SAĞLIK - 19 Haziran 2014 Perşembe 10:14

Güneş gözlüğü deyip geçmeyin

A
A
A
Güneş gözlüğü deyip geçmeyin

Piyasada sunulan güneş gözlüklerinin nitelik bakımından çok fazla çeşitlilik gösterdiğini belirten Göz Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Murat Moray, göz sağlığı için güneş gözlüğü satın alırken dikkat edilecek önemli bazı kurallara dikkat çekti.

Günümüzde güneş gözlüğü son derece önemli bir ihtiyaç olarak insanların dörtte üçü tarafından kullanılıyor. Göz için oldukça zararlı olan UV ışınlarına karşı koruma sağlanmasının yanı sıra, güneş gözlüğünün bir moda aksesuarı olarak da insanlar arasında büyük etkisi var. Güneş gözlüğü camlarının, ultraviyole (UV) de denilen ve güneşten gelen mor ötesi ışınlarına karşı koruma sağlaması gerekmekte olduğuna dikkat çeken Moray, "İnsan gözü, ışığa karşı doğal bir savunma sistemine sahiptir.

Oysa sadece görünen ışığı kesen ama UV ışınlarına karşı bir blokaj sağlamayan güneş gözlükleri, gözbebeğinin gözün kendini doğal yolla koruma özelliğini de devre dışı bırakır. Gözbebeği, güneş gözlüğünün sağladığı karanlık ortamda iyice açılacağından, görünmeyen UV ışınları açık gözbebeğinden içeri çok fazla oranda girer. 'UV filtresi', gözlük camının koyuluğundan bağımsızdır ve gözlük camının hamurunda gerçekleşir. Dolayısıyla güneş gözlüğünün gözü koruma özelliği camların koyuluk derecesinden çok camların kalitesine ve UV filtresinin bulunmasına bağlıdır" dedi.

UV 400 işareti gözlük camı içinden geçen ışınların 400 şiddetine kadar olan kısmının bloke edildiği ve engellendiği anlamına geldiğini belirten Moray, "Günlük kullanımlarda bu değer oldukça yeterlidir, fakat kıyı veya dağlık bölgelerde bu değer yetersiz kalabilir. Bu durumda koruma değeri daha yüksek gözlüklerin edinilmesi gerekliliğinden mutlaka göz doktoruna danışılmalıdır" dedi.

EMİLİM ÖZELLİĞİNE DİKKAT
Karda kayak yaparken veya plajda güneşlenirken kullanılacak güneş gözlükleri farklı özelliklere sahip olabileceğini belirten Moray, "Yüksek dağlık bölgelerde kullanım için yüzde 50 ile yüzde 70 arası emilim değerleri yeterli olurken çok aydınlık ortamlarda örneğin plajda güneş altında veya yoğun karlı bölgelerde en az yüzde 85 oranında emilim değerlerinde olan gözlüklerin kullanılması gereklidir. Çünkü beyaz kum ve kar güneş ışınlarını yüzde 90 oranında yansıtır. Plajda şemsiye gölgesi altında da bronzlaşmamızın nedeni de budur" diye konuştu.

'KAHVERENGİ VEYA FÜME RENGİ CAMLAR TERCİH EDİN'
Açık kahverengi ve füme renkli camların çevre ışık ve renklerinin algılanmasında en az hataya neden olacağından doğru seçim olacağını ifade eden Moray, "Siyah, lacivert, mor renkler insan gözünün alışması için belli bir süreye ihtiyacı olur. Avrupa standartlarına göre ise kullanılan gözlük camı rengi, trafik işaretlerinin ve sinyallerinin renklerini algılamakta yanıltıcı etki oluşturmaması gerekir. Gözlük camı rengi ile camın içindeki UV koruması arasında hiçbir ilişki yoktur" diye kaydetti.

KALİTELİ BİR GÖZLÜK NASIL BELLİ OLUR?
Kaliteli gözlük camlarında kabarcık, harelenme ya da düzensiz görüntü olmaması gerektiğine dikkat edilmesi konusunda uyaran Moray, "Parmakla bastırılınca esnemez ve en önemlisi camın içinden bakarak odaklandığımız bir nesnede, gözlük hareket ettirildiğinde dalgalanma, şekil bozukluğu ve farklı yönlere kayma oluşmaz. Güneş gözlüğümüzün camları, gözlerimizi yan ve üstlerden veya yansıma ile aşağıdan gelen güneş ışınlarına karşı koruyacak nitelikte bir büyüklüğe sahip olmalı her açıdan gözü koruyabilmeli, yüz yapımıza uygun olarak rahat ve konforlu kullanılacak şekilde seçilmelidir" dedi.

ARAÇ KULLANIRKEN, GÜNEŞ GÖZLÜĞÜNE DİKKAT
Sık araç kullananlar, alacakları güneş gözlüğünün çerçeve ve saplarının ince olmasına dikkat etmesi gerektiğini de belirten Moray, aksi halde sağ-sol ve yukarı-aşağı bakarken görme alanları kısıtlanmış olacağını söyledi. Moray, "Bundan başka güneş gözlüğünün alacakaranlıkta ve gece takılmaması gerekir. Yetersiz aydınlıkta güneş gözlüğü takanlar, hem kendi yaşamlarını, hem de başkalarının yaşamlarını tehlikeye atmış olacaklardır. Gece sürüş esnasında farlardan yoğun rahatsızlık duyanlar için ise özel filtreli gece görüş camları mevcuttur ve bu camlarda kişiye özel olarak düzenlenebilir" diye konuştu.

ABDULLAH ÇİBİR

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Nilüfer’de afet bilinci için güç birliği Nilüfer Belediyesi, sivil toplum kuruluşları ile iş birliği yaparak afet bilincini artırıyor. Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi, Nilüfer Belediyesi Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu ve Pancar Deposu’nda düzenlenen eğitimlerde, deprem ve yangın anında yapılması gerekenler uygulamalı olarak anlatıldı. Afetlerde dirençli bir kent oluşturma hedefiyle çalışmalarını sürdüren Nilüfer Belediyesi, personelini ve vatandaşları tehlikelere karşı bilinçlendiriyor. Nilüfer Belediyesi, BAKUT, ANDA ve MAG-AME Arama Kurtarma dernekleriyle iş birliği yaparak kapsamlı bir eğitim programı gerçekleştirdi. İş birliği kapsamında Nilüfer Belediyesi Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu, Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi ve Pancar Deposu’nda bir dizi etkinlik düzenledi. Eğitimlerde teorik bilgilendirmelerin yanı sıra, tahliye planları gözden geçirildi ve afet anında paniğin önüne geçilmesi için yapılması gerekenler anlatıldı. Eğitimler kapsamında, tatbikatlar da gerçekleştirildi. Senaryo gereğin alarmın çalmasıyla birlikte binaların tahliyesi sağlandı. "Çök-Kapan-Tutun" uygulamasını başarıyla gerçekleştiren personel, güvenli bir şekilde toplanma alanlarına ulaştı. Tatbikatlarda, yangın tüplerinin doğru kullanımı ve başlangıç aşamasındaki yangınlara müdahale teknikleri uygulamalı olarak gösterildi.
İzmir Adet sancılarının çaresi mutfakta Şişkinlik, karın ağrısı, iştah artışı ve benzeri durumlar; adet dönemlerinde çoğu kadın için zorlayıcı ve can sıkıcı olabiliyor. Buna karşı adet sürecinde görülebilen bu etkilerin hafif geçmesinde beslenmenin etkili olabileceğini aktaran Medicana Sağlık Grubu Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. M. Zeynep Kuşku, "Adet döneminde beslenme, hormonel dengesi ve sancılar üzerinde etkili olabilir. Ancak tek başına çözüm olarak düşünülmemelidir. Adet sancısının ana biyolojik sürücüsü çoğu kişide prostaglandin artışıyla oluşan rahim kasılmalarıdır. Beslenme; inflamasyon düzeyi, kan şekeri dalgalanmaları, su ile tuz dengesi ve bazı mikrobesin yeterlilikleri üzerinden şişkinlik, ödem, yorgunluk ve ağrı algısını etkileyebilir. Diyet örüntülerinin dismenore şiddetiyle ilişkili olabildiğini gösteren çalışmalar vardır" dedi. Adet dönemleri çoğu kadın için sıkıntılı geçebiliyor. Özellikle adet sancısı ve şişkinlik durumu çoğu kadının yaşam konforunu bozabilecek noktalarda seyredebiliyor. Bu dönemi konforlu geçirmek adına çeşitli ilaçlar kullanılabiliyor. Ancak adet sürecinde hafiflemenin daha sağlıklı ve dengeli bir yolu olduğuna dikkat çeken Medicana International İzmir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. M. Zeynep Kuşku, beslenmenin hormon dengesi ve sancılar üzerinde etkili olabileceğini dile getirdi. Kuşku, "Adet döneminde beslenmeyi tek başına çözüm gibi düşünmemek gerekir. Adet sancısının ana biyolojik sürücüsü çoğu kişide prostaglandin artışıyla oluşan rahim kasılmalarıdır. Beslenme; inflamasyon düzeyi, kan şekeri dalgalanmaları, su-tuz dengesi ve bazı mikrobesin yeterlilikleri üzerinden şişkinlik, ödem, yorgunluk ve ağrı algısını etkileyebilir. Diyet örüntülerinin (yüksek şeker/atıştırmalık ağırlığı gibi) dismenore şiddetiyle ilişkili olabildiğini gösteren çalışmalar vardır" açıklamalarını yaptı. Adet döneminde özellikle aşırı tuzlu ve işlenmiş gıdaların ödem ve şişkinliği artırabildiğini, bunun yanında; yüksek şeker ve rafine karbonhidratlı gıdaların kan şekeri dalgalanmasına neden olmakla birlikte iştah artışı, yorgunluk ve ağrı gibi sorunlara neden olabildiğini aktaran Kuşku, "Adet döneminde paketli işlenmiş gıdalardan, şeker ve karbonhidrat içeren gıdalar mümkün olduğunca tüketilmemeli. Ayrıca, yağdan çok zengin, ağır kızartmalar: sindirim yükü ve inflamatuar yanıt üzerinden yakınmaları artırabilir; düşük yağlı diyetle ağrıda azalma bildiren çalışmalar vardır. Alkol de PMS yakınmalarını artırabildiği için bu dönemde sınırlanması önerilir. Öte yandan gaz yapan gıdalarda belirlenerek tüketiminde dikkatli olunmalıdır" diye konuştu. Zencefil, bitkisel destekçilerden biri Adet sancılarıyla beslenme arasında bir ilişki olduğunun artık daha net bilindiğini aktaran Kuşku, sözlerini şöyle sürdürdü: "Özellikle bazı besin grupları ağrının şiddetini azaltmada destekleyici olabiliyor. Omega-3’ten zengin besinler, örneğin haftada 2 kez tüketilen yağlı balık, ceviz ya da chia tohumu, vücuttaki iltihap yolaklarını baskılayarak adet ağrısında hafif-orta düzeyde azalma sağlayabiliyor. Etkisi çok keskin değil ama düzenli tüketim genel sağlık açısından da oldukça faydalı. Magnezyum içeren besinler (ıspanak, avokado, kakao gibi) kas gevşetici etkileri sayesinde adet sancılarını hafifletebilir. Bu konuda çalışmalar umut verici olsa da herkese rutin magnezyum takviyesi önermek doğru değil. En güvenli yol, magnezyumu gıdalardan almak ve gerekirse kişiye özel değerlendirme yapmak. Kalsiyum, özellikle PMS belirtilerinde; şişkinlik, hassasiyet ve duygu durum değişikliklerinde fayda sağlayabiliyor. Potasyum ise doğrudan ağrı kesici bir etki göstermese de sıvı dengesini düzenleyerek ödem ve şişkinliği azaltmaya yardımcı olabilir. Özellikle zencefil adet sancısı konusunda en çok çalışılmış bitkisel desteklerden biri. Zencefilin klinik çalışmalarda ağrıyı azaltabildiği gösterilmiş durumda. Rezene ve papatya çayı da bazı kadınlarda rahatlama sağlayabiliyor. Ancak bitkisel ürünlerin de bilinçsiz ve sürekli kullanımının riskleri olabileceğini unutmamak gerekir. D vitamini eksikliği olan kadınlarda, bu eksikliğin giderilmesiyle adet ağrılarında azalma görülebiliyor. B6 vitamini daha çok PMS semptomları üzerinde etkili; B12’nin ise doğrudan ağrı azaltıcı güçlü bir kanıtı yok, ama eksiklik varsa mutlaka yerine konmalı. Yeterli su tüketimi de önemli. Hidrasyon, hem ağrı şiddetini hem de şişkinliği azaltmada destekleyici olabilir." Vücudunuz uyarı veriyor olabilir Adet sürecinde beslenmeye dikkat edildiği halde şiddetli sancı durumunun geçmemesi durumunda mutlaka altta yatan bir neden olup olmadığına bakılması gerektiğini vurgulayan Kuşku, "Özellikle ağrının ilk kez çok şiddetli başlaması ya da yıllar içinde giderek artması, ağrı kesicilere rağmen belirgin rahatlama olmaması önemli bir uyarı işaretidir. Bunun yanında aşırı veya pıhtılı kanama, ara kanama, ateş, kötü kokulu akıntı, cinsel ilişkide ağrı, idrar yaparken ya da dışkılama sırasında ağrı, bayılma hissi ya da günlük yaşamı ciddi şekilde aksatan sancılar mutlaka değerlendirilmelidir. Bu yaklaşım, uluslararası kılavuzlarda da açıkça vurgulanmaktadır. Adet ağrısı yalnızca adet günleriyle sınırlı değilse, adet dışı pelvik ağrı da eşlik ediyorsa; cinsel ilişkide derin ağrı, çocuk sahibi olamama öyküsü varsa veya kanamalar belirgin şekilde artmışsa endometriozis, miyom ya da adenomyozis gibi altta yatan hastalıklardan şüphelenmek gerekir. Muayene ve ultrason temel değerlendirme yöntemleridir; gerekirse ileri tetkikler planlanır" ifadelerini kullandı. Toplumda adet süreciyle ilgili bazı yanlış inanışlar olduğunu da belirten Kuşku, şöyle konuştu: "Soğuk içeceklerin herkeste mutlaka sancıyı artırdığı ya da şeker tüketilmezse ağrının dayanılmaz olacağı düşüncesi bilimsel bir genelleme değildir. Bitki çaylarının tamamen zararsız olduğu ve sınırsız içilebileceği algısı da doğru değildir. ‘Adet sancısı normaldir, katlanmak gerekir’ düşüncesi de yanlıştır. Şiddetli ve yaşam kalitesini bozan ağrı mutlaka ciddiye alınmalıdır."