GÜNDEM - 27 Mayıs 2015 Çarşamba 15:30

Son Selçuklu Sultanı 2. Mesut'un mezarı Samsun'da

A
A
A
Son Selçuklu Sultanı 2. Mesut'un mezarı Samsun'da

Anadolu Selçuklu Devleti'nin son sultanı olan 2. Gıyeseddin Mes’ud Bin Keykavus'un mezarının Samsun'da olduğu ortaya çıktı.

Sultanın Şehzadesi Gazi Çelebi Sultan Taceddin Altunbaş-ı Selçuki’nin mezarının Havza'da olduğu bilinirken, 2. Mes'ud'un mezarı da bulundu. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivlerindeki resmi vakfiye kaydı ve defterlerde yer alan belgeler ile bazı arkeologlar ve tarihçilerin bilgileri, bu tarihi gerçeği ortaya koyuyor. Araştırmalar sonucu ortaya çıkan mezarlar, Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından dönemin mimari özellikleri dikkate alınarak türbeye dönüştürülecek.

Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı II. İzzeddin Keykavus'un oğlu olup 'Ebü’l-Feth es-Sultânü’l-A‘zam Gıyâsü’d-Dünyâ Ve’d-Dîn' unvanıyla anılan 2. Gıyaseddin Mesud Bin Keykavus, devletin Moğollar’ın egemenliği altında hüküm sürdüğü dönemde tahta çıkmıştı. Tahtı dört defa ele geçiren 2. Mes'ud'un 1308'de Konya'da vefat etmesiyle son yıllarını maddi sıkıntılar içinde geçiren sultanın borçları ve Moğollar’ın bitmeyen istekleri yüzünden bunalıma girip kendini zehirlediği de rivayet ediliyor. Vefatının ardından ise Anadolu Selçuklu Devleti yıkılmıştı. Günümüze intikal etmiş olan Anadolu Selçuklu sikkeleri ise Sultan II. Mesud’a ait. 1296 yılında Havza'da inşa edilen ve “Aslanağzı-Kız gözü/Vakıf Kaplıcaları” olarak bilinen hamam da 2. Mesud tarafından yaptırılmıştı.

Babasının vefatından 10 yıl sonra Moğol hükümdarı Timurtaş’ın elinden kurtularak Ladik yöresine yerleşen Gazi Çelebi Sultan Taceddin Altunbaş-ı Selçuki, burada “Kubatoğulları” (Altınbaşoğulları) diye anılan beyliği kurmuştu. 1389'da Yıldırım Bayezit Han, Samsun ve çevresini savaşmadan ele geçirince bu beylik de sona ermişti. Şehzade Altunbaş'ın mezarı Havza ilçesinin Şeyh Safi Mahallesi’nde onun adına inşa edilmiş ve 'Şeyh Savcı' olarak bilinen türbede bulunuyor.

Son Selçuklu Sultanı 2. Gıyaseddin Mesud Bin Keykavus'un mezarının yeri ise bu güne kadar tam olarak bilinemedi. Vefatının ardından mezarının Konya'da olduğu sanılsa da devlet arşivleri bunun aksini ortaya koyuyor. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi ile diğer bazı kayıtlarda rastlanan resmi vakfiye bilgileri, defter kayıtları ve belgeleri inceleyen Samsun Müze Müdürlüğü’nde görevli arkeoloji ve sanat tarihçisi Emine Yılmaz, 2. Gıyaseddin Mes'ud Bin Keykavus'un mezarının Samsun'un Vezirköprü ilçesi Tatar Kalesi köyünde olduğunu ortaya çıkardı. Köyde de araştırmalar yapan arkeolog Yılmaz, “Sultan Türbesi” namıyla anılan ve harabeye dönen mezar yerini tespit etti.

Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde yer alan resmi belgeler, Samsun’un Havza ve Vezirköprü ilçelerindeki 12-13. yüzyıllarda cereyan eden olaylara ışık tutuyor. Samsun ve Vezirköprü'nün tarihine ve turizmine önemli katkı sağlayacak 2. Gıyaseddin Mes'ud ile şehzadesi Gazi Çelebi Sultan Taceddin Altunbaş-ı Selçuki'nin mezarlarına ilişkin araştırması hakkında bilgi veren arkeolog ve sanat tarihçisi Emine Yılmaz, "Elimizdeki mevcut bilgiler, Selçuklu Devleti’nin yıkılış yıllarına şahitlik eden son sultan ve şehzadesinin vefatlarına kadar bu zorlu süreci bölgemizde geçirdikleri ve adlarına kaydedilmiş vakfiyeler olduğunu ortaya koyuyor. Bu vakfiyelerin en önemlisi Havza'nın Şeyh Safi Mahallesi’ndeki Hicri 740 tarihli Gazi Çelebi Bin-i Mes'ud Selçukî (Altunbaş Bin Sultan Mes'ud Vakfı) vakfiyesi olup Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’ndeki 609 ve 2195 numaralı defterlerde kayıtlıdır" dedi.

Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşiv ve Yayın Dairesi'nin Eski Başkan Yardımcısı Arkeolog Sadi Bayram'ın “Amasya Vakıflarına Genel Bir Bakış” isimli makalesinde Gazi Çelebi Sultan Altunbaş Türbesi'nin Havza'da, II. Mes’ud Türbesi'nin ise Vezirköprü'de olduğunu belirttiğini ifade eden arkeolog Emine Yılmaz, "Her iki köydeki türbelerin kaydı vakıf arşivlerindeki 609 ve 2195 numaralı defterlerde bulunuyor. Diğer önemli bir kaynak da tarihçi Abdi-Zade Hüseyin Hüsamettin Yaşar’ın ‘Amasya Tarihi’ adlı eseridir. Eserin türbeler bölümünde Selçuklu hükümdarlarından 2. Mes'ud'un Havza bölgesinde medfun olduğu, türbede cüz okuyanlara verilmesi şartıyla Aydoğdu, Üfte, Kocaoğlan ve Tatar, Havza’da Şeyh Savcı, Kapaklar ve Konac köylerinin gelirlerinin vakfedildiğinden söz ediliyor. Resmi belgelere göre, Anadolu’daki son Selçuklu Sultanı olan 2. Mes’ud Tatar Kalesi köyünde, şehzadesi, halefi ve oğlu Gazi Çelebi Sultan Taceddin Altunbaş-ı Selçuki de, Şeyh Şafi köyünde medfun bulunduğu anlaşılmaktadır" bilgisini verdi.

Tatar Kalesi'nde Sultan 2. Mes’ud’un namına bir türbe, medrese ve cami, Şeyh Safi'de ise Sultan Taceddin adına bir türbe kaydı olduğu belirten Yılmaz, "Bu kayıtlara dayanarak köylere gidip ciddi araştırmalar yaptık. Neticede ‘Sultan Türbesi’ namıyla taş yığınlarından ibaret bir türbe harabesi ve dört duvardan ibaret ‘Sultan Altunbaş’ın Mezarı’ diye bilinen bir mezar bulduk. Sultan Taceddin Altunbaş mezarı ise bugün hala kullanılmakta ve köy kabristanında bulunmaktadır. Her iki köyde de ahşaptan birer camii ve tekke olarak kabul edilen bir köy odası bulunuyor. Muhtemelen türbe, Anadolu’yu kasıp kavuran 'Celali İsyanları' ve 'Medreseli Öğrenci Olayları' sırasında yıkılmıştır" şeklinde konuştu.

SELÇUKLU MİMARİSİ TARZI TÜRBELER YAPILACAK
Samsun Büyükşehir Belediyesi, araştırmalar ışığında gün ışığına çıkan 2. Gıyaseddin Mes’ud Bin Keykavus ile şehzadesi Gazi Çelebi Sultan Taceddin Altunbaş'ın mezarlarını türbe yapma kararı aldı. Selçuklu mimarisine göre inşa edilecek türbeler, ziyarete açılarak turizme kazandırılacak.

BAŞKAN YILMAZ : “BU MEZARLAR BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR”
Konuyla ilgili değerlendirme yapan Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, yapılan araştırmaların ve arşivlerdeki tarihi belge ve bilgilerin Samsun'un bilinmeyen yönlerini ve gerçekleri ortaya çıkardığını ifade etti. Son Selçuklu Sultanı 2. Mes'ud'un mezarının Vezirköprü'de bulunmasının büyük önem taşıdığını söyleyen Başkan Yılmaz, "İlçelerimizde yaptığımız turizm eylem planı çalışmalarının ne denli etkili ve verimli olduğunu bir kez daha gördük. Harekete geçen uzman arkadaşlarımız, devlet arşivlerini, yapılmış araştırmaları, bilgi belge anlamında ne kadar doküman varsa hepsini inceliyor. İnceledikçe yeni yeni şeyler karşımıza çıkıyor. Bugüne kadar bu tür araştırmaların tam manasıyla yapılmaması ise çok ilginç. Samsun adına eksik olan bu envanterleri bulup turizm planlarına dahil ediyoruz. Bu iki önemli şahsiyetin mezarlarını da türbe yapıp ilçe turizmine kazandıracağız. Bu da bize mutluluk veriyor" ifadelerini kullandı.

Son Selçuklu Sultanı 2. Mesud'un mezar yeri ise daha fazla tahrip edilmemesi ve kaybolmaması için fotoğrafları saklanıyor. 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir İzmir’den İspanya’ya uzanan ‘eğitim’ köprüsü İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ), uluslararası alandaki iş birliklerine bir yenisini daha ekleyerek İspanya merkezli Cervantes Enstitüsü ile protokol imzaladı. Öğrencilere yeni eğitim fırsatlarının sunulması, iki ülkenin kültürünü yansıtacak ortak sanatsal ve akademik etkinliklerin düzenlenmesi hedefiyle yapılan anlaşmaya, İEÜ Rektörü Prof. Dr. Yusuf Hakan Abacıoğlu ve İstanbul Cervantes Enstitüsü Müdürü Fernando Martinez Vara de Rey imza attı. Protokol kapsamında, akademisyenlerin ve öğrencilerin kişisel gelişimlerini hızlandırmak amacıyla stratejik çalışmalar yapılarak yol haritası belirlenecek. İspanya’daki üniversitelerle iş birliği ve diyaloğun artırılması için girişimlerde bulunulacak. İspanyolca dil sınavlarında (DELE) alınacak sertifikaları artırmaya yönelik ortak çalışmalar gerçekleştirilecek. Bilimin yanı sıra kültürel anlamda da karşılıklı olarak sergi, panel ve söyleşi gibi etkinlikler düzenlenerek Türk ve İspanyol kültürünün daha geniş kesimlere ulaşması hedeflenecek. İmza törenine geniş katılım İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşen protokol imza törenine; İspanya Ankara Büyükelçisi Cristina Latorre Sancho, İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve İEÜ Mütevelli Heyet Üyesi Emre Kızılgüneşler, İspanya Ankara Büyükelçiliği Eğitim Programları Direktörü D. Gilberto Terente Fernndez, İspanya İzmir Fahri Konsolosu Muharrem Hilmi Kayhan, İEÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Efe Biresselioğlu, Uluslararası İlişkiler Ofisi Müdürü Hülya İncekara, Yabancı Diller Yüksekokulu Müdür Yardımcı Özge Coşkun Aysal, Uluslararası İlişkiler Temsilcisi Mehmet Şenbağcı, İspanyol Dili Koordinatörü Dilek Amet ve İspanyolca öğretim görevlileri de katıldı. "Akademik üretim artacak" Törende konuşan İEÜ Rektörü Prof. Dr. Abacıoğlu, üniversite olarak öğrencileri ve akademisyenleri küresel dünyanın dinamiklerine en iyi şekilde hazırlamak için çalıştıklarını söyleyerek, "Dünyaca saygın kültür ve dil kurumlarından biri olan Cervantes Enstitüsü ile imzaladığımız iş birliği protokolü, üniversitemizin uluslararasılaşma vizyonu açısından son derece değerli ve stratejik bir adım. Bu protokol sayesinde öğrencilerimize sadece yeni bir yabancı dil öğrenme fırsatı sunmakla kalmıyor; aynı zamanda farklı kültürleri tanıma, uluslararası akademik ve kültürel ağlara dahil olma imkânı da sağlıyoruz. Akademisyenlerimiz açısından da bu iş birliği, İspanya’daki üniversiteler ve akademik çevrelerle daha güçlü ilişkiler kurma, ortak projeler geliştirme açısından önemli fırsatlar sunacak" diye konuştu. "Çok kültürlü bakış açısı kazanacaklar" Prof. Dr. Abacıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Üniversiteler, aynı zamanda kültürler arasında köprü kuran kurumlardır. Cervantes Enstitüsü ile birlikte hayata geçireceğimiz sergi, panel ve söyleşi gibi kültürel etkinlikler sayesinde öğrencilerimizin çok kültürlü bir bakış açısı kazanmasına katkıda bulunacağız. Öğrencilerimizi dünyaya açan, onları uluslararası düzeyde rekabetçi ve donanımlı bireyler haline getiren iş birliklerini artırarak sürdüreceğiz. Cervantes Enstitüsü ile başlattığımız bu değerli ortaklığın, üniversitemiz için uzun vadeli ve kalıcı kazanımlar sağlayacağına yürekten inanıyorum." "İzmir, özel bir yere sahip" İstanbul Cervantes Enstitüsü Müdürü Fernando Martinez Vara de Rey, İEÜ ile imzalanan protokolden büyük mutluluk duyduklarını ifade ederek, bu güçlü akademik ve kültürel bağın kendileri için çok kıymetli olduğunu söyledi. Vara de Rey, "İzmir; zengin tarihi, kültürel çeşitliliği ve dinamik genç nüfusuyla her zaman özel bir yere sahip. İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin vizyonu ve uluslararasılaşmaya verdiği önem, bu iş birliğini daha da anlamlı hale getiriyor. Bu anlaşma sayesinde Türk ve İspanyol kültürlerini, gençler aracılığıyla birbirine daha da yakınlaştıracağımıza inanıyorum. Öğrencilerin dil öğrenimi, kültürel etkileşimi ve uluslararası deneyim kazanmaları için etkili adımlar atacağız. Bu protokolün uzun soluklu ve verimli olmasını; her iki ülke için de güzel sonuçlar doğurmasını diliyorum" ifadelerini kullandı.
Kocaeli 7 kişinin can verdiği olayda kan donduran kaçış planı Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde 7 kişinin hayatını kaybettiği parfüm fabrikası yangınına ilişkin hazırlanan iddianamede, şüphelilerin kaçırılmasına yönelik planlara yer verildi. Şüpheli Ali Osman A.’nın firma sahiplerini saklayan kişiye, "Canlarını sıkmasınlar, rahat olsunlar. Onları çok sağlam şekilde karşıya geçireceğiz. Maddi imkanımız ve gücümüz var. En kötü ihtimalle avukatları devreye sokacağız, suçu babaları üstlenecek. Onlara bir şey olmayacak. Bu konuşmalarımı yeğenlerime ilet" dediği iddia edildi. Olay, 8 Kasım’da Dilovası Mimar Sinan Mahallesi’ndeki Ravive Kozmetik isimli iş yerinde meydana geldi. Patlamanın ardından çıkan yangında Hanım Gülek (65), Esma Dikan (65), Şengül Yılmaz (55), Tuncay Yıldız (48), Tuğba Taşdemir (18), Nisa Taşdemir (17) ve Cansu Esatoğlu (16) yaşamını yitirdi. Soruşturma kapsamında gözaltına alınan 11 şüpheliden şirket sahibi Kurtuluş Oransal, şirket yetkilileri İsmail Oransal, Altay Ali Oransal, Aleyna Oransal ve Gökberk Güngör, "Olası kastla öldürme" suçlamasıyla, Ali Osman A. ve Onay Y., "Suçluyu kayırma" suçlamasıyla tutuklandı. Şüphelilerden H.E., G.B., Ö.A. ve Güven Demirbaş, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Soruşturma sürecinde tutuklanan firma sahibi Kurtuluş Oransal ise cezaevinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Olayın ardından ihmali olduğu değerlendirilen SGK ve İŞKUR yetkilileri açığa alındı. Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 91 sayfalık iddianamede, İsmail Oransal, Altay Ali Oransal, Aleyna Oransal ve Gökberk Güngör hakkında "Olası kastla öldürme" suçundan 7’şer kez müebbet, "Nitelikli mala zarar verme" suçundan ise 3’er kez 6 aydan 4 yıla kadar hapis cezası istendi. 8 sanığın "Bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma" suçundan 22 yıl 6’şar aya kadar, 4 sanığın "Suçluyu kayırma" suçundan 5’er yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edilen iddianamede, ayrıca Ümit Ç., Ünal A., Muhammet D., Seyfullah Ç., Güven D., Caner Özgür Y., Özcan Y., Özkan Y. hakkında "Bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma", Ali Osman A., Onay Y., Ömer A. ve Abdurrahman B’ın ise "Suçluyu kayırma" yönünden haklarında dava açılması istendi. "Sigortası olmayanları denetimde eve gönderdiler" İddianamede ifadesi yer alan işçilerden Keriman Miskin, 4 yıldır çalıştığı iş yerinde hiçbir eğitim almadığını ve koruyucu kıyafet verilmediğini belirterek, "İşletmede resmi bir sorumlu yoktu. Sigorta denetimine sadece bir kez gelindi. Bu denetimde de iş yeri sahibi Kurtuluş Oransal, yalnızca sigortası olanların kalmasını söyleyerek, benim gibi sigortası olmayan tüm çalışanları evine gönderdi. Maaşlarımız elden veriliyordu" dedi. Yaralı kurtulan işçi Ayten Aras, patlama anında ölen Nisa Taşdemir ve Esma Dikan’ın krem dolumu yaptıklarını söyledi. Aras, "Bize koruyucu elbise verilmedi, evden geldiğimiz kıyafetlerle çalışıyorduk. Kurtuluş Oransal 4 yıldır sigorta vaadinde bulundu ama yapmadı. Günlük 800 TL yevmiye ile çalışıyorduk" ifadelerini kullandı. Olay günü tesiste bulunan 16 yaşındaki Z.H. ise "Olay günü ikinci katta, iş yerinin ortasında bulunan tankerde parfüm karışımı yapılıyordu. Kimyevi maddeleri karıştıran bir alet vardı. Biz parfüm kutusu kapatırken bir anda patlama yaşandı" diye konuştu. Acılı aileler: "Cenazeleri DNA testiyle teşhis edebildik" Yangında çocuklarını ve eşlerini kaybeden ailelerin ifadeleri ise yürekleri dağladı. 17 yaşındaki kızı Nisa’yı kaybeden baba Vedat Taşdemir, "Kızım paketleme personeli olarak girdi ancak imalat işinde de çalıştırıldığını öğrendim. İmalat yapıldığını bilseydim kızımı asla göndermezdim. Kızımın vefat ettiğini, oğlumdan alınan DNA örnekleri sonucu öğrenebildik" dedi. Eşini kaybeden Aytekin Gikan, yangın söndürüldükten sonra içeride cesetler olduğunu öğrendiğini, hastaneleri aradığını ancak eşini bulamadığını, vefat ettiğini sonradan anladığını belirtti. Hanım Gülek’in eşi Metin Gülek ve Cansu Esatoğlu’nun babası İbrahim Esatoğlu da yakınlarının cansız bedenlerini ancak İstanbul Adli Tıp Kurumu’nda yapılan DNA eşleşmeleri neticesinde teşhis edebildiklerini ifade etti. "İlkokul öğrencilerini bile çalıştırdıklarını biliyorduk" Tanık İ.A., mahalleli olarak iş yerinden yayılan kimyasal koku nedeniyle şikayetçi olduklarını belirterek, "Yaşı küçük çocukları, paraya ihtiyacı olan kadınları sigortasız çalıştırıyorlardı. İlkokul öğrencilerini bile çalıştırdıklarını biliyorduk. Gerekli kurumlara şikayet edilmesine rağmen nasıl üretim yaptıklarını anlamadık" şeklinde ifade verdi. "Kurtuluş Oransal bana, ’Yangından haberim var, yoldayım’ dedi" İş yeri çalışanı H.E. ise ifadesinde, olayın ardından Kurtuluş Oransal’ı arayıp yangını bildirdiğini, kendisinin nerede olduğunu sorduğunu ve acilen gelmesi gerektiğini söylediğini ifade etti. Bunun üzerine Oransal’ın "haberim var" dediğini, yolda olduğunu söylediğini, konuşma bittikten 5-10 dakika kadar sonra Kurtuluş Oransal’ın kendisini arayarak içeride kimsenin kalıp kalmadığını sorduğunu, tam sayıyı bilmediğini ancak içeride kalan en az üç kişi olduğunu söylediğini kaydetti. "2025 yılının ağustos ve eylül aylarında kuruma sadece 8 personelin çalıştığı bildirildi" Mali müşavir M.Ç. de, firmanın kuruluş ve işleyiş sürecine dair bilgiler verdi. M.Ç., Ravive Kozmetik’in resmi sahiplerinin İsmail ve Altan Ali Oransal olduğunu, baba Kurtuluş Oransal’ın ise kağıt üzerinde yetkisi bulunmadığını söyledi. Kurtuluş Oransal’ı 2010 yılında Düzce’de çalıştığı fabrikadan "usta makinacı" olarak tanıdığını belirten M.Ç., Dilovası’ndaki tesiste çalışan işçilerin sigorta işlemlerinin gayriresmi yöntemlerle iletildiğini anlattı. Tanık M.Ç., "İşçilerin kimlik numaralarını İsmail Oransal WhatsApp veya mail yoluyla gönderiyordu. Sigorta girişlerini bu bilgilere göre yapıyordum. 2025 yılının ağustos ve eylül aylarında kuruma sadece 8 personelin çalıştığı bildirildi" dedi. Fabrikanın Dilovası’nda faaliyete geçtiği günden bu yana iş sağlığı ve güvenliği hizmeti almadığını belirten M.Ç., "Normal şartlarda işverenin anlaştığı İSG firmasına düzenli ödeme yapması gerekir ancak bana bu firmadan herhangi bir hizmet faturası gelmedi. Fabrikanın açıldığı ve üretime başladığı tarihten itibaren iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili herhangi bir bildiri veya fatura tarafıma ulaşmadı" ifadelerini kullandı. "Çocuklarım, babalarını kendilerini uzak tutmak için bu iş yerini açtı" Kurtuluş Oransal’ın eski eşi A.A. ise şirketin kuruluş amacına dair iddialarda bulundu. Kurtuluş Oransal’ın borçlu ve sorumsuz bir yapısı olduğunu öne süren A.A., çocuklarının babalarını kendilerinden uzak tutmak ve "sokakta kalmaması" için bu iş yerini açtıklarını anlattı. Çocukları İsmail ve Altay’ın bu şirketin işleri ile hiç uğraşmadıklarını ve takip etmediklerini aktardı. A.A., patlamanın meydana geldiği iş yerine alınacak personeli Kurtuluş Oransal’ın kendisinin seçtiğini, iş yerinde üretilen ürünler ile yine Kurtuluş Oransal’ın ilgilendiğini, Kurtuluş Oransal’ın daha önce kozmetik sektöründe çalıştığı için burada bir çevre edindiğini ve kendisine pazar oluşturduğunu, iş yerinin tamamen Kurtuluş Oransal’ın kontrolü altında iş yapıldığını beyan etti. "Laptobu bana getirir misin? Ben birkaç gün bu işlerle uğraşacağım, avukatlarla ilgileneceğim" İddianamede ifadesine yer verilen LYKKE Kozmetik ortaklarından şüpheli Gökberk Güngör de olay günü yaşananları ve İsmail Oransal’ın bilgisayarını aldırmasını anlattı. Aleyna Oransal’ın şirkette yüzde 50 ortaklığı bulunduğunu belirten Güngör, olay günü Aleyna’nın kendisini aradığını belirterek, gayet sakin bir ses tonuyla ’Fabrikada yangın çıkmış’ diyerek görüşmeyi sonlandırdığını söyledi. Bu görüşmeden yaklaşık yarım saat sonra İsmail Oransal’ın kendisini arayarak, "İş yerimdeki laptobu bana getirir misin? Ben birkaç gün bu işlerle uğraşacağım, avukatlarla ilgileneceğim. Sen benim odada, masanın üstünde bulunan laptobu alıp evime getir" dediğini aktardı. Güngör, bu talep üzerine laptobu alarak Oransal’a teslim ettiğini kaydetti. "Suçu babaları üstlenecek, onları yurt dışına kaçıracağız" İddianamenin en çarpıcı bölümlerinden birini ise şüphelilerin kaçış planına dair detaylar oluşturdu. Şüpheli Onay Y. ifadesinde, Ali Osman A’nın kendisini arayarak, "Olanları duydun mu? Benim yeğenler bir olaya karışmışlar" dediğini ve onları misafir edip edemeyeceğini sorduğunu belirtti. Bu görüşme üzerine Ömer A. isimli kişiyi arayarak 1 haftalık ev ayarlamasını istediğini anlatan Y., daha sonra Tekirdağ’da İsmail Oransal, Altay Ali Oransal ve Abdurrahman Bayat ile buluştuğunu söyledi. Eve girdikten sonra televizyonda "Kocaeli’de patlama" başlıklı haberleri gördüğünü ifade eden Y., bunun üzerine Ali Osman A’yı görüntülü aradığını kaydetti. Y., Ali Osman A’nın görüşme sırasında kendisine şunları söylediğini iddia etti: "Canlarını sıkmasınlar, rahat olsunlar. Onları çok sağlam bir şekilde karşıya geçireceğiz. Maddi imkanımız ve gücümüz var. En kötü ihtimalle biz avukatları devreye sokacağız, suçu babaları üstlenecek. Onlara bir şey olmayacak. Bu konuşmalarımı yeğenlerime ilet."
İstanbul 51Talk, gençleri Birleşmiş Milletler’in iklim sahnesine taşıyacağını duyurdu Çevrimiçi İngilizce öğrenme platformu 51Talk, Birleşmiş Milletler’e bağlı bir gençlik konuşma girişiminde yer aldığını duyurdu. Çocuklar için çevrimiçi bire bir İngilizce öğrenme platformu olan 51Talk, uluslararası topluluğundan genç öğrencilerin 15-21 Kasım 2025 tarihleri arasında Brezilya’nın Belém şehrinde düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP30) sırasında BM’ye bağlı bir gençlik konuşma girişiminde yer aldığını duyurdu. Yapılan açıklamaya göre; 2023 yılında başlatılan ve üçüncü yılına giren girişim, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye, Tayland ve Vietnam’dan çocukların iklim ve çevrenin korunmasına ilişkin bakış açılarını İngilizce olarak paylaşmaları için fırsatlar oluşturuyor. Katılımcılar, BM düzeyinde uluslararası bir sahnede yapılan konuşmalarla yerel gözlemlerini küresel bir sohbete taşıyarak iklim sorunlarının dünyanın dört bir yanındaki genç nesiller tarafından nasıl deneyimlendiğini ve ele alındığını vurguladı. 51Talk CEO’su Jack Huang, "Her çocuğun dünyayla konuşma fırsatını hak ettiğine inanıyoruz. Çocuklara doğru araçlar ve rehberlik sağlandığında, düşünceli fikirler ifade edebilir ve küresel meselelerle anlamlı bir şekilde ilgilenebilirler. Öğrencilerimizi Birleşmiş Milletler iklim sahnesinde konuşurken görmek, eğitimin neleri ortaya çıkarabileceğinin güçlü bir hatırlatıcısıdır" dedi. Türkiye’den, aile desteğiyle küçük yaşta İngilizce öğrenmeye başlayan on iki yaşındaki Osman Batu, COP30’a hazırlanırken özgüven ve akıcılık konusunda gözle görülür bir ilerleme kaydetti. Üç dakikalık bir video göndererek ve konuşma becerilerinin, dilbilgisinin, telaffuzunun ve özgüveninin değerlendirildiği İstanbul’daki ulusal bir yarışmada yarışarak çok aşamalı bir seçim sürecinden geçerek birinciliği ve Birleşmiş Milletler’de Türkiye’yi temsil etme fırsatını kazandı. Osman, COP30’da Türkiye’deki orman yangınlarından büyükannesinin bahçesindeki kelebeklerin yok olmasına kadar tanık olduğu iklim değişikliğinin etkilerinden bahsetti.