GENEL - 17 Aralık 2019 Salı 11:02

Başarının sırrı kadınlarda zekâ ve özgüven, erkeklerde ise geniş çevre

A
A
A
Başarının sırrı kadınlarda zekâ ve özgüven, erkeklerde ise geniş çevre

Kadın Liderliği Global Enstitüsü, Politika Enstitüsü ve Ipsos MORI işbirliğinde 28 ülkeden 20 bin bireyle gerçekleştirilen araştırmaya göre başarılı olmak için kadınların zeki ve özgüvenli, erkeklerin ise geniş çevreye sahip olması gerektiği ortaya konuldu.

Araştırmada kadınların erkeklere kıyasla hayatta öne çıkmasında etkili olan unsurların başında yüzde 28 oran ile zekâ gelirken, onu yüzde 26 ile kendine güven ve yüzde 25 ile hiçbir zaman pes etmemek izledi. Araştırmaya Türkiye’den katılan bireyler de kadınların hayatta öne çıkmaları için belirtilen ilk 3 unsurun önemli olduğunu düşünüyor. Fakat ‘özgüvenli olmak’ yüzde 31 ile ilk sırada yer alıyor.

Erkeklerin hayatta öne çıkmaları için kadınlardan farklı olarak en önemli unsurların başında yüzde 22 ile bağlantılara sahip olmak geliyor. Geniş bir çevreye sahip olan erkeklerin hayatta öne çıkabilecekleri düşünülürken kadınlarda ise bu özellik erkeklere kıyasla önemli bir unsur olarak görülmüyor. Araştırmanın bir diğer sonucuna göre erkeklerin politik bağlantılarının olması da hayatta öne çıkmaları için önemli bir diğer unsur. Erkeklerin Türkiye’de hayatta öne çıkmaları için gerekli en önemli 3 unsurun başında yüzde 32 ile ‘politik bağlantılara sahip olmak’, yüzde 29 ile ‘çok çalışmak ve yüzde 28 ile ‘bağlantılara sahip olmak’ geliyor.

Çalışmanın kadın ve erkeklere yüklenen toplumsal cinsiyet rollerini belirgin olarak ortaya koyması bakımından önemli olduğunu kaydeden Nişantaşı Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Selçuk Aslan, “Araştırma demokrasisi gelişmiş, bireyselci kültürün hakim olduğu, kadınların çalışma hayatında önemli yer edindiği ülkelerde gerçekleştirilmiş. Ancak sonuca bakıldığında gelişmiş ülkelerde dahi kadınlarla erkeklerin yaşamın birçok alanında eşit olmadığı gözlemlenmiştir. Gelişen teknoloji ve yaşam koşulları, başarılı olabilmek için koşullara kısa sürede uyum sağlamayı, etkin problem çözme becerilerine sahip olmayı, fırsatları önceden sezerek cesur ve girişimci olmayı gerektirmektedir. Bu koşullarda başarılı olabilmek eğitimli ve farklılaştırıcı deneyime sahip olmak önem taşıyor. Türkiye’de ise kadınların başarısı en çok özgüvenle ilişkilendirilmiştir. Bunun bir nedeni ataerkil kültürün kadınların kendilerini gerçekleştirmelerini engelleyici etkileri olabilir. Kadınlar bu yapıdaki dezavantajlı konumlarıyla kendilerini gösterebilmek, istediklerini elde edebilmek, başarılı olabilmek için erkeklerden daha çok kendine güvenli, mücadeleci olmak durumundadırlar” dedi.

Türkiye’de politik bağlantılara sahip erkekler ön planda
Türkiye’de politik bağlantılara sahip erkeklerin ön planda olmasının sebebini açıklayan Dr. Öğr. Üyesi Selçuk Aslan, “Erkekler kadınlarda aranan zekâ, özgüven, yeterlilik gibi birçok niteliğe sahip algılanmakta, diğerlerinden daha başarılı olabilmek için kaynakları ve gücü elde bulunduran kişilerle ilişkisi önemli görülmektedir. Demokrasinin ideal yapıda işletilmediği, denetim mekanizmasının etkin olmadığı, devletin kaynaklarını kontrol eden politikacıların kuralları esnetebilme inisiyatifleri başarılı olabilmek için bu kişilerle kişisel çıkara dayalı ya da birbirini kollayıcı yakın ilişkileri gerektirmektedir. Bu yapıya aykırı olanların yüksek konumlu yerlere gelmesi, kazançlı ihaleler alması, olası denetimlerle başa çıkabilmesi olanaklı görülmemektedir. Politik güç sahibi olmak başarıya giden yolda önemli bir etmendir” şeklinde konuştu.

Hangi kriterlere sahip olmak gerekli?
İş yaşamında ön plana çıkmak için bireylerde hangi kriterlerin olması gerektiği konusunda da tavsiyelerde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Selçuk Aslan, “İş hayatında öne çıkabilmek için bireyin işin gerekli kıldığı niteliklere sahip olması, işini severek yapması, sadece kendi alanındakileri değil, ilişkili diğer alanlardaki gelişmeleri de yakından takip etmesi, etkili iletişim becerilerine sahip olması ve sahip olduğu özgüveni başkalarına yansıtabilmesi önemlidir. Yanı sıra toplumsal ilişkilerini geliştirmek, araştırmacı olmak, mücadeleci olmak, problem çözme becerilerini geliştirmek, yeniliklere ve değişime açık olmak, hoşgörülü ve esnek bakış açısına sahip olmak değerli görünmektedir” ifadelerini kullandı.
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.