GENEL - 19 Ekim 2018 Cuma 12:12

Alevilik ve Bektaşilik Sempozyumu başladı

A
A
A
Alevilik ve Bektaşilik Sempozyumu başladı

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesindeki Türk Tarih Kurumunun desteğiyle Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Türk Kültürü Açısından Hacı Bektaş-ı Veli Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen IV.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesindeki Türk Tarih Kurumunun desteğiyle Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Türk Kültürü Açısından Hacı Bektaş-ı Veli Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen IV. Uluslararası Alevilik ve Bektaşilik Sempozyumu açılış töreniyle başladı.


Türk Tarih Kurumu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Güray Kırpık, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Tekin, Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Musa Yıldız, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Öcal Oğuz, TÜRKSOY Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr. Fırat Purtaş ve Etimesgut Belediyesi Başkan Yardımcısı Tahsin Polat’ın katılımıyla Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde düzenlenen açılış törenini çok sayıda akademisyen ve öğrenci takip etti.


Etkinliğin açılışında konuşan Türk Tarih Kurumu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Güray Kıpık, Türk tarihinde iz bırakmış manevi şahsiyetlerin anıldığı ilmi etkinliklere Kurum olarak katkı vermekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Türk tarihinin en önemli ilmi ve manevi şahsiyetlerinden olan Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli gibi isimlerin ve onların öğrencilerinin, Türk tarihinin birleştirici gücü olduğunu belirten Prof. Dr. Kırpık, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Sakarya Muharebesi öncesinde yayınladığı Tekâlif-i Milliye Emirleri doğrultusunda yapılan yardımların tutulduğu listelerde çok sayıda baba, dede ve Bektaşi geleneğine mensup kişinin yer almasının, bu durumun bir göstergesi olduğunu ifade etti. Alevilik ve Bektaşilik kültürü üzerine çalışılması gereken çok sayıda belge ve konu olduğunu söyleyen Prof. Dr. Kırpık, bu konularda yapılacak olan çalışmalara Kurum olarak destek vermeye hazır olduklarını belirtti. Açılışta konuşan Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Türk Kültürü Açısından Hacı Bektaş-ı Veli Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Orhan Kurtoğlu ise düzenlenen etkinlikle, Türk kültürünün önemli bir öğesi olan Alevilik- Bektaşilik alanında yapılan güncel çalışmaların paylaşılmasına zemin hazırlanmasının hedeflendiğini ifade etti. Bu alanda yapılan çalışmaların artırılması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Kurtoğlu, bu amaçla düzenlenen etkinliğe dünyanın dört bir yanından bilim insanlarının katıldığını sözlerine ekledi.


TÜRKSOY Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr. Fırat Purtaş ise konuşmasında Hacı Bayram Veli ve Yesevilik geleneğinden gelen şahsiyetlerin Anadolu’nun İslamlaşmasındaki katkılarına değindi ve Hacı Bayram gibi velilerin öğütlerinin en iyi şekilde anlaşılması için çaba gösterilmesinin önemini vurguladı. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Öcal Oğuz ise savaşların doğurduğu tahribattan alınan dersler doğrultusunda, zihinlere barışı enjekte etmekte gidilecek en doğru kaynağın Anadolu toprakları olduğunu, bu toprakların çıkardığı değerlerin bu bakımdan evrensel değerde olduğunu ifade etti. Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Musa Yıldız, Hacı Bayram Veli ve onu yetiştiren Ahmet Yesevi gibi değerli büyüklerin birlik ve beraberlik sembolleri olduğunu dile getirdi. Prof. Dr. Yıldız, onların eserlerinin gelecek kuşaklara aktarılmasının bir vazife olarak addedilmesi gerektiğini belirtti. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Tekin ise oldukça kozmopolit bir yapıya sahip olan Anadolu topraklarının dünya ile kıyaslandığında barışın en yoğun şekilde tesis edildiği bir coğrafya olduğunu belirttiği konuşmasında, Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bayram Veli, Aşık Veysel gibi Anadolu’da bu ortamı inşa eden mimarların arasındaki devamlılığın, günümüzde dahi barışa katkı sağladığını ifade etti.


Açılış töreni, TRT Halk Müziği sanatçılarından Cengiz Özkan ve Muharrem Temiz tarafından verilen konserle sona erdi. Alevi ve Bektaşi inancını ve kültürünü çok yönlü olarak ele almak ve Hacı Bektaş Veli’nin ve onun izinden diğer tarihi şahsiyetlerin felsefelerini değerlendirmek amacıyla düzenlenen sempozyumda, iki gün boyunca sosyal bilimlerin farklı disiplinlerinden 100’ün üzerinde bilim insanını bildiri sunuyor.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Gaziantep Gaziantep AB Bilgi Merkezi STK’ları bir araya getirdi Türkiye’nin ilk AB Bilgi Merkezi olarak 1996 yılında Gaziantep Ticaret Odasında (GTO) kurulan Gaziantep AB Bilgi Merkezi (Gaziantep ABBM) ev sahipliğinde Gaziantep ve Türkiye’nin çeşitli illerinde AB destekli projeler yürüten STK’ların bir araya geldiği toplantı düzenlendi. Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Türkiye İletişim Bölüm Başkanı Ramnas Janusauskas ve AB proje ve programlarını uygulayan ulusal ve uluslararası kurumların temsilcilerinin yer aldığı toplantıda özellikle deprem sonrası bölge kalkınmasını destekleyecek projeler ele alındı. Toplantıda konuşan GTO Sekreter Yardımcısı Gülbin Çalışkantürk, yaklaşık 30 yıldır özverili bir şekilde AB projeleri yürüttüklerini ve bu süreç içerisinde Gaziantep ve bölge kalkınmasına önemli katılar sağladıklarını söyledi. Gaziantep ve bölge illerinin dezavantajlı konumda olduğuna dikkat çeken Çalışkantürk, “Suriye iç savaşı ardından bölgenin aldığı yoğun göç, pandemi ve son olarak yüz yılın felaketi 6 Şubat Depremleri ardından Gaziantep ve bölge illerinin kalkınması için proje çalışmaları çok daha önem kazandı. Bu noktada Avrupa Birliğine de ayrı bir parantez açmak isterim. Uzun yıllardır birlikte çok değerli projelere imza attık. Son yıllarda yaşadığımız olumsuzluklarda da AB’nin desteğini her zaman hissettik ve projelerimiz birlikte yürüttük. Bugün burada bizimle birlikte olan AB Türkiye Delegasyonu Türkiye İletişim Bölüm Başkanı Sayın Ramnas Janusauskas nezdinde AB Türkiye Delegasyonuna tüm katılımcılarımız adına teşekkür ediyorum. Umut ediyorum ki birlikte bölgeye katkı sağlayacak nice projelere imza atacağız” dedi. AB Türkiye Delegasyonu Türkiye İletişim Bölüm Başkanı Ramnas Janusauskas ise Gaziantep Ticaret Odasıyla birlikte pek çok projeye imza atmaktan, şehir ve bölgeye katkı sağlamaktan son derece memnun olduklarını ifade ederek “Bugün burada bizlerle birlikte olan tüm kurumların temsilcilerine teşekkür ediyorum. Bu toplantıdaki amaçlarımızdan biri de AB proje ve programları uygulayan kuruluşlar arasındaki iş birliği ağını sürdürülebilir bir şekilde artırmak” diye konuştu.
Şanlıurfa Haliliye zabıtasından okul kantinlerine denetim Haliliye Belediyesi Zabıta Müdürlüğü, öğrencilerin sağlığını korumak amacıyla ilk ve ortaokul kantinlerine yönelik denetim gerçekleştirdi. Gıda ürünlerinin son kullanma tarihlerini kontrol eden ekipler, hijyen kurallarına uyulması için uyarılarda bulundu. Zabıta Müdürlüğü, “Huzurun ve Güvenin Kalbi Haliliye” sloganıyla halk sağlığını korumaya yönelik çalışmalarını sürdürüyor. Belediye Başkanı Mehmet Canpolat’ın talimatlarıyla vatandaşların sağlığı için denetimlerini sürdüren ekipler, ilçe sınırlarındaki ilk ve ortaokul kantinlerinde denetimde bulundu. Öğrencilerin sağlığına önem veren Haliliye Belediyesi, gençlerin alışveriş yaptığı okul kantinlerinde gıda ürünlerinin son kullanma tarihlerini kontrol etti. Ürünlerin son kullanma tarihlerini kontrol eden ve herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmayan zabıta ekipler, mutfak bölümlerini de denetleyerek, hijyen kurallarına riayet edilmesi gerektiğini ifade etti. Öğrencilerin sağlığı için okul kantinlerinde satışı yasak olan ürünlerin yer alıp, almadığını da inceleyen ekipler, kurallara riayet eden kantin işletmecilerine teşekkür ederek, denetimlerin devam edeceğini belirtti. Zabıta müdürlüğü tarafından yapılan açıklama ise öğrencilerin ve velilerin karşılaştıkları olumsuzlukları belediyenin iletişim merkezine bildirmeleri halinde, denetimlerin anında sağlanacağını kaydetti.
Ankara Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile Japonya Uluslararası İş Birliği Ajansı arasında güçlü iş birliği Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, Japonya Uluslararası İş Birliği Ajansı (JICA) Başkanı Dr. Tanaka Akihiko’yu kabul etti. Görüşmede, depremden etkilenen illerin yeniden inşası için 60 milyar Japon yeni değerinde finansman paketi anlaşması imzalanacağı da belirtildi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, JICA Başkanı Dr. Tanaka Akihiko ve beraberindeki heyeti makamında kabul etti. Yapılan görüşmede 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerin yol açtığı ağır hasarlar ve şehirlerin altyapısının güçlendirilmesi için yapılacak çalışmalar hakkında değerlendirmeler yapıldı. Ankara’ya gelmeden önce depremin yaşandığı illerden Gaziantep ve Kahramanmaraş’ı ziyaret ettiklerini söyleyen JICA Başkanı Akihiko, şehirlerin yeniden inşası için yürütülen çalışmaların etkileyici olduğunu belirtti. Türkiye’nin depremle mücadele çalışmaları ve kalıcı konutlardan övgüyle bahseden JICA Başkanı Akihiko, 2011 yılında Japonya’da meydana gelen 7,6 büyüklüğündeki depremin neden olduğu tsunamiyi hatırlatarak, “Jeolojik olarak aslında iki ülkenin kaderi epeyce benzer. Maalesef sık sık büyük depremlerle karşılaşıyoruz. Sizlerin deprem sonrası konteyner şehirlerle, kalıcı konutlarla göstermiş olduğunuz çalışmalardaki ilerleme, bizim 2011 yılındaki Japonya depremi sonrası çalışmalarımızdan çok daha hızlı görünüyor. Sizlerin afetle mücadele ve yeniden inşa çalışmalarına destekleriniz takdire şayan. Bunlara sahada da şahit olduk” diye konuştu. “60 milyar Japon yeni değerinde finansman paketi anlaşması imzalayacağız” Yapılan ortak çalışmaların ileride çok daha iyi bir yere geleceğini vurgulayan Akihiko, “Bugün 60 milyar Japon yeni değerinde finansman paketi anlaşması imzalayacağız. Anlaşmanın amacı ise afetten etkilenen illerin yeniden inşasında kullanılmak üzere aktarılacak fonları sağlamak. Bakanlığınız ve İLBANK ile gerçekleştireceğimiz bu çalışma ile fonun gerekli altyapı ve sosyal hizmetler alanındaki aktarımlarını biliyoruz. Bu paketi aktive etmek için bizler de heyecanla bekliyoruz” dedi. “Gece gündüz demeden çalışıyoruz” Bakan Özhaseki ise toplantıda deprem bölgesi ile ilgili genel bilgiler vererek, hasarın büyük olduğunu kaydetti. Bakan Özhaseki, “Bir sene kadar önce yaşamış olduğumuz büyük afet, bizim için belki Anadolu medeniyetimizde karşımıza çıkabilecek en büyük felaket. Bir seneden fazladır o bölgede büyük bir faaliyet içerisindeyiz. Şu anda 400 bin civarında kalıcı konutun inşaatına ya başladık ya da bitmek üzere. İş yerleri için de aynı şekilde söyleyebiliriz. Vatandaşlarımız, bizim teknik şartlarımıza uyarak kendi yapmak isterse maddi olarak destekliyoruz. Evlerimizin de eş zamanlı olarak altyapılarının bitmiş olması gerekiyor. Bunun için de büyük bir çaba ve gayret içerisindeyiz” dedi. Gece gündüz demeden çalıştıklarını belirten Bakan Özhaseki, “Çok hızlı hareket ediyoruz. Bizim kadar hızlı hareket eden, bu işlerin altından kalkabilecek dünyada başka bir ülke var mı bilmiyorum. Biz kendimize bir hedef koyduk. Bu hedef doğrultusunda da gece gündüz demeden koşturuyoruz. İnşallah inşa faaliyetlerimizi önümüzdeki sene içerisinde bitirip, hak sahiplerine konutlarımızın tamamını teslim edeceğiz” ifadelerini kullandı.
Mersin Doç. Dr. Hayati Koç: "Mersin olarak Ecemiş Fayı’ndan etkilenebiliriz" Mersin Üniversitesi (MEÜ) Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hayati Koç, Ecemiş Fay Hattı’nın yeterince araştırılmadığını düşündüğünü dile getirerek, "Ecemiş Fayı’nın uzantısının Mersin’e doğru geldiğini düşünürsek, burada yakın zamanda büyük bir deprem kaydını göremiyoruz. Ecemiş Fayı’nın Mersin’e doğru uzantısının sismik yöntemlerle ayrıntılı şekilde çalışılması lazım" dedi. Doç. Dr. Hayati Koç, Türkiye’nin farklı hatlar boyunca çok büyük depremler üretebilecek faylarla kuşatılmış bir ülke konumunda olduğunu belirtti. Bunların, Marmara Denizi’nden başlayıp yaklaşık Karadeniz’e paralel uzanan ve Bingöl Karlıova’ya kadar devam eden Kuzey Anadolu Fay Zonu, diğerinin ise Bingöl Karlıova’dan başlayıp Kahramanmaraş’tan Hatay’a doğru uzanan Doğu Anadolu Fay Zonu olduğunu ve bu fayın uzantısı olan Hatay’dan güneye doğru devam ederek Suriye’ye doğru uzanan Ölüdeniz Fay Zonu olduğunu vurgulayan Koç, "6 Şubat depremleri bunlardan Doğu Anadolu Fay Zonu üzerindeydi" ifadesini kullandı. Bu iki kırık hat boyunca Anadolu’nun batıya doğru kaçtığını, bu esnada da Ege Bölgesi’nde bir genleşme meydana geldiğini ifade eden Koç, "Yani açılma tektoniği etkili oluyor. Bunun sonucunda da bölgede doğu batı doğrultularında, Küçük Menderes, Büyük Menderes, Gediz nehirlerinin olduğu alanlarda normal fay dediğimiz kırıklar meydana geliyor. Ülkemizde özellikle bu fay zonları boyunca çok büyük depremleri biz yıllarca yaşıyoruz. Ne yazık ki devam edecek" diye konuştu. "Mersin olarak Ecemiş Fayı’ndan etkilenebiliriz" Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat 2023’te gerçekleşen depremlerden Mersin’in de ciddi şekilde etkilendiğini hatırlatan Koç, bir de Ecemiş Fay Hattı’nın Mersin için önemli olduğunu söyledi. Bu fay hattının Kayseri’den başlayıp Mersin’e doğru uzandığını belirten Koç, şöyle devam etti: "Pozantı’dan güneye doğru devam eden Ecemiş Fayı üzerinde çok yakın zamanda büyük ölçekli herhangi bir deprem kanıtını göremiyoruz. Ancak, bilimsel çalışmalarda Ecemiş Fayı’nın aktivitesinin devam ettiğini gösteriyor. Araştırmalar, Ecemiş Fayı’nın Gülek’ten sonra güneybatı doğrultusunda Toroslar’ın güney kesimlerinden batıya doğru devam ettiğini ve Namrun Fay Zonu olarak tanımlanmaktadır. Namrun Fay Zonu’nun küçük fay segmetlerinden oluştuğunu ve bu fayların en fazla 5 civarındaki bir büyüklükte deprem üretebileceği öngörülmektedir. Mersin olarak Ecemiş ve Namrun fay zonlarında meydana gelebilecek depremden etkilenebiliriz. Bunun dışında Mersin’i etkileyebilecek Adana bölgesinde 6.0-6.5 büyüklüğünde deprem üretebilecek Karaisalı-Karsantı Fay Zonu, Karataş-Osmaniye Fay Zonu gibi faylar bulunmaktadır. Bu fay zonlarında meydana gelecek 6.0-6.5 büyüklüğündeki bir deprem Mersin’i etkiliyor. Bir de Kıbrıs’ın güneyinde dalma batma zonu özelliğindeki Kıbrıs Yayı bulunmaktadır. Burada da geçmişte depremler olduğunu biliyoruz. Geçmişte Kıbrıs Yayı üzerinde meydana gelen depremlerin de Mersin’i etkilediğini araştırmalar bize gösteriyor. Ayrıca Kıbrıs Yayı üzerinde büyük ölçekli bir deprem meydana gelirse bu da tsunami olarak Mersin’i kısmen etkileyebilir." Ecemiş Fay Hattı’nın yeterince araştırılmadığını düşündüğünü dile getiren Koç, "Ecemiş Fayı’nın uzantısının Mersin’e doğru geldiğini düşünürsek burada yakın zamanda büyük bir deprem kaydını göremiyoruz. Ama bu bölgenin araştırılması gerekiyor. Ecemiş Fayı’nın diğer faylar kadar araştırılmadığını düşünüyorum. Bunun Mersin’e doğru uzantısının sismik yöntemlerle ayrıntılı şekilde çalışılması lazım. Yakın zamanda bir deprem üretmiş midir? Ne kadar bir deprem üretebilir? Bunların daha ayrıntılı araştırılması gerektiğini düşünüyorum" dedi. "Akdeniz’de geçmişte ciddi tsunami izleri gözlenmiş" Tsunamilere de değinen Koç, meydana gelen büyük bir deprem ya da bir volkanizmanın etkisiyle tsunamilerin meydana geldiğini belirtti. Akdeniz’de; Hatay’dan başlayıp Cebelitarık Boğazı’na kadar uzanan dalma batma kuşağı boyunca meydana gelmiş depremlerden ciddi tsunami izleri gözlendiğini ifade eden Koç, "Mesela özellikle Antalya’nın batı bölgesindeki yerlerde Rodos Adası’nda geçmiş uygarlıkların tsunamiyle ciddi şekillerde etkilendiği gözüküyor. Hatta Marmara Denizi’ndeki olan eski depremlerde de tsunami izleri gözlemleniyor. Bunlar için de tsunami izleme istasyonları kurulması lazım. Sonuçta tsunami olsun, depremler olsun, volkanik patlama olsun, bunların hepsi doğal afet. Bu doğal afetler için uyarı sistemlerinin mutlaka kurulup değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum" diye konuştu. "Son 100 yıla baktığımız zaman Mersin ve yakın civarında 5.0-5.5 üzerinde bir deprem görmüyoruz" Kamuoyunda zaman zaman gündeme gelen bölgedeki ’Akkuyu Nükleer Santrali depreme dayanıklı mı değil mi’ şeklindeki sorularla ilgili de konuşan Koç, şöyle devam etti: "Ecemiş Fayı, Gülek’ten güneybatıya doğru dönerek Namrun Fay Zonu’nu oluşturuyor. Bunun Anamur’a doğru uzandığı biliniyor. Ama burada da son 100 yıla baktığımız zaman 5.0-5.5 üzerinde bir deprem görmüyoruz. Araziye gittiğimiz zaman şunu görebiliyoruz; fayların uzanımları kısa, yani enerji birikimi biraz az oluyor ve çok büyük bir deprem açıkçası beklenmiyor. Tabii ki Kıbrıs’ın güneyindeki dalma batma zonundan etkilenebilir. Ona dikkat etmek gerekiyor mutlaka. Burada şu soruya cevap aramamız lazım. Yani burada 5.5, biraz daha yükseltelim 5.8 büyüklüğünde bir deprem olursa Akkuyu buna dayanıklı şekilde yapıldı mı, yapılmadı mı? O soruya bakmamız gerekiyor. Bu biraz da siyasi olarak değerlendiriyor gibi geliyor bana. Yani bilimsel olarak o şekilde bakmak lazım. Japonlar bu tür işleri çok yapıyorlar ama sağlam yapıyorlar. Akkuyu ile ilgili bu şekilde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum." "Merkez üssünden uzaklaştıkça depremin etkisi azalıyor" Depremin büyüklüğünün merkez üssünden itibaren yavaş yavaş etkisinin azalmaya başladığını ifade eden Koç, Mersin’in 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerde olduğu gibi 7 üzerindeki 7.6-7.8 büyüklükteki bir depremde ciddi şekilde sallandığını belirtti. Koç, mesafe açısından bakıldığında 1998’de Adana’daki Ceyhan bölgesinde gerçekleşen 6.2 büyüklüğündeki depremin, Kahramanmaraş merkezli depremler kadar etki oluşturduğunu kaydetti. Bu durumun da depremin olduğu yerle Mersin’e mesafesinin önem arz ettiğini gösterdiğine dikkat çeken Koç, "Mersin olarak düşündüğüm zaman sadece yerleşim merkezi değil, doğusunda Tarsus, batısına doğru Erdemli, Silifke, Anamur bölgesini de düşünecek olursak Adana’da olabilecek 6-6.5 büyüklüğündeki bir depremin, özellikle Tarsus bölgesinde, Mersin’in doğu kısımlarında ve kıyı bölgesinde daha büyük etkiler oluşturacağını tahmin ediyoruz. Kıyı bölgesinin bir de zemin özellikleri önemli oluyor depremin hasarıyla ilgili. Zemin özelliği açısından bu söylediğim yerler biraz risk taşıyan bölgeler. Yani biz Mersin’de sahil bölgesindeki zeminlerin iyi olmadığını, kuzeye doğru gittikçe zeminlerin daha iyi olduğunu net olarak görebiliyoruz. Araştırmalar da bunu söylüyor zaten. Bir de binaların kalitesinin önemi öne çıkıyor. Mesela eski Mersin dediğimiz çarşının olduğu bölgedeki eski binalar neredeyse yıkılacak duruma gelmiş. Bunların 6-6.5 büyüklüğündeki bir depremde bile yıkılabileceğini tahmin edebiliriz." "Üreticiler, tüketici ne isterse oraya yönelir" Konutların depreme dayanıklı yapılmasında tüketicinin de önemli bir faktör olduğunu belirten Koç, "Üretici, tüketicinin talebine karşılık verecek şekilde üretim yapar. Mesela ev alıyoruz; hepimiz eve gittiğimiz zaman ya bu evin banyosunda ne kullanılmış, balkonu büyük mü, önü açık mı, denizi görüyor mu? Hep bunları soruyoruz. Üreticiler, tüketici ne isterse oraya yönelir. Hiçbirimiz bu bina depreme uygun yapılmış mı? Yapının zemin özelliğini nedir? Zemin raporu var mı? Bunları sormuyoruz. Bunları sorsak herhalde müteahhit ona eğilir diye düşünüyorum" şeklinde konuştu.