GENEL - 25 Nisan 2017 Salı 10:28

"FETÖ cinsel istismarcı"

A
A
A
"FETÖ cinsel istismarcı"

Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez, FETÖ lideri Fetullah Gülen’in 6 yaşında başladığı ilkokulu 17 yaşında dışarıdan tamamladığını, dış istihbarat servisleri tarafından yetiştirildiğini ifade ederek, "Bölücü başı Gülen, Kırklareli’den çocuk istismarı iddiaları ve gazetecinin öldürülmesi üzerine kaçmak zorunda kaldı" dedi.

Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez, FETÖ lideri Fetullah Gülen’in 6 yaşında başladığı ilkokulu 17 yaşında dışarıdan tamamladığını, dış istihbarat servisleri tarafından yetiştirildiğini ifade ederek, "Bölücü başı Gülen, Kırklareli’den çocuk istismarı iddiaları ve gazetecinin öldürülmesi üzerine kaçmak zorunda kaldı" dedi.


Atatürk Üniversitesi Kültür Merkezi Mavi Salonda konferans veren Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez, FETÖ lideri Gülen’le ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.


Eğilmez, Gülen’in dış istihbarat örgütleri tarafından yıllar önce yetiştirilmeye başlandığını ifade ederek, "Resmi kayıtlara göre 27 Nisan 1941 tarihinde doğan Fetullah Gülen, kendisini kasıtlı olarak Mutafa Kemal’in öldüğü tarihte doğduğunu iddia eder. Bunun sebebi FETÖ Atatürk’ü deccal olarak kabul edip, onun öldüğü gün Mehdi olarak gördükleri Gülen’in doğduğuna inanırlar. Gülen’in dedesi bir Ermeni kaçağıdır. O dönemlerde Bitlis, Ermeni çetelerinin yuvalanmaya başladığı, Osmanlı’ya karşı isyan hareketlerinin temellerinin atıldığı bir bölgeydi. Hal böyleyken, Ahlat’ta yaşayan bir ailenin sürgün edilmesinin en başta gelecek nedeni, Osmanlı yönetimine karşı Ermeni çetelerle işbirliği yaparak isyana iştirak veya Fetullah’ın anlattığı gibi cinayet olabilirdi. Ancak cinayet gibi gözardı edilemeyecek bir suçun da o dönemlerde sürgün gibi kıyaslanamayacak düzeyde bir cezaya maruz bırakılması da pek mümkün olamazdı. Konuya buradan bakıldığında, Fetullah’ın dedesinin cinayetten dolayı sürgün edilmediğini düşünmek de pek yanlış olmayacaktır. Pasaport başvurusunda da anne adını Rabin olarak beyan etmiştir. Bu isim Yahudi kökenli bir isimdir. Eldeki verilere bakılacak olursa Gülen’in baba tarafı Ermeni anne tarafı da Yahudilerden geliyordu. Örgüt üyeleri, elebaşının Seyyid, Nene Hatun veya Mehmed Şükrü Paşa’nın soyundan geldiği gibi tutarsız iddialar içirişindedir. Yaptığımız çalışmalarda bu iddialarının tamamen mesnetsiz olduğu ispat edilmiştir" dedi.



"Bölücü başı Gülen, Kırklareli’den çocuk istismarı iddiaları ve gazetecinin öldürülmesi üzerine kaçmak zorunda kaldı"


Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez, bölücü başı Gülen’in, Kırklareli’den çocuk istismarı iddiaları ve gazetecinin öldürülmesi üzerine kaçmak zorunda kaldığını ifade ederek, şöyle konuştu:


"Gülen’in Kırklareli günleri hakkında çok önemli iddialar vardır. Gülen bu dönemde yaşı küçük erkek çocuklarını taciz ettiğine dair, güçlü suçlamalarla karşı karşıya kalmıştır. Bununla bağlantılı olarak, mevcut suçlamaları belgeleriyle kanıtlayacağını belirten Kırklareli yerel gazetecilerinden emekli öğretmen Haydar Meriç’in öldürülmesi olayına karıştığı iddiaları da mutlaka dikkate alınması gereken söylemlerdir. Bu iddia kısa sürede tüm Kırklareli’ne yayılınca kendisine karşı ciddi bir tepki oluşmaya başlar. Gittikçe büyüyen tepkiler sonucunda Gülen çareyi Kırklareli dışına çıkmakta bulur ve aceleyle Ankara gelir."



"Ermeniler üzerinden Batı’ya mesaj"


Savaş Eğilmez, Gülen’in daha Ermenilerin sözde soykırım iddiaları dünya gündemine gelmeden yaklaşık 10 yıl önce soykırımı kabul edip, Ermeni Patriğe mektup yazarak üzüntülerini bildirdiğini kaydederek, mektupta yazılanları şöyle açıkladı:


"Kırklareli 6 Mayıs 1965. Aziz ve Muhterem Patrik Şinork Kalustyan, esasen bütün milletler ve insanlar kardeştirler. Çünkü hepimizin Büyük Anası Hz. Havva dedesi Hz. Ademdir. Bütün dinler, bilhassa semavi dinler insanlara daima iyilik hoşgörülük tavsiye etmektedir. Musevilik, Hıristiyanlık dinlerinin esasları birbirine çok benzemektedir. Semavi dinleri bize tebliğ eden Peygamber dediğimiz büyük insanların müşterek dedeleri Hz. İbrahim’dir. Binaenaleyh insanların din ve milliyet ayrılığından bahsederek birbirleri aleyhine düşmanca hareket etmeleri yersizdir. İnsanlara daima müsamaha ve iyilik emreden büyük insan büyük Peygamber Hz. İsa bir mümessili sıfatıyla bu makamda bulunmanız bana ve Müslüman alemine onur vermektedir. Çocukluk ve meslek hayatımda tanıdığım birçok Ermeni aile ve şahsiyet vardır. 1915 yılında Ermenilere yapılan büyük soykırımını lanetle yad etmekten geçemeyeceğim. Öldürülen, katledilen insanların içerisinde ne kadar büyük insanların bulunduğunu derin bir hassasiyetle okuyor, onları saygıyla anıyorum. Büyük Peygamberinizin Hz. İsa‘nın çocuklarının Müslüman geçinen cahil insanlar tarafından katledilmesini esefle kınıyorum. Bu vesile ile zatı alinize sonsuz teşekkürlerimi sunar bu toprakların değerli çocukları olan Ermeni yurttaşlarımızı Rum vatandaşlarımızı aziz Türk kardeşleri ile daima huzur ve saadet içinde yaşamalarını ulu tanrıdan niyaz ederim. Kırklareli vaizi Fetullah Gülen."



"Dayakçı Gülen"


Eğilmez, Gülen’in Kestanepazarı Kur’an Kursu’ndaki talebelerine karşı aşırı baskı uyguladığını belirterek, "Balta sapına benzer özel yapılmış sopalar ve hortumlar kullanarak öğrencilerini dövmüştür. Öğrencilerine kızdığı anlarda cinnet geçiren Gülen, çocukları bayılana veya kemikleri kırılana kadar döver, bu esnada kendisi de bilincini kaybedermiş. Özellikle çok yakınında olan Cevdet Türkyolu’nu falakaya yatırdığı ve yüzünü kızartacak kadar her gün tokatladığı, Barbaros Kocakurt’un kolunu kırdığı, daha sonra FETÖ’den ayrılan ve örgütün önde gelen isimlerden Latif Erdoğan, Hüseyin Gülerce ve Nurettin Veren tarafından medyada sık sık dile getirilmiştir" şeklinde konuştu.



Gülen’in ruh hali


Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez, şu bilgilere yer verdi:


"Gülen, ruhlar dünyasıyla iletişime geçen medyumlara güveniyor. Telestezi ve radyesteziyi bilim olarak görüyor. Gülen, rüyaların gaipten haber verdiğine inanıyor ve bu konuda kendi deneyimlerinden söz ediyor; Said-i Nursi’nin de ’seçilmiş kişi’ olduğunu bir rüya sonucu öğrenmişti. Gülen, psikokineziyi düşüncelerinin en büyük delillerinden biri olarak görüyor. Tescilli şarlatan, çatal-bıçak bükücüsü Uri Geller’i şahit gösteriyor. Gülen, paranoya ve şizofreni rahatsızlığının nedenin habis ruhlar ve cinler olduğuna inanıyor. Gülen, cinlerin birçok iş alanında istihdam edilebileceğini belirtiyor. Örneğin istihbaratta cinler kullanılabilirmiş. Cinleri etkin kullanmanın yolunu bulan devlet, geleceğin süper devleti olacakmış. Gülen, romantizm akımını cinlerin başlattığına inanıyor. Gülen, muskaların koruyucu ve iyileştirici gücüne inanıyor. Hatta psikolojik bir sorunu olan teyzesi bu yolla iyileşmişti. Gülen, kişinin fotoğrafına bakarak her türlü hastalığının iyileştirileceğine inanıyor. Gülen, ermiş kişilerin burunları ile duyabildiklerini; topukları ile koklayabildiklerini, parmakları ile görebildiklerini iddia ediyor. Gülen, bir kişi aynı anda yirmi ayrı yerde gözüktüğünü söylüyor. Said-i Nursi cezaevinde yatarken aynı anda camide namaz kılarmış. Gülen, büyüye inanıyor. El ve yüz falı gerçeği gösterirmiş. Gülen, yogilere büyük değer biçiyor; ’bunlar çok rahatlıkla bir treni durdurur, ellerinin bir işaretiyle kendilerinden çok uzakta olan bir insanı yatırır-kaldırır, havada uçurur ve daha nice harikulade haller gösterir’ imiş. Gülen, proletaryadan/sosyalizmden bahsetmenin şeytan işi olduğuna inanıyor. Bu şekilde bir sapkınlığı olan Fetullah Gülen’in, Kur’an-ı Kerim’e olan saygısını da incelemek gerekir. Şahitlerin anlatımına göre Gülen, Kur’an-ı Kerim’i yanlışlıklar içermekle itham etmekten ve hatta yere fırlatmaktan çekinmiyordu. Fetullah Gülen ona, ’Allah ile konuştuğunu’ söyledikten sonra Cenab-ı Allah, Fetullah Gülen’e demiş ki, ’Kainatı Hazreti Muhammed için yarattım, senin için de devam ettiriyorum.’ İşte bu safsataları Fetullah Gülen’den duyan hainler, onun izni ve onayı ile gezip sohbet ettikleri yerlerde bunları anlatıyorlardı. Fetullah Gülen’in bu ifadeleri, anılan örgütün cemaat, camia veya hizmet hareketi söyleminin çok ötesinde dini ve kutsalları ne derece istismar ettiğinin de bir delilidir. Gülen’in akıl sağlığının yerinde olmadığı açıkça bilinen bir husus. 3 Mart 1981’de Eyüp Hükümet Tabipliğine gittiğinde, reaktif anksiyete hali teşhisiyle 20 gün istirahat ve aralarında Nobraskin’in de olduğu psikiyatrik ilaçlar verilmiştir. Gülen’in gençlik dönemlerinden beri her gün Diyazem adlı psikiyatrik ilacı kullandığı da biliniyor."



"Örgüt üyeleri sınıflara ayrılmış"


Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez, FETÖ’nün örgüt üyelerini sınıflara ayırdığını kaydederek, "15 Temmuz sonrasında gözaltına alınan ve tutuklanan örgüt mensuplarından bazılarının ifadeleri, ’Cemaatte üniversite ve yüksekokul diye adlandırılan kısımda gruplar B4, B5, A4 ve A5 olarak adlandırılırdı. B4, ara sıra sohbete gelen, hizmete köklü bağlı bulunmayan kişilerdir. Bu kişiler himmet vermezler, sigara içme ve namaz kaçırma gibi kusurları olan kişilerdir. B5 de B4 gibi sohbete ara sıra gelenler ve bunların kötü alışkanlıkları olmayan kişilerdir. A4, hizmete bağlı himmet verir ama okey oynayan ve sigaraları olan kişilerdir. A5, hizmete tam bağlı, himmet verir ve hiçbir kötü alışkanlığı olmayan kişilerdir.’ ’Mahrem Abiler’ yapılanmasına ilişkin oldukça ilginç hususlar içerdi." diye konuştu.



Yeşil Kuşak Projesi


Eğilmez, 1980’li yılların hemen öncesinde yaşanan değişimlerin, NATO-ABD kaynaklı Yeşil Kuşak projesini gündeme getirdiğini kaydederek şöyle konuştu:


"Projenin esası, Sovyetler Birliği’nin, güney ve güneybatı sınırlarının ılımlı İslam yönetimindeki devletlerle çevrelenmesidir. NATO ve ABD’nin yeşil kuşak politikasında, Türkiye’de, siyaseten etken olacak, Batıya muti, Hıristiyanlığa sıcak bakan ve küresel güçlerin nüfuz alanını, Sovyetler Birliği’nin çökmesi ile boşta kalan etki sahalarına taşıyacak bir yapılanmaya ihtiyaç duyulmuştu. Bu yapı, 250 milyonluk nüfusa, 10 milyon kilometrekarelik Türk dünyasına ve tabi ki ABD bütçesinin 10 katı tutarındaki doğal enerji kaynaklarına sahip Türk coğrafyasına hitap etmeliydi. Kısacası, Türk ve Müslüman kimliği taşımalıydı. Bu kişi de yıllardır hazırlanan ve büyütülen Fetullah Gülen’di."

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Ahlat’ta ‘Tarihe Damga Vuranlar Haluk Dursun’ anma programı düzenlendi Eski Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun vefatının 5. yılında Bitlis’in Ahlat ilçesinde anıldı. Ahlat ilçesinde Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun anısına “Tarihe Damga Vuranlar Haluk Dursun” anma programı düzenlendi. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı’nın katkılarıyla Anadolu Kültür ve Tarih Birliği Derneği tarafından düzenlenen program saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Daha sonra konuşma yapan Bitlis Valisi Erol Karaömeroğlu, “Haluk Dursun’un hatırasına sahip çıkan bu anlamlı program dolayısıyla sizlerle beraber olmaktan duyduğum memnuniyeti özellikle ifade etmek istiyorum. Bugün ülkemizin yetiştirmiş olduğu mümtaz bir ismi anmak üzere buradayız. Prof.Dr.Haluk Dursun’u ebedi aleme uğurlayalı tam 5 yıl oldu. Van Erciş’te kendi aracıyla seyir halindeyken meydana gelen elim bir trafik kazası sonucu maalesef hocamızı 19 Ağustos 2019 tarihinde kaybettik. Kültür birikimi ve hitabetiyle araştırmayı, bildiğini ve gördüğünü meraklısına aktarmayı seven, hayatını görevine adayan bir bilim insanıydı. Ahmet hocamızı bir kez daha rahmetle, özlemle, şükranla yad ediyorum. Değerli ailesine, dostlarına, mesai arkadaşlarına tekrar başsağlığı diliyorum. Rabbim Haluk hocamızdan razı olsun, mekanı ali olsun. Bu anlamlı buluşmanın düzenlenmesinde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” dedi. Ardından konuşan AK Parti Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız, “Gerçekten bir ideal, ülkü ve niyet uğruna yola koyulanlardandı Haluk hoca ve bugün bizi burada bir araya getirdi. Bunu da yaparken bir mekan ve bellek ilişkisi kurmaya yönelik en önemli noktalardan birinde Ahlat’ta bizleri buluşturdu. Gerçekten nereden geldik nereye doğru yürüyeceğiz duygusunu bize pekiştirebilecek bir noktada bir araya gelmiş olduk” ifadelerini kullandı. MHP Genel Başkan Başdanışmanı Prof. Dr. Ruhi Ersoy’da, “Ahlatın maneviyatıyla gençliğin enerjisini bir araya getiren bu tarihi ve bu mukaddes şehirde Kubbet-ül İslam’da sizlerle beraber olmaktan tarihe adanmış, adanmış olduğu bir ülküsünde yol yürürken rahmeti rahmana kavuşmuş değerlerimizi anma vesilesiyle sizlerle olmaktan bende kıvanç duyuyorum. Ahlat’ı anlamak, tanımak ve bu değerler etrafında dertlenen Ahmet Haluk Dursun profili, şahsiyetleri, onun etrafında neşet etmiş yetiştirmiş olduğu gençlerin yeniden filizlenmesine iklim oluşturmaktır. Bizim muradımız ve mefkuremiz budur. Siyasetten de, devlet hayatından da anladığımızda budur, bu olmalıdır. Bu sebepten dolayı bugün bu saatte bu salonu dolduran her bir arkadaşım bu atmosferin bir parçası olmuştur. Bu programın hayat bulmasında dertlenerek Ahmet Haluk Dursun hocanın derdini kendine dert ederek yola çıkıp kamu imkanlarıyla bu iş yürümüyorsa milletle yürüyebiliriz, dernekleşiriz diyerek devletimizin kapısını çalarız diyerek yolculuğa başladı. Bugünün anlamını bir bütün halinde program bitene kadar hissedip yaşayalım” şeklinde konuştu. Bitlis Eren Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.Dr.Ferit İzci ise, “Bizim medeniyetlerimiz başka medeniyetlere benzemez. Bizim medeniyetlerimiz işte böyle şahsiyetler ve gençler üzerine inşa edilmiş ilelebet varlığını devam ettirecek medeniyetlerdir. Başka medeniyetlerin hayal bile edemeyecekleri zirvelere çıkmış olan ecdadın nesilleriyiz. Hayatını bu şekilde mücadeleyle geçiren başta sayın Ahmet hocamız olmak üzere bu ülkede ve coğrafyada yetişmiş değerlerli şahsiyetlere huzurlarınızda saygıyla ve minnet duyuyorum” dedi. Düzenlenen program hakkında gazetecilere açıklamada bulunan Anadolu Tarih ve Kültür Birliği Derneği Başkanı Doğan Güngör, “Kültür ve Turizm Bakan yardımcısıyken çok sevdiği Ahlat’ı ziyaretinin hemen sonrasında geçirdiği trafik kazasıyla hayatını kaybeden Prof.Dr.Ahmet Haluk Dursun hocayı anmak, Ahlat’ı anlatmak ve gençlerle hemhal olmka için buradayız. Dernek olarak hocamızı anmak üzere yaptığımız ikinci program. İlkini Çanakkale’de yine tarihimizin müstesna mekanlarından birinde, bugünde Ahlat’ta yaptık” dedi. Anma programına katılan Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun’un kızı Nilay Dursun’da duygularını şöyle ifade etti; “Babamın hayatının son yıllarında özellikle çok önem verdiği Anadolu Tarih ve Kültür Birliği projesinin yaşatılıyor olabildiğini görmek gerçekten çok mutluluk verici. Yıllar önce babamın vefatından sonra tanıştığım bu değerli ekiple 5.yılında da bu tarz etkinliklerle bir araya gelmeyi sürdürüyoruz. Babamı anmayı, onun öğretilerini, gençlere aktarmaya çalıştığı bilgileri bir arada tekrar hatırlayarak belki yeni kitlelere aktarmaya çalışıyoruz. Bu gerçekten çok önemli. Dolayısıyla bu etkinliklerde desteği olan herkese çok teşekkür ediyorum.” İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü son sınıf öğrencisi Kenan Toprak Çatkın’da, “Ahlat’a ikinci gelişim. Bundan önce de bir program aracılığıyla gelmiştim. Haluk hoca bizde çok önemli ve derin etkiler bıraktı. Zaten bu etkileri panelimizde de anlatacağız” dedi. Yapılan konuşmaların ardından program Anadolu Kültür ve Tarih Birliği Derneği Musiki Grubunun Haluk Dursun’un sevdiği müzikleri seslendirmesiyle devam etti. Arından Ahmet Haluk Dursun hocayla anısı olan çeşitli üniversite öğrencilerin paneli ve BEÜ öğretim üyesi Doç.Dr.Hasan Buğrul’un Ahlat’taki tarihi mezar taşları üzerindeki övgü içerikli yazılar adlı sunumuyla program sona erdi. Anma programı sonunda toplu hatıra fotoğrafı çektirildi. Ahlat Halk Eğitimi Merkezi konferans salonunda düzenlenen anma programına Ahlat Kaymakamı Batuhan Bingöl, Ahlat Belediye Başkanı Yavuz Gülmez, Bitlis İl Emniyet Müdürü Ortaç Şekeroğlu, Bitlis İl jandarma komutanı Tuğgeneral Eyüp Subaşı, bazı kurum amirleri, çok sayıda akademisyen, yazar, eğitimci ve öğrenci katıldı. Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun’un kaza sonucu vefatı 2019 yılında Malazgirt Zaferi’nin 948. yıl dönümü etkinlikleri öncesi Ahlat’ta gezi ve incelemelerde buluna merhum Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun, buradaki incelemeleri sonrası kara yoluyla Van’a hareket etmişti. Dursun’un içinde bulunduğu araç, Erciş’in Bayramlı Mahallesi yakınlarında kaza yapmış, kazada Ahmet Haluk Dursun hayatını kaybetmişti.
Antalya Otomobil su kanalına uçtu: Öldüğü düşünülen sürücünün yüzerek kaçtığı ortaya çıktı Antalya’da kontrolden çıkıp su kanalına uçan otomobildeki sürücü, kanaldan yüzerek çıkıp olay yerinden kaçtı. Aracın yaklaşık 1 buçuk ay önce satışını yapıp devrinin henüz alınmadığını belirten ruhsat sahibi kadın ise olay yerine geldiğindeki ilk sözü, “Allah’tan içinde kimse yok” oldu. Kazanın görgü şahidi bir genç ise, “Sürücü çok paniklemişti, yüzerek kanaldan çıktı, ardından kaçtı” dedi. Kaza, saat 22.00 sıralarında Kepez ilçesine bağlı Göksu Mahallesi’ndeki Nene Hatun Caddesi ile İbn-i Sinan Sokak kesişiminde meydana geldi. Henüz sürücüsünün ismi öğrenilemeyen 16 LUB 73 plakalı otomobilin önce kaldırıma çarpıp ardından su kanalına uçtuğunu görenler durumu 112 Acil Çağrı Merkezine bildirdi. İhbarın ardından olay yerine itfaiye, polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. Belirtilen adrese gelen itfaiye ekipleri, araçta yaptıkları kontrolde herhangi bir kişinin olmadığını tespit etti. Bunun üzerine görgü şahitlerinin ifadesine başvuran polis, sürücünün araçtan çıktıktan sonra yüzerek kanaldan çıktığını ve ardından panikleyerek kaçtığını belirledi. Trafik polisinin araç plakasından yaptığı sorgulamada, aracın Gülfer Hanedar adına kayıtlı olduğu belirlendi. “Arabayı sattım, parasını aldım ama devrini almadı” Ekiplerin haber vermesiyle kaza yerine gelen Hanedar, aracı Halil isminde bir galerice yaklaşık 1 buçuk ay önce sattığını, parasını almasına rağmen karşı tarafın devrini henüz üzerine almadığını söyledi. Gazetecilere de açıklamada bulunan Hanedar, “Arabayı satmıştım, parasını aldım ancak devrini henüz üzerine almadı. Kaza olunca beni aradılar. Allah’tan içinde kimse yok, ona sevindik. Galericiye satmıştım. Onun sürüp sürmediği de belli değil, ulaşamıyorum da” diye konuştu. Kazayı görenlerden Musa Kont isimli genç ise “Araba aniden fren yaptı ve kanala uçtuktan sonra sürücü yüzerek çıktı. Adam çok panik yapıyordu, sakinleştirmeye çalıştık ama kaçtı gitti” dedi. Polis ekipleri sürücüyü bulmak için çalışma başlatırken, araç çekiciyle su kanalından çıkartılarak otoparka götürüldü.