SAĞLIK - 23 Ekim 2014 Perşembe 10:46

Prof. Dr. Ergönül: ‘Ebola için hazırlıklı olmak gerekiyor’

A
A
A
Prof. Dr. Ergönül: ‘Ebola için hazırlıklı olmak gerekiyor’

KLİMİK Derneği Ebola ve Mers-Cov virüslerinden korunma yolları için “Gündemdeki Salgınlar” adlı konferans gerçekleştirdi. Virüsler hakkında açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Önder Ergönül, Mers-Cov ve Ebola virüslerinden korunmak için sık sık ellerin yıkanması gerektiğini belirtti.

Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetler Araştırma Merkezi’nde (ANA-MED) Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) tarafından Mers-Cov ve Ebola virüslerinden korunma yollarının anlatıldığı “Gündemdeki Salgınlar” adlı konferans gerçekleştirildi. KLİMİK Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Önder Ergönül, Ebola ve Mers-Cov virüsleri hakkında açıklamalarda bulundu.

Başkan Prof. Dr. Ergönül, Ebola ve Mers-Cov virüslerinin benzerlik açısından aynı gösterdiğini ama farklı virüsler olduğunu belirtti. Prof. Dr. Ergönül, “Ebola Afrika kökenlidir. Özellikle Afrika’nın orta kesimlerindeki batı kesiminin kırsal kesimlerinden kaynaklanan ama insandan insana geçiş olan ancak bunun Avrupa ve Amerika ülkelerinde saptanan bir hastalıktır. Ülkemizde saptanmış değildir. Şüpheli vakalar vardır ama her an olabilir. Bunun için hazırlık gerekiyor” dedi.

“ÜLKEMİZ İÇİN RİSK GÖRMÜYORUZ AMA BU AFRİKA İÇİN GEÇERLİ”
Ebolanın kan ve vücut sıvılarıyla bulaştığını vurgulayan Prof. Dr. Ergönül, “Bunun için doğrudan temas gerekiyor. Mers ise Suudi Arabistan kökenli komşuluk için bizim için önem taşıyan ve solunum yoluyla bulaşan bir hastalıktır. Sağlık çalışanları tarafından riskli olmasıyla birlikte biraz daha yakın çevresini ilgilendiren bir hastalıktır. Komşu olduğumuz için hakikaten önem taşıyor. Her 2’side ağır bir grip şeklinde başlayabilir. Yani yüksek ateş, kas ağrıları ve sindirim sistemi rahatsızlıkları yani ishal gibi, karın ağrısı, bulantı ve kusma gibi nedenlerle başlayabilir.

Ancak Ebola kanamayla seyreden bir hastalık daha sonra bazı kişiler daha çok kanamalarla hastaneye ulaşabilirler. Ülkemiz için risk görmüyoruz ama bu Afrika için geçerlidir. Ola ki bir kişi gelirse, o kişiden bulaşma söz konusu olabilir. Mers de ise bu kez kanamalar yok ama ciddi solunum sıkıntıları var. Zatürree denilen akciğer iltihaplanmasıyla seyreden bir hastalıktır. Mers de yüzde 30 ihtimalinde öldürücüdür. 2012 yılında ilk kez hesaplandı, yaklaşık bine yakın vaka oldu. Bu da yüzde 30 kayıpla sonlandı. Ebola ise bugün 10 bine yakın bir vaka sayısı var. Bunun yaklaşık 5 bin kişisi kaybedildi” ifadelerini kullandı.

“KORUNMA İÇİN KİŞİNİN ELLERİNİ YIKAMASI VE HİJYENİ ÇOK ÖNEMLİ”
Her 2 virüsünde özel bir ilacı ve aşısı olmadığını kaydeden Prof. Dr. Ergönül, “Burada destek tedavi çok önemlidir. Korunma için kişinin ellerini yıkaması ve kendi hijyenlerine dikkat etmesi çok önemli. Diğer açıdan kişi bir kez hasta olduktan sonra destek tedavisi denilen yani sıvı, elektrolit takibi, oksijen desteği nerede eksiklik varsa bunun giderilmesi yönünde bir tedavi yapılabilir. Şu an Mers söz konusudur, kesin vaka vardır.

Ancak Türkiye genelinde duyduğumuz 2-3 vaka var. Artabilir, dikkatli olmalıyız ama çok büyük bir artış bekleyemiyorum. Büyük bir salgın beklemiyoruz. Ebola açısından da büyük bir artış beklemiyoruz ama hazırlıklı olmamız gerekiyor. Bir tek insan bile bizim için önemlidir. Belirli ülkelere henüz yasak uygulanmıyor. Ama Suudi Arabistan açısından elçilerin açıklamalarını dikkatlice takip etmek gerekir” diye konuştu.

ERHAN YILMAZ-DOĞAN CAN CESUR
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzincan Dağlarda çiriş otu bereketi Doğu Anadolu Bölgesinde ve Erzincan’da bu günlerde çarşı pazarda sıkça görülen çiriş otu dağlarda yaban hayvanlarının da ilgisini çekiyor. Bahar ayları ile birlikte Erzincan’ın yüksek kesimlerinde ortaya çıkan çiriş otu vatandaşlar tarafından toplanmaya başlandı. Munzur Dağlarında yerli ve yabancı birçok kişiye rehberlik yapan Murat Aydemir, yaptığı gözlemlerde dağ keçilerinin de çirişi yediğini ifade etti. Dağlarda doğal olarak yetişen çirişten birçok yemek yapıldığını anlatan Aydemir, çirişten yapılan turşunun ayrı bir lezzet olduğunu söyledi. İnsanlar yüzyıllardır yaşamın neredeyse her alanında bitkilerden faydalanıyor. Bazı bitkiler tıbbi faydaları sebebiyle sağlık alanında kullanılırken bazı bitkiler besin bazıları ise boya ya da süs bitkileri olarak kullanılıyor. Çiriş otu da bu bitkilerden bir tanesi. Latincede Asphodelus aestivus L. olarak bilinen ve Zambakgiller familyasına ait olan çiriş otu, çoğu bölgede güllük, dağ pırasası, kirkiş otu, sarı zambak, yabani pırasa ve yeling otu olarak biliniyor. Toplumun büyük bir kısmı bazı hastalıkların tedavisinde tıbbi bitkilere başvuruyor. Bitkisel tedavi yöntemlerinin yan etkilerinin olmadığı ya da daha az olduğu düşünülmesi buna büyük bir etken olarak gösteriliyor. Çiriş otu da bölgede halkın tercih edilen bitkilerin başında yer alır. Çirişten birçok yemek yapılıyor Meryem Badayman, Ekin Dinçel ve Ayla Ünver Alçay tarafından yapılan bir araştırmada çirişin; yabani bir ot olup yenilebilmesinin yanında vitamin, antioksidan, lif ve mineral içerikleri ile vücudu besleyen özelliğe sahip olması sebebiyle yaygın olarak tüketildiği belirtildi. Çiriş otu, Afrika, Arap ülkeleri, Türkiye, Mısır ve Avrupa’nın bazı bölgelerinde görülen bir bitki türü. Türkiye’de Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu Ege ve Akdeniz bölgelerinde yetişiyor. Çiriş otu genel olarak zararsız ve faydaları ile ön planda olan bir bitki olarak biliniyor. Bunun yanında çirişin yaprakları henüz tazeyken de yenilebiliyor. Ayrıca çirişten çorba ve birçok yemek de yapılıyor. Haşlandıktan sonra yumurta ile kavrulması ya da peynirle de karıştırılarak yufka ekmek içinde yeniliyor. Ayrıca kaşila diye adlandırılan bir yemeği de yapılıyor. Sevilen yemeklerden biri olan kaşila, çirişin kaynatılıp, içerisine bulgur katılarak, katılaşıncaya kadar pişirilmesiyle yapılıyor. Katılaştıktan sonra içi çukurlaştırılarak yağ dökülüp ve servis edilip yeniliyor.