SAĞLIK - 21 Eylül 2022 Çarşamba 15:25

Yeme bozukluğu asosyalleştiriyor

A
A
A
Yeme bozukluğu asosyalleştiriyor

Daha çok kadınlarda görülen yeme bozukluğunun son dönemlerde erkeklerde de artışa geçtiğini belirten Prof. Dr. Ercan Abay, aynı zamanda bu sağlık sorununun asosyalleştirdiğini de söyledi.

Pandemi döneminde hareketsizlik, sosyalleşememe, iş kaybı, kilo veya yemek yemekle alakalı sürekli düşüncelerin artmasının yeme bozuklukları oranının artmasına sebep olduğunu kaydeden İstanbul Arel Üniversitesi Dâhili Tıp Bilimleri Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ercan Abay, yeme bozukluklarının; genetik, biyolojik ve psikososyal nedenleri olabileceğini belirtti. Prof. Dr. Ercan Abay, özellikle azalmış benlik saygısı, depresyon, değersizlik hissi, aile içi çatışmalar ve kişilik sorunları yaşayan bireylerin yeme bozukluğuna eğilimli olduklarına değinerek, uyarılarda bulundu.

Prof. Dr. Ercan Abay, yeme bozukluğunun yaygın olarak 15-19 yaş grubunda rastlandığını söyleyerek, “Kadınlarda 10 kat daha sık görülüyor ancak günümüzde erkeklerde de görülme sıklığı giderek artmaktadır” dedi.

“Yaşamlarında rekabet olanların yeme bozukluğu geliştirme riskleri yüksek”

Yeme bozukluklarında sosyokültürel etkenlerin de rolü olduğunu belirten Prof. Dr. Ercan Abay, “Diyet yapma davranışı ile yeme bozuklukları arasında önemli bir ilişki vardır. Günümüz toplumunda ince bedene sahip olmak istenen bir durumdur. İsteyerek diyet yapanların amacı daha çekici olma çabasıdır. İsteyerek diyet yapanlar genelde mankenler, balerinler, sporcular, jokeyler gibi iş yaşamlarında rekabetin olduğu kişilerdir ve yeme bozukluğu geliştirme riskleri yüksektir.” açıklamalarında bulundu.

“Pandemi döneminde daha da arttı”

Pandemi döneminde yaşanan artışlarla ilgili konuşan Prof. Dr. Abay, “Yeme bozukluğu belirtileri ile başvuran hasta sayısı pandemi döneminde artmıştır. İlgi alanlarının daralması, farklı etkinliklere katılamama, yalnızlaşma, iş kaybı, tüm aile bireylerinin bir arada olması, beden ile ilgili uğraşların artması ile evde aşırı egzersiz yapma eğilimleri, tek uğraş noktalarının yemek yeme ya da yememe olması bu artışın nedenleri arasında yer alır.” ifadelerini kullandı.

“Yeme bozukluğu olan bireyler asosyal bir yaşamı tercih ediyor”

Yeme bozukluğu olan kişilerin sosyalleşmekten kaçındıklarını söyleyen Prof. Dr. Abay, “Yalnız yemek yemeyi tercih ederler. Aile ya da arkadaşlarıyla bir araya gelerek yemek yemeyi istemezler. Bu nedenle, ofis, okul, sosyal ortamlardan uzak kalarak, istedikleri ortamın onlara sunulması kısıtlayıcı yeme ya da tıkınırcasına yeme davranışlarını gerçekleştirme de tetikleyici olabilir” ifadelerinde bulundu.

Stres ve depresyon gibi olumsuz durumlarla baş edememenin kişileri aşırı yemeye teşvik ettiğini kaydeden Prof. Dr. Ercan Abay, “Pandemi sürecinin oluşturduğu kaygı, kendisine ve sevdiklerine zarar geleceği ihtimali nedeniyle, zaten uzak durdukları sosyal yaşamdan daha da uzaklaşırlar. Bu da yalnız başına tıkınırcasına ya da kısıtlayıcı yemelere neden olabilir.” dedi.

“Mutluluk duygusundaki artış, olumsuz duygularda yeme davranışının tekrarlanmasına neden olur”

Stres ve yeme bozuklukları arasında bir ilişki olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ercan Abay, “Stres durumunda kortizol hormonu yüksek miktarda salgılanarak tuzlu, tatlı ve yağlı gıdaların tüketimi artar. Stres ne kadar fazla olursa, duygusal rahatlama için bu tür yiyeceklerin tüketim miktarı da artar. Yemek yeme isteğini tetikleyici etken haz duygusudur. Beyin ödül sisteminde gıdalar tüketildiğinde dopamin ve serotonin nörotransmitterleri salgılanarak mutluluk hissi oluşur. Bu mutluluk duygusundaki artış, olumsuz duygularda yeme davranışının tekrarlanmasına neden olur.” ifadelerini kullandı.

Duygusal yeme açlığı yerine farklı şeylere odaklanılması gerektiğini vurgulan Prof. Dr. Abay, “ Her bir duygunun tetikleyicileri ve yatıştırıcıları vardır. Yemek bu duyguları iyileştirmez. Belki, kısa bir süre yatıştırabilir ama çözüm sağlamaz. Duygusal açlık nedeniyle yenilen her şeyden sonra kişi kendini daha da kötü hisseder ve pişmanlık duygusu ile birlikte yemeye iten sebebe bir de aşırı yemenin huzursuzluğu eklenir. Duygusal yemenin farkında olmak ve kişiyi bu davranışa iten şeyin ne olduğunu anlamak gerekir.” dedi.

“Beslenmeye katı yasaklar koymak doğru değildir”

Yeme bozukluğuna karşı tavsiyelerde de bulunan Prof. Dr. Abay, “Yemek yerken farkında olarak tüm duyular yemeğe odaklanır. Küçük ısırıklar alınır ve yavaş yemek yenir. Ağza küçük lokmalar alındığında gıdaların tadına daha kolay varılır. Yeme duygularından uzaklaşmak için yemek yerine yürüyüşe çıkmak, kısa süreli uyumak, bir arkadaşla sohbet etmek gibi daha eğlenceli bir etkinliğe katılmak doğru olur. Beslenmeye katı yasaklar koymak doğru değildir. Kısıtlanan beslenme sonrasında daha büyük bir arzu ile büyük porsiyonlarla yemek tetiklenebilir” diye konuştu.

Öğünler dışında yeme isteği olan kişileriniki stratejiden faydalanabileceğini de belirten Prof. Dr. Abay, “Birincisi, yeme davranışı dışında yürüyüş yapmak, film izlemek gibi bir başka etkinlikle vakit geçirmeleri istenir. İkincisi, yeme isteği oluştuğunda ve zihin buna odaklandığında, kişilerin kendilerine bunun ‘geçici bir arzu’ olduğunu hatırlatmaları gerekir. Ayrıca, açlık duygusu su içerek veya kalorisi düşük yiyecekler ve sağlıklı atıştırmalıklarla ötelenmesi denenebilir” dedi.

Prof. Dr. Ercan Abay, yeme bozukluğu çeşitleri “anoreksiya nevroza (AN), bulimiya nevroza (BN) ve tıkınırcasına yeme bozukluğu (TYB) hakkında ise şu bilgileri paylaştı

Anoreksiya nervosa

Anoreksiya nevroza (AN), önceleri ‘sinirsel iştah kaybı’ olarak tanımlanırdı. Bugün AN, iştah kaybı ile ilgili değildir. Vücuda yemeğin girmesini engellemek, gireni de çıkarmaya çalışmakla ilgilidir. Hasta ideal kilosunun altında olmasına rağmen kendisini şişman görür ve hisseder ve devamlı kilo verme isteği içerisindedir. Kilo verme isteği, yemek yemeyi reddetme ve yediği az miktar yemeği de bedenden atma eğilimi ile birliktedir. Hasta kilo kaybetmek amacıyla uyguladığı yöntemler: Laksatif (ishal ilaçları) ve diüretik (sıvı attırıcı ilaçlar) kullanmak, kendini kusturmak, yoğun egzersiz yapmak. İdeal kilosunun çok altında olduğu halde kendisini şişman olarak görmek hastalığın önemli özelliğidir. Hasta kilosunu ve yeme davranışını takıntı yapar. Defalarca tartılır ve kilo değişikliğini izlemek hastalığın özelliğidir.

Bulimiya Nervoza (BN)

Bulimiya sözcüğü ‘bir öküzü yiyecek kadar aç olmak’ anlamına gelir. Roma İmparatorluğu’nda; zenginlerin kontrolsüz, tıkınırcasına yedikleri ve hazzı devam ettirebilmek için, kusup yemeye devam ettikleri bilinir. Kusmak için özel odaların yapıldığı bilinir. BN hastalarında tıkanırcasına yeme atakları ve devamında istemli kusmalar, aşırı egzersizler, diüretik ve laksatif kullanımları görülür. AN’nın aksine kişi normal kilolu ya da hafif kilolu olabilir. Tıkanırcasına yeme davranışı, utanç duygusu olduğu için gizli yapılır. Tıkınırcasına yeme davranış sıklığı haftada birkaç kereden, günde birkaç kereye kadar olabilir.

Tıkınırcasına yeme bozukluğu (TYB)

Kişinin belirli bir zaman içinde ve yiyebileceğinden çok fazla miktarda yiyeceği kısa sürede tükettiği, yeme davranışını dizginleyemediği ve yeme davranışını tekrar ettiği bir yeme bozukluğudur. TYB’de temel özellik olarak, BN’den farklı olarak tıkınırcasına yeme ataklarının yol açabileceği etkileri gidermek için, hastanın kendini kusmaya zorlaması, laksatif veya diüretik ilaçlar kullanması, yeme alışkanlığını uzun süre dizginlemesi ve yorucu beden hareketleriyle metabolizmayı hızlandırması gibi tedbirler bulunmaz.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzincan Sahibinin ömrünü uzatan güvercin Erzincan’da bölgeye has endemik bir güvercin türü olan ve yetiştiricisinin ömrünü uzattığına inanılan Kelkit Tepelisi yöre insanının en büyük tutkusu. Yeryüzünde bulunan güvercinlerin ayrı ayrı barındırdıkları ırk, fiziki özellik, ses ve oyunculuğunu tek başına bünyesinde barındıran Kelkit Tepelisi, birçok güvercin meraklısı vatandaşın dikkatini üzerine çekiyor. Erzincan’da güvercin yetiştiricileri haftanın belirli günlerinde belirledikleri bir kahvehanede bir araya gelerek günün büyük bir bölümünü güvercinler üzerine sohbet ederek geçiriyorlar. Rivayete göre yetiştiricisinin ömrünü uzattığı ve üzerindeki bütün nazarı aldığı belirtilen Kelkit Tepelisi ile ilgili sohbetlere katılmak için meraklıları çevre illerden kilometrelerce yol kat ederek geliyor. Atalarından kalma bir gelenek olarak adlandırdıkları Kelkit Tepelisi yetiştiriciliğini sürdüren yetiştiricileri Halep’ten getirilen bir ırk olan Kelkit Tepelisinin zamanla bölgeye adaptasyonu sağlandığını ve Kelkit ve Erzincan bölgesine has bir ırk olduğunu söyledi. “Güvercin besleyen insanların ömürleri uzun olur derdiler” Bölgeye has Kelkit Tepelisi’ni Erzincan’da yetiştiren Murat Taşkın, “Babalarımızdan, dedelerimizden ve atalarımızdan görerek, sürekli bakıp beslediğimiz Kelkit Tepelisi bu bölgeye has endemik bir ırktır. Yeryüzünde birçok güvercin ırkı var, kimisi kostümlüyle, kimisi sesiyle, kimisi de oyunuyla ön planda. Hepsini içinde barındıran tek ırk ise Kelkit Tepelisi. Halep’ten getirilmiş bir ırk. Yıllar içerisinde kırılarak, iklimin ve havanın etkisiyle de burada evrim yaşamış bir ırk. Kelkit ve Erzincan bölgesine has bir ırk. Bu güvercin açık alanda da kapalı alanda da oyununu sergileyebiliyor. Bu özellikle de birçok güvercin severin dikkatini üzerine çekiyor. Biz hobi olarak bakıp, besleriz. Bu kahvehane Erzincan’da güvercin besleyen arkadaşların buluştukları bir mekan. Hiç birbirini tanımayan insanları güvercinler ortak bir paydada bir araya getiriyor. Herkes kendi güvercinini anlatıyor. En iyi renk bende, en iyi oyun kuşu bende diye. Kış aylarında özellikle bu güvercinin seyir turnuvaları yapılır. İlgi ve katılımı yüksek seyirler yapılır. Bu endemik kuş türü ona gönül vermiş insanların elinde onların çabasıyla yürütülmeye çalışılıyor.” dedi. Atalarından bu güvercinin iki özelliği olduğuna dair rivayetler olduğunu aktaran Taşkın, “Bu güvercini besleyen insanların ömürleri uzun olur derdiler. Biz bunu analiz ettik. Bütün güvercinlere bakan amcalarımız, büyüklerimiz hep emsallerinden daha geç öldüler. Halk arasında nazar dediğimiz bakışların, kem gözlerin sahibinin üzerinden çekip alıyormuş. Bunu da denediler. Bende 30 çift kuş var. Kedi içeriye girse en sevdiğimi alıp götürür. Atmaca girsin en değerli kuşumuzu alır. Hastalık girsin yine aynı şekilde en çok sevdiğimiz kuşu alıp götürür. Sahibinin üzerindeki nazarı kuş kendi üzerine alır derlerdi ve biz bütün kuşçular olarak tecrübe edindik” diye konuştu. “Kuşçu olan insanlar o kuşun içine girdiği zaman dünya ile irtibatı kesilir” Erzurum’dan sırf kuş sohbetine katılmak için vatandaşların Erzincan’a geldiğini söyleyen kuşçu Hasan Demirel de “11 yaşından beri kuş besliyorum. Büyüme çağlarında bizden eski abilerimizin anlatımıyla, eskiden kahve olmadığı için ahırlarda kuşu beslermişler eğlence diye. Şu anda da arkadaşlar buna gönül vermişler ama eskisi gibi değil. Şu an bu azaldı ama yine devam ediyor. Arkadaşlar ahır olmadığı için özel yerler yapıyorlar. Bu bir hobi ve sevgi. Tabiri caizse kuşçu olan insanlar kuşu iyi anlıyorsa o kuşun içine girdiği zaman dünya ile irtibatı kesilir. Yemek, içmek hiçbir şey aklına gelmez saatlerce. Bu böyle bir sevda. Gençlerimiz de bizden sonra devam ettiriyor.” ifadelerini kullandı.
Aydın Kiraz ağaçları son yılların en verimli sezonuna hazırlanıyor Türkiye, üretiminde dünya lideri olduğu kirazda bu yıl en verimli yıllarından birini yaşamaya hazırlanıyor. Kiraz üretimin en yoğun olduğu Aydın ve İzmir yaylalarında kiraz ağaçlarının dalları çiçekle dolup taştı. Yaylalardaki kiraz bahçeleri ağaçların çiçek açması ile birlikte renk cümbüşü oluştururken çiftçiler mutlu bereketli bir sezona hazırlanıyor . Aydın Efeler İlçesi’ne bağlı Yukarıkayacık, Köşk İlçesi’ne bağlı Sarıcam, Ahatlar, Sultanhisar ve Nazilli ilçesi ile İzmir’in ödemiş ilçesine bağlı yaylarda bulunan kiraz bahçelerindeki ağaçlar meyve ile doldu taştı. Aydın’ın Köşk ile İzmir’in Ödemiş ilçesi arasında kalan verimli yaylalarda bu yıl kiraz ağaçlarının oldukça verimli bir sezona hazırlandığını belirten Ödemiş ilçesine bağlı Hamamköy Muhtarı Mehmet Gelen, kiraz üreticisinin bu yıl sezondan umutlu olduğunu belirtti. Hamamköy’de her sezon kurulan meyve alım satım hali için bu yıl da hazırlıklarının sürdüğünü kaydeden Köy Muhtarı Mehmet Gelen, “Uzmanların çalışmalarına göre ülke genelinde mevcut olan yaklaşık 22 milyon kiraz ağacından 2024 yılı için 725 bin tonluk rekolte beklendiği belirtildi. Gerçekten bu yıl ağaçlarda çok güzel bir hazırlık var. İnşallah kalite ve fiyat da güzel olur. Üreticimiz emeğinin karşılığını alır. Hamamköy Muhtarlığı olarak bizler üreticimizin emeğinin karşılığını alabilmesi için elimizden geleni yapacağız. Tüccar ile üreticinin buluşacağı alt yapıyı hazırlıyoruz” dedi. Bu arada Türkiye’de 2023 yılında 55 ülkeye 83 bin ton karşılığı 215 milyon 796 bin dolarlık kiraz ihraç edildiği, ihracatta ilk sırada 95,5 milyon dolarla Almanya’nın yer aldığı belirtildi. Almanya’yı 43,8 milyon dolarla Rusya ve 14,2 milyon dolarla Avusturya’nın takip ettiği kaydedildi.
Ankara Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Gürol Açıkgöz: "Yoğun kullanılan kozmetik ürünler, akneye neden olabilir" Medical Park Ankara Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Gürol Açıkgöz, akneye sebep olan faktörler hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Medical Park Ankara Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Gürol Açıkgöz, akneye sebep olan temel faktörler hakkında açıklamalarda bulundu. Ergenlik döneminde görülen hormonal değişiklikler, yağ bezlerinde aktivite değişiklikleri ve genetik faktörlerin temel etkenler olduğunu ayrıca; stres, birtakım ilaçlar, kozmetik ürünler vb. birtakım kimyasal maddeler de akneye sebep olabileceğini belirten Açıkgöz, “Özellikle yoğun kullanıldığında kozmetik ürünler, akne gelişimine neden olabilmektedir. Bu yüzden kozmetik ürünlerin akne yapabilme potansiyelleri değerlendirilerek seçilmeleri daha uygun olur” ifadelerini kullandı. “Ergenlik dönemindeki gençlerin yaklaşık yüzde 85’inde akne görülüyor” Aknenin tanımına ve kimlerde daha fazla görüldüğüne değinen Doç. Dr. Açıkgöz, “Akne yüz, sırt ve gövdede yer alan, yağ bezlerinin aktivitesinden kaynaklanan aşırı yağ üretimi sonucu ortaya çıkan tablodur. Ergenlik ve erişkin aknesi olma üzere iki ayrı dönemde görülmektedir. Ailesinde şiddetli akne görülen bireylerde akne daha sık görülmektedir. Akne her yaştan insanda görülebilmekle birlikte, en yaygın olarak ergenlik dönemindeki gençlerde görülmektedir. Ergenlik dönemindeki gençlerin yaklaşık yüzde 85’inde akne görülmektedir. Hafif orta ve şiddetli tipleri vardır. Akne, siyah ve beyaz noktalar (komedon), iltihaplı/iltihapsız kabarıklıklar (papülopüstüler) veya daha büyük ve daha şiddetli kist ve nodüller şeklinde görülebilir” diye konuştu. “Akneyi tetikleyen sebepler” Aknenin neden olduğundan bahseden Doç. Dr. Açıkgöz, “Ergenlik döneminde görülen hormonal değişiklikler, yağ bezlerinde aktivite değişiklikleri, genetik faktörler temel etkenler olmakla birlikte; stres, birtakım ilaçlar, kozmetik ürünler vb. birtakım kimyasal maddeler akneye sebep olabilmektedir” dedi. “Kızartmalardan uzak durulabilir” Akne oluşumu ile yediğimiz yiyecekler arasında doğrudan bir bağlantı bulunamadığına değinen Doç. Dr. Açıkgöz, “Ancak, kan şekerini yükselten gıdaların, insülin direncinin bozulmasına ve birtakım hormonların hızla yükselmesine neden olarak akneyi tetiklediği bilinmektedir. Fast food gıdalar, kızartmalar, şeker, çikolata, patates gibi gıdalar bu süreçte etken olan gıdaların başında gelmektedir. Bu nedenle bu tür gıdaların tüketiminin azaltılması önemlidir. Ergenlik sonrası dönemde başlayan akne durumlarında adet düzensizliği, kilo artışı, vücut kıllanmasında artış bozukluğu da varsa; özellikle hormon bozukluğu, polikistik over hastalığı açısından değerlendirme yapılması önemlidir” şeklinde konuştu. “Akne sıkmayı önermiyoruz” Akneyi sıkmanın doğru olmadığını dile getiren Doç. Dr. Açıkgöz, “Doktor gözetiminde bazı durumlarda akne temizlenebilir. Enfeksiyon ve iz gibi durumlara yol açabileceğinden aknenin sıkılması önerilmez” dedi. “Kozmetik ürünlere dikkat edilmeli” Doç. Dr. Açıkgöz, güneş ışınlarının akne artışına neden olmadığı ve akneyi hafiflettiğini belirtti. Doç. Dr. Açıkgöz, “Özellikle yoğun kullanıldığında kozmetik ürünler akne gelişimine neden olabilmektedir. Kozmetik ürün seçilirken akne yapabilme potansiyelleri değerlendirilip ona göre ürün seçilmesi uygun olur” ifadelerini kullandı. “Akne tedavisi kişiye özel planlanmalı” Akne tedavisinin mümkün olduğunu dile getiren Doç. Dr. Açıkgöz, “Akne tedavisi, kişiye, sivilcenin türü ve şiddetine, iz bırakıp bırakmadığına göre değerlendirilip duruma/kişiye uygun tedavi seçilmelidir. Akne tedavisi bir süreçtir, zaman alabileceği iyi bilinmelidir. Akne tedavisine yaklaşık 3-4 ay gibi bir sürede yanıt olmaktadır” diye konuştu. “Aknede uygulanan tedavi yöntemleri” Akne için etkili çok sayıda tedavi seçeneği olduğunu kaydeden Doç. Dr. Açıkgöz, bu tedavi yöntemlerini şu şekilde sıraladı: “Krem tedavileri: İçerisinde antibiyotikler, benzoil peroksit, retinoit gibi içerikleri olan ürünler kullanılabilir. Ağız yoluyla kullanılan antibiyotik tedaviler: Tetrasiklin, eritromisin veya azitromisin grubu antibiyotikler ortalama 3-6 ay arası kullanılmaktadır. İzotretinoin tedavisi: Şiddetli aknelerde veya tedaviye yanıtsız aknelerde veya iz bırakma eğiliminde olan aknelerde tercih edilen A vitamini türevi ağızdan kullanılan ilaçtır. Dermatoloji uzmanı kontrolünde aylık takipleri ile kullanılan etkili bir ilaçtır. Mevcut aknelerin tedavisi yapıldığında muhtemel iz kalma ihtimali de düşmektedir. Diğer yöntemler: Lazer tedavisi, fototerapi gibi her iki cinste kullanılabilen yöntemler yanında kadınlarda oral kontraseptif kullanımı ile başarılı sonuçlar elde edilmektedir.” “Uygun temizleyici, nemlendirici ve güneş koruyucu krem kullanımı gerekebilir” Tedavi sonrasında dikkat edilmesi gereken durumlardan bahseden Doç. Dr. Açıkgöz, “Akne tedavisi sonrasında yeni akne oluşumunu engellemek, elde edilen düzelmenin devamını sağlamak açısından derinin temizliği ve bakımı da önemli yer tutmaktadır. Uygun temizleyici, nemlendirici ve güneş koruyucu krem kullanımı gerekebilir” dedi. “Psikososyal sorunlara neden olabilir” Akne oluşumunun psikososyal sorunlara neden olabildiğini vurgulayan Doç. Dr. Açıkgöz, “Ergenlik, fiziksel değişikliklerin olduğu bir dönem olduğu gibi psikolojik değişkenlikler kırılganlıklar da fazla olmaktadır. Ergenlik bir bakış açısıyla çok faktörlü bir uyum dönemidir. Fiziksel sorunların oluştuğu ve psikososyal etkilerin görüldüğü bu dönemde daha travmatik durumlar olabilmektedir. Dış görünüş bu dönemde daha da önem kazanmaktadır. Muhtemel bir bozukluk kişide kendine güvensizlik, içe kapanma, sosyal çekilme, dışlanmaya bağlı kişinin sosyal hayatı yanında eğitim hayatında bozulmalara ve yaşam kalitesinde düşmelere neden olur. Bu yüzden akne tedavi edilmesi önem arz eden bir hastalıktır” şeklinde konuştu.
Sivas Protokol imzalandı, sanayinin geleceğine ışık tutacaklar Sanayide Kadın Eli Kalkınmanın Temeli Projesi kapsamında, STSO ile özel bir akademi arasında İş Birliği Protokolü İmzalandı. Sivas Ticaret ve Sanayi Odası (STSO) ve özel bir akademi arasında yapılan protokolle hem sanayicinin ihtiyacı olan nitelikli personeli sağlamak hem de kadınlara iş gücü piyasasında destek olmak amacıyla kadın kursiyerlere CNC operatörlüğü başta olmak üzere yeni teknolojilere uygun mesleki yetenekler kazandırılacak ve bu alanlarda istihdam edilmeleri sağlanacak. Projenin ilk protokolü özel bir firmanın akademisi ile imzalandı. Diğer sanayici üyelerle de protokoller imzalanarak kaynak operatörü, elektronik teknolojisi ve ihtiyaç duyulan her alanda kadınlara özel mesleki eğitimler verilecek. STSO Yönetim Kurulu Başkanı Zeki Özdemir programa katılan Sivas’ın ilk kadın Belediye Başkan Yardımcısı Esra Meran Uslu’yu tebrik ederek, “STSO Meclisinin daha fazla kadın meclis üyesi ile temsil edilmesini arzu ediyoruz” dedi. Özdemir, “Sanayide Kadın Eli Kalkınmanın Temeli” projesini 2014 yılında tescil ettirdiklerini belirterek, kadınların iş gücü piyasasında sadece el emeği göz nuru gibi kavramlarla değil, sanayide de yer edinmesi gerektiğini ifade etti. “Diğer sanayicilerimizi de projenin içerisinde olmaya davet ediyorum” Başkan Zeki Özdemir konuşmasının devamında şu ifadelere yer verdi, “Firmamız, dışarıdan gelip kendi memleketinde Demirağ OSB’de yatırım yapan firmalarımızdan bir tanesi. Firmayı eğitime verdikleri önemden kutuluyor ve bu projeyi onlarla birlikte hayata geçirmekten mutluluk duyduğumuzu belirtmek istiyorum. Sivas’ta üretim yapan diğer sanayicilerimizi de kendilerinin belirleyeceği sektörlerde bu projenin içerisinde olmaya davet ediyorum” diye konuştu. “Sivas’tan başlayan başlangıçlar başarılı olur” STSO Meclis Başkanı Osman Yıldırım ise; Cumhuriyet tarihinin ilk kadın derneği olan Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti’nin 1919 yılında Sivas’ta kurulduğunu hatırlatarak Sivas’tan başlayan başlangıçların başarılı olduğunu belirtti. 20 yıldır sanayi sektöründe faaliyet gösterdiğini aktaran Sivas Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Şeyda Haksever, “projenin hayata geçmesine öncülük edip, kadınlarımızın çalışma hayatında daha fazla var olması gerektiğini her zaman vurgulayan STSO Başkanımız Zeki Özdemir’e teşekkürlerimi sunuyorum” şeklinde konuştu. “Sanayimizin geleceğine odamızla birlikte ışık tutacağız” Firmanın Yönetim Kurulu Üyesi Fatma Aydoğdu ve TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Başkan Yardımcısı, sektörlerin ihtiyacı olan nitelikli istihdam sorununu gidermek amacıyla akademinin 2015 yılında kurulduğunu belirtti. Aydoğdu, “Bu iş birliğimizle birlikte sanayimizin geleceğine odamızla birlikte ışık tutacağız ve sektörümüzün ihtiyaçlarına uygun nitelikli, aranılan eleman ihtiyacını da karşılamış olacağız” ifadelerini kullandı.