SAĞLIK
TRSM binası yıktırıldı, hastalar yakın bölgeden yer istiyor 18 Nisan 2024 Perşembe - 14:06:28 Hakkari’nin Yüksekova ilçesindeki Toplum ve Ruh Sağlığı Merkezi (TRSM) binasının depreme dayanıksız olduğu gerekçesiyle yıktırılması üzerine hastalar mağdur olmamak için aynı bölgeden yeni merkezin açılmasını istiyor. TRSM olarak kullanılan Yüksekova Devlet Hastanesinin eski binası için yapılan deprem analizlerinin olumsuz çıkması sonucu yıkım kararı alındı. Eski binaların ilk bloklarında yıkım işlemi başlatılırken, diğer blok için de tahliye işlemlerine başlandı. Tahliye işlemlerinin ardından binada hizmet veren Toplum ve Ruh Sağlığı Merkezi’nin başka bir yere taşınacağı belirtildi. Merkezde tedavi gören hastalar ise kendilerine tahsis edilecek yeni yerin ilçe merkezine yakın olmasını talep etti. İlçe merkezine uzak bir yerin kendileri için sıkıntı olacağını belirten hastalar, tedaviye gelmekte zorlanacaklarını ve mağduriyet yaşayacaklarını kaydetti. Hastalardan İskender Bozkurt, "Yıkılan yerimiz bizim için önemliydi, burada tedavi oluyorduk. Hocalarımız bizimle birebir ilgilenip derdimize derman oluyorlardı. İlaçlarımızı burada kullanıyorduk. Şu anda uzak bir yere yapılsa servis sorunu yaşayabiliriz. Servis sorunu çözülse bile istenilen saatte hastalar gelemez. Hastaların bazıları sabah, bazıları ise öğleden sonra kalkıyor. Kaymakamımızdan, İl Sağlık Müdürlüğünden ricamız bize en yakın noktada yer versinler. Fazla ağır hastalarımız var, evden gelemiyorlar. Hocalarımız eve gelip hastalarla ilgileniyorlar" dedi. Hastalardan Ahmet Harmancı ise "Şu an kaldığımız bina deprem riski nedeniyle yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya. Bundan sonra bize yeni bir yer temin edecekler. Ancak çarşıya uzak olursa biz perişan oluruz. Hastalar perişan olur, gelemezler. Etkinliklere katılamazlar. Valimizden, kaymakamımızdan, belediye başkanımızdan ricamız bize yardımcı olsunlar. Biz burada etkinliklerimize devam edelim. Çarşıya yakın bir yer olsun. Bizim istediğimiz bunlar, bizimle ilgilensinler" şeklinde konuştu. 21 yıldır hasta olduğunu ve 7 yıldır merkezde tedavi gördüğünü belirten Harmancı, "Çok memnunuz. Bize yardımcı oluyorlar. Birçok etkinlik yapıyoruz. Bize çok katkıları oluyor, daha iyi toparlanıyoruz. Şu an kendimizi iyi hissediyoruz. Bize yardımcı olurlarsa daha iyi olacağız" ifadelerini kullandı.
18 Nisan 2024 Perşembe - 14:01 Ücretsiz diyetisyen hizmeti İzmit Belediyesi kısa süre önce şehit öğretmen Aybüke Yalçın’ın anısına ithafen hizmete sunduğu Cumhuriyet Yaşam Merkezinde ücretsiz diyetisyen hizmeti vermeye başladı. İzmit Belediyesi ‘Sağlıklı İzmit, zinde İzmitliler’ için faaliyete açtığı yaşam merkezlerinde ücretsiz olarak diyetisyen hizmeti sunmaya devam ediyor. İzmit Belediyesi bünyesinde görev yapan diyetisyen Emre Damar da kısa süre önce şehit öğretmen Aybüke Yalçın anısına ithaf edilerek açılan Cumhuriyet Yaşam Merkezinde destek talebinde bulunan vatandaşlarla aralıksız olarak ilgileniyor. İzmit Belediyesi, pazartesi, salı ve çarşamba günleri ilk seans; perşembe ve cuma günleri ise kontrol seansları olmak üzere haftanın beş günü Cumhuriyet Yaşam Merkezinde vatandaşlara saat 08.30 ile 17.30 arasında ücretsiz olarak bu hizmeti sunuyor. Gerçekleştirilen çalışmalara dair açıklamalarda bulunan Diyetisyen Emre Damar, “Vatandaşlar sunulan hizmetten oldukça memnun. Halkımıza, sağlıklı, sürdürülebilir ve doğru beslenme alışkanlığı kazandırmayı hedefliyoruz” dedi. Ücretsiz diyetisyenlik hizmetini 7’den 70’e herkese sunan İzmit Belediyesi, hastalıklarda beslenme, kilo alma, kilo verme, gebelik ve emzirme dönemi beslenmesi, çocuk beslenmesi, adölesan (ergen) beslenmesi, sporcu beslenmesi ve kilo yönetimi gibi alanlarda ihtiyaca göre destek veriyor. İzmit Belediyesi’nin Kocaeli halkına sunduğu ücretsiz diyetisyen hizmetinden her yaş grubundan bütün vatandaşlar 0262 318 02 10 telefon numarasından randevu alarak hizmet alabiliyor.
18 Nisan 2024 Perşembe - 13:43 Veteriner hekimler KKTC’de buluşacak Amerika, İspanya, Polonya, Hollanda, Çek Cumhuriyeti, Almanya, İsviçre ve Türkiye’den akademisyenler ve 600’ü aşkın veteriner hekimi KKTC’de düzenlenecek olan 7. Uluslararası Çiftlik Hayvanlarında Fertilite ve Meme Sağlığı Kongresinde buluşacak. Yakın Doğu Üniversitesi Veteriner Fakültesi Doğum, Jinekoloji ve Reprodüksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı’nın düzenlediği “7. Uluslararası Çiftlik Hayvanlarında Fertilite ve Meme Sağlığı Kongresi” 25-28 Nisan 2024 tarihlerinde KKTC’de gerçekleştirilecek. Uluslararası birçok katılımcıyı ağırlayacak olan kongre; Amerika, İspanya, Polonya, Hollanda, Çek Cumhuriyeti, Almanya, İsviçre ve Türkiye gibi birçok farklı ülkeden bilim insanlarını bir araya getirecek. Çiftlik hayvanlarının sağlığını ve üretkenliğini artırmak için yeni araştırmalar, teknolojiler ve uygulamaların tartışılacağı kongreye dünyadan 600’ü aşkın veteriner hekim de katılacak. Yeni araştırmalar, teknolojiler ve uygulamalar tartışılacak Kongrede, çiftlik hayvanlarının sağlığını ve süt ve gebe kalma verimliliğini artırmak için yeni araştırmalar, teknolojiler ve uygulamalar tartışılacak. Özellikle beslenmenin, enerji açığının oluşturabileceği jinekolojik hastalıklar ve bu hastalıkların engellenmesi ve bu şekilde süt veriminin arttırılması ve aşı programları tartışılacak. Üç gün sürecek olan kongrenin başkanlığını Yakın Doğu Üniversitesi Veteriner Hekimliği Fakültesi Doğum, Jinekoloji ve Reprodüksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Selim Aslan üstlenecek. Kongrede; Amerika Birleşik Devletleri’nden Prof. Dr. Carlos Risco ve Prof. Dr. Klibs N. Galvo,İspanya’dan Doç. Dr. Oriol Franquesa, Hollanda’dan Prof. Dr. Theo J.G.M. Lam, Almanya’dan Prof. Dr. Martin Kaske, İsviçre’den Doç. Dr. Prof. Johannes Lüttgenau ve Çekya’dan Dr. Zbynek Dvorak, Polonya’dan Dr. Wojciech Ptak ve Türkiye’den Prof. Dr. Ayhan Baştan davetli konuşmacı olarak yer alacak. Alanın önemli sorunlarına ışık tutulacak ve çözüm önerileri sunulacak Süt ineklerinin sağlık ve üreme verimliliği ilgili pek çok konunun ele alınacağı kongrede, alanın önemli sorunlarına ışık tutulacak ve çözüm önerileri sunulacak. Kongrede; ‘Geçiş dönemindeki süt ineklerinde negatif enerji dengesi, metabolik hastalıklar ve sağlık arasındaki ilişki’, ‘Süt ineklerinde mastitisin üreme ve fertilite üzerine etkisi’, “Meme sağlığı ve süt kalitesinin artırılmasında aşılamanın rolü” gibi temel konuların yanı sıra ‘Sağım başlığının meme başı ile buluştuğu yer’, ‘Sağım ekipmanları hakkında neleri bilmeliyiz?’, “Süt ineklerinde uterus hastalıklarını önlemeye yönelik yönetim stratejileri” gibi pratik bilgiler de paylaşılacak. Ayrıca;’Kuru Dönemde ve Klinik Mastitislerde Selektif Tedavinin Önemi’, ‘Süt İneklerinde Uterus Hastalıklarının Tedavi Seçenekleri’, ‘Uygulamada Mastitisle İlgili Sorunların Çözümü Ve Önlenmesi’, ‘Süt Sığırlarında Antimikrobiyal Kullanımının Optimize Edilmesi’, ‘Respiratorik Tanı Artık Çok Kolay’, ‘Buzağı Yetiştirmede Yeni Yaklaşımlar’, ‘Sürü Fertilitesi’, ‘Süt İşletmelerinde Suni Tohumlamanın Uygulanması ve Geliştirilmesi’, ‘Sığır Reprodüksiyonunda Nadir Vakalar’ konularıyla geniş bir yelpazede bilgi sunarak alandaki iyileşme ve gelişmeyi destekleyecek.
18 Nisan 2024 Perşembe - 13:42 "Rüzgarlı havalar yüz felcine neden olabilir" Yüz felcinin herhangi bir yaş aralığı, cinsiyet ve kritere bağlı olmadan herkeste görülebileceği uyarısında bulunan Fizyoterapist Berkay Eren, “Soğuk hava, rüzgarlı olan günler ve mevsim geçişleri, yüz bölgesindeki sinirleri olumsuz etkileyerek yüz felcine neden olabilir” dedi. Yüz felcinin, insan beyninde sinirsel uyarıları ileten ve yüzdeki mimik kaslarının hareketlerini sağlayan fasiyal sinirin çeşitli nedenlerle etkilenmesi ile ortaya çıkan, yüz hareketlerinde azalma meydana getiren bir rahatsızlık olduğunu söyleyen Medical Park Ordu Hastanesi’nden Fizyoterapist Berkay Eren bilgilendirmede bulundu. “Mevsim geçişleri en riskli dönemler” Yüz felci için herhangi bir yaş aralığı, cinsiyet vs. gibi kriterler olmadığının altını çizen Fzt. Eren, “Yüz felci herkeste görülebilir. Özellikle soğuk hava, rüzgârlı olan günler ve mevsim geçişleri yüz felci için en riskli dönemlerdir. Genellikle yüzün bir tarafı etkilenirken nadir olarak iki taraf da etkilenebilmektedir” diye konuştu. “Hangi nedenle ortaya çıktığının anlaşılması tedavi için önemli” Yüz felci tanısı koyulurken santral (beyinsel) problemlere mi bağlı olduğu yoksa periferik (kulak ve boyun hastalıkları) bir nedenle mi olduğunun anlaşılmasının, tedavinin planlanması açısından oldukça önemli olduğunu söyleyen Eren, “Santral nedenli yüz felçleri daha nadir görülürken periferik nedenli yüz felçleri daha sık görülmektedir. Etkilenen tarafta sadece ağız çevresinde kayma ve güçsüzlük olması bu durumun santral (beyin) nedenli olduğunu düşündürür ve sebebinin nöroloji uzmanı tarafından araştırılması gerekir. Periferik bir nedenle oluşan yüz felcinde ise yüzün etkilenen tarafında alın hareketleri, göz hareketleri, burun kanadı ve ağız hareketleri tümden bozulmaktadır. En sık görülen türü ‘Bell paralizisi’dir” ifadelerini kullandı. “Bell paralizisi ani başlar, hızlı ilerler” Bell paralizisinin kesin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte viral sebeplerin neden olabileceğini söyleyen Fzt. Berkay Eren, “Bell paralizisi genelde ani bir şekilde başlar ve hızlı ilerler. Kısmi felç olarak başlayıp hızla tam bir yüz felcine de dönebilmektedir. Hastalarda yüz felci dışında başka bir fonksiyon bozukluğu ve muayene bulgusu genellikle görülmez. Hastaların yüzde 85-90’ı zamanla tamamen düzelmektedir ve iyileşme süreci felcin şiddeti ile orantılı olarak 1 ay ile 1 yıl arasında değişebilmektedir” şeklinde konuştu. “Şeker hastaları, hamileliğinin son dönemindekiler ve ileri yaştakiler risk altında” Şeker hastalarının, ileri yaş grupları ve hamileliğin son dönemlerindeki bireylerin ekstra risk altında olduğunu ve daha dikkatli olmaları gerektiğini söyleyen Fzt. Eren, tedavi yöntemleri hakkında şunları söyledi: “Soğuk hava, rüzgârlı olan günler ve mevsim geçişleri yüz felci için en riskli dönemlerdir. Bu sebeple, Bell paralizisi genellikle kış ve bahar aylarında daha sık görülmektedir. Sebebe bağlı olarak tedavi süreci değişim göstermektedir. Doktor tarafından yapılan kulak burun boğaz veya nörolojik muayene ile felcin sebebi anlaşılarak tedavi planlaması yapılmalıdır. Hastaya koyulan tanı Bell paralizisi ise kortizon ve antiviral ilaçlar ile medikal tedaviye başlanır. Bunun yanı sıra yüz kaslarını güçlendirmek ve sinirsel iletimi düzeltmek için ise hastanın bir an önce fizik tedaviye başlanması önerilmelidir. Fizik tedavide, elektroterapi uygulamaları, sıcak uygulamalar, masaj ve kişiye özel egzersiz programı gibi tedavi modaliteleri uygulanır ve doktor gözetiminde hastanın takipleri düzenli olarak yapılır. Tam düzelme sağlanamayan hastalar ise, göz kapağının ve çarpık gülümsemenin düzeltilmesi amacıyla Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi’ye yönlendirilir.”
’Varikosel, erkeklerde kısırlık riskini artırıyor’
15 Nisan 2024 Pazartesi - 10:54 ’Varikosel, erkeklerde kısırlık riskini artırıyor’ Varikoselin testis toplardamarlarının bacaklarda varis benzeri genişlemesine verilen klinik bir isim olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Açıkgöz, “Erkek kısırlığının en yaygın nedenlerinden varikosel, düzeltilebilir bir durumdur. Genel nüfusta erişkin yaşta yaklaşık yüzde 15-20 oranında görülürken, kısırlık nedeniyle araştırılan erkeklerin yüzde 25-40’ında varikosel tespit edilir” dedi. VM Medical Park Samsun Hastanesi Üroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Açıkgöz, varikosel hakkında bilgilendirmede bulundu. Çocuk sahibi olan ve tekrar çocuk isteyen erkeklerin yüzde 60’ında varikosel görülebildiğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Açıkgöz, “Varikosel, sperm kalitesini bozabilir, testosteron üretimini olumsuz etkileyebilir, ayrıca testiste ağrı ve dolgunluk hissi oluşturabilir. Anormal sperm analizi bulunan ve kısırlık şikâyeti olan erkeklerin yüzde 25’inde varikosel tespit edilmiştir. Klinik olarak varikosel, en sık sol tarafta (yüzde 75-95 oranında) görülür” diye konuştu. “Fiziksel aktivitelerden sonra testislerde ağrı, varikosel işareti olabilir” Varikoselin belirtilerinden bahseden Dr. Öğr. Üyesi Açıkgöz, “Testis üzerinde şişlik, kabarıklık, testiste ağrı görülebilir. Damarlardaki genişleme zamanla dışarıdan görülecek kadar belirgin hale gelebilir ve bacaklarda varislere benzer bir görünüm alabilir. Varikosel belirtileri arasında testislerdeki şişliğin yanı sıra, terleme ve sıcaklık hissi de yer alır. Nadir durumlarda testislerde küçülme meydana gelebilir” şeklinde konuştu. “Dikkatli kişilerce anlaşılabilir” Varikoselin kendisini muayene eden dikkatli kişiler tarafından testis üzerindeki düzensizlik, şişlik veya ağrı nedeniyle fark edilebileceğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Açıkgöz, “Varikosel genellikle kısırlık şikâyetiyle doktora başvuranlarda muayene sırasında teşhis edilir. Uzun süre ayakta durma, spor veya cinsel aktivite gibi efor gerektiren durumların ardından ağrılar oluşuyorsa bu da varikosel işaretleri olabilir” ifadelerini kullandı. Tanı ve değerlendirme süreci Varikoselin teşhisi için en önemli yöntemin, deneyimli bir üroloji uzmanının yapacağı muayene olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Açıkgöz, “Muayene genellikle ayakta yapılır. Fizik muayene en değerli yöntemdir. Muayene sonucunda teşhis edilen varikoselin üç dereceye ayrılıyor. Derece 1: En hafif derecedir. Ayakta muayene sırasında ancak öksürme veya ıkınma gibi manevralarla damarlar hissedilebilir. Derece 2: Orta derecelidir. Ayakta muayene sırasında karın içi basıncını artırmaya gerek kalmaksızın el ile hissedilebilen genişlemiş damarlar bulunur. Derece 3: En şiddetli derecedir. Varisli damarlar ayakta gözle görülebilir haldedir. El ile hissedilebilirler, özellikle karın içi basıncını artıran durumlardadır. Bu tetkikle etkilenen damarların çapı, kanın geri dönüp dönmediği ve testis hacmi gibi faktörler belirlenebilir. Subklinik varikosel, fizik muayenede tespit edilemeyen ancak radyolojik yöntemlerle teşhis edilen varikosel durumuna verilen isimdir. Subklinik varikoselin tedavisinin, sperm parametreleri ve gebelik oranları üzerindeki etkisi kesin olarak kanıtlanmamıştır” açıklamasında bulundu. "Varikosel tedavi yöntemleri" Varikoselin hangi durumlarda tedavi edilmesi gerektiğini altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Açıkgöz şunları söyledi: "Elle muayene edilebilir varikosel olması, çiftin bilinen kısırlık yakınmasının bulunması, kadın partnerin fertilitesinin normal olması veya potansiyel olarak düzeltilebilecek bir kısırlık nedeninin bulunması, Erkek partnerin bir veya daha fazla anormal sperm parametreleri (sperm sayı, motilite veya morfolojide bozulma) veya sperm fonksiyon testlerine sahip olmasıdır. . Varikosel hastalığının ameliyat ile düzeltilmesine karar verilen hastalar için dünyada en çok kabul gören tedavi yöntemi mikrocerrahi (mikroskopik) varikosel ameliyatıdır. Operasyon mikroskopu kullanılarak 15 kata varan büyütmeler ile damarsal yapılar daha iyi görülür ve bozulmuş kan akışı nedeniyle ortadan kaldırılması gereken venöz yapılar temizlenir. Testise kan getiren atardamarlar, lenf damarları ve sperm kanalı korunur. Bu yöntemle varikosel tekrarlaması, atardamar yaralanması ve ameliyat sonrası hidrosel oluşumu (testis içinde sıvı toplanması) gibi komplikasyon oranları en düşük ve ameliyat sonrası sperm parametrelerinde iyileşme ve gebelik oranları diğer yöntemlerden daha yüksektir. Varikoselektomi ameliyatı sonrası evde 1 günlük dinlenmeden sonra günlük işler yapılabilir. 1-2 hafta sonra cinsel aktivasyona, 2-4 hafta sonra ağır iş yaşamına ve spor faaliyetlerine izin verilir.”
Parkinson erken teşhisle kontrol altına alınabilir
15 Nisan 2024 Pazartesi - 10:53 Parkinson erken teşhisle kontrol altına alınabilir Modern yöntemlerle erken dönemde teşhis edilebilen Parkinson’un kontrol altına alınması için birçok tedavi seçeneğinin bulunduğunu belirten Nöroloji Uzmanı Dr. Hikmet Dolu, “Hastalıkla baş edebilmek için öncelikle ilaç tedavisi uygulanmaktadır. Bu tedaviye yanıt alınamaması veya tedaviye zaman içinde direnç gelişmesi halinde cerrahi tedavi tercih edilir” dedi. Liv Hospital Samsun Nöroloji Uzm. Dr. Hikmet Dolu, 11 Nisan Dünya Parkinson Hastalığı Günü dolayısıyla bilgilendirmelerde bulundu. Parkinson’un tanımı yapan Uzm. Dr. Dolu, “Hareketlerde yavaşlama ve titreme ile başlayan, tedavi edilmezse zaman içinde hastayı yatağa bağımlı hale getirebilen Parkinson, hayat kalitesini bozan bir hastalık olarak tanımlanabilir. Modern yöntemlerle erken dönemde teşhis edilebilen Parkinson’un kontrol altına alınması için birçok tedavi seçeneği bulunur. Parkinson, çoğunlukla vücudun bir tarafında hareketlerin ileri derecede yavaşlaması (bradikinezi), genellikle istirahat halindeyken görülen titreme (tremor), kasların düzensiz ve istemsiz kasılması sonucu oluşan vücutta sertlik hissi (rijidite) ve postür (duruş) bozukluklarıyla ortaya çıkar. Hastalıkla baş edebilmek için öncelikle ilaç tedavisi uygulanmaktadır. Bu tedaviye yanıt alınamaması veya tedaviye zaman içinde direnç gelişmesi halinde cerrahi tedavi tercih edilir” diye konuştu. "Hareketlerde azalma görülebilir" Parkinson’un belirtilerinden bahseden Uzm. Dr. Dolu, "Parkinson hastalığı hemen hemen her zaman vücudun bir yarısında (daha sıklıkla sol taraf, hemiparkinsonizm) başlar, yıllar içinde diğer tarafa da geçer. Temel belirtisi, hareketlerde yavaşlama ve/veya titremedir yani tremordur. Sıklıkla tek tarafta, istirahat halinde ortaya çıkan elde veya ayakta titreme ve eklem hareketlerinde katılıkla kendini gösterir. Zamanla yürürken tek veya iki taraflı kol sallanma hareketlerinde azalma veya kayıp, adımlarda küçülme, yürümeye başlamada zorluk, düğme iliklemek ya da açmakta zorlanma, yatakta dönme ya da otururken kalkmada güçlük Parkinson’un belirtileri arasındadır. Maske (donuk yüz) yüz ifadesi, alçak ve kısık ses tonuyla konuşma, el yazısında küçülme, öne doğru eğilme/kamburlaşma olabilir. Parkinson hastalığında beyinden kaynaklanan hareket bulgularından başka hareket haricinde belirti ve şikâyetler de izlenir. Bunlar kabızlık, kan basıncının düşmesi, depresyon, uyku bozuklukları, huzursuz bacak sendromu ve koku duyusunun kaybıdır. Hastalığının orta ve ileri evrelerinde yürüyüş bozuklukları, denge kusurları, harekette donmalar ortaya çıkar, bunu düşmeler izleyebilir. Nadiren de olsa bazı hastalarda bu tabloya bunama (demans) da eklenir" şeklinde konuştu. "İlaç tedavisi uygulanabilir" Parkinson tedavisinde öncelikle ilaçların kullanıldığını söyleyen Uzm. Dr. Dolu, “İlaçlarla beklenen yanıtın alınamadığı hastalarda veya zamanla ilaçların faydasının azaldığı durumlarda cerrahi tedavi uygulanabilir. İlaç tedavisi beyinde azalmış olan dopaminerjik geçişi artırmaya yöneliktir. Yani Parkinson ilacı, dopamini artırmaya yöneliktir. Bu amaçla, beyinde dopamin miktarını artıran ilaçlar tedavide kullanılır. Ancak Parkinson ilaçlarının uzun süre ve/veya yüksek dozlarda kullanımı ile hastalarda kısa süreli aşırı hareketlilik şeklinde dalgalanmalar, tam yanıtsızlık (off periyodu) ya da istemsiz hareketler (diskinezi) görülebilir. Bu ilaçları kullanan hastalarda ortalama yüzde 5-7 arasında ortaya çıkabilen bu durumları geciktirmek için rahatsızlığın başlangıcında hastaya yanıtın alınabildiği en düşük doz verilmelidir. Hasta 65 yaşın altındaysa ve bunama yoksa, tedaviye dopamin etkisini taklit eden ‘dopamin agonisitleri’ ile de başlanabilir veya tedaviye ek olarak kullanılabilir. Titreme, bunama, depresyon, uyku bozukluğu şikâyetleri görülürse bu şikâyetler için başka bir tedavi stratejileri planlanabilir. Hastaların üçte biri ilaç tedavisi ile uzun yıllar iyi cevap alınan ve yaşamlarında önemli bir kısıtlama olmadan yaşayabilen kişilerdir. Kalan grubun bir kısmında ilaca cevap kısıtlıdır. Doz arttırıldıkça yan etkiler, zamanla da ilaca cevapsızlık görülebilir” ifadelerini kullandı. "İlaç tedavisine yanıt alınmazsa cerrahi tedavi tercih edilebilir" İlaç tedavisinden fayda görmeyen hastalarda cerrahi tedaviye başvurabileceklerine dikkat çeken Uzm. Dr. Dolu, şunları söyledi: "Özellikle son 15-20 yıldır ilaç tedavisine cevap vermeyen hastalarda, cerrahi seçenek önerilir. Amaç beyinde hareketimizle ilgili merkezlerde azalan elektriksel uyarının cilt altına yerleştirilen bir kaç cm’lik jeneratör aracılığı ile oluşturulmasıdır. Kalp pili benzeri bir mantık ile düşünülebilir. Uygulamanın tıbbı adı, derin beyin stimülasyonudur."
Yirmilik diş çekimi konusunda uzmanlar uyarıyor
15 Nisan 2024 Pazartesi - 10:27 Yirmilik diş çekimi konusunda uzmanlar uyarıyor Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Ömür Dereci, yirmilik dişlerin çekilmesi zorunluluğunun toplumdaki yanlış bir algı olduğunu belirirken, 25 yaşını geçen kişilerde problem oluşturduğu takdirde çekim yapılabileceğini söyledi. Toplumda birçok kişinin ağız ve diş sağlığı konusunda sorun yaşamasına neden olan yirmilik dişler, gerçekleştirilen cerrahi operasyonlar ile çekilebiliyor. Her yirmilik dişin çekilmesi gerektiği konusunda vatandaşlar arasında yanlış bir algının oluştuğunu belirten Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Ömür Dereci, yanlış bilinen doğrular hakkında konuştu. Yirmilik dişlerin kist ve patolojik doku gelişimine neden olmadığı, ağrı yapmadığı takdirde çekilmeyebileceğini belirten Dereci, “25 yaşı geçen kişilerde problem oluşturan yirmilik dişlerin çekilmesi gerekir” dedi. “Arka dişler kullanılmadığı için çıkma problemleri oluşuyor” Yirmilik diş olarak tabir edilen dişlerin, insanoğlunun gelişim sürecinde kullanımının azalmasıyla ağızda bir fazlalık haline geldiğini belirten Prof. Dr. Ömür Dereci, “Yirmilik dişler 19 ile 20 yaş civarında insanlar ulaştıkları zaman kendini gösteren dişler oldukları için adı 20 yaş dişi olarak konulmuştur. Ortalama 20 yaşında bu dişlerin çıkmaya başlamış olması gerekiyor. Yediğimiz gıdaların, sert gıdalardan yumuşak gıdalara geçiş olduğu için zaman içerisinde yıllar içerisinde ve öğünlerimiz değiştiği için bize bu arka dişlere ihtiyaç duymuyoruz artık. O yüzden bu dişlerde de çıkma problemleri oluşuyor” dedi. “25 yaşı geçen kişilerde problem oluşturan yirmilik dişlerin çekilmesi gerekir” Her yirmilik dişin çekilmesinin gerekmediğini fakat 25 yaşını geçen bireylerde probleme neden olduğu takdirde çekilebileceğini söyleyen Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Ömür Dereci, şu ifadeleri kullandı: “Bu dişler çok kullanılmadığı için çıkma problemleri oluşturuyor ve yanlış pozisyonlarda çıkmaya başlıyor. İşte bu dişlerin gömülü kalma nedeni bu. Her 20 yaş dişinin çekilmesi gerekir diye bir bakış açısı doğru bir bakış açısı ne yazık ki değildir. Bazen dijital 20 yaş dişleri. Yanlış çıkmış da olabilir ancak bunlar bazen ağız içerisinde çok problem çıkarmazlar. Etrafında bir kist gelişimi olmadıysa etrafında patolojik bir doku geliştirmedi ise ve ağız içerisinde de ağzın içerisindeki gıda gıdalarla ve ağız ortamına açıklığı bulunmuyorsa bu diş kemik içerisinde gömülü kalabiliyor. Özellikle 25 yaşı geçmiş daha ileri yaş hastalarda özellikle bu işleri takip ederiz. Bir problem olduğu zamanda hemen operasyonu almak üzere 3 aylık veya 6 aylık takiplerde hastalarımızı tutarız. Bir problem oluştuğu zaman da bu dişlere cerrahi olarak çekeriz. Bu 20 yaş dişlerinin kesinlikle çekilmesi gerekir. 20 yaş dişi varsa kesinlikle çektirin gibi bir bakış açısı çok doğru bir bakış açısı değil, çok doğru bir algı değil.”
Uzmanından deri kanserleri için ‘güneş’ uyarısı
14 Nisan 2024 Pazar - 12:30 Uzmanından deri kanserleri için ‘güneş’ uyarısı Görülme sıklığı tüm dünyada giderek artan deri kanseri konusunda uyarılarda bulunan Op. Dr. Mehmet Ekinci, güneş ışınlarına fazla maruz kalındığı takdirde deri kanseri riskinin artabileceğine dikkat çekti. Diyarbakır’da Memorial Hastanesinde görevli Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mehmet Ekinci, deri kanserleri ile ilgili bireylere bilgilendirmelerde bulundu. Deri kanserinin 3 farklı türü olduğunu söyleyen Ekinci, “Deri kanserleri tüm kanserler içerisinde önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanserler arasında en sık deri kanseri görülür. Deri kanserleri üç tip olarak karşımıza çıkıyor. Bunlardan bazal hücreli karsinom kanser türü, deri kanserleri arasında yüzde 80’e yakın bir orana sahip olmaktadır. Seyir ve klinik olarak öldürücü bir kanser olmayıp tamamen yüzde 98’i herhangi bir yayılma göstermeksizin tedavi edilmesi gereken bir kanser türüdür. Diğer kanser türü ise, skuamöz hücreli karsinom kanser türüdür. Bu tür de deri kanserleri içerisinde yüzde 20’ye yakın bir türdür. Bu kanser türü diğer kanser türüne göre ölüme sebep olma olasılığı yüzde 2 oranında daha yüksek. Aynı zamanda diğer organlara yayılma oranı da var. En az ve en kötü deri kanseri türü ise malign melanomdur. Daha çok genetik yatkınlığa bağlı olarak meydana gelir. Bu tüm kanserler arasında ilk 5’inci sırada yer alır. Erken tanıda önemi çoktur” dedi. “Deri kanserlerinin en çok görülmesi genetik yatkınlık ve güneş maruziyetinden ortaya çıkmaktadır” diyerek konuşmasına devam eden Ekinci, “Beyaz tenli bireylerde bu kanser türleri daha çok görülür. Bunun en büyük sebebi ise ultraviyole ışınına maruziyetin fazla olmasındandır. Vatandaşlar güneşin tam tepede olduğu vakitler dışarı çıkmamalı. Güneşe çıkacaklar ise muhakkak güneş kremi kullanmalı” ifadelerine yer verdi. Deri kanserinin tedavi sürecini anlatan Ekinci, şunları kaydetti: “Bu kanser türünün tanısını biyopsi aldıktan sonra koyarız. Tanı konduktan sonra ilk tedavisi cerrahi işlem olur. Sonrasında onkologa gönderip destek tedavi aldırırız. Ama yüzde 90’ı cerrahi tedavi edildikten sonra hastalık biter.”
Bingöl Üniversitesi Rektörü Çapak, “Diş hastanesi tamamlandığında aynı anda 102 kişi tedavi görebilecek”
14 Nisan 2024 Pazar - 12:11 Bingöl Üniversitesi Rektörü Çapak, “Diş hastanesi tamamlandığında aynı anda 102 kişi tedavi görebilecek” Bingöl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Çapak, yapımı devam eden diş fakültesiyle ilgili, “Diş hastanemizin tamamlanmasıyla birlikte öğrencilerimiz özellikle 4 ve 5’inci sınıfları da artık buraya taşımış olacağız. Hem öğrencilerimiz için çok güzel bir staj imkanı bulmuş olacağız hem de aynı anda 102 kişinin tedavi görebileceği, 102 ünitelik hastanemizle sadece Bingöl’e değil komşu illere de hizmet verebileceğiz” dedi. Bingöl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Çapak, 15 bin metrekarelik alanda yapımı devam eden diş fakültesi ve bağlantılı olarak diş hastanesiyle ilgili bilgiler verdi. Söz konusu hastanenin tamamlanmasıyla Bingöl’den diş sağlığıyla ilgili çevre illere gidenlerin buraya gelebileceğini belirten Çapak, 102 kişinin aynı anda tedavi görebileceğini belirtti. Rektör Çapak, “Diş Fakültemiz bir göreve başladıktan sonra açıldı. Aşağı yukarı 5 yıl oldu, ilk mezunlarımızı verdik diş fakültesinden. Tabi diş fakültesine biz öğrenci alırken hastaneyi kurma çabalarımız devam ediyordu. Ankara’da yaptığımız görüşmeler neticesinde bir binanın altını dönüştürmek yerine, bağımsız bir binanın yapılması fikri öne çıktı. Ondan dolayı biraz gecikmeli de olsa diş hastanemizi geçen yıllarda başlattık. İnşallah çok yakın zamanda bitmiş olacak. Çünkü iki bloktan oluşuyor, bir bloğun çatısı takıldı, diğeri devam ediyor. Yaza kadar da bize teslim edileceği bildirildi. 15 bin metrekarelik bir hastane. Bu hastane hem öğrencilerimiz için çok kıymetli, uygulama alanı için çok kıymetli. Bizim diş fakültemizin 4 ve 5’inci sınıfları üniversitemizin hastanesi tamamlanmadığı için Malatya’da eğitim görüyorlar. Dolayısıyla öğrencilerimiz nitelik bir şekilde yetişiyor. Diş hastanemizin tamamlanmasıyla birlikte öğrencilerimiz özellikle 4 ve 5’inci sınıfları da artık buraya taşımış olacağız. Hem öğrencilerimiz için çok güzel bir staj imkanı bulmuş olacağız hem de aynı anda 102 kişinin tedavi görebileceği, 102 ünitelik hastanemizle sadece Bingöl’e değil komşu illere de hizmet verebileceğiz. Bingöl’de diş sağlığıyla ilgili yeterli imkan olmadığı için buradaki hemşerilerimiz komşu illere gitmek zorunda kalıyorlar. Diş tedavisi de bir günlük tedavi değildir, birkaç defa gitmek gerekiyor. Bunun maddi külfetleri de olabiliyor. Bunları da minimum dereceye indirmiş olacağız. Bingöl’e, komşu illere ve isteyen herkese üniversitemiz bünyesinde çok güzel imkanlarla diş sağlığıyla ilgili hizmet verme imkanı bulmuş olacağız” diye konuştu.
Medical Point Hastanesi yüzünü güneşe çevirdi
14 Nisan 2024 Pazar - 10:22 Medical Point Hastanesi yüzünü güneşe çevirdi Medical Point Hastaneler Grubu, çevre dostu uygulamalarına bir yenisini daha ekledi. Kurulan güneş enerji santralleri sayesinde İzmir, Gaziantep ve Batman hastanelerinin elektrik ihtiyacının yüzde 80’i güneş enerjisinden karşılanmaya başlandı. Medical Point Hastaneler Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Veysi Kubba, “Gelecek dönemde de Medical Point Hastaneleri olarak, karbon ayak izimizi daha da azaltmak için var gücümüzle çalışmayı sürdüreceğiz” dedi. Geleneksel enerji kaynakları, hem çevreyi ve hem de insan sağlığını tehdit etmeye devam ederken, Medical Point Hastaneleri çevre ve insan dostu adımlar atmaya devam ediyor. İEÜ Medical Point Hastanesi, geçtiğimiz yıl uyguladığı enerji yönetimi politikaları sonucunda 1 yılda elektrikte yüzde 15, doğal gazda ise yüzde 25 daha az tüketim gerçekleştirdi. Hastane, Kalite İyileştirme ve Geliştirme Müdürlüğü ve Teknik Hizmetler Müdürlüğü öncülüğünde, enerji yönetimi alanında gerçekleştirdiği bu uygulamalar sonucunda "ISO 50001 Enerji Yönetim Sistemi Sertifikası" almaya hak kazandı. Enerjideki dönüşümü desteklemek adına projelerini bir bir hayata geçiren İEÜ Medical Point Hastanesi’nin bahçesine elektrikli araçlar için iki adet şarj istasyonu da kuruldu. ‘Hedef tüm ihtiyaci güneşten karşılamak’ ‘Gezegenin sağlığı eşittir insan sağlığı mottosuyla’ yoluna devam eden Medical Point Hastaneleri, temiz ve yenilenebilir enerji kaynakları noktasında da önemli bir adım attı. Geçtiğimiz yıl yapımına başlanılan Gaziantep ve Manisa’daki güneş enerjisi santralleri (GES) hizmete girdi. Bu projeyle birlikte İzmir, Batman ve Gaziantep’teki Medical Point Hastaneleri’nin elektrik ihtiyaçlarının yüzde 80’ine yakını güneşten elde edilmeye başlanıldı. Medical Point Hastaneler Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Veysi Kubba enerji alanında çalışma yapmaya devam edeceklerini vurguladı. Kubba, “Tıp alanındaki başarılarımızın yanı sıra topluma ve çevreye katkı sağlamak için çalışmaya da devam ediyoruz. Medical Point Hastaneler Grubu olarak iklim krizi gerçeğinin farkındayız ve sorumluluk almaya kararlıyız. Geçtiğimiz yıl yaptığımız çalışmalarla, çevreye olan duyarlılığımızı ve sürdürülebilirlik çabalarımızı artırdık. Ancak daha fazlasını yapmamız gerektiğini biliyoruz. Enerji tüketimindeki azalma, yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş ve çevre dostu uygulamaları teşvik etme adımlarımız sadece başlangıçtır. Gelecek dönemde Medical Point Hastaneleri olarak, karbon ayak izimizi daha da azaltmak için var gücümüzle çalışmayı sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı. Kubba, hastanelerdeki elektrik ihtiyacının tamamını güneşten elde etmek için çalıştıklarını da sözlerine ekledi.
Rusya’da kanser teşhisi konuldu Türkiye’de şifa buldu
14 Nisan 2024 Pazar - 09:33 Rusya’da kanser teşhisi konuldu Türkiye’de şifa buldu Rusya’da gittiği hastanede kanser teşhisi konulan kadın, Türkiye’de gördüğü tedaviyle sağlığına kavuştu. Rusya’nın Moskova kentinde yaşayan 29 yaşındaki Amine Mamatova’ya, gittiği hastanede kanser teşhisi konuldu. Sağ göğsünde kitle tespit edilen Amine Mamatova, hemen kemoterapi tedavisine başladı. Ancak tüm çabalara rağmen 14 gün içinde kanser yayılımını sürdürdü. Bunun üzerine ailesiyle birlikte araştırmaya başlayan Amine Mamatova, Türkiye’ye gelme kararı aldı. Bursa’da tedavisine başlanan Amine Mamatova’ya yapılan incelemelerde kullandığı ilaçların eksik olduğu fark edildi. Uygulanan tedavi ile birlikte kanser hücresi küçülmeye başlayan Mamatova, kısa sürede sağlığına kavuştu. Türkiye’deki tedavisini yakından takip eden Medicana Bursa Hastanesi Medikal Onkoloji Uzmanı Dr. Mustafa Canhoroz ve Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Israa Aljorani, hastanın muayenelerinde de yüz güldüren haberler verdi. “Hastamız Amine hanım 29 yaşında, Moskova’dan geldi. 2 seneden beri sağ memesinde kitle olduğu tespit edildi. Biyopsi ile kanser olduğu belirlendikten sonra 14 gün kemoterapi ilacı aldı. İlaç almasına rağmen oradaki tümör yayıldı ve yayılmaya devam etti. Bize e-mail yoluyla ulaştı ve tetkikleri gönderdi. Tetkikleri değerlendirdikten sonra orada kullandığı ilaçların eksik olduğunu fark ettik. Onun tümöründe her 2 pozitif değerlerine bakarak ilacın verilmesi gerekiyor. Amine hanımı buraya davet ettik. Yapılan tetkiklerden sonra ilaca başladık. Burada kür tedavi aldıktan sonra kontrol görüntülemesinde tümörün küçüldüğünü başka bir yerde sıçrama olmadığını tespit ettik. Hastamızı sonradan ameliyat ettik. Ameliyatımızda oradaki tümör ileri aşamada olduğu ve cilde yayıldığı için memeyi almak zorunda kaldık. Koltuk altı lenf bezlerini de temizledik. Patoloji sonucunda herhangi bir tümör kalmadığını gösterdi. Bundan sonra tekrar kanser olmaması için ilaçlarına ve takiplerimize devam edeceğiz” dedi. Rusya’da aldığı ilaçların etkisini göstermediğini belirten Amine Mamatova, “2 sene ilaçları kullandım. Ama faydasını görmedim. Sonra bu hastaneyi önerdiler. Türkiye’ye geldim. Çok şükür iyiyim. Önce hocamdan sonra değerli arkadaşlardan Allah razı olsun. Çok şükür ameliyat oldum. Şu an sağlıklı bir şekilde ülkeme geri döneceğim” diye konuştu.