TEKNOLOJİ - 06 Mayıs 2024 Pazartesi 11:36

Vodafone Business, otomotiv sektöründeki çalışmalarına devam ediyor

A
A
A
Vodafone Business, otomotiv sektöründeki çalışmalarına devam ediyor

Otomobil sürücüleri ve yolcularına güvenlik ve çeşitli katma değerli hizmetler sunan Bağlantılı Araç çözümlerini başlatan Vodafone Business, şu anda 35’in üzerinde farklı otomobil markası için toplamda 1 milyondan fazla araca Acil Çağrı Sistemi servisi sağlıyor. Bunun yanında 300 binden fazla araca e-SIM ve 35 binden fazla araca da Bağlantılı Araç çözümleri hizmeti veren Vodafone Business, otomobil sürücüleri ve yolcularına teknoloji merkezli bir yolculuk deneyimi sunuyor.


Dijitalleşme kavramı bugün dünya ekosistemi için en önemli gündem maddelerinden biri olurken; otomotiv, bu alanda rekabet avantajı sağlamak, müşteri deneyimini iyileştirmek ve iş süreçlerini verimli hale getirmek adına dijitalleşmeye yön veren sektörlerin başında bulunuyor. Teknolojinin hızla ilerlediği otomotiv sektörünün IoT teknolojisi ile etkileşimi gün geçtikçe artarken, bu sayede araçlar daha akıllı, daha verimli, daha güvenli ve daha eğlenceli bir hale geliyor. Türkiye de otomotiv sektöründeki bu IoT teknolojilerini son dönemde uygularken, bu teknolojinin kullanım durumu ve yaygınlığı, her yıl artmaya devam ediyor.


Vodafone Business da otomotiv sektörünün dijital dönüşümüne destek olmayı sürdürürken, bugün 35’in üzerinde otomobil markasına sunduğu servislerle hem markalara hem de sürücülere yeni bir sürüş deneyimi sunuyor. Vodafone Business bugün Türkiye’de 1 milyondan fazla araçta Acil Çağrı Sistemi (e-Call) ve 300 binden fazla araçta da e-SIM hizmeti sağlarken, 35 binden fazla araçta ise sahip olduğu altyapısıyla Bağlantılı Araç (Connected Car) çözümünü aktif olarak sürücülerin kullanıma sunuyor.


“37 farklı otomobil markasına bağlantı altyapısı sağlıyoruz”


Bugün tüm sektörlerin odağında dijitalleşme ve IoT teknolojilerinin bulunduğunu ifade eden Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Özlem Kestioğlu, otomotivin bu alanda en fazla atılım yapan sektörlerin başında geldiğini hatırlattı. Kestioğlu, konuyla ilgili şu şekilde konuştu: “Dijitalleşme ve IoT devrimi neredeyse bütün sektörlerde tüm hızıyla devam ederken, bağlantılı araç kavramı da yoğun bir şekilde hayatımıza girmeye başladı. IoT, yapay zekâ, sensörler ve diğer iletişim protokollerini entegre ederek araçlar arası ve çevresel etkileşimi mümkün kılan teknolojilerden olan bağlantılı araçlar ise sürücü güvenliğini artırmak ve kullanıcı deneyimini geliştirerek kolaylaştırmanın yanında, araç içi verilerin anlık alınması, yazılım güncellemelerinin uzaktan yapılabilmesi de günümüzün en inovatif teknolojilerinin başında geliyor. Yani mobilite dediğimiz kavram, artık bir noktadan bir diğer noktaya ulaşımdan çok daha fazlasına evrilerek, bu yolculuk esnasında sürücü ve yolcuların hayatını kolaylaştıracak bir deneyime dönüşmüş durumda diyebiliriz. Bizler de Vodafone Business olarak tam da bu noktada şu anda 35’in üzerinde farklı otomobil markasına Türkiye’de toplamda 1 milyondan fazla araca Acil Çağrı Sistemi (e-Call) servisi sağlıyoruz. Bunun yanında 300 binden fazla araçta e-SIM çözümü sunarken, 35 binden fazla araçta ise sahip olduğumuz altyapımız sayesinde Bağlantılı Araç (Connected Car) çözümümüzle sürücülerin ve yolcuların sürüş deneyimlerine yepyeni bir soluk getiriyoruz. Yolculuk paradigmasını yepyeni bir dünyaya dönüştüreceğini düşündüğümüz bağlantılı araçlar teknolojisinin önümüzdeki dönemde çok daha büyük potansiyellere sahip olduğunun farkındayız. Vodafone Business olarak işletmelerin dijitalleşmesine liderlik ederken, önümüzdeki dönemde özellikle bu alandaki yatırım payımızın daha da artacağını belirtebilirim.”


Acil durumlarda otomatik olarak acil yardım çağrısı yapabilen bir sistem olan Acil Çağrı Sistemi (e-Call), otomobil kazası gibi acil bir olayda, araçtaki sensörler ve GPS yardımıyla aracın konumunu ve durumunu acil yardım çağrı merkezine iletebiliyor. Acil Çağrı Sistemi hizmeti için araç içerisine üretim sırasında Vodafone Türkiye SIM profilleri entegre ediliyor. Bu sayede herhangi bir kaza durumunda araç içerisinde sistemler, kaza anına dair verileri alarak otomatik olarak 112 Acil Yardım Çağrı Merkezi’ni arıyor.


112 çağrısı içerisinde aracın lokasyon bilgileri bulunurken, 112 arandıktan sonra ekipler aracı geri arayarak, gerçekleşen konuşmaya istinaden durumun aciliyetini netleştirebiliyor. Bu sayede insan müdahalesine gerek kalmadan acil çağrı merkezleri koordinasyonunda, ekiplerin olay yerine hızlı gelmesi ile trafik kazalarında gerçekleşebilecek olası can kayıplarının önüne geçilebiliyor. Ayrıca tüm bunlara ek olarak aracın otomatik araması dışında, acil durumlarda manuel olarak düğmeye basılarak da 112 Acil Yardım Çağrı Merkezi’ne ulaşım sağlanabiliyor.


Araçlara internet bağlantısını sağlayan ve kullanıcıların farklı operatörler arasında geçiş yapmasını kolaylaştıran bir teknoloji olan e-SIM hizmeti ise Türkiye’de akıllı telefonlar ve diğer cihazlarla birlikte otomobillerde de kullanılmaya başlandı. Bu hizmet, otomobil sahiplerine daha dijital bir deneyim sunuyor. Geleneksel SIM kartların aksine plastik kullanımı söz konusu olmadığından, çevreci bir teknoloji olan e-SIM daha geç arızalanmasının yanında, uzaktan müdahale ile değişiklikler yapılmasına fırsat tanıyabiliyor. Böylelikle herhangi bir fiziksel müdahaleye de gerek kalmıyor.


Bağlantılı Araç hizmetiyle navigasyon, eğlence ve uzaktan kontrol imkânı


Otomobillerin internete bağlanabilme yeteneğini ifade eden Bağlantılı Araç (Connected Car) hizmetiyle de Türkiye’de birçok modeldeki otomobil markası kullanıcılarına, bağlantılı araç özellikleri sunuyor. Bağlantılı Araç teknolojisi otomobillerin uzaktan yazılım güncellemelerinin yapılabilmesi (OTA) bu sayede de en yeni ve güncel yazılımlarla otomobillerin kullanılabilmesine olanak sağlıyor. Telemetre verilerinin araç üreticilerine otomatik gitmesiyle önleyici bakım planlamasına imkân sunan Bağlantılı Araç teknolojisi, araç için internet ve eğlence sistemi ve navigasyon servisi kolaylığı da sunuyor. Sistem ayrıca aracın anlık takibi ve uygulama üzerinden kapı açma/kapama, klima açma/kapama, elektrikli araçların şarj durumunun görüntülenmesi vb. hizmetlerin uzaktan kontrol edilebilmesine de mümkün kılıyor.



Vodafone Business, otomotiv sektöründeki çalışmalarına devam ediyor

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Rize Tarihi serenderler otel odası oldu Rize’de geçmiş dönemlerde daha çok yiyeceklerin saklanması için kullanılan serenderler otel odası oldu. Genelde üst kısmında yiyeceklerini kemirgenlerden korumak için sakladığı, alt kısmını da çoğunlukta ahırda yetiştirdikleri hayvanlar için yazdan hazırladıkları otları koymak için kullandığı ahşap serenderler artık tarih olmaya başladı. Genel itibariyle 4 direk üzerine kurulan oda şeklinde olan ve oturtulduğu direklere kemirgenlerin tırmanmaması için tekerleğe benzer yuvarlak bir ahşap ile kesişen serenderler aynı zamanda bir zenginlik göstergesiydi. Birçok evin yakınına kurulan bu serenderlerin alt kısımları da ahırda bakılan büyükbaş veya küçükbaş hayvanların yemesi için saklanan otlarla doldurulurdu. Unutulmaya yüz tutmuş bu yerel mimari Rizeli aile için fikir kaynağı oldu. Rize’nin Ardeşen ilçesi Fırtına Vadisinde yaşayan Recep Kurtoğlu ve oğulları, çürümeye yüz tutan ve Doğu Karadeniz’in geçmiş dönemde vazgeçilmezi olan bir serenderi satın alarak köylerinde ki araziye yerleştiremeyince farklı bir alana yerleştirdiler. Aile genellikle yakın akrabaları ve arkadaşları ile çay içmek için serenderi kullanmaya başladı. Sonrasında talep artınca serenderi otel odasına çevirdi. Alt kısmını lavabo, salon ve mutfağa çeviren aile üst katını ise yatak odasına ayırdı. Talep arttıkça harekete geçen Kurtoğlu ailesi, tamamen doğallığı bozmadan yaptıkları serenderlerin sayısını 5’e kadar çıkarttı. “Orijinalini hiç bozmamaya çalıştık” Orjinalliğini bozmadan serenderleri otel odası olarak kullanmaya başladıklarını ifade eden Recep Kurtoğlu, “Aslında ilk önce evimin önüne koymak için almıştım. Tarihi eserleri seviyorum. Sığmayınca buraya getirmek zorunda kaldık. Çocuklar özellikle burayı istediler. Başta ticari amaçlı değildi. Sırf kendimiz için yapmıştık. Tamamen doğaldan yanayız. Her şeyi otantik yapmaya çalıştık. Bunlar en az 150-200 yıllık yapılar. Orijinalini hiç bozmamaya çalıştık. Orijinalliğini bozmadan eskiyi canlandırmak istedik” dedi. “Rize hayatını burada yaşatıyoruz” Gelen misafirleri şehir hayatından uzaklaştırarak Rize hayatını yaşattıklarını belirten Burak Kurtoğlu, “Buranın en büyük özelliği tamamen doğal olması. 150-200 yıllık yapılarımız var burada. 5 ayrı serender evimiz mevcut. Hiçbirinde çivi bile yok. Eskilerimiz tahtaların birbirine geçirerek yapmışlar. Zamanında bunlar kiler olarak kullanılmaktaydı. Eskiler mısır gibi ürünler öğüttükleri zaman fare gibi haşereler ulaşamaması için serenderlerde saklanırdı. Asıl kullanım amacaı oydu. Yöremizde çokça mevcuttu. Sahipleri bir kısmını kırıp odun yapmaya başladılar. Bir kısmı çürütmeye başladı. Değeri kalmadı. Bu olay zaten karambole gelişti. Öncelikle bu işe girmemize sebep olan arkadaş serenderi çürütüyordu. Eski sahibi bakamadığı için bize sattı. Köyümüze büyük geldiği için orada kullanamadık. Düz bir alana kurup arkadaşlarımız gelip çay içeriz amacıyla buraya kurduk. Sonrasında neden konaklamaya çevirmiyorsunuz gibilerinden çok talep olunca neden olmasın dedik. Bir tane ile başlamıştık. Şu anda 5 adet farklı serender evimiz mevcut. Rize’nin farklı köylerinden serender evleri aldık buraya taşıdık. Doğallığını bozmadan buraya dizdik. İçini de otel hizmeti verebilecek şekilde dizayn ettik. Buranın en büyük özelliği doğal olması. Buraya gelen insan 2-3 gün olsa bile şehir hayatından uzaklaşıyor. Rize hayatını burada yaşatıyoruz” ifadelerini kullandı. “Burada uyumak benim için tarif edilemeyecek bir duygu” Kaan Kurtoğlu ise serenderlerin tarihine dikkat çekerek “Serender yaklaşık 150 yıllık. İçine girdiğin andan itibaren ahşabın kokusunu alıyorsunuz. Özellikle yağmurlu havalarda burada uyumak benim için tarif edilemeyecek bir duygu. Gelen insanlarda bu şekilde düşünüyor. Bu serenderler eskiden kiler olarak kullanılıyordu. Buzdolabı olmadığı için insanlar gıda ürünlerini burada saklarlardı. Bunlar yerden yüksek olduğu için fare gibi hayvanlar gıdalara ulaşamıyordu. Bu şekilde kullanılıyordu” şeklinde konuştu.
Zonguldak Rektör Özölçer’den 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı mesajı Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsmail Hakkı Özölçer, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı münasebetiyle bir mesaj yayımladı. Rektör Özölçer mesajında şu ifadelere yer verdi: “19 Mayıs, kadim Türk milletimizin tarih sahnesine adım attığı ilk andan itibaren aşkla bağlandığı bağımsızlığını aynı ruhla dünya sahnesine ilan ettiği asil günün adıdır. Övünç kaynağı tarihimizin dönüm noktası olarak bilinen Gazi Mustafa Kemal’in Samsun’a attığı ilk adım, milletimizin umudu ve karanlığın aydınlığı olurken millî devletimizin de müjdecisi olmuştur. 105. yıl dönümünü gurur ve mutluluk içinde kutladığımız bugün; aziz milletimizin kahramanlık beratı, devletimizin payidarlığının nişanı ve cumhuriyetimizin emaneti gençliğin meşalesidir. Ulu Önder Atatürk’ün yarınların umudu olan Türk gençliğine ithaf ettiği bu kutlu gün gençliğe duyduğu güvenin timsalidir. Güçlü Türkiye yüzyılında aydınlığımız olan gençlerimizin bilimde, sanatta, sporda ve hayatın her anında kazandığı zaferler ile insanlığa sunduğu nitelikli üretimler ‘Muhtaç olduğun kudret damalarındaki asil kanda mevcuttur’ sözünün göstergesidir. Ülkemizin teminatı olan gençlerin geleceğini emin adımlarla şekillendirdiği üniversiteler olarak bizler de üstümüze düşen sorumluluğun her daim farkındayız. Bu farkındalığın önemini bilerek aklın ve bilimin kılavuzluğunda çağdaş, vatansever, çalışkan, üretken, inancına ve kültürüne bağlı bir ülküyle birlikte ülkemizi muasır medeniyetlerin üstüne taşıyacak gençleri yetiştirmeyi görev addediyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle necip milletimizin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı canı gönülden kutluyor; başta ülkemizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve kahraman silah arkadaşları olmak üzere tüm aziz şehitlerimizi saygı, minnet ve rahmetle yâd ederken gazilerimize de sağlıklı bir ömür diliyorum.”
Trabzon 100 yıldır değişmeyen lezzet Tarihi İpek yolu güzergahındaki Zigana Dağı eteklerinde, bozulmamış doğasıyla ilgi gören Hamsiköy’de yapılan sütlaç 100 yıldır değişmeyen lezzetiyle yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Trabzon’un Maçka ilçesine bağlı Hamsiköy’de tarihi 1924’li yıllara dayanan sütlaç yerli ve yabancı turistlerin vazgeçemediği lezzet geleneğini sürdürüyor. Farklı flora yapısından beslenen hayvanlardan elde edilen süt, pirinç ve şekerle buluşup sütlaca dönüşünce son yıllarda bölgeye gelen Arap turistleri de lezzetiyle kendine çekiyor. 2017 yılında Türk Patent Enstitüsünce tescillenerek coğrafi işaret belgesi almasının ardından marka değeri daha da artan Hamsiköy sütlacı yurt dışında da tanınmaya başladı. Hamsiköy’de bulunan imalatçılar tarafından her gün taze olarak üretilen sütlaç Türkiye’nin birçok iline gönderiliyor. "Kimisi kızarmış kimisi sade seviyor" 4 mevsim yaşattığı doyumsuz manzarasının yanı sıra sütlacıyla da ilgi odağı olan Hamsiköy’de sütlaç imalatçısı olan Gökhan Yılmaz, geleneksel tarifleri öne çıkarmasıyla bilinen Taste Atlas (Lezzet Atlası) adlı web sitesinin dünyada yaptığı araştırmada pirinçli sütlü tatlılar arasında sütlacın birinci sırada yer aldığını hatırlattı. Hamsiköy sütlacını diğer sütlaçlardan ayıran özellikleri sıralayan Yılmaz, “Yapımı tamamen Hamsiköy’deki sütlerden yapılıyor. Önce sütü kazanda kaynatıyoruz. Bu kaynatma işlemenin ardından pirinci ve şekerini ekliyoruz. Yaklaşık 2 saat pişme süresi oluyor. Tabi bunun yanında ustalıkta önemli. Ustanın Hamsiköy sütlacını bilmesi gerekiyor. Son olarak fırında üstünü kızartma işlemine geçiyoruz. Kimisi sade kimisi ise kızarmış seviyor. Her iki şekilde servis yapabiliyoruz” dedi. Hamsiköy sütlacının püf noktalarından bahseden Yılmaz, “Yapım aşaması ve sütünün kaymaklı olması Hamsiköy sütlacını diğer sütlaçlardan ayırıyor. Son yıllarda özellikle Arap turistlerin ilgi odağı oldu. Her yıl bu sayı giderek artıyor. Bu yıl da misafirlerimizi bekliyoruz” şeklinde konuştu. "Sütlacımızın farkı sütümüz" Sütlaç imalatçısı Cemal Usta ise Hamsiköy’e son dönemlerden ilgi olduğunu kaydederek, “Hamsiköy sütlacına son dönemlerde ilgi var. Gelen misafirlerimizden çok olumlu yorumlar alıyoruz. Hamsiköy sütlacının püf noktası doğal olması” diye konuştu. Ferit Alkurt isimli sütlaç ustası da, “Hamsiköy sütlacının en önemli özelliği doğal ve bin bir çiçekten yapılıyor olması. Bu sütten başka yerlerde sütlaç yapsak olmaz. Buranın havası ve doğasından kaynaklanıyor” ifadelerini kullandı. Sütlaç ustası Murat Bülbül ise, Hamsiköy sütlacına Türkiye’de de çok yoğun ilgi olduğunu dikkat çekerek, “Dünyada yapılan bir yarışmada sütlaç birinci sırada yer aldı. Bizde Hamsiköy sütlaçları olarak bundan gurur duyduk. Hamsiköy sütlacını da diğer sütlaçlardan ayıran en önemli özelliklerden bir tanesi sevgiyle yapılması. Türkiye’den çok yoğun ilgi var. Değişik illere sütlaç gönderiyoruz. Arap turistlerde burayı çok seviyor. Hem doğası hem de sütlacımız için burayı tercih ediyorlar” dedi.
İstanbul Bahçelievler’de 2 kadın hırsız altın dolu kasayı alıp götürdü Bahçelievler’de kimliği belirsiz iki kadın, öğle saatlerinde girdikleri evden içinde yaklaşık 1 milyon 500 bin lira değerinde altın ve nakit bulunan kasayı çaldı. Hırsızların kasayı çanta ile çaldıkları o anlar ise güvenlik kamerasına yansıdı. Olay, 8 Mayıs’ta saat 14.00 sıralarında Bahçelievler Mahallesi Komik Hasanefendi Sokak üzerindeki bir apartman dairesinde meydana geldi. İddiaya göre, kimliği belirsiz iki kadından biri, İsa Koşan’ın yaşadığı apartmana girerken diğer kadın kapıda beklemeye başladı. Dairede kimsenin olmadığını fark eden bir şüpheli, kapıdan içeri girdikten sonra odadaki dolabı açarak içerisinde yaklaşık 1 milyon 500 bin lira değerinde altın ve nakit olan kasayı aldı. Kasayı çantaya koyarak daireden ayrılan şüpheli ile kapıdan gözlemci olarak bekleyen kadın hızla uzaklaşarak kayıplara karıştı. Çocuğu ve eşiyle sağlık ocağından dönen İsa Koşan ise kasasının dolabından çalındığını görünce büyük bir şok yaşadı. Koşan, durumu polis ekiplerine bildirirken hırsızların kasa ile birlikte evden uzaklaştığı o anlar çevredeki işyerinin güvenlik kamerasıyla görüntülendi. Görüntüde, kadın hırsızların kasayı çantaya koyarak apartmandan ayrıldıkları görülüyor. “Yaklaşık olarak 1 milyon 500 bin lira zararım var” Hırsızlıkla ilgili konuşan İsa Koşan, “Olay 8 Mayıs Çarşamba günü oldu. Çocuğumun aşısı olduğu için saat 13.30 gibi sağlık ocağına gittik. Daha sonra 15.30 gibi eve geldiğimizde odada dolabın kapısının açık olduğunu gördüm. Eşimin pantolonlarımı alıp ütülediğini düşündüm ama kasamızın olmadığını gördüm. Kamera kayıtlarından baktığımızda iki tane kadının eve girip 25 dakika içinde çıktığını ve gittiğini gördük. Kasa da onların elindeydi. Daha sonra karakola gittik. Polis ekipleri kamera kaydını aldılar. Bir yere dokunmamamızı istediler. Olay yeri inceleme ekipleri geldi. O gün kapıyı kilitlememiştik. Sağlık ocağına hızlı bir şekilde gideceğimiz için ve çocuk da ağlıyordu. Kapıyı açıp girmişler. Yaklaşık olarak 1 milyon 500 bine yakın zararım var. İçinde rahmetli annemden kalan altınlar, eşimin düğünde takılan setleri, çocuğumun altınları, paralar vardı. Manevi olarak da rahmetli annemin görüntüleri, eşim ile düğün görüntülerimiz, çocuğumuzun doğum videoları da kasanın içindeydi. Direkt kasayı alıp çıkmışlar” dedi.