GÜNDEM - 25 Şubat 2015 Çarşamba 18:57

Fırat Çakıroğlu'nun annesi konuştu

A
A
A
Fırat Çakıroğlu'nun annesi konuştu

Ege Üniversitesi'nde çıkan olaylarda öldürülen Ülkü Ocakları temsilcisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu'nun annesi Özlem Erdem, "İntikam, taşla, sopayla alınmaz. Fırat gibi bilgi sahibi olup, kalemleriyle bir şey yapsınlar. Bu sağ sol davası değildir" dedi.

Geçen cuma günü meydana gelen olayda Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü 4. sınıf öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu hayatını kaybetmişti. Çakıroğlu, 4 gün önce binlerce kişinin katıldığı törenle İzmir’de toprağa verilmişti.

Çakıroğlu'nun Bursa’da yaşayan annesi Özlem Erdem, 2002 yılından bu yana eşinden ayrı yaşadığını, son 5 yıl içinde babasını, amcasını, amcakızını ve en son oğlunu kaybettiğini söyledi. Acıların peş peşe geldiğini belirten Erdem, “Çok yoğun geçiyor, bütün duyguları aynı anda yaşıyorum. Yüreğimdeki acıyı aynı anda, mutluluğu aynı anda yaşıyorum. Müthiş yüreğim yanıyor, çok acı çekiyorum. Halen kabullenemiyorum. Ama bir taraftan da o sevgi selini görünce bu beni çok mutlu ediyor. Fırat'ın sevildiğini biliyordum, ama bu kadar sevildiğini, bu kadar bir kalabalık topluluğu geleceğini ben düşünmemiştim. Duyuyorum, bazı yerlerde Fırat’ın adını yaşatmaya devam ediyorlar. Bir çok salona Fırat’ın adını vermişler. Bir Türkmen bebeğe Fırat Yılmaz adını vermişler, çok duygulandım. Fırat’la gurur duyuyordum, artık herkes gurur duyuyor” dedi.

“BU SAĞ SOL DAVASI DEĞİL”

Ege Üniversitesi’nde yaşanan üzücü olayın sağ sol çatışması olmadığına dikkat çeken Özlem Erdem sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu sağ sol davası değildir. Biz ailece zamanında halk adamı diye Ecevit’in partisini tutuyorduk. Oğlum gençliğinin verdiği heyecanla MHP’ye yaklaştı. Demokratik bir aileydik Anne baba CHP’li, ama oğlumuz MHP’li. Böyle olmasından her zaman gurur duydum. Çünkü bu dönemde vatanını, toprağını, ülkesini seven insanlar. Eski faşist damgasını yiyen MHP yok artık. Daha bilgili, daha okumuş oranı yüksek gençler var. O yüzden karşıt görüşler denmesine ben çok üzülüyorum. Onun ileriye dönük idealleri vardı. Zaman zaman küçük çatışmalarımız olsa da hep ortada buluştuk. Bizi birleştiren ortak noktamız millet, bayrak ve Atatürk sevgisiydi. Altını çiziyorum, bunu yapanlar benim oğlumu öldürenler PKK yandaşlarıdır. Bizim vatanımızı bölmek isteyen PKK yandaşları işledi bu cinayeti. Ben Diyarbakır’da kaldığım dönemde, benim en samimi arkadaşım Kürt arkadaşımdı. Bütün sırlarımı paylaştığım arkadaşım Kürt idi. Ancak bunu yapanlar vatanı bölmek isteyen hainler. Bunu yapanlar, ortalığı karıştırmak, fitne çıkarmak, barışı huzuru bozmak isteyen insanlardır. Benim oğlumun mücadelesi karşıt görüşe karşı değil, bayrağımızı yakan, Atatürk büstlerini yıkan, vatanımızı bölmeye çalışan bu hainlere karşıydı. Hep diyordu, 'Anne, ben üzerimi değiştireceğim, merak etme sen' diyordu. Böyle konuşuyorduk ama, ölümüyle değiştireceğini hiç düşünmemiştim” dedi.

“2 YILDIR TEHDİT ALIYORDU”

Acılı anne Özlem Erdem, oğlunun uzun süredir tehdit aldığını, bunu okul yönetiminden polislere kadar herkesin bildiğini iddia etti. Oğlunun sınavlara bile arkadaşlarının koruması eşliğinde girdiğini savunan Özlem Erdem, şunları ifade etti:
“Oğlum okuduğu üniversitede Atatürkçü Düşünce Derneği’nin organize ettiği bir yürüyüşe katılmış ve bunu Facebook adresinde fotoğrafla birlikte paylaşmış. Bu fotoğrafın altında “Ege’de ya ezeceğiz, ya ezeceğiz” yazılı tehdit mesajları vardı. Uzun zamandan bu yana bu sıkıntıları devam ediyormuş, ama bunların hiçbirini bana söylememişti. Bu kadar vahim durumda olduğunu bilmiyordum. Aklım hep onda kalıyordu, yüreğim hep ağzımda yaşıyordum. Hep onun ölüm haberini alacağım korkusuyla yaşıyordum. Bu nedenle bana çok fazla anlatmıyordu. Ama şunu söylemişti: ‘Anne, kampusta birçok şenlik adı altında, çadırların içerisinde kaleşnikof tüfekler ve birçok silahlar bulunduruluyor. Biz arkadaşlarla birlikte emniyete gittik, rektörlük bize izin vermeden biz müdahale edemiyoruz’ dediler. Rektöre söyledik rektör hiçbir şey yapmıyor’ demişti. Oğlum Oktay Vural’a kadar herkesi aramış. 2 defa Oktay beyle görüşmüş bu konuyla ilgili. Ama maalesef hiçbir şekilde önlem alınmamış. Bu gerçekten çok üzücü bir durum. Maalesef beklenen sonuç yaşandı, zaten beklenen sonuç buydu. Tehdit vardı. Her şey vardı. Şikayetçi oldum, ihmali olan herkesten şikayetçiyim. Oğlumun vesikalık şeklinde fotoğraflarını asıp üzerlerine çarpı işaretleri yaparak okuldaki sınıflara asmışlar. Bunların hepsini ifademde dile getirdim. Diğer davaları da avukatlar takip ediyor."

“UMARIM BOŞUNA ÖLMEMİŞTİR”

Acılı anne, “Fırat çok farklı bir çocuktu. O zaman da böyle sevgi doluydu. Şimdi resimlerde kalan gözlerinin içi o zaman da gülüyordu. Tuttuğunu koparan bir çocuktu. Çok hareketliydi adı gibi. Fırat gibi yerinde durmaz, deli doluydu. Nasıl Fırat nehri deli doluysa oğlumda öyle bir çocuktu. 6 sene Diyarbakır’da kaldık, ilkokulu orada okudu. Daha sonra öğretmen olarak Almanya’ya gittim, o dönemde benimle birlikte geldi. Üniversiteyi ikinci denemesinde kazandı, okumayı çok seviyordu. Bu yüzden tarih bölümüne büyük bir heyecanla kayıt oldu. Okulunu da çok seviyordu. Derslerinde çok başarılı ve okul birincisiydi. Formasyon derslerinin hepsini alsa bile, ‘Anne, ben senin gibi öğretmen olamam, ben senin kadar sabırlı değilim’ derdi. Aklında akademisyen olmak vardı. Almanya’da Gülay isminde arkadaşım var. Ona seneler önce, ‘Gülay teyze, ben asker olacağım ve şehit düşeceğim’ demiş. Seneler sonra arkadaşım bana bunları söyledi. Benim dedem var, Akşehir’liyiz biz. Dedem Yeşil Ahmet diye bilinir. Akşehir’in ikinci Nasrettin hocası derlerdi. O da 1970 senesinde sağ sol davasının ilk kurbanlarından biri oldu. Öldürüldü. Büyük ağabeyim facebook’ta onun resmini paylaşmış. Fırat, resmin altına, “Ben de Yeşil dedeme çekmişim” şeklinde bir yorum yapmış. Şimdi parçaları oturtuyorum. Bana göre burada bir görevi vardı Fırat’ın. Bunların hepsini bir araya getirdiğimde, bunu düşünüyorum. Fırat dünyaya bu görevi yerine getirmek için geldi. Bana hep, ‘Anne, merak etme, ben bu düzeni değiştireceğim. Yarın öbür gün bir yerlere geleceğiz. Mutlaka bu düzeni değiştireceğim. Sen hiç merak etme’ derdi. Ben bunu Fırat’ın ölümüyle yaptığını düşünüyorum. Gerçekten Türkiye’yi ayağa kaldırdı. Umarım bu bir başlangıç olur. Olumsuz giden bütün olaylara bir son olur. Birlik oluruz. Çünkü beraberlik çok önemli vatan için birlik olmak zorundayız yoksa başa çıkamayız. İnsanlar bazı şeyleri anladı. Umarım Fırat diğer gençlerimiz gibi boşuna ölmemiştir” diye konuştu.

“KEŞKE BU KALABALIK ÖLÜMÜNE DEĞİL DÜĞÜNÜNE GELSEYDİ”

Fırat’ın mezuniyetinin ardından emekli olmayı arzuladığını anlatan acılı anne, “Bu olaydan sonra kesinlikle sağlığım el verdiği sürece devam edeceğim öğretmenliğe, Fırat gibi daha birçok gencin yetişmesi için elimden ne gelirse yapacağım. Vatan sevgisi, bayrak sevgisi, Atatürk sevgisi olan, cumhuriyetine sahip çıkan gençler yetiştirmek istiyorum. Ancak bu şekilde düze çıkacağımızı düşünüyorum. Fırat’ın öncelikli hedefi, okulunu bitirip iyi bir iş sahibi olmaktı. 5 yıllık çok iyi giden bir ilişkisi vardı. Ailece görüştüğümüz çok sevdiği bir nişanlısı vardı. Nişanlısı sanat tarihinde okuyordu. Ancak deşifre olmasın diye Fırat onunla okulda el ele bile yürümezdi. Bir an önce evlenmek hayaliydi. Cenazesindeki kalabalığı görünce keşke bu kalabalık ölümüne değil düğününe gelseydi diye düşündüm. Onunla her zaman gurur duydum en güzel yere geleceğini biliyordum. Öyle de oldu. Umarım şehit mertebesine ulaşmıştır. İlk kez bir MHP taziyesine CHP’liler de geldi. Bu beni çok mutlu etti. Çünkü sağcısı, solcusu, vatanı, milleti bayrağını seven herkes birlik olmalı” dedi.

"İHMALİ OLANLARDAN ŞİKAYETÇİYİM"

Oğlunun ölümüyle ilgili ihmali olan herkesin gerekli cezayı alması gerektiğini dile getiren Özlem Erdem şunları söyledi: 

"Hakkımızı arayacağız. Oğlumun ölümüyle ilgili kimin ihmali varsa, kim bu konuda suçluysa ceza almasını istiyorum. Sağduyu çağrısında bulunuyorum; Fırat'ın bu ölümü güzel bir şekilde anılmasını istiyorum. 'İntikamı bu şekilde alamazsınız, kendinizi bilgiyle donatacaksınız, taşla sopayla bir yerleri yıkmayla bunu elde edemezsiniz. Tam tersine Fırat'ıma zarar verirsiniz. Çünkü Fırat mertti, yiğitti, vatanını, milletini seven delikanlıydı, benim gibi. Kendisini o şekilde yetiştirdim. Onlar da Fırat gibi bilgi sahibi olsun, kalemleriyle bir şey yapmaya çalışsınlar”. 

BERKTUĞ ÖNCÜ

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir İzmir’den İspanya’ya uzanan ‘eğitim’ köprüsü İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ), uluslararası alandaki iş birliklerine bir yenisini daha ekleyerek İspanya merkezli Cervantes Enstitüsü ile protokol imzaladı. Öğrencilere yeni eğitim fırsatlarının sunulması, iki ülkenin kültürünü yansıtacak ortak sanatsal ve akademik etkinliklerin düzenlenmesi hedefiyle yapılan anlaşmaya, İEÜ Rektörü Prof. Dr. Yusuf Hakan Abacıoğlu ve İstanbul Cervantes Enstitüsü Müdürü Fernando Martinez Vara de Rey imza attı. Protokol kapsamında, akademisyenlerin ve öğrencilerin kişisel gelişimlerini hızlandırmak amacıyla stratejik çalışmalar yapılarak yol haritası belirlenecek. İspanya’daki üniversitelerle iş birliği ve diyaloğun artırılması için girişimlerde bulunulacak. İspanyolca dil sınavlarında (DELE) alınacak sertifikaları artırmaya yönelik ortak çalışmalar gerçekleştirilecek. Bilimin yanı sıra kültürel anlamda da karşılıklı olarak sergi, panel ve söyleşi gibi etkinlikler düzenlenerek Türk ve İspanyol kültürünün daha geniş kesimlere ulaşması hedeflenecek. İmza törenine geniş katılım İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşen protokol imza törenine; İspanya Ankara Büyükelçisi Cristina Latorre Sancho, İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve İEÜ Mütevelli Heyet Üyesi Emre Kızılgüneşler, İspanya Ankara Büyükelçiliği Eğitim Programları Direktörü D. Gilberto Terente Fernndez, İspanya İzmir Fahri Konsolosu Muharrem Hilmi Kayhan, İEÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Efe Biresselioğlu, Uluslararası İlişkiler Ofisi Müdürü Hülya İncekara, Yabancı Diller Yüksekokulu Müdür Yardımcı Özge Coşkun Aysal, Uluslararası İlişkiler Temsilcisi Mehmet Şenbağcı, İspanyol Dili Koordinatörü Dilek Amet ve İspanyolca öğretim görevlileri de katıldı. "Akademik üretim artacak" Törende konuşan İEÜ Rektörü Prof. Dr. Abacıoğlu, üniversite olarak öğrencileri ve akademisyenleri küresel dünyanın dinamiklerine en iyi şekilde hazırlamak için çalıştıklarını söyleyerek, "Dünyaca saygın kültür ve dil kurumlarından biri olan Cervantes Enstitüsü ile imzaladığımız iş birliği protokolü, üniversitemizin uluslararasılaşma vizyonu açısından son derece değerli ve stratejik bir adım. Bu protokol sayesinde öğrencilerimize sadece yeni bir yabancı dil öğrenme fırsatı sunmakla kalmıyor; aynı zamanda farklı kültürleri tanıma, uluslararası akademik ve kültürel ağlara dahil olma imkânı da sağlıyoruz. Akademisyenlerimiz açısından da bu iş birliği, İspanya’daki üniversiteler ve akademik çevrelerle daha güçlü ilişkiler kurma, ortak projeler geliştirme açısından önemli fırsatlar sunacak" diye konuştu. "Çok kültürlü bakış açısı kazanacaklar" Prof. Dr. Abacıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Üniversiteler, aynı zamanda kültürler arasında köprü kuran kurumlardır. Cervantes Enstitüsü ile birlikte hayata geçireceğimiz sergi, panel ve söyleşi gibi kültürel etkinlikler sayesinde öğrencilerimizin çok kültürlü bir bakış açısı kazanmasına katkıda bulunacağız. Öğrencilerimizi dünyaya açan, onları uluslararası düzeyde rekabetçi ve donanımlı bireyler haline getiren iş birliklerini artırarak sürdüreceğiz. Cervantes Enstitüsü ile başlattığımız bu değerli ortaklığın, üniversitemiz için uzun vadeli ve kalıcı kazanımlar sağlayacağına yürekten inanıyorum." "İzmir, özel bir yere sahip" İstanbul Cervantes Enstitüsü Müdürü Fernando Martinez Vara de Rey, İEÜ ile imzalanan protokolden büyük mutluluk duyduklarını ifade ederek, bu güçlü akademik ve kültürel bağın kendileri için çok kıymetli olduğunu söyledi. Vara de Rey, "İzmir; zengin tarihi, kültürel çeşitliliği ve dinamik genç nüfusuyla her zaman özel bir yere sahip. İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin vizyonu ve uluslararasılaşmaya verdiği önem, bu iş birliğini daha da anlamlı hale getiriyor. Bu anlaşma sayesinde Türk ve İspanyol kültürlerini, gençler aracılığıyla birbirine daha da yakınlaştıracağımıza inanıyorum. Öğrencilerin dil öğrenimi, kültürel etkileşimi ve uluslararası deneyim kazanmaları için etkili adımlar atacağız. Bu protokolün uzun soluklu ve verimli olmasını; her iki ülke için de güzel sonuçlar doğurmasını diliyorum" ifadelerini kullandı.
Kocaeli 7 kişinin can verdiği olayda kan donduran kaçış planı Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde 7 kişinin hayatını kaybettiği parfüm fabrikası yangınına ilişkin hazırlanan iddianamede, şüphelilerin kaçırılmasına yönelik planlara yer verildi. Şüpheli Ali Osman A.’nın firma sahiplerini saklayan kişiye, "Canlarını sıkmasınlar, rahat olsunlar. Onları çok sağlam şekilde karşıya geçireceğiz. Maddi imkanımız ve gücümüz var. En kötü ihtimalle avukatları devreye sokacağız, suçu babaları üstlenecek. Onlara bir şey olmayacak. Bu konuşmalarımı yeğenlerime ilet" dediği iddia edildi. Olay, 8 Kasım’da Dilovası Mimar Sinan Mahallesi’ndeki Ravive Kozmetik isimli iş yerinde meydana geldi. Patlamanın ardından çıkan yangında Hanım Gülek (65), Esma Dikan (65), Şengül Yılmaz (55), Tuncay Yıldız (48), Tuğba Taşdemir (18), Nisa Taşdemir (17) ve Cansu Esatoğlu (16) yaşamını yitirdi. Soruşturma kapsamında gözaltına alınan 11 şüpheliden şirket sahibi Kurtuluş Oransal, şirket yetkilileri İsmail Oransal, Altay Ali Oransal, Aleyna Oransal ve Gökberk Güngör, "Olası kastla öldürme" suçlamasıyla, Ali Osman A. ve Onay Y., "Suçluyu kayırma" suçlamasıyla tutuklandı. Şüphelilerden H.E., G.B., Ö.A. ve Güven Demirbaş, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Soruşturma sürecinde tutuklanan firma sahibi Kurtuluş Oransal ise cezaevinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Olayın ardından ihmali olduğu değerlendirilen SGK ve İŞKUR yetkilileri açığa alındı. Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 91 sayfalık iddianamede, İsmail Oransal, Altay Ali Oransal, Aleyna Oransal ve Gökberk Güngör hakkında "Olası kastla öldürme" suçundan 7’şer kez müebbet, "Nitelikli mala zarar verme" suçundan ise 3’er kez 6 aydan 4 yıla kadar hapis cezası istendi. 8 sanığın "Bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma" suçundan 22 yıl 6’şar aya kadar, 4 sanığın "Suçluyu kayırma" suçundan 5’er yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edilen iddianamede, ayrıca Ümit Ç., Ünal A., Muhammet D., Seyfullah Ç., Güven D., Caner Özgür Y., Özcan Y., Özkan Y. hakkında "Bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma", Ali Osman A., Onay Y., Ömer A. ve Abdurrahman B’ın ise "Suçluyu kayırma" yönünden haklarında dava açılması istendi. "Sigortası olmayanları denetimde eve gönderdiler" İddianamede ifadesi yer alan işçilerden Keriman Miskin, 4 yıldır çalıştığı iş yerinde hiçbir eğitim almadığını ve koruyucu kıyafet verilmediğini belirterek, "İşletmede resmi bir sorumlu yoktu. Sigorta denetimine sadece bir kez gelindi. Bu denetimde de iş yeri sahibi Kurtuluş Oransal, yalnızca sigortası olanların kalmasını söyleyerek, benim gibi sigortası olmayan tüm çalışanları evine gönderdi. Maaşlarımız elden veriliyordu" dedi. Yaralı kurtulan işçi Ayten Aras, patlama anında ölen Nisa Taşdemir ve Esma Dikan’ın krem dolumu yaptıklarını söyledi. Aras, "Bize koruyucu elbise verilmedi, evden geldiğimiz kıyafetlerle çalışıyorduk. Kurtuluş Oransal 4 yıldır sigorta vaadinde bulundu ama yapmadı. Günlük 800 TL yevmiye ile çalışıyorduk" ifadelerini kullandı. Olay günü tesiste bulunan 16 yaşındaki Z.H. ise "Olay günü ikinci katta, iş yerinin ortasında bulunan tankerde parfüm karışımı yapılıyordu. Kimyevi maddeleri karıştıran bir alet vardı. Biz parfüm kutusu kapatırken bir anda patlama yaşandı" diye konuştu. Acılı aileler: "Cenazeleri DNA testiyle teşhis edebildik" Yangında çocuklarını ve eşlerini kaybeden ailelerin ifadeleri ise yürekleri dağladı. 17 yaşındaki kızı Nisa’yı kaybeden baba Vedat Taşdemir, "Kızım paketleme personeli olarak girdi ancak imalat işinde de çalıştırıldığını öğrendim. İmalat yapıldığını bilseydim kızımı asla göndermezdim. Kızımın vefat ettiğini, oğlumdan alınan DNA örnekleri sonucu öğrenebildik" dedi. Eşini kaybeden Aytekin Gikan, yangın söndürüldükten sonra içeride cesetler olduğunu öğrendiğini, hastaneleri aradığını ancak eşini bulamadığını, vefat ettiğini sonradan anladığını belirtti. Hanım Gülek’in eşi Metin Gülek ve Cansu Esatoğlu’nun babası İbrahim Esatoğlu da yakınlarının cansız bedenlerini ancak İstanbul Adli Tıp Kurumu’nda yapılan DNA eşleşmeleri neticesinde teşhis edebildiklerini ifade etti. "İlkokul öğrencilerini bile çalıştırdıklarını biliyorduk" Tanık İ.A., mahalleli olarak iş yerinden yayılan kimyasal koku nedeniyle şikayetçi olduklarını belirterek, "Yaşı küçük çocukları, paraya ihtiyacı olan kadınları sigortasız çalıştırıyorlardı. İlkokul öğrencilerini bile çalıştırdıklarını biliyorduk. Gerekli kurumlara şikayet edilmesine rağmen nasıl üretim yaptıklarını anlamadık" şeklinde ifade verdi. "Kurtuluş Oransal bana, ’Yangından haberim var, yoldayım’ dedi" İş yeri çalışanı H.E. ise ifadesinde, olayın ardından Kurtuluş Oransal’ı arayıp yangını bildirdiğini, kendisinin nerede olduğunu sorduğunu ve acilen gelmesi gerektiğini söylediğini ifade etti. Bunun üzerine Oransal’ın "haberim var" dediğini, yolda olduğunu söylediğini, konuşma bittikten 5-10 dakika kadar sonra Kurtuluş Oransal’ın kendisini arayarak içeride kimsenin kalıp kalmadığını sorduğunu, tam sayıyı bilmediğini ancak içeride kalan en az üç kişi olduğunu söylediğini kaydetti. "2025 yılının ağustos ve eylül aylarında kuruma sadece 8 personelin çalıştığı bildirildi" Mali müşavir M.Ç. de, firmanın kuruluş ve işleyiş sürecine dair bilgiler verdi. M.Ç., Ravive Kozmetik’in resmi sahiplerinin İsmail ve Altan Ali Oransal olduğunu, baba Kurtuluş Oransal’ın ise kağıt üzerinde yetkisi bulunmadığını söyledi. Kurtuluş Oransal’ı 2010 yılında Düzce’de çalıştığı fabrikadan "usta makinacı" olarak tanıdığını belirten M.Ç., Dilovası’ndaki tesiste çalışan işçilerin sigorta işlemlerinin gayriresmi yöntemlerle iletildiğini anlattı. Tanık M.Ç., "İşçilerin kimlik numaralarını İsmail Oransal WhatsApp veya mail yoluyla gönderiyordu. Sigorta girişlerini bu bilgilere göre yapıyordum. 2025 yılının ağustos ve eylül aylarında kuruma sadece 8 personelin çalıştığı bildirildi" dedi. Fabrikanın Dilovası’nda faaliyete geçtiği günden bu yana iş sağlığı ve güvenliği hizmeti almadığını belirten M.Ç., "Normal şartlarda işverenin anlaştığı İSG firmasına düzenli ödeme yapması gerekir ancak bana bu firmadan herhangi bir hizmet faturası gelmedi. Fabrikanın açıldığı ve üretime başladığı tarihten itibaren iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili herhangi bir bildiri veya fatura tarafıma ulaşmadı" ifadelerini kullandı. "Çocuklarım, babalarını kendilerini uzak tutmak için bu iş yerini açtı" Kurtuluş Oransal’ın eski eşi A.A. ise şirketin kuruluş amacına dair iddialarda bulundu. Kurtuluş Oransal’ın borçlu ve sorumsuz bir yapısı olduğunu öne süren A.A., çocuklarının babalarını kendilerinden uzak tutmak ve "sokakta kalmaması" için bu iş yerini açtıklarını anlattı. Çocukları İsmail ve Altay’ın bu şirketin işleri ile hiç uğraşmadıklarını ve takip etmediklerini aktardı. A.A., patlamanın meydana geldiği iş yerine alınacak personeli Kurtuluş Oransal’ın kendisinin seçtiğini, iş yerinde üretilen ürünler ile yine Kurtuluş Oransal’ın ilgilendiğini, Kurtuluş Oransal’ın daha önce kozmetik sektöründe çalıştığı için burada bir çevre edindiğini ve kendisine pazar oluşturduğunu, iş yerinin tamamen Kurtuluş Oransal’ın kontrolü altında iş yapıldığını beyan etti. "Laptobu bana getirir misin? Ben birkaç gün bu işlerle uğraşacağım, avukatlarla ilgileneceğim" İddianamede ifadesine yer verilen LYKKE Kozmetik ortaklarından şüpheli Gökberk Güngör de olay günü yaşananları ve İsmail Oransal’ın bilgisayarını aldırmasını anlattı. Aleyna Oransal’ın şirkette yüzde 50 ortaklığı bulunduğunu belirten Güngör, olay günü Aleyna’nın kendisini aradığını belirterek, gayet sakin bir ses tonuyla ’Fabrikada yangın çıkmış’ diyerek görüşmeyi sonlandırdığını söyledi. Bu görüşmeden yaklaşık yarım saat sonra İsmail Oransal’ın kendisini arayarak, "İş yerimdeki laptobu bana getirir misin? Ben birkaç gün bu işlerle uğraşacağım, avukatlarla ilgileneceğim. Sen benim odada, masanın üstünde bulunan laptobu alıp evime getir" dediğini aktardı. Güngör, bu talep üzerine laptobu alarak Oransal’a teslim ettiğini kaydetti. "Suçu babaları üstlenecek, onları yurt dışına kaçıracağız" İddianamenin en çarpıcı bölümlerinden birini ise şüphelilerin kaçış planına dair detaylar oluşturdu. Şüpheli Onay Y. ifadesinde, Ali Osman A’nın kendisini arayarak, "Olanları duydun mu? Benim yeğenler bir olaya karışmışlar" dediğini ve onları misafir edip edemeyeceğini sorduğunu belirtti. Bu görüşme üzerine Ömer A. isimli kişiyi arayarak 1 haftalık ev ayarlamasını istediğini anlatan Y., daha sonra Tekirdağ’da İsmail Oransal, Altay Ali Oransal ve Abdurrahman Bayat ile buluştuğunu söyledi. Eve girdikten sonra televizyonda "Kocaeli’de patlama" başlıklı haberleri gördüğünü ifade eden Y., bunun üzerine Ali Osman A’yı görüntülü aradığını kaydetti. Y., Ali Osman A’nın görüşme sırasında kendisine şunları söylediğini iddia etti: "Canlarını sıkmasınlar, rahat olsunlar. Onları çok sağlam bir şekilde karşıya geçireceğiz. Maddi imkanımız ve gücümüz var. En kötü ihtimalle biz avukatları devreye sokacağız, suçu babaları üstlenecek. Onlara bir şey olmayacak. Bu konuşmalarımı yeğenlerime ilet."
İstanbul 51Talk, gençleri Birleşmiş Milletler’in iklim sahnesine taşıyacağını duyurdu Çevrimiçi İngilizce öğrenme platformu 51Talk, Birleşmiş Milletler’e bağlı bir gençlik konuşma girişiminde yer aldığını duyurdu. Çocuklar için çevrimiçi bire bir İngilizce öğrenme platformu olan 51Talk, uluslararası topluluğundan genç öğrencilerin 15-21 Kasım 2025 tarihleri arasında Brezilya’nın Belém şehrinde düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP30) sırasında BM’ye bağlı bir gençlik konuşma girişiminde yer aldığını duyurdu. Yapılan açıklamaya göre; 2023 yılında başlatılan ve üçüncü yılına giren girişim, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye, Tayland ve Vietnam’dan çocukların iklim ve çevrenin korunmasına ilişkin bakış açılarını İngilizce olarak paylaşmaları için fırsatlar oluşturuyor. Katılımcılar, BM düzeyinde uluslararası bir sahnede yapılan konuşmalarla yerel gözlemlerini küresel bir sohbete taşıyarak iklim sorunlarının dünyanın dört bir yanındaki genç nesiller tarafından nasıl deneyimlendiğini ve ele alındığını vurguladı. 51Talk CEO’su Jack Huang, "Her çocuğun dünyayla konuşma fırsatını hak ettiğine inanıyoruz. Çocuklara doğru araçlar ve rehberlik sağlandığında, düşünceli fikirler ifade edebilir ve küresel meselelerle anlamlı bir şekilde ilgilenebilirler. Öğrencilerimizi Birleşmiş Milletler iklim sahnesinde konuşurken görmek, eğitimin neleri ortaya çıkarabileceğinin güçlü bir hatırlatıcısıdır" dedi. Türkiye’den, aile desteğiyle küçük yaşta İngilizce öğrenmeye başlayan on iki yaşındaki Osman Batu, COP30’a hazırlanırken özgüven ve akıcılık konusunda gözle görülür bir ilerleme kaydetti. Üç dakikalık bir video göndererek ve konuşma becerilerinin, dilbilgisinin, telaffuzunun ve özgüveninin değerlendirildiği İstanbul’daki ulusal bir yarışmada yarışarak çok aşamalı bir seçim sürecinden geçerek birinciliği ve Birleşmiş Milletler’de Türkiye’yi temsil etme fırsatını kazandı. Osman, COP30’da Türkiye’deki orman yangınlarından büyükannesinin bahçesindeki kelebeklerin yok olmasına kadar tanık olduğu iklim değişikliğinin etkilerinden bahsetti.