SAĞLIK - 29 Mart 2018 Perşembe 13:26

Türkiye’de 2017 yılında 23 bin aile çocuklarına aşı yaptırmadı

A
A
A
Türkiye’de 2017 yılında 23 bin aile çocuklarına aşı yaptırmadı

KLİMİK Derneği Başkanı Prof.

KLİMİK Derneği Başkanı Prof. Dr. Alpay Azap, 2017 Yyılında 23 bin ailenini çocuğuna aşı yaptırmadığını belirterek, "Bu artış devam ettiği takdirde önümüzdeki yıllarda büyük salgınlar kaçınılmaz olacaktır" dedi.


Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği’nce (KLİMİK) bu yıl 19’ncusu gerçekleştirilecek kongrede , enfeksiyon hastalıklarında en güncel gelişmeler gözden geçirildi. Kırım kongo kanamalı ateşi, aşılar, hepatit, diyabetik ayak, antibiyotik direnci ;HIV, batı nil ateşi, tüberküloz, herpes virüsü ele alınan başlıklar arasında yer alıyor.


KLİMİK Derneği Başkanı Prof. Dr. Alpay Azap, çocuklara aşı yapmayan ailelerin oranının her geçen yıl arttığını belirterek, "Son yıllarda ülkemiz de dahil olmak üzere tüm dünyada bilimsel düşüncenin yerini metafizik görüşlerin, batıl inançların, doğaya dönme veya organik yaşam adı altında bilimsel olmayan bir takım moda akımların almasıyla birlikte aşı karşıtlığı da kendine çok sayıda taraftar bulabilmektedir. Bu nedenle son zamanlarda ülkemizde çocuklarına aşı yaptırmayan ailelerin sayısı tehlikeli bir şekilde artmaktadır: 2014’te bin 370, 2015’te 5 bin 091, 2016’da 11 bin 470 , 2017’de 23 bini geçmiştir. Bu artış devam ettiği takdirde önümüzdeki yıllarda büyük salgınlar kaçınılmaz olacaktır. “Aşı olmaya gerek yok, aşılar hastalıkların doğal seyrini bozar, vücuda zarar verir. Bunun yerine hasta olmak daha iyidir” gibi bir takım söylemlerle çok sık karşılaşıyoruz. Eğitimli diyebileceğimiz insanlar arasında bile taraftar bulabiliyor. Bu iddiayı dile getirenlerin çoğunun iyi niyetli olmadıklarını, dikkat çekip meşhur olarak kendilerine bir çıkar sağladıklarını çok açık görüyoruz. İyi niyetli olanların ise bilim ve tarih bilgisinden yoksun olduklarını söyleyebiliriz" dedi.


"Aşılar bulunmadan önce bugün nadir gördüğümüz pek çok hastalık büyük salgınlarda çok sayıda kişinin ölümüne, sakat kalmasına sebep oluyordu" diyen Prof. Dr. Alpay Azap, "Bu kişiler örneğin büyük ozanımız Aşık Veysel’in çiçek hastalığından dolayı görme yeteneğini kaybettiğini bilmiyorlar. Çocuk felci nedeniyle pek çok çocuğun sakat kaldığını bilmiyorlar.Aşı karşıtlarının bilmedikleri önemli bir konu da aşıların sadece aşılanan kişiyi değil tüm toplumu koruduğu gerçeğidir. Aşılar sadece uygulandıkları kişiyi korumakla kalmazlar aşı yapılmayan veya yapılamayan kişileri de korurlar. Aşıyla bağışıklık kazanan kişiler enfekte olmayacakları için başkalarına da enfeksiyon bulaştıramazlar ve böylelikle enfeksiyonun toplumda yayılması da engellenmiş olur. Toplumda belli bir hastalığa karşı bağışık olan kişilerin oranı arttıkça hastalığın salgın yapma şansı da azalır ve bağışık kişi oranı belli bir eşiğin üstüne çıktığında salgın riski tamamen ortadan kalkar. Biz buna sürü bağışıklığı diyoruz. Hastalıklara göre değişmekle birlikte salgınların önlenebilmesi için sürü bağışıklığının yüzde 80’in üzerinde olması istenir ki bunun için toplumun yüzde 90’ının aşılanması gerekir. Bu nedenle aşı olmayan kişiler sadece kendilerini değil tüm toplumu, çocuklarına aşı yaptırmayan anne babalar sadece kendi çocuklarını değil tüm çocukları riske atmış olurlar. Aşılanma oranlarının düşmesi ciddi salgınları da beraber getirir. Örneğin eski Sovyetler Birliği’nde 1989’da 839 difteri vakası varken, aşılamanın durmasıyla 1994’te 50 bin olgu ve bin 700 ölüm gözlenmiştir. Aşılamayı bırakırsak hastalıklar ölümlerle geri gelecektir" şeklinde konuştu.



Aşılar her sene 2-3 milyon kişinin hayatını kurtarıyor


Aşıların birçok hastalığı önlediğini ifade eden Alpay Azap, "Aşılama oranları artırılabilse her yıl 1,5 milyon insanın daha hayatı kurtulabilir. Aşıyla önlenebilir hastalıklardan 2015 yılında her gün 5 yaş altı 16 bin çocuk öldü. Günde 16 bin çocuktan bahsediyoruz. 2000-2016 yıllarında sadece kızamık aşılaması sayesinde 20.4 milyon ölüm engellendi. Hepatit B aşısı karaciğer kanserinden, HPV aşısı rahim ağzı ve genital kanserden korur. Çünkü bu virüsler kansere neden olurlar. Düşük-orta gelir düzeyine sahip ülkelerdeki kanserlerin yüzde 25’i aşıyla önlenebilir. Aşılar aynı zamanda antibiyotik kullanımını azaltarak antibiyotik direncinin yayılmasını engeller. Bildiğiniz gibi antibiyotik direnci de çağımızın önemli bir sorunu ve antibiyotiğe dirençli bakteriler nedeniyle çok sayıda insan hayatını kaybediyor 2050 yılında bu sayının yılda 10 milyon kişiye ulaşması bekleniyor. Antibiyotik direncinin yayılmasının en önemli nedeni ise antibiyotiklerin çok miktarda ve kullanımıdır. Aşı olan bireyler enfekte olmayacağı için antibiyotik kullanmaya da gerek kalmaz. Dolayısıyla aşılar antibiyotik direncini de önler diyebiliriz. Örneğin dünyada tüm çocuklara pnömokok aşısı yapılsa antibiyotik kullanımında her yıl 11 milyon (günlük doz) azalma sağlanır. Aşılar antibiyotik direncini bu sayede önler" diye konuştu.



"Aşılar güvenlidir"


Aşıların güvenli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Alpay Azap, sözlerini şöyle sürdürdü: "Lisanslı bir aşı, kullanım için onay almadan önce çok sayıda deneme aşaması boyunca titizlikle test edilir ve piyasaya çıktıktan sonra düzenli olarak yeniden değerlendirilir. Bilim adamları ayrıca, bir aşının olumsuz bir etkiye neden olabileceğine dair olası bir durum için çeşitli kaynaklardan gelen bilgileri sürekli olarak takip ederler. Çoğu aşı reaksiyonları, genellikle lokal ağrı veya hafif ateş gibi geçicidir reaksiyonlardır. Nadiren ciddi bir yan etki bildirilmesi durumunda bilimsel kurullar tarafından hemen ciddiyetle araştırılmaktadır. Ancak şu da bilinmelidir ki tıpta bir yöntemin güvenli olup olmadığına karar verirken o yöntem uygulanmadığında neler olacağına da bakılır. Elbette aşılanma çok nadir (kabaca yüz binde bir ile milyonda bir arasında bir olasılıkla) ciddi yan etkiye neden olabilir. Ancak aşılanmamak çok daha tehlikeli ve zararlıdır. Zaman zaman şöyle şeyler de duyuyoruz; “Aşıyla vücuda çok antijen veriliyor. Bu kadar antijen çok zararlı. Bağışıklık sistemini mahvediyor”. Oysa hastalıkların kendisi vücuda aşılardan çok daha fazla antijen girmesine neden olur: Basit bir nezlede bile vücut 4-10 antijenle karşılaşır. Duyduğumuz bir diğer iddia da şu; “Aşılarla ilgili çok yan etki var ama aşı firmaları bunların bilinmesine engel oluyor”. Bu iddia da tamamen asılsızdır. Aşılar toplum sağlığını ilgilendiren ürünler olduğu için aşı uygulamaları bağımsız bilimsel kuruluşlar (Dünya Sağlık Örgütü, Uzmanlık Dernekleri, Avrupa Hastalık Kontrol Merkezi) ve ulusal sağlık otoriteleri tarafından günü gününe izlenmektedir. Tüm dünyada çok titiz çalışan aşı yan etkisi takip sistemleri vardır ve aşılar yan etki açısından ilaçlardan çok daha yakın takip edilir. En ufak bir şüphe oluştuğunda bağımsız bilim insanlarından oluşan komisyonlar kurularak araştırılır, bilimsel ortamlarda şeffaf bir şekilde paylaşılır, tartışılır ve sonuçlar tüm hekimlere ve sağlık çalışanlarına duyurulur."


Avrupa Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hast. Der. Yön. Kurulu Üyesi ve KLİMİK Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof.Dr. Önder Ergönül, yaptığı konuşmada, Türkiye, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi ile 15 yıl önce tanıştı. İlk tanı 2002’de konulmuştu. Artık ülkemiz bu hastalık konusunda yayınları ve çalışmalar ile dünyanın en deneyimli ülkesi. Kongrede KLİMİK Derneği olarak Kırım Kongo Kanamalı Ateşi oturumu yapacağız. Rusya ve İran’dan misafirlerimiz var. Bu hastalığın dünyada en çok görüldüğü ülke Türkiye, İran ve Rusya. Üç ülke deneyimlerini paylaşacak" dedi.



Türkiye’de kırım kongodan 500 kişi hayatını kaybetti


Kırım Kongo hastalığı ile ilgili önemli açıklamalarda bulunan Prof.Dr. Önder Ergönül, "Mart ayı ile birlikte bu hastalık için riskli bir döneme giriyoruz. Kırım Kongo gerçek bir hastalık ülkemiz için. 15 yılda, 10 binin üzerinde kişide görüldü ve 500 kişi hayatını kaybetti. Bu dünyadaki en yüksek rakam. Bu vakaların tümünün laboratuvar tanısı kesinleşmiştir ve böyle bir kayıt sistemi hiçbir ülkede yok. Bir yandan vaka sayıları azalmaya başladı, en yüksek olduğu yıllar 2012-2013 idi, sonra tüm salgınlarda olduğu gibi tepe noktasına ulaştı ve inmeye başladı. Tüm salgınlar bir çan eğrisi yaparlar yani bir tepe noktası olur, sonra tepe noktasından aşağı iniş başladı. Vaka sayısı geçen sene 340 civarı biz bunu bu arada tahmin edebiliyoruz" dedi.


Hastaların hastaneye geç başvurması ölüm oranını artırdı


Ergönül, "Türkiye’de hastalık artık öğrenildi, hekimler de vatandaşlar da bilmiyordu. Halkımız doktora geç başvuruyordu. Geç başvuran kişilerde ölüm oranı doğal olarak çok yüksek oluyor. Tedavi olamayacakken başvuruyor , hastalık süresi toplam 10 gün. Erken başvurursanız tedavi olma imkanı var. İlk üç gün içinde bir ilaç almak gerekiyor. Erken dönemde ilaç alan hastalarda ölüm oranı çok daha düşük. Bilincin artması ile artık kanama aşamasında yani geç gelen vak’alar azaldı" diye konuştu.



Kırım Kongonun en sık görüldüğü bölgelerde sağlık merkezleri açıldı


Hastalık nedeniyle birçok bölgede sağlık merkezlerini açıldığını ifade eden Prof.Dr. Önder Ergönül, "Hastalık ilk görülmeye başladığında hastalar Ankara’ya geliyordu. Sonra Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne gitmeye başladılar. Ama artık bölgelerde merkezler oluşmaya başladı. Çorum Hitit Üniversitesi , Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Tokat Gazi Osman Paşa Üniversitesi’nde artık bu hastalara tedavi yapan merkezler var" şeklinde konuştu.



Ölümlerin bir nedeni de ilaç tartışması


Prof.Dr. Önder Ergönül, şunları söyledi: "Vak’aların en çok görüldüğü 2007, 2013 ,2014, 2015 yılında en çok ölümler oldu. O yıllarda bir ilaç tartışması oldu. Hastalarda kullanılsın mı , kullanılmasın mı şeklinde. Biz kullanılmasından yanaydık. Gereksiz yere vakit kaybedildi. Bazı hekimler ilaca inatla karşı durdular. Ölen sağlık çalışanları oldu. İlaç kullanımı olsaydı kaybedilmeyeceklerdi. Bunu bilimsel çalışmalar sonrasında net söyleyebiliyoruz. O dönemde meslektaşlarımız yanlış yönlendirildi. İlaca çok değişik kişisel, politik, sosyal nedenlerle karşı gelindi. Türkiye dışında karşı gelen olmadı tüm dünyada. Ruslar , İranlılar ilacı kullandılar. Bu nedenle ölüm oranları çok daha düşük. Ama ülkemizde bir kesim buna ısrarla karşı çıktı. Rakamlara bakılacak olursa bu bölgesel olarak da görülecektir, incelenmesi gerekir. Kimi zaman ilacın etkili olmadığı iddia edildi. Oysa ilacın etkili olduğunu gösteren yayınlarımız vardı. O dönem belli bölgelerin incelenmesini talep ediyoruz, kayıtlar incelenirse bu açığa çıkacaktır. İlacın erken verilmesi durumunda koruyuculuğu var, 2003 ve 2013 yıllarında yayınlamıştık. Dünyada ilacı erken dönemde alan sağlık çalışanlarından bir tek ölüm vak’ası yok. Tüm dünyada toplam 175 sağlık çalışanını izledik, bu dönemde ribavirin alan sağlık çalışanlarında bir tek ölüm vak’ası yok."



Yılda 1 milyon kişi Hepatit B’den hayatını kaybediyor


KLİMİK Derneği Genel Sekreteri Doç.Dr. Süda Tekin ise , Hepatit B, hepatit C ve hepatit D virüslerinin kronik karaciğer hastalığı, siroz ve karaciğer kanserine yol açtığını belirterek, "Global olarak Hepatit B ve Hepatit C, ülkemiz dahil tüm dünyada karaciğer sirozu ve kanserinin yüzde 50’sinden fazlasından sorumludur. Amerika’da karaciğer nakli gereken hastaların yaklaşık yüzde 40’ından Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi’nde karaciğer nakli olan hastaların nakil nedenlerinin yüzde 61’inin hepatit B veya C bağlı olduğu bildirilmiştir. Dünya nüfusunun 3’te birinin (yaklaşık 2 milyar kişi) hepatit B virüsü ile karşılaşmış olduğu, yaklaşık 400 milyon kişide kronik hepatit B enfeksiyonu geliştiği ve yılda yaklaşık 1 milyon kişinin bu enfeksiyon nedeniyle kaybedildiği tahmin edilmektedir. Ülkemizde ise bölgesel ve yaşa bağlı farklar olsa da genel anlamda görülme sıklığı yüzde 2.7- 5.3 arasındadır. Risk gruplarında görülme sıklığı daha yüksektir. Hepatit C virüsü ile dünyada 130-210 milyon kişi enfekte olmuştur. Ülkemizde genel sıklık yüzde 0.5-1 arasındadır, ancak ileri yaşlarda enfeksiyonun görülme sıklığı artmaktadır" dedi.



Yeni Hepatit C ilaçları ile Türkiye’de yaklaşık 13 bin hasta tedavi alıyor


Doç.Dr. Süda Tekin, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kronik hepatit C tedavisinde kullanılan yeni ilaçlar, ülkemizde 18 Haziran 2016 tarihinde yayınlanan ve 07.10.2016 tarihinde güncellenen Sağlık Uygulama Tebliği doğrultusunda geri ödeme kapsamına alındı. Yaklaşık 100 bin liraya mal olan ilaçların geri ödeme kapsamına alınması ile birçok hastaya tedavi verme olanağı elde ettik. Sağlık Bakanlığı tarafından tedavi alan hasta sayısı ile ilgili resmi olarak açıklanan net bir sayı olmamakla beraber, yaklaşık 12.000-13.000 civarında hastanın tedavi aldığı tahmin edilmektedir. Bu sayı önümüzdeki günlerde daha da artacaktır. Tedavi verdiğimiz hastalarda başarı oranı çok yüksek. Mevcut yasa gereği tüm kronik hepatit C hastaları yeni tedavi seçeneklerini kullanamıyor. Ülkemizde tedavi verilen hasta sayısı çok düşüktür. Tedavi verilmesi beklenen hasta sayısının yaklaşık 60 bin civarında olduğu ön görülüyordu, ancak bu rakamın çok gerisinde kalınmıştır. Testi pozitif olan kişilerin yaklaşık yüzde 10’u hepatit C hastası olduğunu biliyor. Halkın bilgilendirilmesi, HCV riski yüksek olan özel hasta gruplarına ulaşılması, hepatit ilaçlarının tüm ülke genelinde ulaşılabilir olmasının sağlanması, yasa gereği tedavi veremeyen tüm branş hekimlerine yönelik kısıtlamanın ortadan kaldırılması ve en önemlisi viral hepatitlerin önlenmesine, kontrolüne ve elimasyonuna yönelik Sağlık Bakanlığı düzeyinde ulusal eylem planının zaman kaybetmeden yürürlüğe konulması gerekmektedir. Ancak bu şartlar sağlandığında HCV enfeksiyonun tamamen ortadan kalkması gündeme gelebilir."

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kütahya Kütahya’da "Oyunuzu hizmet ve eser siyasetinden yana kullanın" çağrısı AK Parti Kütahya İl Başkanı Mustafa Önsay, AK Parti Kütahya Belediye Başkan Adayı Kamil Saraçoğlu ve AK Parti Kütahya İl Genel Meclisi Adayı Muhterem Kılıç, 31 Mart’ta halka "Oyunuzu hizmet ve eser siyasetinden yana kullanın" çağrısında bulundular. AK Parti Kütahya İl Başkanı Mustafa Önsay, seçim sürecinde Kütahya merkezde 58 bin haneye ziyaret gerçekleştirdiklerini ifade etti. Önsay, "Artık pazar günü sandığa gidiyoruz. Bir seçim kampanyası sürecinin daha sonuna geldik. Bu süreçte Kütahyalı hemşehrilerimize bizlere kapılarını açtığı için teşekkür ediyoruz. Hakikaten güzel bir kampanya süreci geçirdik. Tabii AK Parti seçimden seçime kampanya yapan bir parti değil, biz 28 Mayıs günü akşam Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla 31 Mart seçimleri için hazırlık yapmaya başladık. Bu süreçte, öncesinde henüz adayımız belli değilken ‘Mahallede gezek var’ programı ile 41 mahallemizde vatandaşlarımızla bir araya geldik. Dertlerini dinledik, taleplerini aldık. Sonraki süreçte 18 Ocak’ta Sayın Kamil Saraçoğlu adayımızın Cumhurbaşkanımız tarafından Kütahya AK Parti belediye başkan adayı gösterilmesinden sonra da yine sahada olmaya gayret ettik. Bu süreçte pek çok faaliyet yürüttük. ‘Mahalle Bizim Kütahya Bizim’ programımızı gerçekleştirdik. Yine 41 mahallemizde, mahallelerimizin sorunlarına hakim olduğumuzu, önceki ziyaretlerimizde o mahalleye dair beklentileri Başkanımız vatandaşlarımıza izah etti, projelerini anlattı. Bütün bu sürecin devamında yine son 10-15 günden beri Ramazan akşamlarını bir fırsat olarak görerek kapıları çalmaya devam ettik. Bütün bu süreçte toplam 58 bin hane ziyareti gerçekleştirdik. Bu tabi Kütahya için önemli bir sayı. 100 bin civarında seçmene ulaşabildiğimiz anlamına geliyor. 100 bin insana ulaşmak 58 bin kapıyı çalmak çok kolay bir süreç değil. Bu süreçte vekalet gösteren kadın kollarımıza, gençlik kollarımıza Merkez ilçedeki arkadaşlarımıza, ana kademedeki yönetim kurulu arkadaşlarıma, herkese teşekkür ediyorum. Tabi sadece 150 kişilik teşkilatımız değil, bunun dışında gönüllü olarak yine bu faaliyetlerde bize destek olan tüm gönüldaşlarımıza çok teşekkür ediyoruz. İnşallah hayırlısıyla pazar günü hep beraber sandıklara gidelim, reyimizi ortaya koyalım. Kütahya’mızın bundan sonraki 5 yılda ne olacağına hep birlikte karar verelim. AK Parti belediyecilik anlamında önemli bir marka. Sayın Cumhurbaşkanımızın bütün bu hareketi 1994’ten itibaren belediyecilikle başlamış bir hareket ve hakikaten önemli başarılara imza atıldı. Biz son 5 yıldan beri AK Parti olmayan bir belediye ile yaşadık. Bunun neler getirdiğini hep beraber gördük. İnşallah 31 mart günü ben inanıyorum ki Kütahyalılar Sayın Cumhurbaşkanımıza bir vefa göstereceklerdir ve yine Ak Parti’ye Sayın Cumhurbaşkanımıza, Kamil Saraçoğlu Başkanımıza destek vereceklerdir ve inşallah hep beraber bundan sonraki 2028 seçimlerine kadar Kütahya’da 3 vekilimizle, teşkilatımızla ve Belediye Başkanımız Kamil Saraçoğlu ile beraber şehrimizi büyütmeye ve geliştirmeye yönelik çalışmaya devam edeceğiz" diye konuştu. "Kütahyalılar demokrasinin unsurlarını yerine getiren bir yapıya sahip" AK Parti Kütahya Belediye Başkan Adayı Kamil Saraçoğlu, 31 Mart’ta Kütahya’nın tekrar AK Belediyecilikle tanışacağını dile getirdi. Saraçoğlu, "Süreç Cumhurbaşkanımızın AK Parti Kütahya Belediye Başkan Adayı olarak 18 Ocak’ta bizi ilan etmesiyle başladı. O günden bugüne yaklaşık 70 günlük bir süreyi geride bıraktık. 70 günlük süre boyunca biz hem hemşehrilerimizle bir araya geldik, esnaflarımızla bir araya geldik. Onları tek tek ziyaret ettik. Mahallelerimizde toplantılar gerçekleştirdik ve bu süre zarfında da biz geçmiş dönemde yaptığımız tüm projeleri halkımızla paylaştık ve yeni dönemde de hangi projeleri hayata geçireceğiz, hangi çalışmaları Kütahya’da yapacağız anlattık. Kütahya’yı daha iyi yerlere götürmenin gayreti içerisinde olacağımızın sözlerini verdik. Tabii ki geçmişte yaptığımız projelerimizi gelecekte yapacağımızın teminatı olarak gösterdik. Bu süreçte tüm hemşehrilerimize çok teşekkür ediyoruz. Artık seçim çalışmalarımızı noktalıyoruz. Bundan sonra 31 Mart’ta İnşallah tüm Kütahyalı seçmenlerimiz sandığa gidecek, biz susacağız onlar konuşacaklar ve tercihlerini gerçekleştirecekler. Tabi Kütahya halkı demokrasiye bağlı ve demokrasinin unsurlarını yerine getiren bir yapıya sahip. Geçmiş dönemde de belki Türkiye genelinde en yüksek seçime katılım oranları Kütahya’dadır. Bu dönemde de ben tüm seçmenlerimi özellikle AK Parti seçmenlerini sandığa davet ediyorum. Onlar da vatandaşlık görevlerini yapacak İnşallah 31 Mart’ta da biz tekrar AK Parti belediyeciliğini Kütahya Belediyesi’nde başlatmaya hemşehrilerimizle beraber hazır olduğumuzu dile getirmek istiyorum. Bir fetret dönemi yaşandı. Artık onun sonu geldi. İnşallah 31 Mart’ta sandıklar açılacak ve herkes bu çıkan sonuca razı olacak. Biz de hemşehrilerimizin kullanmış olduğu oyların başımızın üstünde yeri olduğunu beyan etmek istiyorum. İnşallah bu seçimi aldığımız andan itibaren de kollarımızı sıvayarak Kütahya halkına hizmetkar olmaya devam edeceğiz. Seçimlerin hem Kütahya’mıza, hem ülkemize hem de İslam coğrafyasına hayırlı olmasını temenni ediyorum. Bu süre zarfı boyunca, tüm teşkilatımızla beraber il teşkilatımız, Merkez ilçe teşkilatımız, Kadın Kolları, Gençlik Kollarıyla, Belediye Meclis üyelerimizle beraber, çalmadık kapı, sıkmadık el bırakmadık ve bu nokta itibarıyla da tüm hemşehrilerimizle kucaklaşma imkanı bulduk. İnşallah seçimler hayırlı uğurlu olsun diyorum" ifadelerini kullandı. "31 Mart pazar günü, sadece bu yerel seçim olarak görülmemeli" AK Parti Kütahya İl Genel Meclisi Adayı Muhterem Kılıç, AK Parti’nin 22 yılda yaptıklarının bundan sonra da yapacaklarının teminatı olduğunu belirtti. Kılıç, "Adaylık süreci 2 aya yakın bir süre önce belli oldu. Biz bu adaylık sürecinden beri merkez köylerimizin hemen hemen tamamını gezdik, vatandaşlarımızla hasbihal ettik, taleplerini aldık, beraber istişareler yaptık. Köylerimize yol, su, altyapı hizmetleri konusunda neler yapılabilir, yerinde gördük, gezdik, notlarımızı aldık. Tabi, malum iki gün kaldı seçimlere. 31 Mart pazar günü, sadece bu yerel seçim olarak görülmemeli, bu seçimde belediye başkanı, belediye meclisi, il genel meclisi, muhtar ve ihtiyar heyetini seçeceğiz ama sadece bu şekilde bir seçim olarak görülmemeli. Bu yaşadığımız bölgenin ve Türkiye’mizin önümüzdeki 5 yılını kapsayacak bir geleceğimizin oylamasıdır. Geçen yıl da milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerimizi yaptık. Bu seçim daha da önem arz ediyor çünkü 5 yıl bir seçimsizlik süreci olacak ve AK Parti’mizin 22 yılda yaptığı hizmetlerin artık doruk noktasında yapılabilecek olan hizmetleri yapmamız için vatandaşımızın oylarını daha dikkatli kullanmalarını ve küçük bazı olumsuzluklara bakarak kanmamalarını dolayısıyla AK Parti’yi oylarıyla ve dualarıyla desteklemelerini talep ediyoruz. İnşallah önümüzdeki süreçte yapılması gereken, eksik kalan hizmetleri son derece gayretli bir şekilde yapacağız çünkü AK Parti’nin 22 yılda yaptıkları, yapacaklarının teminatıdır ve bu şekilde bir çalışma gerçekleştireceğiz" şeklinde konuştu.
Kütahya Bakan Özhaseki: "Deprem bölgesinde evleri teslim ediyoruz" Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, Kütahya’da AK Parti önceki dönem ve mevcut yönetim kurulu üyeleri ile sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle iftarda bir araya geldi. AK Parti Kütahya İl Başkanı Mustafa Önsay ve AK Parti Kütahya Belediye Başkan Adayı Kamil Saraçoğlu’nun ardından kürsüye gelen Bakan Özhakesi, deprem bölgesinde halen 300 binden fazla konut inşaatının devam ettiğini ifade etti. Özhaseki, "Son 6 Şubat’ta bile tam 18 ilimiz etkilendi. 14 milyon insan zarar gördü. 680 bin konutumuz yıkıldı. 170 bin kadar da iş yerimiz yerle bir oldu. 850 bin bağımsız birim. Dile kolay. Zarar 104 milyar dolar olarak ifade ediliyor. Manevi zarar, onu ölçecek bir alet daha çıkmadı. Evleri teslim ediyoruz, hangi eve gitsek oturup çay içtiğimizde, o geceye geliyor konu. Evin sahibi biraz sonra olayları anlatmaya başlıyor hem o ağlıyor hem de biz ağlamaya başlıyoruz. Şu anda 300 binden fazla inşaatımız devam ediyor. Köylerde çelik karkastan evler yapıyoruz. Aslında yıkılan evler belki taştandı, basit evlerdi, aralarında harç bile yoktu bazılarının. Olsun Cumhurbaşkanımızın talimatı, ‘Madem o evler yıkıldı, hepsini en iyisiyle yapacağız’ dedi. Ve şimdi çelik karkastan evler yapıyoruz. Şehirlerin merkezlerini yapıyoruz bir taraftan. Bir taraftan altyapılarıyla ilgili büyük bir bütçe temin ettik. Altyapılarına başladık, gece-gündüz çalışıyoruz. 76 bin evimizi teslim ettik. Her ay bundan sonra da 10-15 bin evi vermeye devam edeceğiz" dedi. "Şimdi bütün bilim adamları diyor ki, İstanbul’da deprem gelmek üzere" Bakan Özhaseki, konuşmasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu eleştirdi. Özhaseki, "Son dönemde hiç anlayamadığımız başka bir şey çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı başını çekiyor. Sonra onun kuyrukları Anadolu’da devam ediyorlar. Algı belediyeciliği diyorlar. Ne oluyor algı belediyeciliği olunca? Yapmadığını yapmış gibi sunma. Olmadığı halde olmuş gibi. Beyefendi tatilde çalışıyormuş gibi yan gelip yatıyor veya İngiliz büyükelçisiyle bir yerde, restoranda yemek yiyor ama iş başındaymış gibi gösteriyor. Ne kadar ayıp bir şey ya. Bunu da belediye bütçesinden yapıyorlar. Şimdi bütün bilim adamlar diyor ki, İstanbul’da deprem gelmek üzere. Evet hepimiz takip ediyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin geçen seneki ayırmış olduğu pay, 485 milyon lira. Ama algı operasyonları için beyefendiyi övmek için, beyefendi Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı veya da cumhurbaşkanı yapabilmek için tuttukları trol ordusuna verdikleri, ayırdıkları para 900 milyon lira. Bu para cebinizden çıkıyorsa bir şey demem, hoş karşılamam, bir şey demem. Eğer belediye bütçesiyse benim bir kuruşluk da hakkım varsa, haram olsun arkadaşlar. Doğru değil arkadaşlar. Bu dönemde böyle bir belediyecilik gördük. Hükümetin yaptığının üstüne yatmak, onun yaptıklarını kendi yapmış gibi anlatmak. Ya ayıptır günahtır" diye konuştu.
İzmir Hamza Dağ: “Bıkmadan, usanmadan heyecanımı tüm İzmir’le paylaşacağım” Cumhur İttifakı İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Hamza Dağ, “‘Gelin projelerle tartışalım’ dedik. Onlar anlamıyorlar, başka işlerle uğraşıyorlar. Ancak ben bıkmadan, usanmadan, sokak sokak, meydan meydan projelerimi anlatmaya, heyecanımı tüm İzmir’le paylaşmaya devam edeceğim” dedi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Cumhur İttifakı İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Hamza Dağ, Selçuk’ta düzenlenen mitinge katıldı. Dağ’a binlerce hemşehrisinin yanı sıra, AK Parti İzmir milletvekilleri Şebnem Bursalı ve Mehmet Muharrem Kasapoğlu, MHP İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu, Cumhur İttifakı Selçuk Belediye Başkan Adayı Dahi Zeynel Bakıcı, MHP İzmir İl Başkanı Veysel Şahin, AK Parti Selçuk İlçe Başkanı Hakan Bayraklı ve MHP Selçuk İlçe Başkanı Nuri Yılmaz da eşlik etti. “İzmir kararını vermiştir” Hamza Dağ, 2 ayı aşkın süredir İzmir’in her yerinde hemşeriyle kucaklaştığını belirterek, “Ben, İzmir’imizde artık şunu net bir şekilde görüyorum. 31 Mart için İzmir kararını vermiştir. Bugün de görüyorum ki Selçuk kararını vermiş. Hemşehrim İzmir’in, Selçuk’un her sokağına hizmet istiyor, proje istiyor. İnşallah biz bu hizmetleri de projeleri de şehrimize kazandıracağız” ifadeleri kullandı. “Tek gündemimiz İzmir” Bugüne kadar hiç kimseyi ötekileştirmediğini vurgulayan Dağ, “Bundan sonra da ötekileştirmeyeceğiz. Hiç kimse bizim nezdimizde ayrımcılığa maruz kalmamıştır, kalmayacaktır. Kimse bildiği işin dışında başka bir iş yapmak zorunda kalmayacaktır. Belediye başkanına ne için oy verilir? ‘Eser üretsin, hizmet getirsin, yatırım yapsın, sorunları çözsün.’ Evet; bizim tek gündemimiz İzmir, mesaimizin tamamı bin 294 mahallemiz her sokağında, hanesinde geçecek. İzmir’de istişareyi, ortak aklı merkeze alacağız. İzmir’de tüm projelerimi beraber hazırladık, beraber hayata geçireceğiz. Sorunlara anlık değil sürdürülebilir çözümler üreteceğiz” diye konuştu. “Bıkmadan, usanmadan heyecanımı tüm İzmir’le paylaşacağım” Seçim çalışması süresince 4 önemli lansman yaptığını vurgulayan, Selçuk için yapacaklarına da değindi. Hamza Dağ, konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Gelin projelerle tartışalım’ dedik. Onlar anlamıyorlar, başka işlerle uğraşıyorlar. Ancak ben bıkmadan, usanmadan, sokak sokak, meydan meydan projelerim anlatmaya, heyecanımı tüm İzmir’le paylaşmaya devam edeceğim. İzmir’in, Selçuk’un tarihi dokusunu, kültürel mirasını, asırlara sari olan medeniyet birikimini koruyacağız. Selçuk tarımıyla, turizmiyle bereketli ilçelerimizdendir. Bizler de oluşturacağımız eser ve hizmet ekosistemiyle destek olarak parlayan bir yıldız olmasını sağlayacağız.” Miting, Selçuk Belediye meclis üyesi adaylarının tanıtımıyla sona erdi.