KÜLTÜR SANAT - 12 Ocak 2022 Çarşamba 15:24

Ebru sanatını son üstadından öğrendi, şimdi gelecek nesillere aktarıyor

A
A
A
Ebru sanatını son üstadından öğrendi, şimdi gelecek nesillere aktarıyor

Yaşayan İnsan Hazineleri Geleceğe Aktarılan Mirasın Temsilcileri Ödül Töreni’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ödüllendirilen ebru sanatçısı Tevfik Alparslan Babaoğlu, "Kıymeti ile doğru orantılı olarak evin en güzel yerinde sergileyip önünden geçtikçe gururlanmak istiyorum.

Yaşayan İnsan Hazineleri Geleceğe Aktarılan Mirasın Temsilcileri Ödül Töreni’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ödüllendirilen ebru sanatçısı Tevfik Alparslan Babaoğlu, "Kıymeti ile doğru orantılı olarak evin en güzel yerinde sergileyip önünden geçtikçe gururlanmak istiyorum. O yüzden evimin en güzel köşesine koydum, devamlı seyredeceğim" dedi.


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla, dün Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen "Yaşayan İnsan Hazineleri Geleceğe Aktarılan Mirasın Temsilcileri Ödül Töreni’nde", pek çok önemli zanaatkarı ödüllerine kavuşturuldu. Ödül töreninde Tevfik Alparslan Babaoğlu’na da ebru sanatını yaşattığı için ödülü takdim edildi.


Asıl mesleği elektronik mühendisliği olan Babaoğlu, 1985 yılında merhum ebru sanatçısı Mustafa Düzgünman’ın öğrencisi oldu. Türkiye’de ebru sanatının yeniden sevilmesinin önünü açan isimlerden biri olan sanatçı Düzgünman’dan 1989 yılında icazet alan Babaoğlu, 1990 yılında Düzgünman’ın vefat etmesinin ardından ondan aldığı bayrağı kendisi taşıdı. 1990 yılından bu yana, ebru ve cilt sanatçısı Mustafa Düzgünman’ın çizgisini devam ettiren Tevfik Alparslan Babaoğlu, öğrendiklerini gelecek nesillere aktarıyor.



"Türk ebrusunu yapmaya, öğretmeye gayret gösteriyorum"


Ebru sanatına hobi olarak başladığını anlatan Tevfik Alparslan Babaoğlu, "Mustafa Düzgünman’a talebe oldum. O, ebru sanatının son ustasıydı. 1989 yılında hocamdan icazet aldım. Kendisi 1990 yılında vefat etti. 1990 yılından bu yana hocamın çizgisinde geleneksel Türk ebrusunu yapmaya, öğretmeye gayret gösteriyorum. Üniversitelerde ders verdim. Ebru ile ilgili kitaplar yazdım, yayınlandı. Ebruya hizmet etmeye gayret gösteriyorum. Şuanda da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde ebru tarihi araştırmak amacıyla doktora yapıyorum" dedi.



"Hayattayken takdir edilmek çok güzel ve büyük bir duygu"


Kaybolmaya yüz tutulmuş önemli kültürel mirasların, kaybolmadan gelecek nesillere aktarılması amacıyla köprü vazifesi gören zanaatkarların ödüllendirildiğini söyleyen Babaoğlu, sözlerine şöyle devam etti:


"Çok çeşitli sanat gruplarından insanlar var. Bu senede ebru dalında Kültür ve Turizm Bakanlığı beni ödüle layık gördü. Dün bu ödülü bana takdim ettiler. Külliye’ye davet edildim, ödülümüzü sayın cumhurbaşkanımızdan aldık. Çok mutlu oldum. Şöyle bir dörtlük vardır; "sağlığında nice ehl-i hünerin, bir tutam tuz bile yoktur aşına. Öldürüp onu evvel açlıktan. Sonra bir türbe yaparlar başına. "Bu, insanların sağlığında kıymeti bilinmiyor. Öldükten sonra da ’ne büyük adamdı ya’ diyerek arkasından methiyeler düzülüyor anlamını taşıyor. Sağken, hayattayken takdir edilmek çok güzel ve büyük bir duygu. Bunu yaşamış oldum, çok mutluyum"



"Ebruda benim torunlarım var"


Ailesinin çok mutlu olduğunu ve kendisiyle gurur duyduğunu vurgulayan Babaoğlu, böyle bir ödüle layık görülmenin herkesi mutlu edeceğine dikkat çekti. Ebru sanatı ile ilgili birikimini, gelecek nesillere aktarmaya gayret gösterdiğini ifade eden Babaoğlu, "Zaten benim yapmak istediğim de bu. Ebru sanatını kaybolmadan gelecek nesillere ustamdan aldığım gibi aktarmak istiyorum. Bunu doğru yaptığım da tescillenmiş oldu. Benim icazet verdiğim arkadaşlarım da ebru sanatını öğrettiği öğrencilerine icazet vermeye başladı. Ebruda benim torunlarım var. 2. nesil, 3. nesil ebrucular var. Benim dalımdan devam eden ebrucular var. Ödülün amacının tam karşılığını yapıyoruz" ifadelerini kullandı.



"Önünden geçtikçe gururlanmak istiyorum"


Kıymetli bir ödül aldığına dikkat çeken Babaoğlu, "Kıymeti ile doğru orantılı olarak evin en güzel yerinde sergileyip önünden geçtikçe gururlanmak istiyorum. O yüzden evimin en güzel köşesine koydum, devamlı seyredeceğim" dedi.



Ebru sanatında malzemenin önemi


Kullanım yeri gözeterek ebru yapılması gerektiğinin altını çizen Babaoğlu, "Bizim ebru geleneğimizde duvara asmak için ebru yapmak yok. Kullanım yeri gözeterek ebru yapmak var. 300-400 yıllık kitabın restorasyonunda ebru sanatı kullanılıyor. Örneğin Kuran’ı Kerim’in restorasyonunda kullanılıyor. Boyaların içinde ya da kağıtta asit olursa, bu asit zamanla kağıdı yakar, cilt yeniden tamir edilmek zorunda kalır. Örneğin 400 yıllık cildi tamir ettiniz ve yanlış malzeme kullandınız. 50 sene sonra o cildi tekrar tamir etmek gerekir. O asitler kağıdı yakar ve tahrip eder" sözlerine ekledi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Ahlat’ta Filistin için yürüyüş düzenlendi Bitlis’in Ahlat ilçesinde sivil toplum kuruluşları öncülüğünde Gazze’deki saldırı ve ablukanın sonlanması, Filistin’in özgürlüğü için yürüyüş ve basın açıklaması düzenlendi. Bitlis Filistin Dayanışma Platformu öncülüğünde düzenlenen yürüyüşe yüzlerce kişi Filistin bayrakları ve çeşitli dövizlerle katıldı. İlçenin Akkoyunlu Camii önünde başlayan yürüyüşte sloganlar atılarak 15 Temmuz Çeşmesine geçildi. Burada ortak basın açıklamasını okuyan Bitlis Filistin Dayanışma Platformu Sözcüsü Emrullah Erkan, Gazze’yi unutmadıklarını ve hiçbir zaman unutmayacaklarını söyledi. Siyonist İsrail’in yaptığı soykırımı lanetlemek, Filistinlilerin yanlarında olduklarını göstermek için alanlarda olduklarını söyleyen Erkan, “Kendi yolunda cihat edenlere izzet, yolundan yüz çevirenlere zillet elbisesi giydiren Allah’a hamdolsun. Tarih boyunca haddini aşmış nice tağutları helak eden, yeryüzünün mustazaflarına özgürlük ve salih kullarına yeryüzünün verasetini vaat eden Eabbimize hamdolsun. Gazze’deki soykırım ve bütün yoksunluklara rağmen şanlı direniş 6. ayını da geride bıraktı. Altı Gün Savaşlarında bölgenin en güçlü ülkelerini dize getiren İsrail, neredeyse yirmi yıldır abluka altında tuttuğu Gazze direnişine karşı hiçbir askeri başarı elde edemedi. İnsanlık, tarih boyunca gördüğü en büyük zulümlerden birine şahitlik ediyor. Apartheid rejimi işgalci İsrail; kadın, çocuk, yaşlı ve sivil ayırt etmeksizin Gazze’de soykırım suçu işliyor. Yaşanan bu işgal ve soykırım, vicdan sahibi yürekleri kanatıyor, başta bölgemiz ve Ortadoğu olmak üzere tüm dünyanın huzuruna kast ediyor. Gazze’de şu anda on binlerce insan, yeterli gıdaya ve suya ulaşamıyor. Evet, ne yazık ki on binlerce insan 2024 yılında dünyanın gözleri önünde açlık ve susuzluk sebebiyle ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalmış durumda. Gazze; direnişiyle, şehadetleriyle ders vermeye, uyandırmaya, diriltmeye devam ediyor. İslam dünyası ise anlamıyor. Nitekim, Filistinli imam Mahmut Hasanat, hutbeye çıkarak; ’30 bin şehidin, 70 bin yaralının, 100 bin sakatın, 2 milyon evsiz ve aç susuzun uyandırmadığı, bir şey anlatmadığı bir ümmete ben buradan konuşsam ne olur konuşmasam ne olur, kamet getirin de namazımızı kılalım’ dedi ve hutbeden indi. İnsanlık için feveran, ümmet için sitem olan bu haykırışı çok iyi anlıyoruz” dedi.
Gümüşhane Gümüşhane’de son 10 günde kene vakalarında artış yaşanıyor Gümüşhane’de ilkbaharın gelmesiyle birlikte Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) Hastalığı vakalarında artış başladı. Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Ahmet Furkan Kurt, Gümüşhane’nin de içinde bulunduğu Kelkit Vadisinin en riskli bölge olduğunu belirterek son 10 günde vaka artışları yaşandığını söyledi. Türkiye’de ilkbahar mevsiminin etkisini göstermesiyle birlikte Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) Hastalığı vakaları görülmeye başladı. Yılın ilk vakasının görüldüğü Gümüşhane’de ise vakalar artmaya devam ediyor. Son olarak kentte A.S. ve H.S. isimli karı koca da KKKA hastalığı teşhisiyle tedavi altına alındı. Son günlerdeki vaka artışları ile ilgili açıklamalarda bulunan Gümüşhane Devlet Hastanesi Başhekim Yardımcısı Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Ahmet Furkan Kurt, Gümüşhane’nin de içinde yer aldığı Kelkit Vadisinin en riskli bölge olduğunu belirterek bu bölgede yaşayan insanların daha dikkatli olmaları gerektiği uyarısında bulundu. “Şu anda 3 hastaya kesin tanı koyduk” İlkbaharın gelmesiyle birlikte son 10 günde vakalarda büyük artış olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Kurt, “Hastanemize çok fazla kene sonrası başvuru olmakta ama şu ana kadar tanısını koyduğumuz 3 tane vakamız oldu. 1 tane hastamız tedavisini olup taburcu edildi, 1 hastamız hala yatıyor, 1 hastamızı da Trabzon’a sevk ettik ve durumunun iyi olduğunu öğrendik. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı keneler yoluyla bulaşmakta ve bu keneler daha çok Kelkit vadisi yani Kelkit Çayı’nın aktığı 256 kilometrelik bir hat üzerinde yoğun. Bu hat üzerinde Tokat, Sivas, Erzincan, Giresun ve Gümüşhane bulunuyor. Kenelerin aktifleştiği dönemler ilkbahar ve yaz ayları olduğu için son 10 gündür vakalarda resmen patlama var. Çok fazla başvuru oluyor hastanemize ama şu an 3 tane hastaya kesin tanı koyduk. Hastalar genellikle ateş, baş, kas ve eklem ağrısı şikâyetleri yani sanki bir üst solunum yolu enfeksiyonu gibi bulantı, kusma ve ishal şikâyetleriyle başvuruyorlar. Hastalar daha geç başvurursa bu şikâyetler kanamalarla seyredip, hastalar kaybedilebiliyor” dedi. “Gümüşhane en riskli noktalardan birisi, vatandaşlar daha çok dikkat etmeli” KKKA hastalığının kanıtlanmış bir tedavisi olmadığının altını çizen Dr. Kurt, “Bu hastalığın kanıtlanmış bir tedavisi yok. Biz destek tedavileri yapıyoruz. En önemli yol ise korunma yöntemleri. Bölgemiz de bu noktada yoğun olduğu için vatandaşların bilinçli olması gerekiyor. Riskli bölgelerde vatandaşlarımızın pantolon paçalarını çoraplarının içine koymalılar, açık renkli giyişiler giymeleri gerekiyor keneyi fark edebilmek için. Bu riskli yerlerden ayrılma durumunda hem kendilerini hem de çocuklarını kene var mı diye kontrol etmeleri gerekiyor. Kene ile karşılaşma durumunda ise eğer sağlık kuruluşuna başvurma zaman alacaksa bunun çıkarılması lazım. Çıplak elle dokunmamak kaydıyla, bir bez, bir eldiven, naylon bir poşetle kenenin vücuda tutunduğu en yakın yerden tutulup çıkarılması lazım. Kene çıkarıldıktan sonra da 10 gün boyunca hastalık belirtilerini takip ederek bunun gerçekleşmesi durumunda en yakın sağlık kuruluşuna başvurulması gerekiyor. Kenenin üzerinde sigara söndürmek, kolonya dökmek, deterjan dökmek, yakmak kenenin kusup taşıdığı mikrobu daha fazla boşaltmasını sağlayacağından yapılmaması gereken şeyler. Keneyi hafife almadan tedbirli olmamız gerekiyor. Gümüşhane bu hastalık için en riskli bölgelerden birisi olduğu için burada yaşayan vatandaşların ilkbahar ve yaz mevsimlerinde çok dikkatli olması gerekiyor” diye konuştu.
Niğde ’Yılın Doktoru’ Mustafa Doğan Niğde’de Başhekim Oldu Niğde Ömer Halisdemir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Dr. Öğretim Üyesi Yakup Çetinkaya’nın görevden ayrılması ile başhekimlik görevine Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Doğan getirildi. Niğde’de ’yılın hekimi’ olarak seçilen Dr. Mustafa Doğan, 11 ili etkileyen Kahramanmaraş merkezli depremler sonrasında Osmaniye merkez, Kırıkhan, İskenderun ve Hatay merkezde fedakârca yürüttüğü çalışmalardan dolayı yılın doktoru seçilmişti. Doğan, yine deprem döneminde Hatay Adli Tıp Grup Başkanlığı ve önceki dönemde 5 yıl süre ile Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde başhekim yardımcılığı görevlerini üstlenmişti. 3 yıldır Niğde Ömer Halisdemir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimliği görevini yapan Kardiyoloji Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Yakup Çetinkaya veda açıklaması yayınladı. Kardiyoloji Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Yakup Çetinkaya yaptığı veda açıklamasında, "Yer ve görev fark etmeksizin, devletime ve milletime hizmetin en iyisini sunmak için aralıksız çalışmaya devam edeceğim" dedi. Çetinkaya; "Yaklaşık 3 yıldır büyük bir onur ve gurur ile sürdürmüş olduğum Niğde Eğitim ve Araştırma Hastanesi başhekimlik görevimden görev süremin bitmesi nedeniyle ayrılmış bulunmaktayım. Bu süreçte herkes için en iyi hizmeti sunmak ve Niğde’mize on yıllarca hizmet edecek olan yeni hastanemizin inşasına katkı sunmak için tüm gücümüz ile çalıştık. Sağlık Bakanlığımız, birlikte çalışmaktan büyük onur ve gurur duyduğum Valilerimiz Cahit Çelik ve Mustafa Koç, milletvekillerimize, Belediye Başkanımız Emrah Özdemir, İl Sağlık Müdürümüz Dr. Koray Okur, mesai gözetmeksizin çalışan tüm hastane personelimize, başhekim yardımcılarıma, başarılı çalışma ekibime ve tüm Niğde halkına teşekkür eder, saygılarımı sunarım. Bana hep destek olan büyüklerime, dostlarıma ve birlikte çalıştığım tüm mesai arkadaşlarıma teşekkür ederim. Yer ve görev fark etmeksizin, Devletime ve milletime hizmetin en iyisini sunmak için azim, heyecan ve gayretle aralıksız çalışmaya devam edeceğim. Dualarınızı beklerim" ifadelerini kullandı.