POLİTİKA - 29 Kasım 2016 Salı 12:42

Bahçeli: AB'ye muhtaç değiliz, Şanghay meraklısı da değiliz

A
A
A
Bahçeli: AB'ye muhtaç değiliz, Şanghay meraklısı da değiliz

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Biz AB’ye muhtaç olmadığımız gibi Şangay meraklısı da değiliz. Türk’üz, Türkçüyüz, Turan’ın sevda ve hedefindeyiz" dedi.

Partisinin TBMM'deki grup toplantısında konuşan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, terörizmle mücadelenin çok boyutlu icra ettiğini belirtti.

Türkiye'nin milli bekasını korumak için bütün milli güç unsurlarını seferber ettiğini vurgulayan Bahçeli, "Ülke topraklarıyla birlikte sınır ötesinde süren askeri operasyonlarımız yalnızca ve yalnızca milli güvenliğimizi sağlamaya dönüktür ve kesinlikle ara verilmeden devam ettirilmelidir. Ancak terörizmle girdiğimiz yoğun mücadelede acı verici şehadet haberleri de peş peşe gelmektedir. Türk milleti varlığını ve egemenlik haklarını savunurken ağır bedeller ödemektedir. 23 Kasım 2016 Çarşamba gününden bugüne kadar, beşi El Bab operasyonunda olmak üzere; 12 fidanımızı, 12 kahramanımızı, 12 ana kuzusunu şehit verdik. Milletçe bir kez daha yandık, yeniden kavrulduk. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine, silah arkadaşlarına, milletimize sabır ve başsağlığı niyaz ediyorum. Halen tedavi altında bulunan evlatlarımızın bir an evvel şifa bulmalarını diliyorum" diye konuştu.

"Ya istiklal ya ölüm demekten başka çaremiz yoktur"
Bahçeli, terörle mücadelenin Türkiye için geri dönüşü olmayan, ihmal ve dikkatsizliğe asla gelmeyecek bir süreç olduğunun altını çizerek, "Bu süreçte 'ya istiklal ya ölüm' demekten başka seçeneğimiz yoktur. Mücadelemiz gerekirse, Türk milletinin son ferdine kadar devam etmelidir ve inşallah da edecektir. Karşımızda sadece eli ve vicdanı kanlı teröristler yoktur. Karşımızda yalnızca terör örgütleri de yoktur. Yedi düvel tekrar zincirlerinden boşanmış, tekrar silah ve bomba başı yapmış; kiralık örgütler aracılığıyla Türkiye’ye fitne okları fırlatmaktadır. Özgürlük şarlatanları, sömürgecilik markaları besiye çektikleri teröristleri üzerimize salmakta; sonra da dönüp 'niye karşı çıkıyorsunuz?' demektedir. Sahte demokrasi bekçileri, sanal insan hakları savunucuları, canileri silahlandırıp kışkırtarak Türkiye’ye karşı kullanmakta, arkasından da hak-hukuk uyarısı yapacak kadar yüzsüzleşmektedir. Terörle mücadeleyi batıya rağmen sürdürmeliyiz. Boyunlarında efendilerinin tasma izi bulunan teröristleri her neredelerse, hangi delikte saklanıyorlarsa araya araya bulup tümden imha etmeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti bağımsız bir devlettir. Bağımsızlığımızda gözü olan varsa, o gözleri çıkarmasını biliriz, kirli elleriyle içimizi karıştırmaya kalkan olursa, ki vardır, o elleri heyecanla kırarız. Sömürgeciliğin üzerine oturmuş devletlerden, mazisi katliam, şiddet ve vicdansızlık olan ülkelerden öğrenecek hiçbir şeyimiz yoktur" ifadelerini kullandı.

"Bölge her şeye gebedir ve teröristler çevremizde kol gezmektedir"
"Türkiye meşru müdafaasını yapmaktadır" diyen Bahçeli sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye devlet olmaktan kaynaklanan hak ve tarihsel çıkarlarını can pahasına savunmaktadır. Bundan hoşlanmayan varsa, kendi meselesidir. Bizi bağlamayacak, bildiğimizi ve inandığımızı uygulamaktan vazgeçiremeyecektir. Komşu coğrafyalar allak bullaktır. Irak parlamentosu Haşdi Şabi’ye meşruiyet atfederek devlet adına kuvvet kullanma yetkisi vermiştir. Bu örgüt PKK’yla ittifak halinde, Türkmen kenti Telafer’in kapısına dayanmıştır. Sincar Dağı yeni bir Kandil olarak sivrilmektedir. PKK, Tuzhurmatu’daki Murtaza Ali Dağı’na namertçe adını yazmıştır. Bölge her şeye gebedir ve teröristler çevremizde kol gezmektedir. Türkiye, 24 Ağustos’tan bu tarafa, yani 98 gündür, Fırat Kalkanı Harekatını sürdürmektedir. Bu askeri hareket süresince 18 vatan evladımız şehit olmuştur daha ne kadar şehit geleceği belli değildir. Türkiye sınır güvenliğini sağlamak için Suriye’dedir. Terör örgütlerini kaynağında yok etmek, tehdit ve tehlikeleri odağında etkisiz hale getirmek için olağanüstü bir çaba sarfedilmektedir ve biz dualarımızla Mehmetçiğin arkasındayız. Görülüyor ki, Fırat Kalkanı Harekatı El Bab’ta yoğunlaşmıştır. 24 Kasım’da, bir tankımız havadan hedef alınmış, dört askerimiz şehit düşmüş, dokuzu da yaralanmıştır. Rusya, Türk askerine ateş açan savaş uçaklarının kendilerine ait olmadığını açıklamıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri ise katil uçakların Suriye rejim güçlerine ait olduğunu değerlendirmiştir."

"Suriye’nin saldırı ve provokasyonları yanan ateşe benzin dökmektedir"
22 Ekim’de El Bab’ın doğusunda kıpırdanan PYD-YPG’lilerin vurulmasının ardından Suriye’nin hava savunma sistemlerini aktive etmesiyle yapılan operasyonların durdurulduğunu hatırlatan Bahçeli, "9 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin arasında Petersburg’da yapılan görüşmenin olumlu havası mola vermişti. Genelkurmay Başkanı ve beraberindeki heyetin Rusya ziyaretinde, bu ülkeyle varılan anlaşmaya binaen 12 Kasım’da terörist hedeflere Türk savaş uçaklarının operasyonu yeniden başlamıştı. Hava desteği sayesinde, karadan ilerleyen TSK ve Özgür Suriye Ordusu unsurları El Bab’ın iki kilometre yakına kadar ulaşmışlardır. Buradan IŞİD ateş altına alınmıştır. El Bab’ın teröristlerden temizlenmesi için gerekli müdahale yapılmış ve yapılmaya da devam etmektedir. Bunlar oluyorken, Esad ve PYD’de El Bab’ı ele geçirme amacındadır. Bu maksatla Türkiye’nin önü kesilmeye çalışılmaktadır. El Bab stratejik bir yol ağzı, kavşak noktasıdır. Türk vatanının Halep ve Şam’a açılan kapısıdır. El Bab’ın kontrol ve denetim altına alınması bölgesel denklemin yeniden kurulması demektir. Bu nedenle herkesin gözü Halep’e bağlı bu şehirdedir. Türkiye’nin, Çobanbey-Cerablus hattından güneye 40-50 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge oluşturmasında en önemli eşik El Bab’tır. Eğer El Bab alınırsa, hemen peşinden Arime ve Menbiç sırayı alacak, bilhassa PYD-YPG’ye ağır bir darbe vurulacaktır. Bu aynı zamanda Suriye topraklarının terör örgütlerinden temizlenmesi anlamına gelecektir. Elbette Suriye’nin güneyine inmek tehlikelerle doludur. En başta TSK’nın Suriye ordusuyla sıcak teması muhtemel ve mümkündür. Bu durum ise iki ülkenin savaşma riskini ortaya çıkaracaktır. Suriye’nin saldırı ve provokasyonları yanan ateşe benzin dökmektedir. Türkiye’nin asıl amacı Suriye’yle askeri rekabet ve çatışma yaratmak değildir, olmamalıdır. Bu ülkenin toprak bütünlüğüne saygı ve riayet asıldır" değerlendirmelerinde bulundu.

" Putin yönetimi hem nalına hem mıhına vurarak sözüm ona arada durmakta, uzlaştırıcı ve yatıştırıcı rol takınmaktadır"
Bahçeli, Türkiye’nin güvenliği için terör örgütleriyle mücadele edildiğini belirterek, "Bunu herkes görmeli ve idrak etmelidir. Hiç gereği yok iken, Suriye’yle savaşa tutuşmak önceden kestirilmesi imkansız olan devasa badire ve belalara yol açabilecektir. Putin yönetimi hem nalına hem mıhına vurarak sözüm ona arada durmakta, uzlaştırıcı ve yatıştırıcı rol takınmaktadır. Bu esnada İran faktörü de yabana atılmamalıdır. Tüm bu gelişmeler dikkate alındığında, El Bab’ın denge noktası olduğu bellidir. Esasen Şam yönetimi, El Bab’ın kullanılarak Halep’e giden yolların açılacağını hesaplamaktadır. Nitekim Esad Halep’te katliam yapmaktadır. Rusya’yla birlikte bu kentteki direnişi kırmak istemektedir. Zorbalık ve cinayet Halep’i kavramıştır. Son günlerde, Halep’in doğusunda düzenlenen saldırılarda 600’ü aşkın masum katledilmiş, 300 bin sivil ise dar bir alana sıkıştırılmıştır. Nitekim yeni bir göç tufanı an meselesidir. Halep’te cinayet vardır, Halep’te azap ve işkence hakimdir ve Halep’in ölüme terk edilmesi, milli haysiyetimizin sukutu, tarihimize yüz çevirmek demektir. El Bab giderse, Halep’in tehlikeye gireceğini planlayan Esad, bir yandan Türkiye’nin sabrını test etmektedir diğer yandan terör örgütlerine el altından destek çıkmaktadır. Türkiye için yegane seçenek El Bab’ın terörizmden arındırılmasıdır. Başladığımızı bitirmekten başka yolumuz kalmamıştır. Moskova yönetimine düşen de, Esad’ı frenlemek, çılgınlıktan alıkoymak, diyalog atmosferini bozmamaktadır. 24 Kasım saldırısının müsebbipleri, yani katiller her kim ya da kimlerse Türkiye’ye teslim edilmelidir. Şehitlerimizin kanının yerde kalmaması için bu şarttır" şeklinde konuştu.

"Herkes ayağını denk alsın; aziz milletimiz yeri geldiğinde pireyi gözünden, çakalı göğsünden vurmaktan korkmayacaktır"
El Bab’ın mücavir alanlarında ellerin tetikte olduğunu ve sinirlerin gergin olduğuna değinen Bahçeli, "Bir kıvılcım Türkiye-Suriye arasındaki gerilimi daha da şiddetlendirecek, silahlı bir çatışmaya dönüştürecektir. Bu ihtimali görerek soğukkanlı olmak durumundayız. Panik içinde hareket etmeden askeri ve diplomatik imkanları eşgüdüm halinde kullanmalıyız. Bunun yanında zalimlere tamam dememeli, tamah etmemeliyiz. ABD’nin yeni seçilmiş başkanı Suriye politikasında güçlü değişikler yapacağını ifade etmiş, güvenli bölge tasavvuruna olumlu yaklaştığını açıklamıştır. Ne var ki, Esadla bir süre daha devam edilmesinden yana olduğunu da saklamamıştır. Fırat Kalkanı Harekatıyla terörizmin belini kırmak Türkiye için altın fırsattır. Bu fırsatı tepmemiz akıl ve mantık işi değildir. Güney sınırlarımız boyunca çizilmek istenen ihanet ve melanet haritalara izin verilmemeli, terör koridoru olarak düşünülen alanlar teröristlere sadece mezar yapılmalıdır. Tarih boyunca kahraman milletler, varlıklarını daima ya çilelerle, mihnetlerle yahut kanları ile ödeye gelmişlerdir. Türk milleti gazidir, kahramandır, çileye katlanır, mihnete dayanır, tertemiz kanını kutlu varlığının istikbali için seve seve döker ama bilinsin ki, hak bildiği yoldan dönmez, geleceğini ise asla pazarlık konusu yapmaz. Herkes ayağını denk alsın; aziz milletimiz yeri geldiğinde pireyi gözünden, çakalı göğsünden vurmaktan korkmayacaktır" açıklamasında bulundu.

"Avrupa Parlamentosu’nun sefil kararının hukuki bağlayıcılığı olmadığı gibi milletimiz nezdinde de hiçbir hükmü, hiçbir geçerliliği yoktur"
Bahçeli, 24 Kasım’da Avrupa Parlamentosu'nun yozlaşmış niyetini yeniden gösterdiğini, aldığı kararın tarihe kara bir leke gibi kazındığını söyleyerek, şunları kaydetti:
"Avrupa zihniyeti Türk ve Türkiye düşmanlığını bir kez daha teyit etmiştir. 15 Temmuz’da Türkiye’yi duymayan, görmeyen, darbe teşebbüsüne tepki göstermeyen yanlı ve çarpık Avrupa zihniyeti, Türkiye’nin iç işlerine karışıp lafta yürüyen müzakerelerin dondurulması için tavsiye kararı almıştır. 3 Ekim 2005’te başlayan üyelik müzakereleri resmen değilse bile, fiilen kesintiye uğramıştır. Avrupa Parlamentosu’nun sefil kararının hukuki bağlayıcılığı olmadığı gibi milletimiz nezdinde de hiçbir hükmü, hiçbir geçerliliği yoktur. 37’ye karşı 479 oyla alınan bu sakat karar Avrupa Birliği’nin yanlı, kasıtlı ve samimiyetsiz tavrını yeniden dışa vurmuştur. Avrupa Parlamentosu’nun üyelik müzakerelerini sonlandırma veya dondurma yetkisi bulunmamakla birlikte, AB Konseyi ve üye ülke yönetimlerine siyasi telkin niteliği vardır. Aralık ayında toplanacak AB Konseyi, Parlamento’nun bu tavsiye kararını görüşecek ve kesin bir karara bağlayacaktır. Avrupa Parlamentosu’nda kabul edilen tasarıda, ülkemizde 15 Temmuz sonrası ortaya çıkan durum ve OHAL uygulaması eleştirilmiştir. İdam cezasının yasalaşması halinde katılım sürecinin resmen askıya alınacağı vurgulanmıştır. Bu bir tehdit ve korkutma teşebbüsüdür. Avrupa Parlamentosu madem idam cezasını istemiyor, bunu ilişkilerin sonlandırılması için bahane görüyor; o zaman yarından tezi yok, AKP idam cezasıyla ilgili kanun teklifini TBMM’ye taşımalıdır. El mi yaman bey mi yaman muhataplarına gösterelim, hepsini birden yıldırım vurmuşa çevirelim. Türkiye’nin kukla devlet olmadığını, onun bunun icazet ve iznine tabi bulunmadığını karşımızda sıra sıra dizilmiş yaşlı kıta temsilcilerine ispat edelim."

"AP, OHAL'i eleştirirken hiç utanmıyor"
Avrupa Parlamentosu'nun OHAL’i eleştirirken hiç utanmadığına vurgu yapan bahçeli, "Merak ediyoruz, aynı dozdaki eleştiriyi Fransa’ya yapmak söz konusu Parlamento’nun aklından geçmiş midir? 15 Temmuz’da, Ankara suikasta uğradı, çatısı altında olmaktan iftihar ettiğimiz Gazi Meclis’e kurşunlar, bombalar yağmur gibi yağdı. Avrupa Parlamentosu ne konuşuyor, kime ne anlatmaya çalışıyor? Allah etmesin, vatan işgal mi edilseydi? Türkiye iç savaşa mı girseydi? Ne yapacaktık, Haçlı kafilesinin son kalıntılarına bu toprakları mı çiğnetecektik? Bu ne utanmazlıktır? Bu ne aymazlık, bu ne şuursuzluktur? AB, 53 yıldır bizi oyalıyor. Üstelik PKK, FETÖ, DHKP-C gibi zehirli ve nifak saçan terör örgütlerine zırh oluyor, itirazlarımıza rağmen onları pışpışlıyor. AB, sudan bahanelerle elimizi tutup, Türkiye’yi hizaya sokmak için durum kolluyor. Müslüman Türk olmaktan vazgeçseydik çoktan AB’ye kabulümüz tescillenmişti. Yorgan gitti kavga bitti deseydik mesele yoktu. Terör örgütlerine vatanı peşkeş çekip teröristleri omuzlarda gezdirseydik övgülerden başımızı dahi kaldıramazdık. AB müzakerelerinin ne tadı ne de tuzu kalmıştır. Türk milleti, bizzat Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi, kendi yolunu çizecek kudrettedir. Türkiye, AB karşısındaki tutumuyla yerden göğe kadar haklıdır. AP’nin kararı Kapıkule’den giremeyeceğine göre, şartlar oluşursa bizim de kapıları açıp gelen gelir, giden gider demek en doğal hakkımızdır. Suriyeli mültecileri tehdit vasıtası kullanmak elbette çok insani ve adil değildir. Ensar olmanın vakarına bu yakışmayacaktır. Ancak insanların seyahat özgürlüğünü engellemenin de hiçbir manası olmayacaktır. Bırakalım giden gitsin. Gidenler sağ biz selamet diyelim. Türkiye, Avrupa’nın bekçisi, toplama kampı değildir. İrademiz vardır, egemenlik haklarımız vardır, hükmü şahsiyetimiz vardır, bir devlet aklı, kadim ve tarihi bir tecrübemiz vardır" diye konuştu.

Ambargo kararı
İhracat ve ithalatta ana partner olan AB’yle şu anda ilişkiler dibe vurmuşsa, bunun sorumluluğunun Türkiye’ye ait olmadığını söyleyen Bahçeli, "Biz Ankara’da havai fişeklerle adaylık müzakerelerinin başlaması kutlanırken de temkinliydik. Biz, AKP’nin, AB’nin peşine takıldığı dönemlerde de iktidarı uyarıyor, gelişmelere ihtiyatlı ve uyanık bakıyorduk. Avrupa kaderimiz değildir. Bizi onurlu ve eşit bir üye olarak kabul edip hazmedeceklerse diyeceğimiz bir şey doğaldır ki olmayacaktır. İmtiyazlı ortaklık ucubesine ise karnımız toktur. Bu kadar kaotik ve sorunlu bir ortamda, bir Alman şirketinin yanı sıra, Avusturya Parlamentosu’nun Türkiye’ye silah ambargosu kararı tam bir utanç vesikasıdır. Bu ambargonun gerekçesinde diyorlar ki, Türkiye bu silahları muhaliflerine kullanabilir. Muhalifler kimdir? Hitler’in anavatanı neyi kast etmektedir? Eğer terör örgütleri muhalif olarak görülüyorsa, Avusturya’nın terörizmin beşiğini sallayan ülkelerden birisi olduğu net bir şekilde belgelenecektir. Anlaşılan at sırtında Viyana’ya kadar gidişimizin sarsıntı ve karın ağrısı hala atlatılabilmiş değildir. Tüm bunlar olurken, AB’nin karşısına alternatif olarak Şanghay İşbirliğini Örgütünü çıkarmak, bununla dengelemek klasik ve eski bir taktiktir. Biz AB’ye muhtaç olmadığımız gibi Şangay meraklısı da değiliz. Türk’üz, Türkçüyüz, Turan’ın sevda ve hedefindeyiz. Ne Avrupa Birliği, ne Şangay İşbirliği, biz diyoruz ki sonuna kadar Türk birliği. Niye tek millet iki devlet olduğumuz Azerbaycan’la ayrı duralım? Niye sınır ve duvarları aramızdan kaldırmayalım? Nüfusu 300 milyonu aşan Türk dünyasıyla soğuyan ilişkilerimizi neden canlandırmayalım?" ifadelerini kullandı.

Irak’tan Suriye’ye, Afganistan’dan Hindistan’a, İran’dan Asya stepleri ve Avrupa içlerine kadar her yerde Türklüğün cevher ve damarı olduğunu kaydeden Bahçeli şöyle devam etti:

"Hareket noktamız Çift Başlı Selçuklu Kartalı sembolüyle ruh ve anlam kazanacaktır. Bir ayağı batıda, diğeri ayağı doğuda; bir başı batıya dönük, diğeri doğuya çevrik Çift Başlı Kartal ecdadımızın güç ve kudretinin simgesi, bizim de stratejik irademizdir. Batıdan kopmayalım, doğuya sırt dönmeyelim. Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye merkezli yeni bir medeniyet ve yeni bir dünya tesisini kendisine siyasi misyon belirlemiştir. Bu misyonumuzun kökleri, Türk milletinin tarihi ve kültürel gerçeklerine dayanan ve geleceği kucaklayan bir anlayışın tezahürüdür. İçe kapanmak yerine dışa açılmak, kültür ve medeniyet havzalarımıza tutunmak Türk milletinin geleceği açısından mecburiyettir. Anadolu’nun merkez olduğu bir Türk medeniyeti huzurun adresi, kardeşlik ve dostluğun güvencesi, bölge ve dünya istikrarının yegane seçeneğidir. İşte bunun için Türk Birliği, bundan dolayı tüm Türklerin birleşmesi gayemiz, muradımız ve Türkiye için tarihi bir tercihtir. Yel üfürdü, sel götürdü demeyelim, harekete geçelim. Unutmayalım, baş sağlam oldukça börk her zaman bulunacaktır." 

Goncagül Özcan

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Samsun Minik ellerin büyük hayalleri Samsun’un Ayvacık ilçesindeki minik öğrenciler, kültürel değerlerin önemine varmak ve sorumluluk duygularını geliştirmek için birçok etkinliğe katıldı. Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü tarafından bakanlığa bağlı eğitim kurumlarında öğrenim gören öğrencilerin özgüven ve sorumluluk duygusunu geliştirmeye, yeni ilgi alanları oluşturmaya, milli ve kültürel değerleri kazandırmaya yönelik kültürel ve sanatsal sosyal etkinlikler düzenleniyor. Bu amaca uygun olarak Ayvacık Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü ilçedeki Ayvacık Anaokulu ve Hasan Uğurlu İlkokulu’nda bulunan öğrencilerle farklı etkinlikler düzenledi. Hayat Boyu Öğrenme Kurumları, “Minik eller, büyük hayaller” adlı etkinlikte Ayvacık Anaokulundaki öğrencilere el sanatları öğretmeni Büşra Totuk tarafından ebru sanatı tanıtıldı ve öğrencilerle birlikte eserler üretildi. Anaokulu öğrencilerinin oldukça ilginç bulduğu etkinlikle öğrenciler öğretmenleri ile birlikte ebru sanatında eserler ürettiler. Aynı proje kapsamında bir başka etkinlik de Ayvacık Hasan Uğurlu İlkokulunda gerçekleştirildi. El sanatları öğretmeni İbrahim Kabakçı tarafından bezayağı örgü tekniği öğrencilere tanıtılıp, eser üretildi. Öğrencilerin oldukça ilgi gösterdiği etkinlikte öğretmen İbrahim Kabakçı bu dokuma türünün ortaya çıkması, bu yöntemle dokunan nesnelerin nerelerde kullanılabileceği, bu kültürel değerlerin yok olmaması için nelere yapılması gerektiği konularında bilgi verdikten sonra örnek bir örme uygulaması gerçekleştirdi. Örnek uygulamanın sonrasında ise tezgahın başına geçen çocuklar üretim yapmanın ve kültürel bir sanat etkinliğini gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşadılar.
Antalya Antalya’ya 2024’ün ilk üç ayında 553 proje 2024 yılının 2. İl Koordinasyon Kurulu Toplantısı Vali Hulusi Şahin başkanlığında gerçekleşti. Vali Şahin, Antalya’da 2024 yılı Mart ayı sonu itibarıyla 553 adet proje üzerinde çalışıldığını ve toplam bedelin 96 milyar 695 milyon TL olduğunu açıkladı. Antalya’da 2024 yılı Mart ayı sonu itibarıyla 553 adet proje üzerinde çalışıldığını açıklayan Vali Hulusi Şahin, "Bu projelerin 370 adedi genel ve özel bütçeli kuruluşlarca 183 adedi ise belediyelerin, imkanlarıyla gerçekleştirilmiştir. Bedeli 96 milyar 695 milyon TL plan bu projelerin 2024 yılı ödenekleri 13 milyar 88 milyon TL’dir. Mart ayı sonu itibarıyla 4 milyar 127 milyon harcama yapılarak yüzde 32 nakdi gerçekleşme sağlanmıştır. Genel ve özel bütçeli kuruluşlarca üzerinde çalışılan 370 adet projenin bedeli 85 milyar 981 milyon TL’dir. 2024 yılı ödenekleri toplamı ise 7 milyar 524 milyon TL olup Mart ayı sonu itibarıyla 1 milyar 582 milyon harcama yapılmış ve yüzde 21 nakdi gerçekleşme sağlanmıştır. Belediyelerimizce yürütülen 183 adet projenin bedeli 10 milyar 714 milyon TL’dir. 2024 yılı ödenekleri toplanı ise 5 milyar 564 milyon olup mart ayı sonu itibariyle 2 milyar 545 milyon TL harcama yapılmış ve yüzde 46 nakdi gerçekleşme sağlanmıştır" dedi. Genel ve özel bütçeli kuruluşlar ile belediyelerin gerçekleştirdiği yatırımlarda nakdi gerçekleşmenin en çok yüzde 73 ile turizm sektöründe olduğuna değinen Vali Şahin ikinci sırada ise ulaşım sektörünün olduğunu ifade etti. 553 projeden 58’inin tamamlanarak hizmete alındığını 1 projenin tasfiye edildiğini ve 76 projeye de başlandığını belirten Vali Şahin, "54 proje ihale aşamasında 364 adet proje ise halen devam etmektedir. Mart ayı sonu itibarıyla bazı genel ve özel bütçeli kuruluşlarımızın yatırım programları henüz tam olarak kesinleşmemiştir. Ayrıca kuruluşların yatırım programında olmasına rağmen finansal bilgileri belli olmayan projeler de bulunmaktadır. Kuruluşlarımızın, yatırım programlarının kesinleşmesinden sonra veri girişlerinin İl Yatırım Takip Sistemine yapılmasıyla ilimiz yatırım programı oluşturulacaktır" dedi. Vali Hulusi Şahin’in konuşmasının ardından Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı ve İl Sağlık Müdürlüğünün 2024 yılı yatırımlarını ve faaliyetlerini konu alan sunumlar gerçekleşti. İl Milli Eğitim Müdürlüğü Toplantı Salonu’nda gerçekleşen İl Koordinasyon Kurulu Toplantısına Vali Hulusi Şahin’in yanı sıra vali yardımcıları, kaymakamalar, belediye başkanları, rektörler ve kurum müdürleri katıldı.
Ankara Uzman Dr. Aylin Gözübüyükoğulları: "Gençlik aşısı cildi güneş lekelerinden korur" Liv Hospital Ankara Dermatoloji Uzmanı Dr. Aylin Gözübüyükoğulları, gençlik aşısının cildi güneş lekelerinden koruduğunu dile getirdi. Dermatoloji Uzmanı Dr. Aylin Gözübüyükoğulları, gençlik aşısı hakkında açıklamada bulundu. Gözübüyükoğulları, “Gençlik aşısı, Paris ışıltısı, nem aşısı, gençlik serumu, saten dolgu gibi farklı isimlerle bilinen bu uygulamalar aslında temel olarak hyaluronik asit ile birlikte çeşitli vitamin, mineral, büyüme faktörü ve peptitlerden oluşan hazır kokteyllerin cilde enjeksiyonunu içeren bir mezoterapi uygulamasıdır. Hyaluronik asit deride su tutan bir madde olduğu için bu işlem nem aşısı olarak da bilinir” diye konuştu. “Gençlik aşısında yaş sınırı yoktur” Gençlik aşısında yaş sınırının olmadığını belirten Dr. Gözübüyükoğulları, “Özellikle 30’lu yaşlardan sonra derimizde hyaluronik asitin azalması, kolajen yıkımının yapımına göre artması nedeniyle bu eksiklikleri tamamlamak amacıyla önerilmektedir. Yüz, boyun, dekolte ve el gibi alanlara uygulanabilmektedir” dedi. “İşlem sonrası hamam, sauna gibi sıcak ortamlardan kaçınılmalıdır” Gençlik aşısının çeşitlerinden bahseden Gözübüyükoğulları, “Standart bir uygulama protokolü bulunmayan gençlik aşısı çeşitleri, hastanın ihtiyacına göre doktor tarafından planlanır. Genel olarak en az 2-3 seans önerilmektedir. 2-4 hafta aralıklarla uygulanabilir. İğneli bir işlem olduğu için uygulama öncesi bölgeye lokal anestezik kremler sürülür. İşlemin ardından uygulama yapılan bölgede şişlik, kızarıklık veya morarma görülebilir. Ancak bunlar 2-3 günde kaybolur. İşlem sonrası hamam, sauna gibi sıcak ortamlardan kaçınılmalıdır. İşlem yapıldıktan sonra o gün yüz yıkanmamalı ve genel olarak sıcak banyo yapılmamalıdır” ifadelerini kullandı. “Herhangi bir deri hastalığı olanlara uygulanmaz” Gençlik aşısının bazı bireyler için uygun olmadığını söyleyen Uzm. Dr. Gözübüyükoğulları, “Gençlik aşısı, uygulama bölgesinde herhangi bir deri hastalığı olanlara, kanser hastalarına, hamile ve emzirenlere ve ürün içeriklerinden birine karşı alerjisi olanlara uygulanmamalıdır. Gençlik aşısının en önemli etkisi cildi nemlendirmesidir” ifadelerini kullandı. “Cildi güneş lekelerinden korur” Uygulama ile ciltte meydana gelen değişikliklere değinen Gözübüyükoğulları, “Cilde esneklik ve parlaklık kazandırır. Cildi güneş, akne ve yaşlılık lekelerinden korur. İnce kırışıklıkların azalmasını sağlar. Gençlik aşısı sonrası parlaklık, canlılık ve nemlenme 1 hafta içinde görülür. Derinin kolajen yapımını tetikleyerek kırışıklıklarda gerileme olur” açıklamasında bulundu.
Erzurum Atatürk Üniversitesinde 2 yeni lisans programı açılıyor Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ömer Çomaklı, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar’ın başkanlığında gerçekleşen Yapay Zekâ, Dijitalleşme ve Büyük Veri” başlıklı toplantıya katıldı. İstanbul Teknik Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen toplantıda, Atatürk Üniversitesinde Yapay Zekâ ve Makine Öğrenmesi ile Veri Bilimi ve Analitiği Programlarının açılmasına karar verildi. YÖK Başkanı Özvar, diğer üniversitelerle birlikte toplamda 21 yeni lisans, 50 ön lisans programının açılacağını, bu programların ise bu yıl ÖSYM kılavuzuna dahil edileceğini söyledi. Başkan Özvar: “Bu Bölümleri Stratejik Bir Mesele Olarak Görüyoruz” Yükseköğretim Yürütme Kurulu Üyeleri ile rektörlerin katılımıyla gerçekleşen toplantıda yaptığı konuşmada Yükseköğretim Kurulunun gelecek vizyonunun en önemli unsurları arasında yer alan yapay zekâ, dijitalleşme ve büyük veri alanlarını ülke açısından son derece stratejik bir mesele olarak gördüklerini aktaran Özvar, dijital teknolojiler alanında yaşanan hızlı gelişmelere paralel olarak, ilgili bütün sektörlerde istihdam edilmek üzere nitelikli insan gücüne duyulan ihtiyacın arttığını ifade ederek, yapay zekâ, yapay zekâ çözümleri, dijitalleşme ve büyük veri alanlarında ihtiyaç duyulan insan kaynağını karşılamak adına yeni lisans ve ön lisans programlarının açılmasına karar verdiklerini bildirdi. Prof. Dr. Özvar: “Yeni programlar, Yükseköğretim Kurulunun önümüzdeki dönemde istihdamı önceleyen vizyonunun da bir göstergesi. İstihdam odaklı programları devreye sokarken işlevini kaybeden programları sistem dışına çekmeye devam ediyoruz. Bundan sonraki dönemde, bu yöndeki eğilim daha da güçlenecektir" dedi. Rektör Çomaklı: “Verilecek Her Türlü Sorumluluğa Üniversite Olarak Hazırız” Yeniliklerin daima öncüsü olan Atatürk Üniversitesinin, Yeni Nesil Tasarım ve Dönüşüm Projesi çerçevesinde başlattığı çalışmalar neticesinde yine ülke yükseköğretiminde başlatılan yeniliklerin paydaşı olduğuna dikkat çeken Rektör Prof. Dr. Ömer Çomaklı, konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada açılacak yeni bölümlerin üniversitenin çağdaş eğitim modeline ışık tutacak programlar olduğuna dikkat çekti. Mühendislik alanında marka olan Atatürk Üniversitesinin aynı zamanda yapay zekâ ve büyük veriye de önem verdiğini, açılacak bölümlerin de bu doğrultuda seçildiğini belirten Rektör Çomaklı, göreve geldikleri ilk günden itibaren varlık yönetimine öncelik verdiklerini ve her aşamada üniversitenin varlığını tespit etmek ve veriye dayalı karar verme süreçleri aktifleştirmek amacıyla Büyük Veri Yönetim Ofisini kurduklarını söyledi. Rektör Çomaklı: “Yeni Nesil Üniversite için ihtiyaç duyulan verilerin sınıflandırılması ve toplanması, ulusal düzeyde gerekli olan verilerin belirlenmesi ve toplanması ile veri yönetim sistemi ön çalışmaları içeriklerinden oluşan Büyük Veri Yönetim Ofisi, veriye dayalı karar verme mekanizması ile ilgili dijital sistemin tasarımı çalışmalarına da devam ediyor. Ayrıca yapay zekâ alanına yönelik de hemen hemen her bölümümüz entegre şekilde çalışmalar yürütüyor. Üniversitemizin bilimsel alt yapısı ve alanında uzman insan kaynağı ile açılacak yeni bölümleri de öğrencilerimizin en iyi şekilde eğitim almaları için hazır hale getireceğiz” ifadelerini kullandı. Amaçlarının ve önceliklerinin üniversite çağına gelen gençleri yeni etkinlik ve beceri ile çağın ihtiyaçlarına karşılık verebilecek bir şekilde yetiştirilmek olduğuna değinen Rektör Çomaklı, Araştırma Üniversitesi olarak ülke bilimine her alanda katkı veriyor olmaktan büyük bir mutluluk duyduklarını ifade ederek, Atatürk Üniversitesinin yapmış olduğu çalışmalara yakın ilgi ve teveccüh gösteren YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar ile Yükseköğretim Yürütme Kurulu üyelerine teşekkür etti ve yeni açılacak bölümlerin hayırlı olması temennisinde bulundu.
İstanbul Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Filistin halkının BM’ye tam üye devletlerinin olmaması hem büyük bir ayıp hem de ciddi bir haksızlıktır" Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kürecik’teki radar üssüyle ilgili iddialara çok sert tepki gösterdi. Erdoğan, Gazzelilerin haklarını savunma maskesi altında Filistin’e en büyük desteği veren Türkiye’nin yıpratılmak, yıldırılmak istendiğini belirterek, "Şimdi aynı çevrelerin kürecik’teki radar üssüyle ilgili benzer yalanlara sarıldığını görüyoruz. Daha önce defalarca açıkladığımız, tüm yönleriyle pek çok kez açıklığa kavuşturduğumuz bu meseleyi istismar etmeye çalışıyorlar. Kürecik’teki radar merkezinin ülkemizin ve ittifakımızın güvenliği dışında hiçbir devletle herhangi bir ilişkisi, bağı, irtibatı yoktur ve olamaz. Türkiye Cumhuriyeti böyle bir şeye zaten izin vermez, vermemiştir" dedi.İstanbul’daki bir otelde Filistin İçin Özgürlük ve Bağımsızlık Temalı, Parlamenterler Arası Kudüs Platformu 5. Konferansı düzenlendi. Konferansa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da katıldı. Burada bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye-Filistin dostluk grubu himayelerinde 34 ülkeden 157 üye ile 9 yıl evvel başlayan girişimin bugün 2 bin üyeye ulaştığını belirterek, "Platform faaliyetleriyle toplantı ve konferanslarıyla farklı alanlardaki çalışmalarıyla Filistin davasının küresel ölçekte sesi ve nefesi oldu. Birleşmiş Milletler kararlarına, prensiplerine, uluslararası normlara uygun olarak Kudüs ve Filistin’e hizmet eden kardeşlerimi tebrik ediyorum. Müslüman olmanın Müslümanca yaşamanın hakkı, hukuku ve adaleti cesaretle savunmanın gerçekten zor olduğu günlerden geçiyoruz. Bilhassa ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’nın mahremiyetine, tarihi statüsüne ve kutsiyetine yönelik tacizler giderek artıyor. İşgalci İsrail tarafından Kudüs’ün kadim kimliği adım adım yok ediliyor. Kandan ve gözyaşından beslenen haçlı zihniyetinin tekrar hortlatılmak istendiğini görüyoruz. Haçlı seferleri ile yakılıp yıkılan Kudüs’ü tekrar ayağa kaldıran ve dört asır boyunca bir esenlik diyarı haline dönüştüren ecdadın torunları olarak Filistin’de yaşanan menfi-müspet her gelişmeyi yakından takip ediyoruz. Resulü Ekrem Efendimizin şu tavsiyesi Kudüs davasında ecdadımız gibi bizim de rehberimizdir. "Beytü’l Makdis’e gidin ve orada namaz kılın. Şayet oraya gidemez ve orada namaz kılamazsanız oranın kandillerini aydınlatacak yağ gönderin." Evet Mescid-i Aksa sadece ilk kıblemiz değildir. Aynı zamanda Hz. Nebi’nin ve ondan önce gelen peygamberlerin de bize emanetidir. Kudüs’i Şerif’in her köşesinde bu kutlu beldeye 400 yıl boyunca büyük sevda ile hizmet etmiş kahraman ecdadımızın izi, eseri ve mührü vardır. Kimse bu izleri silemez, hiçbir güç kalbimizden Kudüs sevgisini sökemez. Burada şu gerçeği bir kez daha ifade etmek istiyorum. Az önce de söylendi, Türkiye olarak La ilahe illallah İbrahim Halilullah lafzında sembolleşen kuşatıcı anlayışla Kudüs’e sahip çıkmayı bir görev biliyoruz" dedi.Son bir asırdır Haçlı heveslileriyle, siyonist yayılmacılık arasında sıkışan Kudüs-i Şerif’i tüm insanlık için tekrar bir Darüsselam haline getirmek için tüm gücümüzle çalıştıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kudüs’ü savunmanın insanlığı savunmak, barışı savunmak, farklı inançlara saygıyı savunmak olduğu inancıyla mücadelelerini azimle sürdürdüklerini söyledi."Netanyahu, kendisinden önceki caniler gibi adını Gazze kasabı olarak tarihe utançla yazdırmıştır"İnsanlık ve barış adına yürüttükleri kutlu mücadeleye destek veren Parlamenterler Arası Kudüs Platformu’na teşekkür eden Cumhurbaşkanı"Son bir asırdır toprakları aşama aşama işgal edilen Filistin halkı bugün tarihin en vahşi zulümlerinden birine maruz bırakılıyor. Buradan mücadeleleriyle Kudüs ile beraber tüm insanlığın onuruna da sahip çıkan Filistinli kahramanlara bir kez daha selamlarımı gönderiyorum. İşgalci zalimler karşısında dik duran Filistin’in yiğit evlatlarını ülkem ve milletim adına saygıyla selamlıyorum. Dünyanın dört bir yanında Filistin ve Gazzeli kardeşlerimizle dayanışma sergileyen vicdan sahibi tüm insanlara teşekkür ediyorum. 7 Ekim’den bu yana yaşananları anlatmaya artık kelimeler yetersiz kalıyor. Modern dönem firavunlarını görmek isteyen hiç uzağa gitmesin son 203 gündür 35 bin Filistinliyi acımasızca katledenlere baksın. Günümüzün Hitleri ve Nazileri Gazze’de 15 binden fazla çocuğu öldüren katillerdir. Netanyahu, kendisinden önceki caniler gibi adını Gazze kasabı olarak tarihe utançla yazdırmıştır. Alnına yapışan bu kara leke ne yaparsa yapsın çıkmayacaktır. Şimdi biz böyle konuşunca bakıyorsunuz birileri hemen rahatsız oluyor. Cürmü yüzüne söylenen her suçlu gibi İsrail yönetimi de antisemitizmle itham ederek bizi susturabileceğini zannediyor. Ellerindeki basın ve lobi gücüyle Gazze’de işledikleri cinayetlerin üstünü örtebileceklerini düşünüyorlar. Buradan onlara şu hakikati tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum. Ne yaparsanız boş, ne kadar uğraşsanız da beyhude, Tayyip Erdoğan’ın kalbine de, kavline de zincir vuramazsınız" diye konuştu."Hamaslı kardeşlerimizi Filistin’in Kuvayi Milliyesi olarak görmeye devam edeceğiz"Tehditlere ve baskılarınıza asla boyun eğmeyeceklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Duam şu; Yarab, Kahhar ismi şerifinle tecelli ederek başta Netanyahu olmak üzere bu siyonistleri kahrı perişan eyle. Birileri dönse bile biz yolumuzdan dönmeyiz, dönmeyeceğiz. Çünkü biz Allah’a ve hesap gününe inanıyoruz. Biz şartlara göre, esen rüzgara göre, konjonktüre göre sözünü, duruşunu, tavrını belirleyen tatlı su siyasetçilerinden değiliz. Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık. Bu kutlu yola ömrümüzü adadık. Yarım asırlık siyasi hayatımız boyunca bedel ödemekten asla çekinmedik. Biz birilerine şirin görünmek için değil, ’Filistin bir sınav kağıdı her mümin kulun önünde’ diyen merhum Cahit Zarifoğlu’nun ifadesinde anlamını bulan o ağır imtihanı hakkıyla vermenin derdindeyiz. Kimse kusura bakmasın tüm imkansızlıklara rağmen Filistinli kardeşlerimiz tam 203 gündür tek başlarına direnirken, yalnız başlarına tüm insanlığın onurunu savunurken hiç kimse bizden soykırıma sessiz kalmamızı bekleyemez. Sırf İsrail ve Batılı destekçileri öyle istedi diye Hamas’a ’terör örgütü’ iftirası atanlardan olamayız. İsrail’e gönüllü, ücreti mukabil uşaklık yapan lejyonerlerin ve kiralık kalemlerin kavramlarıyla Filistinli direnişçilere terörist yaftası vuramayız. Varsın birileri rahatsız olsun, varsın birilerinin ezberleri bozulsun. Biz işgalcilere karşı vatanlarını savunan Hamaslı kardeşlerimizi Filistin’in Kuvayi Milliyesi olarak görmeye devam edeceğiz. Bu hakikati de dilimizin döndüğü, gücümüzün yettiği kadar her platformda cesaretle dillendirmekten geri durmayacağız. Sesimizle, sözümüzle, dualarımızla, insani yardımlarımızla elimizdeki tüm imkanlarla Filistin davasına Gazzeli kardeşlerimizin ortaya koyduğu asil ve onurlu direnişe destek vermeye devam edeceğiz. Bu konudaki dirayetli tavrımızı geçen hafta görüştüğüm Hamas siyasi liderliğine açıkça ifade ettim. İsrail’in saldırılarında evlatlarını, torunlarını, akrabalarını şehit veren bu kardeşlerime acılarını paylaştığımızı çok net bir şekilde söyledim. Bundan bir asır önce topraklarını işgal eden emperyalist güçlere karşı bağımsızlık mücadelesi yürüten kahraman bir milletin evlatları olarak haklı davalarında yanlarında olduğumuzu dile getirdim. İnşallah bundan geri adım atmayacak 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen, toprak bütünlüğü haiz bir Filistin devletinin kurulması için samimiyetle çaba harcamayı sürdüreceğiz" ifadelerini kullandı."Çocuğunun doğum gününü Gazzeli sabileri öldürerek kutlayan bir zihniyetin insanlıkla, en temel insani değerlerle bağı kalmamış demektir"Gazze’de 203 gündür aralıksız olarak devam eden soykırımı hiçbir sebebin maruz gösteremeyeceğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "7 Ekim’de yaşananları tasvip edersiniz veya etmezsiniz. Bu tamamen sizin bakış açınızla ilgili bir konudur. Ama bunu öne sürerek yeni doğmuş bebekleri öldürmeyi, sivillerin üzerine tonlarca bomba yağdırmayı, şehit naaşlarına dahi eziyet etmeyi, bir ekmek almak için sıra bekleyen insanları katletmeyi, camileri, kiliseleri, okulları, hastaneleri bilerek hedef almayı, Gazze’yi toplu mezarların olduğu büyük bir kabristana dönüştürmeyi, velhasıl savaş hukukunun asgari şartlarına bile riayet etmemeyi haklı çıkaramazsınız. Çok açık söylüyorum, çocuğunun doğum gününü Gazzeli sabileri öldürerek kutlayan bir zihniyetin insanlıkla, en temel insani değerlerle bağı kalmamış demektir. İsrail yönetimi bize laf söylemeden önce bu vahşetle yüzleşmeli, terör örgütü gibi değil hukukla mukayyet bir devlet mantığıyla hareket etmeyi öğrenmelidir. Bunu yapmadıkları müddetçe bizim de İsrailli yöneticilere karşı tavrımız değişmeyecektir. İsrail’le artık ilişkilerimizi ticari anlamda başta olmak üzere bunu Dışişleri bakanım da açıkladı kestik, kesiyoruz" dedi."Gazze’ye yardımlarda ilk sırada Türkiye yer alıyor"Türkiye’nin iki bin yılı aşan tarihinin hiçbir döneminde asla soykırım yapmadığını, sömürgeci olmadığını, savaşta bile olsa masumlara dokunmadığının altını çizen Erdoğan, "Bugüne kadar kimsenin inancına, kökenine, kimliğine bakmadan başı dara düşen herkese biz kapımızı açtık. Engizisyondan kaçan Musevilere de, Nazi zulmünden kaçan Yahudi bilim adamlarına da biz sahip çıktık ey Netanyahu. Kafkaslar’dan Balkanlar’a, Afrika’dan Asya’ya kadar kim zulme uğramışsa hiç düşünmeden biz imdadına koştuk. 13 yıl önce çatışmalar başlayınca Suriyeli komşularımızı nasıl bağrımıza bastıysak, Ukrayna’dan kaçan mültecilere de biz güvenli liman olduk. Milli gelire oranla en fazla insani yardım yapan ülkelerden biriyiz. Nerede bir istikrarsızlık ve çatışma varsa menfaat hesabı gütmeden ateşi söndürmeye çalışıyoruz. Bölgemizde barışın, huzurun, refahın ve güvenliğin hakim olması için samimiyetle gayret gösteriyoruz. Gazze’ye yardımlarda ilk sırada Türkiye yer alıyor. 7 Ekim’den bu yana 13 uçak ve 9 gemi ile Gazze’ye gönderdiğimiz insani yardımların toplamı 50 bin tona yaklaştı. Vefakatçileriyle birlikte 900 Gazzeli hastayı tedavilerini yaptırmak üzere ülkemize getirdik. İnsani yardımların yanı sıra Refah’taki Kızılay Aşevi aracılığıyla günlük 10 bin kişilik sıcak yemek dağıtımını da yapıyoruz. Gazze’nin temiz içme suyu ihtiyacını karşılanmasının amacıyla günlük 7 ton içme suyunun Gazze’ye geçişini sağlıyoruz. Ticari açıdan 54 ürün grubunda İsrail’e ihracat kısıtlaması uygulayan tek ülke yine Türkiye’dir. Gazze katliamlarının çok öncesinde askeri amaçla kullanılabilecek malzemelerin sevkini zaten tamamen durdurmuştuk. 9 Nisan’da aldığımız ihracat kısıtlaması kararıyla bu tavrımızı pekiştirmiş olduk" ifadelerini kullandı."Onlar bu iftiraları atsalar da biz yolumuza aynı kararlılıkla devam ediyoruz"Geçen ay Türkiye’de yerel seçimlerin yapıldığını ve seçim sürecinde bu konuda büyük bir haksızlığa ve iftiraya maruz kaldığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şahsımızın Filistin davasını savunurken ödediği bedeller ortadayken Türkiye düşmanlarının da sağladığı lojistik destekle birileri ülkemizin ve milletimizin Filistin direnişine verdiği güçlü desteği gölgelemeye çalıştı. Bu kirli kampanyayı meselenin aslını bilmediklerinden değil, hırsları akıl ve vicdanlarının önüne geçtiği için yürüttüler. Hatta İsrail’e jet satışı yapıldı iftirası yapacak kadar gözlerini kararttılar. Daha ileri gidiyorum, jet yakıtı gönderdiler diyecek kadar ne yazık ki akıl, vicdan ve ahlak dışı bir sürü iddia gündeme taşındı. Sizin vicdanınız var mı? Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının böyle bir adım atması mümkün mü? Akıl, vicdan, ahlak dışı bir sürü iddia bu seçimlerde gündeme taşındı. Daha vahimi bu asılsın ithamların İsrail dahil Türkiye’nin dik duruşundan rahatsız olan yabancı odaklar tarafından uluslararası basında ve sosyal medya mecralarında köpürtülerek ülkemiz aleyhine kullanılması çok yaralıyıcıdır. Türkiye’nin çabalarını bilen kardeşlerimiz arasında bile istifham oluşturan bu propagandanın içinin boş olduğu 1 Nisan sabahı itibarıyla görülmüştür. Fakat sel gitse de izi kalmış. Üç kuruşluk siyasi çıkar uğruna Filistin’in Türkiye ile ilişkilerini bilen veya bilmeyen gayet iyi biliyor, Türkiye bizim iktidarımız döneminde böyle bir şey yapar mı yapmaz mı bunu çok iyi biliyorlar. Onlar bu iftiraları atsalar da biz yolumuza aynı kararlılıkla devam ediyoruz" dedi."Kürecik’teki radar merkezinin ülkemizin ve ittifakımızın güvenliği dışında hiçbir devletle herhangi bir ilişkisi, bağı, irtibatı yoktur ve olamaz"Gazzelilerin haklarını savunma maskesi altında Filistin’e en büyük desteği veren Türkiye’nin yıpratılmak, yıldırılmak istendiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şimdi aynı çevrelerin Kürecik’teki radar üssüyle ilgili benzer yalanlara sarıldığını görüyoruz. Daha önce defalarca açıkladığımız, tüm yönleriyle pek çok kez açıklığa kavuşturduğumuz bu meseleyi istismar etmeye çalışıyorlar. Kürecik’teki radar merkezinin ülkemizin ve ittifakımızın güvenliği dışında hiçbir devletle herhangi bir ilişkisi, bağı, irtibatı yoktur ve olamaz. Türkiye Cumhuriyeti böyle bir şeye zaten izin vermez, vermemiştir. Ama bir Müslüman olarak her şeyden önce yalan Allah’ın resulünün en çok nefret ettiği şeydir. Böyle yalan söylenmez, kurtulamazsınız. Bunun hesabını da ebedi alemde vereceksiniz. Yalan, çarpıtma ve manipülasyon üzerinden siyaset yapılmaz. Kendi devletine ve milletine iftira atarak da siyasetçilik oynanmaz. Hukukun da siyasetin de temel kuralı bellidir. Müddei iddiasını ispatla mükelleftir, aksi halde müfteridir. Varsa elinizde bir belgeniz, deliliniz çıkarsınız iddialarınızı ispat edersiniz. Bunu yapmıyorsanız kusura bakmayın ama müfteri damgası yemekten ila nihaye kurtulamazsınız" ifadelerini kullandı."İsrail’in daha fazla şımartılmasına sebep olan bu kararı kabul etmiyoruz"Sivil toplum, basın ve siyaset fark etmeksizin Türkiye’deki tüm aktörleri özellikle Filistin konusunda daha özenli bir dil kullanmaya davet eden Erdoğan, "Gündeme gelmek uğruna hiç kimsenin Türkiye’nin Filistin davasındaki örnek duruşuna gölge düşürme lüksü yoktur. Gazze’de kalıcı ateşkesin sağlanması amacıyla ilk günden beri diplomatik çabalarımızı devam ettiriyoruz. Vahdet olmadan rahmet olmayacağı inancıyla Filistin hükümetiyle Filistinli gruplar arasındaki tefrikanın giderilmesi için temaslarımızı artırdık. Hali hazırda 140 ülkenin tanıdığı Filistin devletinin tanınırlığının artırılması konusunda çabalarımızı yoğunlaştırdık. İspanya hükümetinin ve Başbakan Sayın Pedro Sanchez’in Filistin’in tanınmasıyla ilgili duruşunu takdir ettiğimizi burada vurgulamak istiyorum. Filistin devletini tanımaya hazırlanan diğer ülkeleri de baskılar karşısında kararlı tutumlarını sürdürmeye çağırıyorum. Burada şunu çok net ifade etmek durumundayım. Filistin halkının Birleşmiş Milletler’e tam üye bir devletlerin olmaması hem büyük bir ayıp hem de çok ciddi bir haksızlıktır. Bu adaletsizliğin süratle giderilmesi gerektiğine inanıyoruz. Geçen hafta Güvenlik Konseyi’nde bu yönde atılan adım, Amerika Birleşik Devletleri’nin vetosuyla karşılanmış ve engellenmiştir. Amerika bu kararıyla sadece Filistin halkının değil, Güvenlik Konseyi üyesi diğer devletlerin iradesini de yok saymıştır. İsrail’in daha fazla şımartılmasına sebep olan bu kararı kabul etmiyoruz" dedi."Filistin meselesini Batılı ülkelerin artık sabır taşımızı çatlatan ikiyüzlü politikalarını reddediyoruz"Amerikan yönetiminin, İsrail’e verdiği koşulsuz asker verdiği koşulsuz askeri ve diplomatik destekle çözüme katkı sunmadığını, sorunun daha da büyümesine vesile olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Gazze’de 35 bin insan acımasızca katledilmişken Amerikan Senatosu’nun İsrail’e 25 milyar dolarlık askeri yardım paketi onaylaması bunun en net göstergesidir. Adil bir hakemlik yerine İsrail’e hamilik yapmak, bölgemizdeki krizlerin derinleşmesi ve yayılmasından başka hiçbir işe yaramaz. 1915 olayları üzerinden Türkiye’ye yönelik asılsız ithamları tekrarlamak yerine Amerikan yönetimi Gazze’ye bakmalı, İsrail’in Gazze’deki soykırım girişimlerini görmeli, bunun engellenmesi için gayret etmelidir. Filistin meselesini Batılı ülkelerin artık sabır taşımızı çatlatan ikiyüzlü politikalarını reddediyoruz. Amerikan vetosu bizim dünya beşten büyüktür tespitimizin ne kadar haklı olduğunu bir kez daha göstermiştir. Yine Gazze krizinde siyonizmin Amerika ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere küresel ölçekteki tahakkümünü bizzat görmüş olduk. Bu süreç siyonist şebekenin ekonomiyi, ticareti, medyayı, sanatı, sinemayı, düşünceyi, akademi dünyasını nasıl esir aldığını ortaya çıkardı. Yıllarca bize demokrasiden bahsedenlerin fikir ve toplanma hürriyetinden dem vuranların söz konusu İsrail olunca İsrail’in çıkarları olunca nasıl faşizan haline geldiklerine hep birlikte şahit olduk. Batının demokrasi, özgürlük, hukuk, ifade, düşünce, basın hürriyeti gibi değerleri işin ucu İsrail’e dokununca unutuldu, hemen rafa kaldırıldı. Son bir haftadır Amerikan üniversitelerinde yaşananları tüm dünya gibi biz de ibretle takip ediyoruz" diye konuştu.Gezi Olayları’nda İstanbul’a kamp kuranların Filistin protestosunu görmediğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Gazze’deki zulme tepki gösteren aydınlar, gazeteciler, yazarlar, sanatçılar ve siyasetçiler adeta linç ediliyor. Uluslararası basın kuruluşları Gazze’de öldürülen 140’tan fazla gazeteci meslektaşları hakkında çıkıp tek bir cümle dahi kuramıyor. Siyonizmin hemen her alanda nasıl korkunç bir iklim oluşturduğunu, siyasetçilere korku saldığı, şantaj yaptığı, devletleri baskı altında tuttuğu geride kaldığımız 7 ay içerisinde çok net anlaşılmıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, İsrail’e söz geçirememiş, Gazze’deki katliamların önüne geçememiştir. Toplam 2 milyarlık nüfusu ile İslam dünyası üzülerek söylüyorum Gazze imtihanını başarıyla verememiştir. Bütün insanlığın kaderini 5 ülkenin keyfine bırakan mevcut yapının devam ettirilmesi mümkün değildir. Daha adil bir dünyanın mümkün olduğuna biz inanıyoruz" ifadelerini kullandı."Gazze’nin ve Filistin’in yanında olmaya devam edeceğiz"Gazzeli kardeşlerimizin yaşadığı dramların gündemden düşürülmemesi noktasında da çok daha çaba harcayacaklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İsrail’in durdurulması, Netanyahu denilen bu kasabın başta olmak üzere sorumluların hukuk önünde hesap vermesi için de gayretlerimizi artırmalıyız. Şu anda arkadaşlarımız Güney Afrika ile müşterek bir çalışmanın içerisinde Lahey Adalet Divanı ile münasebetlerini sürdürüyorlar, biz de takipçisiyiz. Türkiye olarak elimizdeki tüm imkanlarla Gazze’nin ve Filistin’in yanında olmaya devam edeceğiz" dedi.