POLİTİKA - 05 Mart 2017 Pazar 16:19

Almanya ve Hollanda’ya tepki üstüne tepki: Herkes haddini bilecek

A
A
A
Almanya ve Hollanda’ya tepki üstüne tepki: Herkes haddini bilecek

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Antalya'nın Gazipaşa ilçesinde yaptığı konuşmada Almanya ve Hollanda'ya yüklendi.

Çavuşoğlu, "Şunu da bilsinler ki ne Almanya'sı ne Hollanda'sı bizi korkutamaz. Hiç kimse de bizi engelleyemez. Demokratik hakkımızı da gider kullanırız. Onlar nasıl Türkiye'de kullanıyorlarsa biz de orada kullanırız. Onların demokrasi ve insan haklarında iki yüzlülüğünü suratlarına vururuz. Hiç endişe etmeyin. Herkes haddini bilecek. Herkes demokrasi, insan haklarında çifte standarttan uzak duracak, kimse bize ders vermeye kalkmasın" dedi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Orman ve Su İşleri Bakanı Prof.Dr. Veysel Eroğlu ile birlikte Antalya'nın Gazipaşa ilçesinde 4 milyon TL'ye mal olan Bıçkıcı Deresi Islahı 1. Kısım Temel Atma ve Orman Köylülerine Gelir Getirici Tür Sertifika Törenine katıldı.

Eroğlu: "Antalya'ya 24 milyar TL yatırım yaptık"

Tören alanına ilk olarak gelen Orman ve Su İşleri Bakanı Eroğlu, Gazipaşa Belediyesini ziyaret etti. Burada Belediye Başkanı Adil Çelik'ten kısa bir brifing alan Eroğlu, Başkan Çelik'in taleplerini dinledi.
Kalabalığa seslenen Bakan Eroğlu, Gazipaşa'nın her zaman yanlarında ayrı bir yeri olduğunu belirterek, ilçeye duyduğu sevgiyi anlattı. İlçede yapımı süren Hacı Musa Çayı Islah ve Çevre Düzenleme Çalışmalarından bahseden Eroğlu, nüfus cüzdanının doğum hanesinde Hacı Musa yazdığını belirterek, "Sayın Belediye Başkanım beni fahri Gazipaşalı ilan etti. Bu sebeple buraya ayrı bir ilgim ve sevgim var" dedi.

Antalya'ya her gelişte müjdeler verdiğini söyleyen Eroğlu, son 2 yılda 100 müjde verdiğini, bunun 68'ini 18 ayda bitirdiklerini, kalanını ise bu yıl biteceğini söyledi. Bu yıl da 10 yeni müjde verdiklerini dile getiren Eroğlu, "Verdiğimiz 110 müjdenin bedeli 1 milyar 700 milyon TL. Şu ana kadar Antalya'ya 24 milyar TL yatırım yaptık. Bu yılki yatırımlarla birlikte bu rakam 27 milyon liraya çıkacak. Tabii ki sevgi karşılıksız olmuyor. Sizin bizlere olan sevginize layık olmaya çalışıyoruz ve yatırım yapıyoruz. Antalya'da hiç baraj ve gölet yokken 90 baraj ve göletle Türkiye'de bir numara olacak" diye konuştu.

"Gökçeler Barajı açılışı 15 Temmuz 2017'de"

Gazipaşa'da yapımı süren Gökçeler Barajı'nın 15 Temmuz 2017'de saat 16.59'da açılışını yapacaklarının müjdesini veren Bakan Eroglu, ilçeye içme suyu arıtma tesisi kurma sözü de verdi.
Referandum çalışmalarıyla ilgili de konuşan Eroğlu, 16 Nisan 2017'nin Türkiye için miladi bir tarih olduğunu söyledi. 1923'ten günümüze kadar 65 hükümet kurulduğunu belirten Eroğlu, "Bölün yıla ortalama bir hükümetin ömrü 16 ay. Hükümet kurma çalışmaları, güven oylaması filan derken 2 ay geçiyor. Daha sonra brifing alayım, Bakanlığa hangi kapıdan girilir, hangi kapıdan çıkılır öğrenene kadar bir de bakmış hükümetin ömrü bitmiş. Böyle bir şey olabilir mi? İstikrar için Cumhurbaşkanlığı sistemine 'evet' diyeceğiz" şeklinde konuştu.

Eroğlu'nun ardından kalabalığa seslenen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Veysel Eroğlu'nun Bakanlar Kurulunda lakabının "Hacı Musalı Veysel Eroğlu" olduğunu söyledi. Kendisini her gördüğünde Bakan Eroğlu'nun Hacı Musa Çayı Projesi ve Gazipaşa halkı için yapacakları bir husus olup olmadığını sorduğunu belirten Çavuşoğlu, "Bu nedenle konuşmamıza şahit olan bakanlarımız kendisinin adını Hacı Musalı Veysel Eroğlu olarak koydu. Kendisine yaptığı yatırımlar için ne kadar teşekkür etsek azdır" dedi.

Çavuşoğlu'ndan fakülte müjdesi

Bakan Çavuşoğlu da ilçeye bir müjde verdi. Gazipaşa Havalimanı'nın bulunduğu güzel bir ilçeye bir fakülte gerekli olduğunu belirten Çavuşoğlu, ilçeye en kısa sürede bir fakülte ve yurt kazandıracaklarını söyledi. Çavuşoğlu üreticilere de müjde verdi. Önümüzdeki hafta Rusya'ya bir ziyaret gerçekleştireceklerini ve domates ihracatının önündeki engelleri kaldırmak için görüşmeler yapacaklarını, olumlu sonuç alacaklarına inandıklarını dile getirdi.
Cumhurbaşkanlığı Sistemi için yapılacak referanduma da değinen Çavuşoğlu, söylenilenin aksine sistemin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için değil, ondan sonrası için gerekli olduğunu söyledi. 15 yıldır halkın desteği ile tüm zorluklara rağmen Türkiye'nin yolunda ilerlediğini belirten Çavuşoğlu, "Bu sistemin sağlam olmasından değil. Cumhurbaşkanımızın güçlü olmasından, sizin de desteğinizden dolayı böyle oluyor. O yüzden biz sonrasını planlamak için bu sistemi getirmek durumundayız" ifadelerine yer verdi.

"Ben cumhurbaşkanı olsam, kendimi düşünsem bu sistemi değiştirmek istemem"

Çavuşoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: "Ben cumhurbaşkanı olsam, kendimi düşünsem bu sistemi değiştirmek istemem. Cumhurbaşkanına sorsanız o da istemez. Neden? Her türlü yetkisi var ama hiç sorumluluğu yok. Ne meclise, ne adalete ne de bir başkasına hesap vermiyor. Cumhurbaşkanı ile başbakanlar arasında kavga 1946'lara dayanıyor.

Bu ülke koalisyonlarla neler çekti. Bu sistemde yüzde 20 alan hükümeti kuramaz. Yüzde 50 artı 1 oyu almayan hükümeti kuramaz. Koalisyon tabanda olacak ama tek başına iktidar olacak. Biz sistemi garanti altına almak istiyoruz. Siz 18 maddeyi okuyor görüyorsunuz. Sizi afedersiniz aptal yerine koyarak beyninizi yıkamaya çalışıyorlar. Onlar güya çok zeki, biz azınlığız ama zekiyiz.

Köylünün kafası çalışmaz ekmek ver oyunu al, makarna ve oyunu al. Onun oyu bir sayılsın benimki 2 sayılsın. Sen kimsin senin oyun 2 sayılsın. Neymiş 'cumhuriyet elden gidiyor.' Anayasada cumhuriyetin tarifi belli. Hiçbiri değişmiyor. Madem bu kadar cumhuriyeti seviyorsun bugüne kadar bir çeşme yaptın mı, bir su getirdin mi, baraj yaptın mı Veysel Eroğlu gibi.

'Cumhuriyet cumhuriyet' dediniz 79 yılda 6 bin kilometre yaptınız. Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşları 15 yılda 18 bin kilometre duble yol yaptı. Kapınıza gelenlere lütfen sorun. Cumhuriyetin 100 yılı ile ilgili ne projen var? Biz yıllar önce açıkladık. Bir bir bütün kalemlerde projelerimiz hazır. Bunların cumhuriyetle ilgili bir tane hedefi olamaz.

Bugüne kadar cumhuriyetten ve Atatürk'ten geçindiler. Atatürkçü de değil bunlar. Cumhuriyete de Atatürk değerlerine de hiç katkısı yoktur bunların. Bunları bir kenara bırakalım. Hiçbir şey okumasanız bile biz 'hayır' cephesine baktığımız zaman 'evet' oyu vermemiz gerekir.

Biz bunlar gibi yalan söylemiyoruz. Size sistemi anlatıyoruz. PKK ne diyor? 'Hayır' diyor. DEAŞ 'hayır' diyor. FETO gece gündüz 'hayır' için çalışıyor. Bunların 'hayır' dediği yerde benim Gazipaşam, benim milletim ne der? 'Evet' der."

"Batı'nın derdi ne?"

Konuşmasının sonunda kampanyayı engellemeye çalışan Avrupa ülkelerine mesaj gönderen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Peki bu Batı'nın derdi ne? Neden 'evet' demeye Avrupa'da baskı yapmaya çalışıyorlar. Bu sistemde Türkiye güçleniyor, daha bağımsız olacak.

Türkiye artık onların kontrolünde değil. Çatlıyorlar. Dünyanın en büyük havalimanını nasıl yapıyorsunuz diyorlar. Kestik hortumları yapıyoruz yatırımları. İnsani yardımda dünyada birici sıradayız. Geçen sene 4 milyar dolar yardım yapmışız. Onlar Türkiye'nin zayıf kalmasını istiyorlar. O yüzden terör örgütlerine kucak açıyorlar.

Şunu da bilsinler ki ne Almanya'sı ne Hollanda'sı bizi korkutamaz. Hiç kimse de bizi engelleyemez. Demokratik hakkımızı da gider kullanırız. Onlar nasıl Türkiye'de kullanıyorlarsa biz de orada kullanırız. Onların demokrasi ve insan haklarında iki yüzlülüğünü suratlarına vururuz. Hiç endişe etmeyin. Herkes haddini bilecek.

Herkes demokrasi insan haklarında çifte standarttan uzak duracak, kimse bize ders vermeye kalkmasın. Avrupa'daki vatandaşlarımızla da buluşacağız. Ne PKK ne bir başkası bizi durduramaz. Biz bizimle dost olmak isteyenle dost olmaya varız. Bu yüzden herkese bu sistemi anlatacağız ve 16 Nisan'dan sonra farklı bir Türkiye'ye uyanacağız. Size güveniyoruz" diye konuştu.
Konuşmaların ardından temel atma töreni gerçekleştirildi. 

Ahmet Mervan Taş
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Malatya Uzmanından yapay zeka uyarısı: "Evcilleştirmezsek aileyi yıkar" İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Şan, yapay zekanın günlük hayatta birçok farklı alanda yaygın olarak kullanıldığını söyledi. Yapay zekayı ‘vahşi bir hayvana’ benzeten Prof. Dr. Şan, "Bu vahşi hayvanı evcilleştirmezsek büyüdüğünde aileyi yıkma potansiyeline ulaşır" dedi. Eğitimden sağlığa, hukuktan savunma sanayisine kadar birçok alanda artık yapay zekanın yok sayılamayacak düzeyde başarılı işlere imza attığını belirten Prof. Dr. Şan, bilinçli kullanım uyarısında bulundu. Eğitim bilimlerinde yapay zekayı sıkça kullandığını ifade eden Prof. Dr. Şan, "Derslere hazırlanma ve ders sırasında yapacağımız etkinlikleri sürdürme konusunda işimizi çok kolaylaştırıyor. Ders planı hazırlamak eskisi kadar zor değil. Küçük birkaç komutla işlerimi halledebiliyorum. Öğrencilerle ders sırasında etkileşimi kurmak daha kolay. Onlardan gelen dönüşleri birkaç saniye içinde analiz edip ne öğrenmişler, neyi yanlış öğrenmişler bunları analiz etmek çok kolaylaştı" dedi. "Aileyi yıkma potansiyeli olduğunu öngörüyorum" Yapay zekâ kullanımında insanların bilinçlendirilmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Şan, "Vatandaşın bilinçlenmiyor olmasının ne zararı var diye sorabilirsiniz. Yapay zekayı yeni doğmuş vahşi bir hayvana benzetiyorum. Biz bu vahşi hayvanı evcilleştirmezsek bir süre sonra büyüdüğünde evimizin duvarlarını, kapısını, penceresini yıkabilir. Aileyi yıkma potansiyeli olduğunu öngörüyorum. Yapay zekanın girmediği bir taraf yok. Çocukların oyuncaklarında yapay zekâ artmaya başladı. Hastanelerde sağlık takibinden hukuka kadar birçok alanda arttı. Günlük hayatımıza baktığımda ise arabalardaki kısa fardan uzun fara geçmesi bir yapay zeka unsuru. Aynı şekilde çarpışma önleme sistemleri bir yapay zeka unsuru. Bunları düşündüğümüzde neredeyse hayatımızın her yerinde var. Özellikle cep telefonlarının kişisel asistanlarının bizi sürekli takip ettiği bir çağdayız" ifadelerini kullandı. Yapay zekanın küçümsenemeyecek bir konumda olduğunu belirten Prof. Dr. Şan, "Yapay zekanın ‘yapay’ ön ekinden rahatsızım. Yapay dediğimiz zaman biz onu küçümsemiş oluruz. Sizin, benim gibi bir zekâ. Dolayısıyla doğal ve yapay ayrımı zekâ kelimesine çok gitmiyor. Bunun yerine ‘tamamlayıcı’ ifadesini kullanmak daha doğru" şeklinde konuştu. "Henüz evcilleştirilmemiş bir hayvan" Prof. Dr. Şan, yapay zeka kullanırken dikkat edilmesi gerekenler için de "Varsayalım ki evcil bir hayvan besliyoruz. Bu hayvanı beslerken bile çok dikkat etmemiz gerekir ki bu henüz evcilleştirilmemiş bir hayvan. Dolayısıyla herhangi bir hayvanı evcilleştirme sürecinde ne yapmamız gerekirse burada da bunu yapmamız gerekir. Evimizi yapay zekaya teslim edip kenara çekilmek büyük bir hata olduğu gibi ilişkiler sırasında ebeveynlerin teknolojik cihazlara dalması olayından uzak durulması gerekir. Bu aynı zamanda çocuklarda teknoloji kullanımı merakını artırıyor. Akabinde bilimsel körelme geliyor" diye konuştu.
Gaziantep İğne ipliğe adanan bir ömür Gaziantep’te yaşayan 71 yaşındaki Müslüm Demirdöken, bir ömrü dikiş makinesi başında geçirdi. Terzilik mesleğine henüz 13 yaşındayken çırak olarak başlayan Demirdöken, memur olarak görev yaptığı dönemde bile mesleğini sürdürdü. Çocuk yaşlardayken ustasından öğrendiği terzilik mesleğini ilerlemiş yaşına rağmen sürdüren Müslüm Demirdöken, aradan geçen 55 yıla rağmen mesleğini ilk günkü aşkla yapmaya devam ediyor, çalışma azmini de ilk günkü gibi koruyor. 13 yaşındayken çırak olarak çalışmaya başladığı terzilik mesleğini öğrendikten sonra zamanla işinde ilerleyen Demirdöken, kendi iş yerini açtığı dönemde bir taraftan da memurluk sınavlarına hazırlandı. 1980 yılında girdiği memurluk sınavını kazandıktan sonra Gaziantep İl Gençlik ve Spor Müdürlüğü’nde memur olarak görev yapmaya başlayan Demirdöken, görevli olduğu kurumundaki mesaisinden sonra terzi dükkanında mesleğini sürdürdü. 27 yıl boyunca memurluk yaptığı dönemde hem görevli olduğu kurumunda çalışan hem de mesaisi bittikten sonra açtığı iş yerinde mesleğini sürdüren Demirdöken, emekli olduktan sonra da mesleğini sürdürdü. 13 yaşında eline aldığı iğne ipliği 71 yaşına gelmesine rağmen bırakamayan Demirdöken, çok sevdiği mesleği terzilikte 55’inci yılına girdi ve çalışma azmiyle gençlere örnek oluyor. Emekli olmasına ve yaşı ilerlemesine rağmen atölyesinden kopamayan Demirdöken, çocuklarının ve çevresindekilerin de "artık emekli ol" çağrılarına rağmen her gün sabah erkenden geldiği dükkanında akşam saatlerine kadar mesai yapıyor. Mesleğini ölene kadar devam ettirmekte kararlı olan ve 55 yılı geride bıraktığı mesleğini çok severek sürdüren Demirdöken, sağlığı el verdiği ve ömrü yettiği müddetçe kimsenin kendisini makinenin başından kaldıramayacağını, elinden de iğne, iplik ve makası alamayacağını belirtti. İş hayatına erken yaşta çalışarak başladığını anlatan Müslüm Demirdöken, "İlkokul 5’e gidiyordum. O zaman bir ağabeyimin tanıdığıyla ilkokulu bitirmeden mesleğe başladım. Bana mesleği öğreten Remzi Zirek ustamla uzun yıllar çalıştım. Hemen hemen 11 sene birlikte çalıştık. 11 sene sonra askere gittim. Askerden geldikten sonra yanından ayrıldım. Remzi Başdurk diye biriyle tanıştım. Bir müddet onunla çalıştıktan sonra kendi iş yerimi kurmaya karar verdim. 1983 yılında Ahmet diye bir arkadaşım vardı, kendisiyle ortak olduk. Daha sonra dükkanı arkadaşıma bıraktım. Ben memurluk sınavları vardı ve o sınava girdim. Sınavı kazandım ve memurluğa başladım. Bir süre Milli Eğitim Müdürlüğü’nde çalıştım. Ondan sonra oradan yatay olarak Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne geçtim. 25 senemi Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünde geçirdim ve emekli oldum" dedi. Gençlik ve Spor İl Müdürlüğündeki işini çok sevdiğini belirten Demirdöken, "O dönem Gençlik ve Spor İl Müdürümüz İsmail Kurt vardı. İsmail Kurt, bize çok yakınlık gösterdi, iyilik yaptı, yanına aldı. Onunla beraber çalıştık. bilet satardık, saha hazırlardık, temizlik yapardık. Çimlerin bakımını yapar ve biçerdik, saha çizerdik. Sahayı maçlara hazırlardık. Memur olarak çalışıyordum. Kadromuz memurdu" şeklinde konuştu. Memurluk yaptı dönemde de mesleğinden kopmadığını belirten Demirdöken, "Ben terzilik mesleğini severdim. Ben memurluk yaptığım dönemde de çalışırdım. Saat 17.00’dan sonra gece 01.00’e kadar çalışırdım. Terzilik mesleğinden hiçbir zaman kopmadım. Terzilik mesleğini severdim. Ömrüm yettiği ve sağlığım el verdiği müddetçe de çalışmaya devam edeceğim. Allah ömür verirse hep çalışacağım. Ben mesleğimi sevdim" ifadelerini kullandı. Mesleğin unutulmaya yüz tutmasından ve nitelikli personel yetişmemesinden yakınan Demirdöken, "Eskiden terzi ustası, bir öğretmen, bir doktor ve bir savcı kadar değeri vardı. Terzi ustaları parmakla gösterilirdi. Zaten o zaman tek bir-iki meslek vardı. Bir terzilik ve birde berber vardı. O dönemlerde öğretmene ev bile vermezlerdi. Esnafa verirlerdi. Şimdi tam tersi oldu. Şimdi esnafa ev vermiyorlar, memur diye öğretmene veriyorlar. Çünkü öğretmenin arkasında devlet var ve öğretmenin belirli bir maaşı var. Esnaf ya çalışıyor ya hiç çalışmıyor. Ya kazanıyor ya kazanmıyor. Ya iş oluyor ya olmuyor. Eleman zaten yok, kalmadı. Bizim dönemimizde aileler okul tatil olmadan çocuğunu bir işe yerleştirir ve yerini yapardı. Çocuğunun meslek sahibi olmasını isterdi. Fakat şu an eleman yok. Terzilikte bitti. Hemen hemen tüm terzi ustaları tek başına elamansız çalışıyor" diye konuştu.
Kocaeli Çöp evlerin altındaki gizli tehlike Kişinin ’atarsa başına kötü bir şey geleceği’ korkusuyla eşyalardan kopamadığı istifçilik hastalığı, tedavi edilmediği takdirde yaşamı tehdit eden boyutlara ulaşabiliyor. Uzman Klinik Psikolog Ece Çalışkan, özellikle çöp ev vakalarının patolojik bir tablo olduğuna dikkati çekerek, "Sadece istiflenen eşyaları ortadan kaldırmak ya da üzerine gitmek yeterli olmaz. Altta yatan psikolojik süreçlerin ele alınması gerekir" dedi. Toplumda genellikle ’biriktirme merakı’ olarak algılanan ancak ilerleyen evrelerde yaşam alanlarını çöp eve dönüştüren istifçilik davranışının, Obsesif Kompulsif Bozukluğun (OKB) bir yansıması olduğu değerlendiriliyor. Uzmanlar, nesnelere aşırı anlam yüklenmesiyle başlayan bu sürecin, profesyonel destek alınmadan sadece temizlik çalışmalarıyla çözülemeyecek patolojik bir sorun olduğuna dikkati çekiyor. VM Medical Park Kocaeli Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Ece Çalışkan, istifçilik davranışının psikolojik temelleri ve bu durumun bireyin yaşamına etkilerine ilişkin açıklamalarda bulundu. Çalışkan, istifçiliğin kişinin nesnelere aşırı anlam yüklemesiyle ortaya çıktığını ifade etti. "Attığında başına bir şey geleceğini düşünebiliyor" İstifçilik davranışının genellikle OKB ile ilişkili olduğunu belirten Çalışkan, "İstifçilik davranışı, OKB’nin bir davranış şekli olarak karşımıza çıkar. Kişi, anlam yüklediği nesneleri ya da batıl ve büyüsel inançlarla saklayabilir. Attığında başına bir şey geleceği ya da o nesneyle ilgili bir sorumluluk duygusu oluşacağı düşüncesiyle bu davranışı sürdürebilir" dedi. "Çöp evler patolojik düzeyi gösteriyor" İstifçiliğin her zaman aynı düzeyde görülmediğini dile getiren Çalışkan, "İstifçilik patolojik bir bulgu olarak kabul edilir. Çöp evler, istifçilikte en sık rastladığımız ve artık çok ileri düzeyde patolojik olan durumlardır. Daha makul ve kişinin işlevselliğini bozmayacak koleksiyonlar ise her zaman patolojik kabul edilmez. Ancak çöp evler, istifçilik davranışının ciddi ve tedavi gerektiren sonucudur" diye konuştu. "Mutlaka profesyonel ruhsal destek alınması gerekir" Patolojik düzeydeki istifçiliğin mutlaka ruhsal destekle ele alınması gerektiğini vurgulayan Ece Çalışkan, "Eğer bu durum OKB ile uyumlu bir istifçilikse, mutlaka profesyonel ruhsal destek alınması gerekir. Sadece istiflenen eşyaları ortadan kaldırmak ya da üzerine gitmek yeterli olmaz. Altta yatan psikolojik süreçlerin ele alınması gerekir" şeklinde konuştu. "Yakınları mutlaka destek için başvurmalı" Çalışkan, istifçiliğin kişinin günlük yaşam işlevselliğini ciddi şekilde bozduğunu da ifade ederek, "OKB, dünyada kişinin işlevselliğini bozan temel ruhsal hastalıklar arasında yer alıyor. Eğer bir kişi, yakınının böyle bir durumda olduğunu gözlemliyorsa, mutlaka ruhsal yardım için başvurmasını öneririm" ifadelerini kullandı.