GENEL - 06 Kasım 2017 Pazartesi 11:15

Kısırlık tedavisi gören bireyde ROSI ile ilk gebelik oluştu

A
A
A
Kısırlık tedavisi gören bireyde ROSI ile ilk gebelik oluştu

İnfertilite(Kısırlık) ile Mücadele Araştırma ve Dayanışma Derneği’nin (İMAD-DER) Antalya’da sempozyum düzenledi.

İnfertilite(Kısırlık) ile Mücadele Araştırma ve Dayanışma Derneği’nin (İMAD-DER) Antalya’da sempozyum düzenledi. Sempozyuma katılan ve kısırlıkla mücadele eden aileler, çocuk sahibi olabilmek için hocalar, bitkisel tedaviler , akupunktur , hacamat, bioenerji dahil birçok yöntem denediklerini ancak bir sonuç alamadıklarını söylerken, Round Spermatid Enjeksiyonu(ROSI) yöntemiyle çocuk sahibi olabilme umutları belirdi.


3 bin 500 üyesi olan İMAD-DER, Türkiye’nin birçok ilinde infertiliteyle mücadele eden ve bu hastalığa sahip olan birey ile aileleri Antalya’da bir araya getirdi. Düzenlenen sempozyuma alanında başarıya ulaşmış uzman ve doktorlarda infertilite hastalarına yeni yöntemleri, ne yapmaları gerektikleriyle ilgili bilgiler verdi. Uzman doktorlar ve derneğin Japonya’ya gönderdiği Embriyolog Ferhat Cengiz geliştirilen ve yüzde 10 başarı sağlandıklarını söyledikleri Round Spermatid Enjeksiyonu(ROSI) yöntemiyle çocuk sahibi olabilme ihtimallerinin olduğu belirtildi. ROSI yöntemiyle ilk gebeliğinde oluştuğu ifade edilen sempozyumda, bazı aileler ise çocuk sahibi olabilme adına hocaya gittiklerini, akupunktur tedavisi ve bioenerji yöntemiyle çocuk sahibi olmaya çalıştıklarını ifade ettiler. Ailelerin birçoğu ise, donasyon(bağış) yöntemiyle çocuk sahibi olmak istemediklerini söylediler.


“Çözümün ülkemizde bulunması için mücadele ediyoruz”


İnfertilitenin halk dilinde kısırlık olarak bilindiğini söyleyen İMAD-DER Başkanı Doğan Ceylan, çözümün ülkede bulunması için mücadele ettiklerini söyledi. Ceylan, “Günümüzde bu problem hızlı yayılıyor. Türkiye’de yüzde 26’ları bulabileceği söyleniyor. Bu aileler genelde kendilerini gizliyorlar. Bu durumu kendi ailelerinden bile gizliyorlar. Oysaki bu durum bir yetersizlik değildir. Bu hücresel bir problemdir. Biz bu aileleri dernek olarak bir araya getirdik ve burada bilinçlendiriyoruz. Burada konuyla ilgili uzmanları ve hastaları yüz yüze getirdik. Hastaların beklentileri neler, uzmanların çalışmaları nelerdir. Gördük ki bu konuda ciddi bir eksiklik varmış derneği kurana kadar. Bu açığı kapattık fakat hastalar kendilerini izole ettikleri için bu konu devletin, bakanlığın ve ilgili kuruluşların dikkatinden kaçmıştır. Çözümün ülkemizde bulunması için mücadele ediyoruz. Çözüme katkı sunacak bütün uzmanlara biz STK olarak destekliyoruz. Yeter ki çözüm bulunsun. Çözümün ülkemizde bulunması durumunda bunun dünya üzerinde ciddi yankıları olacaktır. Hatta ekonomimize ivme bile katacaktır sağlık turizmi açısından” dedi.


“Gün geçtikçe büyümeye devam ediyoruz”


2008 yılında Facebook’tan derneğin ilk adımlarını attıklarını ifade eden Doğan Ceylan, 3 bin 500 kişilik sayıya ulaştıklarını dile getirdi. Ceylan, “Birçok uygulanan yanlış tedavileri o platformlarda, düzenlediğimiz sempozyumlarda itiraz ederek dikkat çektik ve bunları düzelttik. 2016 yılında dernekleşmeye karar verdik. Hiçbir kurum ve kuruluşa bağlı değiliz. Tamamen infertilite hastalardan oluşan bir STK’yız. Gün geçtikçe de büyümeye devam ediyoruz” diye konuştu.



“ROSI ile ilk gebelik oluştu”


Yurt dışında kısırlık tedavisiyle ilgili bir gelişmenin olduğunu ve sempozyumda anlattıklarını söyleyen Ceylan, “ROSI ile ilgili biz dernek olarak hastalara bunu anlattık. Hastalar maliyetlerini kendileri karşılamak kaydıyla Japonya’ya gönderdik. Bir doktor arkadaşımız da Japonya’ya gitti ve ROSI’nin detaylarını öğrendi. Burada hastalarımıza anlattı. Teknik güzel, infertilite hastalara yardımcı olacak fakat geliştirilmesi gerekiyor. İMAD-DER’in katkısıyla yeni bir teknik geliştirildi ve uygulamaya alındı. Bu tekniğin başarı oranı yüzde 10’un altında, diğer tekniklerin başarı oranını yüzde 1-2 olarak hesaplarsak yüzde 8’de buradan geldiğini düşünürsek, öyle de diyoruz. Bu teknikle yani ROSI ile ilk gebelik oluştu. İlerler mi bilmiyoruz ama takip ediyoruz. İlerlemezse de hiç değilse gebelik oluştu. Bunun ilerlemesini önleyen durumlar nelerdir, teknik açıdan uzmanlardan yardım istiyoruz” şeklinde konuştu.


“infertilite dünyada hızla yayıldı”


İnfertilite Araştırma Merkezi’nin kurulmasını istediklerini söyleyen Doğan Ceylan, infertilitenin dünyada hızla yayıldığını ifade ederek konuşmasını şöyle tamamladı:


“Biz Müslüman bir ülkeyiz. Bizim kültürümüz donasyona izin vermiyor. Dünya bunu bu şekilde çözmüş durumda. O yüzden bunun çözümünü Avrupa’dan, ABD’den beklemek büyük bir hata. Çözümü buradan yapmak zorundayız. Çözümü inancımıza, kültürümüze uygun bir şekilde ülkemizde bulmak zorundayız. Dünya üzerinde infertilite hızla yayılmaktadır.”


“İnsanların doğru bir şekilde yönlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum”


İMAD-DER’in bizlerin ayıbı olarak kurulduğunu söyleyen Tıbbi Histoloji ve Embriyoloji Uzmanı Bahar Uslu, “Bu insanların yanlış insanların elinde tedavi almaları beni çok üzüyor. İnsanların doğru bir şekilde yönlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yapılan bu toplantıda akademik olarak Türkiye’nin çok gurur duyacak şekilde hazır olduğunu, özellikle Tıbbi Histoloji ve Embriyoloji uzman hekimleri derneğinin hekim bazında nasıl ulaşılacağını, bürokrasideki sıkıntılarımızı, politikacılara, siyasilere, sağlık bakanlığına ne kadar gerekli olduğunu her zaman anlatıyorum” dedi.



“Tedavilere imkan oluşturacak yasaların çıkartılması gerekiyor”


Sempozyuma gelenlere hayallerinden çok ilk basamakta neler yapılması gerektiğini anlattığını söyleyen Uslu, “Bilim olarak hazır olabilirsiniz ama halk ayağı bunun toplum bilimi eksikti. Yanlış yönlendirmeler olmasın diye bütün gayretimiz. Onlara el vermemin amacı da tıbbın halka ulaşabilmesi. Aradaki bürokrasik kanuni engellerin kaldırılması, politikacılarımızdan bu torba yasalarla çıkarılan kanunlara ek olarak insanların sesini duyuracak ve çözüm bulacak tedavilerin akademik düzeyde tedavilere imkan oluşturacak yasaları çıkartması gerekmesi tavsiyelerinde bulundum” diye konuştu.


“Bu işin devlet eliyle yürütülmesini istiyoruz”


Çözüm amacıyla bir arada olduklarını ifade eden Rukiye Sarı, “Burada çözüm amacıyla bulunuyoruz ve bütün ailelerin hedefi de bu yönde. Devletten destek bekliyoruz. Çünkü ilaçlarımızın maliyeti çok yüksek ve devletin ödemediği ilaçlar var. Bunlar için çok ekstra ücretler ödüyoruz. Biz bu işin devlet eliyle yürütülmesini istiyoruz” dedi.



“ROSI’yi denemek istiyoruz ama daha erken”


Yeni tedavi yöntemi olan ROSI’yi denemek istediğini söyleyen Rukiye Sarı, daha önce 2 defa negatif sonuçlanan tüp bebek denemelerinin olduğunu söylediler. Sarı çifti, “Bunu hemen denemek istemiyoruz. Çünkü çok yeni bir yöntem. Bu durumu biraz izlemek istiyoruz. Daha önce 2 tane negatif tüp bebek denememiz var” şeklinde konuştu.


“Donasyon bize uygun bir yöntem değil”


Amaçlarının sadece çocuk sahibi olmak olmadığını vurgulayan Rukiye Sarı, “Biz evliyiz ve birbirimizle bir çocuk sahibi olmak istiyoruz. Dolayısıyla donasyon bize uygun bir yöntem değil. Eğer tedavilere cevap almazsak ben eşimle bir ömür yine yaşlanmak istiyorum. Yurt dışında tedavi ya da donasyonu hiçbir şekilde düşünmedik”


“İlk öğrendiğinde insan bir yıkım yaşıyor”


Hastalığı 8 sene önce öğrendiğini dile getiren Murat Sarı, ilk öğrendiğinde insanın bir yıkım yaşadığını belirtti. Murat Sarı, “En büyük destekçiniz eşiniz ve onunla beraber bunun üstesinden gelmeye çalışıyoruz. Her ne kadar tedavi görsek ve buna cevap alamasak da uyguladığımız bir tedavi yöntemimiz devam ediyor. İnsanlar bunu bir yıkım olmadığını bilsinler, kesinlikle bir yıkım değil. Kıbrıs’ta sperm transferleri gibi durumlar oluyor ama biz onu hiç düşünmedik. Bir olsun bizim olsun mantığıyla tedavimize devam ediyoruz” diye konuştu.


“263 erkek infertilite hastalığına sahip kişi varken, sempozyumda derneğe 3 üye sadece 3 kişi var”


Denizli’den gelerek eşiyle beraber sempozyuma katıldığını ifade eden Fatih Güler, 5 yıldır evli olduklarını 4 yıldır da İnfertilite ile mücadele ettiklerini dile getirdi. Güler, “4 yıldır farklı farklı doktorlarla, farklı yöntemlerle tıpta tabiri olmayan yollarla bu işi çözmeye çalıştık, buna alternatif tıp da dahil olmak üzere. İMAD-DER’in de amacı bu zaten. Derneğimiz hastaları bilinçlendirme adına kurulan bir dernek. Biz Denizli’den geldik, burada 263 erkek infertilite hastalığına sahip kişi varken, şu an burada derneğe üye sadece 3 kişi var. 260 kişi de bilinçsiz bir durumda” dedi.



“Çocuk sahibi olabilmek için alternatif tıp ve hocaya giden var”


Çocuk sahibi olabilmek için doktor tedavisinin dışında alternatif tıpın dışında hacı hocaya bile gittiklerini söyleyen Fatih Güler, “Hacı hocası var, bitkisel tedavisi var, akupunkturu da var, hacamatı da var, bioenerji yapan var. Yani bu say say bir sürü, bitmez. İşte bizde bilinçlenmeye geldik ve bilinçlenilmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.


“Biz çocuğumuz olsun diye evlenmedik”


Donasyon yöntemiyle çocuk yapmaya manevi olarak duygularının mani olduğunu söyleyen Güler, “Biz çocuğumuz olsun diye evlenmedik. Allah verirse verecek. Burada olmamızın amacı da bu. Farklı yöntemleri deneyeceğiz ama tıbbın el verdiği kadarıyla” dedi.


“Donasyon yasallaşırsa daha iyi olur”


Donasyonun yasal olmadan yapıldığını söyleyen Burcu Güler, “Biz bunu onaylamıyoruz kendi içimizde ama bu yasal olursa, daha doğrusu infertilite ailelerin kararına verilirse ve yasallaşırsa donasyon çok daha iyi olur. Bunu gayriresmi yollarla yapmak yerine ülkemizde yasal olabilir” diye konuştu.


“Devletten yeteri kadar destek alamıyoruz”


Çekimser bir popülasyon olduklarını dile getiren Güler, “Toplum baskısından dolayı, anne baba olamadığımız için bir hor görülme korkusu var. Şurada röportaj yaparken bile koca İMAD-DER ailesi olarak 2 aile çıkıp konuşabildi. Bizim sayımız gerçekten çok fazla. Devletten de yeteri kadar destek alamıyoruz. Haftada 3-4 iğne vuruluyoruz ve bunu cebimizden karşılıyoruz. İlaç masraflarımız aylık bin 500 TL’yi buluyor” şeklinde konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Zonguldak Yapay zekanın bilinçsiz kullanımı güvenlik, dezenformasyon ve mahremiyet risklerini artırıyor Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Karaelmas Siber Güvenlik Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Semih Çakır, yapay zekanın sunduğu kolaylıkların yanında güvenlik, dezenformasyon ve mahremiyet risklerine dikkat çekerek dijital okuryazarlığın önemine vurgu yaptı. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Karaelmas Siber Güvenlik Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Semih Çakır, yapay zekanın günlük hayatın ayrılmaz bir parçası haline geldiğini belirterek, bu teknolojinin bilinçsiz kullanımının çeşitli riskleri de beraberinde getirdiğini söyledi. Yapay zekanın sanıldığı gibi yeni bir kavram olmadığını dile getiren Çakır, son dönemde artan kullanım alanlarıyla birlikte güvenlik ve mahremiyet konularının daha fazla gündeme geldiğini ifade etti. "Yapay zeka hayatımızın bir çok alanında var" Yapay zekanın uzun süredir hayatın içinde olduğunu anlatan Çakır, bu teknolojinin temel olarak veriler üzerinden karar verme sürecini yürüttüğünü belirterek, "Aslında yapay zeka çok iyi bir kavram gibi görünse de hayatımızda uzun bir süren beri aslında bulunmaktaydı. Son zamanlarda oldukça popüler hale geldi ve her alanda kullanılır hal almakta. Şimdi yapay zeka deyince şunu söyleyebiliriz. Yapay zeka bilgisayarların insanlardan öğrendikleri verilerle karar verme sürecidir. Bugün baktığın zaman telefonlarımızda, bankalarda, hastanelerde ve birçok alanda kullanılmakta" dedi. "Hayatımızın içine bu kadar girmiş bir teknoloji güvenlik risklerini de beraberinde getirmektedir" Yapay zekanın düşünme ve sorgulama yeteneğine sahip olmadığını vurgulayan Çakır, yanlış verilerle eğitilen sistemlerin ciddi sorunlara yol açabileceğini söyledi. Çakır, "Hayatımızın tabii ki bu kadar içine girmiş olan bir teknoloji ve hayatımıza getirdikleri kolaylıklar küçümsenemez bir gerçek ve her anda şu an yapay zeka kullanıyoruz. Ve gündemdeki aslında diğer bir soru da şu olabilir, güvenlik. Yani güvenlik riskleri nelerdir? Çünkü hayatımızın içine bu kadar girmiş bir teknoloji her anda var olması güvenlik listenin de beraberinde getirmektedir. Yapay zeka düşünmez. Sorgulamaz. Sadece girdi olarak verilen verilerle sonuç üretir" ifadelerini kullandı. "Yanlış veri üzerinden eğitim gerçekleşirse zararlı sonuçlar doğurabilir" Yanlış veri ve dezenformasyonun yayılmasında yapay zekanın etkisine değinen Çakır, dijital okuryazarlığın bu noktada kritik öneme sahip olduğunu dile getirdi. Çakır, "Bu kapsamda siz ne kadar yanlış bir veri verirseniz ve bu yanlış veri üzerinden eğitim gerçekleşirse o zaman kullanıcıya yanlış yönlendirmeler hatta zararlı sonuçlar doğurabilir. Yapay zekanın bu noktada okuryazarlığı çok önemli bir husus. Çünkü çok hızlı bir giriş yapmış oldu hayatımıza" şeklinde konuştu. "Kullanıcılar bilinçli yada bilinçsiz mahremiyet teşkil edecek verilerini verebiliyor" Yapay zekanın gerçekçi ama doğru olmayan içerikler üretebildiğine dikkat çeken Çakır, bu durumun dolandırıcılık ve mahremiyet ihlallerini artırdığını belirtti. Çakır, "Şimdi yapay zeka bir lafa çok gerçekçi. Ama tamamen yanlış haberler, görüntüler hatta ve hatta bu görüntülerle beraber sesleri de üretebilir hale geldi. Aynı zamanda yanlış bilgin yanında suç oranında da artış var. Yani dolandırıcılık faaliyetleri. Dolandırıcılık faaliyetlerinde işte birinin sesini veya görüntüsünü alıp bu görüntü, Deep Fake dediğimiz buradaki görüntü ve içerikleri kişinin yani bunu kullanan kişinin vermiş olduğu direktifler doğrultusunda üreterek insanlar kandırılabilip suça hatta suça yönlendirmede gerçekleştirebiliyor. Diğer bir husus da bu noktada mahremiyet. Yani kişiye ait, kişiye özel olan demek olan mahrumiyet kavramında kişisel verilerimizde izinsiz analiz edilebiliyor. Bunu bilinçli veya bilinçsiz şekilde kullanıcılarımız ne yazık ki mahremiyet teşkil edecek, sıkıntı oluşturabilecek alanlarda verilerini kişiler verebiliyor" şeklinde konuştu. "Manavdan iyi ürün için tavsiyede bile bulunabiliyor" Yapay zekanın tamamen tehlikeli olarak görülmemesi gerektiğini vurgulayan Çakır, sağlık ve eğitim alanlarındaki olumlu uygulamalara dikkat çekti. Çakır, "Her gördüğünüz, duyduğunuz her şeye güvenmeyin. Tamamen tehlikeli diyemeyiz yapay zekaya. Neden? Çünkü iyi örnekleri yok mu? Çok iyi örnekleri var. Bunu nerede görüyoruz? Sağlıkta görüyoruz. Yani sağlıkta erken teşhis. Aynı zamanda eğitimde görüyoruz. Eğitimde çok güzel uygulamalar başladı. Kişiye özel öğrenme modelleri, yine yapay zeka tabanlı sistemlerle algoritmalar kullanılarak gerçekleştirmeye başladı. Yine engellilerle ilgili büyük kolaylıklar, sosyal hayatta yaşantımızda birtakım kolaylıklar yapay zeka ile gerçekleştirebiliyoruz. Hatta işte en büyük sıkıntımız bir manava gittiğiniz zaman işte bir meyve alacaksınız karpuz diyelim bunun bir görüntüsünü çekip sizin adınıza oradaki en iyi ürünü seçip size bir tavsiyede bulunabiliyor" ifadelerini kullandı. BEUN’de yapay zeka farkındalık etkinlikleri düzenleniyor Üniversite bünyesinde yapay zeka ve dijital güvenlik konusunda çalışmalar yürüttüklerini aktaran Çakır, farkındalık eğitimlerinin sürdüğünü belirtti. Çakır, "Üniversite olarak neler yapıyoruz? Üniversite, biz bünyesinde Karaelmas Siber Güvenlik Uygulama Araştırma Merkezi olarak birçok etkinliğe imza atıyoruz. Başta Rektörümüz Prof. Dr. İsmail Hakkı Özölçer önderliğinde üniversitemizde birçok farkındalık eğitimleri, seminerler, ulusal kongreler düzenledik ve olabildiğince de sadece üniversite öğrencilerimize yönelik değil hem personellerimize hem de halkımıza yönelik programlarla bu farkındalığı, yapay zeka ve teknoloji kullanımı, özellikle dijital alandaki kullanımla ilgili halkımızı bilinçlendirme faaliyetlerine devam ediyoruz" dedi. Çakır, yapay zekanın kontrolsüz kullanımından kaçınılması gerektiğini vurgulayarak, özellikle gençlerin her işi yapay zekaya bırakma alışkanlığından vazgeçmesinin önemine dikkat çekti. Çakır, "Buradaki sorun aslında teknoloji ve yapay zeka değil, yine bunun kontrolsüz kullanımı. Okuryazarlık çok önemli bir kavram. Ve şu an görülüyor ki gençlerde de üniversitede biraz tabii ki öğretim üyesiyiz biz derslere giriyoruz. Derse girdiğimiz zaman şunu görüyoruz. Her şeyi yapay zekaya bırakma durumu var. Bu anlayıştan bir defa vazgeçmemiz gerekiyor" şeklinde konuştu.
İstanbul Pendik’te Işıl Öykü Dinç’in hayatını kaybettiği kazaya ilişkin sanığın yargılanmasına devam edildi Pendik’te 15 yaşındaki Işıl Öykü Dinç’in hayatını kaybettiği, kazaya ilişkin ’Taksirle ölüme neden olma’ suçundan 2 yıldan 6 yıla kadar hapsi istenen sanık Ömer Faruk Ballı 2. kez hakim karşısına çıktı. Olay, 18 Mayıs’ta Kaynarca Mahallesi Erol Kaya Caddesi Tuzla istikametinde meydana geldi. 34 KAB 356 plakalı otomobilin sürücüsü Ömer Faruk Ballı (26), yolun karşısına geçmek isteyen Işıl Öykü Dinç’e çarptı. İhbar üzerine olay yerine sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. Yapılan müdahalelere rağmen Dinç olay yerinde hayatını kaybetti. Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma tamamlandı. Ömer Faruk Ballı’nın (26) ’Taksirle ölüme neden olma’ suçundan 2 yıldan 6 yıla kadar hapsi istenmişti. Anadolu 56. Asliye Ceza Mahkemesinde bugün görülen davaya, tutuksuz sanık Ömer Faruk Ballı, hayatını kaybeden Işıl Öykü Dinç’in annesi Özlem Dinç, baba Yunus Dinç, taraf avukatları ve Kadıköy’de öldürülen Mattia Ahmet Minguzzi’nin annesi Yasemin Minguzzi katıldı. Işıl Öykü Dinç’in arkadaşları ve yakınları destek için duruşma salonu dışında bekledi. "Aracın çok hızlı olduğunu düşündüm" Tanık Mürvet Aydın, "Her iki tarafı da tanımıyorum, o gün pikniğe gitmiştik. Olay anını görmedik, kazadan sonra kızın yerde olduğunu gördük, beş dakika kimse gelmedi. Beş dakika sonra polisler geldi. Polis nabzına dokundu kızın öldüğünü biz doktor hemşire var mı diye bağırdık, bir kız veteriner olduğunu söyledi tekrar nabzını baktı. Öldüğünü söyledi. Çarpma sesi çok yüksekti, bu yüzden aracın çok hızlı olduğunu düşündüm ancak görmedim" şeklinde konuştu. "Çarpan araçtan biri indi mi bilmiyorum" Tanık Remzi Özdemir, "Ben sahilde yürüyüş yapıyordum. Işıklarda bir çarpma sesi duydum, kafamı çevirdiğimde birisinin uçtuğunu gördüm, hemen telefonumu çıkarıp 112’yi aradım. İlk başta bir kaç kişi vardı sonra kalabalıklaştı. Doktor yokmu, ilk yardım bilen birisi yok mu diye bakındık, kimse olmayınca ambulansı bekledik. 12-13 dk sonra ambulans geldi. Aracın çok hızlı olduğunu çarptığı nokta ile savrulduğu nokta ile arasındaki mesafeden anladım. Çarpan araçtan biri indi mi bilmiyorum" ifadelerini kullandı. "Polis nabzına baktı ölmüş dediler" Tanık Yıldız Pınarbaşı, "O gün biz orada piknik yapıyorduk. Büyük bir gürültü duyduk. Motor arabaya çarptı sandık çünkü çok büyük bir ses geldi. Sonra baktık çocuk orada yatıyordu. Polis nabzına baktı ölmüş dediler. Ben kaza anını görmedim. Arabalar birbirine çarptı zannettik çünkü o kadar yüksek bir ses geldi" dedi. Işıl Öykü Dinç’in annesi Özlem Dinç, şikayetinin devam ettiğini ifade ederek, sanığın tutuklu yargılanmasını talep etti. Ara kararını açıklayan mahkeme, olay yeri ile çevresinin fotoğraf ve video kayıtları alınarak trafik bilirkişisince kroki çizilmesi için yazı yazılmasına ve Trafik İhtisas Dairesi’nden kusur raporu aldırılmasına karar verdi. Hakim, olaya müdahale eden polis memurlarının tespit edilerek bir sonraki celse beyanlarının alınmasına hükmetti. Duruşma, 17 Nisan’a ertelendi.