GÜNDEM - 27 Ekim 2017 Cuma 16:44

Uluslararası Sürdürülebilirlik Kongresi ‘Toplumsal Sanat’ gösterisi ile başladı

A
A
A
Uluslararası Sürdürülebilirlik Kongresi ‘Toplumsal Sanat’ gösterisi ile başladı

Marmara Üniversitesi Uluslararası Sürdürülebilirlik Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen 2’inci Uluslararası Sürdürülebilirlik Kongresi, katılımcıların da dahil olduğu toplumsal sanat gösterileri ile başladı.

Genç araştırmacılardan uzman akademisyenlere ve iş dünyasının sürdürülebilir uygulayıcılarına kadar geniş bir katılımcı topluluğuna hitap eden 2’inci Uluslararası Sürdürülebilirlik Kongresi İstanbul Polonezköy’de düzenlenen ifadesel ve toplumsal sanat gösteriyle başladı.

Ekonomi, sanat, tıp, hukuk, istatistik, işletme ve mühendislik alanlarında güncel araştırma konularının görsel sunumlar üzerinden tartışıldığı kongrede, İHA muhabirine açıklamalarda bulunan Marmara Üniversitesi Sürdürülebilirlik Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Refika Bakoğlu, doğa ruhu içerisinde sürdürülebilirlik kavramının içine girerek kongreyi gerçekleştirmek istediklerini ifade ederek, “Marmara Üniversitesi’nin sürdürülebilirlik merkeziyiz. Uluslararası kongre yapıyoruz. Bu ikinci kongremiz oluyor. Geçen sene ilkini yapmıştık. İkincisinde biraz daha doğa içerisinde sürdürülebilirlik kavramının ruhunun içine girerek bu kongreyi yapmak istedik. Dolayısıyla hem sürdürülebilirlik çalışanlarını bir araya getirmek, farklı alanlardan çalışanları bir araya getirmek bizim merkezimizin en önemli konusu. Tasarımcıdan sanatçıya, mühendisliğin çeşitli dallarından sosyal bilimin çok çeşitli dallarına hatta hukukçulara kadar çok farklı alanlardan hocalarımız geldi. Hatta sağlıkçı hocalarımız da var. Bu alanda sürdürülebilirlik ile ilgili çalışan farklı alanlardaki insanları toplamak bizim merkez olarak hedefimiz. İkincisi de Sivil Toplum Kuruluşlarını, öğrenci kulüplerini bir araya getirmek. Birinci günde akademisyenleri ağırlıklı olarak bir araya getiriyoruz. İkinci günümüzde de Sivil Toplum Kuruluşlarını bir araya getireceğiz” diye konuştu.

“İlk defa bir kongre açılışını ifadesel ve toplumsal sanatlarla yapıyor”

Dünyada ilk defa bir sürdürülebilirlik kongresinin açılışında ifadesel ve toplumsal sanat gösterilerinin sergilendiğini belirten Prof. Dr. Bakoğlu, şöyle konuştu: “İkinci Sürdürülebilirlik Kongresi’ni özellikle doğada; insan-doğa uyumu içerisinde hissedebilecekleri bir ortamda yaptık ve dünyada benim tespit edebildiğim kadar ilk uygulamayı yapıyoruz. Dünyada ilk defa bir kongrede, sanat ve kongre gibi bir başlık olmaksızın kongre sanatla birlikte iç içe kavramın sadece insanların beyninde değil ruhunda ve bedeninde gezmesini sağlayan içsel bir yolculuğunu sağlayan bir kongre seçmiş olduk. İlk defa bir kongre açılışını eğer ifadesel sanatlar kongresi değilse, açılışını ifadesel ve toplumsal sanatlarla yapıyor. İlk defa araştırmacılara ve bu alanda çalışanlara, ‘Sizin bu alandaki ritminiz nasıl, onu düşündünüz mü?’ diyor.”

“Toplumsal sanat performansıyla başladı konferans ve sürdürülebilirlik temaları için uygun bir başlangıçtı”
İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sevgi Kalkan da, açılış töreninin sürdürülebilirlik temalarına uygun bir performans ile başladığını vurgulayarak, “Gerçekten çok değişik bir deneyimdi. Sürdürülebilirlik konferansına çok uygun bir başlangıç oldu. Buzları eriten herkesin birbiriyle çok çabuk kaynaşabileceği değişik bir performansla başladı. Refika Hoca güzel bir seçim yapmış. Toplumsal sanat performansıyla başladı konferans ve sürdürülebilirlik temaları için uygun bir başlangıçtı. Ben çok beğendim katıldığım sürdürülebilirlik konferansları içerisinde en farklı başlangıç bu oldu” dedi.

“Gerçekten de burada olduğum için çok mutluyum”

Marmara Üniversitesi Kurumsal Sürdürülebilir Büyüme ve Kalite Yönetimi yüksek lisans programından mezun olan Yağmur Batı ise, kongrede bulunduğu için çok mutlu olduğunu belirterek, “Bir kere zincirler kırıldı. Aslında beklentimiz klasik bir kongreydi ama tabi ki sürdürülebilirlik olması ve konunun biraz daha insanların aslında önce kendisinden başlayarak sürdürülebilirlik olgusuna gelebileceğini bu uygulamalarla anladım. Gerçekten de burada olduğum için çok mutluyum” ifadelerini kullandı. 

Rıfat Fırat - Fatih Gavuz

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul L’oréal Türkiye genç bilim kadınlarını ödüllendirmeye devam ediyor Tekno-güzellik şirketi L’Oréal Türkiye’nin UNESCO Türkiye Milli Komisyonu iş birliğiyle yürüttüğü "Bilim Kadınları İçin" programı 23 yıldır devam ediyor. Program, bugüne kadar Türkiye’den 128 bilim kadınını destekledi. Bu yıl Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nden Doç. Dr. Banu İyisan, Üçlü Negatif Meme Kanseri için tamamen doğal biyomalzemelerle akıllı ve hedefli nanoilaç teknolojileri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle ödüllendirildi. Türkiye’nin önde gelen kurumsal sosyal sorumluluk programlarından biri olan "Bilim Kadınları İçin" programında, bu yıl ödül alan bilim kadınları L’Oréal Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen tören ile duyuruldu. Bu kapsamda Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Banu İyisan, tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri (ÜNMK) tedavisinde hedefli ve akıllı nanoilaç sistemleri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle öne çıkıyor. Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserinin agresif alt türlerinden Üçlü Negatif Meme Kanseri’ne yönelik bu çalışma, mevcut tedavilerin sınırlılıklarını aşmayı hedefleyen önemli bir yaklaşım sunuyor. Eğitim ve araştırma yolculuğu: Almanya’dan Türkiye’ye uzanan bilim kariyeri Programın uluslararası ayağı olan L’Oréal-UNESCO For Women in Science, 140’dan fazla ülkede 4 bin 700’den fazla bilim kadınını desteklemiş ve bu isimlerden 7’si daha sonra Nobel Ödülü’ne layık görülmüştü. Türkiye, bu programın en aktif yürütüldüğü ve en çok destek veren ilk beş ülkeden biri olarak öne çıkıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünde lisans ve yüksek lisansını tamamlayan Doç. Dr. Banu İyisan 2012 yılında doktora eğitimi için Almanya’ya taşındı. Leibniz Polimer Enstitüsü’nde biyomedikal nanomalzemeler, kontrollü ilaç salım sistemleri, sentetik biyoloji ve biyosensör uygulamaları üzerine çalıştı; 2016’da Dresden Teknik Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı. Doktora sürecinde International Helmholtz Research School for Nanoelectronic Networks (IHRS NANONET) programında nanoteknoloji ve malzeme bilimi üzerine eğitim alan araştırmacı, 2017-2020 yılları arasında Max Planck Polimer Araştırma Enstitüsü’nde yürütülen bir AB projesinde, meme kanseri teşhisi için nanofotonik sistemler geliştirmeye yönelik doktora sonrası çalışmalar yaptı. 2023 yılında Max Planck Partner Grup Lideri seçilerek, MPIP ile uluslararası iş birliğini güçlendirdi. Üçlü negatif meme kanserine yönelik yenilikçi tedavi yaklaşımı Yürüttüğü akıllı hibrit nanoilaç teknolojisi projesiyle, meme kanserinin en agresif alt türlerinden biri olan Üçlü Negatif Meme Kanseri’nin hedefli tedavilere yanıt vermemesi ve mevcut kemoterapi ilaçlarının ciddi yan etkilere yol açması nedeniyle ortaya çıkan ihtiyaca çözüm sunmayı amaçlayan İyisan, proje kapsamında tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri hücrelerini seçici biçimde hedefleyebilen ve pH gibi çevresel uyarılara duyarlı çalışan akıllı hibrit nanoilaç taşıyıcılarının tasarlanmasını hedefliyor. Bu yaklaşım, tedavi etkinliğinin artırılmasına ve yan etkilerin önemli ölçüde azaltılmasına katkı sağlamayı amaçlarken, sürdürülebilir teknolojilerle geliştirilen sistemin gelecekte farklı agresif kanser türlerinde de uygulanabilir olması hedefleniyor. 2020 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nde görev yapan Doç. Dr. Banu İyisan aldığı fonlarla Biyofonksiyonel Nanomalzeme Tasarım Laboratuvarı’nı kurarak araştırmalarını burada sürdürmeye devam ediyor.
Erzincan Erzincan’da 111 bin tuz çalısı toprakla buluşturuldu Erzincan’da 3 köyde 1000 dekarlık mera alanına dikilen tuz çalısı, erozyonla mücadele ve hayvancılıkta kaba yem ihtiyacına katkı sunacak. Erzincan İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından yürütülen proje kapsamında, kent genelinde mera kalitesini artırmak ve hayvancılıkta kaba yem açığını azaltmak amacıyla bir çalışma hayata geçirildi. Bu kapsamda Erzincan’da 3 köyde toplam 1000 dekarlık mera alanına 111 bin adet Atriplex Halimus (Tuz Çalısı) fidanı dikildi. Son yıllarda hem hayvan beslenmesinde hem de erozyonun önlenmesinde etkin şekilde kullanılan tuz çalısı bitkisi, özellikle kurak ve tuzlu topraklara uyum sağlamasıyla dikkat çekiyor. Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürlüğü de bu özelliklerinden dolayı tuz çalısını meraların ıslahında yaygınlaştırarak, hayvancılığın sürdürülebilirliğine katkı sağlamayı hedefliyor. Proje kapsamında Mollaköy Mahmutlu Mahallesi’nde 300 dekarlık alana 33 bin 300 adet, Pınarönü köyünde 450 dekarlık alana 49 bin 950 adet ve Aydoğdu köyünde ise 250 dekarlık alana 27 bin 750 adet tuz çalısı fidanı toprakla buluşturuldu. Tarım ve Orman Bakanlığı Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü tarafından finanse edilen projenin toplam maliyeti ise 2 milyon TL olarak açıklandı. Proje sahasında incelemelerde bulunan Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürü Alper Koçaker, Erzincan’ın yüzölçümünün yaklaşık üçte birinin meralardan oluştuğunu belirterek, bu alanların verimliliğinin artırılmasının hayvancılık açısından büyük önem taşıdığını ifade etti. Hayvancılık sektörünün ihtiyaç duyduğu kaba yemin önemli bir bölümünün meralardan karşılandığını vurgulayan Koçaker, özellikle küçükbaş hayvancılığın meralara bağımlı olduğuna dikkat çekti. Erzincan’da her yıl ortalama 3 meranın ıslah ve amenajman projelerine dahil edildiğini belirten İl Müdürü Koçaker, tuz çalısı projelerinin de bu çalışmaların önemli bir parçası olduğunu söyledi. Tuz çalısının derin ve kazık kök yapısı sayesinde toprağı tutma kapasitesinin yüksek olduğunu ifade eden Koçaker, bu özelliğiyle erozyonla mücadelede etkili bir bitki olduğunu kaydetti. Koçaker açıklamasında, "Tuz çalısı kuraklığa dayanıklı, iklim değişikliği ve çölleşmeye karşı dirençli, sorunlu ve tuzlu topraklarda bile yetişebilen çok önemli bir bitkidir. Kış mevsiminde yaprağını dökmemesi ve yoncaya eş değer besin değerine sahip olması hayvancılık açısından büyük avantaj sağlamaktadır. Hayvanlar tarafından sevilerek tüketilen tuz çalısı, tuzlu yapısı sayesinde hayvanların tuz ihtiyacını da doğal yoldan karşılamaktadır. Mahmutlu, Pınarönü ve Aydoğdu köylerimizde 111 bin adet tuz çalısı fidanını toprakla buluşturduk" ifadelerini kullandı. Hayata geçirilen proje ile birlikte Erzincan’da meraların verimliliğinin artırılması, erozyonun azaltılması ve hayvancılıkta sürdürülebilir yem kaynaklarının güçlendirilmesi hedefleniyor.