POLİTİKA - 21 Ağustos 2015 Cuma 14:18

Erdoğan: '1 Kasım'da seçim yapılacak'

A
A
A
Erdoğan: '1 Kasım'da seçim yapılacak'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, pazartesi günü itibariyle erken seçim sürecini başlatacağını açıkladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin 1 Kasım gibi tekrar seçim yaşayacağını açıkladı. Anayasa sınırlarına göre Cumhurbaşkanı'nın ülkeyi seçime götürebileceğini dile getiren Erdoğan, “Anayasaya göre Cumhurbaşkanı ülkeyi seçime götürebilir mi, götürebilir. Bunlar maddede çok açık net var mı, var. Şuan da Cumhurbaşkanı olarak pazartesi 45 günün sonu. Bu 45 günün sonunda Meclis Başkanımla tekrar görüşeceğim. Ve hayırlısıyla ülkemizi erken seçime götüreceğiz. Erken seçime götürürken de burada önemli olan bir şey daha var, kimi görevlendirsem, kimi yetkilendirirsem görevlendireceğim kişi de seçim hükümetini parlamento içi, gerekirse dışından da almak sureti ile bu kabineyi oluşturur. Ve bu kabine ile de seçime gireriz. Şu anki süreç bu. Seçim güvenliği konusunda silahlı kuvvetlerimiz, polisimiz hepsi tüm tedbirleri alıyor. Yüksek Seçim Kurulu çalışmalarını yaptı. Kim ön seçim yapacaksa, kim normal hazırlıklarını nasıl yapacaksa ona göre yapacak. Şuan açıklanan tarih 1 Kasım veya 2 Kasım’da da Türkiye inşallah tekrar seçimi yaşayacaktır” diye konuştu.

Çözüm süreci ve koalisyon süreci üzerinden muhalefet ve ana muhalefet partisi liderlerine yüklenen Erdoğan, “6-7-8 Ekim olaylarında bunları sokağa davet eden kimdi, terör örgütünü arkasına alan siyasi partinin eş başkanıydı. 'Beştepe kaçaktır gitmem' diyeni ben neden Beştepe'ye çağırayım” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, cuma namazını Üsküdar Hazreti Ali Camii'nde kıldı. Namazın ardından aracına binen Erdoğan, engelli bir çocuğun aracının yakına gelmesiyle aracından indi. Tekerlekli sandalyedeki çocukla yakından ilgilenerek alnından öpen Erdoğan, çocuğun elindeki yazılı kağıdı okudu. Yanındakilere çocukla ilgilenmeleri için kağıdı veren Erdoğan, yakasındaki bayrak rozetini de çocuğa taktı. Erdoğan, daha sonra basın mensuplarının sorularına yanıt verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, çözüm sürecini kendisinin başlattığını ifade ederek, “Çözüm süreci konusunda son iki haftadır yaptığım muhtarlar toplantısında bir şeyi ifade ettim oda ; Bu süreçleri başlatan benim. Demokratik açılım olarak süreci başlattık. Demokratik açılımdan sonra aldığımız Milli Birlik ve Kardeşlik projesine dönüştürdük. Geldiğimiz noktadan sonra yaptığımız tüm istişareler neticesinde bunu çözüm süreci ile taçlandıralım istedik. Karşı çıkanlar olduğu gibi sahiplenenlerde oldu. Güneydoğudaki halkımızın sahiplendiğini çok açık gördük” dedi.

“7 HAZİRAN SEÇİMLERİ BİR UMUTTU”
Türkiye'de yaşayan farklı ırklardaki insanların kardeş olarak yaşadıkları bir yapıyı tesis etmek istediklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizim buradaki derdimiz bu ülkede Kürt, Türk, Laz, Çerkez, 78 milyonun kardeş olduğu bir yapıyı tesis etmek istedik. Bunlar benim Başbakanlık döneminde yürüyen süreçlerdi. Tabi tüm bunlardan sonra gelinen nokta 7 Haziran seçimleri bir umuttu. Ama öyle oldu ki maalesef 7 Haziran seçimlerinden sonra arzu edilmeyen çok çok çirkin olaylar, demokrasinin çok daha güçlü geleceği beklenirken demokrasinin ülkemizde çok daha farklı şekilde taçlanacağı beklenirken çok farklı olaylar oldu” diye konuştu.

“BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ARKASINA ALAN BİR SİYASİ PARTİNİN EŞ BAŞKANIYDI”
6-7-8 Ekim olaylarını talihsiz gelişmeler olarak nitelendiren Erdoğan, “Tabi bunun öncesi sonrasında 6-7-8 Ekim olayları bu sürecin en talihsiz gelişmeleriydi. 50 vatandaşımız hayatını kaybetti. Öldürülenler Kürt’tü, öldürenler de Kürt’tü. Bunları sokaklara çeken, davet eden kimdi. Buna baktığımızda bölücü terör örgütünü arkasına alan bir siyasi partinin eş başkanı idi. Buna bu ülkede bazı egemen güçlerle ama medyada, ama sermaye çevresinde çok ciddi destekler verdiler. Alladılar pulladılar zaman geldi ellerine saz verdiler. Ve bu ülkede farklı bir sürece doğru gidildi. Diyarbakır’daki 15 yaşındaki Yasin Börü 3. kattan atılmak ve üzerinden araba geçilmek sureti ile şehit edildi. Bu süreçleri yaşadık. Ama buna ülkemizdeki birçok siyasi partiler buna ses çıkarmadılar, bu gerçekleri görmek istemediler” şeklinde konuştu.

“ELİMİZDEN NE GELİYORSA SONUNA KADAR YAPMAKTA KARARLIYIZ”
Erdoğan, “Devamında 7 Haziranı yaşadık, bu süreç parlamentoda bu süreçler devam eder, yaşar dedik. Ama bu süreç parlamentoda devam etmedi. Çok aksine şiddet tırmandı. Şiddetin tırmandırılmasından da öte bölücü terör örgütü içeriden dışarıdan ülkemizi bölme gayretlerine girdi. Şuanda gelinen noktada bu güne kadar sabır sabır ve ben çözüm süreci artık buzdolabına konmuştur. Bundan sonra devlet milletinin huzuru için refahı için üzerine düşen görevi yapmaktadır. Tüm güvenlik güçlerimiz, TSK başta olmak üzere emniyet teşkilatımız ne geliyorsa elimizden sonuna kadar yapmakta kararlıyız. Artık buralardan taviz veremeyiz” ifadelerini kullandı.

“BUNLARIN DERDİ HİZMET DEĞİL ÜLKEYİ KARIŞTIRMAK”
Halkın kendi içerisindeki terör örgütü mensuplarını ayıklaması gerektiğini kaydeden Erdoğan, “Halkımız kendi içerisindeki bölücü terör örgütü mensuplarını da ayıklamak durumundadır. Gerekirse güvenlik güçlerine bildirmelidir. Bölücü terör örgütünün mensupları bunların arasına girmek suretiyle buralarda dezonformasyon yapmak sureti ile kalkıp da halkı kandırma yoluna geldiğini sınıra dayandığını artık herkes bilmelidir. Kimse bu yalanları artık yutmuyor, kimin kim olduğunu gayet iyi biliyoruz. İşte bakın yatırımlar yapılıyor. Bu yatırımları yakanları ortada. Daha dün bir şantiyede 30 iş aracı yakıldı. Bunlar kim için yapılıyor. Bunlar o bölge için. Ama bunlar böyle bir şey dinliyor mu. Bunların Güneydoğuda yaşayan Kürt vatandaşımın dertleri ile dertlenmek diye bir dertleri yok. Yolmuş havalimanıymış gibi bir derdi yok. Bunların tek derdi var, biz bu ülkeyi nasıl karıştırırız sonra nasıl böleriz. Bir Defa bölücü değiliz falan bunların hepsi yalan. Tam manasıyla bölücüdürler, kendilerini gizliyorlar ve maalesef bu ülkede bu ülkenin de evlatlarını bir birine düşürmek gayretindeler” dedi.

İSTİKLAL MARŞI'NIN DİZELERİNİ OKUDU
Terör örgütüne karşı gerçekleştirilen operasyonlarla ilgili konuşan Erdoğan, şehitlere Allah'tan rahmet, ailelere de baş sağlığı dilediğini belirterek, “Yeri geliyor canımız çok yanıyor. şehitlerimiz oluyor. Ve ben bu şehitlerimize Allah' tan rahmet diliyorum, ailelerine sabırlar diliyorum. Bu mücadele zamanında bunların olabileceğini TSK'daki tüm evlatlarımız, kardeşlerimiz, emniyet teşkilatındaki tüm kardeşlerimiz biliyor. Bu işten zaferle çıkacağız. Zaferle çıktığımız zaman da bütün şehitlerimiz hayırla yad edilecek. İstiklal Marşı'nın 'Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda, canı cananı bütün varımı alsın da huda, etmesin tek vatanımdan benim dünyada cüda'. Bu topraklar şehit kanları ile yoğurulmuştur. Bundan sonra da şehit kanları ile yoğurulmaya devam edecektir. Askerimizin de, milletimizin de bir amacı vardır. O gaye milletin birliğidir beraberliğidir, huzurudur, refahıdır. Köşelerinden yaptıkları tahribatla, yazdıkları yazılarla bu milletin birliğini bozmaya çalışanlarda bilsinler ki bu millet onları da lanetliyor ve lanetleyecektir” dedi.

“BEŞTEPE KAÇAKTIR GİTMEM DİYENİ BEN NEDEN BEŞTEPE'YE ÇAĞIRAYIM”
Genel seçimler öncesi yetki alanını bildiğini söyleyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Seçim sürecinin içerisine giriyoruz. Cumhurbaşkanının bu konu ile ilgili yetkileri bellidir. Cumhurbaşkanı olarak yetki alanını biliyorum. Yetki alanlarımı da sonuna kadar kullanmak durumundayım. Zaman kaybetmenin peşinde olmayacağım. Nedir bu en fazla milletvekiline sahip olan partinin genel başkanına görevi verdim. İki siyasi parti ile ciddi bir süreci geçirdiler. Netice alamadılar. Şimdi ana muhalefet partisine yetki verilmeli. Bunlarla bu görüşmeler yapılmış. Ana muhalefet partisinin başındaki zat 'Beştepe’yi tanımıyorum, Beştepe kaçaktır gitmem', bütün bunları söylerken şimdi ben Beştepe’yi bilmeyeni, Beştepe’nin adresini bilmeyeni Beştepe’ye niye çağırayım ki. Tüm bu gerçekler ortada zaman kaybetmeye gerek var mı yok.”

“STAR MEDYA GRUBUNA YAPILAN SALDIRI, KİM NE KADAR ÖZGÜRLÜKLERDEN YANA ONU GÖSTERİYOR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Star Medya Grubu Başkanı Murat Sancak’a yapılan saldırıya ilişkin bir soru üzerine ise şöyle konuştu:

“Dün kendilerini aradım, gerek Murat beyle gerek Ethem beyle görüşmeler yaptım. Bu ülkede fikir hürriyetlerinden bahsedenlerin aslında özgürlüklere tahammül edemeyişlerinin en güzel ifadesidir. Burada gerek Murat beye yapılan saldırı daha önce Star Medya grubuna yapılan saldırı bir şeyi gösteriyor. Kim ne kadar özgürlüklerden yana, onu gösteriyor. Malum bölücü terör örgütünden gücünü alan partinin başındakiler de özgürlükle yatıp kalkıp, özgürlük özgürlük diyorlar ama biz hiçbir özgürlükler onlardan görmedik. Özgürlükleri savunmuş olsalar, Güneydoğu’da sandıklara saygıları olurdu. Sandıklara saygıları olmadı. Hep tehditler yapıldı. Bu tehditlerle de sandık kurullarının oluşmasına müdahil oldular. Muhtarlar tehdit edildi. Son muhtarlar toplantıma 90 kadar muhtar gelemedi. Tehdit edildiler ve gelemediler. Tabi buna karşın tedbirler ayrıca alınıyor. Murat beye çok çok geçmiş olsun, gerek koruma, gerekse şoförüne de. Allah korudu, çapraz ataşe tutulup oradan kurtulmuş olmak manidardır. Çok büyük geçmiş olsun. Zaten tehdit alıyorlardı. Zaten Star Grubu peşinizi bırakmayacağız diyorlardı. Görüldüğü gibi onlarda bir şeye inanıyor. Nedir o inandıkları; biz inandığımız yolda kararlı bir şekilde devam edeceğiz. Hele hele şu ifade çok anlamlıdır. Dağlarda, Doğu'da, Güneydoğu'da şehit olan kardeşlerimizin canları bizlerden daha değersiz değildir. Çok anlamlı bir ifade idi. Medya kendi içerisinde nasıl özgürlüklere sahip olduklarını da gösteriyor. Paralel yapının yayın organlarına bakın, birlikte dayanışma halinde oldukları yayın organlarının başlıklarına bakın. Onlarında havalarını tavırlarını görüyoruz. Milletimiz bunları güzel şekilde tevkif edilecektir. Sonunda hak batıl mücadelesinde hak galip gelecektir” dedi. 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Zonguldak Yapay zekanın bilinçsiz kullanımı güvenlik, dezenformasyon ve mahremiyet risklerini artırıyor Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Karaelmas Siber Güvenlik Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Semih Çakır, yapay zekanın sunduğu kolaylıkların yanında güvenlik, dezenformasyon ve mahremiyet risklerine dikkat çekerek dijital okuryazarlığın önemine vurgu yaptı. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Karaelmas Siber Güvenlik Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Semih Çakır, yapay zekanın günlük hayatın ayrılmaz bir parçası haline geldiğini belirterek, bu teknolojinin bilinçsiz kullanımının çeşitli riskleri de beraberinde getirdiğini söyledi. Yapay zekanın sanıldığı gibi yeni bir kavram olmadığını dile getiren Çakır, son dönemde artan kullanım alanlarıyla birlikte güvenlik ve mahremiyet konularının daha fazla gündeme geldiğini ifade etti. "Yapay zeka hayatımızın bir çok alanında var" Yapay zekanın uzun süredir hayatın içinde olduğunu anlatan Çakır, bu teknolojinin temel olarak veriler üzerinden karar verme sürecini yürüttüğünü belirterek, "Aslında yapay zeka çok iyi bir kavram gibi görünse de hayatımızda uzun bir süren beri aslında bulunmaktaydı. Son zamanlarda oldukça popüler hale geldi ve her alanda kullanılır hal almakta. Şimdi yapay zeka deyince şunu söyleyebiliriz. Yapay zeka bilgisayarların insanlardan öğrendikleri verilerle karar verme sürecidir. Bugün baktığın zaman telefonlarımızda, bankalarda, hastanelerde ve birçok alanda kullanılmakta" dedi. "Hayatımızın içine bu kadar girmiş bir teknoloji güvenlik risklerini de beraberinde getirmektedir" Yapay zekanın düşünme ve sorgulama yeteneğine sahip olmadığını vurgulayan Çakır, yanlış verilerle eğitilen sistemlerin ciddi sorunlara yol açabileceğini söyledi. Çakır, "Hayatımızın tabii ki bu kadar içine girmiş olan bir teknoloji ve hayatımıza getirdikleri kolaylıklar küçümsenemez bir gerçek ve her anda şu an yapay zeka kullanıyoruz. Ve gündemdeki aslında diğer bir soru da şu olabilir, güvenlik. Yani güvenlik riskleri nelerdir? Çünkü hayatımızın içine bu kadar girmiş bir teknoloji her anda var olması güvenlik listenin de beraberinde getirmektedir. Yapay zeka düşünmez. Sorgulamaz. Sadece girdi olarak verilen verilerle sonuç üretir" ifadelerini kullandı. "Yanlış veri üzerinden eğitim gerçekleşirse zararlı sonuçlar doğurabilir" Yanlış veri ve dezenformasyonun yayılmasında yapay zekanın etkisine değinen Çakır, dijital okuryazarlığın bu noktada kritik öneme sahip olduğunu dile getirdi. Çakır, "Bu kapsamda siz ne kadar yanlış bir veri verirseniz ve bu yanlış veri üzerinden eğitim gerçekleşirse o zaman kullanıcıya yanlış yönlendirmeler hatta zararlı sonuçlar doğurabilir. Yapay zekanın bu noktada okuryazarlığı çok önemli bir husus. Çünkü çok hızlı bir giriş yapmış oldu hayatımıza" şeklinde konuştu. "Kullanıcılar bilinçli yada bilinçsiz mahremiyet teşkil edecek verilerini verebiliyor" Yapay zekanın gerçekçi ama doğru olmayan içerikler üretebildiğine dikkat çeken Çakır, bu durumun dolandırıcılık ve mahremiyet ihlallerini artırdığını belirtti. Çakır, "Şimdi yapay zeka bir lafa çok gerçekçi. Ama tamamen yanlış haberler, görüntüler hatta ve hatta bu görüntülerle beraber sesleri de üretebilir hale geldi. Aynı zamanda yanlış bilgin yanında suç oranında da artış var. Yani dolandırıcılık faaliyetleri. Dolandırıcılık faaliyetlerinde işte birinin sesini veya görüntüsünü alıp bu görüntü, Deep Fake dediğimiz buradaki görüntü ve içerikleri kişinin yani bunu kullanan kişinin vermiş olduğu direktifler doğrultusunda üreterek insanlar kandırılabilip suça hatta suça yönlendirmede gerçekleştirebiliyor. Diğer bir husus da bu noktada mahremiyet. Yani kişiye ait, kişiye özel olan demek olan mahrumiyet kavramında kişisel verilerimizde izinsiz analiz edilebiliyor. Bunu bilinçli veya bilinçsiz şekilde kullanıcılarımız ne yazık ki mahremiyet teşkil edecek, sıkıntı oluşturabilecek alanlarda verilerini kişiler verebiliyor" şeklinde konuştu. "Manavdan iyi ürün için tavsiyede bile bulunabiliyor" Yapay zekanın tamamen tehlikeli olarak görülmemesi gerektiğini vurgulayan Çakır, sağlık ve eğitim alanlarındaki olumlu uygulamalara dikkat çekti. Çakır, "Her gördüğünüz, duyduğunuz her şeye güvenmeyin. Tamamen tehlikeli diyemeyiz yapay zekaya. Neden? Çünkü iyi örnekleri yok mu? Çok iyi örnekleri var. Bunu nerede görüyoruz? Sağlıkta görüyoruz. Yani sağlıkta erken teşhis. Aynı zamanda eğitimde görüyoruz. Eğitimde çok güzel uygulamalar başladı. Kişiye özel öğrenme modelleri, yine yapay zeka tabanlı sistemlerle algoritmalar kullanılarak gerçekleştirmeye başladı. Yine engellilerle ilgili büyük kolaylıklar, sosyal hayatta yaşantımızda birtakım kolaylıklar yapay zeka ile gerçekleştirebiliyoruz. Hatta işte en büyük sıkıntımız bir manava gittiğiniz zaman işte bir meyve alacaksınız karpuz diyelim bunun bir görüntüsünü çekip sizin adınıza oradaki en iyi ürünü seçip size bir tavsiyede bulunabiliyor" ifadelerini kullandı. BEUN’de yapay zeka farkındalık etkinlikleri düzenleniyor Üniversite bünyesinde yapay zeka ve dijital güvenlik konusunda çalışmalar yürüttüklerini aktaran Çakır, farkındalık eğitimlerinin sürdüğünü belirtti. Çakır, "Üniversite olarak neler yapıyoruz? Üniversite, biz bünyesinde Karaelmas Siber Güvenlik Uygulama Araştırma Merkezi olarak birçok etkinliğe imza atıyoruz. Başta Rektörümüz Prof. Dr. İsmail Hakkı Özölçer önderliğinde üniversitemizde birçok farkındalık eğitimleri, seminerler, ulusal kongreler düzenledik ve olabildiğince de sadece üniversite öğrencilerimize yönelik değil hem personellerimize hem de halkımıza yönelik programlarla bu farkındalığı, yapay zeka ve teknoloji kullanımı, özellikle dijital alandaki kullanımla ilgili halkımızı bilinçlendirme faaliyetlerine devam ediyoruz" dedi. Çakır, yapay zekanın kontrolsüz kullanımından kaçınılması gerektiğini vurgulayarak, özellikle gençlerin her işi yapay zekaya bırakma alışkanlığından vazgeçmesinin önemine dikkat çekti. Çakır, "Buradaki sorun aslında teknoloji ve yapay zeka değil, yine bunun kontrolsüz kullanımı. Okuryazarlık çok önemli bir kavram. Ve şu an görülüyor ki gençlerde de üniversitede biraz tabii ki öğretim üyesiyiz biz derslere giriyoruz. Derse girdiğimiz zaman şunu görüyoruz. Her şeyi yapay zekaya bırakma durumu var. Bu anlayıştan bir defa vazgeçmemiz gerekiyor" şeklinde konuştu.
İstanbul Pendik’te Işıl Öykü Dinç’in hayatını kaybettiği kazaya ilişkin sanığın yargılanmasına devam edildi Pendik’te 15 yaşındaki Işıl Öykü Dinç’in hayatını kaybettiği, kazaya ilişkin ’Taksirle ölüme neden olma’ suçundan 2 yıldan 6 yıla kadar hapsi istenen sanık Ömer Faruk Ballı 2. kez hakim karşısına çıktı. Olay, 18 Mayıs’ta Kaynarca Mahallesi Erol Kaya Caddesi Tuzla istikametinde meydana geldi. 34 KAB 356 plakalı otomobilin sürücüsü Ömer Faruk Ballı (26), yolun karşısına geçmek isteyen Işıl Öykü Dinç’e çarptı. İhbar üzerine olay yerine sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. Yapılan müdahalelere rağmen Dinç olay yerinde hayatını kaybetti. Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma tamamlandı. Ömer Faruk Ballı’nın (26) ’Taksirle ölüme neden olma’ suçundan 2 yıldan 6 yıla kadar hapsi istenmişti. Anadolu 56. Asliye Ceza Mahkemesinde bugün görülen davaya, tutuksuz sanık Ömer Faruk Ballı, hayatını kaybeden Işıl Öykü Dinç’in annesi Özlem Dinç, baba Yunus Dinç, taraf avukatları ve Kadıköy’de öldürülen Mattia Ahmet Minguzzi’nin annesi Yasemin Minguzzi katıldı. Işıl Öykü Dinç’in arkadaşları ve yakınları destek için duruşma salonu dışında bekledi. "Aracın çok hızlı olduğunu düşündüm" Tanık Mürvet Aydın, "Her iki tarafı da tanımıyorum, o gün pikniğe gitmiştik. Olay anını görmedik, kazadan sonra kızın yerde olduğunu gördük, beş dakika kimse gelmedi. Beş dakika sonra polisler geldi. Polis nabzına dokundu kızın öldüğünü biz doktor hemşire var mı diye bağırdık, bir kız veteriner olduğunu söyledi tekrar nabzını baktı. Öldüğünü söyledi. Çarpma sesi çok yüksekti, bu yüzden aracın çok hızlı olduğunu düşündüm ancak görmedim" şeklinde konuştu. "Çarpan araçtan biri indi mi bilmiyorum" Tanık Remzi Özdemir, "Ben sahilde yürüyüş yapıyordum. Işıklarda bir çarpma sesi duydum, kafamı çevirdiğimde birisinin uçtuğunu gördüm, hemen telefonumu çıkarıp 112’yi aradım. İlk başta bir kaç kişi vardı sonra kalabalıklaştı. Doktor yokmu, ilk yardım bilen birisi yok mu diye bakındık, kimse olmayınca ambulansı bekledik. 12-13 dk sonra ambulans geldi. Aracın çok hızlı olduğunu çarptığı nokta ile savrulduğu nokta ile arasındaki mesafeden anladım. Çarpan araçtan biri indi mi bilmiyorum" ifadelerini kullandı. "Polis nabzına baktı ölmüş dediler" Tanık Yıldız Pınarbaşı, "O gün biz orada piknik yapıyorduk. Büyük bir gürültü duyduk. Motor arabaya çarptı sandık çünkü çok büyük bir ses geldi. Sonra baktık çocuk orada yatıyordu. Polis nabzına baktı ölmüş dediler. Ben kaza anını görmedim. Arabalar birbirine çarptı zannettik çünkü o kadar yüksek bir ses geldi" dedi. Işıl Öykü Dinç’in annesi Özlem Dinç, şikayetinin devam ettiğini ifade ederek, sanığın tutuklu yargılanmasını talep etti. Ara kararını açıklayan mahkeme, olay yeri ile çevresinin fotoğraf ve video kayıtları alınarak trafik bilirkişisince kroki çizilmesi için yazı yazılmasına ve Trafik İhtisas Dairesi’nden kusur raporu aldırılmasına karar verdi. Hakim, olaya müdahale eden polis memurlarının tespit edilerek bir sonraki celse beyanlarının alınmasına hükmetti. Duruşma, 17 Nisan’a ertelendi.