POLİTİKA - 12 Nisan 2022 Salı 19:05

Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Fiyatlardaki balon sönecek'

A
A
A
Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Fiyatlardaki balon sönecek'

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Belirsizliğin yol açtığı tereddütler ortadan kalktıkça ürün arzının yeniden dengeye oturacağını, fiyatlardaki balonun söneceğini ümit ediyoruz" dedi.


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine Toplantısının ardından konuştu. Karadeniz’in kuzeyindeki savaşla birlikte üretim ve tedarik kanalarının yeni tehditlerle karşı karşıya kaldığını belirten Erdoğan, sorunların dünyadaki tüm ülkeleri derinden sarstığını söyledi. Erdoğan, “Ülkemizde kendi kısır ve küçük hesapları içinde kaybolup dünyada olup bitenleri fark edemeyecek kadar hayattan kopuk bir kesim var. Milletin felaketini siyasi çıkara tahvil etme peşinde koşanları ihtiraslarıyla baş başa bırakıyoruz” dedi.

"Türkiye’nin bu zorlu dönemi aşarak bir an önce hedeflerine ulaşması için ülkenin tüm gücünü potansiyelini harekete geçirmenin gayreti içindeyiz" diyen Erdoğan şunları kaydetti:

"Ukrayna-Rusya savaşı ile yeni boyutlar kazanarak devam eden küresel krizi fırsata dönüştürecek adımları da atıyoruz. Bugün Türkiye savaşın her iki tarafı ile yakın ilişkilerini sürdürebilen tarafları bir araya getirerek sorunların çözümü yolunda somut adımlar atılabilmesini temin eden bir ülkedir. Siyasi ve diplomatik alandaki kazanımlarımızın ülkemizi dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri haline getirme hedeflerimizin itici gücüne dönüştürmek için çalışıyoruz."

Türkiye'nin ekonomisini hedef alanlara karşı mücadele verdiğini belirten Erdoğan, "Önce ekonomimizi çökertmek için döviz kuru ve faiz üzerinden başlatılan saldırıların ardından, küresel krizin ülkemize etkileri halen sürüyor. Enerji ve gıda fiyatları başta olmak üzere Rusya-Ukrayna krizinin sonuçlarını da derinden hissediyoruz. Burada şu gerçeğin unutulmaması gerekiyor; Petrol, doğalgaz ve kimi madenler gibi ülkemizin küresel piyasalardan tedarik ettiği ürünlerin fiyatlarının döviz cinsinden katlanarak yükselmesini bizim tek başımıza önleyebilmemiz mümkün değildir. Aynı şekilde gıda sektörünün kullandığı hammaddelerin fiyatlarındaki artışlarda ithalatımıza da ihracatımıza da olan etkileri sebebiyle bizi yakından ilgilendiriyor. Mevsim şartlarının sebze ve meyve fiyatlarının yükselmesindeki etkisini de göz ardı edemeyiz. Esasen Türkiye’nin sorunu kendi vatandaşlarının ihtiyacı olan buğdayı, unu, yağı, eti, sütü sebzeyi, meyveyi üretmek değildir. Kendi insanımızı asla temel gıda maddelerinden mahrum bırakmayacak üretim kapasitesine ve gerçekleşmesine sahibiz" ifadelerini kullandı. Erdoğan, "Küresel sisteme entegre açık bir ekonomide sadece sizin kendi kendinize yeterli olmanızla iş bitmiyor. Siz elinizdeki ürünlerin bir kısmını dışarıya satarken tüketim veya ihracat amacıyla da dışarıdan ürün alıyorsunuz. Küresel düzeyde ürün arzındaki denge bozulduğunda fiyatlar her yerde fahiş bir şekilde yükseliyor. Bugün Amerika'da açıklanan son 40 yılın en yüksek enflasyon fiyatları, sorunun ulaştığı noktayı göstermektedir. Teknolojik ürünler ve enerji yanında insanlarımızın günlük hayatını yakından ilgilendiren yağdan şekere, undan ete, pek çok konuda böyle bir durum ortaya çıkmıştır. Bizim bu süreçte önceliğimiz en pahalı malın, olmayan mal olduğu gerçeğinden hareketle vatandaşlarımızın temel ihtiyaç maddelerine kesintisiz ve en uygun şartlarda erişimini sağlamaktır" diye konuştu.

"Sorun çoğu zaman hukuki değil ahlaki olduğu için maalesef arzu ettiğimiz neticeleri almakta güçlük çekiyoruz"

Fiyatların artışında bireysel unsurların da etkili olduğunu söyleyen Erdoğan, "Tamahkarlık yaparak insanlarımızın temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarını yükselten aç gözlü bir kesim de vardır. Kimi zaman yalan haberlerle panik oluşturarak kimi zaman ellerindeki ürünleri stoklayarak hatta imha ederek kimi zaman aralarında anlaşıp fiyatları artırarak haksız kazanç peşinde koşanları takibe aldık. Kanunun denetim ve yaptırım yetkilerini kullanarak serbest piyasa sistemi içinde bu tamahkârlar ile mücadele ediyoruz. Sorun çoğu zaman hukuki değil ahlaki olduğu için maalesef arzu ettiğimiz neticeleri almakta güçlük çekiyoruz. Karşımızda zorlu bir tablo olduğu gerçeğini farkındayız. Meseleye üreticilerden tüketicilere çalışanlardan iş verenlere her kesimi gözeten kazanımlarını korumaya kayıplarını telafi etmeye yönelik bir anlayışla yaklaşıyoruz. Belirsizliğin yol açtığı tereddütler ortadan kalktıkça hem içeride hem dışarı ürün arzının yeniden dengeye oturacağını tedarik kanallarının işlemeye başlayacağını, fiyatlardaki balonun söneceğini ümit ediyoruz" dedi.

Düzelme yaşanana kadar vatandaşlara her türlü desteği sağlamayı sürdüreceklerini ifade eden Erdoğan şunları kaydetti:

"Gelir artışına yönelik tedbirler yanında gereksiz paniklerin önüne geçecek, piyasayı sakinleştirecek tamahkârları dizginleyecek düzenlemelere hız vereceğiz. Sabırla dirayetle, daha çok çalışarak, sıkı mücadele ederek, bu dönemi inşallah geride bırakacak, ülkemizin mutlaka 2023 hedeflerine ulaşmasını sağlayacağız. Ülkemizi 2023 hedefler doğrultusunda, özellikle 2053, 2071 vizyonlarını da bizden sonraki nesillere emanet edeceğimizi söylüyoruz. Artık 2023'ün eşiğindeyiz. Dolayısıyla bir sonraki vizyon eşiğimiz olan 2053‘e yönelik hazırlarımızı hızlandırıyoruz. Birleşmiş Milletler iklim değişikliği konferansına sunduğumuz katkı beyanımızla 2053 vizyonumuzun ilk somut hedefini ilan etmiştik. Bugün de İstanbul’un fethinin 600. yıldönümüne atfettiğimiz vizyonumuzun önemli unsurlarından biri olacağına inandığımız 2053 ulaştırma ve lojistik ana planını sizlerle paylaşmak istiyorum."

Ülkemizin merkezinde bulunduğu yükselen Avrupa, Asya, Afrika ticaret üçgeni bizim için özelikle ulaştırma alanında büyük fırsatlar barındırdığına dikkat çeken Erdoğan, "Bugün 12 milyar ton olarak gerçekleşen dünya ticaret hacminin 2030 yılında 25 milyar tona 2050 yılında 95 milyar tona ulaşması bekleniyor. BM halen, yüzde 50’si kentte yaşayan dünya nüfusu için bu oranın 2050 yılında yüzde 70’e çıkacağına işaret ediyor. Dünyada ulaşıma yönelik talebin de 2050 yılında 2 katına çıkacağı anlaşılıyor. Küresel ticaretteki bu gelişmelere bakan vicdan sahibi herkes ülkemizi ulaştırma alanında son 20 yılda attığı adımların ne kadar önemli ve isabetli olduğunu kabul edecektir" dedi.

Türkiye’nin geniş bir coğrafyanın lojistik süper gücü haline gelme noktasında ilerlemede olduğunu belirten Erdoğan, “Diğer ülkelerde mümkün olan en yüksek payı alabilmek için yatırımlarına hız vermeye başlamıştır. ABD’nin 2 trilyon dolarlık Çin'in 559 milyar dolarlık altyapı yatırımları planladıkları biliniyor. Türkiye ise 2003 yılından 2021 yılı sonuna kadar 5 ana sektörde yaptığı 172 milyar dolarlık yatırımla bu konuda şimdiden oldukça mesafe kat etmiş bir ülkedir. Temel önceliğimiz, hep ekonomimizin üretim gücünü desteklemek olmuştur. Yaptığımız yatırımlar sayesinde Türkiye üretimini bir trilyon doların üzerinde artırmayı başarmıştır. Bu yatırımlarla yarısı da yeni olmak üzere 18 milyona yakın insanımızın istihdamını sağlayan ekonomik sonuçlar ürettik. Bu yatırımlar milli gelirimize 520 milyar dolardan fazla katkı sunduk. Yarına hazırlanırken odak noktamıza insan, veri ve yük hareketliliğini yerleştirdik. Bu unsurları lojistik, mobilete, dijitalleşme ekseninde yeni ulaşım, yaklaşım ve uygulamalarıyla birlikte ele alarak adımlarımızı atıyoruz. Akıllı otoyollar bu uygulamalardan birisidir. Ulaştırma ve lojistik ana planımızı veriye dayalı ortak aklı önemseyen, topluma kulak veren bir anlayışla hazırladık. Öncelikle güncel sosyo-demografik, arazi kullanımı, ulaştırma sistemleri, altyapı ve turizm verilerine göre bir ihtiyaç analizi yaptık. Yük ve yolcu taşımacılığında emisyon salınımını azaltma hedefleri çevreci ve akıllı ulaşım sistemlerinin öne çıktığı senaryolar geliştirdik. Sürdürülebilir senaryoda demiryolu yatırımlarımız artık ön plana çıkmıştır. Esasen yıllarca kaderine terk edilmiş demiryollarımızı, önemli ölçüde yeniden canlandırmıştık. Mevcutların tamamını yenilediğimiz demiryolu hat uzunluğumuzu 10 bin 959 km’den 13 bin 22 km’ye çıkardık" açıklamasında bulundu.

Hedefin bu rakamı 2053’te 28 bin 590 km’ye taşıma olduğunu bildiren Erdoğan, "Bunun için ulaştırma ve lojistik ana planında demir yollarına özel bir yer verdik. Demir yollarının yolcu taşımacılığındaki payını yüzde 1’den Avrupa ortalamasının da üzeri olan yüzde 6.2’ye çıkarmakta kararlıyız. Bu da halen 19 buçuk milyon olan demiryolu yolcu sayımızın 2035 yılında 145 milyona, 2053’te ise 270 milyona ulaşması demektir. Yük taşımacılığımızın yüzde 4’e denk gelen 38 milyon tonu demiryoluyla gerçekleştirilmektedir. Amacımız 2053 yılında 440 milyon ton yükün demir yoluyla taşınmasını sağlayarak yüzde 22 seviyesine ulaşmaktır. Yurtdışı yük taşımacılığında demiryolunun payını 10 kat artırmayı planlıyoruz. Hızlı tren hatlarını 2053 yılına yaygınlaştırarak bu sistemle birbirine bağlı il sayısını 8’den 52’ye çıkartacağız yolcu ve yük taşımacılığında karayolu payının azaltılması ulaşımdan kaynaklı karbon emisyonunun düşürülmesine de ciddi katkılar sağlayacaktır. Yeni yatırımlarla karayolu hizmet düzeyimizi de en üst seviyeye çekerek daha kesintisiz ve konforlu bir ulaşım tesis edeceğiz. Son 20 yılda bölünmüş yıl ağımızı 6 bin 100 km’den 28 bin 650 km’ye, otoyol ağımızı bin 714 km’den 3 bin 633 km’ye zaten çıkarmıştık. Hedefimiz 2053’e geldiğimizde bölünmüş yol ağımızı 38 bin km’ye otoyol ağımızı ise 8 bin 325 km’ye yükseltmektir" dedi.


“Ulaştırma ve haberleşme sektörünün 2053 yılına kadar üretime katkısı 1,94 trilyon dolar çıkacaktır”

2053 Ulaştırma ve Lojistik Ana Planını paylaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Limanlar, hem taşımacılık modlarının entegre edilmesi hem de uluslararası ulaşım koridorlarını birbirine bağlamak bakımından giderek daha da önem kazanmaktadır. Önümüzdeki yıl limanlarımızdan 255 milyon tona yakın yük taşıması yapılacağı öngörülürken, bu rakamın 2053 yılı için yaklaşık 421 milyon ton olması planlanmaktadır. Bu amaçla halen 217 olan liman tesisi sayımız, 2053 yılında 255’e çıkartılacaktır. Kanal İstanbul Projesi ise İstanbul Boğazı’nda yaşanan gemi trafiğini azaltılması ve ülkemizin jeopolitik konumundan kaynaklı gücünün artırılması bakımından kritik ehemmiyete sahiptir” diye konuştu.

Hava ulaşımında Türkiye’nin Avrupa, Asya’nın batısı ve Afrika için yolcu ve yük trafiği açısından önemli bir merkez olduğunu söyleyen Erdoğan, “Türkiye hızla büyüyen ekonomisini ve turizmini destekleyen 56 havalimanına sahiptir, önümüzdeki yıllarda bu sayı 61’e yükselecek. Bayramın ertesinde inşallah Rize-Artvin Havalimanı’nın da açılışını yapıyoruz. Ülkemizin 2053’e kadar olan ihtiyacını karşılayacak seviyeye inşallah kavuşacağız. Halen yıllık 210 milyon olan havayolu yolcusu sayısı 2053 yılında 344 milyona çıkacaktır. Haberleşme alanında ileri teknoloji ile yolumuza devam ederken ülkemizin dört bir yanını fiber ağlarla öreceğiz. Hedefimiz 2053 yılında mobil geniş bant abone yoğunluğunu yüzde 100’e ulaştırmak, 5-G teknolojisinin de nüfusun yüzde 100’ünü kapsamasını sağlamaktır. Genişleyen uydu filomuz ve uluslararası işbirliklerimiz sayesinde bu alanda küresel ölçekte hizmet verebilen dünyanın lider ülkelerinden biri haline geleceğiz. Netice itibariyle 5’er yıllık planlamalarda 2053 yılına kadar demiryolu, karayolu, denizyolu ve haberleşme için 198 milyar dolar yeni yatırım yapacağız. Sektörün milli gelirimize katkısı 2053 yılına kadar bir trilyon doları geçerek yatırım bedelinin 5 katından fazlasını ülkemize kazandıracaktır” ifadelerini kullandı.
Ulaştırma ve haberleşme sektörünün 2053 yılına kadar üretime katkısının 1,94 trilyon dolar ile yatırım bedelinin yaklaşık 10 katına çıkacağını, istihdama katkısının da 27,7 milyon kişiyi bulacağını kaydeden Erdoğan, “Amacımız, bu süreç sonunda ülkemizin dünyanın gelişmekte olan değil, gelişmiş ülkeleri arasındaki seçkin yerini almasıdır” dedi.

“Büyük ve güçlü Türkiye’nin inşasına artık kimse mani olamayacaktır”

Erdoğan, “Her demokrasi ve kalkınma teşebbüsü tek parti faşizminden vesayete, siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklardan darbelere kadar nice yöntemle engellenen büyük ve güçlü Türkiye’nin inşasına artık kimse mani olamayacaktır. Sağlıktan eğitime, güvenlikten adalete, ulaştırmadan enerjiye, spordan sosyal desteklere kadar her alanda Türkiye’ye çağ atlatmış olmanın gururunu yaşıyoruz. Ülkemizi, geçtiğimiz 20 yılda kurduğumuz güçlü eser ve hizmet alt yapısının üzerinde hedeflerine ulaştırmakta kararlıyız. Diğer ülkelerin ve toplumların bugün başlasalar çeyrek asırda tamamlayamayacakları işleri biz önemli ölçüde bitirdik” açıklamasında bulundu.

“Gelecek güzel günler bu sıkıntıların hepsine değecektir”

Üretim ve tedarik zincirlerindeki aksaklıklar sebebiyle yaşanan küresel krizlerin ülke içinde de sıkıntılara yol açtığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dengesiz fiyat artışları, özellikle dar ve sabit gelirli vatandaşlarımızın refah seviyelerinin geçici olarak bir parça gerilemesine sebebiyet verebilir. Ama emin olun arkasından gelecek güzel günler bu sıkıntıların hepsine değecektir. Bizim için asıl olan her bir insanımızın çalışacak iş, evine götürecek ekmek, başını sokacak yuva bulabilmesidir. Bunun için fiyatlardaki istisnai sıçramanın yol açtığı belirsizliği bir an önce ortadan kaldırarak yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla büyüme üzerine kurulu ekonomi programımızı fazlasıyla odaklanacağız. Fabrikaların tam kapasite çalıştığı, yolları mal taşıyan kamyonların doldurduğu, gümrük kapılarında sıraların oluştuğu Türkiye gerçeğini kimse gözlerden kaçıramaz. Nitekim Şubat ayı itibariyle yıllık sanayi üretim endeksi yüzde 13,3 oranında artarak üretim temelli büyümenin sürdüğünü göstermektedir. Bu tablonun değerini sanayici, nakliyeci, ihracatçı bilir. İşgücü istatistikleri Şubat ayıda da 30 milyonun üzerinde seyreden istihdamın artmaya, işsizliğin azaltmaya devam ettiğine işaret etmektedir. İstihdamı sürekli artırmamızın kıymetini de ancak yıllarca çalışacak iş bulamadığı için çoluğunun çocuğunun karşısında boynu büyük kalanlar bilir. Şimdi istihdam ile ilgili yeni bir projeyi daha hayata geçirmeye başladık. İşbaşı Eğitim Programı kapsamında mevcut çalışanlarının üzerine ilave istihdam taahhüt eden firmaların işe alacakları her işçinin 3 veya 6 ay boyunca tüm ücretleri ile sosyal destek primlerini Çalışma Bakanlığımız karşılayacak. Böylece bu kapsamda işe giren her bireye bir veya 2 yıllık istihdam garantisi oluşturmuş olacağız. İşverenlerimizi istihdam garantili yeni İşbaşı Eğitim Programımızdan istifade etmeye çağırıyorum. Diğer yandan, vatandaşlarımızla kamunun arasındaki mülkiyet çekişmelerine son vermek için başlattığımız 2B arazilerinin satışı ile ilgili başvuru ve ödeme süresini de şartları dikkate alarak 31 Aralık tarihine kadar uzatma kararı aldık. Aşnı şekilde tarım amaçlı kullanılmak üzere çiftçilerimize ecri misil bedelinin yarısına 10 yıl süreyle kiralama imkanı getirdiğimiz hazine taşınmazlarında da başvuru süresini kaldırıyoruz. 2020 yılının başından itibaren 3 yıl süreyle hazine taşınmazını kullanan çiftçilerimize başka şart aramadan bu araziyi kiralama imkanı getiriyoruz. Süresi bitenler araziyi yeniden kiralayabilecek. 10 yıllık süreyi dolduranlar da satın alabilecektir. Hazine arazileri üzerindeki tarımsal üretimin devamlılığını sağlamayı amaçlayan bu düzenlemenin çiftçilerimize hayırlı olmasını diliyorum” diye konuştu.

“Son 20 yılda 95 milyar dolarlık enerjiye yatırım yaptık”

Türkiye’nin kurulu enerji gücünün 100 megavat sırını geçtiğinin müjdesini paylaşan Erdoğan, “Böylece kurulu güç bakımından Avrupa’da 6., dünyada 14. sıraya çıkmış olduk. Ülkemizi bu seviyeye getirmek için son 20 yılda 95 milyar dolarlık enerjiye yatırım yaptık. Biz geldiğimizde hidroelektrik dışında neredeyse hiç olmayan yenilenebilir kaynaklar konusunda da toplam kurulu gücümüzün yüzde 54’üne ulaşarak adeta bir devrim gerçekleştirdik. Milletimize gururla sunduğumuz bir diğer önemli hizmetimiz de Karadeniz’de keşfettiğimiz ve inşallah önümüzdeki yıl kullanıma sunacağım doğal gaz çalışmasıdır. Geçtiğimiz hafta Yavuz sondaj gemimizi gerekli ekipman ve sistemleri kuyulara yerleştirmek üzere Karadeniz’deki Türkali-2 kuyusuna gönderdik. Yeni aldığımız sondaj gemimizin de filomuza katılmasıyla bu çalışmalarımızı daha da hızlandıracağız” ifadelerini kullandı.

Hülya Keklik - Derya Yetim

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak: Gençlik ve spor Bakanı Osman Aşkın Bak, "Gençlerimizi tehdit eden bu süreci yakından takip ediyoruz ve özellikle de bu yıl sadece bağımlılıkla mücadeleyle ilgili araştırma yapan üniversitelerdeki akademisyenlere ve sivil toplum kuruluşlarına ve STK’lere 200 milyon TL civarında bir proje desteği vereceğiz yani sahadayız" dedi. Bak, 2024 Kesin Hesap Kanun Teklifi görüşmelerine katıldı ve milletvekillerinin sorularını cevapladı. Bak, gençlerle ilgili projelerden bahsederek, "Burada, özellikle şunu ifade etmek istiyorum: Sanayi ve Teknoloji Bakanlığıyla beraber ortaklaşa yürüttüğümüz proje çerçevesinde geçtiğimiz dönemde 10 bin istihdam sağlayan projeler gerçekleştirdik. Burada yaklaşık 150 tane fabrikanın kurulmasını Sanayi ve Teknoloji Bakanlığıyla beraber sağlamış olduk. Yine, gençlerin, özellikle üniversitedeki gençlerimizin kendilerini ifade edebilmeleri için, hayalini kurdukları projelerini gerçekleştirmeleri için; sosyal, toplumsal değerlerini yükseltmeleri için "ÜNİDES" adını verdiğimiz proje çerçevesinde yani üniversitedeki öğrenci kulüplerini destekleme projesi çerçevesinde geçtiğimiz yıl sadece 360 milyon gibi bir rakamı öğrenci kulüplerine tahsis ettik ve bu gençlerimiz inanılmaz projeler ortaya çıkardı. Kimisi hasat zamanı çiftçilerle beraber oldu, kimisi çevre çalışmalarında oldu, kimisi köylere gidip okulları boyadılar, okulları yaptılar, kimileri teknoloji projesi yaptı. Dolayısıyla, gençlerimizin bu çerçevede aktif bir şekilde katılmasını sağlıyoruz. Yine, bu yıl da Sanayi ve Teknoloji Bakanlığıyla yaklaşık 1,2 milyar TL’lik bir yatırımı yine gençlerin istihdama katılması çerçevesinde gündeme alıyoruz ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığıyla 50 tane fabrikanın kurulumu ve bu çerçevede de iş istihdamının artırılması noktasında çalışma yürütüyoruz" dedi. Bak, bağımlılıkla ilgili olarak bilgi vererek, "Bizim bağımlılıkla ilgili süreç içerisinde 12 bakanlıktan oluşan Bağımlılıkla Mücadele Kurulu üyesi olarak Gençlik ve Spor Bakanlığı görev yapıyor. Bizim bütçemizde teknik olarak 59 milyon gözüküyor ama bizim Bakanlığımızın -biraz evvel de ifade ettiğim gibi- yaptığı çalışmaların büyük bir kısmı hem gençlik merkezlerinde verdiğimiz eğitimler hem yurtlarda verdiğimiz eğitimler, gençlerimize psikososyal destek olarak verdiğimiz eğitimler, bağımlılıkla mücadele için verdiğimiz eğitimler, formatör eğitimleri, Yeşilayla, sivil toplum kuruluşlarıyla beraber yaptığımız eğitimlerin her birinde bağımlılıkla mücadele ana eksenimiz. Dolayısıyla biz de farkındayız, gençlerimizi tehdit eden bu süreci yakından takip ediyoruz ve özellikle de bu yıl sadece bağımlılıkla mücadeleyle ilgili araştırma yapan üniversitelerdeki akademisyenlere ve sivil toplum kuruluşlarına ve STK’lere 200 milyon TL civarında bir proje desteği vereceğiz yani sahadayız. Yine örnek vereyim: Bağcılar’da, İstanbul’da, Edirne’de, işte, diğer ilçe ve illerde yapılan mücadelelerde muhtarlarımızla, amatör spor kulüplerimizle, kaymakamlıklarımız ve sivil toplum kuruluşlarımızla beraber çok ciddi şekilde mücadele ediyoruz. Tabii, sporun birleştirici gücüne inanıyoruz, sporun iyileştirici gücüne inanıyoruz çünkü biz de büyüdüğümüz yerde, spora gittiğimiz zaman çocuk enerjisini atıyor, enerjisini gideriyor. Düşünün, bir evde uyuşturucu kullanan bir çocuk var, bir de spor yapan çocuk var. Dolayısıyla, biz spora teşvik etmek yönünde çaba harcıyoruz" dedi.
Van Türkiye’de barışın toplumsal, siyasal ve ekonomik boyutları masaya yatırıldı Van Ticaret ve Sanayi Odası (Van TSO) tarafından düzenlenen "Türkiye’de Barış Nasıl Tesis Edilir?" konulu söyleşi programı gerçekleştirildi. Van TSO ev sahipliğinde düzenlenen programda, çözüm sürecinin hukuk, demokrasi ve iş dünyasına yansımaları ele alındı. Programın moderatörlüğünü Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Suvat Parin yaptı. Söyleşide, Türkiye’de barışın toplumsal, siyasal ve ekonomik boyutları farklı perspektiflerden değerlendirildi. Söyleyişide bir konuşma yapan Van TSO Başkanı Necdet Takva, amacının süreci ekonomik bir perspektiften ele almak olduğunu belirtti. Başkan Takva, "Özellikle ‘Milli Birlik ve Dayanışma’, ‘Terörsüz Türkiye’ ya da ‘Barış süreci’ gibi farklı adlarla ifade edilen; bölgemizi yakından hatta doğrudan ilgilendiren bu meseleye, Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar yaşananlar ve bundan sonra nasıl bir yol izlenmesi gerektiği üzerinden ekonomik değerlendirmeler yapmaktır. Burada bulunma sebebim de budur. Bölgemiz, neredeyse tüm reel verilerde sürekli olarak son sıralarda yer almıştır. Ekonomi, sağlık ve eğitim başta olmak üzere birçok alanda bölgelerimiz, Türkiye’nin en geri kalmış bölgeleri olarak öne çıkmakta; mevcut parametreler ise gerçekten son derece olumsuz bir tablo ortaya koymaktadır. 2022 yılında Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yapılan araştırma çerçevesinde, Türkiye genelinde geri kalmış olarak tanımlanan 121 ilçenin 90’ının bölgemizde yer aldığı tespit edilmiştir. Van ilinde ise Edremit, Tuşba ve İpekyolu ilçeleri hariç olmak üzere 8 ilçe bu 90 ilçe arasında bulunmaktadır. Yani Türkiye genelindeki 121 geri kalmış ilçenin 90’ı bölgemizde yer almakta, Van’daki 8 ilçe ise bu listenin en alt sıralarında bulunmaktadır. 2024 yılında yapılan bir başka araştırmada ise Türkiye’nin en gelişmemiş 50 ilçesinin 49’unun bölge illerinde olduğu ortaya konmuştur" dedi. Bölgede işsizlik oranlarının Türkiye ortalamasının oldukça üzerinde seyrettiğini vurgulayan Takva, "1963 yılından bugüne kadar 18 defa teşvik uygulaması gündeme gelmiş ve bu konuda çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Ancak ne istihdamda ne de eğitimde yer alan gençlerin oranına bakıldığında, hem kadınlarda hem de erkeklerde Türkiye ortalamasının iki katının üzerine çıkıldığı görülmektedir. TÜİK verilerine göre işsizlik oranı Van’da yüzde 16,7; Ağrı’da yüzde 13,1; Hakkari’de yüzde 18,3; Muş’ta ise yüzde 13,1 seviyesindedir. Odamız tarafından yapılan bir araştırmada ise Van’da genç işsizlik oranının yaklaşık yüzde 36 seviyesinde olduğu tespit edilmiştir" diye konuştu. Bölgemizde yapılan güvenlik harcamalarının Batı illerine yapılan güvenlik harcamalarının üç katından fazla olduğunun altını çizen Takva, "Uzmanlar tarafından TRT’de yapılan bir hesaplamaya göre, bu süreçte harcanan yaklaşık 2 trilyon dolarlık kaynakla 196 adet İstanbul Yeni Havalimanı ya da bin 176 adet Marmaray projesi yapılabilecek imkân bulunmaktadır" şeklinde konuştu. Van’ın yüzölçümünün yaklaşık yüzde 64,7’sinin mera alanı olmasına rağmen yayla yasakları nedeniyle hayvancılığın ciddi sorunlar yaşadığını söyleyen Takva, sözlerini şöyle sürdürdü: "Tarım ve hayvancılık açısından bakıldığında, Van ilinin yüzölçümünün yaklaşık yüzde 64,7’si mera alanıdır. Türkiye’deki toplam mera varlığının yaklaşık yüzde 10’u bu il sınırları içerisindedir. Yaklaşık 21 bin kilometrekare yüzölçümüne sahip olan bir kentte yaşıyoruz ve bu alanın neredeyse yüzde 65’i mera niteliği taşımaktadır. Ancak yayla yasakları ve çeşitli kısıtlamalar nedeniyle hayvancılık bu anlamda ciddi sorunlar yaşamaktadır. Mesele, tüm bu süreçleri sebep-sonuç ilişkisi içerisinde ele alan, samimi ve gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirmek ve buna uygun çözümler üretmektir." Katılımcıların yoğun ilgi gösterdiği program, konuşmaların ardından yapılan değerlendirmelerle sona erdi.
Bursa Bursaspor sahasında Aliağa FK ile golsüz berabere kaldı TFF 2. Lig Kırmızı Grup 17. hafta maçında Bursaspor, Atatürk Spor Kompleksi Matlı Stadyumu’nda konuk ettiği Aliağa FK ile 0-0 berabere kaldı. TFF 2. Lig Kırmızı Grup’un 17. haftasında Bursaspor, Atatürk Spor Kompleksi Matlı Stadyumu’nda Aliağa FK’yı konuk etti. İlk yarının kapanış niteliği taşıyan karşılaşmada iki ekip te yakaladığı fırsatları değerlendiremezken, mücadele golsüz eşitlikle sona erdi. Karşılaşmaya kontrollü başlayan iki takım, ilk yarıda zaman zaman etkili ataklar geliştirdi. Bursaspor, özellikle kanatlardan bulduğu pozisyonlarla gole yaklaşsa da kaleci Ahmet Pekgöz ve Aliağa savunması kritik anlarda gole izin vermedi. İlk 45 dakika 0-0 eşitlikle tamamlandı. İkinci yarıda tempo yükseldi İkinci yarıya oyuncu değişikliğiyle başlayan Bursaspor, oyunun kontrolünü ele almaya çalıştı. Yeşil-beyazlı ekip, İlhan Depe, Hamza Gür ve Musa Çağıran ile net gol pozisyonları yakaladı ancak bu fırsatları değerlendiremedi. Konuk ekip Aliağa FK da özellikle son bölümde etkili oldu. Ahmet İlhan Özek’in ortasında Harun Kavaklıdere’nin vuruşunda savunmaya çarpan top kornere giderken, mücadeledeki en net pozisyonlardan biri kaçtı. Karşılaşmanın sonuna eklenen 7 dakikalık uzatma bölümünde de skor değişmezken, mücadele 0-0 eşitlikle tamamlandı. Kadrolar Bursaspor: Anıl Atağ, Ertuğrul Ersoy, Hamza Gür, Muhammet Demir, Hakkı Türker, Alperen Babacan, Murat Akyüz, Barış Gök, Ertuğrul İdris Furat, Ali Kerim Yıldız, Ahmet Hakan Atış, Muhammet Zeki Dursun Aliağa FK: Ahmet Pekgöz, Oktay Kancı, Hasan Kılıç, Mertcan Akıkgöz, Ahmet İlhan Özek, Harun Kavaklıdere, Oğuzhan Yıldırım, Göktuğ Yılmaz, Necati Özdemir, Erhan Kartal, Yusuf Erdem Gümüş
Bursa Bursa, suyunu konuştu Bursa Kent Konseyi’nin ‘Bursa Suyunu Konuşuyor’ temasıyla düzenlenen 92. Olağan Genel Kurulu’nda, kentin geleceğini doğrudan etkileyen su kaynakları ve iklim değişikliği konuları tüm yönleriyle ele alındı. Bursa’da katılımcı demokrasinin yaygınlaşması adına önemli görevler üstlenen Bursa Kent Konseyi’nin 92. Olağan Genel Kurulu, ‘Bursa Suyunu Konuşuyor’ başlığıyla Atatürk Kültür Merkezi Merinos Yerleşkesi’nde gerçekleştirildi. Programa, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in yanı sıra CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, Bursa Kent Konseyi Başkanı Prof. Dr. Ertuğrul Aksoy, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Doç. Dr. Ergül Halisçelik, Bursa Kent Konseyi Genel Sekreteri Elvan Atay Özkan, BUSKİ Genel Müdürü Mehmet Ercihan Subaşıoğlu, Bursa Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyeleri, meclislerin ve çalışma gruplarının temsilcileri ile çok sayıda gönüllü katıldı. Kent konseylerinin önemine vurgu Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, kent konseylerinin vatandaşlar ile resmi kurumlar arasında köprü vazifesi gördüğünü söyledi. Kent konseylerinin halkın sorunlarına duyarlılık gösterdiğini, takibini yaptığını ve sonuçlarını paylaştığını anlatan Başkan Mustafa Bozbey, halkın çıkarları doğrultusunda çalışmaların sürdürüldüğünü ifade etti. "Su kaynakları azaldı" Dünyanın ciddi bir iklim kriziyle karşı karşıya kaldığını belirten Başkan Mustafa Bozbey, tüm bunlara rağmen Bursa’da gerekli önlemlerin alınmadığını vurguladı. Suyun bir yaşam kaynağı olduğunu hatırlatan Başkan Mustafa Bozbey, "Geldiğimiz noktada çevremizi ve suyumuzu kirlettik. İklim krizinden dolayı da su kaynakları azaldı. Bu süreçte Bursa Ovası’nda suyu fazla tüketen işletmelere de izin verildi. Bu, geleceği iyi okumamanın sonuçlarıdır" dedi. "Bursa ovasında su seviyesi 250 metrenin altına indi" Su kesintileri yapmak zorunda kaldıkları dönemde bazı tepkiler aldıklarını belirten Başkan Mustafa Bozbey, "Ama bu sayede farkındalığı başardık. Şu anda Bursalılar suyu tasarruflu kullanıyor. Kesinti yapmadan önce 510 bin metreküp civarında kullanım vardı, kesintilerin ardından 430 binlere düştü. Kesintileri kaldırdık ve hala bu seviyelerde izliyor. Bizim halkı doğru bilgilerle bilgilendirme sorumluluğumuz var. Bursa artık su şehri değil. Bursa Ovası’nda su seviyesi 250 metrenin altına indi. Bilim insanları, Bursa Ovası’nın her sene 6 santim çöktüğünü açıkladı. Bunun sebepleri araştırılmalıdır. Aralık ayının 20’si oldu ve Uludağ’da hala doğru düzgün kar yok. Gerekli tedbirleri almaya devam etmeliyiz" diye konuştu. "Günlük 500 bin metreküp suya ihtiyacımız var" Çınarcık Barajı’ndaki arıtma tesisi için çalışmaların yoğun biçimde devam ettiğini dile getiren Başkan Mustafa Bozbey, "Göreve gelir gelmez çalışmaları başlattık. Bu yaz bu sıkıntının çekileceğini biliyorduk. Baypass hattı yaparak 100 bin metreküp suyu aktardık. Bunu yapmasaydık daha önceden su kesintileri yapmak zorunda kalabilirdik. Ama bizim günlük 500 bin metreküp suya ihtiyacımız var. Yaz aylarında daha da artacaktır. Artık bahçelerin işlenmiş suyla sulanmaması lazım. Tarımda yeni çözümler üretmeliyiz. Daha az suya ihtiyaç duyan ürünlere yönelmeleri lazım. Yanlış politikalar, Bursa’nın daha vahim su sıkıntısı yaşamasına sebep olabilir" dedi. Başkan Mustafa Bozbey’e teşekkür Bursa Kent Konseyi Başkanı Prof. Dr. Ertuğrul Aksoy, suyun sadece çevresel başlık olmadığını, sosyal, ekonomik ve hayati bir mesele olduğunu ifade etti. İklim krizinin etkilerinin yerel ölçekte daha görünür hale geldiğini belirten Aksoy, su politikalarının katılımcı ve bilimsel temelde yeniden ele alması gerektiğini vurguladı. Genel kurulda su kriziyle ilgili çözüm önerilerinin geliştirilmesini amaçladıklarını anlatan Aksoy, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının ve vatandaşların birlikte hareket etmesinin önemine değindi. Tüm paydaşlarla birlikte kent için önemli çalışmalar yürüttüklerini belirten Aksoy, her alanda kendilerine destek veren Başkan Mustafa Bozbey’e teşekkür etti. Açılış konuşmalarının ardından oturum bölümüne geçildi. Bursa Uludağ Üniversitesi’nden Prof. Dr. Hayrettin Kuşçu ‘Tarımsal kuraklık, su verimliliği ve etkin sulama yöntemi’, Bursa Uludağ Üniversitesi’nden Doç. Dr. Aslıhan Katip ‘İklim değişikliği ve sürdürülebilirlik çerçevesinde su kaynakları’, BUSKİ Genel Müdür Yardımcısı Ali Alper Makam ‘İklim değişikliğinin Bursa ve su kaynakları üzerindeki etkisi’, Bursa Kent Konseyi Yürütme Kurulu üyesi Murat Demir ‘İklim krizi ve su hakkı’ konularında sunumlar yaparak önemli bilgiler paylaştı.