POLİTİKA - 01 Ekim 2014 Çarşamba 15:12

Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Türkiye kendisini kullandırmaz'

A
A
A
Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Türkiye kendisini kullandırmaz'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye terörle mücadelede her türlü işbirliğine açık. Ancak şunu da herkes bilmelidir ki Türkiye, geçici çözüm arayışlarında, kendisini kullandıracak bir ülke değildir” dedi.

Cumhurbaşkanı olarak ilk kez yeni yasama yılının açılışında Meclis’e hitap eden Tayyip Erdoğan’ın gündeminde paralel yapı ve bölgede yaşanan gelişmeler vardı.

TBMM’DE YENİ YASAMA YILI BAŞLADI 

TBMM'nin 24. Dönem 5. Yasama Yılı açılışına katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Genel Kurulda bütün milletvekilleri tarafından ayakta karşılandı.

TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in açılış konuşmasını yapmasından sonra Genel Kurul salonuna gelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cemil Çiçek ile tokalaştıktan sonra kürsüye çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Genel Kurul salonuna geldiği anda bütün milletvekilleri ayağa kalktı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ve Kuvvet Komutanları ile yüksek yargı temsilcilerinin katıldığı yeni yasama yılı açılışında yabancı misyon temsilcileri de hazır bulundu. 

NASIL Kİ MİLLET, KENDİSİ İÇİN VASİ VE VELİ KABUL ETMİYORSA…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, siyasetin kendisini vesayetten kurtarması gerektiğini söyledi.

Yeni yasama yılının açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, vesayet altındaki siyaset anlayışının yeni Türkiye anlayışına denk düşmeyen bir anlayış olduğunu söyledi. “Nasıl ki millet, kendisi için vasi ve veli kabul etmiyorsa, siyasetin de vesayetten kendisini tamamen kurtarması artık kaçınılmaz bir gereklilik halini almıştır” ifadelerini kullanan Erdoğan, millete ve ülkeye ait her meselenin çözüm yerinin TBMM olduğunu belirtti.

Sorunlara siyasetin dışında çözüm aramanın milli iradeye karşı hürmetsizlik olduğunu kaydeden Erdoğan, “Şiddetin, silahların, güç odaklarının vesayetinde bir siyaset anlayışı, yeni Türkiye istikametine denk düşmeyen bir siyaset anlayışıdır. Siyaset, en az bu millet kadar cesur ve yürekli olmalı, üzerindeki tüm baskıları tüm vesayet mekanizmalarını mutlaka bertaraf etmelidir. Millete ve ülkeye ait her meselenin çözüm yeri TBMM’dir, çözüm aracı siyasettir. Sorunlara siyasetin dışında, Meclisin dışında çözüm aramak milli iradeye karşı apaçık bir hürmetsizliktir” diye konuştu. 

"Yargı içinde bir çetenin..."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Yargı içinde bir çetenin, bir karanlık şebekenin güç kazanmasına, önce yargıyı, ardından da tüm toplumu dizayn etmeye kalkışmasına asla göz yumulmayacaktır" dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Meclis’in 24. dönem 5. yasama yılı açılışında yaptığı konuşmada, "İsrail’in son Gazze saldırısında 16 gazeteci hayatını kaybetmiş, uluslararası medyanın çalışanlarına aleni mahalle baskısı uygulanmış, hatta bazı medya mensupları cezalandırılmıştır. 16 gazetecinin öldürülmesi, gazetecilere baskı yapılması dünyadan yeterli tepki almazken, Türkiye’nin içerden ve dışardan sürekli olarak bu konuda haksız eleştirilere maruz kalması üzerinde mutlaka düşünülmesi gereken bir konudur. Başkalarının özgürlük alanlarını daraltmadığı, şiddetin aracı olmadığı ve ulusal güvenliğimize tehdit teşkil etmediği sürece kim ne derse desin her türlü özgürlük en geniş manada milletimizle buluşturulmalıdır ve buluşturulacaktır. Çözüm sürecinin Türkiye’nin istikbali, kardeşliği ve demokrasisi açısından hayati derecede önem taşıdığını burada tekrar vurgulamak isterim. Mimarı olduğum, her türlü siyasi riskine rağmen kararlılıkla bugünlere taşıdığım çözüm sürecinin yine kararlılıkla, cesaretle, sabırla geleceğe taşınması en büyük arzumdur. Aziz milletimiz de çözüm sürecinin arkasındadır. Hiç kimse, hiçbir anne, hiçbir baba çocuklarının genç yaşta hayattan kopmasını istemez. Rabbim hiç kimseye yaşatmasın; hiçbir anne, hiçbir baba, evlat acısı yaşamak istemez, başkasının da bunu yaşamasına razı olmaz. 30 yıldır devam eden şiddet ortamı, bazı istisnai sabotaj girişimlerine rağmen son 2 yılda farklı bir mecraya girmiştir" dedi.

Erdoğan, "Evladı asker ve polis olan anne babaların rahat bir nefes aldıkları; evladı dağa kaçırılan anne babaların artık yürekli şekilde itirazlarını ortaya koydukları bir süreci yaşıyoruz. Hiç kuşkusuz bu güzel süreçten rahatsız olanlar da var. Türkiye’de barışı, huzuru, kardeşliği tesis edecek, ekonomiyi prangalarından kurtarıp adeta uçuşa geçirecek bu süreci hazmedemeyenler ve kesintiye uğratmak isteyenler de var. Bu kan ve rant lobilerine karşı her zaman duyarlı olduk, bundan sonra da duyarlı olmaya hep birlikte devam edeceğiz. Son günlerde sergilenen çözüm sürecini sabote etmeye yönelik tahrik girişimleri, sadece ve sadece bu girişimlerin sahiplerine zarar verecektir. Özellikle 2 yıldır devam eden huzur ortamını teneffüs eden vatandaşlarımız, inanıyorum ki bu tahrik girişimlerine prim vermeyecek, bu sabotajların dimdik karşısında duracaklardır. Türkiye’nin çözüm yolundaki bu kararlı ilerleyişinin karşısında durmak, akıntıya kürek çekmektir. Tarih, çözüme doğru son derece kararlı şekilde akarken, Meclis içindeki ve dışındaki tüm siyasi partilerin sürece destek olmaları da tarihi bir sorumluluktur. Her türlü kaygı, endişe, tereddüt, bu çatı altında özgürce ama nezaket, hoşgörü ve empati içinde mutlaka tartışılmalı, müzakere edilmelidir. Çözüm sürecinde nihai hedef, şiddetin her türlüsünün dışlanması, siyasetin çözüm aracı olarak devreye alınmasıdır. Siyasi partilerimiz, şiddetle aralarına mesafe koymalı, peşin hükümlü ve önyargılı olmaktan kurtulmalı, kararsızlığı bir kenara bırakarak, çözümün tarafında, çözüme katkı sunmanın mücadelesi içinde olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, akan kan bizim gençlerimizin kanıdır; bunu durdurmak da bu yüce Meclis başta olmak üzere her kesimin ve herkesin sorumluluğudur" ifadelerini kullandı.

"23 Nisan 1920 ruhunu, milletin bu kürsüsü dahil her platformda müteaddit defalar dile getirdim" diyen Erdoğan, "Esasen yeni Türkiye, 23 Nisan 1920’nin özünü ve ruhunu yeniden kavramış, o ilk Meclis’te oluşan özgürlüğü, renkliliği ve çeşitliliği yeniden hayata geçirmiş bir Türkiye’dir.Yeni Türkiye, sürekliliği içinde barındıran, geçmiş, bugün ve gelecek arasında sağlam köprüler kurmamıza imkân veren, inşacı, yön gösterici bir kavramdır. Yeni Türkiye, medeniyet köklerimize bağlılık ve tarihsel coğrafyamızla barışma anlamında bir sürekliliğe işaret ederken topluma ve siyasete bakış anlamında bir kopuşa tekabül etmektedir. Yıllardır bu toplumda ‘öteki’leştirilenler demokratik siyasi süreçlere dahil olmakta, kendi taleplerini siyasete iletebilmektedirler. Bugün bazılarının kutuplaşma olarak gördüğü şey, aslında kimliklerin çoğulcu ifadesinden başka bir şey değildir. Bundan sonra Türkiye, ancak çoğulculukta uzlaşabilir; belli toplumsal talepleri gayrı meşru ilan ederek, meşruluk zemini dışına iterek bir uzlaşma gerçekleştirilemez. Yeni Türkiye, çoğulcu bir Türkiye’dir ve siyaset bu çoğulcu toplumsal yapının temsiliyle mükelleftir. Daha önce de ifade ettim, yeni Türkiye’de makbul ve makbul olmayan vatandaş ayrımı yoktur; bütün vatandaşlar eşittir. Tabiatıyla yeni Türkiye’ye bir direnç de söz konusudur. Türkiye’nin yeni sosyolojisi karşısında bu direncin bir başarı şansı olmadığı açıktır; ancak siyasetin burada kararlı bir duruş göstermesi gerekiyor. Yeni Türkiye’ye direnç, eski Türkiye’den tevarüs edilen, eski Türkiye’ye dayanak teşkil eden kronik meseleler üzerinden yürütülüyor. Vesayet, eski Türkiye’nin bir hususiyetidir ancak yeni bir formda yeni Türkiye’ye kastetmek arzusundadır" şeklinde konuştu.

PARALEL DEVLET YAPILANMASI

Paralel devlet yapılanmasının siyasi temsil yetkisine ve siyasi meşruiyete sahip olmadan kamu gücünü kullanarak, meşru-demokratik siyaseti tahrip etmek istediğini anlatan Erdoğan, "Paralel yapı, devlet aygıtını kullanarak siyaseti şekillendirmek arzusundadır ve bu anlamda tipik bir bürokratik vesayet girişimidir. Siyaset, bu vesayet girişimine taviz veremez, verdiği anda kendi varlığını inkâr eder. Devlet içindeki paralel yapı siyaseten mahkum olmuştur. Türkiye’nin yaşadığı son iki seçim, bir anlamda paralel yapının ve destekçilerinin siyaseten tasfiyesidir. Son iki seçimde ortaya çıkan neticeye rağmen ortalığa saçılan bütün delil, belge, hukuk ve ahlak dışı teşebbüslere rağmen paralel yapıya oksijen sağlayacak tavırların içine girilmesi, siyasetimiz adına olduğu kadar ulusal güvenliğimiz adına da kaygı duyulacak bir durumdur. Herkes bilmelidir ki, ilkesi, kuralı, sınırı, ahlakı olmayan bir yapı hiç kimseye fayda sağlamaz. Siyasetin önündeki mesele, bu yapıyı hukuken de tasfiye etmektir. Güvenlik kurumlarının ve yargının demokratik meşruiyet temelinde yeniden yapılandırılması, bu bakımdan özel bir önem taşımaktadır. Yeni Türkiye, devlet içinde otonom yapılara, çetelere, mafyatik örgütlenmelere asla pirim vermeyecektir. Özellikle yargı içinde bir çetenin, bir karanlık şebekenin güç kazanmasına, önce yargıyı, ardından da tüm toplumu dizayn etmeye kalkışmasına asla göz yumulmayacaktır. İnanıyorum ki, öncelikle yargı mensupları, onurlarına, meslek ilkelerine ve ülke çıkarlarına sımsıkı sahip çıkarak, yargıyı teslim alma girişimlerine dur diyeceklerdir. Hükümetin ve yargı mensuplarının olduğu kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, bu yapının mağduru olan siyasi partilerin ve milletvekillerinin, ulusal güvenliğimizi tehdit eden çeteye karşı kararlı, ilkeli duruş sergilemesi milletin de arzusu ve talebidir. Bu Meclis ve bu yüce Meclis’in çatısı altındaki hiçbir milletvekili tehdide, şantaja, tuzaklara inanıyorum ki asla boyun eğmeyecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, inanıyorum ki gelecek nesillerin de örnek alacağı cesur bir duruş sergileyecek, bu paralel yapının tehdit ve şantajlarını boşa çıkaracaktır. Yeni Türkiye’yi daha güçlü kılacak, esasında yeni Türkiye’yi sağlam bir temele kavuşturacak olan takdir edersiniz ki yeni Türkiye’ye denk düşecek yeni bir Anayasa’dır" ifadelerine yer verdi.

"YENİ ANAYASA DAHA FAZLA GECİKTİRİLMEMELİDİR"

"Bu Meclis, topraklarımızın işgal edildiği en zor zamanda açılmıştır" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Polatlı’dan top sesleri duyulurken, bu Meclis, korkmadan, çekinmeden, cesaretle Kurtuluş Savaşı’nı idare etmiş, zafer kazanmış, gazi bir Meclis olmuştur. 94 yıl boyunca da bu Meclis, her türlü sıkıntıya, krize, tehdide karşı ayakta durmuş, milli iradenin tecelligahı olmuştur. Bu Meclis, yeni bir Anayasa yapacak güce, birikime, iradeye ziyadesiyle sahiptir. 77 milyonun ortak talebi olan yeni Anayasa, artık bir an bile geciktirilmeden yapılmalı, Türkiye, eski dönemin, darbe dönemlerinin prangalarından bir an önce kurtarılmalıdır. 24’üncü dönemde Meclis’te iktidar partisinin Grup Başkanı ve Başbakan olarak yeni bir anayasanın yapılabilmesi için yoğun gayret sarf ettim. Ne yazık ki, yeni bir anayasa yapabilmek bu dönemde mümkün olmadı. 2015 seçimlerinin hemen ardından Meclis’teki tüm partiler önyargılardan uzak şekilde bir araya gelmeli, uzlaşma içinde yeni bir anayasayı yazabilmelidir. Milletimizin en büyük arzusu, ülkemizin de yegane kalkınma vasıtası olacak yeni Anayasa, daha fazla geciktirilmemelidir" şeklinde konuştu.

İçinde bulunulan coğrafyada büyük çalkantıların ve dönüşümlerin yaşandığı bir dönemden geçildiğini belirten Erdoğan, "Burada en başında belirtmeliyim ki, Türkiye’nin, komşumuz olan ya da bölgemizdeki hiçbir ülkenin iç işlerine müdahale arzusu yoktur, topraklarında da gözü yoktur. Türkiye, komşularına ve bölge ülkelerine tek taraflı çıkar elde etme zaviyesinden de asla bakmıyor. Öncelikle bölgenin huzur, istikrar ve güveni, doğrudan doğruya Türkiye’nin huzur, istikrar ve güvenliğini ilgilendirmektedir. İkinci olarak da bölgemizde yaşanan insanlık dramlarına sessiz kalmak, tarihe, ecdadımıza ve tevarüs ettiğimiz mesuliyete haksızlık olacaktır. Bölgedeki gelişmeler karşısında herkes susabilir, ama Türkiye’nin böyle bir seçeneği yoktur. Bölgemizde ve dünyada yaşanan insanlık dramlarına herkes gözünü kapatabilir ama Türkiye’nin böyle bir seçeneği asla yoktur. Libya’da, Filistin’de, Mısır’da, Somali’de, Myanmar’da, Afganistan’da, Ukrayna, Yemen, Irak, Suriye’de gelişen olaylara karşı sessiz ve tepkisiz kalmak, hem tarihin, hem ecdat mirasının inkarıdır; hem de kendi varlığımızın inkarıdır. Büyük devlet, sınırlarını dünyaya kapatan, krizlerden ve risklerden kaçan devlet değil; sınırlarının ötesine gönlünü açabilen, krizlerde inisiyatif alabilen, risklerle baş edebilen devlettir. Türkiye, mevcutla yetinen, seyirci bir devlet olamaz. Türkiye, oyun kurucu, inisiyatif alan, mesuliyetinin bilinciyle barış ve dayanışma için mücadele eden bir devlet konumuna yükselmiştir; bunu daha da ileriye taşımak zorundadır" diye konuştu.

Erdoğan, "Şunu, ülkem ve aziz milletim adına büyük bir gururla ifade etmek isterim. Türkiye, 2013 yılında acil ve insani yardımlarda, tüm ülkeler arasında milli gelire oran olarak dünya birincisi; miktar olarak da Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’nin ardından dünya 3’üncüsü olmuştur. Alan el Türkiye, artık veren el olmuş, bu alanda da zirveleri yakalamıştır.

Ülkemizin ve milletimizin yeniden elde ettiği özgüven sayesinde Türkiye, kendi tankını, kendi milli savaş gemilerini, ATAK helikopterlerini, insansız hava araçlarını, haberleşme uydularını, milli piyade tüfeklerini, roketatarlarını ve daha birçok savunma teçhizatını üretir konuma gelmiştir. Aynı Türkiye, Moğolistan’daki Türk anıtlarından Bosna’daki köprülere, Myanmar’daki şehitliğinden Makedonya’daki camilere kadar ulaşmış, tarihi eserlerimizi tek tek bularak restore ettirmiştir. Filistin’de Cenin Osmanlı Kışlası, Kırım’da Zincirli Medrese, Makedonya’da Mustafa Paşa Camii, Kosova’da Murat Hüdavendigar Külliyesi, Sinan Paşa Camii, Fatih Camii, Bosna Hersek’te Drina Köprüsü, Konyiç Köprüsü ve sayısız Osmanlı eseri Türkiye tarafından onarılmıştır. Kosova’daki Mehmet Akif’in köyüne, Makedonya’daki Gazi Mustafa Kemal’in babasının köyüne ulaşılmış, oradaki hatıralar yeniden canlandırılmıştır. Türkiye, kriz bölgelerinden vatandaşlarını başarıyla tahliye eden, hatta başka ülkelerin yardım taleplerini karşılayarak, o ülkelerin de vatandaşlarını tahliye eden, başka ülkelerin vatandaşlarını, gazetecilerini bulan ve ülkelerine sağ salim ulaştıran bir ülkedir" dedi.

49 BAŞKONSOLOSLUK ÇALIŞANININ IŞİD’İN ELİNDEN KURTARILMASI

"Musul’un işgal edilmesinin ardından IŞİD elinde alıkonulan 49 Başkonsolosluk çalışanımız da burunları dahi kanamadan alınmış, bunların vatandaşımız olan 46’sı ülkelerine, sevdiklerine kavuşturulmuştur" diyen Erdoğan, "Bu vesileyle bir kez daha hükümetimize, Milli İstihbarat Teşkilatımıza, Türk Silahlı Kuvvetlerimize, buradaki ve sahadaki tüm görevlilerimize teşekkür ediyorum" ifadelerine yer verdi.

Avrupa’nın tamamının Suriye’den kabul ettiği mülteci sayısının 130 bin olduğunu açıklayan Erdoğan, "Türkiye’nin kapılarını açarak bağrına bastığı Suriyeli mülteci sayısı ise 1,5 milyon rakamına ulaşmıştır. Şu ana kadar topraklarımızdaki misafirlerimiz için 4 milyar dolar harcama gerçekleştirdik; sınır ötesi yardımlarla bu rakam 4,5 milyar dolara ulaşıyor. Bununla gurur duyuyoruz ve bu harcamaların istikbale yönelik eşsiz bir dostluk ve kardeşlik iklimi olacağına inanıyoruz. Altını çizerek ifade ediyorum, Irak ve Suriye’den gelenlerin etnik kökenlerini, inançlarını, mezheplerini sorgulayan değil, muhtaçların tamamına kapılarını açan, onları doyuran, giydiren, barındıran bir Türkiye var. Arap, Kürt, Türkmen, Ezidi, Şii, Sünni, Nusayri, Hristiyan, Musevi demeden, hiçbir ayrım yapmadan, insana sadece insan olarak, sadece can olarak bakan, herkese elini uzatan bir Türkiye var" dedi.

“ULAŞTIĞIMIZ BU DEMOKRATİK SEVİYE ÜLKEMİZ İÇİN HEM GURUR KAYNAĞIDIR”

“Bu aziz millet, her seferinde büyük bir vakarla sandık başına giderek, her türlü meseleye son noktayı koymasını bilmiş; o engin ferasetini ve basiretini her seferinde sandıkta müşahhas hale getirmiştir” diyen Erdoğan, cumhurbaşkanlarının doğrudan halk tarafından seçilmesi imkanını getiren 2007 yılındaki Anayasa değişikliği nedeniyle TBMM’ye teşekkür etti. Erdoğan, “28 gün sonra 91 yılını dolduracak olan Türkiye Cumhuriyeti, milletçe hepimizin gurur duyacağı bir demokratik olgunluğa erişmiş, hemen arkamızda yazan, ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ ibaresi en güzel şekilde tecelli etmeye başlamıştır. Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi, geçmişte hemen her Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan tartışmaları ortadan kaldırmıştır. Seçilmiş bir Cumhurbaşkanı ve seçilmiş bir hükümet, şu anda olduğu gibi uyum ve koordinasyon içinde Türkiye için hizmet üretmeye devam edecektir. Ulaştığımız bu demokratik seviye de hiç kuşkusuz ülkemiz ve milletimiz için hem gurur, hem de umut kaynağıdır” dedi.

“MİLLETİN KARARI, MUKADDERAT DAHİLİNDE HER KARARIN ÜZERİNDEDİR”

Türkiye’nin son 3 yıl içinde üç seçime şahit olduğunu hatırlatan ve sandığın her meselenin çözüm yeri olduğunun tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde belirgin hale geldiğinin altını çizen Erdoğan, “Milletin kararı, mukadderat dahilinde her kararın üzerindedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni şekillendirecek yegane vasıta sandıktır. Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerini takdir ve tayin edecek yegane vasıta aynı şekilde sandıktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne istikamet çizmek, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerini tayin etmek, tenzil etmek için sandık dışındaki her yol, her yöntem gayri meşrudur. Türkiye’de sandığın yolu, seçmek ve seçilmek isteyen herkes için açıktır. Çok partili siyasi tarihimize bakıldığında,gayret eden, emek sarf eden, uzun soluklu mücadele verebilen, kendisini millete anlatabilen her siyasi görüşün, her siyasi partinin sandıktan çıktığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil edildiği görülecektir. Özellikle son yıllarda yapılan seçimler çok net bir biçimde göstermiştir ki millet, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı birbirinden ayırabilecek en güçlü hakemdir. Milletimiz mümeyyizdir; milletimizin, asla ve asla vasilere, velilere ihtiyacı yoktur” diye konuştu.

“SİYASET, EN AZ BU AZİZ MİLLET KADAR CESUR VE YÜREKLİ OLMALI”

“Millet bilmez, millet anlamaz, millet karar veremez” yaklaşımıyla kendilerinden menkul vasi ve veli vazifesi yükleyenlerin döneminin geri gelmemek üzere kapandığını ifade eden Erdoğan, “Nasıl ki millet, kendisi için vasi ve veli kabul etmiyorsa, siyasetin de vesayetten kendisini tamamen kurtarması artık kaçınılamaz bir gereklilik halini almıştır. Şiddetin, silahların, güç odaklarının vesayetinde bir siyaset anlayışı, yeni Türkiye’nin istikametine denk düşmeyen bir siyaset anlayışıdır. Siyaset, en az bu aziz millet kadar cesur ve yürekli olmalı, üzerindeki tüm baskıları, üzerindeki tüm vesayet mekanizmalarını mutlaka bertaraf etmelidir. Millete ve ülkeye ait her meselenin çözüm yeri Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir; çözüm aracı da siyasettir. Sorunlara siyasetin dışında, Meclis’in dışında çözüm aramak, milli iradeye karşı apaçık bir hürmetsizliktir” şeklinde konuştu.

“SİYASETİN DIŞINDAN ÇÖZÜM ARAYIŞLARI ÜLKEMİZE ÇOK AĞIR BEDELLER ÖDETTİ”

Medya, sivil toplum örgütleri, sendikalar, dernekler, vakıfların demokrasinin vazgeçilmez unsurları olduğunu, Anayasa ve yasalar çerçevesinde yapılan gösteri ve protestoların her zeminde dile getirilen eleştirilerin demokrasinin olmazsa olmazı olduğunu belirten Erdoğan, “Ancak bu mekanizmalar, siyaseti esir almak, siyaseti yok saymak, kendilerini Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, milli iradenin, yani sandığın üzerinde göremezler. Siyaset, sokaklarda hakimiyet kurmak ve milli iradeyi boğmak isteyen şiddete boyun eğerse, bu şiddeti kutsar ve teşvik ederse, en başta kendi varlığını inkar etmiş demektir. Sorunları Meclis içinde, siyaset zemininde ya da millete giderek sandık yoluyla çözmek varken, terörden, şiddetten, sokak eylemlerinden, siyaset dışı güç odaklarından medet umanlar, kendilerini yok saymak gibi bir acziyetin içine girerler. Esasen geçmişte Türkiye bunu maalesef yaşamıştır. Sandıktan umudunu kesenler, sokak eylemlerine umut bağlamış, siyaset dışı kurumları sözüm ona vazifeye davet etmişlerdir. Ortaya çıkan sonuçları hepimiz gördük, yaşadık ve tecrübe ettik. Siyasetin dışından çözüm arayışları ülkemize çok ağır bedeller ödetti ve on yıllar boyunca faturası ödenen çok ağır enkazlar bıraktı. Siyaseti ve milli iradeyi tehdit eden terör ve şiddet eylemleri karşısında en başta ve en cesur şekilde önce siyasetçinin durması, önce siyasetçinin ve siyasi partilerin buna karşı çıkması gerekir. Elinde silahla cinayet işleyen şebekeleri öven ve destekleyen bir siyaset anlayışı, kendisini inkar eden bir siyaset anlayışıdır. Küçük çocukların eline taş vererek şiddeti körükleyen bir siyaset anlayışı, hiç şüphesiz acziyet ifade eden bir siyaset anlayışıdır. Ülkenin huzur ve güvenliği için canını ortaya koyan güvenlik güçlerine taş fırlatan bir siyaset anlayışı, aslında kendisini küçülten bir siyaset anlayışıdır. Aynı şekilde sokak eylemlerini, vandallığı, yakıp yıkmayı, hakareti teşvik eden, eylemcilerin önünde polise taş fırlatan, polise hakaret eden bir siyaset anlayışı da, kendisini inkar eden, aslında çaresizlik sergileyen bir siyaset anlayışıdır. Türkiye’deki her meselenin çözüm ve karar yeri, Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir, çözüm aracı ve karar mekanizması da siyasettir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, siyasi partilerimiz ve tek tek milletvekillerimiz, Meclis’in ve siyasetin saygınlığını korumakla mükelleftirler. İnanıyorum ki bundan sonra da Meclis’in ve siyasetin saygınlığı en üst seviyede muhafaza edilecektir” ifadelerini kullandı.

“TÜRKİYE’NİN KORKARAK, ÇEKİNEREK, TEREDDÜT EDEREK VARABİLECEĞİ HİÇBİR SEVİYE YOKTUR”

Yakın siyasi tarihin, demokrasi ve en geniş manada özgürlük ortamının Türkiye’nin varlığını ve birliğini tehdit eden değil, Türkiye’yi güçlendiren mekanizmalar olduğunu gösterdiğini kaydeden Erdoğan, Türkiye’nin bütün eski korkularının üzerine cesaretle gittiğini, yasak ve kısıtlamaları cesaretle kaldırdığını, bu sayede hem ekonomisini büyüttüğünü hem toplumsal huzuru tesis ettiğini hem de dünyadaki itibarına itibar kattığını söyledi. Erdoğan, “Özellikle son 12 yıl içinde kaldırılan her yasak, her kısıtlama, toplumda huzurun artmasına zemin hazırlamıştır. Atılan her demokratikleşme adımı, toplumun farklı kesimlerini birbirine daha da yaklaştırmıştır. Cesaretle üzerine gidilen her hassas mesele, 77 milyonun birliğini, bütünlüğünü, kardeşliğini daha da pekiştirmiştir. Demokrasinin standartları yükseldikçe, özgürlük alanları genişledikçe, kardeşliğimiz güç kazandıkça, ekonomimiz de buna paralel olarak büyümüş, Türkiye bu sayede 12 yıl içinde yıllık ortalama yüzde 5 büyüme oranını yakalayabilmiştir. Türkiye’nin korkarak, çekinerek, tereddüt ederek varabileceği hiçbir seviye yoktur, yakalayabileceği hiçbir hedef yoktur. Bölünme, parçalanma, iç çatışma gibi senaryoların, yersiz ve anlamsız korkular olduğu, yakın tarihimizde açık bir şekilde görülmüştür. Farklı dil ve lehçelerde konuşmanın, yayın yapmanın, propaganda yapmanın önü açılmış, Türkiye bölünmemiş, daha da güçlenmiştir. Farklı dil ve lehçelerin, üniversitelerde, ortaokul ve liselerde, özel okullarda, kurslarda öğretilmesinin önü açılmış, Türkiye parçalanmamış, daha da bütünleşmiştir. Kültürel kimliklere gösterilen saygı, Türkiye’yi daha huzurlu bir ülke haline getirmiştir” açıklamasında bulundu.

“BAŞÖRTÜSÜNÜN SERBEST BIRAKILMASI ÖZGÜRLÜKLERİN ÖNÜNÜ AÇTI”

İnançların ifadesi ve ibadetlerin ifası önündeki engellerin kalktıkça Türkiye’nin daha mutlu, daha mesut, daha özgüvenli bir ülke konumuna yükseldiğini belirten Erdoğan, on yıllardır son derece manasız bir şekilde sürdürülen başörtüsü yasağının kalkmasının iddia edildiği gibi toplumda infiale yol açmadığını, toplumun normalleşmesini sağladığını söyledi. Erdoğan, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, kamu iş yerlerinde, üniversitelerde, şimdi de ortaöğretim kurumlarında başörtüsünün serbest bırakılması, özgürlüklerin önünü açmış, Türkiye’yi normal ve tabii mecrasına sevk etmiştir. Türkiye’de ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü, geçmişle kıyas kabul etmeyecek derecede sağlam bir zemine kavuşmuştur. Son dönemde internet, Türkiye’nin 780 bin kilometrekaresini kapsayacak şekilde yaygınlaştırılmış, öğrencilerimize dağıtılan tablet bilgisayarlar, okullarımıza kurulan bilişim alt yapısı sayesinde, internet günlük hayatın ve eğitimin ayrılmaz parçası haline gelmiştir. Medyanın, basın özgürlüğünün ve internetin, başkalarının özgürlük alanını daraltacak, kişisel hakları ihlal edecek, ulusal güvenliğimizi tehdit edecek şekilde istismar edilmesi elbette tepkisiz kalınacak bir durum değildir. Bu konuda, gelişmiş, demokratik ülkelerin sahip olduğu düzenlemelere Türkiye’nin de sahip olmasından daha tabii bir şey olamaz. Ancak, ulusal ve uluslararası bazı karalama kampanyaları çerçevesinde, ülkemizin bu alanlarda hedefe konulması da çok büyük haksızlıktır” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kocaeli Benzin yüklü tanker kaza yaptı: Patlama riskine karşı D-130 Karayolu trafiğe kapatıldı, evler tahliye edildi Kocaeli’nin Gölcük ilçesi D-130 Karayolu’nda seyir halinde olan benzin yüklü tanker, önce üst geçit köprüsüne ardından ise 3 araca çarptı. Tankerin çekici kısmı koparken benzin ise yola saçıldı. Patlama riskine karşı yolun iki şeridi de trafiğe kapatılırken, çevredeki evlerde tahliye edildi. Edinilen bilgiye göre, Gölcük ilçesi D-130 Karayolu Yalova istikametine seyir halinde olan benzin yüklü tanker sürücünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi neticesinde araç, refüjdeki demir korkuluklara çarparak karşı şeride geçti. 150 metre boyunca duramayan tanker üstgeçit köprüsünün ayağına, ardından park halindeki iki kamyonete çarptı. Daha sonra karşı şeritten gelen hafif ticari araca çarpan tankerin çekici kısmı koptu. Kopan çekici, D130 Karayolu’ndan karşı sokağa uçtu. Kazada tanker sürücüsü hafif şekilde yaralanırken benzin ise yola saçıldı. İhbar üzerine olay yerine sağlık, polis, itfaiye ve AFAD ekipleri sevk edildi. Kısa sürede olay yerine gelen sağlık ekipleri yaralı hastaneye kaldırırken, polis ekipleri ise patlama riskine karşı D130 Karayolu’nun Yalova ve İzmit istikametini trafiğe kapattı. Ayrıca çevrede bulunan binalardaki vatandaşlar da tahliye edildi. Şehir merkezinden trafik akışı sağlanıyor. Ayrıca itfaiye ve polis ekipleri vatandaşları bölgeden uzaklaştırmaya devam ediyor. İtfaiye ekipleri, patlama riskine karşı bölgeyi köpüklüyor. Patlamaya karşı tehlike olduğu için evler tahliye edildi. Çok korktuk" Patlama riskine karşı evden çıkarılan Aysel Sütlüce, “Polisler anons etti ve korkarak hemen dışarı çıktık. Kaza yapan tanker araçları ezmiş. Patlamaya karşı tehlike olduğu için evler tahliye edildi. Çok korktuk" dedi. Ömer Çengel ise "Tanker 3 aracı çarpmış. Tankerden devamlı benzin akıyor. Polisler evi boşalttı. Şu an dışarıda bekliyoruz" diye konuştu.
Ankara Mevsimlik tarım işçilerinin çalışma koşullarının iyileştirilmesine yönelik yeni düzenlemeler Resmi Gazete’de Çalışmak için bulundukları ilden başka illere giden mevsimlik tarım işçileri ve ailelerinin yaşadıkları sorunların giderilmesine yönelik yapılacak çalışmalar ile ilgili Cumhurbaşkanlığı Genelgesi Resmi Gazete’de yayımlandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından imzalanarak Resmi Gazete’de yayımlanan ’Mevsimlik Tarım İşçileri ile İlgili 2024/5 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi’ ile mevsimlik tarım işçilerinin çalışma koşullarının iyileştirilmesine yönelik yeni düzenlemeler getirildi. Genelge kapsamında, mevsimlik tarım işçileri ve aileleri için geçici yerleşim alanları oluşturulacak ve bu alanlarda eğitim, sağlık, ulaşım ve sosyal hizmetler sunulacak. Genelgeye göre, valilikler tarafından mevsimlik tarım işçilerinin yoğun olarak çalıştığı yerlerde iklim şartlarına uygun, emniyetli ve estetik prefabrik yapılar kullanılarak geçici yerleşim alanları kurulacak. Bu alanlar sel, su baskını gibi doğal afetlere karşı güvenli lokasyonlarda planlanacak ve yerleşim yerlerine elektrik, su ve kanalizasyon hizmetleri sağlanacak. Valiliklerce hazırlanan eylem planlarında belirlenen alanlara ilişkin tahsis veya protokol belgesi Mevsimlik Tarım İşçileri Bilgi Sistemi’ne (e-METİP) aktarılacak. Sağlık hizmetleri Genelgede sağlık hizmetleri kapsamında, il sağlık müdürlükleri tarafından mevsimlik tarım işçileri ve ailelerine yönelik aşılama, kronik hastalık taramaları ve mobil sağlık ekipleri ile sağlık hizmetleri sunulacak. İl sağlık müdürlüklerince mevsimlik tarım işçiliğinin yoğun olduğu bölgelerde yeterli sayıda personelinin istihdamının sağlacağı belirtilen genelgede, ”İl sağlık müdürlüklerince mevsimlik tarım işçiliğinin yoğun olduğu bölgelerde yeterli sayıda sağlık personelinin istihdamı sağlanacak ve hizmet ihtiyacına göre personelin çalışma saatleri düzenlenecektir. Çalışan sağlığının korunması ve geliştirilmesi kapsamında il sağlık müdürlüklerince gerekli bilgilendirme faaliyetleri yapılacaktır” ifadelerine yer verildi. Eğitim hizmetleri Genelgeye göre çocukların eğitimi için geçici yerleşim alanlarında eğitim merkezleri oluşturulacak ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından eğitim hizmetleri koordine edilecek. İl milli Eğitim Müdürlüklerince; geçici yerleşim alanlarında eğitim ve sosyal faaliyetler için oluşturulan merkezin, öncelikle çocuklar için etkin bir eğitim merkezi olarak kullanılmasının sağlanacağına dikkati çekilen genelgede şu ifadelere yer verildi: "Çocukların eğitimi için geçici yerleşim alanlarında eğitim merkezleri oluşturulacak ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından eğitim hizmetleri koordine edilecek. Mevsimlik tarım işçilerinin zorunlu eğitim çağındaki çocuklarının eğitimlerini devam ettirmek üzere konu hakkında Milli Eğitim Bakanlığının ilgili yönerge/genelge hükümleri uygulanacaktır. Bu hususta şartlı nakit transferi gibi özendirici tedbirler etkin şekilde uygulanacak, çocukların okul kıyafetleri ve malzemeleri valiliklerce sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları aracılığıyla temin edilecektir. İl milli eğitim müdürlüklerince; mevsimlik tarım işçilerinin çocuklarının daimi ikametgahlarındaki okullarına döndüklerinde öğrenme kayıplarına yönelik telafi/yetiştirme eğitimleri yapılacaktır. Mevsimlik tarım işçileri, daimi ikamet ettikleri illere geri döndüklerinde çalışma ve iş kurumu il müdürlükleri, halk eğitimi merkezleri ve mesleki eğitim merkezlerince; işçiler arasında yaygın eğitim ihtiyacı olanlar tespit edilerek eğitim ihtiyaçları karşılanacak, yetişkinlere okuma-yazma ve/veya meslek edindirme kursları, iş sağlığı ve güvenliği eğitimleri ile sosyal-kültürel faaliyetler düzenlenecektir. Özel eğitim ihtiyacı bulunan çocuklar rehberlik araştırma merkezi müdürlükleri tarafından eğitim imkanlarından faydalandırılacaktır. Mevsimlik tarım işçisi ailelerin çocuklarının eğitime erişimlerinin sağlanması amacıyla il/ilçe milli eğitim müdürlükleri bünyesinde kurulan ekiplerin görevleri süresince ulaşım ihtiyaçlarının giderilmesi için gerekli tedbirler Valiliklerce alınacaktır." Genelgeye göre, İçişleri Bakanlığı, mevsimlik tarım işçilerinin güvenli bir şekilde seyahat etmeleri için gerekli trafik denetimlerini artıracak ve gece saatlerinde yolculuk yapmamaları sağlanacak. Geçici yerleşim alanlarının korunması ve asayişin sağlanması için kolluk kuvvetleri tarafından düzenli devriyeler yapılacak. Sosyal hizmetler Aile ve sosyal hizmetler il müdürlüklerince sosyal hizmetler kapsamında, mevsimlik tarım işçileri ve ailelerinin bilgilendirilmesi sağlanacağı kaydedilen genelgede kadın, çocuk, engelli ve yaşlıların sunulan hizmetlerden yararlanacağı vurgulandı. Okul çağına gelmemiş çocuklar için ise aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri ve İl Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından geçici yerleşim alanlarında eğitim ve bakım hizmetleri için personel görevlendirilebilecek. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından sunulan gezici kütüphane, gezici müze ve benzeri hizmetlerin geçici yerleşim alanlarında faaliyet göstermesi amacıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile koordineli çalışmalar yürütüleceği aktarılan genelgede şunlar yer aldı: "Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından mevsimlik tarım işçisi ailelerin çocuklarına yönelik sosyal ve sportif faaliyetler yürütülecektir. İl Müftülüklerince mevsimlik tarım işçilerinin ve ailelerinin inanç ve ibadet ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli tüm tedbirler alınacak; çocuk işçiliğinin önlenmesine ve çocukların zorunlu eğitime devam etmelerinin sağlanmasına ilişkin olarak ailelerin bilgilendirilmesine yönelik çalışmalara destek verilecektir." Mevsimlik Tarım İşçileri Bilgi Sistemi (e-METİP) Mevsimlik tarım işçisi olarak daimi ikametgahı dışında bir başka ilde çalışmak amacıyla geçici olarak yer değiştirenlerin ve ailelerinin kimlik bildirimleri, bu kişilerin yaşadıkları geçici yerleşim alanlarındaki kolluk kuvvetlerince alınacağı vurgulanan genelge şu şekilde devam etti: "Bu bildirimler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile elektronik ortamda paylaşılacaktır. Bu bilgilerin e-METİP’e sürekli ve eksiksiz şekilde aktarılması için teknik altyapıya yönelik gerekli her türlü düzenleme Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı tarafından yapılacaktır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığına e-METİP’e kayıtlı olan mevsimlik tarım işçilerinin ve aile bireylerinin kimlik numaralarını bildirecektir. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kullanılmakta olan Milli Eğitim Bakanlığı e-Okul Yönetim Bilgi Sistemi’nde yer alan mevsimlik tarım işçilerinin çocuklarına ilişkin kayıtlar e-METİP’e aktarılacaktır. Bu bilgilerin e-METİP’e sürekli ve eksiksiz şekilde aktarılması için altyapıya yönelik gerekli her türlü düzenleme Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılacaktır. Mevsimlik tarım işçilerinin ve ailelerinin kimlik numaraları her sağlık hizmeti sunumunda alınarak, sunulan hizmetlere ilişkin bilgiler kişisel verileri içermeyecek şekilde e-METİP’e aktarılacaktır. Bu bilgilerin e-METİP’e sürekli ve eksiksiz şekilde aktarılması için altyapıya yönelik gerekli her türlü düzenleme Sağlık Bakanlığı tarafından yapılacaktır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gerekli gördüğü takdirde e-METİP’in etkinliğinin artırılması amacıyla diğer kamu kurum ve kuruluşlarından protokole gerek duymadan kişisel verileri içermeyecek şekilde veri talebinde bulunabilecektir. Tarım alanlarının geniş bölgelere yayılması nedeniyle mevsimlik tarım işçilerinin kayıt altına alınması sürecinde kolluk kuvvetlerine kolaylık sağlamak amacıyla Tarım ve Orman Bakanlığı taşra teşkilatı başta olmak üzere ilgili kamu kurum ve kuruluşları, muhtarlar ile ziraat odaları birlikleri ve mevsimlik tarım işçisi çalıştıran tarla veya bahçe sahipleri/işleticileri ve işverenler tespit ettikleri/çalıştırdıkları mevsimlik tarım işçilerini kolluk kuvvetlerine bildirecektir.
Ankara Lokanta ve kafelerde KDV oranında değişiklik Resmi Gazete’de Lokanta ve kafelerde yüzde 8 olan KDV, yüzde 10’a, yüzde 18 olan KDV’nin, yüzde 20’ye çıkarılmasına ilişkin tebliğ Resmi Gazete’de yayımlandı. Katma Deper Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Resmi Gazete’de yayımlandı. Tebliğe göre, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 26 Nisan 2014 tarihli Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde yer alan ’yüzde 8’ ibarelerinin ’yüzde 10’, ’yüzde 18’ ibarelerinin ’yüzde 20’ olarak değiştirilmesine karar verildi. Buna göre, lokantaların hizmetlerini, et, su, meyve suyu gibi gıda malzemesi satışı göstererek yüzde 10 yerine yüzde 1 KDV ile faturalandırmasının önüne geçilecek. Hizmet sunan lokanta, kafe, pastane gibi işletmeler kendilerinin hazırlayıp sundukları yiyecek ve içecekler ile dışarıdan temin edilerek buralarda sattıkları ürünler için yüzde 10 oranında KDV hesaplayacak. Bu işletmelerin telefonla veya internet üzerinden sipariş suretiyle adrese gönderme, gel-al gibi yöntemlerle yaptıkları tüm satışlar da aynı kapsamda değerlendirilecek. Öte yandan, yiyecek ve içecek hizmetlerine yönelik işyeri ruhsatı bulunmadığı halde müşterilerine masa, oturma yeri, tezgah gibi servis yapılabilen alanlarda yiyecek ve içecek hizmetleri sunanların bu yerlerde yaptıkları satışlar da bu kapsamda olacak. Tebliğin yayımını izleyen ayın başında yürürlüğe gireceği belirtilirken hükümlerinin Hazine ve Maliye Bakanınca yürütüleceği belirlendi.
Bitlis Ahlat’ta ‘Tarihe Damga Vuranlar Haluk Dursun’ anma programı düzenlendi Eski Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun vefatının 5. yılında Bitlis’in Ahlat ilçesinde anıldı. Ahlat ilçesinde Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun anısına “Tarihe Damga Vuranlar Haluk Dursun” anma programı düzenlendi. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı’nın katkılarıyla Anadolu Kültür ve Tarih Birliği Derneği tarafından düzenlenen program saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Daha sonra konuşma yapan Bitlis Valisi Erol Karaömeroğlu, “Haluk Dursun’un hatırasına sahip çıkan bu anlamlı program dolayısıyla sizlerle beraber olmaktan duyduğum memnuniyeti özellikle ifade etmek istiyorum. Bugün ülkemizin yetiştirmiş olduğu mümtaz bir ismi anmak üzere buradayız. Prof.Dr.Haluk Dursun’u ebedi aleme uğurlayalı tam 5 yıl oldu. Van Erciş’te kendi aracıyla seyir halindeyken meydana gelen elim bir trafik kazası sonucu maalesef hocamızı 19 Ağustos 2019 tarihinde kaybettik. Kültür birikimi ve hitabetiyle araştırmayı, bildiğini ve gördüğünü meraklısına aktarmayı seven, hayatını görevine adayan bir bilim insanıydı. Ahmet hocamızı bir kez daha rahmetle, özlemle, şükranla yad ediyorum. Değerli ailesine, dostlarına, mesai arkadaşlarına tekrar başsağlığı diliyorum. Rabbim Haluk hocamızdan razı olsun, mekanı ali olsun. Bu anlamlı buluşmanın düzenlenmesinde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” dedi. Ardından konuşan AK Parti Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız, “Gerçekten bir ideal, ülkü ve niyet uğruna yola koyulanlardandı Haluk hoca ve bugün bizi burada bir araya getirdi. Bunu da yaparken bir mekan ve bellek ilişkisi kurmaya yönelik en önemli noktalardan birinde Ahlat’ta bizleri buluşturdu. Gerçekten nereden geldik nereye doğru yürüyeceğiz duygusunu bize pekiştirebilecek bir noktada bir araya gelmiş olduk” ifadelerini kullandı. MHP Genel Başkan Başdanışmanı Prof. Dr. Ruhi Ersoy’da, “Ahlatın maneviyatıyla gençliğin enerjisini bir araya getiren bu tarihi ve bu mukaddes şehirde Kubbet-ül İslam’da sizlerle beraber olmaktan tarihe adanmış, adanmış olduğu bir ülküsünde yol yürürken rahmeti rahmana kavuşmuş değerlerimizi anma vesilesiyle sizlerle olmaktan bende kıvanç duyuyorum. Ahlat’ı anlamak, tanımak ve bu değerler etrafında dertlenen Ahmet Haluk Dursun profili, şahsiyetleri, onun etrafında neşet etmiş yetiştirmiş olduğu gençlerin yeniden filizlenmesine iklim oluşturmaktır. Bizim muradımız ve mefkuremiz budur. Siyasetten de, devlet hayatından da anladığımızda budur, bu olmalıdır. Bu sebepten dolayı bugün bu saatte bu salonu dolduran her bir arkadaşım bu atmosferin bir parçası olmuştur. Bu programın hayat bulmasında dertlenerek Ahmet Haluk Dursun hocanın derdini kendine dert ederek yola çıkıp kamu imkanlarıyla bu iş yürümüyorsa milletle yürüyebiliriz, dernekleşiriz diyerek devletimizin kapısını çalarız diyerek yolculuğa başladı. Bugünün anlamını bir bütün halinde program bitene kadar hissedip yaşayalım” şeklinde konuştu. Bitlis Eren Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.Dr.Ferit İzci ise, “Bizim medeniyetlerimiz başka medeniyetlere benzemez. Bizim medeniyetlerimiz işte böyle şahsiyetler ve gençler üzerine inşa edilmiş ilelebet varlığını devam ettirecek medeniyetlerdir. Başka medeniyetlerin hayal bile edemeyecekleri zirvelere çıkmış olan ecdadın nesilleriyiz. Hayatını bu şekilde mücadeleyle geçiren başta sayın Ahmet hocamız olmak üzere bu ülkede ve coğrafyada yetişmiş değerlerli şahsiyetlere huzurlarınızda saygıyla ve minnet duyuyorum” dedi. Düzenlenen program hakkında gazetecilere açıklamada bulunan Anadolu Tarih ve Kültür Birliği Derneği Başkanı Doğan Güngör, “Kültür ve Turizm Bakan yardımcısıyken çok sevdiği Ahlat’ı ziyaretinin hemen sonrasında geçirdiği trafik kazasıyla hayatını kaybeden Prof.Dr.Ahmet Haluk Dursun hocayı anmak, Ahlat’ı anlatmak ve gençlerle hemhal olmka için buradayız. Dernek olarak hocamızı anmak üzere yaptığımız ikinci program. İlkini Çanakkale’de yine tarihimizin müstesna mekanlarından birinde, bugünde Ahlat’ta yaptık” dedi. Anma programına katılan Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun’un kızı Nilay Dursun’da duygularını şöyle ifade etti; “Babamın hayatının son yıllarında özellikle çok önem verdiği Anadolu Tarih ve Kültür Birliği projesinin yaşatılıyor olabildiğini görmek gerçekten çok mutluluk verici. Yıllar önce babamın vefatından sonra tanıştığım bu değerli ekiple 5.yılında da bu tarz etkinliklerle bir araya gelmeyi sürdürüyoruz. Babamı anmayı, onun öğretilerini, gençlere aktarmaya çalıştığı bilgileri bir arada tekrar hatırlayarak belki yeni kitlelere aktarmaya çalışıyoruz. Bu gerçekten çok önemli. Dolayısıyla bu etkinliklerde desteği olan herkese çok teşekkür ediyorum.” İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü son sınıf öğrencisi Kenan Toprak Çatkın’da, “Ahlat’a ikinci gelişim. Bundan önce de bir program aracılığıyla gelmiştim. Haluk hoca bizde çok önemli ve derin etkiler bıraktı. Zaten bu etkileri panelimizde de anlatacağız” dedi. Yapılan konuşmaların ardından program Anadolu Kültür ve Tarih Birliği Derneği Musiki Grubunun Haluk Dursun’un sevdiği müzikleri seslendirmesiyle devam etti. Arından Ahmet Haluk Dursun hocayla anısı olan çeşitli üniversite öğrencilerin paneli ve BEÜ öğretim üyesi Doç.Dr.Hasan Buğrul’un Ahlat’taki tarihi mezar taşları üzerindeki övgü içerikli yazılar adlı sunumuyla program sona erdi. Anma programı sonunda toplu hatıra fotoğrafı çektirildi. Ahlat Halk Eğitimi Merkezi konferans salonunda düzenlenen anma programına Ahlat Kaymakamı Batuhan Bingöl, Ahlat Belediye Başkanı Yavuz Gülmez, Bitlis İl Emniyet Müdürü Ortaç Şekeroğlu, Bitlis İl jandarma komutanı Tuğgeneral Eyüp Subaşı, bazı kurum amirleri, çok sayıda akademisyen, yazar, eğitimci ve öğrenci katıldı. Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun’un kaza sonucu vefatı 2019 yılında Malazgirt Zaferi’nin 948. yıl dönümü etkinlikleri öncesi Ahlat’ta gezi ve incelemelerde buluna merhum Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun, buradaki incelemeleri sonrası kara yoluyla Van’a hareket etmişti. Dursun’un içinde bulunduğu araç, Erciş’in Bayramlı Mahallesi yakınlarında kaza yapmış, kazada Ahmet Haluk Dursun hayatını kaybetmişti.