SAĞLIK - 02 Aralık 2019 Pazartesi 12:27

Bu virüs 12 ile 18 ayda öldürüyor

A
A
A
Bu virüs 12 ile 18 ayda öldürüyor

Op.

Op. Dr. Eyüp Coşar, ileri evrede tanı konulan HIV taşıyıcılarında ortalama yaşam süresinin 12 ile 18 ay arasında olduğunu söyledi.


Sivas Medicana Hastanesi doktorlarından Op. Dr. Eyüp Coşar, çağın ölümcül hastalıklarından biri olan AIDS hakkında önemli bilgiler verdi. İleri evrede tanı konulan bir hastanın ortalama yaşam süresinin 12 ile 18 ay arasında olduğunu söyleyen Coşan, “HIV, insan bağışıklık yetmezliği virüsüdür. AIDS ise sonradan edinilmiş bağışıklık yetmezliği sendromudur. HIV ve AIDS kesinlikle bir birinden ayrı iki olgudur. Yani, bağışıklık sistemini zayıflatarak vücudun direncini farklı enfeksiyonlara karşı güçsüz hale getirir. Bir kişi HIV ile enfekte olmuşsa bu kişiye HIV pozitif ya da kronik HIV taşıyıcısı denir. Virüsü aldıktan 2-4 hafta sonra sıklıkla geçici hastalık tablosu görülebilir ve hastalığın oluşması 8-10 yılı bulabilir. İleri evrede tanı konulan hastalarda ortalama yaşam süresi 12-18 aydır” dedi.



Vücudun savunma sistemini çökertiyor


Coşar virüsün vücuttaki savunma sistemini çökerttiğini belirterek, “Yani vücudun başta bulaşıcı hastalıklar, enfeksiyonlar olmak üzere diğer birçok hastalıklara karşı temel savunma ve direncini düşürür. Sendrom kelimesi ise başka hastalıkla bağlantısı olabilecek çeşitli enfeksiyon türlerinin oluşturduğu klinik durumu ifade eder. Kişi, uygun, etkili ve virüsü baskılayıcı tedavi almadığı durumda HIV ilerleyen süreçte AIDS’e neden olabilir. Bunun için HIV pozitif bir kişinin gecikmeden uygun, etkili ve virüsü baskılayıcı tedaviye erişimi büyük önem taşır” dedi.



HIV Nasıl bulaşır? Dövme yaptıranlar da risk altında


Coşar, HIV virüsünün bulaşma yollarını şu şekilde sıraladı:


“HIV’in bilinen bulaşma yolları şunlardır; korunmasız cinsel ilişki, oral, vajinal ve anal seks, virüs taşıyan kan veya kan ürünlerinin nakli, virüs taşıyan şırınganın batması, uyuşturucu kullanımı, dövme, jilet uygulamaları ile bulaşabilir. Anneden bebeğe anne karnında, doğumda veya anneden bebeğine emzirme yoluyla bulaşabilir. Girişimsel tıbbi uygulamalarla bulaşabilir.”



Pembe ve kızıl lekeler belirti olabilir


Coşar vücuda bulaşan HİV virüsünün belirtilerini ise şöyle sıraladı:


“Halsizlik, baş ağrısı, kısa sürede yüzde 10’dan fazla kontrolsüz kilo kaybı, birkaç haftadan fazla süren ve sebebi açıklanamayan ateş, titreme ve gece terlemeleri, ciltte ağrısız, vücudun her yerinde bulunabilen düzgün, sert ve gittikçe büyüyen pembe-kızıl renkli lekeler, nedeni bilinmeyen ve iki haftadan uzun süren lenf bezlerinde (koltuk altı, boyun, kasık vb.) şişlik, nefes darlığı ve kuru öksürük, ağızda devamlı beyaz lekeler (pamukçuk, aft gibi) bulunması, uçuklar, kronik ishal gibi belirtiler HIV olabilir. Unutulmamalıdır ki kişinin HIV ile enfekte olduğunu düşündürebilen bu belirtilerin birçok farklı sebebi de olabilir. Bunun için düzenli olarak HIV taraması yapılması en doğru olandır.”



Erken tanı önemli


Bir çok hastalıkta olduğu gibi HIV hastalığında da erken tanı ve tedavinin önemli olduğunu kaydeden Coşar, “HIV teşhisi ELİSA testleri ile hızlı ve güvenilir bir şekilde yapılmaktadır. Virüsle temastan sonra 1. Ve 3. Aylarda test yapılabilir. Bu test gönüllülük esasına göre yapılır. Test sonucu hastanın izni olmadan 3. kişilerle paylaşılmaz. HIV, günümüzde uygun, etkili ve baskılayıcı tedavi yöntemleri ve düzenli ilaç kullanımı sayesinde kronik hastalık olarak devam etmektedir. Yani tedaviye düzenli bir şekilde bağlı kalındığında ve etkin bir tedavi ile HIV pozitif her insan sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürdürebilmektedir. Riskli grupta olan ve şüpheli durumda olan herkesin bir sağlık kuruluşuna başvurup testini yaptırması son derecede önemlidir. HIV’den ve HIV’li kişilerden değil her sağlık probleminde olduğu gibi geç kalmaktan kaçınmak gerekir” şeklinde konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bolu Bolu’da 7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi düzenlendi Bolu’da "7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi" düzenlendi. Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Fatma Deniz Sayıner modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgileri katılımcılara aktardı. Bolu Koru Otel’de geleneksel hale gelen Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi’nin 7’ncisi düzenlendi. Kongre’nin oluşturulmasında büyük payda sahibi olan Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Deniz Sayıner’in öncülüğünde bir araya gelen doğum hekimlerinin yanı sıra perinatoloji uzmanları, ebeler, hemşireler, yenidoğan hekimleri ve doğuma katkı sağlayan birçok branş uzmanı da kongrede yerini aldı. Kongrede Türkiye’de ve dünyada modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgiler, araştırma sonuçları ve deneyimlerin paylaşıldığı bilimsel oturumlar yapıldı. 3 gün sürecek olan kongrede, doğuma yönelik kurslar ve bilgilendirme toplantıları yapılacak. “Doğum konusu birçok konuya göre az ilgi görüyor” Türkiye’de sadece doğumun ele alındığı en büyük bilimsel toplantı olma özelliğini taşıyan 7. Uluslararası Bolu Koru Gebelik, Doğum ve Lohusalık Kongresi’nin başkanlığını yürüten Prof. Dr. Aydan Biri, “Bu 7’ncisi olmakla birlikte en çok heyecan duyduğum kongre oldu. Her geçen yıl birbirini tekrar etmemek adına zaten çok geniş ve sonsuz olan bu kongrede bir kez daha sizinle olmaktan çok büyük keyif duyuyorum. Konumuz doğum ve içerisinde çok fazla bileşen var. Doğumsal birleşim ya da bir bebeği ilgilendiren bir süreç, toplumun esası temeli ve koruyucu sağlık bakımı. Kongrede çok fazla insanı bir araya getiriyoruz. Ama çok da zor oluyor bu kongreler. Daha önce de söylediğim bir şey var ana işimiz olan doğum, özellikle kadın doğum hekimlerinin polikliniklerinin yüzde 80’i doğum, ancak buna rağmen birçok konuya göre çok daha az ilgi görüyor. Bu yıl ben çok çünkü bu konu doğrultusunda doktor arkadaşlarımızın da ana konumuzun doğum olduğuna dair inancı arttı. Her ne kadar hala akademisyen arkadaşlarımızın ‘Doğum da moda oldu’ demesine rağmen mesleğe bakışımızın çarptırıldığı bir dönemdeyiz” dedi. “Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez” Bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelere ihtiyaç olduğunu söyleyen Prof. Dr. Deniz Sayıner, “Eğitim bizim vazgeçilmezimiz olmalı. Çünkü en büyük güç bilgi gücüdür. Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez. Hiçbir silah, hiçbir teknoloji bilginin karşısında duramaz. O nedenle sürekli bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelerin yetişmesine ve ebelere ihtiyaç duyduğumuzu söylemem lazım. Ve tabii ki böyle bir ebeliği dizayn etmek için de birlik olmaya ihtiyaç vardır. Kurucu üyelerinden biri olmaktan onur duyduğum, gerçekten birlikte yürümekten gurur duyduğum yol arkadaşlarımın olduğu Anadolu Ebeler Derneği. Bu dernekle birlikte örgütlenmek, mesleğine sahip çıkmak mesleki örgütün içinde olmak son derece önemli” diye konuştu.