yapı Limited Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Recep Dinler, Özel Kastamonu Uğurlu Hastanesi’nin hastane binası ve ruhsat satışına yönelik açıklamalarda bulundu. Uzun yıllardır atıl vaziyette kalan ve hastane binası ile ruhsatında yaşanan hukuki sorunlar sebebiyle açılamayana Özel Kastamonu Anadolu Hastanesi hakkında bilgilendirmede bulunan Atlas Yapı Limited Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Recep Dinler, “Kastamonu İcra Müdürlüğü nün 2018-1 iflas dosyası ile ihaleye çıkardığı Uğurlu Royal Hospital Hastanesi binası, arsası ve bu hastaneye ait ruhsat satışı ile alakalı ihale öncesi ve sonrası, ‘bu iş size yakışır, bu milli servetin faaliyete geçip Kastamonu halkına hizmet vermesine en yakın kişiler sizlersiniz, ihaleye girmemeniz sektörünüzü inkar etmek olur’ diyen başta dönemin Kastamonu Valisi Avni Çakır ve tüm devlet yetkililerine, tüm siyasi parti yetkililerine, tüm iş adamlarına, sivil toplum örgütlerinin yetkililerine, duyarlı tüm halkımıza, yine ihale öncesi ‘ihaleye girin ki katılım artsın ve rekabet olsun masadaki alacaklılara bedelleri ödensin’ diye tarafımıza moral veren, her zaman size desteğe hazırım diyen Sayın Uzman Dr. Atıf Uğurlu Bey ve alacakla alakalı olan tüm taraflara desteklerinden ötürü teşekkür ederim” dedi. Tek sorunun ruhsat olmadığını vurgulayan Dinler, “İhale bedelini yatırdığımızdan itibaren tapumuzu 1 yıla yakın süre alamadığımızı, ihale sonucunu hazmedemeyenlerin bizlere her türlü destek olmaları gerekirken düşmanlık içerisinde olduklarını, terör örgütü sempatizanları ve birçok haini de başımıza musallat ettiklerini Kastamonu halkının bilmesini isterim. Tek derdi illegal işlerle uğraşmak olan bu kişiler kendi beyanları ile burayı hizmete açsınlar da görelim diye kamuoyunun duyacağı, göreceği şekilde beyanlarda bulunmuşlardır. Kastamonu Belediyesi’ne ait şirketin elinde bulunan ruhsatın Uğurlu binasının ayrılmaz parçası olduğu doğrudur. Bizim için de Kastamonu için de bu ruhsat önemlidir, fakat tek sorun bu değildir. Bizimle uğraşan kişilerin ihaleye itiraz etmesinden dolayı aradan geçen sürede tapumuzu alamamamızdan dolayı finansa ulaşımın zorlaşması, teşviklerin kalkması, enflasyona bağlı inşaat maliyetleri, döviz kurundan kaynaklı oluşan cihaz temini işimizi zorlaştırmıştır. Tüm Türkiye’de 1 milyon nüfusun altındaki illerde özel hastaneler ve diyaliz merkezleri iflasın eşiğine gelmiştir. Tüm zorluklara rağmen en hızlı şekilde binamızı faaliyete geçirmek için elimizden geleni yapacağımızı bildirir tüm Kastamonu halkına teşekkür ederiz” şeklinde konuştu.
Çocuklar yere basmada ve yürümede güçlük çekiyorsa dikkat
17 Nisan 2024 Çarşamba - 09:41 Çocuklar yere basmada ve yürümede güçlük çekiyorsa dikkat Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Aysel Açıkgözoğlu, üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren çocuklarda aniden gelişen; yürümede güçlük, yürüyememe, baldır ağrısı şikayetlerine yol açan miyozit (kas iltihabı) görülebildiğini söyledi. Böyle bir durumla karşılaşan anne babaların panik yaptığını belirten Açıkgözoğlu, “Miyozit en sık influenza enfeksiyonu sonrasında olur. Ani gelişen iyi huylu bir çocukluk çağı hastalığıdır, kalıcı hasara yol açmaz, panik yapmayın” dedi. Son günlerde sık sık miyozit (kas iltihabı) vakasıyla karşılaştıklarını belirten Acıbadem Kent Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Aysel Açıkgözoğlu, çocuğun yürümesine engel olan, dolayısıyla anne babaları kaygılandıran bu hastalık konusunda bilgi verdi. “Kalıcı hasara yol açmaz” Anne babalara “panik yapmayın” mesajı veren Açıkgözoğlu, şunları söyledi: “Miyoziti dediğimiz kas iltihabı; akut selim çocukluk çağı hastalığıdır. Viral üst solunum yolu enfeksiyonu bulgularının görüldüğü prodromal (başlangıç) döneminden 1 ile 5 gün sonra görülür. Çocuklarda ani başlayan; yürümede güçlük, yürüyememe, baldır ağrısı şikayeti başlar. Şikayetlerin başlamasından sonraki 5-8 gün içinde de gerileyerek düzelir. Ağrı özellikle yataktan kalktıktan sonra (uzun istirahat sonrası) belirgindir. Üst solunum yolu enfeksiyonu sonrasında görülen bu kas ağrıları en sık influenza enfeksiyonu sonrasında olur. Çocukluk çağı selim akut miyozitinde hastalarda ciddi serum CK dediğimiz kas enzimi, vücutta yüksek miktarda bulunur. Çocuklarda birden ayak üzerine basamama, ayakta duramama ve yürüyememe şikayetleri olur ve bu durum aileleri son derece endişelendirir. Aileler, çocuklarındaki bu durumun kalıcı hasara yol açmadığını, böyle bir durumla karşılaştıklarında en yakın sağlık kuruluşuna başvurmaları gerektiğini bilmelidir. Tedavide çocuğun hastaneye yatırılması, tam iyileşmesini izlemeyi amaçlayan destekleyici tedavi ve takip yeterlidir.” “Aşı, komplikasyon riskini azaltıyor” Influenzadan korunarak enfeksiyon sonrası miyozitten göreceli olarak korunmanın mümkün olabileceğini ifade eden Uzm. Dr. Açıkgözoğlu, “İnfluenza aşısının influenza enfeksiyonuna bağlı komplikasyon riskini azalttığı bilinmektedir. Bu bilgiye dayanarak teorik olarak influenza aşısının selim çocukluk çağı viral miyozit insidansını azaltacağı düşünülebilir. Her yıl mevsimsel grip (influenza) aşısını yaptırarak kış ayını korunarak geçirebilirsiniz. Ayrıca, üst solunum yolu enfeksiyonlarından korunmak için çocuklarımıza el hijyenini öğretmeli, salgın dönemlerinde kalabalık ve kapalı ortamlardan uzak durmalıyız. Unutulmamalı ki bir hastalığa yakalanıp o hastalığın tedavi edilmesindense o hastalıktan korunmak en doğru seçenektir” diye konuştu.
Çocuğu susturmada kullanılan ‘ekran’, beyinde kalıcı hasar bırakıyor
17 Nisan 2024 Çarşamba - 09:33 Çocuğu susturmada kullanılan ‘ekran’, beyinde kalıcı hasar bırakıyor Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Mustafa Alper Aykanat, ebeveynlerin çocukları susturmak için kullandığı telefon, tablet ve TV gibi ekranların, beyin gelişimini olumsuz etkileyerek otizm, atipik otizm, hiperaktivite ve dikkat eksikliği gibi birçok hastalığı tetiklediğini söyledi. Birçok ebeveyn, çocuklarını enerjisini atmaya yardım etmek yerine teknolojik ekranları kullanarak çocukları susturmayı oyalamayı tercih ediyor. Uzmanlar, anne karnından itibaren ekran radyasyonuna maruz kalan çocukların ekrana bağımlı bir şekilde gerçek dünyadan uzak büyümesinin beyinde ciddi problemlere yol açtığına dikkat çekerek, 2 boyutlu yaşam yerine 3 boyutlu yaşamın önemine dikkat çekiyor. Medicana Sağlık Grubu doktorlarından Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Mustafa Alper Aykanat, ekran bağımlılığının oluşturduğu olumsuz etkiler dolayısıyla uyarılarda bulunarak, doğru bir beyin gelişimi için ebeveynlere düşen görevleri sıraladı. “2 yaşına kadar çocuklarda ‘sıfır ekran’ olmalı” Çocuklarda beyin gelişiminin anne karnından başlayıp, 2 yaşının sonuna kadar devam ettiğine dikkat çeken Medicana International Samsun Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Mustafa Alper Aykanat, “Tüm ebeveynler, çocukların enerjisine yetişebilmekte güçlük çekiyor. Çalışma temposu, bahçe imkanı olmaması, parka gidememe, hava şartları gibi etmenler çocukların enerjisini atmada engel oluşturabiliyor. Bunun yanı sıra pandemide birçok çocuk da teknolojiye düştü. Beyin, gelişim sürecine anne karnından başlar, doğumdan 2 yılsonuna kadar gelişiminin yüzde 99’unu tamamlar. Anne hamilelik döneminde bile çok fazla radyasyona maruz kalmamalı. Buna ek olarak doğum sonrası 2 yaşına kadar çocukların teknolojiden uzak durması gerekiyor. Çok ciddi bir şekilde ekranın ‘sıfır’ olması önemli. 3 aydan itibaren farkındalık artar. Dış uyaranları fark eden çocuk bu zaman itibariyle 3 boyutlu şeylerin farkına varır. Sevgi gösterilmesi, meyve, sebze, oyuncaklarla vakit geçirmek ve dokunma duyuları beyni geliştirir. Bunları yapmayı bırakıp, ekran gösterir, dokunamadığı, hissedemediği, koklayamadığı 2 boyutlu bir yaşama maruz bırakırsanız, çocuğun beyni o şekilde yönlendirilir ve dünyadan soyutlanır. Dünyayı 3 boyutlu değil de 2 boyutlu yaşamaya devam eder” dedi. “Çocuklar kendilerini çizgi film karakteri sanıp, ona göre hareket ediyor” Gerçek dünyadan uzakta, ekran maruziyeti ile büyüyen çocuklarda davranış ve kişilik bozukluklarının yaşandığına değinen Uzm. Dr. Mustafa Alper Aykanat, “Bazen haberlerde çıkıyor, kendisini örümcek adam, Süperman ya da çizgi film karakteri sanan çocuklar olabiliyor. Bu çocuklar kendilerini çizgi film karakteri sanarak, olmaması gereken hareketlerde bulunabiliyor. Bu tür şeyler çocuğun beyninde tamir edilemeyecek ciddi travmalara ve algı bozukluğuna yol açıyor. Ekran bağımlılığına müsaade eden aileler, çocuklarını ekrandan uzaklaştırdıklarında madde bağımlısı gibi reaksiyon alıyorlar. Ekranın çocukları nasıl etkilediğini, ekrandan uzaklaştığında nasıl çılgına döndüklerini gören ebeveynler bunun zararının farkına varıyor. Ben çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı olarak 3 yaşına kadar ekranı kesinlikle önermiyorum. Çocukla 40 dakikada boyunca oturup oyun oynayın, resim yapın, boğuşun, güldürün ve efektif zaman geçirin. Çocukların fiziksel aktivite ile enerjisini atmak büyük önem arz ediyor” diye konuştu. “Ekran bağımlılığı otizm, atipik otizm, hiperaktivite, dikkat eksikliği gibi birçok hastalık oluşmasını tetikliyor” Birçok hastalığın tetiklenmesinde ekran bağımlılığının ilgisi olduğuna da vurgu yapan Aykanat, şunları söyledi: “Çocuğun enerjisi fiziksel aktiviteye rağmen hala var ise de çeşitli dokunma egzersizleri yapılabilir. Oyun hamuru ya un ile gıda boyası kullanılarak hamur yaptırarak, el becerilerini geliştirecek şekilde oynamaları ya da çamurla oynamaları da etkili bir yöntem olabilir. Çocukların enerjilerini doğru bir şekilde atmak gerekir. Teknoloji çocukların beyin gelişimini olumsuz etkileyerek otizm, atipik otizm, hiperaktivite, dikkat eksikliği gibi birçok hastalık oluşmasını tetikliyor. Bilimsel araştırmalarda bahsediliyor. Ekranlarda çocuğa ve erişkinlere özel dalga boyları var. O yüzden erişkinler dizi izlerken hipnotize olur, reklamda kendine gelir, kanal değiştirmeye çalışır. Çocuklar da ise tam tersi, reklamlardaki dalga boyu çocuklara özel olduğundan çocuklar da reklama kitlenir kalırlar. Çocukların beynini ekran marifeti ile bizim görmediğimiz dalga boylarıyla maalesef çok ciddi zararlar veriliyor.”
2. Çukurova Bölgesel Toplantısı, “Tüm Yönleriyle Rotator Manşet Yırtıkları” başlığıyla gerçekleşti
17 Nisan 2024 Çarşamba - 09:20 2. Çukurova Bölgesel Toplantısı, “Tüm Yönleriyle Rotator Manşet Yırtıkları” başlığıyla gerçekleşti Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi, ortopedi uzmanlarını bir araya getiren 2. Çukurova Bölgesel Toplantısına ev sahipliği yaptı. Toplantıda “Tüm Yönleriyle Rotator Manşet Yırtıkları” ele alındı. Başta omuz, dirsek, kalça, diz ve ayak bileği olmak üzere artroskopik cerrahiyle ilgilenen hekimleri ve farklı disiplinlerden uzmanları bir araya getirmek amacıyla kurulan Artroskopi Araştırma Derneği’nin Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi ile birlikte düzenlediği 2. Çukurova Bölgesel Toplantısı, Kışla Sağlık Yerleşkesinde gerçekleştirildi. Programın açılış konuşmasını Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi Ortopedi ve Travmatoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Salih Beyaz yaptı. Beyaz, “Pandemi ve deprem felaketi sebebiyle ara verdiğimiz geleneksel Çukurova Bölgesi Ortopedi Klinikleri Eğitim Toplantısına bu yıl ev sahipliği yapmaktan memnuniyet duyuyoruz. Ulusal ve uluslararası alanda ortopedi ve diğer disiplinlerden meslektaşlarımızla bir araya geldiğimiz toplantımızın bu yılki konusu Tüm Yönleri ile Rotator Manşet Yırtıkları. Davetimizi kırmayarak yoğun programları içerisinde değerli zamanlarını ayıran, sunumlarıyla katkıda bulunan hocalarımıza ve katılımcılarımıza teşekkür ediyorum’’ dedi. Başkent Üniversitesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İsmail Cengiz Tuncay, “Geçen dört yılda ara verdiğimiz toplantılara yeniden başladığımız için mutluyuz. Bugün de önemli ve güzel bir konuyu tartışmak ve bilgi alışverişinde bulunmak için bir aradayız. Tüm Yönleri ile Rotator Manşet Yırtıkları konusu ile ilgili sunumlarıyla toplantımıza katkı sunan alanında uzman meslektaşlarımıza ve katılımcılarımıza teşekkür ediyorum’’ şeklinde konuştu. İki oturumda gerçekleşen toplantıda Rotater Manşet Anatomisi, Omuz Sıkışma Sendromu, Parsiyel Rotator Manşet Yırtıkları, Tam Kat Rotator Manşet Yırtıkları, Subskaplaris Yırtıkları, Akut Travmatik Rotator Manşet Yırtıkları, Masif Onarılamaz Rotator Manşet Yırtıkları konuları tüm yönleriyle tartışıldı.
Doğada bulunurken kene popülâsyonuna dikkat!
17 Nisan 2024 Çarşamba - 09:08 Doğada bulunurken kene popülâsyonuna dikkat! Havaların ısınmasıyla birlikte kenelerde çıkmaya başladı. Kene ısırması sonucu meydana gelebilecek Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığının insan sağlığını ciddi şekilde tehdit ettiğini belirtilerek vatandaşlar uyarıldı. Erzincan’da her yıl Toplum Sağlığı Merkezi personelleri tarafından, köylerde yaşayan vatandaşlara Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığı hakkında eğitim verilerek, bilgilendirmeler yapılıyor. Sağlık ekipleri “Keneyi hafife almayın tedbiri elden bırakmayın” sloganıyla uyarılarda bulunarak şu bilgilere yer verdi: “Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi, keneler tarafından taşınan Bunyaviridae ailesine bağlı Nairovirüs grubuna ait bir virüsle oluşan ateş, halsizlik, iştahsızlık, kas ağrısı, baş ağrısı, bulantı, kusma, ishal ve ağır vakalarda kanama gibi bulgular ile seyrederek ölümlere neden olabilen zoonotik (hayvanlardan insanlara bulaşan) karakterli bir enfeksiyon hastalığıdır. KKKA ilk olarak 12. yüzyılda Tacikistan’da tanımlanmıştır. Hastalık, keneler tarafından insanlara tutunmasını takiben idrarda, tükürükte, rektumda ve abdominal kavitede kan görülmesi ve vücutta yaygın kanamalarla tarif edilmiştir. 1944-45 yıllarında Rusya’nın Kırım bölgesindeki Batı Kırım steplerinde çoğunlukla ürün toplamaya yardım eden Sovyet askerleri arasında görülmüştür. Hastalığa Kırım Hemorajik Ateşi adı verilmiştir. 1956 yılında Zaire’de de ateşli bir hastadan Kongo virüsü tespit edilmiştir. 1969 ise Kongo virüs ve Kırım hemorajik ateşi virüslerinin aynı virüs olduğu belirlenmiş ve Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi olarak hastalık yeniden adlandırılmıştır. Hastalık ülkemizde ilk olarak 2002 yılında dikkatleri çekmiş ve 2003 yılında kesin tanısı konmuştur. KKKA vakaları, hastalığın başlıca bulaştırıcısı olan kenelerin aktifleştiği dönemden başlayarak ülkemizde bahar ve yaz aylarında görülmektedir. Hastalık ülkemizde bulaştırıcısı kene türünün yaşam alanlarıyla uyumlu bir şekilde görülmektedir. İlk kez Tokat ili ve civarında dikkatleri çeken Kırım Kongo Kanamalı Ateşi vakaları çoğunlukla İç Anadolu’nun kuzeyi, Orta Karadeniz ve Doğu Anadolu’nun kuzeyinde yoğunlaşmaktadır. Etken Bunyaviridae ailesinden Nairovirus grubundan tek sarmallı RNA virüsü olan Crimean-Congo haemorrhagic fever virüsüdür. Hastalık ülkemizde başlıca hastalık etkenini taşıyan kenenin tutunması veya bununla temas sonucunda bulaşmaktadır. Ülkemizde hastalığın bulaştırıcısı asıl kene türü Hyalomma marginatum’dur. Bunun yanı sıra hastalık viremik dönemdeki hayvanların veya hasta kişilerin kan, doku, vücut çıkartılarına korunmasız temas sonucunda da bulaşabilmektedir. İnkübasyon süresi kene tutunmasından sonra genellikle 1-3 gün, en fazla 9 gün olabilmektedir. Enfekte kan, vücut sıvısı ve diğer dokularla temas sonrasında 5-6 gün; en fazla ise 13 gün olabilmektedir. Hastalığın tedavisinin esasını destek tedavisi seçenekleri oluşturmaktadır. Bu gün için hastalıktan korunmaya yönelik etkinliği kanıtlanmış bir aşı veya etkene spesifik bir ilaç bulunmamaktadır. Ülkemizde hastalığa karşı aşı geliştirme çalışmaları devam etmektedir. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığının kontrolüne yönelik çalışmalar Bakanlığımız tarafından bir program dâhilinde yürütülmektedir. Kişisel korunma önlemlerinin alınması hastalığın kontrolü için ön planda olduğundan Bakanlığımızca vatandaşlarımızın hastalık ve korunma önlemleri konusunda bilgilendirilmesi ve toplumda farkındalık oluşturulması çalışmaları yoğun bir şekilde yürütülmektedir. Ülkemizde KKKA bahar aylarında görülmeye başlamakta olup yaklaşık %4-5 fatalite hızıyla seyretmektedir. Yıllar itibariyle vaka görülme durumlarına bakıldığında artış ve azalış eğilimlerinden bahsedilebilmekte olup en yüksek vaka 2009 yılında 1318 vaka olarak gerçekleşmiştir. Her ne kadar 2017 yılında 343 KKKA vakası tespit edilmiş olsa da ülkemizde hala önemini korumaktadır. Kırım Kongo Kanamalı Ateşinden korunmak için; Tarla, bağ, bahçe, orman ve piknik alanları gibi kene yönünden riskli alanlara gidilirken, kenelerin vücuda girmesini engellemek maksadıyla mümkün olduğu kadar vücudu örten giysiler giyilmeli, pantolon paçaları çorapların içerisine sokulmalı ve ayrıca kenelerin elbise üzerinde rahat görülebilmesi için açık renkli kıyafetler tercih edilmelidir. Kene yönünden riskli alanlardan dönüldüğünde kişi kendisinin ve çocuklarının vücudunda (kulak arkası, koltuk altları, kasıklar ve diz arkası dâhil) kene olup olmadığını kontrol etmeli, kene tutunmuş ise hiç vakit kaybetmeden çıplak el ile dokunmamak şartıyla vücuda tutunduğu en yakın yerden tutarak uygun bir malzeme ile (bez, naylon poşet, eldiven gibi) çıkarmalıdır. Kişi keneyi kendisi çıkaramadığı durumlarda en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalıdır. Kene ne kadar erken çıkarılırsa hastalığın bulaşma riskinin de o kadar azalacağı unutulmamalıdır. Hastalık hayvanlarda belirti göstermeden seyrettiğinden hastalığın sık olarak görüldüğü bölgelerde bulunan hayvanlar sağlıklı görünse bile hastalığı bulaştırabilirler. Bu sebeple hayvanların kanlarına, vücut sıvılarına veya dokularına çıplak el ile temas edilmemelidir. Hastalığa yakalanan kişilerin kan, vücut sıvıları ve çıkartıları ile hastalık bulaşabildiğinden, hasta ile temas eden kişiler gerekli korunma önlemlerini (eldiven, önlük, maske v.b.) almalıdır. Kene tutunan kişiler, kendilerini 10 gün süreyle halsizlik, iştahsızlık, ateş, kas ağrısı, baş ağrısı, bulantı, kusma veya ishal gibi belirtiler yönünden izlemeli ve bu belirtilerden bir veya bir kaçının ortaya çıkması halinde derhal en yakın sağlık kuruluşuna müracaat etmelidirler. Hastalığa sebep olan mikrobun taşıyıcısı, saklayıcısı ve bulaştırıcısı olan keneler uçmayan, zıplamayan, yerden yürüyerek vücuda tırmanan eklem bacaklı hayvanlardır. Vücuda tutunan veya hayvanların üzerinde bulunan keneler kesinlikle çıplak el ile öldürülmemeli ve patlatılmamalıdır. Keneler üzerine sigara basmak, kolonya, gaz yağı gibi maddeler dökmek kenenin kasılmasına sebep olarak vücut içeriğini kan emdiği kişiye aktarmasına sebep olacağı için yapılmamalıdır.”
Çocuklarda oluşan morlukları önemseyin
17 Nisan 2024 Çarşamba - 08:55 Çocuklarda oluşan morlukları önemseyin Ülkemizde 5 bin çocuktan 1’inde görülen fakat ihmal edilmemesi gereken hemofili hastalığı hakkında Çocuk Hematoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Ömer Doğru açıklamalarda bulundu. Çocuklarda erken yaşta vücutta oluşan morlukların önemsenmesi gerektiğini ifade eden Doğru, anne-babaları hemofili farkındalığıyla ilgili uyardı. Hemofili, hayat boyu süren genetik geçişli, kronik bir kanama hastalığı olarak biliniyor. Kanın pıhtılaşmaması nedeniyle kanamanın durmaması veya geç durmasıyla seyreden, nadir hastalıklardan biri olarak tanımlanıyor. 17 Nisan Dünya Hemofili Günü’nde, hastalığın teşhisi ve tedavisiyle ilgili Biruni Üniversite Hastanesi Çocuk Hematoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Ömer Doğru, bilgilendirmede bulundu. Doğru, genetik geçişli kalıtsal kanama bozukluğu olan hemofili için güncel tedavi yöntemleri arasına giren gen tedavisinin hastalara umut olduğunu söyledi. "Vücutta morluk, etlerin içinde kanama görülmektedir" Biruni Üniversite Hastanesi Çocuk Hematoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Ömer Doğru, "Hemofili hastalığı erkek çocuklarında 5 binde bir olarak görülmektedir. Ülkemizde 6-7 bin hemofili hastası olduğu düşünülmektedir. Bu hastalarda kanama meyli vardır. Hayatı tehdit eden kanamalar olabilir. Özellikle erkek çocuklarında vücutta morluk, etlerin içinde kanama bulgularıyla çocuk hareketli olmaya başladığı dönemden itibaren görülebilmektedir. Son yıllarda tedavisi konusunda çok ciddi gelişmeler var" dedi. "Hemofili, gen tedavisi ile çözüme kavuşuyor" Tedavi yöntemleri hakkında bilgi veren Doğru, "Her ne kadar bütün dünyada çok yeni bir tedavi yöntemi olsa da ülkemizde de gen tedavisi yapılabilmekte ve bu hastalık tamamen bir çözüme kavuşabilmektedir. Diğer tedavi yöntemimiz ise A hemofili hastalarında eksik olan faktörün sürekli yerine konması şeklinde uygulanmaktadır. Bu da ne yazık ki, çoğu zaman haftada 2-3 kez çocukların damar yolundan ilaç kullanmasını gerektirmektedir. Ancak yeni tedavi seçenekleri arasında olan cilt altı uygulanan tedaviler ise 2-4 hafta aralıklarla evde kolaylıkla uygulanabilmektedir. Hemofili hastaları, uzun süre yaşam kalitelerinin arttırılması için yeni tedavilerin ülkemizde kullanılabiliyor olması gerekiyor" şeklinde konuştu. "Mutlaka uzmana başvurulmalı" Hastalığın belirtilerinden söz eden Doğru, "Çocuğunuzda ciddi bir travma olmadan vücudunda morluklar oluşuyorsa, eklem içinde kanamalar oluyorsa, ağız diş eti kanamaları oluyorsa mutlaka çocuk uzmanı hekimi ya da çocuk hematoloji uzmanına başvurmanız gerekir. Eğer tedavi almadıysa, geç tanı konduysa veya koruyucu tedaviler alınmadıysa hayatı tehdit eden beyin kanamaları ve ölümlere yol açabilmektedir. Tıp için çok çarpıcı tedavi yöntemleri var. Son yıllarda Türkiye’de de başarılı bir şekilde kullanılan hem Hemofili A’da hem Hemofili B’de gen tedavisinin, bu hastalığın tamamen çözümü için etkili olduğu görüldü" ifadelerini kullandı. "Hemofili C, kızlarda da görülebilir" Hastalık hakkında bilgi veren Doğru, "Hemofili A ve B birbirlerine klinik bulgular açısından çok benziyorlar. A daha sıklıkla görülüyor. Hemofili A’da faktör 8 eksikliği vardır. Hemofili B’de faktör 9 eksikliği vardır. İkisi de sadece erkek çocuklarda görülürken Hemofili C, faktör 11 eksikliği hem kızlarda hem erkeklerde görülebilir. Faktör dediğimiz de pıhtılaşmayı sağlayan proteinlerdir. Hemofili farkındalığı, bu hastalığın yaşam kalitesini artırabilecek ve uzun süreli sakatlıkları engelleyecek tedavilerin olduğunu bilmek gerekiyor" şeklinde konuştu.
Mevsimsel polen alerjisine dikkat
16 Nisan 2024 Salı - 13:25 Mevsimsel polen alerjisine dikkat ANKA Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. İlker Özsararaç, mevsimsel alerjilerin en yaygınlarından birisi olan polen alerjisine dikkat çekti. Alerjik bünyeli kişiler için bahar aylarının sıkıntıları beraberinde getirdiğini söyleyen Dr. Özsaraç, “Polen türü alerjen yapısı bulunan maddeler vücuda girdiği anda bağışıklık sistemi bu maddeleri tehdit olarak algılar ve alerjiniz varsa vücut kimyasallar salarak semptomlara neden olur. Bunların yanında vücut polene karşı konjonktivit (göz nezlesi), nezle, ürtiker ve astım geliştirebilir. Hastalarda, özellikle sabah kalktıklarında ortaya çıkan hapşırma, burunda ve boğazda kaşıntı, burun tıkanıklığı ile burun akıntısı şikayetlerine rastlanıyor. Burunda, kaşıntı, akıntı, tıkanıklık, hapşırık, gözlerde kaşıntı, sulanma kızarıklık, şişlik görülebilir. Astımlı hastalarda atak başlayabilir, öksürük, hırıltı, nefes darlığı gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Ciltte kaşıntı olabilir. Hastalığın tamamen yok edilmesi mümkün olmasa da, hastaların şikayetlerinin ortadan kaldırılmasına yönelik bir takım tedaviler uygulanabilmektedir. Alerjenleri tespit edebilmek için kandan bazı tetkikler yapılabilmektedir veya bazı cilt, deri testleri yapılabilmektedir. Hekim tarafından yapılan fizik muayene ve tetkikler neticesinde en uygun tedavi protokolü hastalara uygulanacaktır” dedi. Polen alerjenlerinden korunmanın en önemli yolunun doğrudan oluşabilecek polen maruziyetini azaltmak olacağını belirten Dr. Özsaraç, bu konuda önerilerde bulunarak, “Polenler genellikle sabah saatlerinde havada uçuştuğu için mümkünse kapalı alanlarda kalınız. Çim biçmekten, polen mevsiminde parkta oturmaktan kaçınınız, ev ve arabada pencereleriniz kapalı tutunuz, gözleri korumak için güneş gözlüğünden yararlanınız, polenden arınmak için sık sık duş alıp, dışarı çıktığınızda maske takınız. Eğer hava sıcakken polen mevsiminde dışarıda çok vakit geçirmişsek akşam eve gidince hemen kıyafetleri çıkaralım, ayakkabıları da kapının dışında bırakalım, çünkü polenler bütün her yere yapışmaktadır ve duş almamız gerekiyor ki, polenler bütün vücudumuzdan çıksın” diye konuştu.
Hipnoz ile sigara bırakmak mümkün
16 Nisan 2024 Salı - 11:46 Hipnoz ile sigara bırakmak mümkün Tokat Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Erdem hipnozla ilgili açıklamalarda bulundu. Hipnoz’un korkulacak bir tedavi yöntemi olmadığını ifade eden Erdem, “Hipnoz, sigarayı bıraktırma, duygusal yemek yeme, kekemelik, cinsel terapi gibi birçok konuda kullanılabiliyor” dedi. Hipnozlu tedaviyle ilgili İhlas Haber Ajansı’na açıklamalarda bulunan Tokat Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Erdem, “Hipnoz aslında beynimizin, bizim için oluşturduğu yeni bir gerçeklik durumudur. Aslında biz gün içerisinde hepimiz defalarca hipnoz anını, hipnoz durumu yaşarız. Genelde hipnozun girilen bir yer olarak ya da işte uyuma gibi tarif ederiz ama tam olarak öyle değildir. Çünkü girilen çıkılan ya da uyumayla alakası olan bir şey değildir. Çünkü hipnozun Latince’den gelen anlamı belki uyku olsa da tam olarak uyku hali değildir. Tam tersine aslında bilinçli halidir. Hatta bilincin bir yere daha üst düzeyde yüzde işte bin civarında bir yere odaklanmasıdır. Dolayısıyla hipnoz bilincin tamamen açıldığı bir bilinç durumudur” dedi. “Hipnoz ile sigara bırakmak mümkün” Kekemelik ve sigara bırakma gibi birçok hastalığın tedavisinde hipnozun büyük bir etkisi olduğunu vurgulayan Erdem, “Psikiyatristler ve klinik doktorları belli sorunların tedavisinde hipnozu kullanıyorlar. Diş hekimleri diş çekiminde korku yaşayanlarda, mide bulantısı yaşayanlarda ve ağrıyla ilgili sorun yaşayanlarda, iğne olamayanlarda, iğne yaptıramayanlarda kullanılıyor ve bu hipnoz etkisiyle ağrı yaşamadan ya da mideleri bulanmadan ya da herhangi bir doktor korkusu olmadan dişlerinin tedavisini yaptırabiliyorlar. Klinik psikologları da yine kendi uzmanlık alanlarındaki konularda çalışıyorlar. Hipnoz, örneğin sigarayı bıraktırma konusunda, duygusal yemek yeme konusunda, kekemelik ve benzeri tüm sorunlarda cinsel terapilerde kullanılabiliyor” diye konuştu. “Hipnozun, filmlerdeki gibi insanın istemediği bir şeyi yaptırma gücü yoktur” Hipnozun korkulacak bir şey olmadığının altını çizen Erden, “ Zaten defalarca gün içerisinde girdiğimiz bir şeyse korkacak bir şey yok. Buradaki ana mantık şu, filmler, diziler ve benzeri yerlerde insanlara şöyle sunuyorlar ya işte hipnoza giriyor ve çıkamıyor. Ya da işte hipnoza giriyor, uyku durumunda, işte bir şeyleri çalınıyor falan filan ya da istemedikleri bir şeyler yaptırıyorlar. Hipnozun herhangi bir şekilde bir insanın istemediği bir şeyi yaptırma gücü yoktur. Yani hipnozu aldım hadi bakalım git şunu öldür, ya da git şunu soy, ya da git şuna zarar ver gibi bir durum söz konusu değildir. Çünkü öyle bir telkinde bireyin bilinci açılır ve kesinlikle o istenmeyen, yani suç teşkil eden ya da kişiye ya da bir başkasına zarar verecek bir davranışı kişi asla gerçekleştirmez. Hipnozu böyle bir etkisi yoktur” dedi. “Hipnozla dikkat dağınıklığım azaldı” Dikkat dağınıklığı problemi için hipnoz tedavisine başvurduğunu söyleyen Aslı Bozdağlı ise “Benim aslında dikkat dağınıklığım vardı. Ahmet Hoca’yla da zaten tanışıyoruz. Aynı zamanda onun öğrencisiyim. Hipnozla ilgilendiğini yani hipnoz üzerinde çalıştığını öğrendikten sonra yani çok merak ettim aslında. Hani bunun üzerinde bir etkisi var mı? Ya da nasıl işliyor? İki seans geldim. Etkileri aslında gayet istediğim dereceye ulaştım. Yani dikkat dağınıklığım azaldı ve normale göre birazcık daha böyle rahat ve böyle relaks bir şekilde hayatıma devam edebiliyorum. Seanslarda işte önce hipnoza girme kısmı oluyor. Ondan sonra zaten Ahmet Hoca’nın elinde daha çok. Yani daha rahatlamaya yönelik, işte dikkat dağınıklığını önlemeye yönelik çalışmalar yapıyoruz” dedi.