SAĞLIK - 29 Kasım 2008 Cumartesi 16:49

Meme kanseri kadınları tehdit ediyor

A
A
A
Meme kanseri kadınları tehdit ediyor

Anadolu Sağlık Merkezi Tıbbi Hizmetler Direktörü, Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Çakmakçı, meme kanserinin kadınlardan en çok görülen kanser türlerinden biri olduğunu ifade etti.

Çakmakçı yaptığı açıklamada, meme kanseri ile mücadelede erken teşhis ve tedavinin büyük önem taşıdığını ifade ederek, 40 yaşından sonra her kadının düzenli olarak mamografi çektirmesi gerektiğini kaydetti.

Meme kanserinin deri kanserlerinden sonra kadınlarda en sık görülen kanser olduğunu ifade eden Çakmakçı, "Kansere bağlı ölüm nedenlerinde ilk sırada akciğer kanseri geliyor, ikinci sırada ise kadınlarda meme kanseri var.

Yeni doğmuş bir kız çocuğunun ömrü boyunca meme kanserine yakalanma riski yaklaşık yüzde 13'tür. Bu yüksek bir oran. Kanserin birçok türünde, ama özellikle de meme kanserinde erken tanı ve tedavi hayat kurtarıyor.

Meme kanserine erken tanı konabilmesi içinse 40 yaşından sonra her kadının düzenli olarak mamografi çektirmesi büyük önem taşıyor. Özel bir riski olan kadınların doktor kontrollerine daha sık gitmesi gerekiyor.

Özellikle anne ya da teyze gibi yakınlarda meme kanserine rastlanmışsa, tarama testleri daha da ciddi alınmalı" dedi.

Çakmakçı, meme kanseri ile ilgili şu bilgileri verdi:
"Dokuları ve organlarımızı oluşturan hücrelerin genetik yapıları farklı nedenlerden dolayı bozulduğunda, bu hücreler amaç dışı ve kontrolsüz çoğalmaya başlayabiliyor ve sonuçta kitle ya da urlar oluşturabiliyorlar.

Bu hücreler ve urlar 'kötü huylu' ise, yani tümör 'kanser' ise, hücreler ana tümörden kopup vücudun başka yerlerine de gidebiliyor ve metastaz denilen ikincil tümörleri oluşturabiliyorlar. Meme kanserinde de hücreler kontrolsüzce çoğalarak kitle oluşumuna ve belli bir aşamada vücudun başka yerlerinde de metastazlara yol açıyorlar."

Meme kanseri riskinin yaşla birlikte artığını belirten Çakmakçı, "Düzenli hekim kontrolleri için anlamlı yaş sınırı 40-45 arası. 40 yaşından sonra her yıl muayene, mamografi ve ultrasonografi çekilmesi, kişide özel bir risk varsa daha sık doktor kontrolüne gidilmesi gerekiyor.

Memenin yapısı nedeniyle mamografi fazla bilgi veremediği durumlarda hastayı MR çekerek izlemek gerekebiliyor. Mamografi bugün için meme kanseri açısından en değerli tarama testi. Ne var ki, bütün tümörler mamografi de görülmeyebiliyor.

Bazen memede tümör olmasına rağmen mamografi tamamen 'normal' çıkabiliyor. Mamografinin yanında olanak varsa bence ultrasonografi de çekilmeli.

Mamografinin tümörleri görme oranı yaklaşık yüzde 85. Bazen mamografi teknik nedenlerle de verimli olmuyor, aradıklarımızı göremiyoruz, bu durumda MR gibi alternatif yöntemleri kullanıyoruz" diye konuştu.

Çakmakçı, 40 yaşından sonra bu hastalığa yakalanma riskinin artığını ve yaş ile birlikte bu oranın yükseldiğini belirterek, "Meme kanserlerinin yaklaşık yüzde 10'u genetik.

Hastalık özellikle anne, teyze ya da kız kardeşte varsa, bu konuda daha duyarlı olmak ve doktor kontrollerini ihmal etmemek gerekiyor. Kadınların kendilerini muayene etmeleri ve herhangi bir kitle hissettiklerinde doktora başvurmaları, meme kanserine karşı mücadelede çok önemli. Esas olarak memede, bazen de koltuk altında kitle fark edilebilir.

Meme başından gelen kanlı akıntı, ileri evrelerde portakal kabuğu gibi deride ödem, meme derisinin içeri doğru çekilmesi gibi belirtiler görülebiliyor.

Ancak önemli olan, hiçbir şikayet ve belirti olmadan tarama testlerinde kanseri daha çok küçükken yakalayabilmek. Mamografi gibi yöntemlerle kitle ortaya çıkmadan saptanabiliyor" dedi.

Emzirmenin meme kanseri riskini etkilemediğini, kitle hissedildiğinde jinekolog yerine genel cerraha gidilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Metin Çakmakçı, tedavi ve cerrahi müdahale ile ilgili şunları söyledi:

"Bir kadın için emzirmesi ya da emzirmemesi, meme kanseri açısından özel bir risk faktörü oluşturmuyor. Kadının bilmesi gereken, gerçek riski artıran önemli bilgi, ailede, anne tarafında yoğunlaşmış meme kanseridir. Memede kitle fark edildiğinde jinekologa başvurulması çok doğru değil. Bir genel cerraha başvurulmalı.

Jinekolog kontrol amaçlı meme muayenesi yapabilir kuşkusuz. Ancak bir hastalık belirtisi ya da bir şikayet olduğunda genel cerrahiye gidilmesi doğru olur. Tedavi aşamasında ise ameliyata karar verirken önce tanı koymak, sonra da - kanser ise - hastalığın yaygınlığını saptamak gerekiyor.

Bunun için dokudan örnek almak şart. Kanserin tipi ve evresi belirlendikten sonra genellikle ilk aşama, tümörün cerrahi olarak çıkarılması gerekiyor. Bu aşamada ise tek bir cerrahi yöntem yok. Yöntem hastalığın evresine, yani tümörün büyüklüğüne ve yaygınlığına, hastanın tedavi süreçleriyle ilgili tercihlerine göre belirlenebiliyor.

Biz genellikle memeyi almaktan değil, korumaktan yanayız. Hedefimiz, memenin bütününü çıkarmak değil, uygun kurallarla sadece tümörü çıkarmak. Ancak bazen bu mümkün olmayabiliyor."

İBRAHİM ÇORBACI - SAKARYA

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Kavaz: ‘Ticari ahlakın dozu kaçtı’ Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği Erzurum Başkanı Abdulkerim Kavaz, enflasyonla mücadeleden kamu tasarruflarına, asgari ücretten İsrail ile ticaretin kısıtlanmasına kadar gündemdeki birçok önemli konulara ilişkin çok kritik açıklamalarda bulunarak, "Türkiye’de maalesef yüksek enflasyonla birlikte ticari ahlakın dozu kaçtı. Ne yazık ki, birçok şeyi bahane edip zam yapan insanlar var" dedi. İsrail’in Filistin’e saldırıları sonrası bazı İsrail ürünlerine yönelik vatandaşların gerçekleştirdiği boykotu değerlendiren Kavaz, Filistin için yapılan boykotu önemli bulduklarını söyledi. “Onlara sattığımız ürünlerden çok, onlardan aldığımız mallarda boykot daha önemli.” diyen Abdulkerim Kavaz, “Boykot ettiğimiz ürünleri biz kendi üretimimizle raflara koyabilmeliyiz. Bunu koyamıyorsak bu da iş adamları olarak bizim ayıbımız diyoruz. Bizim mutlaka boykot edilen ürünlerin daha kaliteli ve ekonomik olanını üretmemiz gerekiyor” dedi. “Üyeleri arayıp, kiminle ticaret yapıyorsun deme yetkimiz yok” İsrail ile ticaret eleştirileri yapılırken zaman zaman Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği’nin de adının geçirilerek yapılan eleştirilerin hatırlatıldığı Kavaz, “İsrail ile ticaret konusunda hassasiyet ve tepki gösterenleri ikiye ayırmak lazım. Gerçekten Filistin’de yaşananlara yüreği yanan, kederlenen ve ne yapabiliriz derdine düşen samimi insanların gayretlerini çok önemsiyoruz. Bu insanların da bizi samimiyetle eleştirmesine hep hoşgörü ile baktık ve kendimizi de sorguladık. Ama manevi değerleri ön planda tutan hassas işadamlarından oluşan bir kurumu sırf eleştiri konusu yapmak için eleştirenleri ise art niyetli olarak algıladık. Bize gelene kadar o kadar kurum varken neden Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği’ni öne çıkardılar? Bizim 14 bin üyemiz, 60 bin üye iş yerimiz var. Bizim yönetim olarak tek tek üyeleri arayıp ‘Sen ne yapıyorsun, kiminle ticaret yapıyorsun’ diye sorma gücümüz de yok, bunu yapma yetkimiz de yok. Sonuçta devletin izin verdiği bir ticaret yapılıyor, gayrimeşru değil. Dolayısıyla bu açıdan bakınca Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği’nin hedefe konmasını, seçim öncesi bu kampanyaların koro halinde dile getirilmesini iyi niyetli bulmadık. Ama iyi niyetle yapılan bütün eleştirilerin de, bu noktadaki feryatların da bizim için kıymetli olduğunu söylüyoruz” ifadelerini kullandı. “Keşke daha önce kısıtlama adımlarını atsaydık” Hükümetin İsrail’e ihracatta 54 kalemde aldığı kısıtlama kararına da değinen Kavaz, sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye, küresel ekonominin bir parçası. Dolayısıyla atılan tüm adımları devletimiz mutlaka artısını eksisini tartarak atar. Türkiye’nin attığı bu adım 25 Mart’taki BM Genel Kurulu’nda alınan ateşkes kararının devamı Çünkü yaptırımı olan, bağlayıcılığı olan bir ateşkes kararını bir ülke dikkate almıyorsa bir sonraki adım ekonomik yaptırımdır. Türkiye de BM kararına paralel bir adım atmıştır. Doğru da yapmıştır. Biz bunu destekliyoruz. Keşke daha önce bu adımları atmış olsak. Orada 7,5-8 milyon civarında Müslüman Filistinli yaşıyor; ama işgal altındaki topraklarda, ama İsrail kimliği taşıyarak Bu insanların orada yiyecek, içecek, giyecek ve temizlik ürünleri ile ilgili Türkiye’nin malına ihtiyaçları var. Ama bu noktada demirdir, bakırdır, çeliktir, boyadır, kablodur Bunun izahlı bir tarafı yok. Biz üyelerimize, ‘Vicdanı olan, Filistin hassasiyeti olan herkes kendi vicdanını sorgulasın. Bizim açımızdan şu zamanda bu doğru bir ticaret değildir’ demiştik.” “Kamu tasarrufları izleme komitesi kurulsun” Son günlerde enflasyonla mücadele konusunda kamunun tasarruf politikalarına yönelik çeşitli kesimlerde tartışmalar yapılırken konuyla ilgili konuşan Kavaz, daha önce kamu tasarruflarını inceleme komisyonu önerisi getirdiklerini, bu önerilerinin bugün de geçerli olduğunu kaydetti. OVP’nin hazırlık sürecinde Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve ekonomi kurmayları ile çeşitli istişareler gerçekleştirdiklerini hatırlatan Kavaz, “Dolmabahçe’deki bir toplantıda, yetkililerimize ilettik. Özel sektörden, piyasalardan kemer sıkması beklenirken ve ülkemizin gerçekleriyle ilgili tasarruflu davranılması teşvik edilirken, buna kamunun da öncülük etmesi gerektiğini söyledik. Bunu yaparken de bir kamu tasarruflarını izleme komitesi gibi bir birim kurulmasını, 2 aylık, 3 aylık, 6 aylık, bir yıllık tasarruf hedeflerinin konulmasını, bu hedeflerin gerçekleşip gerçekleşmediğinin de kamuoyuna deklare edilmesini söyledik. Bu teklifimiz hala geçerli. Çünkü ilçelerde bile genel müdür yardımcıların dahi ithal lüks arabalara bindiğini vatandaşlarımız, üyelerimiz bize söylüyor. Bu durum vatandaşları rahatsız ediyor tabii. Sonuçta tasarruf politikası topyekun olacak. Bu arada Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği olarak ‘İsraf ekonomisinden kanaat ekonomisine geçiş’ isimli bir rapor da hazırlıyoruz. Haziran sonuna kadar tamamlamayı düşünüyoruz” ifadelerini kullandı. “Aslolan alım gücünü artırmak” Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın asgari ücrete temmuzda herhangi bir ara zammın gündemlerinde olmadığına ilişkin sözlerini de değerlendiren Kavaz, “Çalışma Bakanı’nın fikrine biz de katılıyoruz. Türkiye’de maalesef yüksek enflasyonla birlikte ticari ahlakın dozu kaçtı. Maalesef birçok şeyi bahane edip zam yapan insanlar var. Asgari ücretteki 10 puanlık bir artış enflasyona en az 1,2 puan etki ediyor. Sene başında verilen zammın da hiç fena bir zam olmadığını düşünüyoruz. Yılın ikinci yarısında enflasyonun da azalmasını gördüğümüz zaman insanların alım gücünün çok fazla erimeyeceğini düşünüyoruz. Yılın ikinci yarısındaki bir ara zam hem OVP’de hem de birçok firmanın yıllık bütçelerini etkileyecek bir olumsuzluğa sebep verebilir. Aslolan alım gücünü artırmaktır, alım gücünü korumaktır. Yoksa asgari ücrete zam yapalım her şeye yeniden zam gelsin enflasyon tekrar artsın. Bir sarmala giriyoruz maalesef. Bu noktada enflasyonu düşürmek ve alım gücünü artırmak esas olmalıdır” şeklinde konuştu. “Fedakarlık üretim şartlarını durdurarak olmamalı” Ekonomik görünüme ilişkin olarak da belli göstergelerin OVP hedefleriyle uyumlu şekilde gerçekleştiğine işaret eden Kavaz, şöyle devam etti: "İş dünyasının en büyük iki sıkıntısı vardı. Biri öngörülebilirlik olmayışı, ikincisi de döviz hareketliliği. OVP ve 12. Kalkınma Planı ile 5 yıllık bir program açıklandı. Para politikası ve mali politikalar belirlendi. Bu iki husus ortadan kalkmış durumda. Bizler iş adamları olarak Türkiye’de ekonominin 2024, 2025 ve 2026’da nerelere gideceğini, enflasyonda ne olacağını ve dövizin yaklaşık nerelere geleceğini görebiliyoruz. Ekonomiyi soğutacaksak büyümeden biraz fedakarlık yapmak gerekiyor deniliyor. Bu üretim şartlarını durdurarak olmamalı. Tüketimleri azaltarak olmalı. Bizler üretmeli, istihdam sağlamalı ve ihraç etmeliyiz. Türkiye’nin cari açığının azaltılmasının çok daha doğru olacağını düşünüyoruz. Bu doğrultuda yatırım yapanları, üretim yapanları destekleyecek mekanizmalar oluşturulmalı. Alınacak önlemler kademeli ve dengeli bir şekilde yapılmalı. Seçimsiz 4 yılımız var. Bu dönemde yapısal reformlar hayata geçirilmeli. Dijital dönüşüme, verimliliğe odaklanmamız lazım."