POLİTİKA - 24 Ekim 2014 Cuma 12:34

Davutoğlu'ndan Kılıçdaroğlu'na sert cevap!

A
A
A
Davutoğlu'ndan Kılıçdaroğlu'na sert cevap!

CHP’nin zalim Esed’i desteklediğini anlatan Davutoğlu, ''Bugün de çıkmış diyor ki ‘Devletle parti iç içe geçmiş’. Sen kendi parti tarihini öğren. Yakın tarihi bilmiyorsun. Türkiye tarihini bilmiyorsun. Bari kendi tarihini öğren'' dedi.

CHP’nin zalim Esed’i desteklediğini anlatan Davutoğlu, “Bugün de çıkmış diyor ki ‘Devletle parti iç içe geçmiş’. Sen kendi parti tarihini öğren. Yakın tarihi bilmiyorsun. Türkiye tarihini bilmiyorsun. Bari kendi tarihini öğren. CHP’nin genel sekreteri bu ülkenin içişleri bakanıydı. Şükrü Kaya’yı oku. Cahile laf anlatmak çok zor” dedi. “Mandela’nın başka bir dinden olmasına rağmen Hüseyni bir tavrı vardı” diyen Başbakan, “Irkçılığa karşı mücadele etti. Gandi de böyle. O da emperyalizme karşı mücadele etti. Çakma Gandi’ye sor, ‘nerede yaşamış, ne yapmış’, onu da bilmez” diye konuştu.

Davutoğlu, anamuhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu'nun 'Türkiye'de koltuklar boş' diye bir iddiada bulunduğunu belirterek, "Herkes biliyor, Türkiye'de hangi koltuğu kimin doldurduğunu. Türkiye'de anamuhalefet partisi koltuğu boş. Biz anamuhalefet partisi arıyoruz, anamuhalefet partisi. Yok" dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, AK Parti Genel Merkezi'nde gerçekleştirilen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, "Size 3 yıldönümünü hatırlatmak ve partimizin siyaset felsefeesi üzerinde bir grişi yapmak istiyorum. Birincisi, dün Van depreminin 3. yıldönümüydü. Aslında deprem Van'da değil bütün Türkiye'de ve bütün vatandaşlarımızın kalbinde oldu. Öylesine bir milli beraberlik destanı yazdık ki herkes vana aktı, herkes Van'a döndü. Güneş doğudan doğar ilhamı gibi milli birliğimizin de doğduğu güneş olarak Van'a doğru aktı Türkiye. Edirne'den, Muğla'dan, İzmir'den, Kayseri'den. Depremin gecesi hem dualarla hem de acaba yarın ne yaparım düşüncesiyle bütün millet Van'a yöneldi. Daha önce yaşanan depremlerde aciz kalan devlet, bütün birimleriyle Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı liderliğinde tek bir vücut gibi çalışarak Van'a döndü. Van'a dönmek Van'ı inşa etmek içindi. Bir depremden bir büyük rahmet rüzgarı doğdu. Öylesine bir başarı hikayesiydi ki bu, bir taraftan ruhumuzu imar ettik Van'da bir taraftan şehrimizi yeniden imar ettik. 300 günde dünyada çok az devletin yapabileceği şekilde 17 bin 849 konut inşa ettik ve bir yıl geçmeden Van'da yepyeni bir şehirde yepyeni bir hayata doğdular. İşte partimizin imar ve inşa felsefesi budur. Hem şehirleri yıkıldığı yerden inşa ederiz hem ruhları birbirine yakınlaştırarak bir milli birliği ihya ederiz. Ruhları kardeş kılarız. İşte AK Parti'nin felsefesi bu. Bunu yaparken birileri geçen ay içinde sizinle son buluşmamızda ve Kurban Bayramı kutlamalarında mutluluk içinde herkes evine, yurduna döndüğü günlerde bir başkaları da Van'ı ve Van'ın komşusu olan bütün o güzel vilayetleri yıkmak, talan etmek için planlar yaptılar. İşte iki farklı siyasi akım. Bir siyaset felsefesi diyor ki 'Bir şehir yıkıldığında ister doğal afetle ister başka şekilde bizim görevimiz o şehri inşa etmektir. o şehrin insanlarıyla diğer şehrin insanlarını kardeş kılacak hamleler yapmaktır'. Diğeri ise şunu diyor, 'Depremin yıkamadığı yerler varsa gelir biz yıkarız' diyor. Aramızdaki siyaset felsefesi anlayışı bu. HDP bunu diyor, CHP bu yıkıma destek oluyor. işte iki siyaset felsefesi. Türkiye'de çok siyasi parti oldu ama iki siyasi akım vardır inşa edenler ve tahrip edenler. Yapanlar ve yıkanlar. Biz ihya edenlerin, inşa edenlerin, yapanların yanında olduk, bundan sonra da öyle olacağız. Yıkanların, tahrip edenlerin, sadece şehirleri değil kardeşi kardeşe düşman ederek milli birliği tahrip edenlerin karşısında olduk, karşısında kale gibi durduk, kale gibi durmaya devam edeceğiz" dedi.
Dün Doğu ve güneydoğu il başkanları ile yapılan toplantıyı hatırlatan Davutoğlu, "O yiğit, mert insanlarla. Sizlerin aranızda oturan şuanda demokrasi kahramanlarıyla. O yıkımlar sonrasında belediye başkanlarımızla biraraya geldik, Yıkımların hemen akabininde onlara şu sözü vermiştik aynen Van depreminden sonra verdiğimiz söz gibi yıkılan her yerde yepyeni bir şehir kuracağız gibi. Biz de söz verdik 'Yangın yerinde gül yetiştireceğiz' diye. O günden bugüne 41 milyon TL'lik yardım yerlerine ulaştı. Hepsini tek tek ekisinden daha güzel inşa edeceğiz. Taki Vanlılara, Diyarbakırlılar, Şırnaklılar, Bingöllüler, Karslılar görsünler ki yıkılan yerde gül yetiştiren bir iktidar ve siyaset felsefesi var ama bunun yanında yeni bir kanuni düzenlemeyle tespit ettiğimiz her vandaldan yıktıkları yerin tazminatını alacağız. İşte Van depreminin yıl dönümünde her birimiz bu iki siyaset felsefesinin farkını halkımıza anlatmak durumundayız. Yeni Türkiye inşa edenlerin Türkiye'si olacak" ifadelerini kullandı.

İkinci önemli yıl dönümünün yarınki Hicri Yılbaşı olduğunu anlatan Davutoğlu, "Yeni Hicri Yılbaşı bütün milletimize ve İslam dünyasına hayırlı ve mübarek olsun. Acılarla giriyoruz ama tam da bizim siyaset felsefemiz ve takip ettiğimiz dış siyaseti anlamak için hicreti anlamak lazım. Hicret bir insanlık sınavıydı. Bir grup garip, başlarında bir ulu peygamber yurtlarından yerlerinden sürüldüler. Yerine herşeylerini bıraktılar. Bir tek imanlarını yüreğinde taşıyarak bir bilinmeze Medine'ye doğru yürüdüler. Onurları, özgürlükleri için ve sonradan gelecek nesillere bir vahiy emaneti bırakmak için yürüdüler. Selam olsun onlara ki bize o özgürlük ve onur davasını tebliğ ettiler ve bir grup insan ilahilerle büyük bir rahmet ve merhamet duasıyla yollarda gözleri onları beklediler. Hicret edenler gidenlerin ulaşacakları yerdeki kardeşlerinden emindiler. Onları karşılayan ensar yapacakları vazifenin bilincindeydiler ve tarihin gördüğü en kutsal buluşma gerçekleşti. Mekke ile Medine'nin bulaşması, iki şehrin buluşması değil hicretle muhacirlerle Ensarın buluşması iki grup insanın buluşması değil, insanlık vicdanının buluşmasıydı. Hepimize örnek olan insanlık vicdanın, onun için yılbaşı Hicri Yılbaşı olarak kabul edildi ve ulu peygamber bir eve misafir oldu. Ebu Eyüp El Ensari'nin evine ki o İstanbul'un manevi fatihi ve bütün diyarların ruhi mimarıdır. Şimdi biz, bu topraklarda yaşayanlar bütün İstanbullular ama bütün İstanbul'u kendisine tarihi bir yön olarak gören bütün vatandaşlarımız için bizim felsefemiz Ebu Eyüp El Ensari'nin felsefesine dönüktür. Eğer bir garip bize doğru yürür, eğer eşi öldürülmüş mazlum kadın bize doğru yürürse, bütün dünya karşımızda dursa, herkes bize düşman kesilse Allah ve millet şahit olsun biz o kapıyı kapatmayız. Aynen Ensar'ın muhacire kapıyı kapatmadığı gibi. Ama onlar bunu anlayamazlar. Yine iki insanlık felsefesi var, hicreti anlayanlar, Ensar'ı bilenler, muhaciri bilenler yani sizler yani bizler, bizim siyasetimiz farklı olur. Bizim siyasetimizde Ahi Evran'dan gelen evini, kapını ve yüreğini herkese açık tut felsefesiyle ilgilidir ve açık tuttuk. 1,5 milyon Suriyeli kardeşimizi bağrımıza bastık. Hiçbirşey beklemeden bunu bir emanet sayarak açık tuttuk. Yetimlerin gittik başlarını okşadık. Gazianteplileri, Kahramanmaraşlıları, bağrında bu kardeşlerimizin kamplarını barındıran bütün insanları Ebu Eyül El Ensari adına selamlıyorum. Allah sizden razı olsun" diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, "Diğerleri şöyle diyenler, hani birisi. Bu bilince sahip olmayan, anamuhalefet partisi lideri geçen hafta ne dedi, '1,5 milyon Suriyeli'ye kapımızı açmak Türkiye'ye ihanettir' dedi. Ensar bilincine sahip olanlara soruyorum, bu kardeşlerimize soruyorum, bu kardeşlerimize kapımızı açmak Ensar'ın emanetine sahip çıkmak mı Türkiye'ye ihanet etmek mi? Kapımızı kapatmış olsaydık Ey Kılıçdaroğlu, Ebu Eyül El Ensari'nin huzuruna varamazdık, insanlığa ihanet etmiş olurduk. Onlar anlamazlar, onlar bilmezler çünkü kağıthaneye gidip kağıt tepeleyen Kılıçdaroğlu Eyüp semtini bilmez. Eyüp semtine sinmiş olan yetimlere mazlumlara sahip çıkma bilincini bilmez. Anlamaz, kalbi de merhameti de mühürlenmiştir ama biz biliriz. Yine bu sefer bir başka parti HDP, biz Esad'ın zulmünden kaçan Araplara, Türkmenlere, Kürtlere, IŞİD'in zülmünden kaçan Araplara, Kürtlere, Türkmenlere hiçbir ayrım yapmadan kapılarımızı açarken 3 yıldır bizi eleştiren HDP'liler. Hani hep barış ve demokrasiden bahseden ama bunlardan nasibi olmamış olanlar da şunu diyorlar, kapımızı açalım ama sadece bizimkilere açalım, diğerlere kapatalım. 3 yıldır ölüyor insanlar. Size tabi olmayan Türkmenler, Araplar ölüyordu. Neredeydiniz? Onlar şunu diyorlar, 'Eğer bize tabi olanlar gelecekse sakın ha bunu Kürtler olarak anlamasın kimse çünkü bize gelen ilk Kürt mülteci grubu Suriye'den geçen sene PYD'den zulmünden kaçarak geldi. onların da dediği şu, benim partimden benim ideoljimdense yardım edelim kapıları açalım. Yok ama benim ideolojim, örgütümden değilse ne olursa olsun. İşte aramızdaki fark bu, hicreti bilenlerle bilmeyenler arasındaki fark bu. Bunu anlatacağız Türkiye'nin ve dünyanın her yerinde ve bazıları şunu tartışma konusu yaptılar, 'Niye 4,5 milyar lira bunlara harcadık'. Onlara da şunu demek isterim. Muhacir Medine'ye yürüdüğünde Medine Yesrip küçük bir şehirdi ama sonra bütün İslam şehirlerine adına veren bir şehir oldu. Hala milyonlarca insan Medine'nin kokusunu almak için oraya yürüyor.Eğer Yesrib milyonlarca insana kapısını açmasaydı Medine olamazdı. Milyonlarca insan oraya yürüyüyemezdi. Küçük hesaplar yapsalardı, benim odam sadece bana yeter deselerdi Yesrib sadece Yesrib kalırdı. Medine olduysa merhameti sebebiyle, merhametin getirdiği bereketle oldu. Türkiye bölgesel güç olmaktan küresel bir güç olmaya yürüyecekse bu merhamet ve vicdanla yürüyecek. O merhamet ve vicdan olmadan ekonomik güç olursa o ekonomik güç Karunlaşır ama biz aşımızı paylaşırsak Rabbimiz de sofrayı bereketlendirir. Biz, hep merhametin yolcuları olacağız. Hicri Yılbaşında bir kez daha diyoruz ki hür bir sesle diyoruz ki Hicret nasıl bir ahlak gerektiriyorsa ne gerekiyorsa ne pahasına olursa bu ahlakı, Medine'nin ruhunu ebediyete kadar koruyacağız" şeklinde konuştu.

"Üçüncü yıldönümü, 10 Muharrem geliyor. Kerbela" diyen Davutoğlu, "Yine insanlık onuru için bu kez Medine'den Kerbela'ya doğru yürüyen bir ulu yiğit, önder Hz. Hüseyin. O gün birileri Hz. Hüseyin'e baksaydı şunu derdi, hakka adalete değil de güçlü olana bakalım diyenler Hz. Hüseyin'e herhalde şöyle bakardı. Ya ne kadar realist olmayan bir iş yapıyor. Küçük bir insan topluluğuyla büyük bir orduya karşı yürüyor. Hiç mi hesap etmiyor. Şimdi birileri bize diyor ya hak ve adalet söz konusu olduğunda susun güçlülerin yanıda olun diyenler var ya onlar Hz. Hüseyin'in dahi aklını ölçmeye kalkarlardı. Ama Hz. Hüseyin vicdanı, merhameti onuruyla yürüdü. Aynen bizim şimdi dünyanın her yerinde mazlumlara sahip çıkmamız gibi. Hz. Hüseyin hesap yapmadan zalime karşı yürüdü. Sonunda şahadet olduğunu bildiği. insanlığa verilecek mesaj adına yürüdü. Biz, Hz. Hüseyin yolcusu olmaya devam edeceğiz. Zalime zalim, mazluma mazlum demeye devam edeceğiz. Orada da iki tavır var, bir bizim tavrımız Hüseyni tavır, biri de diğerlerinin tavrı 'hesapçı tavır'. Zalimle mazlum söz konusu olduğunda zalimin zülmüne, mazlumun çektiği ıstaraba bakmadan acaba zalim bizim yanımızda mı, bizden biri mi diye bakıp ona göre zalime zalim diyenler ya da demeyenler" ifadelerine yer verdi.

"TÜRKİYE'DE ANAMUHALEFET PARTİSİ KOLTUĞU BOŞ"
CHP'nin, üç buçuk yıldır Esad'ın yanında yer aldığını anlatan Davutoğlu, "O Esad ki aynen Kerbela'da olduğu gibi insanları aç ve susuz bırakarak insanları hapishanelerde bir deri bir kemik ölüme terk ettiler. 50 bin fotoğraf. Bizzat o fotoğrafları çeken fotoğrafçı kaçtı. Dünya basınında yer aldı. Gördünüz bir deri bir kemik kalmış, aç ve susuz öldürülmüşler aynı Kerbela gibi. Ama CHP, HDP sessiz kaldı o resimlere. Hatta bugün Suriye karşı harekete geçmek için dünyayı çağıranlar o resimler karşısında sessiz kaldı. Televizyonlara neredeyse talimat verdiler, bunları göstermeyin çünkü dünya kamuoyu bize neden harekete geçmediniz diye seslenir diye. O resimlerin ilk gösterildiği Dışişleri Bakanlığı toplantısında ben vardım. 11-12 Dışişleri Bakanına o resimler gösterildi. Herkes bunlar kabul edilemez dedi ama Başkentlerine gittiklerinde sustular. Biz hariç. O zalim Esad aynen Kerbela'da olduğu gibi insanların üzerlerine kimyasal silahlarla saldırıp binlerce insanı gazla öldürdü. 300 bin kişi öldü. Ki o Esad halkına zulm etmediği dönemlerde iyi ilişkileri olan biriydi. Şimdi soruyorlar eskiden görüşüyordunuz sonra nasıl düşman oldunuz çünkü bilmiyorlar zalimin farkını bilmiyorlar. O halkına zulmetmezken komşumuzdu ama bir kez Yezid'leşmişse biz Hz. Hüseyin adına en yakın dostumuzun bile karşısında dururuz, sessiz kalmayız. Ama chp ne yaptı zalim karşısında, Esad'ın karsında sustu. Niye sustu biliyor musunuz, çünkü ideolojik mahallesinin bir parçası. Türkiye'nin baas partisi CHP'dir. Bugün haddini bilmeden yaptığı açıklamalarda 'Türkiye'de partiyle devlet içiçe geçiyor' diyor. Bizim AK Parti dönemini kastederek. Tarih bilmediği için. CHP, insanlık, Kerbela tarihini bilmiyorsun. Bari CHP tarihini bil. 1936'da İçişleri Bakanı CHP Genel Sekreteri oldu bu memleketti. Devletle partiyi özleştiren tek parti var o da CHP. Tek parti dönemini bari oku, Şükrü Kaya'yı oku. Hem İçişleri Bakanı 1936'da hem de CHP Genel Sekreteri. Kendi tarihini oku Kılıçdaroğlu, ondan sonra çık konuş karşımızda, cahillerle konuşmak zor oluyor arkadaşlar. Önce öğretmek gerek, önce karşısına alıp ders vermek gerekiyor. İnsan rakibinin de bir denk olmasını ister. Kobani nerede dersin, Suriye'de bir şehir der. Yine de şaşırdım, Alaska'da ya da Pasifiklerde bir adada diyebilirdi. Suriye'de bir şehir olduğunu canlı yayında keşfediyor. Neresinde deseniz, emin olun biraz daha düşünür. Akşehire gidip Kırşehir demesi gibi bir yer bulurdu. Yazık bize diyor ya, Türkiye'de koltuklar boş diye bir iddiada bulunuyor. Herkes biliyor, Türkiye'de hangi koltuğu kimin doldurduğunu. Türkiye'de anamuhalefet partisi koltuğu boş. Biz anamuhalefet partisi arıyoruz, anamuhalefet partisi. Yok" dedi.
Başbakan Davutoğlu, "Kerbela'yı anlamak için emekli müftü ile bir başka Kerbela'yı bildiğini düşündüğü bir siyasetçiyle ama olmadı onlar da öğretemiyorlar. Gün geldi siyasi rant var, Kobani'ye askeri gönderelim diye tezkere talep edeyim demek coğrafya tarih bilgisinden yoksun olmak demektir. HDP, hani iki kelimede bir barış diyen her türlü saldırıyı, baskıyı yapıp HDP ve arkasındaki örgüt diyen, onlar da şunu diyor 'Eğer zalim bana dokunmuyorsa bin yaşasın'. Emin olun eğer IŞİD Kobani'ye saldırmasaydı, IŞİD'le yanyana güzel güzel yaşamaya devam ederdi bunlar. Esad'la içiçe geçtiler. Hangi vicdanlar Esad'la işbirliği yaptınız siz, şimdi insanlık vicdanından bahsediyorsunuz" ifadelerini kullandı.

"BİZİM ÇAKMA GANDİ, 'GANDİ NEREDE' DESENİZ ONU DA BİLMEZ"
Davutoğlu, konuşmasında şunları kaydetti: "Siz Suriye rejimi o insanları etnik ve mezhebi kimliğine bakmadan tüm insanları katlederken ona susarsanız, dönüp bize Kobani konusunda ders veremez konuşamazsınız ama biz Bayırbucak'tan kaçan Türkmenleri Yayladağı'nda karşıladığımız gibi Kobani'den kaçanlara da Suruç'ta kucak açtık. Sizin hatırınıza değil. İşte bizim farkımız bu. Biz zalim ve mazlum söz konusu olduğunda dinine, kimliğine bakmayız. Herkes şahit. Garip, mazlum söz konusu olduğunda bakmayız. Arakan, Somali, Suriye, Libya şahittir, her yer şahittir. Hatta deprem sonrasında ilk uçağın THY'nin gönderdiği uçak olduğu Filipinler şahittir. Biz, insanlık adına yardım ederiz. İster mağdur olsun bir deprem sonrasında isterse mazlum olsun bir zalim karşısında. Bu tür liderler öne çıkarlar. Mandela, başka bir dine mensup olmakla birlikte Hz. Hüseyin'in felsefesiyle hareket etti, onlarca yıl beyaz ırkçılığa karşı. Gandi sömürgeciliğe karşı aynı bilinçle hareket etti. Hüseyni tavrı gerektiğinde o tavrı gösterenler de o tavra muhatap olanlar da insanlık vicdanıyla hareket ederler ama bizim çakma Gandi, Gandi nerede deseniz onu da bilmez. Nerede ne zaman yaşadı' deseniz bilmez. Van'da inşa edenlerle yıkanlar, hicretin mantığını benimseyenlerle bundan uzak olanlar, Kerbela'yı yaşayanlarla onun en temel ahlaki felsefesini anlamamış olanlar. Onun için AK Parti, eğer bu yıldönümlerle anılacaksa hicretin ruhunu temsil eden partidir. Muharremin Kerbela'nın ruhuna temsil eden partidir."  

Başbakan Ahmet Davutoğlu, bundan sonra Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nın Ankara'da yapılmayacağını belirterek, "HDP'li gelip İç Anadolu'da mesaj veremez. MHP gelip Doğu, Güneydoğu Anadolu'da mesaj veremez. CHP, İç Anadolu'da da birçok mitinglerde gördük, miting yapamadı. Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nı Türkiye'nin her yerinde toplayarak omuz omuza, Türkiye'nin bütün bölgelerinden temsili olan her bölgenin ruhuna nüfuz edebilen tek partinin AK Parti'nin dünyaya aleme göstereceğiz" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, AK Parti Genel Merkezi'nde gerçekleştirilen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, AK Parti'nin; Hicretin ruhunu, Muharrem ayının, Kerbela'nın ruhunu temsil eden parti olduğunu belirterek, AK Parti'nin yaptıklarının dünyada siyasi bir çığır açtığını söyledi. Davutoğlu, "Arakan'dan dua mesajı gönderip 'Allah sizlere bulunduğunuz yerde güçlü kılsın çünkü bizim sizin merhametinize ihtiyacımız var' diyenler, dualarla yanımızda olanlar. Onun için bizim siyasetimiz Türkiye sınırlarını aşmıştır. Onun için değerli il başkanları sizin temsil ettiğiniz dava da artık Türkiye sınırlarını aşmış bir davadır. Onunla gurur duymalı ve onu her yerde savunmaya devam etmelisiniz. Şantajda, baskı da, tehdit de olsa Kerbela ve Hicret'i hatırlayıp rahmetle bereketle gelecek günlerin inancıyla direncinizi kaybetmeyeceksiniz, özgüveninizi kaybetmeyeceksiniz. Size saldırmalarının sebebi bundan. Birileri vicdanın sesi sussun diyorlar. Enerji, petrol hesaplarını daha rahat yapabilsinler diye. Kardeşi kardeşe daha rahat kırdırabilsinler diye çözüm süreci dursun diyorlar. Bölgede etnik ve mezhebi çatışma tırmansın diyorlar. Biz, onlara karşı inadına kardeşlik diyeceğiz" açıklamasında bulundu.

Davutoğlu, "Onun için size bir haberim var. MYK'da arkadaşlarla konuştuk ve şöyle bir karar aldık. Bundan sonra Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı Ankara'da yapılmayacak. Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı her ay dönüşümlü olarak Türkiye'nin batısında, doğusunda, kuzeyinde, güneyinde, ortasında yapılacak ve göstereceğiz ki AK Parti, Edirne'nin de, Hakkari'nin de , Rize'nin de, Muğla'nın da partisidir. Gittiğimizde omuz omuza Şırnaklıyla Aydınlı, Hakkariliyle Edirneli, Muğlalıyla Bitlisli İl Başkanları kol kola girip bir Edirne sokağında İzmir, Mardin, Van sokağında görülecekler. Dost ve düşman görecek ki kardeşliği kimse bozamaz, çözemez, dağıtamaz. Şimdi diğer partilere çağrıda bulunuyorum, yürekleri yetiyorsa, halk desteğine güveniyorlarsa onlar da aynısını yapsınlar. O da barışa katkı oluyor yani CHP bayraksız gittiği Hakkari'ye bir kere de Türk bayrağıyla gitsin. MHP, Ankara'da milli birlik adına nutuklar atmak kolay kendi ideolojik mahallerinde çok cazibeli alkışlar eşliğinde bayrağa, vatana sadakat nutukları atmak kolay. MHP İl Başkanları Doğu'da, Güneydoğu'da toplansın. Ama acaba teşkilatları var mı? Acaba CHP'nin teşkilatı var mı Doğu'da Güneydoğu Anadolu'da? Kaç kişi bir araya gelebilecekler. Türikye'nin bir bölgesinin ruhundan kopanlar bütün bölgelerinin ruhundan kopmuş olurlar. HDP, gelsin Trabzon'da, Konya'da, Edirne'de toplansın. Her yerde bu toplantıları yapabilelim. Biz bunu istiyoruz ama onlar kendi ideolojik mahallelerinde orada nutuk atmayı severler. HDP'li gelip İç Anadolu'da mesaj veremez. MHP gelip Doğu, Güneydoğu Anadolu'da mesaj veremez. CHP, İç Anadolu'da da birçok mitinglerde gördük, miting yapamadı. Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nı Türkiye'nin her yerinde toplayarak omuz omuza, Türkiye'nin bütün bölgelerinden temsili olan her bölgenin ruhuna nüfuz edebilen tek partinin AK Parti'nin dünyaya aleme göstereceğiz" diye konuştu.
Türkiye'nin her yerinin Türkiye olduğunu her yerinin aynı bilinci barındırdığına dikkati çeken Davutoğlu, "Birileri parçalamaya, bölmeye başlamışlarsa birileri bölücülük yapıyor, ama diğerleri de zihinlerinde bölüyorlar. Şu bölgede siyaset yapılamaz gibi bir kanaati. Onun için dikkat ediniz olaylar olur olmaz Bakanlarımız DOğu ve Güneydoğu Anadolu'ya gitti. Yerel yönetimler başkanımız bölgede dolaştı. Bizler hem belediye hem il başkanlarını topladık. Neden, çünkü Kobani bahane edilerek yapılan bu saldırılarda devleti hedef kıldılar, kamu binalarına saldırarak. İş yerlerine saldırdılar, iş yerlerine saldırarak milletin bölge insanının çözüm süreciyle birlikte gelen ekonomik kalkınma ve aktiviteden gelen ümitlerini kesmelerini hedef ettiler. Bize mesaj, devlete meydan okuruz, kamu düzenini yok ederiz. Yok edemeyeceksiniz. Devlet nerede diye bir soru yöneltildiğinde devletin Türkiye'nin her yerinde olduğunu göstereceğiz. İşyerlerine yönelik mesajlar itibarıyla da o vandallar o teröristler kendilerine yakın olmayanlar iş yerlerini bombalayarak 'burada sadece bize haraç verenler yaşıyor' demek istediler. En iyi bölgedeki kardeşlerimiz bilirler ki çözüm sürecinin getirdiği huzur ortamındaki ekonomik kalkınma devam edecek. Onlar inadına yıkarken biz inadına inşa edeceğiz" ifadelerini kullandı.

"Onlara en güzel cevabı aslında Diyarbakır'ın anneleri verdi" diyen Davutoğlu, "Hepsini saygıyla muhabbetle selamlıyorum. Çocukları savunan o yiğit anneleri selamlıyorum. Bu anlamda kamu düzenini bozma yönünde Kobani'yi bahane ederek, halbuki Kobani'den 200 bin kardeşimizi biz aldık, arka planı belki bilinmez ama siz gittiğiniz yerlerde anlatırsınız diye söylüyorum. Kobani'den gruplar halinde kardeşlerimiz gelmeye başladığında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Bey Suruç'a geçti gecenin bir vakti beni aradı dedi ki Sayın Başbakanım karşıdan gelenler içeri alınıyor ama bu sefer arabalarıyla geliyorlar dedi. Arabalarını o tarafta bırakmalarını söyleyelim mi alalım mı', 'Yok dedim onlar hangi emeklerle aldılar, hepsini alın, bir yere park etsinler. İnşallah bir gün Kobani'de barış sağlandığında arabalarını alırlar giderler'. Bir şey daha söyledi, 'Ama yanlarında kuzularıyla geliyorlar'. Onları almak hayvan sağlığı bakımından zorluk barındırıyordu, önce 'Onları alamayız' diye düşünüp' 5 dakika sonra içim rahat etmedi, dedim ki 'onları da alalım'. Her bir kardeşimizin kaç hayvanı olduğunu tespit edelim, rayiç fiyatla satın alalım bedelleri kendilerine ödeyelim, hayvanları da satın aldıktan sonra Kurban Bayramı öncesiydi hepsini keserek oradaki mülteci kardeşlerimizi ikram edelim. Bu, Kurban Bayramı'ndan iki üç gün önce oluyor. Bizim vicdanımıza bakın onların ithamlarına bakın. Bizim Kobani'ye ne yaptığımızı, ne yardımlar yaptığımızı, halkı sokağa çağıran HDP'liler çok iyi biliyorlar. Biz, bu yardımları yapmaya devam edeceğiz çünkü biz merhametli bir milletiz" şeklinde konuştu.
Türkiye iki şeyi aynı anda yürütmeye kararlı olduğunu anlatan Davutoğlu, çözüm sürecinin devam ettirileceğini ve kamu düzeninin egemen olacağını ifade etti. Çözüm sürecinin birinci dünya savaşından sonra parçalanan Ortadoğu coğrafyasındaki tek güzel haber olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, "Önce biz Türkiye'de birleştireceğiz gönülleri sonra Türkmenler de birbirlerine yakın olacaklar. Önce biz bunu gerçekleştireceğiz. Kesinlikle ırak'ta ve Suriye'de olduğu gibi şu şehir bu mezhebi kimliğe aittir diye bölünmesine izin vermeyeceğiz. Bunun için ateş çemberinin ortasındayız. bu ateş çemberinin içinde umut ışığı olmaya devam edeceğiz" dedi.  

Başbakan Ahmet Davutoğlu, iç güvenlik paketine ilişkin, "Bu, güvenlik paketi değildir; özgürlüklerin korunması ve iç güvenlik reformu paketidir, özgürlüklerin korunmasıdır" dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, AK Parti Genel Merkezi'nde gerçekleştirilen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, bir iki haftadır 'Türkiye otoriterleşiyor' şeklinde iddiaların olduğunu hatırlatarak, "Grup konuşmamızda özgürlüklerin korunması ve iç güvenlik reformunu açıkladık. Şunu bekliyorlardı ve kendilerini ona hazırlamışlardı bir iki hafta 'Türkiye polis devleti olmaya gidiyor, Türkiye otoriterleşiyor'. Dışarıda bazı basın yayın organları bu yönde makalelerini bile hazırlamışlardı bizim konuşmamızdan önce ve Türkiye'yi şikayet edeceklerdi, 'bakın gözaltı süresi 24 saate çıkıyor, Türkiye otoriterleşiyor'. Bakın 'molotof kokteyline ceza verilecek, Türkiye otoriterleşiyor'. Hayır özgürlükleri korumaya kararlıdır ve genişletmeye de kararlıdır. Sadece korumaya değil ama özgürlükler güvenin ve huzurun olduğu yerde olur. Mesela Kobani olayları esnasında Diyarbakır'da, Mardin'de, Siirt'te, Batman'da bu olaylar sürerken tam bir kargaşa, kaos ortamı yaratılmaya çalışılırken, bu gruptan, örgütten farklı görüşe sahip olan birileri toplantı ve gösteri yapma hakkını kullanabilirler miydi? Kullanamazlardı ama kamu düzeni, güveni varsa bir sokakta onlar bir başka sokakta da başka türlü düşünenler konuşur ama onların niyeti o değil. Onlar her yerde biz konuşalım diyorlar. Bu topraklar size ait değil, bu topraklar 77 milyon vatandaşımızın her birine ait ve her vatandaşımız her yerde konuşur, her yerde hukuk düzeni içinde görüşünü ifade eder. Şimdi biz bunu teminat altına alıyoruz. Ne diyeceklerini bilemedikleri için bu sefer Kılıçdaroğlu çıktı, 'Biz de molotof kokteyliyle şiddete karşıyız' dedi. Peki bunu Kobani olayları olurken niye söylemedin Kılıçdaroğlu? Senin Genel Başkan yardımcın 'sokaklara çıkın' diye çağrı yaptığında, Türkiye'yi karıştırmak için mesajlar yolladığında sen neredeydin? Her zaman olduğu gibi kış uykusundaydı herhalde, haberi yok. Şimdi baktı ki millette bir tepki var, o tepkiyi kaçırmamak için 'biz de şiddet eylemlerine karşıyız' diyor. Karşıysan çık söyle. Şimdi, bu paketle onun için ısrarla söylüyorum, bu güvenlik paketi değildir arkadaşlar, özgürlüklerin korunması ve iç güvenlik reformu paketidir. Özgürlüklerin korunmasıdır" dedi.

"BENİM İLK NÜFUS CÜZDANIMDA KALKAN YAZAR"
"Bundan sonra isminden soyisminden memnun olmayanlar gidip de mahkeme kapılarında sürünmeyecekler, bir dilekçe yazacaklar" diyen Davutoğlu, "Vaktinde soyismi kanunu çıktığında köyleri dolaşanlar öylesine soyisim vermişlerdir ki bir kısım benim akrabalarımda da var, memnun değiller soyisminden. Birçok tanınmış ismin dahi soyisminden memnun olmadığını biliyorum. 'Çamur' diyor soyisim olarak ama değiştirmek için mahkeme kapılarında uğraşıyorsunuz. Şimdi o vatandaşımız 'ben şu isim ve soyismi istiyorum 'diye Nufüs İdaresi'ne bildirecek. Öyle kaydedecek. Ben kendim biliyorum. Bizim soyadı kanunu geldiğinde soyadımız Kalkan'mış. Benim hala ilk nüfus cüzdanımda Kalkan yazar. Kanun değişince babam gidip değiştirmiş, Davutoğlu yazmışlar. Davutoğlu ailesi diye bilinen bir aile yıllarca başka bir soyadı taşımış. İsim sahibi olmak kendisinin hakkıdır, başka kimse karışamaz. Ehliyet, pasaport sahibi olmak emniyetle ilgili bir konu değil. Sanki yurt dışına kaçacak adam muamelesi görüyorduk. Bundan sonra ehliyet, pasaport alanlar da nüfus işlerine gidecek. Emniyet ayrıca suçlu varsa takip eder. Olması gerekeni yapıyoruz. Doğum ölüm hallerinde gidip de bildirimde bulunma gibi bir telaşa girmeyecek kimse. Sen nüfusa git bildirim yap. Ölüm için bile bürokrasi yapılmış. Benim yakınım öldü hastane raporu da var ama e-devlette bildirimine yapacak ama kendi taziyesini yaşayacak. Eski Türkiye buydu, devlet mutlaka kendini gösterirdi, bir huzuruma gelsin şu vatandaş. Yeni devlet halkının hizmetinde ve emrindeki devlettir" diye konuştu.

Davutoğlu, "Jandarmamızı ki herbirine de teşekkür ediyorum. Kesinlikle TSK bünyesinde Jandarmamız büyük hizmetler vermiştir. Epeydir çalıştığımız bir reform olarak Jandarmamız İçişleri Bakanlığı'na askeri hizmetler bağlamında TSK'nın parçasıdır ama performans, görev dağıtımı, sicil ve diğer konularda İçişleri Bakanlığı'na zaten bağlıydı. Bütün işleri de İçişleri Bakanlığı'nda yapılacak. TSK'nın ihtiyaçları da ki bu dönemde savunma sanayi üzerinden ne kadar büyük hamleler yaptığımızı herkes biliyor. Jandarmamız kendi kıyafetiyle halkımızla daha yakın çalışma yapma kararını sürdürecek. İşgüvenliği yasası çıkarıyoruz burada" dedi.
Bundan sonra başkasının özel hayatıyla ilgili kişisel veriyi depolanmayacağını belirten Davutoğlu, hiç kimsenin herhangi bir vatandaşın kişisel bilgilerinin işleme ve depolama hakkına sahip olmadığını dile getirdi. Bu çerçevede güvenlik tedbirlerinin de artırılacağını dile getiren Davutoğlu, "Suç işlemeye niyeti olmayanların telaşa etmesinde mahal yoktur ama niyeti olanlar bilsinler ki bundan sonra molotof kokteyliyle bir yere yaklaşan ateşli silahla yaklaşmış muamelesi görecek. Şimdiden uyarıyorum. Toplantı, gösteri yürüyüşü yapacağım diye izin alıp bir takım teröristler eğer ellerinde molotof kokteyliyle ambulansa yaklaşırlarsa, ellerinde molotof kokteyliyle iş yerlerine yaklaşırlarsa, içinde insan olan genç bir kızımızı kaybettiğimiz belediye otobüsüne yaklaşırlarla terörist muamelesi görecekler ve durdurulacaklar. Kimse şikayet etmesin sonra. O saldırganın canı ne kadar kıymetliyse o mağdur genç kızımızın canı da o kadar kıymetli" ifadelerini kullandı.  

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Mersin Doç. Dr. Hayati Koç: "Mersin olarak Ecemiş Fayı’ndan etkilenebiliriz" Mersin Üniversitesi (MEÜ) Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hayati Koç, Ecemiş Fay Hattı’nın yeterince araştırılmadığını düşündüğünü dile getirerek, "Ecemiş Fayı’nın uzantısının Mersin’e doğru geldiğini düşünürsek, burada yakın zamanda büyük bir deprem kaydını göremiyoruz. Ecemiş Fayı’nın Mersin’e doğru uzantısının sismik yöntemlerle ayrıntılı şekilde çalışılması lazım" dedi. Doç. Dr. Hayati Koç, Türkiye’nin farklı hatlar boyunca çok büyük depremler üretebilecek faylarla kuşatılmış bir ülke konumunda olduğunu belirtti. Bunların, Marmara Denizi’nden başlayıp yaklaşık Karadeniz’e paralel uzanan ve Bingöl Karlıova’ya kadar devam eden Kuzey Anadolu Fay Zonu, diğerinin ise Bingöl Karlıova’dan başlayıp Kahramanmaraş’tan Hatay’a doğru uzanan Doğu Anadolu Fay Zonu olduğunu ve bu fayın uzantısı olan Hatay’dan güneye doğru devam ederek Suriye’ye doğru uzanan Ölüdeniz Fay Zonu olduğunu vurgulayan Koç, "6 Şubat depremleri bunlardan Doğu Anadolu Fay Zonu üzerindeydi" ifadesini kullandı. Bu iki kırık hat boyunca Anadolu’nun batıya doğru kaçtığını, bu esnada da Ege Bölgesi’nde bir genleşme meydana geldiğini ifade eden Koç, "Yani açılma tektoniği etkili oluyor. Bunun sonucunda da bölgede doğu batı doğrultularında, Küçük Menderes, Büyük Menderes, Gediz nehirlerinin olduğu alanlarda normal fay dediğimiz kırıklar meydana geliyor. Ülkemizde özellikle bu fay zonları boyunca çok büyük depremleri biz yıllarca yaşıyoruz. Ne yazık ki devam edecek" diye konuştu. "Mersin olarak Ecemiş Fayı’ndan etkilenebiliriz" Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat 2023’te gerçekleşen depremlerden Mersin’in de ciddi şekilde etkilendiğini hatırlatan Koç, bir de Ecemiş Fay Hattı’nın Mersin için önemli olduğunu söyledi. Bu fay hattının Kayseri’den başlayıp Mersin’e doğru uzandığını belirten Koç, şöyle devam etti: "Pozantı’dan güneye doğru devam eden Ecemiş Fayı üzerinde çok yakın zamanda büyük ölçekli herhangi bir deprem kanıtını göremiyoruz. Ancak, bilimsel çalışmalarda Ecemiş Fayı’nın aktivitesinin devam ettiğini gösteriyor. Araştırmalar, Ecemiş Fayı’nın Gülek’ten sonra güneybatı doğrultusunda Toroslar’ın güney kesimlerinden batıya doğru devam ettiğini ve Namrun Fay Zonu olarak tanımlanmaktadır. Namrun Fay Zonu’nun küçük fay segmetlerinden oluştuğunu ve bu fayların en fazla 5 civarındaki bir büyüklükte deprem üretebileceği öngörülmektedir. Mersin olarak Ecemiş ve Namrun fay zonlarında meydana gelebilecek depremden etkilenebiliriz. Bunun dışında Mersin’i etkileyebilecek Adana bölgesinde 6.0-6.5 büyüklüğünde deprem üretebilecek Karaisalı-Karsantı Fay Zonu, Karataş-Osmaniye Fay Zonu gibi faylar bulunmaktadır. Bu fay zonlarında meydana gelecek 6.0-6.5 büyüklüğündeki bir deprem Mersin’i etkiliyor. Bir de Kıbrıs’ın güneyinde dalma batma zonu özelliğindeki Kıbrıs Yayı bulunmaktadır. Burada da geçmişte depremler olduğunu biliyoruz. Geçmişte Kıbrıs Yayı üzerinde meydana gelen depremlerin de Mersin’i etkilediğini araştırmalar bize gösteriyor. Ayrıca Kıbrıs Yayı üzerinde büyük ölçekli bir deprem meydana gelirse bu da tsunami olarak Mersin’i kısmen etkileyebilir." Ecemiş Fay Hattı’nın yeterince araştırılmadığını düşündüğünü dile getiren Koç, "Ecemiş Fayı’nın uzantısının Mersin’e doğru geldiğini düşünürsek burada yakın zamanda büyük bir deprem kaydını göremiyoruz. Ama bu bölgenin araştırılması gerekiyor. Ecemiş Fayı’nın diğer faylar kadar araştırılmadığını düşünüyorum. Bunun Mersin’e doğru uzantısının sismik yöntemlerle ayrıntılı şekilde çalışılması lazım. Yakın zamanda bir deprem üretmiş midir? Ne kadar bir deprem üretebilir? Bunların daha ayrıntılı araştırılması gerektiğini düşünüyorum" dedi. "Akdeniz’de geçmişte ciddi tsunami izleri gözlenmiş" Tsunamilere de değinen Koç, meydana gelen büyük bir deprem ya da bir volkanizmanın etkisiyle tsunamilerin meydana geldiğini belirtti. Akdeniz’de; Hatay’dan başlayıp Cebelitarık Boğazı’na kadar uzanan dalma batma kuşağı boyunca meydana gelmiş depremlerden ciddi tsunami izleri gözlendiğini ifade eden Koç, "Mesela özellikle Antalya’nın batı bölgesindeki yerlerde Rodos Adası’nda geçmiş uygarlıkların tsunamiyle ciddi şekillerde etkilendiği gözüküyor. Hatta Marmara Denizi’ndeki olan eski depremlerde de tsunami izleri gözlemleniyor. Bunlar için de tsunami izleme istasyonları kurulması lazım. Sonuçta tsunami olsun, depremler olsun, volkanik patlama olsun, bunların hepsi doğal afet. Bu doğal afetler için uyarı sistemlerinin mutlaka kurulup değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum" diye konuştu. "Son 100 yıla baktığımız zaman Mersin ve yakın civarında 5.0-5.5 üzerinde bir deprem görmüyoruz" Kamuoyunda zaman zaman gündeme gelen bölgedeki ’Akkuyu Nükleer Santrali depreme dayanıklı mı değil mi’ şeklindeki sorularla ilgili de konuşan Koç, şöyle devam etti: "Ecemiş Fayı, Gülek’ten güneybatıya doğru dönerek Namrun Fay Zonu’nu oluşturuyor. Bunun Anamur’a doğru uzandığı biliniyor. Ama burada da son 100 yıla baktığımız zaman 5.0-5.5 üzerinde bir deprem görmüyoruz. Araziye gittiğimiz zaman şunu görebiliyoruz; fayların uzanımları kısa, yani enerji birikimi biraz az oluyor ve çok büyük bir deprem açıkçası beklenmiyor. Tabii ki Kıbrıs’ın güneyindeki dalma batma zonundan etkilenebilir. Ona dikkat etmek gerekiyor mutlaka. Burada şu soruya cevap aramamız lazım. Yani burada 5.5, biraz daha yükseltelim 5.8 büyüklüğünde bir deprem olursa Akkuyu buna dayanıklı şekilde yapıldı mı, yapılmadı mı? O soruya bakmamız gerekiyor. Bu biraz da siyasi olarak değerlendiriyor gibi geliyor bana. Yani bilimsel olarak o şekilde bakmak lazım. Japonlar bu tür işleri çok yapıyorlar ama sağlam yapıyorlar. Akkuyu ile ilgili bu şekilde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum." "Merkez üssünden uzaklaştıkça depremin etkisi azalıyor" Depremin büyüklüğünün merkez üssünden itibaren yavaş yavaş etkisinin azalmaya başladığını ifade eden Koç, Mersin’in 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerde olduğu gibi 7 üzerindeki 7.6-7.8 büyüklükteki bir depremde ciddi şekilde sallandığını belirtti. Koç, mesafe açısından bakıldığında 1998’de Adana’daki Ceyhan bölgesinde gerçekleşen 6.2 büyüklüğündeki depremin, Kahramanmaraş merkezli depremler kadar etki oluşturduğunu kaydetti. Bu durumun da depremin olduğu yerle Mersin’e mesafesinin önem arz ettiğini gösterdiğine dikkat çeken Koç, "Mersin olarak düşündüğüm zaman sadece yerleşim merkezi değil, doğusunda Tarsus, batısına doğru Erdemli, Silifke, Anamur bölgesini de düşünecek olursak Adana’da olabilecek 6-6.5 büyüklüğündeki bir depremin, özellikle Tarsus bölgesinde, Mersin’in doğu kısımlarında ve kıyı bölgesinde daha büyük etkiler oluşturacağını tahmin ediyoruz. Kıyı bölgesinin bir de zemin özellikleri önemli oluyor depremin hasarıyla ilgili. Zemin özelliği açısından bu söylediğim yerler biraz risk taşıyan bölgeler. Yani biz Mersin’de sahil bölgesindeki zeminlerin iyi olmadığını, kuzeye doğru gittikçe zeminlerin daha iyi olduğunu net olarak görebiliyoruz. Araştırmalar da bunu söylüyor zaten. Bir de binaların kalitesinin önemi öne çıkıyor. Mesela eski Mersin dediğimiz çarşının olduğu bölgedeki eski binalar neredeyse yıkılacak duruma gelmiş. Bunların 6-6.5 büyüklüğündeki bir depremde bile yıkılabileceğini tahmin edebiliriz." "Üreticiler, tüketici ne isterse oraya yönelir" Konutların depreme dayanıklı yapılmasında tüketicinin de önemli bir faktör olduğunu belirten Koç, "Üretici, tüketicinin talebine karşılık verecek şekilde üretim yapar. Mesela ev alıyoruz; hepimiz eve gittiğimiz zaman ya bu evin banyosunda ne kullanılmış, balkonu büyük mü, önü açık mı, denizi görüyor mu? Hep bunları soruyoruz. Üreticiler, tüketici ne isterse oraya yönelir. Hiçbirimiz bu bina depreme uygun yapılmış mı? Yapının zemin özelliğini nedir? Zemin raporu var mı? Bunları sormuyoruz. Bunları sorsak herhalde müteahhit ona eğilir diye düşünüyorum" şeklinde konuştu.
Edirne Trakya’da son yağışlar çiftçinin endişelerini ortadan kaldırdı Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli’de son dönemde yaşanan kuraklığın ardından Nisan yağmurları buğday başta olmak üzere hububat ekili tarlalara can suyu, çiftçilere umut oldu. Türkiye’nin önemli tahıl ambarlarından olan ve nüfusun büyük çoğunluğunun geçimini çiftçilikle sağladığı Trakya topraklarında yaşanan kuraklığın ardından Nisan yağmurları ekili alanlara can suyu oldu. Buğday başta olmak üzere arpa, kanola ve ayçiçeği gibi mahsullere can suyu olan Nisan yağmurlarında çiftçi rahat bir nefes aldı. Trakya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Genetik ve Biyomühendislik Bölüm Başkanı ve Bitki Islahı Merkezi Müdürü Prof. Dr. Yalçın Kaya son dönemde yaşanan kuraklığın ardından Nisan yağmurlarının ekili alanlara altın gibi geldiğini belirtti. Son 60-70 yılın en sıcak Aralık ve Ocak ayının yaşandığını anlatan Prof. Dr. Kaya, "Kar da olmadığı için kışın soğuk geçmemesi nedeniyle buharlaşma kayıpları fazla oldu. Bazı yerlerde buğdayda çökmeler ve stresler başlamıştı. Bitkilerde verim son derece önemli. Tam başaklanma dönemi öncesi gelen yağış çok iyi geldi. Şu an verim için en kritik olan dönem. Bu yağışlar tam zamanında ve altın gibi geldi. Bölgede 30-35 hatta bazı yerlerde 40 kiloya kadar yağış düştü" dedi. Bölgede uzun süre etkili olmayan yağışla stres problemi olan buğdaydaki bu sıkıntıyı giderdiğini ve yeterli olduğunu ifade eden Kaya, zamanında gelen yağışların başaklanma dönemindeki buğdayın bu süreci stressiz olarak geçirmesini sağlayacağına dikkat çekti. Prof. Dr. Kaya’dan çiftçilere uyarı Ekili alanlarda sıcak ve nemli havaya bağlı oluşan mantari hastalıklara dikkat etmeli konusundan çiftçileri uyaran Kaya, "Hem fiyatlar hem verim anlamında zor bir yıl oldu. Son 15-20 yılın en düşük verimlerini aldılar. Bu yılın beklentileri çok fazlaydı. Kış yağışlarından umutluyduk. Nisan yağmurları da tam ihtiyaç duyulan dönemde fazlaca yağması bizim verim açısından umutlarımızı devam ettirmemizi sağladı. Bundan sonra çiftçilerin sıcak ve nemli havaya bağlı oluşan mantari hastalıklara dikkat etmeliyiz. Bu dönemde yaygın olarak görülen pas hastalığı çok önemli. Buna karşı mutlaka ilaçlama yapılmalı. Bayrak yaprağını süt olum devresine kadar yeşil olarak koruyalım. Çünkü onlar fotosentez yapacak bu da daha fazla verim ve bitkileri daha fazla beslemesi demek" diye konuştu. Pas hastalığının önemine değinen Kaya, gübre atmayanlar varsa onların da bir an önce azotlu gübreleme yapmasını tavsiye etti. "Buğday strese girdiği zaman başaklanma evresine geçiyor" Buğdayların başağa kalkmaya başladığını söyleyen Prof. Dr. Yalçın Kaya, "İçinde bulunduğumuz tarla çok erken şekilde başağa kalkmış. Çünkü bu tarla kuraklıktan dolayı strese girmiş. Neredeyse diz boyuna gelmiş. Bitki strese girdiği zaman başaklanma evresine geçiyor. Bu açıdan da yağış açısından kritik bir periyottu. Bu topraktan gelen serin ortam ve yağışlar başakları kurtardı. Bu durum başakların tanelerinin dolu olmasına yansıyacak. Bu da verim açısından oluşacak sıkıntıyı ortadan kaldırmış olacak" şeklinde konuştu. Çiftçilerde yağışların onları mutlu ettiğini dile getirerek önce korktuklarını daha sonra nisan yağmurları ile rahat bir nefes aldıklarını söyledi.
Eskişehir 6 yabancı öğrenci, Türk aşçı adayları ile yemek yaptı Eskişehir’e farklı ülkelerinden gelip Anadolu Üniversitesi Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde (TÖMER) eğitim gören 6 yabancı öğrenci, Eskişehir Meslek Yüksek Okul Aşçılık Bölümü’nde Türk öğrencilerle yemek yaptı. Dünyanın farklı ülkelerinde Eskişehir’e eğitim görmek için gelen ve Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde (TÖMER) eğitim gören yabancı öğrenciler Anadolu Üniversitesi Eskişehir Meslek Yüksek Okul Aşçılık Bölümü’nde işlenen yaratıcı mutfak etkinliğine katıldı. Anadolu Üniversitesi Eskişehir Meslek Yüksek Okul Aşçılık Bölümü’nde öğretim görevlileri Dilek Ünlü ve Mutlu Doğan gözetiminde gerçekleşen derse, bölüm öğrencilerinin yanı sıra, TÖMER’de eğitim gören 6 öğrenci katıldı. Türk öğrencilerle kaynaşıp yemek yapan yabancı öğrenciler, oldukça verimli vakit geçirdi. Etkinlik ile öğrencilerin, kültürleri arasında etkileşim kurma fırsatı yakalamaları ve iletişim kurma becerilerini de artırmaları amaçlandı. Ders sonunda yapılan yemekler öğretim görevlileri ve öğrenciler tarafından tadıldı. “Türk kültürünü öğretmeyi amaçlıyoruz” Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Murat Sami Türker, etkinliğin amacı hakkında, “TÖMER bir dil öğretim merkezi, biz dünyanın farklı coğrafyalarında öğrencilerimize Türkçe öğretiyoruz. Tabii dil öğretmek kültürden ayrı olarak ele almak mümkün olmayan bir süreç. Dil ve kültür birbirinin taşıyıcısı konumunda. Burası da bunun için öğrenciler için tanıdığımız bir imkân aslında. Onları Türk mutfağına sokarak Türk kültürünü öğretmeyi amaçlıyoruz. Tabii mutfak sadece yemek yapılan ve yenilen bir yer değildir. Çünkü kültürümüzdeki her yemeğin toplumla, toplumun hayatıyla, kültürümüzle özdeşleşmiş bir hikâyesi vardır. Öğrencilerimiz bunları da öğreniyorlar aynı zamanda. Türk mutfağından yemekler yapmaya çalışıyorlar. Ürünler ortaya koymaya çalışıyorlar. 6 TÖMER öğrencimiz var. Her istasyonda bir öğrencimiz var. Önceden belirlenmiş malzemeler kullanarak Türk öğrencilerle iletişim kurarak bu öğrenciler bir ürün ortaya koymaya çalışıyorlar. Az önce de bahsettiğimiz gibi bu kültür ve iletişim etkileşim dil öğretimi sürecinin en önemli bileşenlerinden bir tanesi. Burada da öğrencilerimiz derslerde sınıf içinde öğrenmiş oldukları, edinmiş oldukları Türkçe dil becerilerini kullanarak bir iletişim ortamında Türklerle kaynaşma, Türk dilini kullanma fırsatı buluyorlar. Bu alanda çok kıymetli bir etkinlikte. Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, İran, Endonezya gibi ülkelerde öğrencilerimiz var burada” dedi. “Güzel eserler ortaya çıkıyor” Anadolu Üniversitesi Eskişehir Meslek Yüksek Okul Aşçılık Bölümü’nde öğretim görevlisi Dilek Ünlü ise ders ile ilgili şöyle konuştu; “Öğrencilerimizin dahil olduğu yaratıcı mutfak dersinde bu etkinliği gerçekleştirmekteyiz i. TÖMER’de biliyorsunuz yabancı uyruklu öğrenciler oluşan ekiple bizim öğrencilerimiz ortak yaratıcı ortaya çıkaracakları yemekler yapıyorlar. Planlanmış bir durum söz konusu değil yapılan yemekte. Verilen malzemeler eşliğinde öğrencilerimiz önceki birikimlerini kullanarak ortaya yeni bir ürün çıkartacaklar. Bakalım hep Birlikte neler olacak göreceğiz. İlk defa görüşüyorlar, etkinliğimiz peyderpey devam ediyor. Bir Pazartesi günü Türk mutfağı dersi etkinliğimiz vardı. Farklı grupla TÖMER’de farklı grupla şimdi ikinci grupla devam ediyoruz. Çocuklar için etkili olduğu söyleniyor. Bakalım Türkçe konuşarak işlemler yapılıyor. Hem el becerileri gelişmesi açısından hem de Türkçe konuşmak arkadaşlıklarıyla kaynaşma açısından ve kültür etkileşimi açısından da önemli olduğunu düşünüyorum. El becerileri bizimkilerine benziyor oldukça benziyor zaten çok yakın kültürden gelen öğrencilerimiz. Orta Asya’dan ve Türki devletlerinden gelen öğrencilerimiz çoğunlukla gördüğüm kadarıyla. Onlar da tabii kültür olarak bize yakın olduklarından dolayı ayrıca bir de el yatkınlığı olan, mutfağı ilgisi olan öğrenciler seçilip geldiği için bu güzel eserler ortaya çıkıyor.” “Yani Türkçe öğreniyoruz. Bizim için Türklerle konuşmak daha ilginç” Rusya’nın Sibirya bölgesinden gelen ve TÖmer’de hazırlık sınıfında eğitim gören Antonina Kramchanina, “Ben şimdi TÖMER’de eğitim görüyorum, hazırlık senem bu yıl. Gelecek yıl ben Özel Eğitim Fakültesinde okuyacağım. Yani biz şimdi kek yapıyoruz, kek pişiriyoruz. Yani genellikle benim için tatlı pişirmek daha iyi. Yani genellikle tatlılar, şekerli şeyleri pişirmeyi daha çok seviyorum. Bu yüzden benim için çok iyi. Yani kek pişirmek benim için çok ilginç. Çünkü biz çok karışık yaptık. Yani çok malzeme ekledik. Yani havuç var, fındıklar var, nane var, Bu yüzden biraz ilginç. Kızlar çok ilginç ve tabii ki biz şimdi hazırız senesindeyiz. Yani Türkçe öğreniyoruz. Bizim için Türklerle konuşmak daha ilginç. Yani günlük hayatta nasıl konuşuyorlar merak ediyoruz. Yani mesela biz şimdi yemek pişiriyoruz. Ama farklı kelimler kullanıyoruz, yemek hakkında. Eskişehir’i çok seviyorum, çok sakin bir şehir. Ben Porsuk Çayı yakınında yaşıyorum. Bu yüzden her zaman çıkabilirim ve bakabilirim. Çok güzel bayıldım” ifadelerini kullandı.
İstanbul İstanbul’da düzenlenecek yarı maraton için pazar günü bazı yollar trafiğe kapatılacak İstanbul Valiliği’nden yapılan açıklamada 28 Nisan Pazar günü düzenlenecek 19. İstanbul Yarı Maratonu için bazı yolların trafiğe kapatılacağı belirtildi. İstanbul Valiliği’nden yapılan açıklamada 28 Nisan Pazar günü düzenlenecek 19. İstanbul Yarı Maratonu için bazı yolların trafiğe kapatılacağı ve alternatif güzergahların oluşturulduğu belirtildi. Saat 02.00’dan etkinlik sonuna kadar kapatılacak yollar Sahil Kenndy Caddesi Güney Yol Samatya varyant ile Yenikapı etkinlik alanı arası Sahil Kenndy Caddesi Kuzey Yol Namık Kemal Varyant dönüşleri Saat 04.30’dan etkinlik sonuna kadar kapatılacak yollar Ayvansaray Caddesi Mürselpaşa Caddesi Abdulezelpaşa Caddesi Ragıpgümüşpala Caddesi Galata Köprüsü Reşadiye Caddesi Ankara Caddesi (Hamidiye Caddesi Kavşağı ile Reşadiye Caddesi Kavşağı arası ) Ankara Caddesi Ebu Suud Caddesi Kavşaktan Sirkeci istikameti Sahil Kennedy Caddesi (Samatya Varyant ile Sirkeci ışıklar arası ) Namık Kemal Caddesi Sahil Kenndy Caddesi’ne katılım Gazi Mustafa Kemal Paşa Caddesi Sahil Kennedy Caddesi katılım Sahil Kenndy Caddesi Kuzey Yol Avrasya Tüneli Aksaray ayrımları ile Namık kemal varyant arası Avrasya Tüneli acil çıkışları Ulaşım araçlarıyla ilgili yapılan açıklamada, Sirkeci arabalı vapur seferleri 06.00-13.30 arası durdurulacak. Beyazıt ve Kabataş tramvay seferlerinin geliş-gidiş olarak 07.00-13.30 arası seferler durdurulacak. Parkur üzerinde bulunan otobüs durakları için İETT Genel Müdürlüğü saat 07.00 itibariyle sefer düzenlemeyecek. Alternatif Güzargahlar Atatürk Bulvarı Avrasya Tünel Atatürk Köprüsü Haliç Köprüsü Vatan Caddesi Millet Caddesi Fevzipaşa Caddesi D 100 Kuzey Güney Yol Türkeli Caddesi Aksaray Caddesi Namık Kemal Caddesi (İDO’ya gidiş geliş yapan araçlar) Orgeneral Nafız Gürman Caddesi Kızılelma Caddesi Onuncu Yıl Caddesi Sahil Kennedy Caddesi Samatya Güney Yenikapı etkinlik alanı dönüşleri Sahil Kuzey Kennedy Caddesi Samatya çıkışlarından gidişli gelişli havuzlu kavşağa kadar Küçük Langa Aralığı Caddesi