GÜNDEM - 28 Şubat 2022 Pazartesi 19:54

Kritik kabine sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan açıklamalar

A
A
A
Kritik kabine sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan açıklamalar

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Rusya'nın Ukrayna topraklarına yönelik saldırısını kabul edilemez görüyor, Ukrayna yönetiminin ve halkının verdiği mücadeleyi takdir ediyoruz. Kendi milli çıkarlarımızdan elbette ödün vermeyeceğiz ama bölgesel ve küresel dengeleri de ihmal etmeyeceğiz. Ülkemizin son dönemdeki tüm sınamaları gibi Karadeniz'in kuzeyindeki krizi de selametle atlatacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine Toplantısı'nın ardından millete sesleniş konuşmasını gerçekleştirdi. Halkın Miraç Kandili'ni tebrik eden Erdoğan, "Hayatımızın hayır, hasenat, ibadet ve bereketini çoğaltması dileğiyle bir kez daha milletimizin ve İslam aleminin Leyle-i Miracı'nı tebrik ediyorum. Dün eski başbakanlarımızdan Milli Görüş Hareketi kurucusu, devlet adamı Prof. Dr. Necmettin Erbakan hocamızın 11. yıl dönümüydü. Bu vesileyle merhum Erbakan hocamızı rahmetle, minnetle, hasretle yad ediyoruz. Hocamızın sanayide, teknolojide, tarımda, ilimde her alanda bağımsız, güçlü, müreffeh Türkiye özlemi doğrultusunda verdiği mücadeleden aldığımız ilhamla bugün de yolumuza devam ediyoruz. Rabbim hocamızı cenneti ve cemaliyle müşerref eylesin diyoruz" dedi.

28 Şubat gününün yakın tarihte bir başka anlamı ve sembolü olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin 28 Şubat 1997 tarihinde 27 Mayıs 1960 ile başlayan darbeler silsilesinin yönetimleri itibarıyla post modern diye tabir edilen yeni bir yüzü ile karşılaşmıştır. Dayatmaların yapıldığı, diğer taraftan gövde gösterisi için tankların sokaklarda yürütüldüğü, öte yandan hükümetin ağır baskılarla istifaya zorlandığı 28 Şubat darbesi tarihimizin kara sayfalarından biri olarak zihinlere kazınmıştır. Kimi siyasetçilerin yanı sıra bürokrasinin, medyanın, iş dünyasının, sivil toplum kuruluşu görünümlü darbe şakşakçılarının desteği ile ortaya çıkan 28 Şubat vakası, daha önceki ve sonraki tüm benzer olaylar gibi zaman içinde milli irade tarafından elbette tasfiye edilmiştir. Türkiye’yi köken, mezhep, meşrep, hayat biçimi, siyasi görüş gibi fay hatları arasına sıkıştırıp felç etmeyi amaçlayan bu girişimin müsebbipleri önce mahşeri vicdanda, sonra da hukuk önünde yaptıklarının hesabını vermişlerdir. Eşine az rastlanır bir kibirle, hoyratlıkla, pervasızlıkla yürütülen 28 Şubat sürecinde yaptıklarının yanlarına kar kalacağını düşünenlerin hesap günü gelip çattığında sergiledikleri zavallılık ibreti alemliktir. Daha sonraki tarihlerde aynı niyetlerle yayınlanan 27 Nisan 2007 bildirisinin, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin de milli irade tarafından anında cevaplandırılarak adeta boğulmuş olması ülkemizde bir devrin kapandığının işaretidir. Türk Silahlı Kuvvetleri artık darbe ile, cunta ile, bildiri ile değil, sınırlarımızı korumadaki sınır ötesi harekatlarındaki bölgesel ve küresel güvenlik krizlerindeki güçlü duruşu, başarıları ve etkisi ile gündem olmaktadır" dedi.

Türkiye'nin son bir asrında milli mücadele ve Kıbrıs Barış Harekatı sonrasındaki en büyük askeri başarılarını bu dönemde elde ettiğine dikkat çeken Erdoğan şöyle konuştu:
"Suriye’deki Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekatları, Libya’daki meşru yönetime verdiğimiz destek, Karabağ’ı ve işgal altındaki topraklarını kurtarmak için mücadele eden Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanında yer almamız, ülkemizin ve Türk Silahlı Kuvvetlerimizin tarihine altın harflerle geçen zaferlerdir. Dört bir yanımızda yaşanan krizler, TSK’mızın tüm gücü, imkanı ve vaktiyle vatan savunması, milletin menfaatlerinin korunması, devletin gücünün artırılması hususundaki görevlerine odaklanmasının ne kadar hayati, ne kadar isabetli, ne kadar elzem olduğunu göstermiştir. Ordusu devletinin ve milletinin emrinde olmayanların kendi içinde birliğini, beraberliğini sağlayamayanların sonuçta hem istiklallerini hem geleceklerini kaybettikleri bir dönemde Türkiye siyasi, ekonomik, diplomatik olarak yükselen bir güç sıfatıyla dünyadaki yerini almıştır."
"Temennimiz, ülkemizdeki darbelerin ve darbe girişimlerinin siyasi ve sosyal ayağını teşkil eden kesimlerin de bir an önce aynı idrak düzeyine ulaşmaları, aynı yerli, milli sivil, vizyoner yaklaşıma kavuşmalarıdır" diyen Erdoğan, "Maalesef 15 Temmuz darbe girişimi gecesi ve sonrasında yaşadıklarımız bu kesimlerin henüz ülkemizin ihtiyacı olan demokratik olgunluğa ulaşamadıklarını ortaya koymuştur. İnsanlarımızın inancıyla ve inancının sembolleri olarak gördüğü değerleriyle mücadelesini aksi yöndeki tüm iddialarına veya şovlarına rağmen bilinç altlarında halen sürdürenler var. Bunların ellerine fırsat geçtiğinde neler yapabileceklerine ilişkin pek çok emareye hem milli mesellerde hem siyasi ve sosyal tartışmalarda sıkça rastlıyoruz. Darbelerle, vesayetle, uluslararası operasyonlarla netice alma dönemi kapandığı için ülkemizde milli iradenin desteğini kazanma, halkın rızası ile yönetime gelme dışında bir yol, yöntem, usul kalmamıştır. Tek parti faşizmi, darbe ve cunta dönemi alışkanlığı ile milleti tehdit ederek proje ürünü hesaplarla yola çıkarak ham hayaller peşinde koşanların sonu hüsrandır. Benzer hesapların geçmişte de çok yapıldığını, ama hepsinin akıbetinin de hüsranla neticelendiğini hatırlatmak isteriz. Üzerinden çeyrek asır geçen 28 Şubat darbesinin muhasebesinin bize verdiği mesajlar işte bunlardır" dedi.

"Dünyanın dört yanında dökülen kanların, yaşanan acıların da müsebbibi küresel yönetim ve güvenlik sistemidir"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye’de son 20 yılda samimiyetle, kararlılıkla uyguladığımız eser ve hizmet siyasetimizin 81 vilayetimizde 85 milyon vatandaşımızla, yüzlerce milyonluk dost ve kardeş halemizle ülkemizi getirdiği seçkin yer, istikametimizin doğruluğunun ispatıdır. Rabbimden ülkemizi bir daha darbelerle, vesayetle, ihanetle imtihan etmemesini diliyorum. Dünyanın bir süredir köklü bir değişim sürecinden geçtiğini her fırsatta tekrar tekrar ifade ediyoruz. Asırlık geçmişe sahip küresel yönetim sistemi çökmektedir. Bu sistemin temelini
oluşturan Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, hak arama değil paylaşım mücadeleleriydi. Biz bu mücadelede maalesef masada değil, menüde yer alan milletlerden biriydik. Cumhuriyetimizi kurarak ve sıkı sıkıya sahip çıkarak bu zor dönemi atlatırken çok ağır bedeller de ödedik. İkinci cihan harbi sonrasında galipler tarafından salt kendi çıkarlarını koruma esasına göre kurgulanan siyasal ve ekonomik işleyiş, yaşanan sorunların en önemli sebebidir. Zaten sancılı olan bu sistem Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından iyice dengesizleşmiştir. Her platformda dünya beşten büyüktür diyerek, daha adil bir dünya mümkündür diyerek ifade ettiğimiz küresel yönetim sistemindeki çarpıklık, yaşanan her hadiseyle özellikle kendini yeniden gösteriyor. Suriye’de 11. yılına girmek üzere olan trajedinin de, Afganistan’dan Irak'a, Bosna'dan Ruanda’ya, Gazze'den Yemen'e, Arakan’dan Libya’ya dünyanın dört yanında dökülen kanların, yaşanan acıların da müsebbibi küresel yönetim ve güvenlik sistemidir. Kendi güvenlik ve refahları dışında hiçbir şeyi önemseyemeyen dünyadaki diğer tüm ülke ve toplumlara bu önceliklerini birer aparatı muamelesi yapanların süslü kavramlar arkasına gizledikleri kirli yüzleri artık tüm gerçekliği ile ortadadır. Nitekim Türkiye’nin 'Dünya beşten büyüktür' itirazı ile başlattığı sorgulamaya ilk anda tereddütle yaklaşanların bir süre sonra tespitimizin doğruluğunu, teyide ve sahiplenmeye başladığına şahit olduk. Son olarak Ukrayna’da yaşanan gelişmeler bu gerçeği yine doğrulayan bir mahiyet arz etmektedir. Sorunun tarafı, hatta sebebi olan ülkelerin aynı zamanda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ndeki hakemlik ve çözüm mevkilerinin de sahibi bulunmaları işleri içinden çıkılmaz bir hale getirmektedir" açıklamasında bulundu.

"Böyle bir tablonun ortaya çıkmasından dolayı gerçekten üzüntülüyüz"

Türkiye'nin bölgesinde barışı, huzuru, esenliği isteyen bir ülke olduğuna vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu tavrımızı Irak ve Suriye’den Kafkaslar ve Karadeniz’e, Akdeniz’den Balkanlara kadar her yerde her hadisede gösterdik. Karadeniz'in kuzeyindeki krizde de her ikisini de dost olarak gördüğümüz Ukrayna ve Rusya’ya aralarındaki sorunları diyalog yoluyla çözmeleri çağrısında bulunduk. Bu telkini yaptık. Bu konuda arabuluculuk teklifi dahil gösterdiğimiz samimi gayretin şahidi bizzat Ukrayna ve Rusya liderleridir. Yine bu süreçte barış ve istikrarın temini için çok yönlü diplomatik girişimlerimizi kesintisiz sürdürdük, sürdürüyoruz. Maalesef sonuçta korkulan oldu ve 24 Şubat'ta silahlar patladı. Böyle bir tablonun ortaya çıkmasından dolayı gerçekten üzüntülüyüz.

NATO Liderler Zirvesi başta olmak üzere her platformda ülkemizin bu meseleye bakışını ifade etmeye devam ediyoruz. Bölgedeki durumun yaygın fiili çatışmaya dönüşme ihtimalinin belirdiği 12 Şubat'tan itibaren Ukrayna’daki 20 bin vatandaşımıza diplomatik misyonlarımıza kayıtlı iletişim numaralarını arayarak ikazlarımızı yaptık. Bununla kalmadık, 22 Şubat’ta özellikle Ukrayna'nın doğusundaki vatandaşlarımıza süratle bölgeden ayrılmaları çağrısında bulunduk. THY geniş gövdeli seferleriyle Ukrayna’dan ayrılmak isteyen vatandaşlarımıza ve diğer ülke vatandaşlarına gereken imkanları sağladık" diye konuştu.

"Bugüne kadar 5 bin vatandaşımız, Ukrayna topraklarından ayrılarak ülkemize ve diğer ülkelere geçmiştir"

Ukrayna'da hava trafiğinin kapanması üzerine çatışmanın ertesi gününden itibaren de otobüslerle tahliye işleminin başlatıldığını ifade eden Erdoğan, "Çeşitli şehirlerdeki vatandaşlarımızı trenlerle önce Romanya'ya götürecek, ardından ülkemize getirecek bir çalışmanın da içindeyiz. Tahliye talebinde bulunan dost ve kardeş ülke vatandaşlarına da her türlü desteği veriyoruz. Halen Ukrayna limanlarında bulunan Türk bayraklı gemilerimizle ülke topraklarındaki tırlarımızın durumlarını da yakından takip ediyoruz. Bugüne kadar 5 bin vatandaşımız, Ukrayna topraklarından ayrılarak ülkemize ve diğer ülkelere geçmiştir. Gelişmelere ve taleplere göre çeşitli kanallardan tahliye işlemlerini sürdüreceğiz. Montrö Sözleşmesi'nin boğazlardaki gemi trafiği konusunda ülkemize verdiği yetkiyi krizin tırmanmasının önüne geçecek şekilde kullanma kararındayız. Biz hep söylediğimiz gibi biz Ukrayna'nın egemenliğine, siyasi birliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesinden yanayız. Rusya’nın Ukrayna topraklarına yönelik saldırısını kabul edilemez görüyor, Ukrayna yönetiminin ve halkının verdiği mücadeleyi takdir ediyoruz. İki ülke arasındaki krizin başından beri Avrupa’nın ve Amerika’nın sergilediği kararsız tutumu ve bilhassa da 24 Şubat sabahından beri takınılan dirayetsiz tavrı ibretlik bir vaka olarak kayıtlarımıza aldık. Gerçi bunlar bizim geçmişte kendi sınırlarımız tehdit altındayken zaten tecrübe ettiğimiz hususlardı. Ukrayna krizinde tekrar teyit etmiş olduk. Bu süreçte bizim için önemli olan kendi duruşumuzdur. Türkiye, Birleşmiş Milletler, NATO ve Avrupa Birliği başta olmak üzere içinde yer aldığı kurumlar ve ittifaklar çerçevesindeki sorumluluklarını bugüne kadar harfiyen yerine getirmiştir. Bundan sonra da yerine getirecektir" dedi.

"Ne Ukrayna’dan ne Rusya’dan vazgeçmeyeceğimizi söylüyoruz"

Türkiye'nin kendi milli çıkarlarından ödün vermeyeceğini vurgulayan Erdoğan şunları söyledi:
"Bölgesel ve küresel dengeleri de ihmal etmeyeceğiz. Bunun için ne Ukrayna’dan ne Rusya’dan vazgeçmeyeceğimizi söylüyoruz. Uğradığımız onca haksızlığa, maruz kaldığımız çifte standarda rağmen siyasi, ekonomik, askeri ittifaklarımızdan vazgeçmiyoruz. Bunun için insani hassasiyetlerimizi diğer mülahazaların üzerinde tutuyor, Suriye başta olmak üzere bölgemizin her köşesinden gelen onca sığınmacıyı tüm sıkıntılara rağmen barındırmaya devam ediyoruz. Bunun için Afrika’dan Güney Amerika’ya tüm mazlum coğrafyalarla ilişkilerimizi sıkı tutuyor, bizden yardım isteyen, ihtiyacı olan hiç kimseyi, hiçbir devleti yüzüstü bırakmıyoruz. Dış politika vizyonunun anlamını ve etkisini görmek için bu ülkeye dışarıdan bakabilme ferasetini görmek gerekiyor. Yalanla, iftirayla, çarpıtmayla, cehaletle belki günlük siyaset yürütülebilir ama Türkiye’nin ve Türk milletinin yüksek çıkarları anlaşılamaz, savunulamaz, geliştirilemez. Bölgesinin ve dünyanın yükselen gücü Türkiye’nin 2023’e, 2053’e uzanan yolculuğuna en küçük bir katkısı olmayanlardan en azından milli meselelerde serinkanlı bir yaklaşım takınabilmelerini bekliyoruz. Milletimizin ihtiyacı, ülkemizin istikametini 1990’lara döndürecek değil 2053’lere çevirecek liderlerdir, yönetimlerdir, programlardır. Ülkemizin sonraki dönemdeki tüm sınamaları gibi Karadeniz’in kuzeyindeki krizi de selametle atlatacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü Türkiye artık siyasi, ekonomik, teknolojik, askeri ve istihbari altyapısıyla kendi politikalarını üretecek ve uygulayacak seviyeye gelmiş bir devlettir. Hiçbir ittifakın, hiçbir işbirliğinin sağladığı avantajlardan vazgeçmeden kendi göbeğimizi kendimizin keseceği, ihtiyacımız olan tüm araç gereci üretebileceğimiz bir yapı kurana kadar durup dinlemeden çalışacağız" diye konuştu.

Eğitimden sağlığa, ulaşımdan enerjiye, sanayiden tarıma kurulan güçlü altyapının sağladığı imkanlarla krizleri Türkiye için fırsata dönüştürecek adımları atabilecek durumda olduklarını ifade eden Erdoğan, "Salgın döneminde bunu hep birlikte gördük. Gelişmiş ülkelerin sağlık sistemleri başta olmak üzere tüm kamu hizmetleri çökerken, biz hiçbir vatandaşımızın mağduriyetine izin vermeyen, kaderine terk etmeyen başarılı bir yönetim sergiledik. Küresel ekonomik işleyişin, salgın sürecinde yaşadığı sarsıntının ardından girdiği yeniden yapılanma döneminde ülkemizi öne çıkartarak bu gerçeği tekrar ispatladık. Başlattığımız ekonomik dönüşümün kur ve enflasyon üzerinde yol açtığı olumsuz etkilere rağmen yatırım, üretim, istihdam, ihracat ve cari fazla üzerine bina ettiğimiz kendi modelimizi başarıyla uyguluyoruz. Bu tabloyu kriz ve felaket etiketiyle sunmaya çalışanlar, aynı taktiği geçmişte de defalarca denemişlerdir. Ülkemizde gezi olaylarından beri yaşanan hiçbir hadisenin doğal dinamiklerin ürünü olmadığını, Türkiye'nin siyasi ve ekonomik yükselişinin önünü kesme amacı taşıdığı inkar edilmez bir gerçektir. PKK’sından DEAŞ’ına, FETÖ’süne kadar tüm terör örgütleri sinsi bir planlama ve taktikle aynı gaye ile üzerimize salınmıştır. Uzunca bir süredir maruz kaldığımız gizli ve açık nice ambargo, tuzak sanayimizi, teknolojimizi, ihracatımızı, ekonomimizi baltalama girişimi hep büyük ve güçlü Türkiye'nin ayağına çelme takma çabasından kaynaklanmaktadır" dedi.

"Geçtiğimiz yılın son çeyreğini yüzde 9,1’lik ve yılın tamamını yüzde 11‘lik büyüme ile kapattık"

Türkiye ekonomisine ilişkin verileri paylaşan Erdoğan, "Canımız acıdı, yüreğimiz yandı ama hamdolsun asla yere kapaklanmadık. Asla hedeflerimizden şaşmadık. Aska duruşumuzu bozmadık. Allah'ın yardımı ve milletimizin desteği ile her engeli aştık, her badirenin üstesinden geldik, her saldırıyı püskürttük, her projemizi hayata geçirdik. Şimdi artık nihai aşamaya geçmek üzereyiz. Bunun için biraz daha çalışmaya, biraz daha üretmeye, biraz daha serinkanlı gitmeye, hepsinden önemlisi ülke ve milletçe biraz da sabra ihtiyacımız var. Bugün açıklanan veriler ekonomi programımızın hamdolsun başarıyla yürüdüğüne işaret ediyor. Geçtiğimiz yılın son çeyreğini yüzde 9,1’lik ve yılın tamamını yüzde 11‘lik büyüme ile kapattık. Böylece G-20, OECD ve AB üyeleri arasında en yüksek büyüme oranını elde eden ülke biz olduk. Dengeli ve istikrarlı büyüme çizgimiz sayesinde yatırım ve istihdamdaki artış eğilimini de sürdürüyoruz. Nitekim istihdamda geçtiğimiz yıl bir önceki yıla göre 3,2 milyon yeni iş imkanı ortaya çıkartarak artan nüfusumuza ve iş gücüne katılımdaki yükselişe rağmen işsizlik oranımızı yüzde 11,3’e gerilettik. Türkiye'yi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına dahil ettiğimiz gün artık bu millet önümüzdeki bir asrı kucaklayan yepyeni bir yol haritasına sahip olacaktır. Yaşanan her hadiseyi bu anlayışla değerlendiriyor, buna göre konumlandırıyor, buna göre politika belirliyoruz. Bu çerçevede tıpkı salgın gibi sadece ülkemizin değil, Avrupa başta olmak üzere tüm dünyanın krizi haline gelen enflasyon sorununu süratle çözmekte kararlıyız. İnşallah yaz aylarıyla birlikte milletimizi günlük hayatında sıkıntıya sokan enflasyon sorununu da önemli ölçüde kontrol altına almış olacağız. Böylece 85 milyon hep birlikte geleceğimize daha bir umutla, daha bir güvenle, daha bir şevkle sarılma imkanını bulacağız" şeklinde konuştu.

"Meskenler ile tarımsal sulamada kullanılan elektriğin KDV'si yüzde 18’den yüzde 8’e düşürülmüştür"

Meskenler ve tarımsal sulamada kullanılan elektriğin KDV'sinin yüzde 18’den yüzde 8’e düşürüldüğünü, düşük tarife sınırının da aylık 240 kilovat saate yükseltildiğini ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
"Öte yandan son kabine toplantımızda kamuoyuna duyurduğumuz elektrik tarifelerindeki yeni düzenlemeyi de bugün netleştirdik. Meskenler ile tarımsal sulamada kullanılan elektriğin KDV'si yüzde 18’den yüzde 8’e düşürülmüştür. Ayrıca meskenlerdeki düşük tarife sınırı da günlük 8 kilovat saate, aylık 240 kilovat saate yükseltilmiştir. Böylece tüketimine göre faturalarda net yüzde 8 ile yüzde 14 oranında bir indirim sağlanmış olmaktadır. Bir başka ifade ile mesken abonelerinin yıllık 7 milyar lira daha az fatura ödemesi temin edilmektedir. Kademe uygulamasını ticarethane statüsündeki aboneleri kapsayacak şekilde genişletiyoruz. Ticarethane statüsündeki elektrik abonelerinin günlük 30 kilovat saate, aylık 900 kilovat saate kadar tüketimi olan ilk dilimine yüzde 25 indirim uygulanacaktır. Bu şekilde esnaf ve sanatkarlarımızın da yıllık 7 milyar lira daha az fatura ödemesini sağlamış oluyoruz."

Öğrencilere yeni müjdeler

Öğrencilere müjdeler veren Erdoğan, "Öğrencilere ve araştırmacılara TÜBİTAK'dan sağladığımız burslarda ciddi iyileştirmeler yapıyoruz. Lisans öğrencilerine verdiğimiz aylık 750 liralık bursu yüzde 67'lik artışla bin 250 liraya çıkarıyoruz. Aynı şekilde başarı performanslarına göre bundan böyle TÜBİTAK’tan yüksek lisans öğrencileri 3 bin lira ile 4,250 lira, doktora öğrencileri 5 bin 500 ile 7 bin 500 arası, doktora sonrası araştırmacılar ise 7 bin 500 ile 10 bin arasına kadar aylık burs alabileceklerdir. Mümkün olan en yüksek seviyeden yapmaya özen gösterdiğimiz bu iyileştirmelerin şimdiden öğrenci ve araştırmacılarımıza hayırlı olmasını diliyorum. Gençlerimize TÜBİTAK ile ilgili bir müjdemiz daha var. Salgının ilk yılında kısaca STAR dediğimiz stajyer araştırmacı burs programını uygulamaya almıştık. Bu proje ile binlerce gencimizi TÜBİTAK tarafından uygulanan ya da desteklenen projelere dahil ederek onların da öğrenciyken çok kıymetli tecrübeler edinmelerini sağladık. STAR programını Gençlik ve Spor Bakanlığımız, Kültür ve Turizm Bakanlığımızı da dahil ederek yeniden açıyoruz. Bugün almaya başlayacağımız çağrı ile 300'ü arkeoloji projelerinde görev almak üzere 2 bin 300 üniversite öğrencimizi destekleyeceğiz. Gençlerimiz bilim ve teknoloji alanlarında araştırma yapacak kıymeti parayla ölçülemeyecek bir saha tecrübesi edinecekler. Bu programın da hayırlı olmasını diliyorum" dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak: Gençlik ve spor Bakanı Osman Aşkın Bak, "Gençlerimizi tehdit eden bu süreci yakından takip ediyoruz ve özellikle de bu yıl sadece bağımlılıkla mücadeleyle ilgili araştırma yapan üniversitelerdeki akademisyenlere ve sivil toplum kuruluşlarına ve STK’lere 200 milyon TL civarında bir proje desteği vereceğiz yani sahadayız" dedi. Bak, 2024 Kesin Hesap Kanun Teklifi görüşmelerine katıldı ve milletvekillerinin sorularını cevapladı. Bak, gençlerle ilgili projelerden bahsederek, "Burada, özellikle şunu ifade etmek istiyorum: Sanayi ve Teknoloji Bakanlığıyla beraber ortaklaşa yürüttüğümüz proje çerçevesinde geçtiğimiz dönemde 10 bin istihdam sağlayan projeler gerçekleştirdik. Burada yaklaşık 150 tane fabrikanın kurulmasını Sanayi ve Teknoloji Bakanlığıyla beraber sağlamış olduk. Yine, gençlerin, özellikle üniversitedeki gençlerimizin kendilerini ifade edebilmeleri için, hayalini kurdukları projelerini gerçekleştirmeleri için; sosyal, toplumsal değerlerini yükseltmeleri için "ÜNİDES" adını verdiğimiz proje çerçevesinde yani üniversitedeki öğrenci kulüplerini destekleme projesi çerçevesinde geçtiğimiz yıl sadece 360 milyon gibi bir rakamı öğrenci kulüplerine tahsis ettik ve bu gençlerimiz inanılmaz projeler ortaya çıkardı. Kimisi hasat zamanı çiftçilerle beraber oldu, kimisi çevre çalışmalarında oldu, kimisi köylere gidip okulları boyadılar, okulları yaptılar, kimileri teknoloji projesi yaptı. Dolayısıyla, gençlerimizin bu çerçevede aktif bir şekilde katılmasını sağlıyoruz. Yine, bu yıl da Sanayi ve Teknoloji Bakanlığıyla yaklaşık 1,2 milyar TL’lik bir yatırımı yine gençlerin istihdama katılması çerçevesinde gündeme alıyoruz ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığıyla 50 tane fabrikanın kurulumu ve bu çerçevede de iş istihdamının artırılması noktasında çalışma yürütüyoruz" dedi. Bak, bağımlılıkla ilgili olarak bilgi vererek, "Bizim bağımlılıkla ilgili süreç içerisinde 12 bakanlıktan oluşan Bağımlılıkla Mücadele Kurulu üyesi olarak Gençlik ve Spor Bakanlığı görev yapıyor. Bizim bütçemizde teknik olarak 59 milyon gözüküyor ama bizim Bakanlığımızın -biraz evvel de ifade ettiğim gibi- yaptığı çalışmaların büyük bir kısmı hem gençlik merkezlerinde verdiğimiz eğitimler hem yurtlarda verdiğimiz eğitimler, gençlerimize psikososyal destek olarak verdiğimiz eğitimler, bağımlılıkla mücadele için verdiğimiz eğitimler, formatör eğitimleri, Yeşilayla, sivil toplum kuruluşlarıyla beraber yaptığımız eğitimlerin her birinde bağımlılıkla mücadele ana eksenimiz. Dolayısıyla biz de farkındayız, gençlerimizi tehdit eden bu süreci yakından takip ediyoruz ve özellikle de bu yıl sadece bağımlılıkla mücadeleyle ilgili araştırma yapan üniversitelerdeki akademisyenlere ve sivil toplum kuruluşlarına ve STK’lere 200 milyon TL civarında bir proje desteği vereceğiz yani sahadayız. Yine örnek vereyim: Bağcılar’da, İstanbul’da, Edirne’de, işte, diğer ilçe ve illerde yapılan mücadelelerde muhtarlarımızla, amatör spor kulüplerimizle, kaymakamlıklarımız ve sivil toplum kuruluşlarımızla beraber çok ciddi şekilde mücadele ediyoruz. Tabii, sporun birleştirici gücüne inanıyoruz, sporun iyileştirici gücüne inanıyoruz çünkü biz de büyüdüğümüz yerde, spora gittiğimiz zaman çocuk enerjisini atıyor, enerjisini gideriyor. Düşünün, bir evde uyuşturucu kullanan bir çocuk var, bir de spor yapan çocuk var. Dolayısıyla, biz spora teşvik etmek yönünde çaba harcıyoruz" dedi.
Van Türkiye’de barışın toplumsal, siyasal ve ekonomik boyutları masaya yatırıldı Van Ticaret ve Sanayi Odası (Van TSO) tarafından düzenlenen "Türkiye’de Barış Nasıl Tesis Edilir?" konulu söyleşi programı gerçekleştirildi. Van TSO ev sahipliğinde düzenlenen programda, çözüm sürecinin hukuk, demokrasi ve iş dünyasına yansımaları ele alındı. Programın moderatörlüğünü Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Suvat Parin yaptı. Söyleşide, Türkiye’de barışın toplumsal, siyasal ve ekonomik boyutları farklı perspektiflerden değerlendirildi. Söyleyişide bir konuşma yapan Van TSO Başkanı Necdet Takva, amacının süreci ekonomik bir perspektiften ele almak olduğunu belirtti. Başkan Takva, "Özellikle ‘Milli Birlik ve Dayanışma’, ‘Terörsüz Türkiye’ ya da ‘Barış süreci’ gibi farklı adlarla ifade edilen; bölgemizi yakından hatta doğrudan ilgilendiren bu meseleye, Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar yaşananlar ve bundan sonra nasıl bir yol izlenmesi gerektiği üzerinden ekonomik değerlendirmeler yapmaktır. Burada bulunma sebebim de budur. Bölgemiz, neredeyse tüm reel verilerde sürekli olarak son sıralarda yer almıştır. Ekonomi, sağlık ve eğitim başta olmak üzere birçok alanda bölgelerimiz, Türkiye’nin en geri kalmış bölgeleri olarak öne çıkmakta; mevcut parametreler ise gerçekten son derece olumsuz bir tablo ortaya koymaktadır. 2022 yılında Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yapılan araştırma çerçevesinde, Türkiye genelinde geri kalmış olarak tanımlanan 121 ilçenin 90’ının bölgemizde yer aldığı tespit edilmiştir. Van ilinde ise Edremit, Tuşba ve İpekyolu ilçeleri hariç olmak üzere 8 ilçe bu 90 ilçe arasında bulunmaktadır. Yani Türkiye genelindeki 121 geri kalmış ilçenin 90’ı bölgemizde yer almakta, Van’daki 8 ilçe ise bu listenin en alt sıralarında bulunmaktadır. 2024 yılında yapılan bir başka araştırmada ise Türkiye’nin en gelişmemiş 50 ilçesinin 49’unun bölge illerinde olduğu ortaya konmuştur" dedi. Bölgede işsizlik oranlarının Türkiye ortalamasının oldukça üzerinde seyrettiğini vurgulayan Takva, "1963 yılından bugüne kadar 18 defa teşvik uygulaması gündeme gelmiş ve bu konuda çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Ancak ne istihdamda ne de eğitimde yer alan gençlerin oranına bakıldığında, hem kadınlarda hem de erkeklerde Türkiye ortalamasının iki katının üzerine çıkıldığı görülmektedir. TÜİK verilerine göre işsizlik oranı Van’da yüzde 16,7; Ağrı’da yüzde 13,1; Hakkari’de yüzde 18,3; Muş’ta ise yüzde 13,1 seviyesindedir. Odamız tarafından yapılan bir araştırmada ise Van’da genç işsizlik oranının yaklaşık yüzde 36 seviyesinde olduğu tespit edilmiştir" diye konuştu. Bölgemizde yapılan güvenlik harcamalarının Batı illerine yapılan güvenlik harcamalarının üç katından fazla olduğunun altını çizen Takva, "Uzmanlar tarafından TRT’de yapılan bir hesaplamaya göre, bu süreçte harcanan yaklaşık 2 trilyon dolarlık kaynakla 196 adet İstanbul Yeni Havalimanı ya da bin 176 adet Marmaray projesi yapılabilecek imkân bulunmaktadır" şeklinde konuştu. Van’ın yüzölçümünün yaklaşık yüzde 64,7’sinin mera alanı olmasına rağmen yayla yasakları nedeniyle hayvancılığın ciddi sorunlar yaşadığını söyleyen Takva, sözlerini şöyle sürdürdü: "Tarım ve hayvancılık açısından bakıldığında, Van ilinin yüzölçümünün yaklaşık yüzde 64,7’si mera alanıdır. Türkiye’deki toplam mera varlığının yaklaşık yüzde 10’u bu il sınırları içerisindedir. Yaklaşık 21 bin kilometrekare yüzölçümüne sahip olan bir kentte yaşıyoruz ve bu alanın neredeyse yüzde 65’i mera niteliği taşımaktadır. Ancak yayla yasakları ve çeşitli kısıtlamalar nedeniyle hayvancılık bu anlamda ciddi sorunlar yaşamaktadır. Mesele, tüm bu süreçleri sebep-sonuç ilişkisi içerisinde ele alan, samimi ve gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirmek ve buna uygun çözümler üretmektir." Katılımcıların yoğun ilgi gösterdiği program, konuşmaların ardından yapılan değerlendirmelerle sona erdi.
Bursa Bursaspor sahasında Aliağa FK ile golsüz berabere kaldı TFF 2. Lig Kırmızı Grup 17. hafta maçında Bursaspor, Atatürk Spor Kompleksi Matlı Stadyumu’nda konuk ettiği Aliağa FK ile 0-0 berabere kaldı. TFF 2. Lig Kırmızı Grup’un 17. haftasında Bursaspor, Atatürk Spor Kompleksi Matlı Stadyumu’nda Aliağa FK’yı konuk etti. İlk yarının kapanış niteliği taşıyan karşılaşmada iki ekip te yakaladığı fırsatları değerlendiremezken, mücadele golsüz eşitlikle sona erdi. Karşılaşmaya kontrollü başlayan iki takım, ilk yarıda zaman zaman etkili ataklar geliştirdi. Bursaspor, özellikle kanatlardan bulduğu pozisyonlarla gole yaklaşsa da kaleci Ahmet Pekgöz ve Aliağa savunması kritik anlarda gole izin vermedi. İlk 45 dakika 0-0 eşitlikle tamamlandı. İkinci yarıda tempo yükseldi İkinci yarıya oyuncu değişikliğiyle başlayan Bursaspor, oyunun kontrolünü ele almaya çalıştı. Yeşil-beyazlı ekip, İlhan Depe, Hamza Gür ve Musa Çağıran ile net gol pozisyonları yakaladı ancak bu fırsatları değerlendiremedi. Konuk ekip Aliağa FK da özellikle son bölümde etkili oldu. Ahmet İlhan Özek’in ortasında Harun Kavaklıdere’nin vuruşunda savunmaya çarpan top kornere giderken, mücadeledeki en net pozisyonlardan biri kaçtı. Karşılaşmanın sonuna eklenen 7 dakikalık uzatma bölümünde de skor değişmezken, mücadele 0-0 eşitlikle tamamlandı. Kadrolar Bursaspor: Anıl Atağ, Ertuğrul Ersoy, Hamza Gür, Muhammet Demir, Hakkı Türker, Alperen Babacan, Murat Akyüz, Barış Gök, Ertuğrul İdris Furat, Ali Kerim Yıldız, Ahmet Hakan Atış, Muhammet Zeki Dursun Aliağa FK: Ahmet Pekgöz, Oktay Kancı, Hasan Kılıç, Mertcan Akıkgöz, Ahmet İlhan Özek, Harun Kavaklıdere, Oğuzhan Yıldırım, Göktuğ Yılmaz, Necati Özdemir, Erhan Kartal, Yusuf Erdem Gümüş
Bursa Bursa, suyunu konuştu Bursa Kent Konseyi’nin ‘Bursa Suyunu Konuşuyor’ temasıyla düzenlenen 92. Olağan Genel Kurulu’nda, kentin geleceğini doğrudan etkileyen su kaynakları ve iklim değişikliği konuları tüm yönleriyle ele alındı. Bursa’da katılımcı demokrasinin yaygınlaşması adına önemli görevler üstlenen Bursa Kent Konseyi’nin 92. Olağan Genel Kurulu, ‘Bursa Suyunu Konuşuyor’ başlığıyla Atatürk Kültür Merkezi Merinos Yerleşkesi’nde gerçekleştirildi. Programa, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in yanı sıra CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, Bursa Kent Konseyi Başkanı Prof. Dr. Ertuğrul Aksoy, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Doç. Dr. Ergül Halisçelik, Bursa Kent Konseyi Genel Sekreteri Elvan Atay Özkan, BUSKİ Genel Müdürü Mehmet Ercihan Subaşıoğlu, Bursa Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyeleri, meclislerin ve çalışma gruplarının temsilcileri ile çok sayıda gönüllü katıldı. Kent konseylerinin önemine vurgu Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, kent konseylerinin vatandaşlar ile resmi kurumlar arasında köprü vazifesi gördüğünü söyledi. Kent konseylerinin halkın sorunlarına duyarlılık gösterdiğini, takibini yaptığını ve sonuçlarını paylaştığını anlatan Başkan Mustafa Bozbey, halkın çıkarları doğrultusunda çalışmaların sürdürüldüğünü ifade etti. "Su kaynakları azaldı" Dünyanın ciddi bir iklim kriziyle karşı karşıya kaldığını belirten Başkan Mustafa Bozbey, tüm bunlara rağmen Bursa’da gerekli önlemlerin alınmadığını vurguladı. Suyun bir yaşam kaynağı olduğunu hatırlatan Başkan Mustafa Bozbey, "Geldiğimiz noktada çevremizi ve suyumuzu kirlettik. İklim krizinden dolayı da su kaynakları azaldı. Bu süreçte Bursa Ovası’nda suyu fazla tüketen işletmelere de izin verildi. Bu, geleceği iyi okumamanın sonuçlarıdır" dedi. "Bursa ovasında su seviyesi 250 metrenin altına indi" Su kesintileri yapmak zorunda kaldıkları dönemde bazı tepkiler aldıklarını belirten Başkan Mustafa Bozbey, "Ama bu sayede farkındalığı başardık. Şu anda Bursalılar suyu tasarruflu kullanıyor. Kesinti yapmadan önce 510 bin metreküp civarında kullanım vardı, kesintilerin ardından 430 binlere düştü. Kesintileri kaldırdık ve hala bu seviyelerde izliyor. Bizim halkı doğru bilgilerle bilgilendirme sorumluluğumuz var. Bursa artık su şehri değil. Bursa Ovası’nda su seviyesi 250 metrenin altına indi. Bilim insanları, Bursa Ovası’nın her sene 6 santim çöktüğünü açıkladı. Bunun sebepleri araştırılmalıdır. Aralık ayının 20’si oldu ve Uludağ’da hala doğru düzgün kar yok. Gerekli tedbirleri almaya devam etmeliyiz" diye konuştu. "Günlük 500 bin metreküp suya ihtiyacımız var" Çınarcık Barajı’ndaki arıtma tesisi için çalışmaların yoğun biçimde devam ettiğini dile getiren Başkan Mustafa Bozbey, "Göreve gelir gelmez çalışmaları başlattık. Bu yaz bu sıkıntının çekileceğini biliyorduk. Baypass hattı yaparak 100 bin metreküp suyu aktardık. Bunu yapmasaydık daha önceden su kesintileri yapmak zorunda kalabilirdik. Ama bizim günlük 500 bin metreküp suya ihtiyacımız var. Yaz aylarında daha da artacaktır. Artık bahçelerin işlenmiş suyla sulanmaması lazım. Tarımda yeni çözümler üretmeliyiz. Daha az suya ihtiyaç duyan ürünlere yönelmeleri lazım. Yanlış politikalar, Bursa’nın daha vahim su sıkıntısı yaşamasına sebep olabilir" dedi. Başkan Mustafa Bozbey’e teşekkür Bursa Kent Konseyi Başkanı Prof. Dr. Ertuğrul Aksoy, suyun sadece çevresel başlık olmadığını, sosyal, ekonomik ve hayati bir mesele olduğunu ifade etti. İklim krizinin etkilerinin yerel ölçekte daha görünür hale geldiğini belirten Aksoy, su politikalarının katılımcı ve bilimsel temelde yeniden ele alması gerektiğini vurguladı. Genel kurulda su kriziyle ilgili çözüm önerilerinin geliştirilmesini amaçladıklarını anlatan Aksoy, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının ve vatandaşların birlikte hareket etmesinin önemine değindi. Tüm paydaşlarla birlikte kent için önemli çalışmalar yürüttüklerini belirten Aksoy, her alanda kendilerine destek veren Başkan Mustafa Bozbey’e teşekkür etti. Açılış konuşmalarının ardından oturum bölümüne geçildi. Bursa Uludağ Üniversitesi’nden Prof. Dr. Hayrettin Kuşçu ‘Tarımsal kuraklık, su verimliliği ve etkin sulama yöntemi’, Bursa Uludağ Üniversitesi’nden Doç. Dr. Aslıhan Katip ‘İklim değişikliği ve sürdürülebilirlik çerçevesinde su kaynakları’, BUSKİ Genel Müdür Yardımcısı Ali Alper Makam ‘İklim değişikliğinin Bursa ve su kaynakları üzerindeki etkisi’, Bursa Kent Konseyi Yürütme Kurulu üyesi Murat Demir ‘İklim krizi ve su hakkı’ konularında sunumlar yaparak önemli bilgiler paylaştı.