EĞİTİM - 03 Mayıs 2018 Perşembe 14:10

Sınırdışı korkusuyla 8 bin 500 Suriyeli çocuk okula gitmiyor

A
A
A
Sınırdışı korkusuyla 8 bin 500 Suriyeli çocuk okula gitmiyor

Bursa’da ikamet ededen Suriyelilerin ilkokul çağındaki 8 bin 500 çocuğu okula göndermediği açıklandı.

Bursa’da ikamet ededen Suriyelilerin ilkokul çağındaki 8 bin 500 çocuğu okula göndermediği açıklandı. Bursa Vali Yardımcısı İbrahim Avcı, Suriyeli ailelerin sınırdışı edilme korkusuyla çocuklarını okula göndermeye çekindiklerini söyledi.


Bursa Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğü ile Uludağ Üniversitesi, Suriyeli göçmenlerin yükseköğretim ve denklik konusundaki sorularını yanıtlamak ve sıkıntıları çözmek amacıyla Rektörlük binasında bir toplantı yaptı. Yükseköğretim görmüş Suriyelilerin katıldığı toplantıda konuşan Vali Yardımcısı İbrahim Avcı, Bursa’da 148 bin Suriyelinin yaşadığını, 18 bin öğrencinin eğitimine devam ettiğini, ancak 8-15 yaşlarındaki 8 bin 500 dolayında çocuğun hiç okula gitmediğinin belirlendiğini açıkladı. Uyum içinde ve sağlıklı bir şekilde bir arada yaşayabilmeleri için çocukların eğitim ve öğretimlerini aksatmadan tamamlamaları gerektiğine işaret eden Avcı, Suriyelilere seslenerek, “Hiç çekinmeden, endişe etmeden çocuklarınızı okula gönderin. Bu çocuklarımız yazın telafi eğitimi alacaklar ve sonra normal eğitime intibak edecekler. Bu çocukların eğitimi için Milli Eğitim, Halk Eğitim, sivil toplum kuruluşları ve muhtarlar seferberlik halinde. Eğitimin masraflarının bir kısmını da uluslararası kuruluşlar sağlıyor. Sizler de çevrenizde çocuklarını okula göndermeyenler varsa söyleyin, onlara tavsiyelerde bulunun, bize destek olun” dedi.


Uludağ Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Atakan Avcı da, yükseköğretim ve denklik konusunda bir sunum yaptı. Avcı, kimlerin başvurabileceğinden, başvuruların nasıl değerlendirildiğine kadar ayrıntılı bilgiler verdi. Daha sonra, Suriyelilerin konuyla ilgili soruları cevaplandırıldı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Zonguldak "Ayağıma Bastın" dayağı Murat’ı yatağa mahkum etti Çanakkale’de okulda arkadaşı tarafından dövülen ve kalbi duran Murat Duha Yıldız’ın yaşam mücadelesi Zonguldak’ta sürüyor. Anne Çiğdem Yıldız, "Velilerimiz diyor ki ‘Çocuğumun dersi nasıl?’ Önce dersten önce sevgi ve saygıyı öğretsinler çocuklarına ki karşıdaki insanları ezmeyeceğini, nasıl davranacaklarını öğretsinler" dedi. Çanakkale’nin Biga ilçesinde İÇDAŞ Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde yaşanan akran zorbalığı, 14 yaşındaki bir çocuğun hayatını kararttı. Geçen 25 Eylül’de meydana gelen olayda, iddiaya göre "ayağına basma" tartışması yüzünden sınıf arkadaşı Y.C. tarafından öldüresiye dövülen Murat Duha Yıldız, ağır beyin hasarı aldı. Yıldız’ın Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi (BEUN) Hastanesi Fizik Tedavi servisinde tedavisi sürüyor. Kalbi iki kez durdu, organları hasar gördü Olay günü sınıf arkadaşının yumruklu saldırısına uğrayan Yıldız, kalbine aldığı darbe ve başını sıraya çarpması sonucu beyin kanaması geçirdi. Yere düştükten sonra da tekmelenmeye devam edilen öğrencinin akciğer, karaciğer, pankreas ve dalağında kanamalar oluştu. Ambulansta ve acil serviste kalbi iki kez duran ve yapılan müdahalelerle hayata döndürülen Murat, 35 günlük yoğun bakım sürecinin ardından servise alındı. Dehşet anlarını anlatan anne Çiğdem Yıldız, "Sınıfta okul ders zili çalınca sırasına geçerken benim oğlum arkadaşının ayağına basıyor. Bir hamlede çocuğuma vuruyor kalbine yere düşürüyor. Kafası masaya denk geliyor, beyin kanaması geçiriyor. Sonra yere düştüğü halde tekmelemeye devam ediyor. Akciğer, karaciğer, pankreas, dalak kanaması ve o halde Kalbinde duruyor yani. Ambulans çağırıyorlar. Sonra tekrardan ikinci kez acilde de kalbi duruyor. 20 dakika geriye çevirmeye uğraşıyorlar çocuğumu. Sonra oradan ÇÖMÜ’ye geçtik. Orada yoğun bakımda yattı 35 gün. 35 günün ardından servise çıktı ama hala oğlum konuşamıyor" diye konuştu. "Hareket edemiyor, bitkisel hayatta gibi" Oğlunun başından bir an olsun ayrılmayan anne Çiğdem Yıldız, Murat’ın karnına takılan PEG (beslenme tüpü) ile beslendiğini belirtti. Oğlunun eski hareketli günlerini özlediğini belirten acılı anne, "Bitkisel hayatta gibi. Karşı taraf tutuklandı ve ıslah evinde. Şu an tedavi fizikte yatıyoruz burada. İyi yani iyi gidiyor. Konuşma yok. Hareket edemiyor. Tek uyup uyandığını görüyoruz. Allah’ım kimseyi evladıyla sınamasın gerçekten çok zor. Ki ben hala zor günler yaşıyorum. Ama çocuğumu öyle yatarken görmek içimi parçalıyor yani. Çünkü hiperaktif bir çocuktu. Yatmayı sevmeyen, uyumayı sevmeyen bir çocuktu. Bilmiyorum. Ama iyi olacak. İnanıyorum" ifadelerine yer verdi. "Çocuğunuza notu değil, saygıyı sorun" Anne Yıldız, yaşanan vahşetin ardından velilere seslenerek şöyle dedi: "Veliler sürekli ’Çocuğumun dersi nasıl?’ diye soruyor. Ben diyorum ki; dersten önce çocuklarınıza sevgiyi, saygıyı, karşısındaki insanı ezmemeyi öğretin. Benim okula gittiğimde ilk sorduğum soru ’Hocam Murat’ın saygısı, sevgisi yerinde mi?’ olurdu. Allah kimseyi evladıyla sınamasın." Olayın ardından saldırgan öğrenci Y.C. "öldürmeye teşebbüs" suçundan tutuklanırken, okul müdürü ve iki müdür yardımcısının açığa alındığı öğrenildi.
Yozgat Yozgat’ta Emirci Sultan Sempozyumu düzenlendi Yozgat’ta düzenlenen Emirci Sultan Sempozyumu’nda kentin tarihi birikimine dikkat çekildi. Sempozyum, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Türk Kültürü Açısından Hacı Bektaş-ı Veli Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi öncülüğünde Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığının katkılarıyla sürdürülen ‘Türk Dünyası ve Pir-i Türkistan Yesevi Yolu ve Mirası’ panelleri kapsamında gerçekleştirildi. Yozgat Büyük Sinema Salonu’ndaki sempozyuma Yozgat Valisi Mehmet Ali Özkan, il protokolü, akademisyenler ve vatandaşlar katıldı. Prof. Dr. Sadullah Gülten, "Türk dünyasında en önemli, ön plana çıkmış kişilerin başında bildiğiniz gibi Hoca Ahmet Yesevi gelmekte. Hoca Ahmet Yesevi, doğduğu topraklardan bütün Türk dünyasını etkileyebilecek halifeler yetiştirmiş ve onları dünyanın dört bir tarafına göndermiştir. Türkistan’da, Kazakistan’da, Kırgısiztan’da, Azerbaycan’da ve diğer Türk dünyasında olduğu gibi aynı şekilde Anadolu’nun bağrında da kendisine bağlı halifeler bulunmaktadır. Çok az bilinse bile bugün Yozgat’ta Osmanpaşa köyünde ‘Emirci, Emirçe, Emir-i Çin’ olarak bilinen Emirci Sultan, menkıbeler ve geleneksel rivayetler üzerinden Hoca Ahmet Yesevi’ye bağlanmakta ve onun dergahında yetiştikten sonra Anadolu’ya gelip hem Anadolu’nun Türkleşmesini hem de İslamlaşmasını sağlayan bir gönül eri olarak ortaya çıkmaktadır" dedi. Programda alanında uzman akademisyenler tarafından Emirci Sultan’ın hayatı, ilmi yönü ve kültürel mirası ele alındı.
Gaziantep Gaziantep’te 67 yaşındaki terzi ustası, elinden kitabı düşürmüyor Gaziantep’te 55 yıldır terzilik yapan 67 yaşındaki Nezir Canpolat, ilerleyen yaşına rağmen mesleğini sürdürürken, boş zamanlarında ve yorucu iş sonrasında verdiği molalarda kitap okuyarak dinleniyor. Şahinbey ilçesinin Tarihi Bey Mahallesi’nde bulunan 15 metrekarelik dükkanında çıraklıktan başladığı terzilik mesleğini sürdüren Nezir Canpolat, 55 yıldır mesleğini severek yapıyor. Mesleğe 12 yaşında iken bir terzi ustasının yanında çırak olarak başladığı meslekte kendini geliştiren Canpolat, askerliğin ardından 1984 yılında mesleğini sürdürdüğü iş yerini açtı. O tarihten bu yana aynı iş yerinde müşterilerine hizmet vermeyi sürdüren ve gelişen teknolojiye inat mesleğini bugünlere kadar devam ettiren Canpolat’ın mesleği sayesinde büyütüp okuttuğu erkek çocuklarından biri uçak mühendisi, diğer oğlu ise doktor oldu. Mesleğini çok seven ve sağlığı elverdiği müddetçe de çalışmaya düşünen Canpolat, kendisinden sonra bu mesleği devam ettirecek kimsenin olmamasının hüznünü yaşıyor. Mesleğinde 55 yılı geride bırakan Canpolat, arkadaşı sayesinde edindiği kitap okuma alışkanlığını her yerde sürdürüyor. Elinden kitabı hiç düşürmeyen ve kitap okuma alışkanlığını yaşamının her anında sürdüren Canpolat, iş yerinde de yorucu iş sonrası verdiği molalarda kitap okuyarak dinleniyor. İş yerinin bir kısmını kitaplık haline getiren ve her gün iş arasında 50 sayfa kitap okuyan Canpolat’ın kitap sevdası müşterilerinin ve çevresindekilerin de ilgisini çekiyor. Mesleğe 12 yaşında başladığını belirten Canpolat, "Gaziantep’te ‘Terzi Nezir’ olarak biliniyorum. 1970 yılında çırak olarak bu işe girdik. O günden bugüne terziliğe devam ediyoruz. Okulu bitirdikten hemen 1-2 yıl sonra sanata girdik. Terziliği tercih edip terzi olmaya karar verdik. Ondan sonra da terzi olmaya başladık. Belli bir dönem çıraklık dönemi geçiyor. Ondan sonra kalfalık dönemi başlıyor. O dönemden sonra da askere gidiyoruz, askerlik geliyor. Askerlik dönüşünde yine kalfalık yapmaya devam ediyoruz. Daha sonra 1984’te ben buraya dükkan açtım. Ben 1974’ten bu yana da ustalık yapıyorum. Mesleğe başladığımda 12 yaşındaydım. Mesleğe Şehreküstü’de bir terzi vardı ve o ustamın yanında çalıştım. Daha sonra ustam çarşıya geldi. 1974 yılına kadar aynı ustayla çalıştım. Ondan sonra değişik yerlerde çalıştım. Böylelikle kalfalık dönemi de belli bir süre sonra bitti. Ustalık dönemine başladım" dedi. Mesleğini çok sevdiğini ve sağlığı elverdiği müddetçe çalışmaya devam edeceğini belirten ifade eden Canpolat, "Terzilik zor bir meslek. Konfeksiyonda bir elbiseyi bir saatte dikiyoruz. Bizde ise bir elbise bir haftada bitiyor. Bir haftada bile bir elbise zor bitiyor. Terzilik emek isteyen bir meslektir. Terzilik sanatında çok özverili olmak gerekiyor. Özverili olmasan bu işi yapamazsın" şeklinde konuştu. Bugüne kadar geçimini sadece terzilikten sağladığını belirten Canpolat, "Bu meslekle iki tane çocuk büyüttüm. Bir tanesi uçak mühendisi oldu. Bir tanesi de doktor oldu. Şu an mesleğimiz zaten bitmek üzere. Hatta mesleğimiz bitti. Bizden sonra terzilik yapacak kimseyi bulamazsınız. Bizden sonra, bizim kuşaktan sonra ustalık, terzilik diye bir şey kalmayacak. Meslekte eleman yetişmemesi elbette üzüyor. Ben bir tane eleman yetiştirdim ve bu meslek verimsiz diye başka bir işe yöneldi. Yani yetiştirdiğimiz insanlar bile meslek verimli olmadığı için daha verimli işlere yöneliyorlar. Bu işi seviyorum. Bu iş bana haz veriyor. Onun için bu mesleğe devam ediyorum. Elimiz iğne iplik tutuncaya, gözümüz görünceye kadar çalışacağız" ifadelerini kullandı. Küçük yaşlardan beri kitap okuduğunu ve insanların kendini geliştirmesi için kitap okuması gerektiğini belirten Canpolat, "Kitap okumak güzel. Kitap insan zekasını geliştiriyor ve kitap insanın beynine bir canlılık veriyor. Kitap okumakla dünyayı tanıyorsun, insanları tanıyorsun. Kitap okumayı da onun için seviyorum. Kitap okuyan kişinin bilgi birikimi artıyor. Her gün kitap okuyorum. Her gün belli bir saatte kitap okuyorum" diye konuştu.
Adana Ormanı yakan sanığa en az 10 yıl hapis istemiyle dava açıldı Adana’da ormanlık alanı yaktığı ileri sürülerek tutuklanan sanık için en az 10 yıl hapis talebiyle dava açıldı. Yangın bu yıl 25 Temmuz’da merkez Sarıçam ilçesine bağlı Yarımca Mahallesi’nin Coşanlar mevkiinde ormanlık alanda çıkmıştı. Jandarmanın yaptığı çalışmada yangını T.Y.G.’nin (19) çıkardığı belirlenmiş şahıs tutuklanmıştı. Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen orman yangını soruşturması tamamlanarak iddianame hazırlandı. Sanığın, 6831 Sayılı Orman Kanunu’nun "kasten orman yakma" suçu kapsamında 10 yıldan az olmamak üzere hapis ve 10 bin güne kadar adli para cezasına çarptırılması istenen iddianame, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi. İddianamede, Sarıçam Orman İşletme Şefliği ekiplerince söndürülen ve kundaklama sonucu çıktığı belirlenen yangında 250 metrekarelik alanın zarar gördüğü belirtildi. İhbardan 5 dakika sonra olay yerinde görülen bir pikabın, ekiplerin "dur" ihtarına uymayarak kaçtığı aktarılan iddianamede, "Yarımca Mahallesi’ndeki sağlık ocağının bahçesinde park halinde bulunan araçtaki kişilerin T.Y.G. ile suça sürüklenen çocuklar M.G. ve R.Y. oldukları tespit edilmiştir" ifadesi kullanıldı. Daha önce sanık T.Y.G. ve akrabaları hakkında aynı yerde piknik yaparken ateş yaktıkları için orman personelince para cezası uygulandığı bilgisine yer verilen iddianamede, "Ekiplerin şüphelilere idari para cezası düzenlediği sırada sanığın akrabalarından A.T.G’nin ’Siz bundan sonra göreceksiniz orman nasıl yakılır’ dediği, bu söz ve olay hakkında da tutanak tanzim edildiği belirlenmiştir" denildi. Sanığın ifadelerinde çelişkili beyanlarda bulunduğu aktarılan iddianamede, şunlar kaydedildi: "Suça sürüklenen çocuklar ile sanık T.Y.G’nin, fikir ve eylem birlikteliği içerisinde hareket ederek Coşanlar mevkiindeki ormanlık alanı kundakçılık yöntemiyle yaktıklarının tespit edildiği, bu anlatımlarla birlikte T.Y.G’nin kasten orman yaktığı yönünde yeterli şüpheye ulaşılmıştır." İddianamede ifadesine yer verilen sanık, şu beyanda bulundu: "Köyde su kesik olduğu için su almak amacıyla M.G’nin kullandığı 01 ATC 487 plakalı araçla Coşanlar Mahallesi’ne gittik. Yanımızda R.Y. de vardı. Su ihtiyacımızı karşıladıktan sonra jandarma ekipleriyle karşılaştık. M.G’nin ehliyeti olmadığı için jandarma ekiplerinden kaçtık. Orman yangınını görmedik." Olaya karışan ve 18 yaşından küçük olan M.G. ile R.Y. hakkında ayrı yürütülen soruşturmanın devam ettiği öğrenildi.