SAĞLIK - 04 Aralık 2014 Perşembe 11:13

Patates kızartması kilo yapar mı?

A
A
A
Patates kızartması kilo yapar mı?

Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Şentürk, patates kızartmasının kilo almada tek başına suçlu olmadığını söyledi.

Öte yandan Şentürk, özellikle kilo vermek için günde 3 ya da 5 litre su tüketmenin uydurma olduğunu belirtti.

"SUYU GEREKTİĞİ ZAMAN TÜKETELİM"
Suyun, vücudun istediği zaman tüketilmesi gerektiğini vurgulayan Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Şentürk, su yerine geçen ürünler yerine doğrudan su tüketilmesi gerektiğini ifade etti. Prof.Dr. Şentürk,

"Suyu ne zaman içmeliyiz? Hararetimiz olduğu zaman içmeliyiz. Aslında vücudumuz bunu çok iyi düzenliyor. Hararetimiz varsa su içmek zorundayız. Ama su içmeme alışkanlığımızın hiç olmaması da iyi değil. Su yerine geçecek meyve suyu, kola gibi içinden gaz çıkan içecekler, karton içindeki meyve suları çok zararlı içecekler. İki yönden zararlı.

Birincisi, kalori kaynağı teşkil ediyor, içinde kimyasal maddeler var. İkincisi doğal su içme alışkanlığımızı azaltıyor. Bunun için eğer bunları tüketmezsek yani sentetik renkli suları tüketmezsek, normal suyu tüketmek zorunda kalacağız. Bu da daha iyi. Yani şu alışkanlığı edinmeye çalışalım. Bir restoranda gittiğimiz zaman, yiyeceğin yanında içecek olarak ne istersiniz dedikleri zaman su içeceğim diye düşünmek lazım. Böyle olduğu zaman zaten doğal olarak 1-1,5 litre suyu tüketeceğiz. Bu da vücudun ritmini sağlayacaktır" dedi.

"TAMAMEN UYDURMA"
Kilo vermek için günde 3 ya da 5 litre su tüketilmesi gibi söylemlerin tamamen uydurma olduğunu söyleyen Prof. Dr. Hakan Şentürk, "Özellikle kilo vermek için günde 3 litre su tüketin, 5 litre su tüketin bunlar tamamen uydurma şeyler. Bunlarla hiçbir yere gitmek mümkün değil. Gerek yemek esnasında gerekse yemek sonrasında ihtiyaç tutarında su tüketmenin hiçbir olumlu ya da olumsuz etkisi yoktur" şeklinde konuştu.

"TEK BAŞINA PATATESTEN BİR ŞEY OLMAZ"
Patates kızartmasının her seferinde çok suçlandığını dile getiren Prof.Dr. Hakan Şentürk, patatesin suçlandığı kadar zararlı olduğunu ama tek başına büyük bir suçlu olmadığını ve beraberinde tüketilen ürünlerle daha zararlı olduğunu ifade etti. Prof.Dr. Şentürk şunları kaydetti:

"Evet suçlandığı kadar etkisi var. Soslar da aynı kapsama giriyor. Ama şöyle çok ilginç bir çalışmadan bahsedeyim. Danimarka’da bir çalışma yapılmış. Tek suçlunun patates kızartması olmadığı görülmüş niye? Çünkü araştırmayı yapan kişi, gidip patates kızartması yiyen kişilerin süper market faturalarını toplamış. Bunların süper marketlerden neler aldıklarına bakmış. Şunu görmüş. Patates kızartması tüketenlerin çoğu süper marketlerden alkolü, bu renkli içecekleri, sosları ve tatlıları çok daha fazla alıyor. Yani bu bir bakıma indirek şunun göstergesi, patates kızartması tek başına büyük bir suçlu değil.

Onu tüketenler beraberinde çok daha zararlı şeyler tükettikleri için onun olumsuz durumlarına maruz kalıyorlar. Sırf patates kızartmasıyla kalıyorsanız. Garnitür olarak 15-20 patates yemenizden hiçbir şey olmaz. Araştırmanın gösterdiği gibi patates kızartmasını fazla tüketenlerin alkolü de fazla içiyor, sosları da fazla tüketiyor, meyve sularını da fazla içiyor, tatlıları da fazla yiyor. Dolayısıyla zarar buradan ileri geliyor."

TATLANDIRICILARIN ZARARLARI
Tatlandırıcılarında zararlarına değinen Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Şentürk, insanlarına tatlandırıcı aldığı zaman beyni yanılttığını söyledi. Prof. Dr. Hakan Şentürk, "Biz tatlandırıcı aldığımız zaman aslında bir ölçüde beynimizi yanıltmış oluyoruz. Sanki şeker yiyormuş gibi yanıltıyoruz. Beyinde bunun öcünü o kişiyi amansız olarak gerçek şeker almaya zorluyor. Dikkatinizi çekmiştir. Diyet kolanın yanında baklava istiyorlar. Tatlandırıcı aldıktan sonra eğer şeker yemiyorsanız çok bir zararı yok. Ama tatlandırıcının lezzetleri de doğal lezzetler değil" dedi.

DİYET KOLA YARARLI MI?
Diyet kolanın da yararlı olduğuna inanmadığını bildiren Prof.Dr. Şentürk, "Az tükettiğimiz zaman zararlı olmayabilir. Ama önümüze gelen her şeyin içine tatlandırıcı atıyorsanız, bunun zararlı olmayacağını söyleyemeyiz" ifadelerini kullandı. 

İSA AKAR-SABRİ ÇAĞLAR

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul L’oréal Türkiye genç bilim kadınlarını ödüllendirmeye devam ediyor Tekno-güzellik şirketi L’Oréal Türkiye’nin UNESCO Türkiye Milli Komisyonu iş birliğiyle yürüttüğü "Bilim Kadınları İçin" programı 23 yıldır devam ediyor. Program, bugüne kadar Türkiye’den 128 bilim kadınını destekledi. Bu yıl Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nden Doç. Dr. Banu İyisan, Üçlü Negatif Meme Kanseri için tamamen doğal biyomalzemelerle akıllı ve hedefli nanoilaç teknolojileri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle ödüllendirildi. Türkiye’nin önde gelen kurumsal sosyal sorumluluk programlarından biri olan "Bilim Kadınları İçin" programında, bu yıl ödül alan bilim kadınları L’Oréal Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen tören ile duyuruldu. Bu kapsamda Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Banu İyisan, tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri (ÜNMK) tedavisinde hedefli ve akıllı nanoilaç sistemleri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle öne çıkıyor. Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserinin agresif alt türlerinden Üçlü Negatif Meme Kanseri’ne yönelik bu çalışma, mevcut tedavilerin sınırlılıklarını aşmayı hedefleyen önemli bir yaklaşım sunuyor. Eğitim ve araştırma yolculuğu: Almanya’dan Türkiye’ye uzanan bilim kariyeri Programın uluslararası ayağı olan L’Oréal-UNESCO For Women in Science, 140’dan fazla ülkede 4 bin 700’den fazla bilim kadınını desteklemiş ve bu isimlerden 7’si daha sonra Nobel Ödülü’ne layık görülmüştü. Türkiye, bu programın en aktif yürütüldüğü ve en çok destek veren ilk beş ülkeden biri olarak öne çıkıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünde lisans ve yüksek lisansını tamamlayan Doç. Dr. Banu İyisan 2012 yılında doktora eğitimi için Almanya’ya taşındı. Leibniz Polimer Enstitüsü’nde biyomedikal nanomalzemeler, kontrollü ilaç salım sistemleri, sentetik biyoloji ve biyosensör uygulamaları üzerine çalıştı; 2016’da Dresden Teknik Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı. Doktora sürecinde International Helmholtz Research School for Nanoelectronic Networks (IHRS NANONET) programında nanoteknoloji ve malzeme bilimi üzerine eğitim alan araştırmacı, 2017-2020 yılları arasında Max Planck Polimer Araştırma Enstitüsü’nde yürütülen bir AB projesinde, meme kanseri teşhisi için nanofotonik sistemler geliştirmeye yönelik doktora sonrası çalışmalar yaptı. 2023 yılında Max Planck Partner Grup Lideri seçilerek, MPIP ile uluslararası iş birliğini güçlendirdi. Üçlü negatif meme kanserine yönelik yenilikçi tedavi yaklaşımı Yürüttüğü akıllı hibrit nanoilaç teknolojisi projesiyle, meme kanserinin en agresif alt türlerinden biri olan Üçlü Negatif Meme Kanseri’nin hedefli tedavilere yanıt vermemesi ve mevcut kemoterapi ilaçlarının ciddi yan etkilere yol açması nedeniyle ortaya çıkan ihtiyaca çözüm sunmayı amaçlayan İyisan, proje kapsamında tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri hücrelerini seçici biçimde hedefleyebilen ve pH gibi çevresel uyarılara duyarlı çalışan akıllı hibrit nanoilaç taşıyıcılarının tasarlanmasını hedefliyor. Bu yaklaşım, tedavi etkinliğinin artırılmasına ve yan etkilerin önemli ölçüde azaltılmasına katkı sağlamayı amaçlarken, sürdürülebilir teknolojilerle geliştirilen sistemin gelecekte farklı agresif kanser türlerinde de uygulanabilir olması hedefleniyor. 2020 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nde görev yapan Doç. Dr. Banu İyisan aldığı fonlarla Biyofonksiyonel Nanomalzeme Tasarım Laboratuvarı’nı kurarak araştırmalarını burada sürdürmeye devam ediyor.
Erzincan Erzincan’da 111 bin tuz çalısı toprakla buluşturuldu Erzincan’da 3 köyde 1000 dekarlık mera alanına dikilen tuz çalısı, erozyonla mücadele ve hayvancılıkta kaba yem ihtiyacına katkı sunacak. Erzincan İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından yürütülen proje kapsamında, kent genelinde mera kalitesini artırmak ve hayvancılıkta kaba yem açığını azaltmak amacıyla bir çalışma hayata geçirildi. Bu kapsamda Erzincan’da 3 köyde toplam 1000 dekarlık mera alanına 111 bin adet Atriplex Halimus (Tuz Çalısı) fidanı dikildi. Son yıllarda hem hayvan beslenmesinde hem de erozyonun önlenmesinde etkin şekilde kullanılan tuz çalısı bitkisi, özellikle kurak ve tuzlu topraklara uyum sağlamasıyla dikkat çekiyor. Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürlüğü de bu özelliklerinden dolayı tuz çalısını meraların ıslahında yaygınlaştırarak, hayvancılığın sürdürülebilirliğine katkı sağlamayı hedefliyor. Proje kapsamında Mollaköy Mahmutlu Mahallesi’nde 300 dekarlık alana 33 bin 300 adet, Pınarönü köyünde 450 dekarlık alana 49 bin 950 adet ve Aydoğdu köyünde ise 250 dekarlık alana 27 bin 750 adet tuz çalısı fidanı toprakla buluşturuldu. Tarım ve Orman Bakanlığı Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü tarafından finanse edilen projenin toplam maliyeti ise 2 milyon TL olarak açıklandı. Proje sahasında incelemelerde bulunan Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürü Alper Koçaker, Erzincan’ın yüzölçümünün yaklaşık üçte birinin meralardan oluştuğunu belirterek, bu alanların verimliliğinin artırılmasının hayvancılık açısından büyük önem taşıdığını ifade etti. Hayvancılık sektörünün ihtiyaç duyduğu kaba yemin önemli bir bölümünün meralardan karşılandığını vurgulayan Koçaker, özellikle küçükbaş hayvancılığın meralara bağımlı olduğuna dikkat çekti. Erzincan’da her yıl ortalama 3 meranın ıslah ve amenajman projelerine dahil edildiğini belirten İl Müdürü Koçaker, tuz çalısı projelerinin de bu çalışmaların önemli bir parçası olduğunu söyledi. Tuz çalısının derin ve kazık kök yapısı sayesinde toprağı tutma kapasitesinin yüksek olduğunu ifade eden Koçaker, bu özelliğiyle erozyonla mücadelede etkili bir bitki olduğunu kaydetti. Koçaker açıklamasında, "Tuz çalısı kuraklığa dayanıklı, iklim değişikliği ve çölleşmeye karşı dirençli, sorunlu ve tuzlu topraklarda bile yetişebilen çok önemli bir bitkidir. Kış mevsiminde yaprağını dökmemesi ve yoncaya eş değer besin değerine sahip olması hayvancılık açısından büyük avantaj sağlamaktadır. Hayvanlar tarafından sevilerek tüketilen tuz çalısı, tuzlu yapısı sayesinde hayvanların tuz ihtiyacını da doğal yoldan karşılamaktadır. Mahmutlu, Pınarönü ve Aydoğdu köylerimizde 111 bin adet tuz çalısı fidanını toprakla buluşturduk" ifadelerini kullandı. Hayata geçirilen proje ile birlikte Erzincan’da meraların verimliliğinin artırılması, erozyonun azaltılması ve hayvancılıkta sürdürülebilir yem kaynaklarının güçlendirilmesi hedefleniyor.