SAĞLIK - 23 Haziran 2015 Salı 11:51

TIP dünyasında aşı tartışması

A
A
A
TIP dünyasında aşı tartışması

Ordu’da yeni doğan ikiz bebeklerine aşı yaptırmadığı için Aile Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü tarafından mahkemeye verilen cumhuriyet savcısı Hüseyin Ayyayla’nın hukuk zaferi, tıp dünyasında yeni bir tartışma başlattı.

Yeni doğan çocuklara yapılan aşıların otizm hastalığını tetiklediğini iddia ederek ikiz bebeklerine aşı yaptırmayan savcı Hüseyin Ayyayla’nın 8 sayfalık savunması aşıyı tartışmalı hale getirdi.
Savcı Hüseyin Ayyayla, ABD başta olmak üzere İngiltere ve Danimarka gibi AB ülkelerinde cıvanın aşılardan çıkarıldığını, ancak Türkiye’de aşıda bulunan cıvanın otizme yol açtığını ileri süren herkesin tıp dünyası tarafından ‘aşı düşmanı’ ilan edildiğini vurguladı.

AŞIYA CIVA KONULDU, OTİZM ARTTI
1920'li yıllarda piyasaya çıkan timerosalın (cıva) 1940'lı yıllardan itibaren de aşılarda kullanılmaya başlandığını hatırlatan savcı Ayyayla, otizmin bir hastalık olarak tarif edildiği yılların, aşıların içerisine timerosal konulmaya başlandıktan hemen sonraki döneme denk geldiğine dikkat çekti.
Savcı Ayyayla, savunmasında, “Akut cıva zehirlenmesi ölüme yol açarken, kronik cıva zehirlenmesi kalp hastalığı, otizm, konuşma bozukluğu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, havale gibi çok sayıda hastalığı neden olmaktadır. Bu rahatsızlıkların tamamı otizmde de görülmektedir” dedi.

“AŞI YAPILAN ÇOCUĞUN BEYİN VE SİNİR SİSTEMİ TAHRİP OLUYOR”
Savcı Hüseyin Ayyayla, savunmasında şu bilgilere yer verdi: “1980'li yılların ortalarında sadece karma (difteri-tetanos-boğmaca), çocuk felci ve kızamık aşıları uygulanıyordu ve bunlardan sadece karma aşı cıva (timerosal) içeriyordu. İki yaşına kadar 4 kez aşılanan çocuk ortalama 4x25=100 mcg timerosal alıyordu. 1990'lı yılların başında menenjit (HİB) ve sarılık (Hipatit B) aşıları da rutin aşılar arasına katıldı. Bu şekilde iki yaşındaki bir çocuğun enjeksiyon yoluyla aldığı cıva miktarı 100 mcg'den 237.5 mcg oranına yükselmiş oldu. Çoklu dozlarla yapılan karma aşılarda ise tehlike daha da büyüktür. Çünkü aşı şişesi iyice çalkalanmadı ise şişenin sonunda kalan bölümü alan çocuklardaki cıva miktarı daha da yükselmektedir. Cıva bileşiklerinin yağda erime özellikleri fazladır. Cıvadan en büyük zararı hücrelerinin büyük bölümü yağdan oluşan beyin ve sinir sistemi görmektedir. Cıva, özellikle zar yapısındaki proteinlere bağlanarak hücre zarlarının işlevlerini bozar, akıcılığı kaybolan zar sertleşerek hücrenin çabuk yaşlanmasına neden olur. Cıva, nörotübül yapısını sağlayan tubulin adlı yapıyı tahrip eder.”

“ÇOCUKLAR AŞIDAN UZAK TUTULMALI”
Savcı Ayyayla, önemli bir konuya da parmak basarak, savunmasında şu görüşlere yer verdi:
“Aşılar dışında almış olduğumuz gıdaların bir kısmı yolu ile de vücudumuza cıva girmektedir. Ağızdan alınan cıva sağlıklı gıdalar yiyen ve bağırsaktaki faydalı mikrop düzeni normal olan kişilerde kana geçmeden dışkı yolu ile dışarıya atılabilir. Buna karşılık aşılar iğne yolu ile yapıldığı için aşıların içerisinde bulunan ve aşının raf ömrünü uzatmak için kullanılan, insan sağlığı için çok büyük zararları yanında hiç bir faydası bulunmayan cıva doğrudan kana geçmektedir. Aşı olan bir bebek doğduğu günden itibaren cıva ile tanışmaktadır. Beyin gelişiminin çok hızlı olduğu hayatın ilk aylarında ağır bir metalin (cıva-alüminyum) ya da başka bir toksinin beyin üzerindeki hasarının çok daha fazla olduğu açıktır. Bu nedenle yeni doğan bebeklerin beyinleri üzerinde doğdukları andan itibaren büyük hasarlara neden olan ve içerisinde cıva (timerosal) ve alüminyum bulunan aşılardan uzak durulmalıdır.”

“GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ MİKROPLARLA AŞI HAZIRLANIYOR”
Savcı Ayyayla’nın savunmasında diğer bilgiler şöyle:

“Aşılardaki bir başka sorun da aşı mikroplarının patentlenme sorunudur. Bilindiği üzere ilaç firmaları patentleriyle para kazanırlar. Doğal bakteri ve virüslerin patentlerini ise alamazlar. Bu yüzden genetiği değiştirilmiş mikroplarla aşı hazırlarlar. Bu aşıların uzun vadeli zararları hakkında, aşı olmamızı şiddetle tavsiye eden tüm hekimler dahil hiç kimsenin yeteri kadar bilgisi yoktur. Buradan da anlaşılacağı üzere aşıların insan sağlığı üzerinde yararlarından fazla zararları ortadadır.”

“HEKİMLER GERÇEĞİ SÖYLEMİYOR”
“Ancak biraz önce ifade ettiğim gibi şiddetle çocuklarımıza aşı yapmamızı tavsiye eden hekimler, hasta hakları yönetmeliğinin 15. maddesi gereğince tüm anne-babaları çocuklarına yaptıracakları aşı ile ilgili olarak, bu aşının içerdiği maddeler ve muhtemel risklerinin ne olduğu hususlarında bilgilendirme yükümlülükleri olduğu halde, hiçbir anne-babaya aşıların içeriği ve muhtemel riskleri hakkında bilgi verilmemektedir. Aşı yaptıran her çocukla ilgili olarak döner sermayeden alınacak maddi menfaatin hesabı yapılarak anne-babaların çocuklarına zorunlu olarak aşı yaptırmaları gerektiği noktasında baskılar yapılmaktadır.”

“AŞIYA CIVA YERİNE ALÜMİNYUM KONULMASI OTİZMİ DAHA DA ARTTIRDI”
“ABD’de aşılardan timerosal (cıva) çıkarıldı. Peki yerine ne koydular dersiniz? Tabi ki cıvadan hiç de masum olmayan ağır metal içeren alüminyum, cıva yerine aşıların raf ömrünü uzatmak üzere koruyucu olarak eklenmiştir. Aşılardan timerosalin çıkarılıp bunun yerine alüminyumun konulmasından sonra otizmde herhangi bir azalma söz konusu olmamış aksine otizm hastalığı artmaya devam etmiştir. Bu durumu fırsat bilen aşı firmaları ise ‘cıva otizm yapmıyor, cıva otizme neden olsaydı aşılardan cıva çıkarıldıktan sonra otizm sona ererdi’ şeklinde yorumlar yaparak cıvanın masumiyetini ifade etmeye çalışlarsa da durum bu şekilde değildir. Aşılardaki timerosalin yerini alüminyum almış ve otizmde hiç bir gerileme olmamış aksine otizm artmaya devam etmiştir”

“KOBAY HAYVANLARIN BEYNİ TAHRİP OLDU”
“Hayvanlar üzerinde yapılan bir deney sonunda; alüminyumun 6 mitokondriyal enzimin fonksiyonlarını azalttığı tespit edilmiştir. Tek bir alüminyum enjeksiyonunun bile beyin hücrelerinde iki yıla kadar aşırı aktivasyona yol açtığı saptanmıştır. İnsan vücudundaki en önemli alüminyum kaynağı aşılardır. Alüminyumun tek bir dozunun bile beyin hücrelerinde iki yıla kadar aşırı aktivasyona yol açtığı, bununda çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna (DEHAB) neden olduğu açıktır.”

“BÜYÜK OĞLUM HİPERAKTİF BOZUKLUĞUNA UĞRADI”
“Bu bağlamda 09/11/2003 doğumlu olan büyük oğlum Mahir Erdem Ayyayla 7 yaşından itibaren dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısı nedeniyle yaklaşık 5 yıldır Strattera ve Rileptit isimli antidepresan iki ilaç kullanmaktadır. Birçok ailede çocuklarının çok hareketli olduğu, çocukların yerlerinde duramadıkları şikayetlerinde bulunulmaktadır. Bu şikayetlerin en önemli kaynağından birisi aşılar içerisindeki alüminyumdur.” 

METİN AKYÜREK 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Nilüfer’de afet bilinci için güç birliği Nilüfer Belediyesi, sivil toplum kuruluşları ile iş birliği yaparak afet bilincini artırıyor. Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi, Nilüfer Belediyesi Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu ve Pancar Deposu’nda düzenlenen eğitimlerde, deprem ve yangın anında yapılması gerekenler uygulamalı olarak anlatıldı. Afetlerde dirençli bir kent oluşturma hedefiyle çalışmalarını sürdüren Nilüfer Belediyesi, personelini ve vatandaşları tehlikelere karşı bilinçlendiriyor. Nilüfer Belediyesi, BAKUT, ANDA ve MAG-AME Arama Kurtarma dernekleriyle iş birliği yaparak kapsamlı bir eğitim programı gerçekleştirdi. İş birliği kapsamında Nilüfer Belediyesi Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu, Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi ve Pancar Deposu’nda bir dizi etkinlik düzenledi. Eğitimlerde teorik bilgilendirmelerin yanı sıra, tahliye planları gözden geçirildi ve afet anında paniğin önüne geçilmesi için yapılması gerekenler anlatıldı. Eğitimler kapsamında, tatbikatlar da gerçekleştirildi. Senaryo gereğin alarmın çalmasıyla birlikte binaların tahliyesi sağlandı. "Çök-Kapan-Tutun" uygulamasını başarıyla gerçekleştiren personel, güvenli bir şekilde toplanma alanlarına ulaştı. Tatbikatlarda, yangın tüplerinin doğru kullanımı ve başlangıç aşamasındaki yangınlara müdahale teknikleri uygulamalı olarak gösterildi.
İzmir Adet sancılarının çaresi mutfakta Şişkinlik, karın ağrısı, iştah artışı ve benzeri durumlar; adet dönemlerinde çoğu kadın için zorlayıcı ve can sıkıcı olabiliyor. Buna karşı adet sürecinde görülebilen bu etkilerin hafif geçmesinde beslenmenin etkili olabileceğini aktaran Medicana Sağlık Grubu Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. M. Zeynep Kuşku, "Adet döneminde beslenme, hormonel dengesi ve sancılar üzerinde etkili olabilir. Ancak tek başına çözüm olarak düşünülmemelidir. Adet sancısının ana biyolojik sürücüsü çoğu kişide prostaglandin artışıyla oluşan rahim kasılmalarıdır. Beslenme; inflamasyon düzeyi, kan şekeri dalgalanmaları, su ile tuz dengesi ve bazı mikrobesin yeterlilikleri üzerinden şişkinlik, ödem, yorgunluk ve ağrı algısını etkileyebilir. Diyet örüntülerinin dismenore şiddetiyle ilişkili olabildiğini gösteren çalışmalar vardır" dedi. Adet dönemleri çoğu kadın için sıkıntılı geçebiliyor. Özellikle adet sancısı ve şişkinlik durumu çoğu kadının yaşam konforunu bozabilecek noktalarda seyredebiliyor. Bu dönemi konforlu geçirmek adına çeşitli ilaçlar kullanılabiliyor. Ancak adet sürecinde hafiflemenin daha sağlıklı ve dengeli bir yolu olduğuna dikkat çeken Medicana International İzmir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. M. Zeynep Kuşku, beslenmenin hormon dengesi ve sancılar üzerinde etkili olabileceğini dile getirdi. Kuşku, "Adet döneminde beslenmeyi tek başına çözüm gibi düşünmemek gerekir. Adet sancısının ana biyolojik sürücüsü çoğu kişide prostaglandin artışıyla oluşan rahim kasılmalarıdır. Beslenme; inflamasyon düzeyi, kan şekeri dalgalanmaları, su-tuz dengesi ve bazı mikrobesin yeterlilikleri üzerinden şişkinlik, ödem, yorgunluk ve ağrı algısını etkileyebilir. Diyet örüntülerinin (yüksek şeker/atıştırmalık ağırlığı gibi) dismenore şiddetiyle ilişkili olabildiğini gösteren çalışmalar vardır" açıklamalarını yaptı. Adet döneminde özellikle aşırı tuzlu ve işlenmiş gıdaların ödem ve şişkinliği artırabildiğini, bunun yanında; yüksek şeker ve rafine karbonhidratlı gıdaların kan şekeri dalgalanmasına neden olmakla birlikte iştah artışı, yorgunluk ve ağrı gibi sorunlara neden olabildiğini aktaran Kuşku, "Adet döneminde paketli işlenmiş gıdalardan, şeker ve karbonhidrat içeren gıdalar mümkün olduğunca tüketilmemeli. Ayrıca, yağdan çok zengin, ağır kızartmalar: sindirim yükü ve inflamatuar yanıt üzerinden yakınmaları artırabilir; düşük yağlı diyetle ağrıda azalma bildiren çalışmalar vardır. Alkol de PMS yakınmalarını artırabildiği için bu dönemde sınırlanması önerilir. Öte yandan gaz yapan gıdalarda belirlenerek tüketiminde dikkatli olunmalıdır" diye konuştu. Zencefil, bitkisel destekçilerden biri Adet sancılarıyla beslenme arasında bir ilişki olduğunun artık daha net bilindiğini aktaran Kuşku, sözlerini şöyle sürdürdü: "Özellikle bazı besin grupları ağrının şiddetini azaltmada destekleyici olabiliyor. Omega-3’ten zengin besinler, örneğin haftada 2 kez tüketilen yağlı balık, ceviz ya da chia tohumu, vücuttaki iltihap yolaklarını baskılayarak adet ağrısında hafif-orta düzeyde azalma sağlayabiliyor. Etkisi çok keskin değil ama düzenli tüketim genel sağlık açısından da oldukça faydalı. Magnezyum içeren besinler (ıspanak, avokado, kakao gibi) kas gevşetici etkileri sayesinde adet sancılarını hafifletebilir. Bu konuda çalışmalar umut verici olsa da herkese rutin magnezyum takviyesi önermek doğru değil. En güvenli yol, magnezyumu gıdalardan almak ve gerekirse kişiye özel değerlendirme yapmak. Kalsiyum, özellikle PMS belirtilerinde; şişkinlik, hassasiyet ve duygu durum değişikliklerinde fayda sağlayabiliyor. Potasyum ise doğrudan ağrı kesici bir etki göstermese de sıvı dengesini düzenleyerek ödem ve şişkinliği azaltmaya yardımcı olabilir. Özellikle zencefil adet sancısı konusunda en çok çalışılmış bitkisel desteklerden biri. Zencefilin klinik çalışmalarda ağrıyı azaltabildiği gösterilmiş durumda. Rezene ve papatya çayı da bazı kadınlarda rahatlama sağlayabiliyor. Ancak bitkisel ürünlerin de bilinçsiz ve sürekli kullanımının riskleri olabileceğini unutmamak gerekir. D vitamini eksikliği olan kadınlarda, bu eksikliğin giderilmesiyle adet ağrılarında azalma görülebiliyor. B6 vitamini daha çok PMS semptomları üzerinde etkili; B12’nin ise doğrudan ağrı azaltıcı güçlü bir kanıtı yok, ama eksiklik varsa mutlaka yerine konmalı. Yeterli su tüketimi de önemli. Hidrasyon, hem ağrı şiddetini hem de şişkinliği azaltmada destekleyici olabilir." Vücudunuz uyarı veriyor olabilir Adet sürecinde beslenmeye dikkat edildiği halde şiddetli sancı durumunun geçmemesi durumunda mutlaka altta yatan bir neden olup olmadığına bakılması gerektiğini vurgulayan Kuşku, "Özellikle ağrının ilk kez çok şiddetli başlaması ya da yıllar içinde giderek artması, ağrı kesicilere rağmen belirgin rahatlama olmaması önemli bir uyarı işaretidir. Bunun yanında aşırı veya pıhtılı kanama, ara kanama, ateş, kötü kokulu akıntı, cinsel ilişkide ağrı, idrar yaparken ya da dışkılama sırasında ağrı, bayılma hissi ya da günlük yaşamı ciddi şekilde aksatan sancılar mutlaka değerlendirilmelidir. Bu yaklaşım, uluslararası kılavuzlarda da açıkça vurgulanmaktadır. Adet ağrısı yalnızca adet günleriyle sınırlı değilse, adet dışı pelvik ağrı da eşlik ediyorsa; cinsel ilişkide derin ağrı, çocuk sahibi olamama öyküsü varsa veya kanamalar belirgin şekilde artmışsa endometriozis, miyom ya da adenomyozis gibi altta yatan hastalıklardan şüphelenmek gerekir. Muayene ve ultrason temel değerlendirme yöntemleridir; gerekirse ileri tetkikler planlanır" ifadelerini kullandı. Toplumda adet süreciyle ilgili bazı yanlış inanışlar olduğunu da belirten Kuşku, şöyle konuştu: "Soğuk içeceklerin herkeste mutlaka sancıyı artırdığı ya da şeker tüketilmezse ağrının dayanılmaz olacağı düşüncesi bilimsel bir genelleme değildir. Bitki çaylarının tamamen zararsız olduğu ve sınırsız içilebileceği algısı da doğru değildir. ‘Adet sancısı normaldir, katlanmak gerekir’ düşüncesi de yanlıştır. Şiddetli ve yaşam kalitesini bozan ağrı mutlaka ciddiye alınmalıdır."