ÇEVRE - 02 Kasım 2020 Pazartesi 11:44

İklim değişikliği yeni tehlikelere kapı aralıyor

A
A
A
İklim değişikliği yeni tehlikelere kapı aralıyor

Dünya ve insanlık, iklim değişikliği nedeniyle her yıl artan afetlerle ve yeni salgın hastalıklarla karşı karşıya kalıyor. Uzmanlar, gerekli önlemler acilen alınmadığı takdirde iklim değişikliğinin yeni felaketlere de kapı aralayacağı uyarısında bulundu.

Bir yanda yok olan binlerce kilometrelik sahil şeritleri, sular altında kalan şehirler, bir yanda bitmeyen yangınlar, fırtınalar, salgın hastalıklar. Bir film senaryosunun parçası gibi duran tüm bu olaylar, iklim değişikliğinin durdurulamaması halinde en geç 100 yıl sonra dünyanın somut gerçekleri olacak. Önlem alınmadığı takdirde gelecekte dünyayı bekleyen bu korkunç senaryo etkilerini hissettirmeye başlarken, Dünya Meteoroloji Örgütü (DMÖ), iklim değişikliği nedeniyle yaşanan afetlerin her yıl artacağı uyarısında bulundu. Birleşmiş Milletlere (BM) bağlı örgütün yeni yayımladığı ‘2020 İklim Durumu Raporu’nda, iklim değişikliği kaynaklı felaketler nedeniyle uluslararası insani yardıma ihtiyaç duyan insan sayısının 2030 yılına kadar yüzde 50 artabileceğine dikkat çekildi.

DMÖ raporuna göre, 2018 yılında 108 milyon insan, sıcak hava dalgaları, küresel ısınma, orman yangınları, fırtınalar, kuraklıklar ve artan kasırgalar nedeniyle yardıma muhtaç kaldı. 16 uluslararası kuruluş ve finansman kurumu tarafından derlenen raporda, son 50 yılda hava ve iklim kaynaklı olaylar nedeniyle 11 bini aşkın felaket yaşandığı ifade edildi. Bu felaketler nedeniyle dünya çapında 2 milyon kişi hayatını kaybetti, 3,6 trilyon dolarlık ekonomik zarar meydana geldi. Rapor, hükümetleri doğal afetlere hazırlık, müdahale ve afetlerin etkilerini hafifletme becerilerini geliştirebilecek erken uyarı sistemlerine daha fazla kaynak ayırmaya davet etti. DMÖ Genel Sekreteri Profesör Petteri Taalas, “Covid-19 pandemisi, iyileşmesi yıllar alacak büyük bir uluslararası sağlık ve ekonomik kriz doğursa da iklim değişikliğinin önümüzdeki yüzyıllarda insan yaşamı, ekosistemler ve ekonomiler üzerinde oluşturacağı tehdide kulak vermemiz gerekiyor. Salgın, aynı zamanda iklim değişikliği karşısında yaşanan direnç ve adaptasyona yönelik daha sürdürülebilir bir yolda ilerlemek için bize bir fırsat sunuyor” dedi.

Sivrisinek istilası kapıda

İklim değişikliğiyle bağlantılı salgın hastalıklar da insanlığı tehdit ediyor. Yeni bir araştırmaya göre, sera gazı emisyonları artmaya devam ederse 2080 yılı itibarıyla 400 milyonu Avrupa’da olmak üzere yaklaşık 1 milyar insan sivrisinek türleri yoluyla bulaşan viral hastalıklara maruz kalabilir. Normalde yaşam alanları tropikal enlemlerle sınırlı olan istilacı sivrisinekler, küresel ısınma nedeniyle artık Avrupa ve Türkiye için de tehdit haline geldi.

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğünde görev yapan Dr. Taylan Doğaroğlu, geçmişte coğrafi farklılıklar nedeniyle lokal bir sorun olan sivrisinek istilalarının dünya geneline yayılmasına ilişkin şunları söyledi:

“Günümüzde bilim dünyasının en çok tartıştığı konulardan biri olan küresel ısınmanın olumsuz etkileri birçok alanda şiddetli bir şekilde hissedilmeye devam ediyor. Son dönemde bu açıdan gündemde olan bir konu da istilacı sivrisinekler. Sivrisinekler bilindiği gibi her dönemde toplumlar üzerinde çeşitli hastalıklar ile ciddi sağlık sorunlarına neden olmuştur. Bu sağlık sorunları geçmişte coğrafi bariyerler ve iklimsel sınırlamalar nedeniyle belirli bölgelerde lokalize olmuş ve global sorunlar haline nadiren gelebilmişlerdir. Ancak özellikle son dönemde insan nüfusunun ve özellikle ticari aktivitelerin çok fazla artması, sivrisineklerin bu bariyerleri aşarak dünya geneline yayılabilmelerine olanak sağlamıştır. Bu yeni alanlara giriş yapan sivrisinekler, küresel ısınmanın etkileri sonucunda uygun üreme ortamları bulabilmekte ve gittikleri ortamlara çok daha kolay adaptasyon sağlayabilmektedirler.”

Türkiye, iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkelerden biri

Akdeniz havzasında iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkelerden biri olan Türkiye, zaman zaman aşırı yağış, zaman zaman ise aşırı kuraklık olarak kendini hissettiren ‘aşırı hava’ olaylarından fazlasıyla nasibini alıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Toros, “Daha kurak dönemler, daha yağışlı dönemler, yağışın şiddetinde ve sıklığında artışlar ve hortum gibi hava olayları son yıllarda çoğalmaya başladı. Bunun nedeni küresel iklim değişikliğidir” dedi.

Sıcaklık değerleri mevsim normallerinin üzerine çıktıkça ve yeryüzü ısındıkça kuvvetli sağanak ve doluların daha etkili olduğunu belirten Toros, iklim değişikliğinin neden olduğu aşırı yağış ve sellerin ülkeleri etkilemeye devam edeceğini kaydetti.

Ancak, sellere neden olacak kadar şiddetli olsalar da yağışlar mevsim normalleri seviyesine bir türlü ulaşamıyor. Verilere göre Eylül ayında normalde 65 kilogram yağış alan İstanbul’a, bu yıl aynı ayda sadece 22 kilogram yağış düştü. Bu da susuzluk ve kuraklık tehlikesini ortaya koyuyor.

“Küresel karbon emisyonları tehdit oluşturmaya devam ediyor”

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Doç. Dr. Ahmet Demirak’a göre ise Covid-19 krizi dünya ekonomisini eşi görülmemiş bir krizle karşı karşıya bırakırken aynı zamanda iklim değişikliğinin neden olacağı sorunların büyümesi halinde neler yaşanabileceğini de ortaya koydu. “Küresel ısınmanın yol açtığı felaketlerin kontrolünü ele geçirmek için anahtar kelimeler; hızlı hareket etme ve sosyal işbirliğidir” diyen Demirak, şu anda tüm dünyada yaşanan durgunluk nedeniyle bir miktar düşüş yaşasa da küresel karbon emisyonlarının tehdit oluşturmaya devam ettiğini kaydetti.

“Düşük karbonlu elektrik üretimi 2040 yılına kadar üçe katlanmalı”

Demirak’ın verdiği bilgiye göre, yılın ilk 8 ayını 2019 yılının aynı dönemi ile kıyaslayan “Karbon İzleme” (Carbon Monitor) adlı uluslararası oluşumun yaptığı çalışma, küresel emisyonların yüzde 6,5 azaldığını ve buna en büyük katkıyı kara taşımacılığı kullanımındaki düşüşün verdiğini ortaya koyuyor. Demirak, hem enerji güvenliğinin sağlanması hem de iklim hedeflerinin karşılanabilmesi için ‘temiz enerji’nin korona virüs sonrası ekonomik iyileşme çabalarının merkezinde yer alması gerektiğine dikkat çekti. “Dünyanın iklim hedeflerine ulaşabilmesi için düşük karbonlu elektrik üretiminin 2040 yılına kadar üçe katlanması gerekiyor” diyen Doç. Dr. Demirak, ülkelerin yenilenebilir enerji ve düşük karbonlu teknolojilere yatırımlarını artırmasının ve iklim dostu politikalara ağırlık verilmesinin ne denli gerekli olduğunun altını çizdi.

“Nükleer enerji temiz enerji geçişinin anahtarıdır”

Küresel düzeyde sera gazı emisyonlarının en büyük sebebinin fosil yakıtlar olduğunu ifade eden Demirak, rüzgar ve güneş enerjisi yatırımlarının artmasının, karbon yakalama gibi gelişmekte olan teknolojilerin umut verdiğini söyledi. Demirak, “Küresel düzeyde sera gazı emisyonlarının en büyük sebebi fosil yakıtlardır. İklim sorununun ölçeği ve aciliyeti göz önüne alındığında, karbon emisyonlarını azaltmak için dünyanın temiz ve güvenilir enerji kaynaklarına ihtiyacı olduğu açıktır. Rüzgar enerjisinden sonra dünyanın en büyük ikinci düşük karbonlu elektrik kaynağı olan nükleer enerji temiz enerji geçişinin anahtarıdır. Nükleer enerjinin katkısı olmadan iklim hedeflerine ulaşmak mümkün değildir. Nükleer santraller bugün dünya elektriğinin yüzde 10'unu üretiyor. 442 reaktör, düşük karbonlu elektriğin neredeyse üçte birini üretiyor. Birleşik Krallık, Çin, Hindistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bangladeş, Pakistan ve Türkiye’nin de aralarında olduğu 19 ülkede 54 reaktör inşa ediliyor. Bazı ülkelerde politika kararları veya olumsuz piyasa koşulları nedeniyle yıllarca çalışabilecek nükleer santrallerin kapatılması ve buradan doğan açığın fosil yakıtlarla karşılanması aslında sera gazı emisyonlarını artırıyor. Türkiye de iklim değişikliğinden etkilenen ülkelerden biri olarak temiz enerji kaynaklarına yöneldi. Yenilebilir enerji kurulu gücünde dünyada 13'üncü, Avrupa'da 6’ncı sırada bulunuyoruz. Enerji çeşitliliği ve enerji arzının güvenliği konusunda tek eksiğimiz olan nükleer enerjiyi de yapımı devam eden Akkuyu Nükleer Güç Santrali tamamlayacağız” diye konuştu.

“Toplumsal dönüşüm gerçekleştirmemiz gerekiyor”

Türkiye’de iklim değişikliğinin getirdiği sorunların başta tarım ve turizm olmak üzere birçok sektörü olumsuz etkileyeceğinin altını çizen Demirak, “Türkiye’de Çevre ve Şehircilik Bakanlığında İklim Değişikliği Dairesi Başkanlığı, Meteoroloji Genel Müdürlüğü çatısı altında İklim ve Zirai Meteoroloji Dairesi Başkanlığı gibi birimlerin kurulması iklim değişikliği ile mücadelede önemli adımlar. Ayrıca küresel ısınmaya karşı mücadelede doğru stratejileri üretmek, ulusal politikalar ve eylem planları geliştirmek için Cumhurbaşkanlığına bağlı bir ‘İklim Enstitüsü’nün kurulmasının çok önemli olacağını düşünmekteyim. Ekolojik çöküşü önlemek için bireyden kurumlara ve arzdan talebe kadar her düzeyde toplumsal dönüşüm gerçekleştirmemiz gerektiği açık” ifadelerini kullandı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Elazığ Elazığ’da hazırlanan proje bakanlıktan destek aldı Elazığ Toplum ve Proje Derneği (ETOPDER) derneği tarafından hazırlanan proje, IPARD III Programı 6. Başvuru Çağrı Dönemi’nde Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan destek almaya hak kazandı. IPARD III Programı 6. Başvuru Çağrı Dönemi kapsamındaki LEADER Yaklaşımı Tedbiri’ne başvuruda bulunan 60 ildeki 156 Yerel Eylem Grubunun (YEG) tamamı desteklenmeye hak kazandı. Yaklaşık 2.2 milyar TL tutarındaki yerel kalkınma stratejisi bütçeli 156 YEG Derneğin yüzde 100 hibeyle destekleneceği aktarıldı. Destek alan 156 dernek arasına Baskil Yerel Eylem Grubu Derneği’de yer aldı. Bu kapsamda Baskil Yerel Eylem Grubu Derneği, il genelinde aktif olarak faaliyet gösteren tek Yerel Eylem Grubu olma özelliğini taşıdı. Derneğin 2025-2030 dönemini kapsayan 5 Yıllık Yerel Kalkınma Stratejisi ve Eylem Planı, proje uzmanı Bihter Yaldız Tut tarafından hazırlanarak kapsamlı analizler, katılımcı toplantılar ve yerel ihtiyaçlar doğrultusunda şekillendirildi. Hazırlanan strateji ve eylem planları, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından onaylanarak desteklenmeye hak kazandı. Dernek, yıllık 60 bin Euro olmak üzere yüzde 100 hibe desteğiyle, 5 yıllık dönemde yaklaşık 15 milyon TL tutarında kırsal kalkınma kaynağını bölgeye kazandırma hakkı elde etti. Bu süreçte, Baskil Yerel Eylem Grubu Derneği ile Elazığ Toplum ve Proje Derneği (ETOPDER) arasında imzalanacak iş birliği protokolü çerçevesinde, 5 yıllık kalkınma programının etkin ve şeffaf bir şekilde uygulanması planlanıyor. Dernek Başkanı ve proje uzmanı Bihter Yaldız Tut, "Avrupa Birliği’nin kırsal kalkınma politikaları çerçevesinde uygulanan LEADER Tedbiri, yerelden kalkınma yaklaşımını esas alan, katılımcı, yenilikçi ve sürdürülebilir bir modeldir. Bu yaklaşım doğrultusunda kurulan Yerel Eylem Grupları (YEG); kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları, özel sektör temsilcileri ve yerel halkın bir araya gelerek bölgesel ihtiyaçlara uygun kalkınma stratejileri geliştirmesini amaçlar. Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı koordinasyonunda, IPARD Programı kapsamında uygulanan LEADER Tedbiri ile Yerel Eylem Grupları desteklenmektedir. YEG’ler; ilçelerde kaymakamlık oluru ve valilik onayı ile kurulan, tüzel kişiliğe sahip dernek statüsünde yapılardır. İlçe belediyeleri, kaymakamlıklar ve ilgili kamu kurumları bu yapıların doğal paydaşları ve tüzel üyeleri arasında yer alırken; kadınlar, gençler, çiftçiler, üreticiler, esnaf ve sivil toplum temsilcileri yönetim süreçlerine aktif olarak dahil edilmektedir. Bu yönüyle YEG’ler, ilçede yaşayan her kesimin temsiline dayalı kapsayıcı bir yönetişim modeli sunar" dedi. Proje uzmanı Bihter Yaldız Tut, "ETOPDER’in proje geliştirme, uygulama, izleme ve raporlama alanlarındaki kurumsal kapasitesi, stratejinin sahaya güçlü biçimde yansımasına katkı sağlayacaktır. Dernek olarak Baskil Yerel Eylem Grubu’nun kalkınma stratejilerinin hazırlanmasında hem de uygulanacak projelerin koordinasyonunda aktif rol üstlenerek, yerel kalkınmaya sürdürülebilir ve katılımcı bir vizyon kazandırmayı hedeflemekteyiz. IPARD III Programı döneminde uygulanacak bu strateji ile; tarım ve kırsal üretimin desteklenmesi, kadınlar ve gençler başta olmak üzere dezavantajlı grupların güçlendirilmesi, yerel girişimciliğin ve sosyal kalkınmanın teşvik edilmesi, sivil toplumun kapasitesinin artırılması, katılımcı ve sürdürülebilir kalkınma modellerinin hayata geçirilmesi hedeflenmektedir" ifadelerini kullandı.
Elazığ Elazığ’da ilginç bisiklet tasarımı: Polisler bile durdurup inceliyor Almanya’da 26 yıl yaşayan ve elektrik-elektronik mesleğiyle uğraşan, ardından memleketi Elazığ’a dönen Hacı Bayram Züğürt’ün yaptığı sıra dışı bisikletler görenleri şaşırtıyor. Kendisini vatandaşlar başta olmak üzere polisin durduğunu dile getiren Zügürt, "Sür bakalım diyorlar, sonra ’İn aşağı, bir daha bin’ deyip bakıyorlar. İnip tekrar biniyorum. Şaşırıyorlar" dedi. Elazığ’da yaşayan 58 yaşındaki Hacı Bayram Züğürt, hayatının 26 yılını Almanya’da geçirdi. Elektrik ve elektronik alanında çalışan Züğürt, Türkiye’ye döndükten sonra bu mesleğin yeterli kazanç sağlamaması üzerine bisiklet işine yöneldi. Yaklaşık 15 yıl boyunca bisiklet tamiri ve satışı yapan Züğürt, özellikle kış aylarında boş kalan zamanlarını ilginç bisikletler tasarlayarak geçiriyor. Deneme amacıyla yaptığı yüksek bisikletin beklediğinden çok daha rahat olduğunu fark eden Züğürt, tasarımlarını geliştirdi. Yüksek bisikletlerin yanı sıra yatarak kullanılan bisiklette tasarlayan Züğürt, hem vatandaşların hem de polislerin ilgisini çekiyor. "Bu bisiklet insanı hiç yormuyor" Elektrik-elektronik altyapısında yaptığı tasarımlara büyük katkı sağladığını söyleyen Züğürt, " 26 sene Almanya’da kaldım. Türkiye’ye döndükten sonra 15 yıl boyunca bisiklet işi yaptım. Asıl mesleğim elektrik ve elektronik üzerinedir, ancak bu işten yeterli gelir elde edemediğim için bisiklet sektörüne yöneldim. Bisiklet işinde her gün paramı kazanıyordum. Özellikle kış aylarında, bisiklet işi olmadığında boş günlerimi bisikletlerle uğraşarak, denemeler yaparak geçiriyordum. O dönem bir yüksek bir bisiklet yaptım. Tamamen deneme amaçlıydı, ’Bu nasıl olacak?’ diye merak ettim. Sonra fark ettim ki bu bisiklet insanı hiç yormuyor. Saatlerce sürsem bile sorun olmuyor. Düz yolda giderken hiçbir sıkıntı yaşamıyorum. Normal bir bisikletim de var, o da kaliteli ama onu sürdüğümde yarım saat sonra mutlaka dinlenme ihtiyacı hissediyorum. Bu yeni yaptığım bisiklet ise sanki adam boyu bir insan omuzlarında geziyormuş gibi rahat" dedi. "Yolda polisler durduruyor, ’Sür bakalım’ diyorlar, sonra ’İn aşağı, bir daha bin’ deyip bakıyorlar" Aldığı tepkilerin hem şaşkınlık hem de hayranlık içerdiğini dile getiren Züğürt, " Bisikletlerin daha yükseğinin yapılmasını tavsiye etmem, o iş cambazlığa girer. Bir bisikletimin sisteminde, üç bisikletin zinciri birlikte çalışıyor. Zinciri en yukarıdan, bisikletin ön tarafından alıp arka tekerleğe kadar tek parça halinde bağladım. Sürüşü çok rahat, sırtını yaslıyorsun ve bu durum adeta ömrünü uzatıyor. Ben kış aylarını bu tür denemelerle, üretmekle ve uğraşmakla geçiriyorum. Yolda polisler durduruyor, ’Sür bakalım’ diyorlar, sonra ’İn aşağı, bir daha bin’ deyip bakıyorlar. İnip tekrar biniyorum. Şaşırıyorlar. Şaka olsun diye ’Alt kat kiralık mı’ diyen bile oluyor. İnsanlar çok ilgi gösteriyor, kahvede oturanlar bile kalkıp dışarı çıkıyor, beni durdurup bisikleti görmek, tanımak istiyorlar" şeklinde konuştu. (RY-CK-
İstanbul "Sürdürülebilir Geleceği Tasarla" (SGT) Yarışması’nın 10’uncusu sonuçlandı Rönesans Holding’in, 10’uncusunu düzenlediği "Sürdürülebilir Geleceği Tasarla" Yarışması bu yıl Esmiyor ve Impact Hub İstanbul iş birliği ile gerçekleşti. İklim değişikliği ile mücadele olarak belirlenen tema çerçevesinde ‘Azaltım’ veya ‘Uyum ve Dayanıklılık’ odağında projelerin kabul edildiği Sürdürülebilir Geleceği Tasarla Yarışması’nda yapı, ürün ve hizmet tasarımı kategorilerinde toplam dokuz proje ödül aldı. Rönesans Holding’in, gençlerin fonksiyonel, insan ihtiyaçlarını karşılayan ve bunun yanında doğaya saygılı çözümler sunan fikirler üretmelerini teşvik etmek ve daha iyi yaşam koşulları sağlanmasına katkıda bulunarak geleceği şekillendirmek amacıyla düzenlediği "Sürdürülebilir Geleceği Tasarla" (SGT) Yarışması’nın 10’uncusu sonuçlandı. Esmiyor ve Impact Hub İstanbul iş birliği ile gerçekleştirilen ve iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik yenilikçi ve sürdürülebilir çözümlerin ödüllendirildiği yarışmada, üç farklı kategoride toplam 9 proje ödül almaya hak kazandı. SGT Yarışması’nda finale kalan 14 ekip, 19 Aralık’ta jüri karşısına çıkarak projelerini sundu. Jüri değerlendirmesi sonucunda ‘Yapı Tasarımı’, ‘Ürün Tasarımı’ ve ‘Hizmet Tasarımı’ kategorilerinde dereceye giren ekipler belirlendi. Her kategoride birinci olan projeler 50 bin TL, ikinciler 40 bin TL, üçüncüler ise 30 bin TL’lik ödülün sahibi oldu. Üç kategoride dokuz proje ödüllendirildi Yapı Tasarımı kategorisinde; kriz anlarında dönüştürülebilir ve dayanışmayı güçlendiren modüler bir yapı sistemi öneren ‘Ekolojik Çekirdek Projesi’ birinci olurken, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla toplumsal güven ve farkındalık oluşturmayı hedefleyen ‘Ekinoks Projesi’ ikinci, doğal döngülerle sosyal etkileşimi bir araya getiren bütüncül yaşam alanı önerisi ‘DeepFlow Projesi’ ise üçüncü oldu. Ürün Tasarımı kategorisinde; tarımsal atıkları geri dönüştürerek çevre dostu bir gübre geliştirmeyi amaçlayan ‘BiyoPolTech’ birinci oldu. Jüri değerlendirmesinde alg teknolojisiyle oksijen üreten akıllı kent direği ‘Yeşil Direk’ ikinci, tek kullanımlık plastiklere alternatif olarak biyobozunur ambalaj sunan ‘Bak-pack Projesi’ ise üçüncü olarak seçildi. Hizmet Tasarımı kategorisinde ise atıkları hammaddeye dönüştüren blockchain tabanlı pazar yeri ‘Re-source’ birinci, iklim verilerinin insan sağlığı üzerindeki etkilerini anlık izleyen ‘Sağlık Odaklı İklim Haritaları (SOİH)’ ikinci, binalar için şeffaf ve dijital bir çevresel performans sistemi sunan ‘Yeşilport Projesi’ ise üçüncülük ödülünü kazandı. 157 aday, 67 başvuru, yoğun bir gelişim süreci Toplam 157 aday sisteme giriş yaparken; 41’i hizmet tasarımı, 13’er tanesi ürün ve yapı tasarımı olmak üzere 67 başvuru alındı. Ön değerlendirme sonucunda seçilen 14 proje, iki aylık kapsamlı bir kapasite geliştirme programına dahil edildi. Program kapsamında ekipler; sürdürülebilirlik, değer önerisi geliştirme, varsayım doğrulama, proje planlama, hikâye anlatıcılığı ve etkili sunum teknikleri başlıklarında eğitimler aldı. Her projeye mentor ve uzman desteği sağlandı. Alanında uzman jüri kadrosu Yarışmanın jüri kadrosunda; akademi, özel sektör ve sivil toplumdan alanında uzman isimler yer aldı. Yapı Tasarımı Kategorisi’nde Rönesans Holding Sürdürülebilirlik ve Çevre Direktörü Evrim Atalas, Başkent Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü’nden Doç. Dr. Öğr. Üyesi Betül Bilge Özdamar, Rönesans Holding Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Baytan, PIN Architects Kurucu Ortağı Salih Küçüktuna jüri üyesi olarak yer aldı. Ürün Tasarımı Kategorisi’nde ise TOBB ETÜ, Endüstriyel Tasarım Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Aydın Öztoprak, Toyi Kurucu Ortağı ve Tasarımcısı Elif Atmaca, Airqoon Kurucu Ortağı Barış Can Üstündağ ve Doç. Dr. Engin Kapkın jüri üyeliği yaptı. Hizmet Tasarımı Kategorisinde ise Galatasaray Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Belgin Kaygan, Impact Hub İstanbul Kurucu Ortağı Ayşe Sabuncu, KODA Kurucusu ve Genel Koordinatörü Mine Ekinci, Pakt Ajans Kurucusu Anlamlandırıcı Serdar Paktin jüri üyesi olarak yer aldı. "Sürdürülebilir Geleceği Tasarla" 10 yılda, 150’nin üzerinde üniversite semineriyle 400 binden fazla öğrenciye yüz yüze, dijital kanallarla ise yılda ortalama 3 milyon öğrenciye ulaştı.