Adana Barosu Başkanı Aziz Erbek, Türkiye’de yargı alanında yapılan düzenlemelerin ihtiyaçlara cevap vermediğini, konunun muhataplarının görüşünün alınmamasının ise en büyük eksiklik olduğunu söyledi.
Yargı alanında yapılan düzenlemeleri İHA muhabirine değerlendiren Erbek, bugün yargı alanında değiştirilmesi ve yenilenmesi gereken birçok konu olduğunu ancak yapılan ’yargı reformu’nun beklentilere cevap vermediğini kaydetti. Erbek, her ne kadar pakette yenilikler ve bazı olumlu gelişmeler olmasına rağmen yargı sürecinin hızlanması ve ’adil yargılanma’ konusundaki beklentilerin karşılıksız kaldığını dile getirdi. Erbek, "Bu durumun nedeni; paket hazırlanırken Türkiye Barolar Birliği’nin, hukuk
fakülteleri ve akademisyenlerin görüş ve düşüncelerinin alınmamasıdır. Sadece Adalet Bakanlığı kadrolarınca yapılan bir çalışmanın, yasal metin haline getirilmesiyle yargı alanındaki sorunların çözülmesini beklemek gerçekçi bir yaklaşım olmaz" dedi.
"GİZLİLİK KARARININ 3 AY İLE SINIRLANDIRILMASI DAHİ UZUN BİR SÜRE"
Yapılan düzenlemelerle birlikte ’gizlilik kararı’nın 3 ay ile sınırlandırıldığını hatırlatan Erbek, söz konusu düzenlemenin geçmişe göre olumlu bir adım olarak görünmesine karşın 3 aylık sürenin dahi çok fazla olduğu görüşünü savundu. Erbek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sanığın tutuklanmasına neden olan belge ve deliller dosyadayken o sanığın ya da vekilinin evrakları görememesi, delilleri inceleyememesi; hukuksuzluğun giderilmesi noktasındaki itirazların çoğu kez sonuçlanmamasına yol açıyor. Bunun yanında tutukluluğa karşı itirazın usulü, beraberinde haksızlıklara neden olduğu gibi çoğu kez de sonuç vermiyor."
Tutukluluğa itirazın bir üst makamdaki mahkemeye yapıldığını hatırlatan Erbek, "Oysa bizim toplumsal yapımız ve geleneklerimizi dikkate aldığınızda aynı ilde görev yapan hakimlerin, birbirlerinin vermiş olduğu kararlara duygusal yaklaştıklarını tespit ediyoruz. Bunun yerine aynı ilin dışındaki mahkemeler yoluyla itirazın incelenmesi gibi hususların tartışılması gerektiğini düşünüyoruz" ifadesini kullandı.
"UZUN TUTUKLULUK SÜRELERİ EN ÖNEMLİ SORUNLARDAN BİRİ"
Aziz Erbek, bugün Türkiye’de yargı alanında yaşanan en önemli sorunlardan birinin de ’uzun tutukluluk süreleri’ olduğunu belirterek, kişinin hangi nedenlerden dolayı tutuklandığını dahi bilmeden yıllarca cezaevinde tutuklu kalmasının sadece o kişiyi değil, aynı zamanda başta kişinin ailesi olmak üzere kamuoyunu ve bütün bir ülkenin yurttaşlarını mağdur ettiğini söyledi. Bugün Türkiye’de tutuklamalarla ilgili olarak verilen yükümlerin yüzde 50’lik bir bölümünde ilgili mahkemenin ’beraat’ ya da hiçbir
tutuklamayı gerektirmeyecek yönde bir karar verdiğini kaydeden Erbek, "Böylesi bir olasılıkta dahil sanık ya da şüphelinin uzun süre tutuklu kalması kamu vicdanını incitiyor. Kamu vicdanının bu incitilmişliği de toplum olarak bizi, dünya kamuoyunda hak ettiğimiz yerden uzaklaştırıyor" diye konuştu.
"CEZAYA DÖNÜŞEN BİR TUTUKLULUK SÜRECİ ASLA KABUL EDİLEMEZ"
’Uzun tutukluluk süresi’nin Türkiye’de adeta bir cezaya dönüştüğünü söyleyen Erbek, cezaya dönüşen bir tutukluluk sürecinin kabul edilmesinin de asla mümkün olamayacağı gibi böylesi bir durumda yargılamanın hiçbir anlamının olmadığının altını çizdi. Burada asıl önemli olanın tutuklamadan yargılamanın yapılması olduğunu vurgulayan Erbek, özellikle ’yargıçlık makamı’nda oturan kişilerin tutuklama kararı verirken şüphelinin tutuklanmasını gerektirmeyecek hususları da irdelemesi tavsiyesinde bulundu.
Karşılıksız çeklerde hapis cezasının kaldırılmasına da karşı çıkan Erbek, bu konunun ilgili tüm taraflarca kapsamlıca ele alınıp, üzerinde tartışılması ve değişikliklerin de buna göre yapılması gerektiğini, alacaklıların da en az borçlular kadar anayasal hakları olduğunu söyledi. Erbek, Anayasa’daki ’eşitlik ilkesi’ de göz önüne alınıp hem alacaklının hem de borçlunun haklarını birlikte değerlendirecek düzenlemeler yapılması gerektiğini söyledi.
"ÇEK KANUNUNDAKİ DÜZENLEMELER SIĞ VE YETERSİZ KALDI"
Aziz Erbek, "Ceza kaldırılabilir. Karşılıksız çek nedeniyle hapis cezası olmayabilir. Ancak karşılıksız çeki düzenleyen açısından alacaklının haklarını koruyacak başkaca çözüm önerilerinin de dikkate alınması gerekiyor. Bu sadece Adalet Bakanlığı’ndaki görevlilerin bir çalışması olduğu için maalesef sığ ve yetersiz kalmıştır" dedi.
Hukuk fakültesi dışındaki fakültelerden mezun olanlarla ilgili konulan kotanın yüzde 20’ye yükseltilmesinin yanlış bir karar olduğunu savunan Erbek, bu durumun idari yargı açısından da çok ciddi sorun ve sıkıntıları beraberinde getireceği uyarısında bulundu. İnşaat mühendisi, mimar ya da ziraat mühendisinin kendi uzmanlık alanında çalışma yapmak için akademik eğitim aldığını ifade eden Erbek, açıklamasını şöyle sürdürdü:
"Mühendislik ya da iktisadi ve idari bilimler fakülteleri hukukçu yetiştirmiyor. Bu fakültelerdeki öğrencilerin 4-5 yıllık eğitimleri boyunca almış oldukları hukuk dersleri, onların yargıç olması noktasında yeterli değil."