POLİTİKA - 10 Ekim 2016 Pazartesi 12:11

Yıldırım: 'Önce siz devlet olmayı bilin, sonra Türkiye’ye laf edin'

A
A
A
Yıldırım: 'Önce siz devlet olmayı bilin, sonra Türkiye’ye laf edin'

Başbakan Binali Yıldırım Irak hükümetine tepki göstererek, “Önce siz ülkenizin içerisinde yaşayan vatandaşlarınıza sahip çıkın, onların yok olmasının önüne geçin, devlet olmayı bilin. Ondan sonra Türkiye’ye laf edin. 40 senedir ülkemizin başını ağrıtan terör örgütünün sizin topraklarınızda cirit atacak, gıkınız çıkmayacak, Türkiye orada DEAŞ ile mücadele amacıyla var olacak, buna laf edeceksiniz” dedi.

Başbakan Binali Yıldırım, İstanbul Teknik Üniversitesi’ni ziyaret ederek Altın Arı Ödül törenine katıldı.
Törende konuşan Başbakan Yıldırım, “Türkiye’ye bilim adamları, sanayiciler, siyasetçiler, ara sıra da başbakanlar yetiştiren asırlık bir üniversitedeyiz. Türkiye’nin yönetiminde hep 3 okul öne çıkar. Mülkiye, harbiye, tıbbiye diye. Ancak İTÜ bunlardan aşağı kalmak. İTÜ Türkiye’nin rotasını belirleyen devlet adamlarını yetiştirmiş bir marka olmuş, köklü bir üniversitedir. Gelecekte de inanıyorum bu ilim yuvası büyük başarılara imza atacak” ifadelerini kullandı.

Dün Hakkari’de yaşanan terör saldırısını ve Ankara Gar saldırısının yıldönümünü de hatırlatan Yıldırım, “Maalesef dün alçakça bir saldırı sonucu askerlerimiz şehit oldu, sivillerimiz hayatını kaybetti. Yaralılarımız var. Gazilerimiz var. O alçak gar saldırısının bugün yıldönümü. Günahsız vatandaşlarımız o saldırıda hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenler arasında İTÜ İnşaat Fakültesi öğrencisi Güney Doğan da vardı. Bugün burada bu öğrencimiz başta olmak üzere hain terör saldırılarında hayatlarını kaybeden bütün canlarımızı rahmetle anıyoruz. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz” şeklinde konuştu.

Terörün hiçbir kutsalının olmadığını vurgulayan Yıldırım, “Ne insana, ne cana, ne hayata kıyarken tereddüt göstermiyorlar. Terörle mücadele ülkemizin yeni karşılaştığı bir durum değil. Günümüzde ise artık sadece bölücü terör örgütü değil, aynı zamanda FETÖ terör örgütü ile de, aynı zamanda DEAŞ gibi bir terör örgütü ile de mücadelemiz devam ediyor. Türkiye sahip olduğu coğrafyanın bir anlamda bedelini ödüyor. Bu coğrafya tarih boyunca hep hareketli olmuştur. Çünkü bu coğrafya bir anlamda medeniyetlerin buluştuğu ve zaman zaman çatıştığı bölgelerin başında geliyor” diye konuştu.

“Önce siz devlet olmayı bilin, sonra Türkiye’ye laf edin”
Konuşmasında Irak hükümetine de tepki gösteren Yıldırım, “Son yıllarda Irak’ta Suriye’de yaşanan istikrarsız durum, en fazla ülkemizi etkilemektedir. Ne yazık ki bölge ile fiziki ve gönül bağı olmayan birçok ülke orada bir takım çalışmalar yaparken, bu bölgede yaşayan hükümetlerin sesi soluğu çıkmıyor. Ancak bu istikrarsızlığın en büyük bedelini ödeyen Türkiye’nin meseleye sahip çıkmasından rahatsız olduklarını görüyoruz. Bunu söyleyecek olanların önce ülkelerine sahip çıkması lazım. Önce siz ülkenizin içerisinde yaşayan vatandaşlarınıza sahip çıkın, onların yok olmasının önüne geçin, devlet olmayı bilin. Ondan sonra Türkiye’ye laf edin. Bunu yapmazsanız söylediğiniz laflar biraz mizahi olur. İradenizi ortaya koyun. Orada cirit atan terör örgütleri ülkenizin hiçbir sorununa çözüm üretmeyecek bir takım unsurları orada barındırmaya devam ederseniz Türkiye elbette ki hudutlarını korumak, terörle mücadele etmek ve vatandaşlarının güvenliğini sağlamak için her türlü tedbiri alır, almaya da hakkı var. 40 senedir ülkemizin başını ağrıtan terör örgütünün sizin topraklarınızda cirit atacak, gıkınız çıkmayacak, Türkiye orada DEAŞ ile mücadele amacıyla var olacak, buna laf edeceksiniz. Bunun asla ve asla kabul edilemez bir şey olduğunun bir kez daha bilinmesini istiyoruz” dedi.

“Bunlar terörden medet umanların son çırpınışları”
Terörle mücadelede kararlılık vurgusunu yineleyen Başbakan Yıldırım, şunları söyledi;
“Terörle mücadelemiz bu hainlerin tamamı bu topraklardan yok oluncaya kadar devam edecek. Buradaki kararlılığımızdan zerre kadar sapma yok. Her türlü çılgınlığı, intihar eylemi yapabilirler, canımız acıyabilir, şehitlerimiz de olabilir. Ama şehitlerimizi kalbimize basacağız ancak ülkenin istikbalinden, geleceğimiz olan gençlerimizin aydınlık yarınlarından zerre taviz vermeyeceğiz. Kimse bize bu konuda nasihat vermeye kalkmasın, demokrasi nutukları atmasın. Bunlar terörden medet umanların son çırpınışlarıdır. Son olaylar özellikle kırsalda büyük zayiatlar veren terör örgütünün artık kontrolsüz eylemleri olarak tezahür etmektedir. Birçok yerde benzer saldırılar güvenlik güçlerimizin değerlendirmesi ile önlemektedir. Her türlü tedbir alınıyor. Sadece belli bir örgüt ile mücadele ediyor değiliz. Bir yerden emir almış gibi birbiri ile ilgisi olmayan terör grupları aynı anda saldırıya geçmiş durumda. Hepsinin hedefi de Türkiye’nin birliği, kardeşliği ve istikrarı”

15 Temmuz’da Türk milletinin bir destan yazdığını belirten Yıldırım, “15 Temmuz doğrudan Türkiye’yi hedef alıyordu, milletimiz orada destan yazdı ve o saldırı yapacaklarına bin pişman hale getirdi. 241 şehidimiz arasında 7 üniversite öğrencimiz de vardı. Onlar 15 Temmuz darbe girişimini canları pahasına ödeyen gençlerimizdir. 241 şehidimize bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. O gece İTÜ şehit vermedi ama 2 gazimiz var. O gece herkesten önce korkusuzca meydanlara çıkan bütün gençlerimize ülkem ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum. Canları pahasına Türkiye’ye sahip çıkan gençlerimizi, şehitlerimizi, gazilerimizi bu millet unutmayacak. Onlar ülkemizin gelecek nesillerine de çok güzel örnek oldular. Milletin istikbali uğrunda her mücadeleyi vermeye ne kadar kararlı olduğumuzu dünyaya gösterdik. Bu bayrak yere düşmedi, bu milleti kimse diz çöktüremedi. Bundan sonra da karşımıza çıkan bütün engelleri aşmaya devam edeceğiz. Verdiğimiz mücadele demokrasi tarihine altın harflerle yazılmıştır. Sizler böyle bir milletin geleceği olduğunu unutmayın. Sizleri en iyi bilgi ve donanıma sahip olarak yetiştirmek, hükümet olarak en öncelikli görevimiz. Çünkü siz Türkiye’nin her geçen gün büyüyen hedeflerini hayata geçireceksiniz. Sizler Türkiye’nin geleceğisiniz”

Mehmet Altunışık
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul L’oréal Türkiye bilim kadınlarını desteklemeyi sürdürüyor L’Oréal Türkiye, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu iş birliğiyle yürüttüğü "Bilim Kadınları İçin" Programı’nı 23 yıldır sürdürüyor. Program kapsamında, Türkiye’de bilime yön veren 128 kadının başarıları taçlandırıldı. Bilimde cinsiyet eşitliğini desteklemek, bilim kadınlarının başarılarını görünür kılmak ve yeni nesillere ilham vermek amacıyla hayata geçirilen program kapsamında, Sabancı Üniversitesi’nden Dr. Duygu Kuzuoğlu Öztürk, kastrasyona dirençli prostat kanserine yönelik gerçekleştirdiği yenilikçi projesiyle ödüle layık görüldü. 40 yaş altı genç ve yetenekli bilim kadınlarının başarılarını taçlandıran ve Türkiye’nin önde gelen sosyal sorumluluk programlarından biri olan "Bilim Kadınları İçin" Programı’nda, bu yıl ödül kazanan 4 bilim kadını L’Oréal Türkiye’nin ev sahipliğinde düzenlenen törende kamuoyuna tanıtıldı. Dr. Duygu Kuzuoğlu Öztürk, prostat kanserinin en agresif formu olan kastrasyona dirençli prostat kanserinin tedavisinde yeni yaklaşımlara kapı aralayan çalışmasıyla dikkat çekti. Tedaviye dirençli prostat kanserini protein sentezi üzerinden hedefliyor Prostat kanseri, dünyada erkeklerde en yaygın görülen kanser türleri arasında yer alırken, hastaların önemli bir kısmında zamanla uygulanan tedavilere karşı direnç gelişiyor. Dr. Kuzuoğlu Öztürk’ün projesi, kastrasyona dirençli prostat kanserinde genetik bilginin proteinlere dönüşme sürecini inceleyerek, hastalığa sebep olan moleküllerin seviyelerinin düşürülmesini hedefliyor. Bu yaklaşım, mevcut tedavilere direnç geliştiren hastalar için alternatif tedavi stratejileri geliştirilmesine bilimsel temel oluşturma potansiyeli taşıyor. Dr. Duygu Kuzuoğlu Öztürk, araştırmasıyla ilgili olarak şöyle konuştu: "Bu çalışma, mevcut tedavilere direnç geliştiren prostat kanserinde hastalığa sebep olan proteinleri daha iyi anlamayı ve bu proteinleri hedefleyen yeni tedavilere temel oluşturmayı amaçlıyor." Uluslararası bilimsel tecrübe Türkiye’ye taşınıyor Yapılan açıklamaya göre; L’Oréal-UNESCO For Women in Science Programı, dünya çapında bilimin seyrini değiştiren kadınları destekleyen bir program olarak öne çıkıyor. Bugüne dek ödüllendirilen bilim kadınlarından 7’si Nobel Ödülü kazandı. Türkiye, 140’dan fazla ülke arasında bu programa en fazla katkıyı sağlayan ilk beş ülkeden biri oldu. Saint-Joseph Fransız Lisesi’nde biyolojiye ilgi duyan Kuzuoğlu Öztürk, lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nde tamamladı. Yüksek lisans sürecini Sabancı Üniversitesi’nde sürdüren bilim insanı, doktora çalışmaları için Almanya’nın Tübingen kentindeki Max Planck Enstitüsü’ne kabul edildi ve burada RNA biyolojisi üzerine çalıştı. Sonrasında Kaliforniya Üniversitesi San Francisco’da prostat kanseri hücrelerinde protein sentezini inceleyen araştırmalar gerçekleştirdi ve birçok uluslararası fon tarafından desteklendi. Ocak 2025’te Sabancı Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak katılan Dr. Kuzuoğlu Öztürk, kurduğu laboratuvarında genç araştırmacılarla birlikte çalışmalarını sürdürüyor.
İstanbul Uzmanlar uyarıyor, estetikte ‘Yapay zeka’ etkisi: "Telefonlarıyla yaptıkları değişiklikleri bizden bekliyorlar" Yapay zeka günümüzde birçok alanda kullanılırken uzmanlar, kişilerin estetik işlemlerdeki beklentilerini de etkilediği belirterek "Son dönemde kişiler yapay zekayla, telefonlarıyla ve bilgisayar ortamında yaptıkları yüz, burun, vücut değişikliklerinin aynısını ‘Hocam yüzümün şeklini bu hale getirir misiniz?’ diyerek bizden bekler oldu. Çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığımızı düşünüyorum. Yapay zekayla oluşturulan gerçeklik dışı görüntüler ileride hayal kırıklıklarına, büyük ruhsal depresyonlara yol açabilir. Gerçeklik dışı beklentiler ortaya çıkıyor. Umarım bu uyarımıza insanlar dikkat eder" dedi. Yapay zeka günümüzde birçok alanda kendine yer bulurken uzmanlar, estetik beklentilerde yapay zeka etkisine ilişkin konuştu. İstinye Üniversitesi (İSÜ) Medical Park Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Yakup Çil ve Medipol Bahçelievler Üniversite Hastanesi Doç. Dr. Burak Özkan, yapay zekayı kullanarak uygulamalarda kendilerine çeşitli estetik işlemleri kısa sürelerde yapan kişilerin bu beklentilerle kendilerine başvurduğunu aktardı. Taleplerde sosyal medyanın da etkili olduğunu söyleyen uzmanlar, önemli uyarılarda bulundu. "Hayali, gerçeklik dışı beklentiler ortaya çıkıyor" Hastalarının taleplerine ilişkin konuşan Prof. Dr. Yakup Çil, "Son dönemde yapay zekayla kendi yüzünde, vücudunda değişiklikler yaptırıp ‘Hocam dudağımı böyle yapar mısınız, yüzümün şeklini bu hale getirir misiniz?’ diye talepler meydana gelmeye başladı. Çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığımızı düşünüyorum çünkü yapay zekayla oluşturulan gerçeklik dışı görüntüler ileride hayal kırıklıklarına, büyük ruhsal depresyonlara, sorunlara yol açabilir. Yapay zekayla insanlar yüzünün ve vücudunun şeklini hemen değiştiriyorlar. Bize geldikten sonra özellikle meme ameliyatında yapay zekayla oluşturulmuş bir görüntü, ‘Hocam 10 gün sonra memem bu hale gelir mi?’ diye bana soruyorlar. ‘Hocam yeni yıla bu burunla girebilecek miyim’ diye hayali, gerçeklik dışı beklentiler ortaya çıkıyor. Yapay zekanın son dönemde özellikle estetikte çok fazla kafa karışıklığına neden olduğunu görmekteyim çünkü eskiden ünlü insanların fotoğraflarıyla gelip ‘Burnumu şu mankene, şu Hollywood yıldızına benzetir misiniz?’ diyen insanlar şimdi kendi gelişmiş telefonlarıyla ve bilgisayar ortamında yaptıkları yüz, burun, vücut değişikliklerinin aynısını bizden bekler oldu. Bu gerçeklikle alakası olmayan bir durum. Umarım bu uyarımıza insanlar dikkat eder ve bu sıkıntıya girmezler. Özellikle sosyal medyada çok aktif gezinen 20-30 yaş grubu genç grupta çok fazla karşıma çıkıyor" dedi. "Anlık değişimlerin saatler sürecek ameliyatlar olduğunu ya da mümkün olmadığını söylememiz gerekiyor" ’Yapay zeka şu anda hepimizin hayatına çok iyi bir şekilde girmiş durumda’ diyerek sözlerine başlayan Doç. Dr. Burak Özkan, "Cerrahlar olarak ameliyatların planlanması, yaptığımız ya da yapmayı düşündüğümüz değişikliklerin öngörülebilir sonuçlarını mantıklı zeminde planlama açısından kullanıyoruz. Kemikte bir oynama yapacaksak görüntüye nasıl etki edeceğini, bir meme estetiği yapacaksak implantın ne kadar bir büyüklüğe sahip olacağını, burun estetiğinde yapacağımız manevraların nasıl bir değişimi olacağını öngörebiliyoruz. Bunu hastalarla paylaşıp cerrahi planlamayı, beklentilerin gerçekle örtüşüp örtüşmediğini istişare ederek karar veriyoruz. Hastalar artık günümüzde yapay zeka programlarını telefonlarına indiriyor. Kendi yüz ya da bedenlerinde istedikleri gibi parmaklarıyla kaydırarak değişimi hızlı bir şekilde gördüklerini zannediyorlar. Bazen de bu tarz değişiklerin tarafımızdan yapılıp yapılamayacağını merak ediyorlar. Hastanede uyguladığımız yapay zeka programları; birçok hastanın datasından faydalanılarak oluşturulmuş, hastanın tedavisinde yol gösterici programlar. Bu güzellik uygulamaları, application’lar olsun, her zaman tıbbi neticesi olacak ya da öngörülebilecek sonuçları göstermiyor. Hastaların yanılmasına neden oluyorlar. Bu programların yaptığı anlık, saniyelik değişimlerin belki saatler sürecek ameliyatlar olduğunu ya da mümkün olmadığını söylememiz gerekiyor. İnsan bedeni üzerinde birçok değişken var. Bazen öngöremediğimiz şeyler de olabiliyor. Kişinin iç hastalıkları, kullandığı ilaçlar, genetik yatkınlıkları olabilir, her şey iyileşme sürecinde etkili ve yapay zeka bunu hala günümüzde öngöremiyor" şeklinde konuştu. "Bilgisayar programlarıyla yumuşak doku yönetilemez" Sözlerini sürdüren Doç. Dr. Özkan, "Topluma yön veren ya da magazinde çok, güzel gördükleri bir ünlünün burnunu, çenesini, yüzünü gösterip ‘Bunu yapabilir miyiz’ diyorlardı. Artık yapay zeka programlarıyla biraz daha kendileri, benzemek istedikleri kişilere kendilerini benzetmeye çalışıyorlar. Burunlarını kısıyorlar, ediyorlar derken aslında olmayacak bir şeyi oldurmaya çalışıyorlar. Bilgisayar programlarıyla yumuşak doku yönetilemez. Bu beklentilerin gerçek olmadığını kendilerine kibarca söylüyoruz. Sosyal medya maalesef günümüz estetik trendlerinin hızlıca yayılmasına, herkes tarafından görülmesine ve estetik yaş aralığının git gide geriye gelmesine sebep olan bir durum doğurdu. Kişiden kişiye değişen bir iyileşme süreci var. Uygunsuz uygulamanın kulaktan kulağa yayılması gerçekten önemli bir sağlık sorunu da oluşturabilir. Plastik cerrah ya da dermatolog dışında bu tarz uygulamaları yaptırmamaları gerekiyor. Yapay zeka daha çok hayatımıza girecek ameliyat planlarımızda daha da faydalı olacak ama sonuçta ameliyatı yapan kişi gerçek cerrah ve olan kişi de gerçek bir hasta. Kişilerin biraz daha sağduyulu gerçekle bağdaşan beklentilerinin olması çok önemli" dedi.