SPOR - 09 Mayıs 2015 Cumartesi 09:45

Metabolizmanın freni insülin direnci

A
A
A
Metabolizmanın freni insülin direnci

Diyetisyen Mustafa Tilekli, insülin direncinin kilo vermenin önünde duran en büyük engellerin başında geldiğini söyledi.

Zayıflama diyetlerinde hastaların en çok şikayet ettiği konuların başında verilen kiloların kısa sürede tekrar alınması veya bütün çabalara rağmen kilo verilememesi olduğunu belirten Özel FBM Tıp Merkezi Estetik Kliniği Diyetisyeni Mustafa Tilekli, “Bu aşamada hasta kilo veremediği anda uyguladığı diyet programının kalori miktarını düşürerek en büyük hatalardan birini yapıyor. En ideal diyet programına ve eksiksiz egzersizlere rağmen bir türlü kilolar kaybolmamakta ısrar ediyorsa akla ilk gelmesi gereken soru insülin direnci var mı? Olmalıdır. İnsülin direnci kilo vermenin önünde duran en büyük engellerin başında gelir” dedi.

İnsülinin vücutta glikozun hücre içine girip yakılmasını sağlayan ve pankreastan salgılanan bir anahtar olduğunu ifade eden Tilekli, “Bu anahtar bir süre sonra işlevini yitirmeye başlar ve yeteri kadar glikozu hücreye sokma görevini yerine getiremez. Bu aşamada insülin salgılanması artmaya ve pankreas bir süre sonra yorulmaya, yorulan pankreas ta görevini yerine getirememeye başlar. Yeterli insülin salgısı sağlayamaz. Bunun sonucunda da şeker hastalığı oluşur. Basit şekerli gıdalar olarak adlandırdığımız besinler saf glikoz içerir ve vücuda alındığı andan itibaren çok hızlı bir şekilde kana karışır aynı hızda da insülin salgılanmasını uyarır. İnsülinin bir görevi de yağ depolarını artırmak ya da diğer bir ifadeyle yağ yakımının önüne geçmektir. Uzun süre bu şekilde beslenen kişilerde ani şeker yükselmesiyle birlikte ani insülin seviyesinin artması ve ardından ani şeker düşmesi durumu yaşanmaya başlar. Bu ani şeker düşüklüğünün kronik bir hal alması hipoglisemi olarak adlandırılır. Hipogliseminin nedenleri arasında aşırı kilo, uzun süreli stres, kısa zamanda aşırı kilo kaybı, aşırı şekerli gıda tüketimi, çok düşük kalorili diyetler olarak sıralanabilir. Düzensiz beslenmenize aşırı alkol, sigara ve şekerli gıda tüketiminiz olmasına rağmen hipoglisemi belirtisinin olmaması sizi yanıltmasın, çünkü fazlasıyla risk altındasınız demektir. Vücudunuz bir süre sonra tolere edememeye ve insülin direnci, hipoglisemiden şeker hastalığına uzanan bir dizi hastalıklar oluşmaya başlar” diye konuştu.

İNSÜLİN DİRENCİ OLMASA RİSK ALTINDAYIZ
Hipogliseminin gün içinde en çok saat 11.00 ile 16.00’da atak gösterdiğini belirten Tilekli, “Bu yüzden sabah kahvaltıda basit şekerli gıdaları tercih etmemeye özen göstermeli, öğle ve akşam arasında mutlaka bir ara öğün bulundurmalıyız. Öğünlerimiz 3 ana 3 ara olarak ayarlanmalı ve özellikle ana öğünlerde glisemik indeksi düşük karbonhidrat grubu besinler tercih etmeliyiz. Glisemik indeks karbonhidratlı bir besinin kan şeker seviyesini yükseltme ölçüsüdür. Egzersiz süreleri arttırılmalı günde en az 2.5 litre su tüketilmelidir. Ara öğünlerde meyve tüketimine ağırlık verilmeli çünkü meyvede bulunan fruktoz şekeri insülin salınımını uyarmaz. Ancak meyve tüketirken de glisemik indeks değerleri asla göz ardı edilmemeli. Meyvelerin tamamı masum değildir. Porsiyon miktarlarına dikkat edilerek ve yanında süt veya yoğurt tercih edilerek tüketilirse kan şekerinin daha yavaş yükselmesine yardımcı olur. Bunun yanında posalı gıda tüketimine de ağırlık verilerek bağırsaklarda şekerin emilim hızını düşürülür. Özellikle beynimiz vücutta en çok enerji kullanan organdır. Sürekli glikoz ihtiyacı duyar ve kandaki ani şeker düşmeleri beyni de çok olumsuz etkileyip stres oluşumuna öncülük eder. Vitaminlerde bu konuda en büyük yardımcılarımız olacaktır. Özellikle E, B6 ve C vitaminleri hipoglisemide çok faydalı sonuçlar verir. Sonuç olarak insülin direnci veya hipoglisemimiz olmasa bile risk altındayız demektir. Düzenli yeme, uyku ve egzersiz bu hastalıkların ortaya çıkmasını büyük ölçüde engelleyecektir” şeklinde konuştu. 

GÖKHAN İÇKİLLİ
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kütahya Türk iş insanı Ferhat Süleyman Çınar’ın başarı öyküsü Dünyada birçok ülke ile güçlü bağlantıları bulunan, NATO ve Birleşmiş Milletler Diplomatlığı gibi görevler yapan 46 yaşındaki iş insanı Ferhat Süleyman Çınar, başarı öyküsünü anlattı. Birleşmiş Milletler ve NATO’da önemli görevler üstlenen, Türkiye ve Birleşmiş Milletler arasındaki ilişkide önemli bir konuma sahip Ferhat Süleyman Çınar, 1978 yılında Ankara’da, üç çocuklu memur bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukluğu, dönemin zorlu şartları altında geçti ve Ankara’da memur bir ailenin ferdi olarak yaşamak ona mücadeleci bir ruh kazandırdı. Çınar, henüz ortaokul çağlarındayken, ailesinin beklentileri ve kendi davranışları arasında bir denge kurmaya çalıştı. Ailesi, onun abisi ve ablası gibi iyi bir eğitim alıp üniversiteye gitmesini ve kendileri gibi memur olmasını istiyordu. Ancak, Çınar, kendi geleceğini belirleme konusunda oldukça kararlıydı ve daha farklı bir yol izlemeye karar verdi. 80’ler ve 90’lar, Türkiye’nin ve dünyanın önemli dönüşümler yaşadığı yıllardı. Bu dönemde, Çınar, çevresindeki değişimleri yakından gözlemledi ve bu değişimlerin etkilerini bizzat deneyimledi. Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve küresel sistemin dönüşümü gibi büyük olaylar, onun dünya görüşünü şekillendiren önemli faktörler oldu. “13 yaşında geleceğini şekillendirecek önemli kararlar almaya başladı” Çınar, sadece 13 yaşında olmasına rağmen, geleceğini şekillendirecek önemli kararlar almaya başladı. Geleneksel eğitim sistemi yerine gerçek okul olarak iş hayatını gördüğü için daha genç yaşlarda iş dünyasının içine adım attı. İş dünyasında içindeki erken deneyimleri, ona farklı bir bakış açısı kazandırdı. Matbaa sektöründe çalışmaları, ona sadece bir iş kolunun ötesinde, büyük bir resim olduğuna inanıyor ve küresel pazarın önemli bir parçası olarak görüyordu. Matbaacılığı, sadece basılı malzemelerin üretimi olarak görmek yerine, toplumun derinliklerine etki eden bir araç olarak değerlendiriyordu. Bu süreçte Ankara da Türk Siyasetinin kalbinde tanıştığı ve ortaklık kurduğu önemli kişiler başta Süleyman Demirel olmak üzere Ali Çetin Şener, Şahbettin Çimen, Cavit Çağlar gibi isimlerde onun Türk ve Dünya siyasi yapısını okumasında büyük önem taşıdı. “Sahip olduğu işleri bölgesel çaptan küresel bir boyuta taşıdı” Zamanla sahip olduğu işleri bölgesel çaptan küresel bir boyuta taşıyan Ferhat Süleyman Çınar, bu süreçte, uluslararası alanda geniş bir ağ oluşturdu ve işlerini küresel bir perspektifle genişletti. Ferhat Süleyman Çınar, insanlığı bir bütün olarak ele aldı ve küresel işbirliğinin, içinde bulunduğumuz sorunların tek çözümü olduğuna inandı. Ona göre insanlar kalıplarını devletler ise sınırlarını aşmalıydı, bu kaçınılmaz bir sondu ve elbet ki olacaktı. Bu gün bu amaca ulaşmak için Birleşmiş Milletler ve çeşitli STK’larda önemli misyonlar üstlenen Ferhat Süleyman Çınar bunun yanı sıra Orta Doğu’daki küresel işbirliğini geliştirmeye ve bölgede barış ve istikrarı sağlamak amacıyla Bölgedeki önemli Kraliyet Ailelerine danışmanlık yapmakta. ’’Ülkemiz ve dünya adına çok çalışıyoruz” Türkiye ve Dünya adına çok çalıştıklarını söyleyen Ferhat Süleyman Çınar ’’Ülkemiz Ekonomik, sosyal, kültürel ve insani nitelikteki uluslararası sorunları çözme düsturuyla, ırk, cinsiyet, dil veya din ayrımı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygının geliştirilip güçlendirilmesinde uluslararası işbirlikleri ile gelişmekte olan ülkelerin desteklenmesi ilkeler ile yola çıktık. Türk İş İnsanlarının Dünya’da temsili için güçlü lobilerde aktif rol alıyoruz. Birleşmiş Milletler misyonun gerçekleşmesi ve Türkiye’nin Misyon içerisindeki rolünün daha aktif olması için buradayız. Her zaman dediğimiz gibi bizler Türkiye ile Dünya arasında bir köprü görevi görüyoruz’’ ifadelerine yer verdi.