GENEL - 04 Temmuz 2018 Çarşamba 10:58

Başkan Çoban: “Çocuk cinayetleri sıradanlaşıyor”

A
A
A
Başkan Çoban: “Çocuk cinayetleri sıradanlaşıyor”

Çocuk cinayetleri ile ilgili konuşan Memur Sen Antalya Temsilcisi Mustafa Çoban, ülkede kayıp çocuk vakalarının arttığını, çocuk cinayetlerinin sıradanlaştığını belirtirken, caydırıcı cezaların yanında uzun vadeli çözümlere ihtiyaç olduğunu söyledi.

Çocuk cinayetleri ile ilgili konuşan Memur Sen Antalya Temsilcisi Mustafa Çoban, ülkede kayıp çocuk vakalarının arttığını, çocuk cinayetlerinin sıradanlaştığını belirtirken, caydırıcı cezaların yanında uzun vadeli çözümlere ihtiyaç olduğunu söyledi.


Memur Sen Antalya Temsilcisi ve Eğitim Bir Sen Şube Başkanı Mustafa Çoban, Türkiye’yi yasa boğan çocuk ölümlerine karşı sosyal medya tepkisi dışında somut bir adım atılmadığını belirtti. Çoban, “Önce Ankara Polatlı’da kaybolan 8 yaşındaki Eylül ve akabinde Ağrı’da, Ramazan Bayramı’nın 1’inci günü kaybolan 4 yaşındaki Leyla Aydemir’den vahşet kokan acı haberler aldık. Kayıp çocuk vakaları artıyor, çocuk istismarı çoğalıyor ve çocuk cinayetleri sıradanlaşıyor. Geleceğimiz için acil tedbirler almamız, suçlulara hak ettiği cezayı behemehal vermemiz, önleyici ve koruyucu nitelikte uzun vadeli politikalar belirlememiz gerekiyor” diyerek yetkililere çağrıda bulundu.



“Ortak adımlar atılmalı”


Başkan Çoban, meselenin sadece ceza boyutuyla bırakılmaması, caydırıcı cezaların yanında çocukları koruma konusunun eğitim, hukuk ve sosyal boyutlarıyla bütüncül olarak ele alınması gerektiğini söyledi. Çoban, çocukların korunmasında bütüncül bir yaklaşımın geliştirilmesinin Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’ndan, Basın Medya Enformasyon’a kadar ilgili tüm kamu kurumlarının, bu konuda çalışmalar yürüten STK’lar ve akademinin işbirliği içerisinde ortak adımlar atması ile mümkün olabileceğini işaret etti. Başkan Çoban, ayrıca medyanın haber içeriklerinde uzman pedagogların görüşlerine daha fazla zaman ayırmasının önemine vurgu yaparken, olayların anlatılış ve işleniş biçiminden kullanılan fotoğraflara, olayın gündemleştirilme sıklığına kadar birçok hususun, suça meyilli kişiler için özendirici olabildiğini, kopya suçlar için kaynak işlevi görebildiğini gözardı etmemesi gerektiğini belirtti.



“Vicdan ve merhamet iflas etti”


Mustafa Çoban sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir çocuğun katledilmesi, bir insanın yaşam hakkının ihlal edilmesinin çok ötesinde insanlığın tükendiğini, vicdan ve merhametin iflas ettiğini gösteren ve zerre insanlık nasibi olanı bile yaralayan bir durumdur. İki masum evladımızın art arda gelen ölüm haberlerinin tüm ülkede, toplumun her kesiminde oluşturduğu üzüntü ve öfke hepimize bazı gerçekleri çok çıplak bir şekilde gösterdi. Burada katledilen sadece çocuklar değil, masumiyet, insani ilişkiler ve toplumsal güven zeminidir. Bakınız 2017 yılında 387 çocuk cinsel istismara uğradı. TÜİK verilerine göre 2008-2016 yılları arasında 104 bin 531 çocuk için kayıp başvurusu yapıldı. 2016 yılında 11 bin 691 çocuk kayıp olarak bildirildi. Kayıp bildirimi yapılan çocukların maalesef yüzde biri bulunamıyor. Dolayısıyla, kayıp olup da bulunamayan, istismara uğrayan veya katledilen çocuk vakaları bu ülkenin mutlaka çözmesi gereken temel meselelerinden birisidir. Bu vesile ile sendika olarak bu menfur olayı kınıyor, evlatlarımızın kederli ailelerine başsağlığı ve sabırlar diliyor, ayrıca yargı ve yasal düzenleme süreçlerinin yakın takipçisi olacağımızı ifade ediyoruz.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Gaziantep İğne ipliğe adanan bir ömür Gaziantep’te yaşayan 71 yaşındaki Müslüm Demirdöken, bir ömrü dikiş makinesi başında geçirdi. Terzilik mesleğine henüz 13 yaşındayken çırak olarak başlayan Demirdöken, memur olarak görev yaptığı dönemde bile mesleğini sürdürdü. Çocuk yaşlardayken ustasından öğrendiği terzilik mesleğini ilerlemiş yaşına rağmen sürdüren Müslüm Demirdöken, aradan geçen 55 yıla rağmen mesleğini ilk günkü aşkla yapmaya devam ediyor, çalışma azmini de ilk günkü gibi koruyor. 13 yaşındayken çırak olarak çalışmaya başladığı terzilik mesleğini öğrendikten sonra zamanla işinde ilerleyen Demirdöken, kendi iş yerini açtığı dönemde bir taraftan da memurluk sınavlarına hazırlandı. 1980 yılında girdiği memurluk sınavını kazandıktan sonra Gaziantep İl Gençlik ve Spor Müdürlüğü’nde memur olarak görev yapmaya başlayan Demirdöken, görevli olduğu kurumundaki mesaisinden sonra terzi dükkanında mesleğini sürdürdü. 27 yıl boyunca memurluk yaptığı dönemde hem görevli olduğu kurumunda çalışan hem de mesaisi bittikten sonra açtığı iş yerinde mesleğini sürdüren Demirdöken, emekli olduktan sonra da mesleğini sürdürdü. 13 yaşında eline aldığı iğne ipliği 71 yaşına gelmesine rağmen bırakamayan Demirdöken, çok sevdiği mesleği terzilikte 55’inci yılına girdi ve çalışma azmiyle gençlere örnek oluyor. Emekli olmasına ve yaşı ilerlemesine rağmen atölyesinden kopamayan Demirdöken, çocuklarının ve çevresindekilerin de "artık emekli ol" çağrılarına rağmen her gün sabah erkenden geldiği dükkanında akşam saatlerine kadar mesai yapıyor. Mesleğini ölene kadar devam ettirmekte kararlı olan ve 55 yılı geride bıraktığı mesleğini çok severek sürdüren Demirdöken, sağlığı el verdiği ve ömrü yettiği müddetçe kimsenin kendisini makinenin başından kaldıramayacağını, elinden de iğne, iplik ve makası alamayacağını belirtti. İş hayatına erken yaşta çalışarak başladığını anlatan Müslüm Demirdöken, "İlkokul 5’e gidiyordum. O zaman bir ağabeyimin tanıdığıyla ilkokulu bitirmeden mesleğe başladım. Bana mesleği öğreten Remzi Zirek ustamla uzun yıllar çalıştım. Hemen hemen 11 sene birlikte çalıştık. 11 sene sonra askere gittim. Askerden geldikten sonra yanından ayrıldım. Remzi Başdurk diye biriyle tanıştım. Bir müddet onunla çalıştıktan sonra kendi iş yerimi kurmaya karar verdim. 1983 yılında Ahmet diye bir arkadaşım vardı, kendisiyle ortak olduk. Daha sonra dükkanı arkadaşıma bıraktım. Ben memurluk sınavları vardı ve o sınava girdim. Sınavı kazandım ve memurluğa başladım. Bir süre Milli Eğitim Müdürlüğü’nde çalıştım. Ondan sonra oradan yatay olarak Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne geçtim. 25 senemi Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünde geçirdim ve emekli oldum" dedi. Gençlik ve Spor İl Müdürlüğündeki işini çok sevdiğini belirten Demirdöken, "O dönem Gençlik ve Spor İl Müdürümüz İsmail Kurt vardı. İsmail Kurt, bize çok yakınlık gösterdi, iyilik yaptı, yanına aldı. Onunla beraber çalıştık. bilet satardık, saha hazırlardık, temizlik yapardık. Çimlerin bakımını yapar ve biçerdik, saha çizerdik. Sahayı maçlara hazırlardık. Memur olarak çalışıyordum. Kadromuz memurdu" şeklinde konuştu. Memurluk yaptı dönemde de mesleğinden kopmadığını belirten Demirdöken, "Ben terzilik mesleğini severdim. Ben memurluk yaptığım dönemde de çalışırdım. Saat 17.00’dan sonra gece 01.00’e kadar çalışırdım. Terzilik mesleğinden hiçbir zaman kopmadım. Terzilik mesleğini severdim. Ömrüm yettiği ve sağlığım el verdiği müddetçe de çalışmaya devam edeceğim. Allah ömür verirse hep çalışacağım. Ben mesleğimi sevdim" ifadelerini kullandı. Mesleğin unutulmaya yüz tutmasından ve nitelikli personel yetişmemesinden yakınan Demirdöken, "Eskiden terzi ustası, bir öğretmen, bir doktor ve bir savcı kadar değeri vardı. Terzi ustaları parmakla gösterilirdi. Zaten o zaman tek bir-iki meslek vardı. Bir terzilik ve birde berber vardı. O dönemlerde öğretmene ev bile vermezlerdi. Esnafa verirlerdi. Şimdi tam tersi oldu. Şimdi esnafa ev vermiyorlar, memur diye öğretmene veriyorlar. Çünkü öğretmenin arkasında devlet var ve öğretmenin belirli bir maaşı var. Esnaf ya çalışıyor ya hiç çalışmıyor. Ya kazanıyor ya kazanmıyor. Ya iş oluyor ya olmuyor. Eleman zaten yok, kalmadı. Bizim dönemimizde aileler okul tatil olmadan çocuğunu bir işe yerleştirir ve yerini yapardı. Çocuğunun meslek sahibi olmasını isterdi. Fakat şu an eleman yok. Terzilikte bitti. Hemen hemen tüm terzi ustaları tek başına elamansız çalışıyor" diye konuştu.
Kocaeli Çöp evlerin altındaki gizli tehlike Kişinin ’atarsa başına kötü bir şey geleceği’ korkusuyla eşyalardan kopamadığı istifçilik hastalığı, tedavi edilmediği takdirde yaşamı tehdit eden boyutlara ulaşabiliyor. Uzman Klinik Psikolog Ece Çalışkan, özellikle çöp ev vakalarının patolojik bir tablo olduğuna dikkati çekerek, "Sadece istiflenen eşyaları ortadan kaldırmak ya da üzerine gitmek yeterli olmaz. Altta yatan psikolojik süreçlerin ele alınması gerekir" dedi. Toplumda genellikle ’biriktirme merakı’ olarak algılanan ancak ilerleyen evrelerde yaşam alanlarını çöp eve dönüştüren istifçilik davranışının, Obsesif Kompulsif Bozukluğun (OKB) bir yansıması olduğu değerlendiriliyor. Uzmanlar, nesnelere aşırı anlam yüklenmesiyle başlayan bu sürecin, profesyonel destek alınmadan sadece temizlik çalışmalarıyla çözülemeyecek patolojik bir sorun olduğuna dikkati çekiyor. VM Medical Park Kocaeli Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Ece Çalışkan, istifçilik davranışının psikolojik temelleri ve bu durumun bireyin yaşamına etkilerine ilişkin açıklamalarda bulundu. Çalışkan, istifçiliğin kişinin nesnelere aşırı anlam yüklemesiyle ortaya çıktığını ifade etti. "Attığında başına bir şey geleceğini düşünebiliyor" İstifçilik davranışının genellikle OKB ile ilişkili olduğunu belirten Çalışkan, "İstifçilik davranışı, OKB’nin bir davranış şekli olarak karşımıza çıkar. Kişi, anlam yüklediği nesneleri ya da batıl ve büyüsel inançlarla saklayabilir. Attığında başına bir şey geleceği ya da o nesneyle ilgili bir sorumluluk duygusu oluşacağı düşüncesiyle bu davranışı sürdürebilir" dedi. "Çöp evler patolojik düzeyi gösteriyor" İstifçiliğin her zaman aynı düzeyde görülmediğini dile getiren Çalışkan, "İstifçilik patolojik bir bulgu olarak kabul edilir. Çöp evler, istifçilikte en sık rastladığımız ve artık çok ileri düzeyde patolojik olan durumlardır. Daha makul ve kişinin işlevselliğini bozmayacak koleksiyonlar ise her zaman patolojik kabul edilmez. Ancak çöp evler, istifçilik davranışının ciddi ve tedavi gerektiren sonucudur" diye konuştu. "Mutlaka profesyonel ruhsal destek alınması gerekir" Patolojik düzeydeki istifçiliğin mutlaka ruhsal destekle ele alınması gerektiğini vurgulayan Ece Çalışkan, "Eğer bu durum OKB ile uyumlu bir istifçilikse, mutlaka profesyonel ruhsal destek alınması gerekir. Sadece istiflenen eşyaları ortadan kaldırmak ya da üzerine gitmek yeterli olmaz. Altta yatan psikolojik süreçlerin ele alınması gerekir" şeklinde konuştu. "Yakınları mutlaka destek için başvurmalı" Çalışkan, istifçiliğin kişinin günlük yaşam işlevselliğini ciddi şekilde bozduğunu da ifade ederek, "OKB, dünyada kişinin işlevselliğini bozan temel ruhsal hastalıklar arasında yer alıyor. Eğer bir kişi, yakınının böyle bir durumda olduğunu gözlemliyorsa, mutlaka ruhsal yardım için başvurmasını öneririm" ifadelerini kullandı.
İzmir Uzay keşfi için yerli robot İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Mühendislik Fakültesi öğrencileri, üzerindeki robotik kol, kamera ve sensörler sayesinde uzayda yüzeyi tarayıp keşif yapabilen özel bir robot geliştirdi. İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde eğitim gören genç mühendis adayları Burakcan Akçit, Efe Erdoğan, Berkay Bağcı, Ege Mutlu, Alara Rodoplu ve Faruk Emre Yavuz’dan oluşan ekip, yaklaşık 15 aydır devam eden çalışmalarını, Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Pınar Oğuz Ekim’in yönetiminde gerçekleştirdi. Gençlerin ‘ECO Rover’ adını verdiği yaklaşık 50 kilogram ağırlığındaki robot, yazılımsal ve teknolojik özellikleriyle fark oluşturarak otonom hareket edebilecek, konum bulabilecek ve gezdiği alanlarda toprak toplaması için matkap mekanizmasına sahip olacak. Sürüş, güç ve kontrol sistemleri tamamen İEÜ’de tasarlanan robot, Mars’ta veya Ay’da etkin bir şekilde kullanılabilecek. ECO Rover, Uzay Keşif Topluluğu Derneği tarafından temmuz ayında Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ev sahipliğinde düzenlenecek Anatolian Rover Challenge (ARC) yarışmasında da birincilik için mücadele edecek. Statik analizler, saha testi ECO Rover’ın elektronik, mekanik ve yazılımsal alt sistemlerinin geliştirilmesi sürecinde birçok mühendislik yöntemi uygulandı. Robotun süspansiyon sistemi, robot kol prototipi ve matkap mekanizması için statik analizler yapıldı. Robotun elektronik donanım altyapısı için de özel tasarım ve lehimleme yöntemleri kullanıldı. Üretim aşamalarında da eklemeli imalat, sac metal büküm ve kaynak yöntemlerinden birlikte yararlanıldı. Motorun geliştirilme sürecinde yapay zekadan da faydalanan gençler, robota ilişkin saha testlerini yaptı. Robota, ek olarak bilimsel analizler yapabilmesi amacıyla bir modül de eklendi. "Değerli bir mühendislik çalışması" Projeye yönelik detaylı bilgiler paylaşan Doç. Dr. Pınar Oğuz Ekim, öğrencilerle birlikte mekanik, yazılım, elektronik ve kontrol sistemlerinin harmanlandığı değerli bir mühendislik çalışmasına imza attıklarını söyledi. ECO Rover’da, uzay keşif robotunda olması gereken temel fonksiyonların yer aldığına dikkat çeken Doç. Dr. Ekim, "ECO Rover projesi, öğrencilerimizin hayal gücü, disiplinler arası çalışma becerisi ve çözüm odaklı yaklaşımının somut bir göstergesi oldu. ECO Rover’ı yenilikçi kılan en önemli unsurlardan biri, tüm sistemlerinin İzmir Ekonomi Üniversitesi bünyesinde geliştirilmiş olması. Robotun otonom hareket etmesi, konum belirleme yeteneği, sensör ve kamera sistemleriyle çevresini analiz edebilmesi, yüzeyi tarayabilmesi, projemizi ön plana çıkaran temel özellikler. Öğrencilerimiz, tüm bunları yaparken takım çalışması, zaman yönetimi ve mühendislik etiği gibi mesleki yetkinliklerini de geliştirme fırsatı buldu" diye konuştu. "Ülkelerin en önemli yatırım alanlarından biri" Uzay alanında yapılan çalışmaların, ülkelerin bilimsel, teknolojik ve stratejik geleceğini doğrudan etkileyen en önemli yatırım alanlarından biri olduğunu ifade eden Doç. Dr. Ekim, "Bu alanda söz sahibi olabilmenin yolu, gençlerin erken yaşlarda uzay teknolojilerine ilgi duymasını sağlamaktan ve onların uygulamalı projelerini desteklemek geçiyor. ECO Rover projemiz, tam da bu noktada örnek ve öncü bir rol üstlendi. Öğrencilerimizin gösterdiği özveri ve yaratıcılık, gençlerin doğru yönlendirme ve akademik destekle ne kadar nitelikli projelere imza atabileceğini açıkça ortaya koyuyor. Bu tür projeler, gençlere teknik bilgi kazandırmakla kalmıyor; onların hayal kurmasına, sorgulamasına ve geleceğin teknolojilerini üretme cesareti kazanmalarına zemin hazırlıyor. Üniversite olarak hedefimiz; bilim ve teknolojiyi takip eden değil, bu alanlarda öncülük eden bireyler yetiştirmek. Bu çalışma da bu hedef doğrultusunda atılmış çok değerli bir adım" ifadelerini kullandı.