EKONOMİ - 15 Ocak 2019 Salı 12:25

Büyüközer: 'Farkında olmadan nüfus planlamasına tabi tutuluyoruz'

A
A
A
Büyüközer: 'Farkında olmadan nüfus planlamasına tabi tutuluyoruz'

Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Denetleme ve Sertifikalandırma Araştırmaları Derneği (GİMDES) Başkanı Dr. Hüseyin Kami Büyüközer, çeşitli aşılar ve GDO’lu ürünler ile Türkiye’nin nüfus planlamasına tabi tutulduğunu iddia etti.

Çeşitli aşılar ve GDO’lu ürünler ile Türkiye’nin nüfus planlamasına tabi tutulduğunu iddia eden GİMDES Başkanı Dr. Hüseyin Kami Büyüközer, nüfus planlaması hakkında açıklamalar yaptı.

"Biz aşıya karşı değiliz"

Sözlerinin başında aşıya karşı olmadıklarını belirten Dr. Büyüközer, "Biz beynelminel ilaç mafyasının elinde olduğunu düşündüğümüz bu ithal ilaç ve aşılara karşı temkinli yaklaşmak zorunda olduğumuzu söylüyoruz. Bugün bir gerçek var ki mevut aşı sistemi başta Amerika olmak üzere bütün dünyada tartışılmaktadır. Mevcut aşılar üzerinde tüm dünya kamuoyunda ciddi bir güvensizlik ortamı meydana gelmiştir. Ana karnından, ölümüne kadar insanoğluna dayatılmaya çalışılan aşılar ve GDO’lu ürünler üzerinde bugüne kadar sayısız yazılarımızı yayınladık. Bu belaları üzerimizden kaldırıncaya kadar da yazmaya devam edeceğiz Allah’ın izni ile" ifadelerine yer verdi.

"Açlıkla tehdit ediyorlar"

Yerli tohumu kalmayan ve üretim yapacak tohumu dışarıdan almak zorunda kalan ülkelerin açlıkla tehdit edildiğini kaydeden Büyüközer, yaşadığı bir olayı hatırlatarak, "On yıl önce şöyle bir hatıram olmuştu. Bir kardeşimize kız istemek için Şanlıurfaya gitmiştik. İsteyeceğimiz kız bir aşiretin ağasının kızı idi. Evlerine vardık, tanışma faslından sonra sohbete daldık. Ağa anlatıyor. GAP projesi ile sulu ziraat yapmaya başladık. Geçimimiz gayet iyi olmuştu. Bir müddet sonra yerli firma burada bir salça fabrikası kurdu, ortağı da İsrail idi. Tarlalarımızı yüksek fiyatlarla beş yıllığına kiraladı. İşimize geldi bu kadar toplu parayı görmemiştik. Kiraladıkları arazilerimize kendi domates tohumlarından başka tohum ekmediler. Kiralamayı kabul etmeyen çiftçinin yetiştirdiği domatesi almadılar. Kendi tohumlarını da vermediler. İlk anda tarlasını kiralamaya vermeyen çiftçileri de bu oyunla zaman içerisinde ele geçirdiler. Beş yıl sonra da kiralamayı durdurdular. Beş yıl boyunca ekim yapmadığımız, sağda solda başka işler yaptığımız için çoğumuz çiftçilik özelliğimizi kaybettik. Devam etmeye çalışanlarımız bir gördüler ki toprağımızın kalitesini de bozmuşlar. Bu yanlış uygulamamızdan dolayı çok sıkıntı çektik, çok pişman olduk. Ama çaresiz kaldık" dedi.

"Güç oyunları devam ediyor"

Dünyaca ünlü bir firmanın yaptığı olaydan bahseden Büyüközer, "3-4 sene önce yaşadığımız bir olayı zikretmeliyim. Azerbaycan’dan bir tavuk firması GİMDES’ten helal ve tayyib sertifika almak istedi. Prosedürümüz gereği denetim heyetimiz Azerbaycan’a gitti. Kesimhanenin denetiminden sonra tavukların yetiştirildiği çiftliklere gidildi. Tavuklara verilen yemler incelendi. Azerbaycan ülkesine GDO’lu ürün sokmayan nadir ülkelerden biri olmasına rağmen Mısırdan da numune alınarak İstanbul’a getirildi. GDO testi için ilgili laboratuvara numune gönderildi. Tam o esnada Türkiye’den bir telefon geldi. Telefondaki ses küstah bir eda ile. Aldığımız numuneyi ne yapacağımızı sorguladı. Gereken cevabı verdik. Bu sefer, "Size yanlış numune vermişler, doğru numuneyi firma size gönderecek". Biz cevaben biz doğru numune aldık, siz ne karışıyorsunuz, siz kimsiniz? deyince dünyaca ünlü bir firmanın Türkiye temsilcisi olduğunu belirtti ve bizi tehdit etmeye başladı. Gereken cevabı verdikten sonra telefonu kapattık. Neticede tahliller yapıldı ve mısırlar GDO’lu çıktı. Demek ki o şirket Azerbaycan’a girmesi yasak olduğu halde sahtekarlık yaparak firmamıza GDO’lu mısır tohumu satmıştı" ifadelerini kullandı.

"Nüfus artış oranı yüzde 4,5’lerden yüzde 2’lere düşmesinin sebepleri incelenmelidir"

Bugün marketlerde sunulan gıda maddelerinin üretiminde çoğu sağlığa, nesillere zararlı, dinimize göre de haram olabilen 4 bin 500 çeşit katkı maddesi kullanıldığını hatırlatan Büyüközer, sözlerine şöyle devam etti: "1950’li yıllarda mis gibi tereyağımızı piyasalardan toplayarak yerine margarinlerini soktular. 1960’lı yıllarda 2 kişi güya Avrupa’ya zeytin yağımızı ihraç ediyorlar diye makine yağı karıştırılmış yağ göndererek mis gibi zeytinyağımızı lekeleyerek içte ve dışta tüketimini durdurdular. Yılların emeği ile yetiştirilmiş zeytin ağaçları kurudu. İşte o esnada bizi tehdit eden o şirket patentli Amerika GDO’lu soya yağını, GDO’lu kanola yağını alternatif yağlar olarak sundu. Protein ihtiyacımızı da soya unu ile hallettiler. Daha önceden yıllık nüfus artış oranımız yüzde 4,5’larda iken bugün yüzde 2’lere düşmesinin sebeplerini yeniden incelemeliyiz".

"Devlet büyükleri haksız rekabetin önüne geçmelidir"

Devleti yöneten siyaset büyüklerine seslenen Dr. Büyüközer, "Mademki demokrasi ile yönetiliyoruz, bu çok önemli konuda halkımıza soralım. Aşılarda zorlamayı istiyor mu? İstemiyor mu? GDO’lu ürün istiyor mu istemiyor mu? Aşıların ve GDO’lu ürünlerin bütün dünyada ipliği pazara çıktığı için biz inanıyoruz ki bu konuda halkımız kendi sağlığı ve inancı için en bilinçli cevabı verecektir. Piyasalarımızda da fiyatlar GDO’suz şartlara göre oluşacağı için haksız rekabet oluşmayacaktır. Böylece bu anlamsız didişme de bitmiş olacaktır. Aksi halde bu didişme bu kavga daha büyük boyutlara çıkabilecektir. Çünkü, devlet, bilinçli eleman yetersizliği sebebi ile, verdiği sözü yerine getiremiyor. Piyasa ise gayri meşru kazanç hırsı ile gözü dönmüş bir sürü eşkıya ile dolu. Hem aşı sat para kazan, hem insanları kısırlaştırıp nüfus planlamasını sağla, hem GDO’lu tohum sat para kazan, hem o doğal olmayan tohumlarla hasta et ilaç sat para kazan, hem de bir devleti aç bırakmakla tehdit edebileceğin koz elinde olsun... Ne kadar garantili bir iş değil mi?" dedi.  

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kars Karslı vatandaştan duyarlı davranış Ermeni-Türk harbinde Kars’ta 1920 yılında şehit düşen Yüzbaşı Faik Bey’in mezarına duyarlı vatandaş tarafından önce bayrak dikildi, ardında da mezarın bulunduğu bölge temizlendi. Tarihi Benli Ahmet İstasyonu’nda dört tarafı duvarla çevrili olan Yüzbaşı Faik Bey’in mezarının anıt mezar haline getirilmesini isteyen vatandaşlar, mezarlıkta 5 ayrı mezarın bulunduğuna dikkat çekerek mezarın olduğu bölgenin koruma altına alınması gerektiğini veya buraya anıt mezar yapılmasını istedi. Kars’ın en işlek caddelerinden birisi olan Faikbey Caddesi’ne ismi verilen Yüzbaşı Faik Bey’in mezarının tarihi istasyonda bulunduğunu ifade eden vatandaşlar, "Kars ve civarının Ermenilerden geri alınması için yapılan harekat esnasında 12. Tümen, 36. Alay 1’inci tabur komutanı yüzbaşı Faik bey 14 Ekim 1920 tarihinde Ermeni-Türk harbinde, Berne (Koyunyurdu) Köyü’nün doğusundaki tepede birliğin başında olduğu sırada çarpışmalarda şehit düştü. Ben de her sene geliyorum. Otlarını temizliyoruz, bayrağını taktık. Her yıl bu ayalarda gelip buranın bakım ve onarımı yapıyorum" dedi. Duyarlı vatandaş daha sonra Yüzbaşı Faik Bey’in bulunduğu mezarın etrafını temizledi, mezarın üzerinde bulunan ağaç parçalarını ve istenmeyen otlarını topladı, mezarlığın içerisindeki bayrağı değiştirdi. Şehitlere dua eden vatandaş daha sonra bölgeden ayrıldı.
Antalya Eşinden para istedi, ’param yok’ cevabını alınca hayatı değişti, kendi işinin patronu oldu Kocası harçlık vermeyince kendi dükkanını açan kadın, 36 yıldır mesleğini icra ediyor. Antalya’nın Serik ilçesinde yaşayan Fahriye Altınkaynak, 36 yıldır hayali olan olan terzilik mesleğini sürdürüyor. Altınkaynak, terziliğe hobi olarak başladı. Eşinden bir ihtiyacı için bir miktar para istediğinde “Param yok” cevabını alan Altınkaynak, kendi iş yerini açtı. Evindeki el makinesi ve kumaşlarla birlikte dikiş, giyim üzerine açtığı küçük bir dükkanla geçimini sağlamaya başlayan Fahriye Altınkaynak (62), “Herkes bana, "Başaramazsın, yapamazsın, tek başına bir bayansın” dedi. Ben de yapabilirim dedim” dedi. Terzilik mesleğiyle çocuklarını okuttu İş yeri açtığı zaman müşteri gelmesi için konfeksiyonlara broşür ve kartvizit dağıttığını anlatan Fahriye Altınkaynak, mesleğinin çocukluk hayali olduğunu aktardı. Eşinin işine karşı gösterdiği tüm direnişlere rağmen, 36 yıllık zaman zarfında 3 çocuğunun üniversite öğrenimini tamamladığını açıklayan Altınkaynak, meslekte nasıl başarıya ulaştığını şu sözlerle ifade etti: "Mesleğim, çocukluk hayalim. Bu işe önce evde başladım. Fakat evde olmuyordu, eve gelen çocuklarıyla geliyordu, çalışma imkanım olmuyordu. Sonra çok acil bir para ihtiyacım oldu. Eşimden para istedim, ’Param yok’ dedi. Eşimin bana öyle demesi çok üzdü. Oturup düşündüm ve bir iş yeri açmaya karar verdim. Hemen araştırmaya başladım ve dikiş, giyim üzerine bir dükkan kiraladım ama hiçbir şeyim yoktu, sadece küçük bir el makinem vardı. Herkes bana, ’Başaramazsın, yapamazsın, tek başına bir bayansın’ dedi. Ben de ’Neden, ben de yapabilirim’ dedim. Evimdeki makinemi iş yerime getirdim. Broşürler, kartvizitler bastırdım. Bütün konfeksiyonları dolaşarak dağıttım. ’Yapılacak tadilat işlerinize talibim’ dedim. Evdeki kumaşlarımı getirdim, dükkanıma yerleştirdim, badana yaptım. Eşim şiddetle karşı çıktı, ’Yapamazsın, uğraşamazsın, otur evde yemeğini yap’ dedi. Ama ben kararlıydım. Çok ağır bir kelime kullandı. Eğer hayat müşterekse ve ben çalışmıyorsam, almakla mükelleftir kendisi. Almıyorsa, ben de bir şeyler yapma ihtiyacı hissettim. Kimseye muhtaç olmak istemedim. O kadar zor ki birilerine muhtaç olmak. Azmettim ve yavaş yavaş müşterilerim gelmeye başladı. Sonra eşimden ayrıldım." Kadınların hayatta her zaman üretken olması gerektiğini anlatan Altınkaynak, “Elimden geldiği kadar helalinden olsun diye gece gündüz, gece yarılarına kadar çalıştım. 3 çocuğum ve 8 torunum var. Oğullarım ve kızım üniversiteyi bitirdi ve hepsinin mesleği var. Torunlarımla mutluyum ve en güzeli bir işim var. Bir kadın, üretken ve karınca gibi olmalı. İlla ki, iş yeri açması gerekmiyor. Evde, tarlada, fabrika başka bir iş yerinde çalışsın ama üretsin. Kadınlar, kimseye muhtaç olmamalı, dimdik ayakta kalmalı” diye konuştu.