GÜNDEM - 15 Aralık 2014 Pazartesi 17:51

Hüseyin Gülerce serbest bırakıldı

A
A
A
Hüseyin Gülerce serbest bırakıldı

‘Paralel Yapı’ iddialarına ilişkin soruşturma kapsamında hakkında gözaltı kararı bulunan ve bugün İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gelen Hüseyin Gülerce serbest bırakıldı.

Zaman Gazetesi eski yazarı Hüseyin Gülerce, serbest bırakıldı. Gülerce, “Bazı insanları, hükümet üyelerini, bakanları, başbakanı, cumhurbaşkanını zan altında bırakmak için bir muta nikahı, İran yönlendirmesi gündeme getirildi. Ben bunu hazmedemiyorum, gücüme gidiyor” dedi.

‘Paralel Yapı’ soruşturmasında gözaltına alınanlar listesinde ismi geçen Zaman Gazetesi eski yazarı Hüseyin Gülerce, İstanbul Emniyet Müdürlüğüne gelerek ifade verdi.

Emniyette verdiği ifadeye ilişkin bilgiler veren Gülerce, kendisine 35 soru sorulduğunu, belirterek, “Bazı insanları, hükümet üyelerini, bakanları, başbakanı, cumhurbaşkanını zan altında bırakmak için bir muta nikahı, İran yönlendirmesi gündeme getirildi. Ben bunu hazmedemiyorum, gücüme gidiyor” dedi.
Gülerce, “Fuat Avni’nin twitter hesabından bir liste yayınlanmıştı biliyorsunuz, burada ismim vardı. Ama Fuat Avni diye birisinin twitterda yazdıklarıyla hareket etmek doğru değil. Pazar günü Beyaz TV’de bir programım vardı, orada da söyledim listede adım var diye. Programdan sonra Yalova'ya döndükten sonra arayanlar oldu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın basın açıklaması yaptığını ve o listede ismim olduğunu söylediler. O zaman işin boyutu değişti. Bu resmi bir evrak ve gözaltına alınacaklar listesinde gözaltına alınması gereken bir insansınız. Bekliyoruz gözaltına almak için gelen yok. İstanbul’daydım saat 12.00’ye kadar. Beşiktaş Fulya’da Beyaz TV'de. Bunun üzerine ben bir tweet attım dedim ki ‘’Listede ismim var ama bir işlem yapılmıyor. Ben yarın gelip savcıya ifade vereceğim dedim. Bugün kendim geldim, ne diyelim hukuk diliyle teslim oldum. Ve İrfan Fidan savcı beye şüpheli olarak ifade verdim. Biraz uzun sürdü, çok soru vardı, yani 35-40 tane soru vardı” dedi.

Soruların içeriğine de değinen Gülerce, “Fakat konunun benimle ilgili tarafı şu, 6 Nisan 2009 da Sayın Fethullah Gülen herkül.org sitesinde yayınlanan bir sohbet yapmış. Bu sohbetin 4 gün sonrasında da ben 10 Nisan 2009 tarihinde Zaman Gazetesindeki köşemde Gülen neden uyarıyor başlığıyla bir yazı yazmıştım. Şimdi savcılığın yürüttüğü soruşturma, bu Tahşiye denilen grupla ilgili. Yani, bana anlatılan şekilde olay şu; 6 Nisan 2009’da Sayın Gülen Tahşiyeyi gündeme getiren bir konuşma yapıyor. Arkasından 9 Nisan’da Samanyolu televizyonunda Tek Türkiye dizisinde bu konu karanlık kurul bölümünde ele alınıyor. Şimdi denk gelmeye bakın. 10 Nisan’da da ben Sayın Gülen’in bu sohbetinden bir paragraf alıyorum. O paragrafta tahşiye geçiyor. Tabii haklı olarak aynı şey benden önce ifade veren Ahmet Şahin hocamızın başına gelmiş. Onun da 15 Nisan’da bir yazısı var. O da bu konudan bahsediyor. Şimdi bu tahşiye olayı biraz farklı bir olay” diye konuştu.

Ekrem Dumanlı’nın yaptığı açıklamaları eleştiren Hüseyin Gülerce, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şimdi peşinen söyleyeyim. Zaman Gazetesindeki arkadaşlar, bilhassa Ekrem bey meseleyi demokrasi, basın özgürlüğü tarafına çekiyor ama ortada hukuki bir mesele var. Bunu anlamamız lazım. Ben bu işin içinde bulunmuşsam hukuki olarak, benim gazeteci kimliğimin öne çıkartılması doğru değil. Var mıyım, yok muyum bu işin içerisinde. Şimdi olay şu; bu sohbetin arkasından Tek Türkiye dizisindeki konuşmalar, arkasından Nuh Gönültaş'ın yazısı, arkasından Zaman Gazetesinde çıkan yazı, Hüseyin Gülerce’nin yazısı, Ahmet Şahin'in yazısı. Bunların hepsi bir araya getirildiğinde sanki bir tezgah kurulmuş, sanki alnı secde gören insanların üzerinden gidilmesi için bir hazırlık yapılmış, bir kumpas kurulmuş gibi bir şey var. Şimdi bunun aydınlatılması lazım.’’

Tahşiyeciler ile ilgili kurulduğu iddia edilen tezgahın içinde olmadığını belirten Gülerce, “Çünkü bu insanlar içinde tezgahın arkasından evlerine baskın yapılmış, el bombası bulunmuş, el bombasının üzerinde polislerin parmak izi çıkmış, sonra bunlar 17 ay mahkumiyet almışlar ve hapse girmişler. Şimdi ortada suçsuz insanlara bir zulüm varsa yargı bunu araştırmasın mı? Ha sizinle ilgili tarafı nedir derseniz; ben orada kesinlikle söyledim. Bir defa böyle bir tezgahın içinde benim olmam mümkün değil. Çünkü ben hayatım boyunca kalemimi hiçbir telkinle, baskıyla, ima ile dahi kullanmadım. Hani varsa resmiyette dedim en büyük kutsallarım üzerine yemin edeyim. Ben bu yazıları yazarken hiç kimseden bir talimat, emir almadım. Zaten yazılarımı ben 1 gün öncesinden yazıyorum. 6 Nisan’da Sayın Gülen’in sohbetinden sonra 9 Nisan’da Tek Türkiye dizisinde gündeme geliyor. Benim yazım 10 Nisan’da. Ben yazımı 1 gün önce yazıyorum. Yani 9 Nisan’da yazıyorum. Dolayısıyla ben yazımı gönderdikten sonra, saat 1-2 gibi gönderiyorum gazeteye, o günün akşamında Tek Türkiye dizisinde konu ediliyor. Ama insan kendisini biliyor. Ben böyle bir şey yapmadım. Zaten ifademde de yapılan bütün suçlamaları reddettim” dedi.

Ortada bir tezgah olma ihtimalinin bulunduğuna dikkat çeken Gülerce, “Böyle bir tezgah varsa, şimdi fikrimi soruyorsanız, bana anlatılanlarla, eldeki delillerle bir tezgah olma ihtimali var. Tezgahtır diyemem. Niye diyemem tezgahtır diye? Şimdi bir insanı almaya gidiyorsunuz. Bir olay oluyor, bir gösteri oluyor. Yani ben şöyle anlıyorum. Ya burayı 7-8 bin tane polis basın da, bir gazeteye polis baskını haberi mi çıksın dünyaya buradan. Nedir Allah aşkına. Sizi almaya gelmişler. Gidersiniz onlarla beraber. İki kişi gelmiş, 3 kişi gelmiş. Ben burada bekliyorum, gelsinler çay da ısmarlarım. Bakın arkadaşlar, bunlar yargıyı tiye almaktır, hafife almaktır. Ne demek çay ısmarlayacağım. Arkadaş polis, vazifesini yapmak için gelmiş. Size haber vermişler. Gelin ifadeniz verin. Yani bu işi böyle büyütmeye, başka bir mecraya çekmeye ve Türkiye’yi dünyaya jurnallemeye basın adına ne hakkımız var. Hiç birimizin hakkı yok” diye konuştu.

17 ve 25 Aralık’ın bir darbe olduğu yönündeki kanaatini sürdürdüğünü yineleyen Gülerce, “Savcı bununla ilgili bir soru sordu mu? Sordu. Fikrimi tekrarladım. Ben ilk defa bir televizyon programında, canlı yayında 25 Aralık’ın bir hafta sonrasında, 17 ve 25 Aralık operasyonları yolsuzluk ve rüşvet operasyonları kılıfı altında siyasi iktidara yönelik bir darbedir dedim. Kanaatimi muhafaza ediyorum. Gerekçemi o zaman da söyledim. Şimdi de söyleyeyim. Şimdi fikrimi soruyorsanız bana anlatılanlarla eldeki delillere göre bir tezgah olma ihtimali var. Tezgahtır diyemem. Niye diyemem? Bu yargılamanın sonucunda çıkacak. Yargıya müdahale edemem. Başkaları da yargıya müdahale etmesin. Yani işin içerisinde basın özgürlüğünü katarak veyahut gösteri yaparak veyahut Türkiye çok ciddi bir dönemin içinden geçerken şov yaparak kimse meseleyi başka yere çekmesin. Hakikatin ortaya çıkması önemlidir” diye konuştu.

“BEN DE O HATAYI YAPTIM MAALESEF”

‘Ben de o hatayı yaptım maalesef’ diyerek sözlerini sürdüren Gülerce, yargıya da müdahale edilmemesi gerektiğine dikkat çekti. Gülerce, “Bunun için ısrarla vurguluyorum. Ben de o hatayı yaptım maalesef. Ergenekon ve Balyoz davalarında böyle bir havaya girildi. Şimdi bakın kendileri de o arkadaşların Ahmet Şık’tan özür diliyorlar. Bir havaya girip de meseleyi başka taraf çekip de hakikatin ortaya çıkmasını kimse engellememeli. Bırakalım yargı işimi yapsın” dedi.

Meselenin farklı yönlere çekildiğini belirten Gülerce, “Şu anda mesele başka bir kutuplaşmaya götürülüyor. Başka bir yere götürülüyor. Benimle ilgili ifadenin aslı şuydu; uzun sürmenin bir diğer sebebi İran ile ilgili başka bir mesele vardı. O konu benim takip ettiğim bir şey değil. Ben orada da söyledim. Bu Şefkat Tepe, Tek Türkiye… Bu dizileri yani ben hiç dizi takip etmiyorum. O dizilerin de takipçisi değilim. Belki 3 sene içerisinde 3-4 defa izlemişimdir. Dolaysıyla dizilerle ilgili çok soru soruldu. O dizilerle ilgili çok seyretmediğim için cevabım yok” şeklinde konuştu.

“GÜLEN BAŞTA OLMAK ÜZERE BİR İRAN TAKINTISI VAR”

Cemaatin İran ile ilgili yaklaşımlarını eleştiren Hüseyin Gülerce, “Ancak İran ile ilgili soru sorulunca bugüne kadar hakikaten ben de İran ile ilgili mevzuda cemaatin yaklaşımını eleştirmek istiyorum. Fırsat oldu, ifademde onu da söyledim. Bir takıntı görüyorum cemaatte. Sayın Gülen başta olmak üzere bir İran takıntısı var. Öyle ki bazı insanları, bazı hükümet üyelerini, hatta bazı bakanları, hatta bazı başbakanı, sayın cumhurbaşkanını zan altında bırakmak için bir muta nikahı, İran yönlendirmesi gündeme getirildi. Ben bunu hazmedemiyorum, gücüme gidiyor. Türkiye 5 bin yıllık bir devlete sahip. Türkiye, İran’ın oyuncağı mı? Bakanlarına, milletvekillerine, genel müdürlerine, bürokratlarına bir muta nikahı kıydırılarak Türkiye’yi İran mı yönetiyor. Bu kadar olmaz. Türkiye’de başka her ülkenin, İran’da hesabı vardır, istihbaratı vardır. Amerika’sının da vardır, israil’in de Suriye’sinin de vardır. Bunların hepsini bir kenara bırakıp sadece Türkiye’yi, İran şu şu numaralarla, yollarla yönetiyor demek ve Türkiye’yi yöneten insanları Türkiye’yi küçümsemek, Türk devletini böyle başkalarının oyuncağı olacak bir devletmiş gibi göstermek benim bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak rahatsız ediyor. Onu da ifademde söylemiş oldum” dedi.

CEMAAT YAPISIYLA İLGİLİ SORU SORULMADI

Açıklamasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Gülerce, bir basın mensubunun ‘cemaatin yapısıyla ilgili soru soruldu mu? sorusuna “Hayır yok, sorulmadı. Soruların çoğu, diyelim 35 soru varsa 25 tanesi dizilerle ilgili. Ben de zaten dizi seyretmediğim için onları bilmiyorum dedim. O dizide şöyle bir şey gösteriliyor. Bundan sonra şöyle bir şey olmuş. diye sizin kanaatiniz nedir, görüşünüz nedir. Ben de görüşüm yoktur dedim” diye konuştu.

İtirafçı olup olmadığı sorusuna üzerine Gülerce, “Düşünce ve ifade hürriyetini en çok savunan Sayın Ekrem Dumanlı’nın her pazartesi neredeyse gazetecilik üzerine vaaz ve nasihatleri ile ilgili yazılara bakarsanız hep ifade özgürlüğü ile ilgili. Değil mi? Ya ben onlardan farklı düşünüyorum diye neden itirafçı olayım. Ben anlamıyorum arkadaşlar. Bir de bir şey söyleyeyim bakınız; itirafı kim yapar? Suç işleyen yapar. Yani eğer ben itirafçıysam benim şahsi suçumdan bahsedilmiyor ki cemaatin suçundan bahsediliyor. O zaman ben cemaatin suçlarını mı itiraf edeceğim? Benim kendi suçum yok. Dolaysıyla bu itirafçı yakıştırmaları hatta twitterda çok üzerime geliyorlar” dedi.

ERGENEKON VE BALYOZ DAVALARINDAN AĞZIMIZ YANDI

Kendisi hakkındaki iddialara da yanıt veren Gülerce, “Ankara’da villa verildi. Ya çoluk çocuğumun üzerine yemim ediyorum bana villa verilmedi. Villam yok. Şahsım üzerinde değil, kardeşim üzerinde de villam yok. Kendinizi benim yerime koyun. Adam diyor ki itirafçı olacaksın. Cemaatin suçu varsa bunu yargı belirlesin. Ergenekon ve Balyoz davalarından ağzımız yandı. Bari bu defa cemaat meselesinde yoğurdu üfleyerek yiyelim” diye konuştu.

“YOLSUZLUK VE RÜŞVET VARDIR”

Hüseyin Gülerce, ‘’Bu polisler, bu yargıçlar madem bu kadar dürüsttü AK Parti’nin ilk on yılında neden yolsuzlukların üzerine gidemedi? Zaman Gazetesi daha önceki hükümetler döneminde hatta AK Parti önceki yolsuzlukların ayyuka çıktığı dönemde neden yolsuzlukların ve rüşveti kendisine mesele etmedi de şimdi yaptı. Yolsuzluk ve rüşvet vardır. Ve bugün AK Parti hükümeti de bunları üzerine gitmelidir. Yetimlerin hakkını korumak devletlilerin vazifesidir. Bunu kimse savunamaz. Ama kimse de bir numarayla bunun üzerinden siyasetle oynamaya, bürokrasiyi ele geçirmeye kalkmasın. Herkes sivil toplum kuruluşu ise sivil toplum kuruluşu olarak görevini yapsın. Bu kadar istihbarat merakı, bu kadar telefon dinleme merakı nereden kaynaklıyor. Ben de bir gazeteci olarak bunu kendime soruyorum” diyerek sözlerini noktaladı.
Öte yandan, yaptığı açıklamasının ardından emniyete giren Gülerce, alınan ifadesinin ardından serbest bırakıldı. Gülerce’nin yanı sıra Ali Kara’nın da serbest bırakıldığı öğrenildi. 

İLYAS KAÇAR-MURAT DELİCE

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Antalya Eski kız arkadaşının evinin önünde bıçaklanarak öldürülen gencin davada KGYS kayıtları yeniden incelenecek Antalya’da 26 yaşındaki Seyit Muhammet Talay’ın, eski kız arkadaşının evinin önünde çıkan tartışmada bıçaklanarak hayatını kaybetmesine ilişkin biri tutuklu 4 sanığın yargılandığı davada mahkeme, olay yeri çevresindeki KGYS (Kent Güvenlik Yönetimi Sistemi) kayıtlarının yeniden incelenmesine ve iki tanığın dinlenmesine karar verdi. Tutuklu sanığın tutukluluk halinin devamına hükmedildi. Olay, 25 Aralık 2024’te Antalya’nın Aksu ilçesi Pınarlı Mahallesi Cumhuriyet Caddesi’nde meydana geldi. İddiaya göre, Seyit Muhammet Talay (26), bir süre önce ayrıldığı kız arkadaşı A.S.’nin (23) evinin yakınında aracında bekledi. Durumu fark eden A.S.’nin babası Ömer S. ve yakınları, Talay’ın yanına gelerek tartışmaya başladı. Tartışmanın kısa sürede kavgaya dönüşmesi üzerine Talay, karnından bıçaklandı. Ağır yaralanan Talay, kaldırıldığı Kepez Devlet Hastanesi’nde yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetti. Baba tutuklandı, diğer sanıklar serbest bırakıldı Olayın ardından baba Ömer S. ile kızları A.S. ve D.S. gözaltına alındı. Şüphelilerden Ömer S. tutuklanırken, A.S. ve D.S. tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Sanıklar hakkında ‘kasten öldürme’ suçlamasıyla iddianame düzenlendi. İddianamede, sanıkların birlikte hareket ettikleri, maktul yaralı haldeyken de saldırının devam ettiği belirtildi. Cep telefonu görüntüleri duruşmada izlendi Antalya 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın altıncı celsesinde, tutuksuz sanık A.S. tarafından bir önceki celsede polis merkezine sunulan CD mahkeme heyetince izlendi. Görüntülerde, olayın başlangıcında taraflar arasında geçen tartışma yer aldı. Sanık tarafın, maktule "Evin önünden geçme" şeklinde uyarılarda bulunduğu, tartışmanın karşılıklı sözlü atışmaya dönüştüğü, maktulün ise "Kimseyi rahatsız etmiyorum, caddeden geçiyorum" dediği anlar kayıtlara yansıdı. Bir önceki celsede talep edilen bazı kamera görüntülerinin ise bulunamadığı, HTS kayıtlarında sanık ile bir tanık arasında telefon görüşmeleri tespit edildiği mahkeme heyetince bildirildi. Aileden "tasarlanmış" iddiası Mahkemede dinlenen baba Ramazan Talay, olayın planlı olduğunu öne sürerek, 112 kayıtlarının ve HTS dökümlerinin ayrıntılı şekilde incelenmesini istedi. Anne Sevim Talay ise duruşmayı gözyaşları içinde izledi. Oğlunun öldürüldüğünü ve saldırının bilinçli şekilde gerçekleştirildiğini savunan Talay, "S.G. bıçağın getirilip babasına verilmesini kahvelerde anlatmış, çocuğu gözümün önünde parçaladılar demiş, benim çocuğum öldürüldü, parçalandı" dedi. Maktulün kardeşi Arif T. de olay yerinde çok sayıda kamera bulunduğunu belirterek, KGYS kayıtlarının neden dosyaya girmediğini sordu. Katılan vekilleri yeni tanık talep etti Katılan avukatları, olay sırasında Fatma G. isimli kişinin korktuğu için yeterli ifade veremediğini belirterek, bu kişinin olay anında görüntülü konuştuğu Tuğba isimli şahsın tanık olarak dinlenmesini talep etti. Ayrıca Kubilay isimli kişiyle yapılan bazı konuşmaların da araştırılması istendi. Tutuklu sanık: "Tahliyemi istiyorum" Savunması alınan tutuklu sanık Ömer S., olay yerindeki sıralamanın HTS kayıtlarıyla sabit olduğunu savunarak, sağlık sorunlarını gerekçe gösterip tahliye talebinde bulundu. Tutuksuz sanıklar A.S., D.S. ve S.T. ise suçlamaları kabul etmedi. Mahkemeden ara karar Mahkeme heyeti, katılan vekilleri tarafından sunulan çevrede KGYS bulunduğuna ilişkin fotoğraflar doğrultusunda olay yeri çevresindeki kamera kayıtlarının yeniden araştırılmasına, talep edilen iki tanığın dinlenmesine ve tutuklu sanığın tutukluluk halinin devamına karar verdi. Duruşma ileri bir tarihe ertelendi.
Ankara Bakan Göktaş: "Bilim Kurulumuzdan beklentimiz, geleceğe dönük öngörülerle bize yol göstermesidir" Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, dünyanın değişim süreci içinde olduğunu dile getirerek, "Bilim Kurulumuzdan beklentimiz, geleceğe dönük öngörülerle bize yol göstermesidir, gerçek ihtiyaçları doğru tespit eden ve yapıcı önerilerle sürece katkı sunmanızdır" dedi. Bilim Kurulu Toplantısı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın katılımıyla gerçekleştirildi. Ankara Hakimevi’nde düzenlenen programda konuşan Göktaş, aile ve sosyal hizmetler alanının sadece bugünün ihtiyaçlarını karşılayan bir kamu hizmeti olmadığını, aynı zamanda toplumun yarınlarını inşa eden stratejik bir sorumluluk alanı olduğunu söyleyerek, "Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu sosyal devlet olma vizyonu da bu anlayışın bir tezahürüdür. Bu vizyon doğrultusunda, 86 milyon vatandaşımızın her birine dokunan, kimseyi geride bırakmayan sosyal hizmet politikalarını hayata geçiriyoruz. Çünkü kadını, çocuğu, aileyi, yaşlıyı, engelliyi ve ihtiyaç sahiplerini merkeze alan her politika; toplumsal dayanıklılığın artmasına ve sosyal yapının güçlenmesine doğrudan etki eder. Bu nedenle Bakanlık olarak yürüttüğümüz her çalışmanın bilime dayanmasını son derece kıymetli görüyoruz" şeklinde konuştu. Bilim Kurulunu sosyal politika alanında attıkları her adımda verinin gücünü ve akademik birikimin yol göstericiliğini esas alarak hayata geçirdiklerini belirten Göktaş, "Amacımız; sahadan gelen tecrübeyi akademik bilgiyle, uygulamayı bilimsel analizle, sosyal gerçekliği ise uzun vadeli bir vizyonla buluşturmak. Çünkü biliyoruz ki güçlü sosyal politikalar ancak disiplinler arası bir perspektifle ve ortak akılla üretilebilir. Bu anlayış, sosyal politikalarımızın kapsayıcı ve etkili bir yapıya kavuşmasının en temel dayanağıdır" ifadelerini kullandı. "Bilim, tüm politika alanlarımızda yol gösteriyor, uygulamalarımıza yön veriyor" Göktaş, bilimin tüm politika alanlarında yol gösterici olduğunu aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bugün aile politikalarımızı bu anlayışla toplumsal değişimi doğru okuyan, geleceği öngören ve kalıcı etki oluşturan bir vizyonla şekilleniyor. Kadın çalışmalarımızı, kadının sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel alanlarda güçlenmesini esas alan bir çerçevede ele alıyoruz. Çocuk hizmetlerimizde erken müdahaleyi önceleyen, koruyucu sosyal politikalarımızı bilimsel temele dayalı şekilde yürütüyoruz. Yaşlı ve engelli hizmetlerimizi ise güncel ihtiyaçlara ve şartlara uygun biçimde geliştirebilmek için bilimsel araştırmaları temel referans kaynağımız. Yani bilim, tüm politika alanlarımızda yol gösteriyor, karar alma süreçlerimizi besliyor ve uygulamalarımıza yön veriyor." Bakan Göktaş, dünyanın değişim süreci içinde olduğunu dile getirerek, "Bugün dünyada aile yapıları değişiyor, demografik dengeler dönüşüyor, dijitalleşme sosyal ilişkileri yeniden şekillendiriyor. Çocuklarımız yeni fırsatlarla birlikte yeni risklerle karşı karşıya kalıyor. Yaşlanan nüfus bakım hizmetlerinde yeni modelleri zorunlu kılıyor. Bu süreçte kadınların güçlenmesi, sosyal politikalarımızın hem merkezinde hem de kalıcı etki oluşturmasının anahtarı olarak öne çıkmaktadır. Tüm bu dönüşüm karşısında klasik çözümlerle yetinmenin mümkün olmadığını hep birlikte görüyoruz. İşte bu noktada Bilim Kurulumuzun rehberliği bizim için yol gösterici olacaktır" açıklamasında bulundu. "Bilim Kurulumuzdan beklentimiz, geleceğe dönük öngörülerle bize yol göstermesidir" Bilim Kurulu Toplantısı’nda ele alınacak konulara ilişkin bilgi veren Göktaş, şu ifadeleri kullandı: "Bugün sosyal politikalarımızı ve hizmetlerimizi çok boyutlu bir bakış açısıyla ele alacağız. Dijitalleşme, demografik dönüşüm, sosyal riskler ve koruyucu-önleyici politikalar konuları alanında sunacağınız katkıları son derece önemli. Özellikle vurgulamak isterim ki bizler sahadan gelen ihtiyaçları görüyoruz, sizler ise bu ihtiyaçlara bilimsel perspektiften ışık tutuyorsunuz. Bu iki alanın buluşması, Bakanlığımızın politika kalitesini yükselten en önemli unsurdur. Bilim Kurulumuzdan beklentimiz, geleceğe dönük öngörülerle bize yol göstermesidir, gerçek ihtiyaçları doğru tespit eden ve yapıcı önerilerle sürece katkı sunmanızdır. Üniversitelerimizle birlikte bilgiyi sahaya yansıtan sonuçlara dönüştürecek ortak çalışmalar yürütmek istiyoruz. Bölgesel farklılıkları gözeten analiz ve araştırmalarla her bölgenin kendi ihtiyacına karşılık gelen politikalar üretmeyi hedefliyoruz. Bu süreçte sizlerin birikimiyle mevcut politikalarımızı daha güçlü ve daha etkili bir zemine taşımayı önemsiyoruz."
Denizli Denizli’de vergi dairesi ağı tamamlandı Denizli Defterdarlığı tarafından mükellef hizmetlerinde yerinden yönetim anlayışını güçlendirmek amacıyla yürütülen çalışmalar kapsamında, il genelinde tüm ilçelerde Vergi Dairesi Müdürlüğü kuruluşları tamamlandı. Bayramyeri Vergi Dairesinin faaliyete geçirilmesiyle birlikte Denizli merkezdeki vergi dairesi sayısı 4’e yükselmiş oldu. Denizli Defterdarlığı; tüm ilçelerde vergi dairesi müdürlükleri kuruluşlarını tamamladı. Merkezde ise, Bayramyeri Vergi Dairesi açıldı. Yeni kurulan vergi daireleriyle birlikte vergi işlemlerinin daha etkin yürütülmesi ve vatandaşlara yerinde hizmet sunulması mümkün hale geldi. Merkezde Vergi Dairesi sayısı 4’e çıktı Denizli merkezde bugüne kadar Pamukkale, Saraylar ve Gökpınar Vergi Daireleri hizmet veriyordu. Yapılan yeni düzenleme kapsamında Bayramyeri Vergi Dairesi merkezde kurularak hizmete açıldı. Böylece Denizli merkezde vergi dairesi sayısı 4’e çıktı. Bayramyeri Vergi Dairesi’nin Beyağaç ve Baklan ilçelerine hizmet vereceği açıklandı. Beyağaç ve Baklan ilçeleri için vatandaşların vergisel işlemlerinin merkezden daha etkin ve kaliteli şekilde yürütülmesinin hedeflendiği ifade edildi. Defterdarlık tarafından yapılan açıklamaya göre son olarak; Çardak, Bozkurt, Güney ve Bekilli ilçelerinde yeni Vergi Dairesi Müdürlükleri kuruldu. Bu kuruluşlarla birlikte Denizli’nin tüm ilçelerinde vergi dairesi yapılanması tamamlanmış oldu. "Denizli’mize hayırlı olmasını diliyorum" Denizli Defterdarı Mustafa Özdemirci, il genelinde vergi dairesi müdürlüğü kuruluşlarının tamamlandığını belirterek; "Denizli’nin tüm ilçelerini kapsayan Vergi Dairesi Müdürlüklerimizin hizmete başlamasıyla birlikte vatandaşlarımızın vergi işlemlerini daha hızlı, etkin ve yerinde yapabilmeleri mümkün hale gelecek. Vergi Dairesi Müdürlüklerimizin ilçelerimize ve mükelleflerimize hayırlı olmasını diliyorum" dedi.
İstanbul Haliç’ten 33 kilogram olta kurşunu çıkarıldı İstanbul’da deniz ekosistemimin korunmasına yönelik Haliç bölgesinde belirlenen koordinatlarda deniz dibi temizlik ve farkındalık çalışması gerçekleştirildi. İstanbul Tarım ve Orman Müdürü Suat Parıldar, "Dalgıçlarımızın yapmış olduğu dalış neticesinde şu ana kadar 33 kilogram kurşunu denizden çıkarmış olduk" dedi. İstanbul İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nce Sucul Biyoçeşitliliğin Korunması ve Geliştirilmesi projesi kapsamında Haliç bölgesinde belirlenen koordinatlarda deniz dibi temizlik ve farkındalık çalışması gerçekleştirildi. Etkinliğin açılış konuşması yapan Tarım ve Orman İl Müdürü Suat Parıldar, sucul biyoçeşitliliğin korunması ve geliştirilmesi projesi kapsamında örnek bir farkındalık projesini Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü ile beraber özellikle olta balıkçılığının çok yoğun yapıldığı Haliç’te organize edildiğini söyledi. "33 kilogram kurşunu denizden çıkarmış olduk" Suat Parıldar, "Olta balıkçılığında herhangi bir sebeple kopan kurşunlar, deniz dibinde toplanıyor ve denizin tuzlu suyu ile beraber zaman içerisinde korozyona uğrayarak hem balıklar açısından hem de insanlar için ağır metal konusunda tehlike arz ediyor. Biz de hem balıkçılarımızı ve oltacılarımızı bu konuda bilinçlendirmek hem de denizlerimizin temizliğini sağlamak adına bu farkındalık çalışmasını organize ettik. Dalgıçlarımızın yapmış olduğu dalış neticesinde şu ana kadar 33 kilogram kurşunu denizden çıkarmış olduk. 5-9 Aralık tarihinden ise dalgıçlarımız toplam 25 kilogram kurşunu denizden çıkarmıştı. Biyoçeşitliliğin korunması ve geliştirilmesi adına ise daha önce hayalet ağların denizden temizlenmesi projesini yürütmüştük" diye konuştu. "450 bin metrekarelik hayalet ağları denizden uzaklaştırdık" 2025 yılında 450 bin metrekarelik hayalet ağların denizden uzaklaştırıldığını ifade eden Parıldar, "Tarım ve Orman İstanbul İl Müdürlüğü olarak 5,3 milyon metrekare alanı taradık. Bu taramış olduğumuz alandan da 2025 yılının sonuna kadar yaklaşık 450 bin metrekarelik hayalet ağları denizden uzaklaştırdık. İç sularımız ile beraber taramış olduğumuz alan toplam 6,3 milyon metrekaredir. Denizlerden çıkarmış olduğumuz hayalet ağları atık halde bırakmayarak bununla ilgili çeşitli geri dönüşüm projesi gerçekleştirdik. Amacımız dün olduğu gibi denizlerimizin cömertliğinin bugün de devam etmesi sürdürülebilirliğin sağlanabilmesidir" şeklinde konuştu. "25 milyonu aşkın destekleme ödemesini balıkçılarımıza buluşturduk" Konuşmasına devam eden Parıldar, "İstanbul su ürünleri açısında çok kıymetli bir yer, 660 kilometrenin üzerinde bir kıyı şeridimiz, 48 balıkçı barınağımız 2 bin 19 balıkçı gemimiz ve 18 bini aşkın ticari ruhsatlı balıkçı ile beraber avcılıkta önemli bir konuma sahip. Bakanlığımızın destekleme politikaları çerçevesinde özellikle kıyı balıkçılığının kayıt altına alınması kapsamında bin 400’ü aşkın balıkçımıza 2025 yılında 12.6 milyon destekleme ile birlikte toplamda 25 milyonu aşkın destekleme ödemesini balıkçılarımıza buluşturduk" ifadelerini kullandı. Etkinliğe katılan İstanbul Vali Yardımcısı Cengiz Karabulut, "Sucul biyoçeşitliliğin korunması adına önemli bir çalışma yapıyoruz. Son yıllarda artan iklim değişikliğinden kaynaklanan su ve çevre kirliliği denizlerimizi, göllerimizi ve su kaynaklarımızı olumsuz etkilemekte, bu anlamda bizler de kamuoyunda toplumsal bir farkındalık oluşturmak açısından bu projeyi hayata geçirdik" dedi. Karabulut ayrıca, Galata bölgesinin balıkçılık konusunda sembol bir yer olduğu için projeyi buradan başlatmayı uygun gördüklerini ifade etti. Etkinlik su altı tarama dalgıç ekiplerinin deniz dibinde olta kurşunlarını çıkarması ile sona erdi.