SAĞLIK - 18 Mart 2023 Cumartesi 11:54

Dirençli hipertansiyon hastalarına ‘oruç’ uyarısı

A
A
A
Dirençli hipertansiyon hastalarına ‘oruç’ uyarısı

Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim Araştırma Hastanesinde görevli Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Hakan Çakır, Ramazan ayı öncesi orucun faydalarına değinerek dikkat edilmesi gereken konularda da uyarılarda bulundu. Doç. Dr. Hakan Çakır, “Kalp yetmezliği ve dirençli hipertansiyon hastalarımızın oruç tutmalarını önermiyoruz” dedi.

Ramazan ayına günler kala Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Hakan Çakır, orucun vücut sağlığına olan faydalarına değinirken sağlık sorunu olan vatandaşlara ise uyarılarda bulundu. Oruç tutmanın kolesterol panelini iyileştirdiğini vurgulayan Çakır, sağlık sorunları olan vatandaşların ise doktor onayı ile birlikte oruç tutmalarını önerdi.

“Oruç tutmanın kolesterol panelini iyileştirdiği gözlemlendi”

Oruç tutmanın sağlık açısından faydalarına değinen Doç. Dr. Hakan Çakır, “Oruç tutmanın kardiyovasküler sistem üzerindeki etkileriyle alakalı çalışmalar çok kısıtlı. Bu konuda edindiğimiz bilgiler kısıtlı veri ve kişisel deneyimlerden kaynaklanıyor. Yapılan çalışma sonuçlarına göre; oruç tutmanın kolesterol panelini iyileştirdiği gözlemlenmiş. Oruç tutma esnasında kalori alımının kısıtlanması ve açlık durumu insülin direncini iyileştirmekte. İnsülin direncinin artmış olması hastanın kilo vermesinde yararlı oluyor. Yine hastalardaki inflamasyonu (iltihap) azaltıyor. Diğer yandan oruç tutmanın psikolojik yönü de var. Bu da özellikle kardiyovasküler sistem hastalığı olanlarda depresyon sıklığını azaltmakta” dedi.

“Dirençli hipertansiyon hastalarımızın oruç tutmalarını önermiyoruz”

Sözlerine devam eden Doç. Dr. Hakan Çakır, “Özellikle semptomatik kardiyovasküler sistem hastalığı olanlarda oruç tutmak sakıncalı. Bilinen bir kalp yetmezliği olan bir hasta hala semptomatik nefes darlığı çekiyorsa, ciddi ödemleri varsa bu durumda oruç tutmasını önermiyoruz. Yine ileri devre kalp yetmezliği olan hastalarımız klinik olarak stabil olsalar dahi oruç tutmalarını önermiyoruz. Şah damarına stent taktığımız hastalar, stent sonrası ilk 6 ay süresince yüksek riskli dönemde oluyorlar. Bu hastalarımızın da işlem sonrası ilk 6 ay içerisinde oruç tutmasını önermiyoruz. Önemli konulardan biri olan dirençli hipertansiyon hastalarımızda oruç tutmalarını önermediğimiz gruplar arasında” diye konuştu.

“İftarda işlenmiş karbonhidrat ve unlu mamullerden uzak durmalarını öneriyoruz”

İftarda lifli ve proteinli gıdaların tüketilmesi gerektiğini belirten Çakır, “Özellikle yaz aylarında oruç tuttuğumuzda çok fazla sıvı kaybı oluyor. Bu nedenle iftar ve sahur aralığında yeterli sıvı almaları gerekiyor. Oruç tutan hastalarımızın yaptığı en büyük hata, iftar saatinde açlığın verdiği etkiyle çok ağır ve yağlı beslenmeleri. Bu durum için Türk Kardiyoloji Derneği şunu öneriyor; yemeklerini iftar ile sahur arasında 3’e bölmelerini öneriyorlar. İftarda işlenmiş karbonhidrat ve unlu mamullerden uzak durmalarını öneriyoruz. Daha çok lifli ve proteinli gıdalar almaları gerekiyor. Birçok kalp hastası oruç tutmaya başladığında ilaçlarını kesmek zorunda kalıyor. Oruç tutacak hastalarımızın bu durumu doktorlarıyla görüşerek kararlaştırması gerekiyor. Eğer hasta tek doz ilaç kullanıyorsa bu ilacı sahura ve iftara kaydırabiliyorsa ilacını alabilir. Sürekli aynı saatte almalı” dedi.

Abdul Samet Kaya - Muhammed Talha Yazıcı

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.