POLİTİKA - 30 Eylül 2014 Salı 20:02

Davutoğlu: 'Üç temel şartımız var'

A
A
A
Davutoğlu: 'Üç temel şartımız var'

Davutoğlu: 'Bir adım atılacaksa ve Türkiye’nin de bu ortak yapı içinde herhangi bir rol alması isteniyorsa burada üç temel şartımız var' dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Uzun bir zamandır çeşitli çevreler haksız ve mesnetsiz biçimde Türkiye’nin IŞİD’le çeşitli ilişkiler içinde olduğu, bu örgüte destek verdiği gibi maksatlı ve art niyetli iddiaları dolaşıma sokuyor. Bu iddiaların hangi kirli hesapların ürünü olduğunu gayet iyi biliyoruz" dedi.

Başbakan Davutoğlu, 'Yeni Türkiye Yolunda' konuşmasına, "Aziz milletim, sizleri en derin saygı ve muhabbetlerimle selamlıyorum. Yeni bir dönemin başında, yeni umut ve heyecanlarla yola çıktığımız şu günlerde ekranlarınız aracılığıyla evlerinize misafir olmaktan, Yeni Türkiye’nin büyük hedeflerini sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum. Malumunuz olduğu üzere, demokrasimiz adına hepimize gurur veren çok olgun bir sürecin sonunda yeni Cumhurbaşkanımızı seçtik. Kendisinden Başbakanlık görevini devraldığım Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 10 Ağustos 2014 tarihinde gerçekleştirilen seçimle Türkiye Cumhuriyeti’nin doğrudan oylarınızla seçilen ilk Cumhurbaşkanı oldu. Bu seçim hiç şüphe yok ki demokrasimiz açısından bir milat değeri taşımakta, millet iradesi nihayet en yüksek seviyede tecelli etmiş bulunmaktadır. Geçmiş hükümetleri boyunca ülkemize çok önemli ufuklar açan, çok değerli hizmetlerde bulunan, unutulmaz eserler bırakan Sayın Cumhurbaşkanımıza, huzurlarınızda bir kere daha ülkem ve hükümetim adına şükranlarımı ifade etmek istiyorum. Türkiye hızını hiç kesmeden, yürüyüşünü hiç sekteye uğratmadan hem cumhurbaşkanlığı hem başbakanlık makamında bir görev değişimi yaşamıştır. Bizler bu değişimi bir bayrak yarışı, bir nöbet değişimi olarak görüyor, bu şuurla hareket ediyoruz. Dünyada hem başbakanlık hem cumhurbaşkanlığı değişim sürecini bu kadar başarı ile yürüten başka bir örnek göremezsiniz" diyerek başladı.

“BİZ ÖNÜMÜZE BAKIYORUZ”

Türkiye'nin kökleşmiş demokrasisi ile kriz beklentilerini boşa çıkardığını belirten Başbakan Davutoğlu, "Sancısız bir geçiş yaşadık ve kaos bekleyenlerin elleri boş kaldı. Bundan sonra da paralel yapı da dahil her türlü demokrasi dışı vesayet odağı ile mücadelemize kararlılıkla devam edecek, kriz fırsatçılarına göz açtırmayacağız. Türkiye’nin kazanımlarının korunmasında ve atılımların hiç kesintiye uğramadan sürdürülmesinde devamlılığın ne kadar hayati olduğunu iyi biliyoruz. İşte tam da bu yüzden sadece 3 gün içerisinde Bakanlar Kurulu başta olmak üzere tüm dönüşüm sürecini başarıyla tamamladık. Yeni görevlendirmeler, atamalar hızla gerçekleştirildi. Bizim bu süreçlerle kaybedecek vaktimiz yok. Biz önümüze bakıyoruz" ifadelerini kullandı.

Davutoğlu, Türkiye'nin artık normalleştiğini belirterek, "Gayr-i tabii yollarla, siyasi mühendislik operasyonları ile iktidar devşirmek isteyenlere kapılar kapanmıştır. Milletimizin her bir ferdi tamamiyle emin olabilir ki, bu medeniyet kervanı yoluna her geçen gün hızını arttırarak devam edecektir. Yeni Türkiye hayalimiz artık adım adım gerçeğe dönüşüyor. Bu yolda aldığımız her hayırlı mesafe, önümüzde yepyeni kapılar, çok daha parlak ufuklar açıyor. Başardıklarımızın daha fazlasını başarmak, 2023 hedeflerine doğru ilerleyen Yeni Türkiye’yi inşa etmek için hiç ara vermeden çalışmalarımıza aynı aşk ve şevkle başladık. Nihai hedefimiz; aziz milletim bunun da ötesinde, bu toprakların sahip olduğu kadim mirası yeniden canlandırmak, yeni bir medeniyet ihyasını gerçekleştirmektir" diye konuştu.

“GERÇEKÇİ VE AKTİF BİR DIŞ POLİTİKA İZLEMEYE DEVAM EDECEĞİZ”

Türkiye'nin nevzuhur bir ülke olmadığına dikkati çeken Davutoğlu, "Köklü bir tarihe ve zengin bir geleneğe sahibiz. Ben de 62. Hükümetimize güvenoyu aldıktan hemen sonra bu köklü geleneğe sahip çıkmak adına Selçuklu başkenti Konya’yı, Osmanlı’nın tohumlarının atıldığı Söğüt’ü ve Cumhuriyet meşalesinin yakıldığı Samsun’u ziyaret ettim. Bundan sonraki siyasetimizde de bu tarihi şuurla hareket edeceğiz. Aynı bilinçle göreve başlar başlamaz Türk demokrasisinin kökleşmesine kendilerini adayan seleflerim rahmetli Adnan Menderes’i, Turgut Özal’ı ve Necmettin Erbakan’ı ziyaret ettim. Onların bu demokrasi mücadelesinde ödedikleri bedellerin farkındayız ve bu bedelleri hiç unutmayacağız. Yüklendiğimiz tarihi sorumluluğun şuurundayız. Hesabımızı popülist bir anlayışla değil, 2023 vizyonu çerçevesinde belirlediğimiz kısa, orta, uzun vadeli hedeflerimizi yakalamak üzere yapıyoruz. Seçim siyasetine, seçim ekonomisine, kısa vadeli popülist uygulamalara geçmişte prim vermediğimiz gibi, bugün de vermiyoruz, yarın da vermeyeceğiz. Türkiye’yi daha güçlü, daha müreffeh, daha itibarlı bir ülke haline getirmek, demokrasimizi ülkemizin her bir ferdinin, her bir vatandaşının gurur duyacağı ileri bir seviyeye taşımak adına gereken her adımı atacağız. Çözüm süreci başta olmak üzere, bu ülkenin ne kadar kanayan yarası varsa hepsine kararlılıkla çareler üreterek, toplumsal barışı her yönüyle mutlaka tesis edeceğiz. Birliğimizi, dirliğimizi, dostluk ve kardeşliğimizi hiç kimsenin bozmasına izin vermeyeceğiz, saflarımızı sık tutarak, birbirimize kenetlenerek, birbirimize muhabbetimizi arttırarak aramıza fitne ve fesat sokmayacağız. Geçmişte olduğu gibi, kendi önceliklerini koruyan, barışın yanında, haksızlıkların karşısında, gerçekçi ve aktif bir dış politika izlemeye devam edeceğiz" diye konuştu.

“TEK BİR İNSANIMIZIN BİLE MAĞDUR OLMASINA, TEK BİR VATANDAŞIMIZIN BİLE MAHRUMİYET YAŞAMASINA ASLA RIZA GÖSTERMEYECEĞİZ”

"Ekonomide güveni ve istikrarı asla kaybetmeden çıtayı sürekli daha yukarılara taşıyacak; rekabetçi, yenilikçi, üretimini arttıran, istihdam üreten bir anlayışla büyüyeceğiz" diyen Davutoğlu, "Ekonomik kazanımlarımızdan, refah artışından toplumun bütün kesimlerinin en adil şekilde pay alması için ne gerekiyorsa onu yapacağız. Tek bir insanımızın bile mağdur olmasına, tek bir vatandaşımızın bile mahrumiyet yaşamasına asla rıza göstermeyeceğiz.81 vilayetimizin imarından, 77 milyon insanımızın mutluluğundan, gelecek nesillerimizin akıbetinden kendimizi sorumlu sayıyoruz" şeklinde konuştu.

"IŞİD'İN ELİNDE REHİNE OLARAK TUTULAN VATANDAŞLARIMIZIN KURTARILMASIYLA BİRLİKTE MİLLET OLARAK ELHAMDÜLİLLAH ERKEN BİR BAYRAM YAŞADIK"

Davutoğlu, "Aziz vatandaşlarım, İşte bu kavuşma anı görüntüleri için çok bekledik. Sabırla, metanetle, dirayetle çok kritik bir süreci yönettik. Ve nihayet geçtiğimiz hafta IŞİD’in elinde rehine olarak tutulan vatandaşlarımızın kurtarılmasıyla birlikte millet olarak Elhamdülillah erken bir bayram yaşadık.101 gün boyunca Musul’da başta Başkonsolosumuz Öztürk Yılmaz olmak üzere 46 vatandaşımız ve üç yerel görevlimizi kurtarabilmek adına çok dikkatli, adeta kılı kırk yararak sürdürdüğümüz çalışmalardan 20 Eylül sabahı nihayet beklediğimiz sonucu aldık. Böyle bir operasyonun fiziki ve stratejik zorlukları bir yana, hepimize yaşattığı duygusal boyutlarıyla da millet olarak zor bir imtihandan geçtik ve çok şükür bu zorlu süreçten alnımızın akıyla çıktık.Ülkemiz evlatlarına, vatandaşlarımız vatanlarına, yavrularımız babalarına, 77 milyon insanımız yeniden huzura kavuştu.Böyle zor bir süreci mükemmel bir şekilde sürdürerek mutlu sona bağlayan, pek çok risk alarak zoru kolaylaştıran, vatandaşlarımızı özgürlüklerine kavuşturan güvenlik görevlilerimizin her birini bir kez daha şükranla selamlıyorum.

Başta müsteşarımız olmak üzere, Milli İstihbarat Teşkilatımıza teşekkür ediyorum. İnsan hayatı söz konusu olunca tabiidir ki her adımı büyük bir hassasiyetle atmak, öncelikleri iyi belirlemek gerekiyordu.Her şeyden önemlisi tek bir vatandaşımızın bile canını tehlikeye atmadan süreci yönetmeliydik. Rehin durumda bulunan kardeşlerimizin de bu uzun zaman boyunca metanetlerini, ümitlerini kaybetmemeleri, ülkelerine güvenmekten bir an bile vazgeçmemeleri elzemdi. İftiharla ifade edeyim ki, bu olayda Türkiye ne kadar büyük bir devlet olduğunu ve ne kadar işinin ehli bir hükümet tarafından yönetildiğini bütün dünyaya göstermiştir.Daha önce de, benim Dışişleri Bakanlığı görevini sürdürdüğüm dönem zarfında 200’ü aşkın vatandaşımızı Afganistan'da, Irak'ta, Suriye'de, Lübnan'da, Somali'de kaçırılan, rehin tutulan çeşitli vatandaşlarımızı kurtarma operasyonlarıyla özgürlüklerine kavuşturduk. En zor şartlar altında Libya’dan 26 bin insanımızı tahliye ettik, 10 gün içinde. Her bir vakanın kendine özgü şartları vardı, kendine özgü dengeleri, hassasiyetleri vardı.Bu olayların tamamında Türkiye’nin gücünü, etkinliğini, harekât kabiliyetini gördük, bununla gurur duyduk" diye konuştu.

“BAKANLAR KURULU KARARIYLA IŞİD’İ TERÖR ÖRGÜTÜ İLAN ETMİŞ BİR HÜKÜMETE BU İFTİRA ATILIYOR”

Son birkaç yıl içinde bölgede herkesi üzen pek çok olayın yaşandığını anlatan Davutoğlu, şunları dedi:
"Milyonlarca masum insan, zalim yönetimlerin, güç çatışmalarının, terör saldırılarının kurbanı oldu.Suriye’de, Irak’ta, Filistin’de defaatle uyarmamıza rağmen uluslararası toplum doğru olanı yapmaktan sürekli kaçındı.Bu duyarsız ve çelişkili politikalar neticesinde kıvılcımlar bütün bölgeyi tehdit eden yangınlara dönüştü.Devlet otoriteleri ortadan kalktı, orduların etkinliği kalmadı ve halklar çeşitli çatışmacı gruplar karşısında savunmasız kaldı. IŞİD gibi terör örgütleri bu kaostan faydalanarak, bu büyük otorite boşluğunu kullanarak etki alanlarını genişletti.Bugün ortaya çıkan tablodan rahatsızlığını dile getiren uluslararası topluma, yakın geçmişte bölgede esen demokrasi rüzgârlarına destek olmalarının, demokratik yöntemlerle göreve gelen yönetimlere sahip çıkmalarının gereğini defalarca anlattık. Ancak farklı hesaplar içine girerek bu hayati adımları atamadılar, alınması gereken tedbirleri etkin biçimde uygulayamadılar ve maalesef bölge büyük acılara gark oldu. Uzun bir zamandır çeşitli çevreler haksız ve mesnetsiz biçimde Türkiye’nin IŞİD’le çeşitli ilişkiler içinde olduğu, bu örgüte destek verdiği gibi maksatlı ve art niyetli iddiaları dolaşıma sokuyor. Bu iddiaların hangi kirli hesapların ürünü olduğunu gayet iyi biliyoruz. Türkiye’nin bu konuda sürecin en başından beri nerede durduğu, nasıl bir tavır ortaya koyduğu belli…

Daha önce Bakanlar Kurulu kararıyla IŞİD’i terör örgütü ilan etmiş bir hükümete bu iftira atılıyor. Maalesef uluslararası toplumun bu kayıtsızlığı bölge insanına çok acı bedeller ödetmiş, yüz binlerce insan canından olmuş, şehirler yıkıma uğramış, toplumların farklı kesimleri arasındaki düşmanlıklar had safhaya yükselmiş durumda. Ülke olarak, bu ateşin söndürülmesi, masum canların canına kasteden zorbalıkların ve terör yapılanmasının bertaraf edilmesi için her türlü adımı atmaya hazırız. Ancak bu arayışların Türkiye’nin hassasiyetlerini gözetmesi ve meseleye nihai çözüm getirecek kapsamda olması gerekiyor. Aksi halde, yapılacak lokal operasyonlarla, alınacak palyatif tedbirlerle elde edilecek her netice, kısa zamanda akamete uğrayacak, önü alınan bir terör örgütünün yerine bir yenisi gelecektir. Bu meselede Türkiye baştan beri tavrını açık şekilde ortaya koyuyor, kendi sözünü söylüyor. Siz vatandaşlarımızdan ricam, belirli çevrelerden yayılan maksatlı ve art niyetli spekülasyonlara kesinlikle prim vermemeniz, hükümetinize güvenmenizdir.”

“ÜÇ TEMEL ŞARTIMIZ VAR”

“Net olarak ifade ediyorum ki, Türkiye’ye zarar verecek, insanlarımızı tehlikeye atacak, menfaatlerimizi zedeleyecek hiçbir girişime “olur” vermemiz mümkün değildir” diyen Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Herhangi bir adım atılacaksa ve Türkiye’nin de bu ortak yapı içinde herhangi bir rol alması isteniyorsa, şartlarımız ilk günden beri zaten bellidir. Burada üç temel şartımız var. Birincisi ve en önemlisi ülkemizin ulusal çıkarları ve güvenliğidir. Bunu temin etmek için her türlü önlemi alırız. Bunu yaparken de aziz milletimiz dışında kimseye sormayız, kimseye hesap vermeyiz.

İkincisi tarihten gelen bir görevle mezhep, ırk, dil ve din farkı gözetmeksizin komşularımızdan gelen tüm akrabalarımıza insanlık adına sahip çıkarız. Bizim gönlümüz de, kapımız da 500 yıl önce de dara düşenlere açıktı bugün de açık. Bu aziz ve yüce gönüllü milletimiz hiç bir zaman mazluma kayıtsız kalmamıştır.
Üçüncüsü ise bölgesel istikrar. Biz bu coğrafyada istikrar, refah ve güvenli bir gelecek istiyoruz. Bunun için de uluslararası toplumla gerekli her türlü işbirliğine hazırız. Ancak sorunu çözmek için bütünlüklü bir strateji geliştirilmesi şarttır. Yarım çözümler daha büyük sorunları da beraberinde getirecektir.”

KOBANİ’DEN ÜLKEMİZE GELEN MÜLTECİ SAYISI NEREDEYSE 160 BİNİ AŞTI

Bugün böyle bir ateş çemberinin yanı başında Türkiye’nin bir istikrar adası olma niteliğini sürdürdüğünü vurgulayan Başbakan Davutoğlu; konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Yakın çevremizdeki bu yangınlardan biz de ülke olarak elbette etkileniyoruz, bölgede ateş altında bulunan siviller Türkiye’yi bir kurtuluş kapısı olarak görüyor. Ait olduğumuz medeniyet, inandığımız ahlaki ilkeler, nesilden nesile aktardığımız insani değerler, zorda kalanın yanında olmayı bir mukaddes görev olarak omuzlarımıza yüklüyor. Tarih boyu millet olarak bu çizgide yürüdük, geleceğe de böyle yürüyeceğiz. Sınırımıza gelen, kapımızı çalan, yardım için elini uzatan bu insanlar bizim kardeşlerimiz, akrabalarımız, dostlarımız, komşularımız... Bu asrın başında aynı devletin vatandaşları, aynı cephenin askerleri, aynı mefkûrenin takipçileriydik. Ecdadımız Çanakkale’de, Yemen’de, Trablusgarp’ta omuz omuza vuruştular, aynı toprağa şehit düştüler.

Şimdi dara düştüğünde kim olduğuna, neye inandığına, soyuna, mezhebine, kültürüne hiç bakmadan yardım elimizi uzatmak, kapımızı açmak ve bize bağlanan umutları kırmamak bizim için bir onur meselesidir. Büyük bir devlet olmanın, şerefli bir millet olmanın gereği budur. Bize güvenen hiçbir kardeşimiz, dostumuz bu kapıdan başı eğik, gönlü kırık ayrılmayacak, zalimlerin kucağına geri dönmeye zorlanmayacaktır. Türkiye’nin buna yetecek gücü de vardır, imkânı da vardır. Geçen hafta sadece Kobani’den ülkemize gelen mülteci sayısı neredeyse 160 bini aştı... Bunlar çok büyük ekseriyetle Kürt kardeşlerimiz… Savaştan, ateşten, zulümden, yokluktan kaçıyor; umut olarak gördükleri Türkiye’ye sığınıyorlar. Şu teyzelerin, çocukların dramına hangi yürek sessiz kalabilir. Kapıda bu kardeşlerimizi Mehmetçik karşılıyor aziz milletimiz adına onları bağrına basıyor ve her türlü ihtiyacı ile ilgileniyor. Başta AFAD olmak üzere Kızılay ve tüm kuruluşlarımız canla başla bu yarayı sarmak için seferber olmuş durumda.

Şu anda Suriye’den, Irak’tan, Filistin’den toplam 1,5 milyondan fazla mülteci ülkemizde misafir ediliyor, tabiatıyla birçok ihtiyaçları var, bunlar tespit ediliyor, alınması gereken tedbirler alınıyor.
Bunlar olağanüstü durumlardır aziz vatandaşlarım, bazı sıkıntılar çıkabilir; ama ülke olarak, devlet olarak bunları aşacak tecrübeye de, imkânlara da sahibiz.

Milletimizin bu hamiyetperver tavrının gelecek zamanlarda ülkemiz için ne büyük hayırlar, büyük bereketler getirdiğini inşallah hep birlikte yaşayıp göreceğiz.”

“KAN DÖKÜLMESİN, CANLAR YANMASIN, OCAKLAR SÖNMESİN, ÇOCUKLAR ÖKSÜZ, ANALAR EVLATSIZ KALMASIN İSTİYORUZ”

Bir önceki hükümet döneminde başlattıkları ve önemli mesafe aldıklarına dikkat çektiği ‘Çözüm Sürecini’ bu yeni dönemde de hayırlı bir neticeye bağlamakta ilk günkü kadar kararlı olduklarını vurgulayan Başbakan Davutoğlu şöyle devam etti:

“Bu hayırlı sürecin seyrini etkilemek, buradan menfaat temin etmek, hatta her fırsatı kullanarak var olan olumlu havayı dağıtmak üzere gayret gösteren çeşitli art niyetli çevreler var. Bunlar tahmin etmediğimiz, öngörmediğimiz girişimler değil; bunları da hesaba katarak yola çıktık. Çözüm sürecinin bugün Ortadoğu’nun tek başarı hikâyesi olduğunu herkesin iyi bilmesi, atılan her türlü iyiniyetli adımı özenle ele alması lazım… Uzun yıllardır maruz kaldığımız bu çatışma ortamının bize millet olarak neler kaybettirdiğini, bölgede yaşayan insanlarımıza ödettiği ağır bedelleri iyi düşünmeliyiz. Biz bu topraklarda yeniden kardeşlik ikliminin hüküm sürmesini, kardeşin kardeşi kırdığı çatışma ortamının artık sona ermesini istiyoruz. Kan dökülmesin, canlar yanmasın, ocaklar sönmesin, çocuklar öksüz, analar evlatsız kalmasın istiyoruz.
Bu kavganın kimseye yararı yok; en büyük bedeli de bölge insanı ödüyor.

El ele, omuz omuza vererek, bunca kayıp yılın açığını kapatalım, bu bölgelerimizi kalkındıralım, işsiz gençlerimize istihdam alanları açalım istiyoruz. Ne kadar kalp kırıklıkları varsa, ne kadar mağduriyet, mahrumiyet varsa hepsini gidereceğiz inşallah. Bu konuda kararlıyız ama en önemlisi samimiyiz… Bugün çözüm sürecine her zamankinden daha fazla inanıyoruz.

Ancak konuyla ilgili herkesin bilmesi gereken bir şey daha var: hiç kimsenin bu süreci bahane ederek kamu düzenini bozacak girişimlerde bulunmasına da asla izin vermeyiz. Çözüm süreci ile kamu düzeni birbirinin alternatifi değildir.

Bizim bu ülke için, bu ülkenin insanları için yerine getirmemiz gereken çok temel görev ve sorumluluklarımız var. Temel görevlerimizden biri ülke güvenliğinin ve asayişin sağlanmasıdır… Buna yönelik her türlü tehdit girişimine karşı da gerekli tedbir almaktır. Bu tedbirleri almak noktasında en ufak bir tereddüdümüz olamaz. Hangi soruna çözüm bulacaksak, bunu bu ülkenin selametini her şeyin önüne koyarak bulacağız. Herkes bu özeni gösterirse kısa zamanda bu mesele bir daha dönmemek üzere gündemimizden çıkar, bu topraklarda yeniden kardeşlik rüzgârları esmeye başlar.

Her adım için ayrı ayrı hesabımızı yaptık, stratejilerimizi belirledik, inşallah kısa zamanda somut sonuçlarını da göreceğiz. Türkiye’yi çok güzel günlerin beklediğine dair inancım tamdır.”

“EĞİTİM İÇİN YAPMAMIZ GEREKEN NEYSE BİHAKKIN YAPACAĞIZ”

Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çok zengin bir coğrafyada yaşıyoruz ve genç bir nüfusumuz var. Bu büyük potansiyeli, bu büyük enerjiyi, iç çekişmelerle tüketmek yerine, 2023 vizyonu çerçevesinde belirlediğimiz hedeflere yönelteceğiz. Önce insan yetiştireceğiz; en çok ve en önce insana yatırım yapacağız. Yeni Türkiye’yi ahlaklı, dürüst, bilgili, donanımlı, sorumluluk almaktan, inisiyatif kullanmaktan kaçmayan yeni nesillerle geleceğe taşıyacağız. Onlara en iyi seviyede eğitim imkânları sağlayabilmek adına hiçbir fedakârlıktan kaçınmayacağız. İki hafta önce yeni eğitim öğretim yılını bu umutla, bu kararlılıkla açtık. 20 milyonu aşkın öğrencimiz yeni bir heyecanla ve yine büyük beklentilerle ders başı yaptılar.

Tek tek her çocuğumuza yeni umutlar verecek, nerede yaşıyor olurlarsa olsunlar hepsine çok daha ileri hedefler göstereceğiz. Biliyorsunuz, Hükümetlerimiz döneminde eğitimin bütçeden aldığı payı en üst düzeye çıkardık. Eğitim için yapmamız gereken neyse bihakkın yapacağız, eksiklerimiz neyse gidereceğiz, ideal seviyeyi mutlaka yakalayacağız. Bugün okullarımızda 21. Yüzyılın ikinci çeyreğinde her alanda Türkiye’nin sorumluluğunu taşıyacak olan, Türkiye’yi yönetecek olan nesilleri yetiştiriyoruz. Bu eğitim öğretim yılına 40 bin yeni öğretmenimizin görev yerlerine atamalarını gerçekleştirerek başladık, bu katılımla birlikte toplam öğretmen sayımız 853 bine yükselmiş oldu. Biliyorum, üniversite hocalarımız, akademi dünyası benden güzel bir haber bekliyor. Hiç merak etmeyin. Üniversite kadrolarının durumlarını iyileştirmek için çalışmalarımız sürüyor. En kısa zamanda yükseköğrenimde maaşlarda hissedilir bir artışın müjdesini de vereceğiz.
Bu vesileyle tüm eğitim camiamıza, öğretmenlerimize, öğrencilerimize, velilerimize yeni eğitim öğretim yılının hayırlı olmasını diliyor; bütün öğretmenlerimizi bir öğretmen olarak muhabbetle kucaklıyorum.”

“GEREKEN NEYSE YAPACAĞIZ, ÇOCUKLARIMIZI ÇETELERİN VE UYUŞTURUCU TÜCCARLARININ ELLERİNE KESİNLİKLE BIRAKMAYACAĞIZ”

Türkiye’nin değişim dinamikleri çok güçlü, çok hareketli bir ülke olduğuna dikkat çeken Davutoğlu, “Elbette zaman içinde bu dinamizmin getirdiği pek çok yeni durum, eğilmemiz gereken pek çok yeni mesele ortaya çıkıyor.
Bu çerçevede göreve başladığım günden itibaren tek tek bakanlıklarımızdan, çeşitli kurumlarımızdan, sivil örgütlerimizden ve çeşitli sektör yönetimlerimizden brifingler almaya başladım. Bir yandan durum tespiti yaparken, bir yandan da her alana ilişkin eylem planları, stratejiler geliştiriyoruz.

İlave olarak, yeni bir uygulamayla her hafta Bakanlar Kurulu toplantılarında bir sosyal meseleyi özel bir gündem maddesi olarak ele alıp etraflıca değerlendirmeyi kararlaştırdık. Ele aldığımız ilk konu maalesef üzücü bir haberin, Şişli’deki asansör kazasının ardından kendiliğinden ortaya çıktı.

Ülkemizde ne yazık ki her yıl çok sayıda iş kazası meydana geliyor ve çok sayıda insanımızı bu kazalarda kaybediyoruz. Bu kazaların büyük bir kısmı ihmal ve tedbirsizliklerden, iş güvenliğinin gerektirdiği şartlara riayet edilmemesinden ama en çok da eğitim eksikliğinden dolayı meydana geliyor.

Bakanlar Kurulumuzun ilk özel gündem maddesi olarak iş güvenliği konusunu bakan arkadaşlarımızla birlikte detaylı olarak ele aldık. Daha sonra da işçi ve işveren kuruluşları ile bir araya geldik ve bu kabul edilemez tabloyu değiştirmek üzere çok yönlü bir yol ve eylem planı belirledik. Çalışan kesimlerimizin bu konudaki, denetimin mükemmelen yapılması çok önemli… Yasal mevzuat tek başına yeterli olmuyor aziz vatandaşlarım, uygulamanın da çok dikkatli yapılması lazım… Kurallara uymayanlara caydırıcılığı olacak şekilde yaptırımları arttıracağız; ayrıca iş güvenliğini tesis eden, çalışanların iş güvenliği tedbirlerini eksiksiz alan işyerlerimizi de ödüllendireceğiz.

Aksaklıkların nereden kaynaklandığını ve iş güvenliği alanında neye ihtiyaç bulunduğunu, işçi ve işveren taraflarını, sendikalarımızı mutlaka sürece katarak kararlılıkla harekete geçeceğiz. Daha sonraki hafta Bakanlar Kurulumuzda AB eylem planını gündeme aldık ve süreci hızlandırmak adına neler yapılabileceğini masaya yatırdık. Türkiye bu konuda üzerine düşen ciddiyeti her zaman gösteriyor. Bundan sonra belirlediğimiz üç aşamalı eylem planı doğrultusunda artan yoğunlukta bu çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Son Bakanlar Kurulumuzun özel gündem maddesi ise, nesillerimizi tehdit eden uyuşturucuyla mücadele meselesi. Bugün birçok toplumu zehirleyen uyuşturucu insan hayatını tehdit eden büyük bir felaket habercisidir.

Bakanlar Kurulumuzda meseleyi bütün boyutlarıyla değerlendirdik. Uyuşturucuyla mücadelenin ilkesel ve yapısal çerçevesini belirledik; kısa, orta, uzun vadeli hedeflerimizi oluşturduk.

Uyuşturucu tehdidinin ortaya çıkmasını engelleyici faaliyetlerin yer alacağı “koruyucu aşama”, polisiye ve asayiş tedbirlerini içeren “önleyici-engelleyici aşama” ve nihayet “rehabilitasyon ve tedavi aşaması”ndan müteşekkil üç aşamalı bir eylem planı hazırladık.

İlgili bakanlıklarımızın, sivil toplum kuruluşlarımızın ve diğer kurumlarımızın katılımlarıyla belirli aralıklarla "Uyuşturucu ile Mücadele Şurası" toplanması konusunda da mutabık kaldık. İlkini inşallah Kasım ayında bizzat benim katılımımla yapacağız.

Bu süreç, uyuşturucuyla mücadelede yeni bir dönemin başlangıcıdır; gereken neyse yapacağız, çocuklarımızı çetelerin ve uyuşturucu tüccarlarının ellerine kesinlikle bırakmayacağız. Bizim için uyuşturucu tacirleri ile dağdaki terörist arasında hiç bir fark yoktur. Bunu herkesin bilmesini istiyorum.
Ve tam da burada, beni izleyen annelerimize seslenmek istiyorum. Hiç bir önlem aziz anneler, hiç bir yasa sizin yavrularınıza göstereceğiniz şefkatten, ilgiden daha etkili olamaz. Bu uyuşturucu belasının en önemli çözümü ailelerin çocuklarını sahiplenmesidir” ifadelerini kullandı.
“Bu ilk buluşmamızın sonunda esnaf kardeşlerimize Ahi Evran Haftası vesilesiyle bir bayram müjdesi vererek sözlerimi tamamlamak istiyorum” diyen Başbakan Davutoğlu şöyle devam etti:
“Halihazırda 91 bin esnafımızın kefalet kooperatiflerine 461 milyon lira anapara borcu, buna ilave olarak 400 milyon TL tutarında bir de gecikme borcu bulunuyor. Bu konuda esnafımızı rahatlatabilmek adına Gümrük ve Ticaret Bakanlığımız bir süredir Türkiye Esnaf Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Merkez Birliği ile görüşmeler yürütüyordu.
Bu görüşmelerden Elhamdülillah olumlu netice alındı ve 31 Ekim’e kadar borcunun anapara kısmını ödeyecek olan esnaf ve sanatkârımızdan 400 milyon liralık faiz bedelinin alınmaması karara bağlandı. Bu güzel haberin esnaf kardeşlerimiz için inşallah hayırlı olmasını diliyorum. İnşallah bütün çalışan kesimlerimizin, emekçilerimizin, bütün vatandaşlarımızın yüzlerini güldürecek adımları atmaya devam edeceğiz. Yarınlar adına umutlarımızı hep taze tutalım ve bu ülke için sadece güzel hayaller kuralım.
Türkiye medeniyet yürüyüşünde adımlarını bundan sonra çok daha hızlı atacak, ve millet iradesi her alanda tecelli etmeye devam edecektir. Buna hiç kimsenin, hiçbir gurubun, çevrenin gölge düşürmesine asla izin vermeyeceğiz.
Her türlü vesayet odağının son kullanım tarihi artık bitmiştir, bu millet her türlü dayatmalardan, baskılardan artık azadedir. Yolumuz açıktır, ufkumuz açıktır, Allah bahtımızı da açık etsin. Bu vesileyle arifesinde olduğumuz mübarek Kurban Bayramının insanlarımız, ülkemiz ve İslam âlemi için hayırlı olmasını niyaz ediyor, dostluk ve kardeşlikle gönüllerimizin şenlenmesini diliyorum. Sevgilerimi, saygılarımı, muhabbetlerimi sunuyorum. Allah’a emanet olun.”  

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Kürecik iddialarına sert tepki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kürecik’teki radar üssüyle ilgili iddialara çok sert tepki gösterdi. Erdoğan, Gazzelilerin haklarını müdafaa maskesi altında Filistin’e en büyük desteği veren Türkiye’nin yıpratılmak, yıldırılmak istendiğini belirterek, "Şimdi aynı çevrelerin kürecik’teki radar üssüyle ilgili benzer yalanlara sarıldığını görüyoruz. Daha önce defalarca açıkladığımız, tüm yönleriyle pek çok kez açıklığa kavuşturduğumuz bu meseleyi istismar etmeye çalışıyorlar. Kürecik’teki radar merkezinin ülkemizin ve ittifakımızın güvenliği dışında hiçbir devletle herhangi bir ilişkisi, bağı, irtibatı yoktur ve olamaz. Türkiye Cumhuriyeti böyle bir şeye zaten izin vermez, vermemiştir" dedi. İstanbul’daki bir otelde Filistin İçin Özgürlük ve Bağımsızlık Temalı, Parlamenterler Arası Kudüs Platformu 5. Konferansı düzenlendi. Konferansa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da katıldı. Burada bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye-Filistin dostluk grubu himayelerinde 34 ülkeden 157 üye ile 9 yıl evvel başlayan girişimin bugün 2 bin üyeye ulaştığını belirterek, "Platform faaliyetleriyle toplantı ve konferanslarıyla farklı alanlardaki çalışmalarıyla Filistin davasının küresel ölçekte sesi ve nefesi oldu. Birleşmiş Milletler kararlarına, prensiplerine, uluslararası normlara uygun olarak Kudüs ve Filistin’e hizmet eden kardeşlerimi tebrik ediyorum. Müslüman olmanın Müslümanca yaşamanın hakkı, hukuku ve adaleti cesaretle müdafaanın gerçekten zor olduğu günlerden geçiyoruz. Bilhassa ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’nın mahremiyetine, tarihi statüsüne ve kutsiyetine yönelik tacizler giderek artıyor. İşgalci İsrail tarafından Kudüs’ün kadim kimliği adım adım yok ediliyor. Kandan ve gözyaşından beslenen haçlı zihniyetinin tekrar hortlatılmak istendiğini görüyoruz. Haçlı seferleri ile yakılıp yıkılan Kudüs’ü tekrar ayağa kaldıran ve dört asır boyunca bir esenlik diyarı haline dönüştüren ecdadın torunları olarak Filistin’de yaşanan menfi-müspet her gelişmeyi yakından takip ediyoruz. Resulü Ekrem Efendimiz’in (Sallahü teala aleyhi ve sellem) şu tavsiyesi Kudüs davasında ecdadımız gibi bizim de rehberimizdir. "Beytü’l Makdis’e gidin ve orada namaz kılın. Şayet oraya gidemez ve orada namaz kılamazsanız oranın kandillerini aydınlatacak yağ gönderin." Evet Mescid-i Aksa sadece ilk kıblemiz değildir. Aynı zamanda Hz. Nebi’nin ve ondan önce gelen peygamberlerin de bize emanetidir. Kudüs’i Şerif’in her köşesinde bu kutlu beldeye 400 yıl boyunca büyük sevda ile hizmet etmiş kahraman ecdadımızın izi, eseri ve mührü vardır. Kimse bu izleri silemez, hiçbir güç kalbimizden Kudüs sevgisini sökemez. Burada şu gerçeği bir kez daha ifade etmek istiyorum. Az önce de söylendi, Türkiye olarak La ilahe illallah İbrahim Halilullah lafzında sembolleşen kuşatıcı anlayışla Kudüs’e sahip çıkmayı bir görev biliyoruz" dedi. Son bir asırdır Haçlı heveslileriyle, siyonist yayılmacılık arasında sıkışan Kudüs-i Şerif’i tüm insanlık için tekrar bir Darüsselam haline getirmek için tüm gücümüzle çalıştıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kudüs’ü müdafaanın insanlığı müdafaa, barışı müdafaa, farklı inançlara saygıyı müdafaa etmek olduğu inancıyla mücadelelerini azimle sürdürdüklerini söyledi. "Netanyahu, kendisinden önceki caniler gibi adını Gazze kasabı olarak tarihe utançla yazdırmıştır" İnsanlık ve barış adına yürüttükleri kutlu mücadeleye destek veren Parlamenterler Arası Kudüs Platformu’na teşekkür eden Cumhurbaşkanı "Son bir asırdır toprakları aşama aşama işgal edilen Filistin halkı bugün tarihin en vahşi zulümlerinden birine maruz bırakılıyor. Buradan mücadeleleriyle Kudüs ile beraber tüm insanlığın onuruna da sahip çıkan Filistinli kahramanlara bir kez daha selamlarımı gönderiyorum. İşgalci zalimler karşısında dik duran Filistin’in yiğit evlatlarını ülkem ve milletim adına saygıyla selamlıyorum. Dünyanın dört bir yanında Filistin ve Gazzeli kardeşlerimizle dayanışma sergileyen vicdan sahibi tüm insanlara teşekkür ediyorum. 7 Ekim’den bu yana yaşananları anlatmaya artık kelimeler yetersiz kalıyor. Modern dönem firavunlarını görmek isteyen hiç uzağa gitmesin son 203 gündür 35 bin Filistinliyi acımasızca katledenlere baksın. Günümüzün Hitleri ve Nazileri Gazze’de 15 binden fazla çocuğu öldüren katillerdir. Netanyahu, kendisinden önceki caniler gibi adını Gazze kasabı olarak tarihe utançla yazdırmıştır. Alnına yapışan bu kara leke ne yaparsa yapsın çıkmayacaktır. Şimdi biz böyle konuşunca bakıyorsunuz birileri hemen rahatsız oluyor. Cürmü yüzüne söylenen her suçlu gibi İsrail yönetimi de antisemitizmle itham ederek bizi susturabileceğini zannediyor. Ellerindeki basın ve lobi gücüyle Gazze’de işledikleri cinayetlerin üstünü örtebileceklerini düşünüyorlar. Buradan onlara şu hakikati tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum. Ne yaparsanız boş, ne kadar uğraşsanız da beyhude, Tayyip Erdoğan’ın kalbine de, kavline de zincir vuramazsınız" diye konuştu. "Hamaslı kardeşlerimizi Filistin’in Kuvayi Milliyesi olarak görmeye devam edeceğiz" Tehditlere ve baskılarınıza asla boyun eğmeyeceklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Duam şu; Yarab, Kahhar ismi şerifinle tecelli ederek başta Netanyahu olmak üzere bu siyonistleri kahrı perişan eyle. Birileri dönse bile biz yolumuzdan dönmeyiz, dönmeyeceğiz. Çünkü biz Allah’a ve hesap gününe inanıyoruz. Biz şartlara göre, esen rüzgara göre, konjonktüre göre sözünü, duruşunu, tavrını belirleyen tatlı su siyasetçilerinden değiliz. Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık. Bu kutlu yola ömrümüzü adadık. Yarım asırlık siyasi hayatımız boyunca bedel ödemekten asla çekinmedik. Biz birilerine şirin görünmek için değil, ’Filistin bir sınav kağıdı her mümin kulun önünde’ diyen merhum Cahit Zarifoğlu’nun ifadesinde anlamını bulan o ağır imtihanı hakkıyla vermenin derdindeyiz. Kimse kusura bakmasın tüm imkansızlıklara rağmen Filistinli kardeşlerimiz tam 203 gündür tek başlarına direnirken, yalnız başlarına tüm insanlığın onurunu savunurken hiç kimse bizden soykırıma sessiz kalmamızı bekleyemez. Sırf İsrail ve Batılı destekçileri öyle istedi diye Hamas’a ’terör örgütü’ iftirası atanlardan olamayız. İsrail’e gönüllü, ücreti mukabil uşaklık yapan lejyonerlerin ve kiralık kalemlerin kavramlarıyla Filistinli direnişçilere terörist yaftası vuramayız. Varsın birileri rahatsız olsun, varsın birilerinin ezberleri bozulsun. Biz işgalcilere karşı vatanlarını savunan Hamaslı kardeşlerimizi Filistin’in Kuvayi Milliyesi olarak görmeye devam edeceğiz. Bu hakikati de dilimizin döndüğü, gücümüzün yettiği kadar her platformda cesaretle dillendirmekten geri durmayacağız. Sesimizle, sözümüzle, dualarımızla, insani yardımlarımızla elimizdeki tüm imkanlarla Filistin davasına Gazzeli kardeşlerimizin ortaya koyduğu asil ve onurlu direnişe destek vermeye devam edeceğiz. Bu konudaki dirayetli tavrımızı geçen hafta görüştüğüm Hamas siyasi liderliğine açıkça ifade ettim. İsrail’in saldırılarında evlatlarını, torunlarını, akrabalarını şehit veren bu kardeşlerime acılarını paylaştığımızı çok net bir şekilde söyledim. Bundan bir asır önce topraklarını işgal eden emperyalist güçlere karşı bağımsızlık mücadelesi yürüten kahraman bir milletin evlatları olarak haklı davalarında yanlarında olduğumuzu dile getirdim. İnşallah bundan geri adım atmayacak 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen, toprak bütünlüğü haiz bir Filistin devletinin kurulması için samimiyetle çaba harcamayı sürdüreceğiz" ifadelerini kullandı. "Çocuğunun doğum gününü Gazzeli sabileri öldürerek kutlayan bir zihniyetin insanlıkla, en temel insani değerlerle bağı kalmamış demektir" Gazze’de 203 gündür aralıksız olarak devam eden soykırımı hiçbir sebebin maruz gösteremeyeceğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "7 Ekim’de yaşananları tasvip edersiniz veya etmezsiniz. Bu tamamen sizin bakış açınızla ilgili bir konudur. Ama bunu öne sürerek yeni doğmuş bebekleri öldürmeyi, sivillerin üzerine tonlarca bomba yağdırmayı, şehit naaşlarına dahi eziyet etmeyi, bir ekmek almak için sıra bekleyen insanları katletmeyi, camileri, kiliseleri, okulları, hastaneleri bilerek hedef almayı, Gazze’yi toplu mezarların olduğu büyük bir kabristana dönüştürmeyi, velhasıl savaş hukukunun asgari şartlarına bile riayet etmemeyi haklı çıkaramazsınız. Çok açık söylüyorum, çocuğunun doğum gününü Gazzeli sabileri öldürerek kutlayan bir zihniyetin insanlıkla, en temel insani değerlerle bağı kalmamış demektir. İsrail yönetimi bize laf söylemeden önce bu vahşetle yüzleşmeli, terör örgütü gibi değil hukukla mukayyet bir devlet mantığıyla hareket etmeyi öğrenmelidir. Bunu yapmadıkları müddetçe bizim de İsrailli yöneticilere karşı tavrımız değişmeyecektir. İsrail’le artık ilişkilerimizi ticari anlamda başta olmak üzere bunu Dışişleri bakanım da açıkladı kestik, kesiyoruz" dedi. "Gazze’ye yardımlarda ilk sırada Türkiye yer alıyor" Türkiye’nin iki bin yılı aşan tarihinin hiçbir döneminde asla soykırım yapmadığını, sömürgeci olmadığını, savaşta bile olsa masumlara dokunmadığının altını çizen Erdoğan, "Bugüne kadar kimsenin inancına, kökenine, kimliğine bakmadan başı dara düşen herkese biz kapımızı açtık. Engizisyondan kaçan Musevilere de, Nazi zulmünden kaçan Yahudi bilim adamlarına da biz sahip çıktık ey Netanyahu. Kafkaslar’dan Balkanlar’a, Afrika’dan Asya’ya kadar kim zulme uğramışsa hiç düşünmeden biz imdadına koştuk. 13 yıl önce çatışmalar başlayınca Suriyeli komşularımızı nasıl bağrımıza bastıysak, Ukrayna’dan kaçan mültecilere de biz güvenli liman olduk. Milli gelire oranla en fazla insani yardım yapan ülkelerden biriyiz. Nerede bir istikrarsızlık ve çatışma varsa menfaat hesabı gütmeden ateşi söndürmeye çalışıyoruz. Bölgemizde barışın, huzurun, refahın ve güvenliğin hakim olması için samimiyetle gayret gösteriyoruz. Gazze’ye yardımlarda ilk sırada Türkiye yer alıyor. 7 Ekim’den bu yana 13 uçak ve 9 gemi ile Gazze’ye gönderdiğimiz insani yardımların toplamı 50 bin tona yaklaştı. Vefakatçileriyle birlikte 900 Gazzeli hastayı tedavilerini yaptırmak üzere ülkemize getirdik. İnsani yardımların yanı sıra Refah’taki Kızılay Aşevi aracılığıyla günlük 10 bin kişilik sıcak yemek dağıtımını da yapıyoruz. Gazze’nin temiz içme suyu ihtiyacını karşılanmasının amacıyla günlük 7 ton içme suyunun Gazze’ye geçişini sağlıyoruz. Ticari açıdan 54 ürün grubunda İsrail’e ihracat kısıtlaması uygulayan tek ülke yine Türkiye’dir. Gazze katliamlarının çok öncesinde askeri amaçla kullanılabilecek malzemelerin sevkini zaten tamamen durdurmuştuk. 9 Nisan’da aldığımız ihracat kısıtlaması kararıyla bu tavrımızı pekiştirmiş olduk" ifadelerini kullandı. "Onlar bu iftiraları atsalar da biz yolumuza aynı kararlılıkla devam ediyoruz" Geçen ay Türkiye’de yerel seçimlerin yapıldığını ve seçim sürecinde bu konuda büyük bir haksızlığa ve iftiraya maruz kaldığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şahsımızın Filistin davasını savunurken ödediği bedeller ortadayken Türkiye düşmanlarının da sağladığı lojistik destekle birileri ülkemizin ve milletimizin Filistin direnişine verdiği güçlü desteği gölgelemeye çalıştı. Bu kirli kampanyayı meselenin aslını bilmediklerinden değil, hırsları akıl ve vicdanlarının önüne geçtiği için yürüttüler. Hatta İsrail’e jet satışı yapıldı iftirası yapacak kadar gözlerini kararttılar. Daha ileri gidiyorum, jet yakıtı gönderdiler diyecek kadar ne yazık ki akıl, vicdan ve ahlak dışı bir sürü iddia gündeme taşındı. Sizin vicdanınız var mı? Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının böyle bir adım atması mümkün mü? Akıl, vicdan, ahlak dışı bir sürü iddia bu seçimlerde gündeme taşındı. Daha vahimi bu asılsın ithamların İsrail dahil Türkiye’nin dik duruşundan rahatsız olan yabancı odaklar tarafından uluslararası basında ve sosyal medya mecralarında köpürtülerek ülkemiz aleyhine kullanılması çok yaralıyıcıdır. Türkiye’nin çabalarını bilen kardeşlerimiz arasında bile istifham oluşturan bu propagandanın içinin boş olduğu 1 Nisan sabahı itibarıyla görülmüştür. Fakat sel gitse de izi kalmış. Üç kuruşluk siyasi çıkar uğruna Filistin’in Türkiye ile ilişkilerini bilen veya bilmeyen gayet iyi biliyor, Türkiye bizim iktidarımız döneminde böyle bir şey yapar mı yapmaz mı bunu çok iyi biliyorlar. Onlar bu iftiraları atsalar da biz yolumuza aynı kararlılıkla devam ediyoruz" dedi. "Kürecik’teki radar merkezinin ülkemizin ve ittifakımızın güvenliği dışında hiçbir devletle herhangi bir ilişkisi, bağı, irtibatı yoktur ve olamaz" Gazzelilerin haklarını müdafaa maskesi altında Filistin’e en büyük desteği veren Türkiye’nin yıpratılmak, yıldırılmak istendiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şimdi aynı çevrelerin Kürecik’teki radar üssüyle ilgili benzer yalanlara sarıldığını görüyoruz. Daha önce defalarca açıkladığımız, tüm yönleriyle pek çok kez açıklığa kavuşturduğumuz bu meseleyi istismar etmeye çalışıyorlar. Kürecik’teki radar merkezinin ülkemizin ve ittifakımızın güvenliği dışında hiçbir devletle herhangi bir ilişkisi, bağı, irtibatı yoktur ve olamaz. Türkiye Cumhuriyeti böyle bir şeye zaten izin vermez, vermemiştir. Ama bir Müslüman olarak her şeyden önce yalan Allah’ın resulünün en çok nefret ettiği şeydir. Böyle yalan söylenmez, kurtulamazsınız. Bunun hesabını da ebedi alemde vereceksiniz. Yalan, çarpıtma ve manipülasyon üzerinden siyaset yapılmaz. Kendi devletine ve milletine iftira atarak da siyasetçilik oynanmaz. Hukukun da siyasetin de temel kuralı bellidir. Müddei iddiasını ispatla mükelleftir, aksi halde müfteridir. Varsa elinizde bir belgeniz, deliliniz çıkarsınız iddialarınızı ispat edersiniz. Bunu yapmıyorsanız kusura bakmayın ama müfteri damgası yemekten ila nihaye kurtulamazsınız" ifadelerini kullandı. "İsrail’in daha fazla şımartılmasına sebep olan bu kararı kabul etmiyoruz" Sivil toplum, basın ve siyaset fark etmeksizin Türkiye’deki tüm aktörleri özellikle Filistin konusunda daha özenli bir dil kullanmaya davet eden Erdoğan, "Gündeme gelmek uğruna hiç kimsenin Türkiye’nin Filistin davasındaki örnek duruşuna gölge düşürme lüksü yoktur. Gazze’de kalıcı ateşkesin sağlanması amacıyla ilk günden beri diplomatik çabalarımızı devam ettiriyoruz. Vahdet olmadan rahmet olmayacağı inancıyla Filistin hükümetiyle Filistinli gruplar arasındaki tefrikanın giderilmesi için temaslarımızı artırdık. Hali hazırda 140 ülkenin tanıdığı Filistin devletinin tanınırlığının artırılması konusunda çabalarımızı yoğunlaştırdık. İspanya hükümetinin ve Başbakan Sayın Pedro Sanchez’in Filistin’in tanınmasıyla ilgili duruşunu takdir ettiğimizi burada vurgulamak istiyorum. Filistin devletini tanımaya hazırlanan diğer ülkeleri de baskılar karşısında kararlı tutumlarını sürdürmeye çağırıyorum. Burada şunu çok net ifade etmek durumundayım. Filistin halkının Birleşmiş Milletler’e tam üye bir devletlerin olmaması hem büyük bir ayıp hem de çok ciddi bir haksızlıktır. Bu adaletsizliğin süratle giderilmesi gerektiğine inanıyoruz. Geçen hafta Güvenlik Konseyi’nde bu yönde atılan adım, Amerika Birleşik Devletleri’nin vetosuyla karşılanmış ve engellenmiştir. Amerika bu kararıyla sadece Filistin halkının değil, Güvenlik Konseyi üyesi diğer devletlerin iradesini de yok saymıştır. İsrail’in daha fazla şımartılmasına sebep olan bu kararı kabul etmiyoruz" dedi. "Filistin meselesini Batılı ülkelerin artık sabır taşımızı çatlatan ikiyüzlü politikalarını reddediyoruz" Amerikan yönetiminin, İsrail’e verdiği şartsız asker verdiği şartsız askeri ve diplomatik destekle çözüme katkı sunmadığını, sorunun daha da büyümesine vesile olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Gazze’de 35 bin insan acımasızca katledilmişken Amerikan Senatosu’nun İsrail’e 25 milyar dolarlık askeri yardım paketi onaylaması bunun en net göstergesidir. Adil bir hakemlik yerine İsrail’e hamilik yapmak, bölgemizdeki krizlerin derinleşmesi ve yayılmasından başka hiçbir işe yaramaz. 1915 olayları üzerinden Türkiye’ye yönelik asılsız ithamları tekrarlamak yerine Amerikan yönetimi Gazze’ye bakmalı, İsrail’in Gazze’deki soykırım girişimlerini görmeli, bunun engellenmesi için gayret etmelidir. Filistin meselesini Batılı ülkelerin artık sabır taşımızı çatlatan ikiyüzlü politikalarını reddediyoruz. Amerikan vetosu bizim dünya beşten büyüktür tespitimizin ne kadar haklı olduğunu bir kez daha göstermiştir. Yine Gazze krizinde siyonizmin Amerika ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere küresel ölçekteki tahakkümünü bizzat görmüş olduk. Bu süreç siyonist şebekenin ekonomiyi, ticareti, medyayı, sanatı, sinemayı, düşünceyi, akademi dünyasını nasıl esir aldığını ortaya çıkardı. Yıllarca bize demokrasiden bahsedenlerin fikir ve toplanma hürriyetinden dem vuranların söz konusu İsrail olunca İsrail’in çıkarları olunca nasıl faşizan haline geldiklerine hep birlikte şahit olduk. Batının demokrasi, özgürlük, hukuk, ifade, düşünce, basın hürriyeti gibi değerleri işin ucu İsrail’e dokununca unutuldu, hemen rafa kaldırıldı. Son bir haftadır Amerikan üniversitelerinde yaşananları tüm dünya gibi biz de ibretle takip ediyoruz" diye konuştu. Gezi Olayları’nda İstanbul’a kamp kuranların Filistin protestosunu görmediğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Gazze’deki zulme tepki gösteren aydınlar, gazeteciler, yazarlar, sanatçılar ve siyasetçiler adeta linç ediliyor. Uluslararası basın kuruluşları Gazze’de öldürülen 140’tan fazla gazeteci meslektaşları hakkında çıkıp tek bir cümle dahi kuramıyor. Siyonizmin hemen her alanda nasıl korkunç bir iklim oluşturduğunu, siyasetçilere korku saldığı, şantaj yaptığı, devletleri baskı altında tuttuğu geride kaldığımız 7 ay içerisinde çok net anlaşılmıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, İsrail’e söz geçirememiş, Gazze’deki katliamların önüne geçememiştir. Toplam 2 milyarlık nüfusu ile İslam dünyası üzülerek söylüyorum Gazze imtihanını başarıyla verememiştir. Bütün insanlığın geleceğini 5 ülkenin keyfine bırakan mevcut yapının devam ettirilmesi mümkün değildir. Daha adil bir dünyanın mümkün olduğuna biz inanıyoruz" ifadelerini kullandı. "Gazze’nin ve Filistin’in yanında olmaya devam edeceğiz" Gazzeli kardeşlerimizin yaşadığı dramların gündemden düşürülmemesi noktasında da çok daha çaba harcayacaklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İsrail’in durdurulması, Netanyahu denilen bu kasabın başta olmak üzere sorumluların hukuk önünde hesap vermesi için de gayretlerimizi artırmalıyız. Şu anda arkadaşlarımız Güney Afrika ile müşterek bir çalışmanın içerisinde Lahey Adalet Divanı ile münasebetlerini sürdürüyorlar, biz de takipçisiyiz. Türkiye olarak elimizdeki tüm imkanlarla Gazze’nin ve Filistin’in yanında olmaya devam edeceğiz" dedi.
Konya Örnek davranışıyla beğeni toplayan liseli gence Başkan Altay’dan bisiklet Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, kavşaktaki ters dönen güzergah tabelasını uzun uğraşlar sonucu düzelten 17 yaşındaki liseli Yusuf Dağtaş’a bisiklet hediye etti. Konya Otogar Kavşağı’ndaki önemli yerleri gösteren güzergah tabelasının düşmesine kayıtsız kalmayarak uzun uğraşlar sonucu tabelayı düzelten 17 yaşındaki Aselsan Konya Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi öğrencisi Yusuf Dağtaş’ın, bir vatandaş tarafından kayda alınan görüntüleri sosyal medyada büyük beğeni topladı. Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, görüntüleri izledikten sonra sosyal medya hesabından, “Güzel insanlar her yerde farkını gösterir. Uzun uğraş sonunda trafik işaretini düzelten genç arkadaşımızı arıyorum. Elden ele yayalım, bulalım, biz de küçük bir sürpriz yapalım. Video için Mehmet Bey’e teşekkürler” paylaşımında bulundu. Sosyal medya aracılığıyla ulaştığı duyarlı gençle bir araya gelerek sergilediği örnek davranıştan dolayı teşekkür eden Başkan Altay, gence bisiklet ve Konyaspor forması hediye etti. Başkan Altay, her zaman şehirleri imar ederken, nesilleri de ihya etme gayretiyle çalıştıklarını ifade ederek, “Allah sayınızı artırsın” dedi. “İyilik yaptım, denize attım” Aselsan Konya Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi öğrencisi Yusuf Dağtaş da Başkan Altay’a ilgisi ve hediyeleri için teşekkür ederek şunları söyledi: “Okuldan eve giderken her zaman kullandığım yoldaki bir tabelanın eğik olduğunu fark ettim. Düzeltebileceğimi düşünerek yanına gittim, çabalarım sonucunda düzelttim. Yoldan geçen bir abimiz de bunu görüp videosunu çekmiş. En son giderken bana teşekkür etti. Ben de ‘vazifemizdir’ diyerek karşılık verdim. Daha sonra bu görüntü sosyal medyada paylaşılmış. Başkanım da bu videoyu görerek bana ulaştı. Bizi davet etti, biz de geldik. Sağ olsun başkanım bizi ağırladı, bir teşekkür hediyesi verdi. Ben bu iyiliği hiçbir karşılık beklemeden tamamen canı gönülden yaptım. Büyüklerimiz bize gördüğümüz her taşı yoldan almamızı söyledi. Biz de gördüğümüz her eksikliği elimizden geldiği kadar düzeltmeye gayret ettik. ‘İyilik yap, denize at’ derler. Dedikleri gibi iyilik yaptım, denize attım." Olaydan sonra eve döndüğünde videoyu gördüğünü, arkadaşlarının kendisine ulaştığını ifade eden Dağtaş, “Herkes bana ‘Yusuf nasıl oldu? Bir anlat’ diyordu. Anlattım. Gelen tepkiler de güzeldi. Başkanımla görüştüğümde de bu davranışlarımı devam ettireceğimi ilettim” dedi "Evladımızla gurur duyuyoruz" Yusuf Dağtaş’ın babası Mehmet Akif Dağtaş, “Normalde herkesin yapması gereken bir hareketi Yusuf da yaptı. İyiliğin yayılmasına vesile olduğu için evladımızla gurur duyuyoruz. Yusuf’un bu örnek davranışını ödüllendirdiği için Büyükşehir Belediye Başkanımız Uğur İbrahim Altay’a teşekkür ediyoruz” dedi. Aselsan Konya Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Müdürü Ahmet Düzyol da, “Öğrencimizi bu davranışından dolayı tebrik ediyoruz. Herkesin yapması gereken bir davranış. Uğur başkanımıza da teşekkür ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Kastamonu Kastamonu Üniversitesi’nde önemli ’afet’ projesi Kastamonu Üniversitesi’nde hayata geçirilen proje çerçevesinde farklı üniversitelerden gelen 20 kursiyere ’afetlerde tedarik zinciri’ konusunda eğitim verildi. Kastamonu Üniversitesi’nde TÜBİTAK 2237-A Bilimsel Eğitim Etkinlikleri Desteği Programı çerçevesinde desteklenen “Tedarik Zincirinin Hayati Boyutu: İnsani Yardım Lojistiği” projesi tamamlandı. Proje yürütücülüğünü Kastamonu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Erol Tekin’in yaptığı ve BİDEB 2237-A Bilimsel Eğitim Etkinlikleri Destekleme Programı tarafından desteklenen “Tedarik Zincirinin Hayati Boyutu: İnsani Yardım Lojistiği” projesi çerçevesinde eğitimler düzenlendi. 15-18 Nisan tarihleri arasında Kastamonu Üniversitesi’nde düzenlenen eğitimlerde Kastamonu Üniversitesi, Bartın Üniversitesi, Başkent Üniversitesi ve Maltepe Üniversitesi’nin yanı sıra AFAD ve Sosyal Yardımlaşma Vakfından katılım gösteren 12 uzman tarafından dersler verildi. Eğitimlere farklı üniversitelerden katılan 20 kursiyer, 3 gün boyunca insani yardım kuruluşları, insani yardımın önemi, tedarik zinciri yönetimi, coğrafi bilgi sistemleri, insani yardım konusunda dijitalleşme ve insani yardımlarda lojistiğin önemi ve lojistiğin rolü ile ilgili konularda teorik dersler aldı. Proje çerçevesinde çerçevesinde bilimsel araştırma fikri geliştirme ve etkili sunum derslerine de yer verildi. 1 gün boyunca insani yardımlarda tedarik zinciri ve lojistik faaliyetler üzerine yaklaşımlar geliştirmeye yönelik araştırma konusu belirlenmesi için uygulamalar gerçekleştirildi. Gruplar halinde çalışan kursiyerler oluşturdukları araştırma fikirlerini jüri üyelerine sundu. Etkinlik sayesinde farklı üniversitelerden katılım gösteren katılımcıların başta afetler olmak üzere insani yardımlarda tedarik zinciri yönetimi ve lojistik konularında farkındalıklarının artırılması sağlandı. Türkiye’nin doğa kaynaklı afetlerde insani yardımların ulaştırılmasında lojistiğin önemi üzerinde durulurken, Maltepe Üniversitesi öğretim üyesi ve LODER Lojistik Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Tanyaş tarafından lojistiğin geleceğine ve lojistik sektöründe kariyer imkanlarına yönelik lisans öğrencilerine de bilgilendirme sunumu yapıldı. Eğitimler, kursiyer sunumları ve katılım belgelerinin kursiyerlere takdimi ile sona erdi. Etkinliğe katılan tüm kursiyerler ise Kastamonu Üniversitesi’ne misafirperverlikleri için teşekkür etti.