EKONOMİ - 15 Mart 2018 Perşembe 13:00

LeasePlan Türkiye, elektrikli mobilite dönüşümü için adımlarını hızlandırıyor

A
A
A
LeasePlan Türkiye, elektrikli mobilite dönüşümü için adımlarını hızlandırıyor

Dünyanın en büyük filo kiralama şirketlerinden LeasePlan, 2030’da tüm araç filosunu elektrikli araçlara dönüştürme yolunda adımlarını hızlandırdı. LeasePlan Türkiye bu kapsamda müşteri ve hedef müşterilerini bilgilendirmek adına bu alandaki ilk etkinliğini İstanbul’da gerçekleştirdi. Gerçekleştirilen etkinlikte konuşan LeasePlan Türkiye Genel Müdürü Türkay Oktay, sürdürülebilirlik konusunun son dönemde tüm dünyada önem verilen bir konu olduğunu belirterek LeasePlan olarak sürdürülebilirlik kapsa

Merkezi Amsterdam’da bulunan ve 5 kıtada 32 ülkede faaliyetlerini sürdüren LeasePlan, sürdürülebilirlik kapsamında filosundaki tüm araçları 2030’a kadar elektrikli araçlara çevirmek için adımlarını hızlandırdı. Proje kapsımda Türkiye’deki ilk etkinlik İstanbul'da gerçekleştirildi. LeasePlan Türkiye Genel Müdürü Türkay Oktay, toplantıda yaptığı konuşmasında mobilite ile birlikte trendlerde önemli değişimler yaşandığına dikkat çekerek, bunların başında araç paylaşımı, abonelik, sürdürülebilirlik ve dijitalleşmenin geldiğini belirtti.

Oktay, bu değişimde LeasePlan olarak 'What’s next' sloganı ile sıradaki adıma odaklandıklarını söyledi. Burada sürdürülebilirliğin son dönemde tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çok önem verilen bir konu olduğuna değinen Türkay Oktay, bunun için düşük emisyonlu araçların sıradaki adımına dair eğitimler ve paylaşımların yanı sıra yeni elektrikli araç girişimleri ile elektrikli araçlara geçişi kolaylaştırmak ve mobilitede sıfır emisyonun destekleyicisi olmak gibi adımlar atacaklarını belirterek, “Bu kapsamda 2021’e kadar şirketlere örnek olmak amacıyla kendi çalışan filolarını elektrikliye dönüştüreceğiz” dedi.

Elektrikli araca geçiş hızlanıyor

LeasePlan Türkiye Genel Müdürü Türkay Oktay, ulaşımın dünya çapında yüzde 14’lük pay ile iklim değişikliğinde en önemli paya sahip olduğuna ayrıca dikkat çekerek, "ABD’de bu oranın yüzde 30’a kadar çıktı. Bu oranı düşürmek için şirketler ve devletlerin çalışmalarını hızlandırdı. Ülkelerin çevre bilinçli teşvikleri, elektrikli araç filosuna geçişi hızlandırıyor. Belirli araçlara kısıtlama getiren veya bölgeye her girişlerinde sürücülere ek ücret uygulayan düşük emisyon bölgeleri oluşturma gibi tedbirler alınıyor. Bunu uygulayan ya da uygulama kararı alan 200’e yakın şehir var" ifadelerini kullandı.

2025’e kadar 70 milyon araç elektriklenecek

Endüstrinin gelişmesi ile birlikte otonom sürüş, dijital mobilite hizmetleri, araç paylaşma ve elektrikli araç teknolojisinin de geliştiğine dikkat çeken LeasePlan Türkiye Genel Müdürü, filolar için de önemli gelişmelerin yaşanacağını belirterek şöyle devam etti: "Küresel müşteri filomuzda elektrikli araçların payı yüzde 1 ile yüzde 9 arasında seyrediyor. Yeni elektrikli araç kayıtları, dünya çapında 750 bin ile 2016 yılında yeni bir rekor kırdı. Elektrikli araç oranında yüzde 29’luk pazar payı bulunan Norveç, küresel anlamda, pazar payı açısından elektrikli araçları en başarılı şekilde uygulamaya alan ülke oldu. Norveç’i, yüzde 6.4 elektrikli araç payı bulunan Hollanda ve yüzde 3.4’le İsveç takip ediyor. Küresel elektrikli araç stoku, 2015 yılında aştığı 1 milyon eşiğinin ardından, 2016 yılında 2 milyon aracı geçti. Elektrikli araçlar lehine gelişmeler ile birlikte elektrikli araç stokunun 2020 yılına kadar 9-20 milyon aralığında, 2025 yılına kadar da 40-70 milyon aralığında olması bekleniyor".

Batarya fiyatları düşüyor

Elektrikli araç bataryalarında gelinen teknoloji ile ilgili de konuşan Oktay, son 6 yılda batarya fiyatlarının yüzde 77 düştüğünü söyledi. Batarya fiyatlarının 2020 itibari ile 200 euro, 2030’da ise 100 euroya kadar düşebileceğini belirten Oktay, "Diğer önemli konular olan menzil ve şarj konusunda ise yine önemli gelişmeler yaşanıyor. Bu kapsamda elektrikli şarj istasyonu yatırımlarının da hızla arttı" diye konuştu.

"Aracınızdaki elektrik ile eviniz aydınlanacak"

Elektrikli şarj istasyonları ile ilgili durum hakkında da bilgi veren Oktay, evde, ofiste ve yolda şarj etme gibi imkanların artık yaygınlaştığına dikkat çektiği konuşmasında, elektrikli şarj istasyon sayısında Hollanda’nın 29 bin adet ile ilk sırada yer aldığı bilgisini paylaştı.

Oktay, Hollanda’yı 18 bin adet ile Almanya ve 16 bin adet ile de Fransa’nın takip ettiğini söyleyerek sözlerini şöyle tamamladı: "2018 ve 2019 için yeni elektrikli araçların piyasaya çıkacak. Gelecekte araçlarınız, gün boyunca güneş enerjisiyle şarj olurken, gece vakti de aküde kalan fazla enerji, eviniz için kullanabileceksiniz. Bununla birlikte elektrikli araç ile gidilen menzil, istenilen seviyelere yaklaşıyor. Akıllı şarj özelliği, elektrikli araçların karbondioksit azaltma rolünü arttırıyor ve yakın zamanda 40+ kWh'lik elektrikli araç bataryalarının hayatımıza girmesi kısa vadede mümkün olacak. Öte yandan enerji yönetimi ve elektrikli mobilite stratejisi arasındaki sinerji de dikkat çekici. Bu noktada filoların elektrikli araca geçmesi avantajlı. Bu avantajlar arasında etkin maliyet yönetimi, çalışanların ilgi ve motivasyonunda artış, marka imajı, yaşam kalitesi ve kolay sürüş yer alıyor". 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Samsun ’Göğüs büyüklüğü bazı sağlık problemlerine yol açabilir’ Göğüslerin büyük olmasının bireye etkilerinden bahseden Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Kağan Bekircan, “Göğüs büyüklüğü genellikle hastalarımızda boyun ağrısı, boyunda düzleşme, göğüs altlarında pişik, sütyen bağlarının omuzlarda çukurluk yapması gibi şikâyetlere neden olmaktadır. Özellikle bu grup hastalarımıza göğüs küçültme ameliyatını önermekteyiz” dedi. Liv Hospital Samsun Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Kliniği’nden Opr. Dr. Kağan Bekircan, meme estetiği hakkında bilgilendirmelerde bulundu. “Meme estetiği öncesi her hastada tarama yapıyoruz” Kadında vücut estetik görseli oluşturan yapılardan birinin göğüslerinin olduğunu dile getiren Opr. Dr. Bekircan, “Özellikle kadınlarda özgüven yokluğuna neden olmaktadır ve bu durum sosyal hayatlarına yansımaktadır. Göğüslerin çeşitli estetik bozuklukları mevcuttur ve bunlar estetik ameliyatlar ile çözülebilmektedir. Göğüs yapısının büyüklüğü, küçüklüğü veya sarkmasına yönelik estetik cerrahiler günümüzde sıkça yapılmaktadır. Göğüs ameliyatlarından önce her hastalarımıza meme taraması yapıyoruz. Estetik ameliyatından önce memede herhangi bir kitle olup olmadığını yaptığımız görüntüleme yöntemleri ile tarıyoruz. Kitle olması durumunda ilgili bölüme yönlendiriyoruz” diye konuştu. “Göğüs büyüklüğünü problemlere neden olabilir” Göğüslerin büyük olmasının bireye etkilerine dikkat çeken Opr. Dr. Bekircan, “Göğüs büyüklüğü genellikle hastalarımızda boyun ağrısı, boyunda düzleşme, göğüs altlarında pişik, sütyen bağlarının omuzlarda çukurluk yapması gibi şikâyetlere neden olmaktadır. Özellikle bu grup hastalarımıza göğüs küçültme ameliyatını önermekteyiz. Bu ameliyattan önce hastamıza detaylı çizimler ile ameliyat planı yapmaktayız ve fazla olan cilt ve meme dokusunu çıkarmaktayız. Ameliyattan sonra göğsün altından başlayıp yukarı uzanan ters T şeklinde bir ameliyat izi kalabilmektedir. Bu iz başta kırmızı renkte olur ve ameliyattan sonra altıncı aya doğru solarak ince çizgi haline dönmektedir. Bu izin azalması için çeşitli iz giderici tedavileri hastalarımıza öneriyoruz” dedi. “Göğsün küçük ya da büyük olması genetik olabilir” Göğüslerde küçüklük olması veya göğüslerin hiç büyümemesinin, genetik ve çeşitli hormonal dengesizlik durumlarına bağlı gelişebildiğini söyleyen Opr. Dr. Bekircan, şu bilgileri paylaştı: “Bu hastalarımızın göğüs hacmini kazandırmak için göğüs protezi önermekteyiz. Çeşitli şekillerde, hacimlerde ve yüksekliklerde protezle bulunmaktadır. Hastanın göğüs yapısına ve isteğine göre bu protezlerden en uygun olanını seçiyoruz. Bu ameliyatta göğüs altında yapılan kısa bir kesi yardımıyla girilerek uygun olan göğüs protezini yerleştiriyoruz. Bu ameliyatta yaptığımız iz kısa ve göğüs altındaki katlantıda gizleneceğinden dolayı belirgin bir iz kalmamaktadır. Bu iz ilk altı ay kırmızı renkte olup sonrasında solarak normal cilt rengine dönmektedir. Protezler ömür boyu kullanılabilmektedir ve değişmesi gerekmemektedir. Göğüs büyütme ameliyatından sonra gebelik durumunda hasta emzirebilmektedir. Bu ameliyatla süt gelmesinde azalma görülmemektedir.” “Gebelik sonrasında göğüs sarkması olabilir” Göğüslerde sarkmanın genellikle kilo verme ve gebelik sonrasında oluşabildiğini söyleyen Opr. Dr. Bekircan, “Göğüs ucunun göğüs katlantı hattından aşağıda olması olarak tariflenebilir. Bu durumdan şikâyeti olan hastalarımıza yeterli dokusu olması durumunda meme dikleştirme ameliyatını önermekteyiz. Meme dokusu yetersiz olan hastalarımızda protez ile birlikte meme dikleştirme ameliyatını önermekteyiz. Bu ameliyatta meme küçültme ameliyatından daha kısa olan ters T şeklinde bir iz kalabilmektedir. Bu iz ameliyattan sonraki altıncı aya doğru solarak normal cilt rengine yaklaşmaktadır. Bu ameliyattan sonra gebelik durumunda hasta emzirmesi durumunda süt gelmesinde azalma olabilmektedir” diye konuştu. “Ameliyat sonrası 2 gün misafir ediyoruz” Ameliyat sonrası dikkat edilmesi gerekenlere değinen Opr. Dr. Bekircan, “Göğüs ameliyatlarından sonra hastalarımızı ortalama olarak 2 gün kadar hastanemizde misafir etmekteyiz. Hastalarımıza taburculuk sonrasında 2 aya kadar korse dediğimiz ayarlanabilir sütyen kullanmasını öneriyoruz. Bu süre zarfında hastamızın ağır işlerden kaçınmasını öneriyoruz. Hastalarımız gündelik hayatlarına bir hafta içerisinde dönebilmektedirler. Bu ameliyatlar ile hastalarımıza daha estetik ve doğal bir görünüm kazandırmaktayız. Bununla birlikte hastalarımızın özgüvenleri artmaktadır ve bu durumda hastalarımızın sosyal hayatına yansımaktadır” ifadelerini kullandı.
Antalya ’Plastik ajanlar’ sağlığı tehdit ediyor TEMD Genel Sekreteri Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, insan hayatının her aşamasında olan plastik ürünlerin, çeşitli hastalıklara yol açtığına dikkat çekti. Ertörer, "Alınabilecek en iyi önlemlerden biri, iç mekan havalandırmasının çok iyi yapılması ve plastik kaplarda ısıya maruz kalmış gıdaları asla tüketmemek. Gebelerin çok fazla güneş kremi kullanmaması gerekiyor" dedi. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) Genel Sekreteri Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, Antalya’da katıldığı 45. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kongresi’nde, "Endokrin Bozucular ve Sağlığımız" başlıklı sunumunda, plastik ajanların sağlığı tehdit ettiğine dair açıklamalarda bulundu. "Birden fazla endokrin bozucu ajana, kümülatif etkilerine maruz kalabiliyoruz" Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, endokrin bozucuları, üreme ve gelişimsel süreçlerin dengesi için gerekli hormonların; sentezi, salgısı, dolaşımı, metabolizması, duyarga bağlanma fonksiyonu ve yıkımı ile etkileşime geçen dış maddeler olarak ifade etti. Ertörer, "Plastik ajanlar, günlük hayatımızın her alanına girmiş, endüstrileşmenin getirdiği bir takım dış maddeler. Bu ajanların içinde, ftalat gibi endokrin bozucu olarak adlandırılan, endokrin sistemin üzerinde üreme ve gelişimsel süreçleri olumsuz etkileyen maddeler var. Bu ajanlar, kısırlık, mükerrer düşüşler, meme ve rahim kanseri, erkekte prostat kanseri, diyabet, obezite, astım gibi olumsuzlara sebep olabiliyor, çocuklarda ise dikkat eksikliği sendromuna neden olabiliyor. Çevreye karıştığı takdirde, bu ajanların etkileri 10 yıllarca besin zincirine girerek, nesilden nesile aktarılıyor ve nefes yolunda birikiyor. Ağız, cilt ve solunum yoluyla alınabiliyor. Biz aynı anda birden fazla endokrin bozucu ajana, kümülatif etkilerine maruz kalabiliyoruz" diye konuştu. Güzel kokulu deterjanlar endokrin bozucu Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, plastik ajanların insanları birçok alanda etkileyebileceğine vurgu yaparak, sık maruz kalınan yerleri açıkladı. Ertörer şöyle konuştu: "Bu ajanlar, plastik şişenin içinde plastiği sertleşmek için kullanılan, iki plastiği birbirine yapıştırmada kullanılan ajanlar. Güneş kremleri ve kozmetiklerin içinde varlar, özellikle koku molekülleri içine entegre olmuş olanlar var. Bu ajanlara nasıl maruz kalınabiliyor? Örneğin; bir plastik içeriği, mikrodalga fırında ısıttığınızda, içeriğine geçiyor. Bir plastik şişede bulunan su, güneşte beklediği zaman, sıvı içeceğine geçebiliyor. Bir oda kokusu sıktınız ya da banyoyu çok iyi bir deterjanla yıkadınız, bu deterjanların içindeki kokularda var. Eğer çok iyi havalandırmazsanız, o ortama maruz kalabilirsiniz. Bu ajanlar, pestisit denilen tarımda verimliliği artırmak için kullanılan ajanlar, endokrin bozucu olarak geçmekte." "Bu konuya kaynak aktarılması gerekiyor" Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, son olarak plastik ajanlarla nasıl mücadele edileceğine dair bilgiler de verdi. Hastalıkların önlenmesi için, öncelikle yasa koyucuların harekete geçmesi gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Ertörer, konuşmasını şu şekilde sonlandırdı: "Alınabilecek en iyi önlemlerden biri, iç mekan havalandırmasının çok iyi yapılması ve plastik kaplarda ısıya maruz kalmış gıdaları asla tüketmemek. Bebeği soya bazlı mamalarla değil, anne sütüyle beslemek de bir diğer korunma yöntemi. Gebelerin çok fazla güneş kremi kullanmaması gerekiyor. Çok fazla derin su balığı tüketmememiz lazım, çünkü ağır metaller de endokrin bozucu ajanlar olarak sayılmakta. Alınabilecek önlemler basit önlemler ama maliyetli, plastik ucuz ama cam pahalı. Yasa koyucuların bu konuda çok akıllıca davranması, dünyada bu konuya çok mesai harcayan bağımsız uluslararası kuruluşlarla beraber çalışılması gerekiyor. Bu konuya, kaynak aktarılması gerekiyor. Endüstriyel atıkların, çevreye karışma sürecinde evrensel olarak uygulanan kuralların, hayata geçmesinin sağlanması gerekiyor."