EKONOMİ - 20 Haziran 2017 Salı 10:28

(Özel Haber) Kiraz borsası Türkiye’de bu köyde kuruluyor

A
A
A
(Özel Haber) Kiraz borsası Türkiye’de bu köyde kuruluyor

Türkiye’deki kiraz üretiminde marka olan, aroması, iriliği ve lezzeti ile tüketici tarafından ilk tercih edilen kirazların başında yer alan Nazilli’nin Aşağı Yakacık Mahallesi’nde yetişen kirazın satışı borsa usulü yapılıyor.

Türkiye’deki kiraz üretiminde marka olan, aroması, iriliği ve lezzeti ile tüketici tarafından ilk tercih edilen kirazların başında yer alan Nazilli’nin Aşağı Yakacık Mahallesi’nde yetişen kirazın satışı borsa usulü yapılıyor.


Bursa, Alaşehir ve Isparta kirazı ile rekabet eden ve sezonda en son hasat edilen Nazilli’ye bağlı Aşağı Yakacık Mahallesi’nde (Avra köyü) bu günlerde kiraz hareketliliği yaşanıyor. İlçeye 45 kilometre mesafedeki dağ mahallesi olan Aşağı Yakacık’ta kiraz borsası kuruldu. 40-45 gün süren ve Türkiye’de en son olgunlaşan kirazlar arasında yer alan Aşağı Yakacık kirazı İngiltere başta olmak üzere tüm Avrupa ülkeleri ile Hong Kong’a da ihraç ediliyor.


Haziran ayı başında hasadına başlanan kirazın temmuz ortalarına kadar hasat edilmesi ile birlikte ihracatçı firmalar da Avra’ya akın etti. İç piyasa ve ihracata kiraz temin eden firmaların köye gelişi ile birlikte büyük hareketlilik yaşanıyor. Bin 406 nüfusu, merkezde 650, yaylalarda da 900 rakımı ile doğal yaşamın merkezi olarak dikkat çeken Aşağı Yakacık Mahallesi, kestane yetiştiriciliğinin yanı sıra marka olduğu kiraz yetiştiriciliği ile de çekim merkezi olmaya devam ediyor. Yılda ortalama bin 500 tonu ihracata 500 tonu da iç piyasaya olmak üzere kiraz üreten mahalle aynı zamanda kirazın en çok alınıp satıldığı Türkiye’deki merkezlerin başında yer alıyor.


Aşağı Yakacık Mahalle Muhtarı Muammer Fidan, kiraz hasadının gerçekleştirildiği haziran ayında mahallelerinde büyük hareketlilik yaşandığını ifade ederek, “Türkiye’de en son hasat edilen kirazın yetiştiği mahallemizde bu günlerde kiraz borsamız oldukça hareketlendi. İhracatçı ile tüccarların en az 3 hafta misafir edildiği mahallemizde her gün onlarca alıcıya kiraz temin ediyoruz. Türkiye’de eşi benzeri olmayan kirazımız başta İngiltere olmak üzere Almanya, Polonya, Ukrayna, İspanya gibi tüm Avrupa ülkeleri ile Hong Kong’a da ihraç ediliyor. Bu sezonda rekolte düşük olduğu için ihracata bin ton, iç piyasaya ise 500 ton civarında kiraz verdik. Temmuz ortasına kadar da hasadımız devam edecek. Özellikle 900 rakımlı yaylamızda ürettiğimiz kirazlar kalibre olarak Türkiye’deki en büyük kalibre olan 32’ye kadar ulaşıyor. Görünümü, iriliği, lezzeti, aroması ile ihracatçının tercih ettiği bir kirazımız var” dedi.



"İngiliz kraliyet ailesi de yiyor"


Avra kirazının dünyada aranılan bir ürün olduğunu kaydeden Fidan, “Kirazımız yurt dışında öylesine meşhur ki, İngiliz kraliyet ailesi başta olmak üzere İngiliz futbolcular da kirazımızı beğenerek yiyor. Kraliyet mutfağına kadar ulaşan kirazımızı son yıllarda Hong Kong’a da gönderiyoruz. Avra kirazının ünü sadece Türkiye’de değil dünyada da yayılmış durumda. Herkesi kirazımızdan tatmaya davet ediyoruz” diye konuştu.



"Aşağı Yakacık, ihracatçının tercih ettiği yerlerin en başında geliyor"


Bursa, Manisa-Alaşehir, Isparta ve değişik illerden gelen çok sayıda firma yetkilisinin, aroması, iriliği ve lezzeti nedeniyle Aşağı Yakacık kirazını tercih ettiklerini kaydeden Alaşehirli ihracat firması yetkilisi Serkan Alkan ise, şöyle konuştu:


"Kalitesi nedeniyle tercih ettiğimiz Aşağı Yakacık kirazını buradan satın aldıktan sonra Alaşehir’deki işletmemize götürerek işliyor ve ihracata gönderiyoruz. Başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesine ihracatımız var."

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Samsun ’Göğüs büyüklüğü bazı sağlık problemlerine yol açabilir’ Göğüslerin büyük olmasının bireye etkilerinden bahseden Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Kağan Bekircan, “Göğüs büyüklüğü genellikle hastalarımızda boyun ağrısı, boyunda düzleşme, göğüs altlarında pişik, sütyen bağlarının omuzlarda çukurluk yapması gibi şikâyetlere neden olmaktadır. Özellikle bu grup hastalarımıza göğüs küçültme ameliyatını önermekteyiz” dedi. Liv Hospital Samsun Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Kliniği’nden Opr. Dr. Kağan Bekircan, meme estetiği hakkında bilgilendirmelerde bulundu. “Meme estetiği öncesi her hastada tarama yapıyoruz” Kadında vücut estetik görseli oluşturan yapılardan birinin göğüslerinin olduğunu dile getiren Opr. Dr. Bekircan, “Özellikle kadınlarda özgüven yokluğuna neden olmaktadır ve bu durum sosyal hayatlarına yansımaktadır. Göğüslerin çeşitli estetik bozuklukları mevcuttur ve bunlar estetik ameliyatlar ile çözülebilmektedir. Göğüs yapısının büyüklüğü, küçüklüğü veya sarkmasına yönelik estetik cerrahiler günümüzde sıkça yapılmaktadır. Göğüs ameliyatlarından önce her hastalarımıza meme taraması yapıyoruz. Estetik ameliyatından önce memede herhangi bir kitle olup olmadığını yaptığımız görüntüleme yöntemleri ile tarıyoruz. Kitle olması durumunda ilgili bölüme yönlendiriyoruz” diye konuştu. “Göğüs büyüklüğünü problemlere neden olabilir” Göğüslerin büyük olmasının bireye etkilerine dikkat çeken Opr. Dr. Bekircan, “Göğüs büyüklüğü genellikle hastalarımızda boyun ağrısı, boyunda düzleşme, göğüs altlarında pişik, sütyen bağlarının omuzlarda çukurluk yapması gibi şikâyetlere neden olmaktadır. Özellikle bu grup hastalarımıza göğüs küçültme ameliyatını önermekteyiz. Bu ameliyattan önce hastamıza detaylı çizimler ile ameliyat planı yapmaktayız ve fazla olan cilt ve meme dokusunu çıkarmaktayız. Ameliyattan sonra göğsün altından başlayıp yukarı uzanan ters T şeklinde bir ameliyat izi kalabilmektedir. Bu iz başta kırmızı renkte olur ve ameliyattan sonra altıncı aya doğru solarak ince çizgi haline dönmektedir. Bu izin azalması için çeşitli iz giderici tedavileri hastalarımıza öneriyoruz” dedi. “Göğsün küçük ya da büyük olması genetik olabilir” Göğüslerde küçüklük olması veya göğüslerin hiç büyümemesinin, genetik ve çeşitli hormonal dengesizlik durumlarına bağlı gelişebildiğini söyleyen Opr. Dr. Bekircan, şu bilgileri paylaştı: “Bu hastalarımızın göğüs hacmini kazandırmak için göğüs protezi önermekteyiz. Çeşitli şekillerde, hacimlerde ve yüksekliklerde protezle bulunmaktadır. Hastanın göğüs yapısına ve isteğine göre bu protezlerden en uygun olanını seçiyoruz. Bu ameliyatta göğüs altında yapılan kısa bir kesi yardımıyla girilerek uygun olan göğüs protezini yerleştiriyoruz. Bu ameliyatta yaptığımız iz kısa ve göğüs altındaki katlantıda gizleneceğinden dolayı belirgin bir iz kalmamaktadır. Bu iz ilk altı ay kırmızı renkte olup sonrasında solarak normal cilt rengine dönmektedir. Protezler ömür boyu kullanılabilmektedir ve değişmesi gerekmemektedir. Göğüs büyütme ameliyatından sonra gebelik durumunda hasta emzirebilmektedir. Bu ameliyatla süt gelmesinde azalma görülmemektedir.” “Gebelik sonrasında göğüs sarkması olabilir” Göğüslerde sarkmanın genellikle kilo verme ve gebelik sonrasında oluşabildiğini söyleyen Opr. Dr. Bekircan, “Göğüs ucunun göğüs katlantı hattından aşağıda olması olarak tariflenebilir. Bu durumdan şikâyeti olan hastalarımıza yeterli dokusu olması durumunda meme dikleştirme ameliyatını önermekteyiz. Meme dokusu yetersiz olan hastalarımızda protez ile birlikte meme dikleştirme ameliyatını önermekteyiz. Bu ameliyatta meme küçültme ameliyatından daha kısa olan ters T şeklinde bir iz kalabilmektedir. Bu iz ameliyattan sonraki altıncı aya doğru solarak normal cilt rengine yaklaşmaktadır. Bu ameliyattan sonra gebelik durumunda hasta emzirmesi durumunda süt gelmesinde azalma olabilmektedir” diye konuştu. “Ameliyat sonrası 2 gün misafir ediyoruz” Ameliyat sonrası dikkat edilmesi gerekenlere değinen Opr. Dr. Bekircan, “Göğüs ameliyatlarından sonra hastalarımızı ortalama olarak 2 gün kadar hastanemizde misafir etmekteyiz. Hastalarımıza taburculuk sonrasında 2 aya kadar korse dediğimiz ayarlanabilir sütyen kullanmasını öneriyoruz. Bu süre zarfında hastamızın ağır işlerden kaçınmasını öneriyoruz. Hastalarımız gündelik hayatlarına bir hafta içerisinde dönebilmektedirler. Bu ameliyatlar ile hastalarımıza daha estetik ve doğal bir görünüm kazandırmaktayız. Bununla birlikte hastalarımızın özgüvenleri artmaktadır ve bu durumda hastalarımızın sosyal hayatına yansımaktadır” ifadelerini kullandı.
Antalya ’Plastik ajanlar’ sağlığı tehdit ediyor TEMD Genel Sekreteri Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, insan hayatının her aşamasında olan plastik ürünlerin, çeşitli hastalıklara yol açtığına dikkat çekti. Ertörer, "Alınabilecek en iyi önlemlerden biri, iç mekan havalandırmasının çok iyi yapılması ve plastik kaplarda ısıya maruz kalmış gıdaları asla tüketmemek. Gebelerin çok fazla güneş kremi kullanmaması gerekiyor" dedi. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) Genel Sekreteri Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, Antalya’da katıldığı 45. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kongresi’nde, "Endokrin Bozucular ve Sağlığımız" başlıklı sunumunda, plastik ajanların sağlığı tehdit ettiğine dair açıklamalarda bulundu. "Birden fazla endokrin bozucu ajana, kümülatif etkilerine maruz kalabiliyoruz" Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, endokrin bozucuları, üreme ve gelişimsel süreçlerin dengesi için gerekli hormonların; sentezi, salgısı, dolaşımı, metabolizması, duyarga bağlanma fonksiyonu ve yıkımı ile etkileşime geçen dış maddeler olarak ifade etti. Ertörer, "Plastik ajanlar, günlük hayatımızın her alanına girmiş, endüstrileşmenin getirdiği bir takım dış maddeler. Bu ajanların içinde, ftalat gibi endokrin bozucu olarak adlandırılan, endokrin sistemin üzerinde üreme ve gelişimsel süreçleri olumsuz etkileyen maddeler var. Bu ajanlar, kısırlık, mükerrer düşüşler, meme ve rahim kanseri, erkekte prostat kanseri, diyabet, obezite, astım gibi olumsuzlara sebep olabiliyor, çocuklarda ise dikkat eksikliği sendromuna neden olabiliyor. Çevreye karıştığı takdirde, bu ajanların etkileri 10 yıllarca besin zincirine girerek, nesilden nesile aktarılıyor ve nefes yolunda birikiyor. Ağız, cilt ve solunum yoluyla alınabiliyor. Biz aynı anda birden fazla endokrin bozucu ajana, kümülatif etkilerine maruz kalabiliyoruz" diye konuştu. Güzel kokulu deterjanlar endokrin bozucu Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, plastik ajanların insanları birçok alanda etkileyebileceğine vurgu yaparak, sık maruz kalınan yerleri açıkladı. Ertörer şöyle konuştu: "Bu ajanlar, plastik şişenin içinde plastiği sertleşmek için kullanılan, iki plastiği birbirine yapıştırmada kullanılan ajanlar. Güneş kremleri ve kozmetiklerin içinde varlar, özellikle koku molekülleri içine entegre olmuş olanlar var. Bu ajanlara nasıl maruz kalınabiliyor? Örneğin; bir plastik içeriği, mikrodalga fırında ısıttığınızda, içeriğine geçiyor. Bir plastik şişede bulunan su, güneşte beklediği zaman, sıvı içeceğine geçebiliyor. Bir oda kokusu sıktınız ya da banyoyu çok iyi bir deterjanla yıkadınız, bu deterjanların içindeki kokularda var. Eğer çok iyi havalandırmazsanız, o ortama maruz kalabilirsiniz. Bu ajanlar, pestisit denilen tarımda verimliliği artırmak için kullanılan ajanlar, endokrin bozucu olarak geçmekte." "Bu konuya kaynak aktarılması gerekiyor" Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, son olarak plastik ajanlarla nasıl mücadele edileceğine dair bilgiler de verdi. Hastalıkların önlenmesi için, öncelikle yasa koyucuların harekete geçmesi gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Ertörer, konuşmasını şu şekilde sonlandırdı: "Alınabilecek en iyi önlemlerden biri, iç mekan havalandırmasının çok iyi yapılması ve plastik kaplarda ısıya maruz kalmış gıdaları asla tüketmemek. Bebeği soya bazlı mamalarla değil, anne sütüyle beslemek de bir diğer korunma yöntemi. Gebelerin çok fazla güneş kremi kullanmaması gerekiyor. Çok fazla derin su balığı tüketmememiz lazım, çünkü ağır metaller de endokrin bozucu ajanlar olarak sayılmakta. Alınabilecek önlemler basit önlemler ama maliyetli, plastik ucuz ama cam pahalı. Yasa koyucuların bu konuda çok akıllıca davranması, dünyada bu konuya çok mesai harcayan bağımsız uluslararası kuruluşlarla beraber çalışılması gerekiyor. Bu konuya, kaynak aktarılması gerekiyor. Endüstriyel atıkların, çevreye karışma sürecinde evrensel olarak uygulanan kuralların, hayata geçmesinin sağlanması gerekiyor."