GENEL - 17 Şubat 2017 Cuma 17:39

Bakan Tüfenkci’nin eşi Esra Tüfenkci:

A
A
A
Bakan Tüfenkci’nin eşi Esra Tüfenkci:

Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin eşi Esra Tüfenkci, Malatya KADEM tarafından düzenlenen ’Tarihsel Süreçte Kadın’ konulu toplantıya iştirak etti. Burada konuşan Esra Tüfenkci, “Anadolu coğrafyası, yüzyıllardır kadınların iktisadi hayatın içinde olduğu bir yer olmuştur” dedi.
Kadınları hayatın her alanında daha fazla görmek arzusunda olduklarını kaydeden Esra Tüfenkci, “Bunun için de verebileceğimiz her türlü destekte yanınızda olduğumuzu bilmenizi isterim. Kadın ve Demokrasi Derneği KADEM’e bu güzel ve anlamlı program için teşekkür ediyorum. KADEM gibi derneklerimizin çalışmaları hem kadınlarımızın hayatına hem ticaret hayatına hem de ülkemize zenginlikler katmaktadır. Başarılı iş kadınlarımız ülkemizin tüm kadınlarına örnek teşkil ettiği için de ayrıca önem taşımaktadır” ifadelerine yer verdi.

“Bu topraklarda eğitim 150 yıldır mecburi”
Konuşmasında kız çocukları için bu topraklarda eğitimin 150 yıldır mecburi olduğunu anımsatan Esra Tüfenkci, “Bizim coğrafyamızda, insanlar arasında ayrım gözetmek yoktur. Batıda kadın hakları tartışma konusu dahi edilmezken, bizde kadınların özel hukuktaki konumuna ilişkin reformlarla ilgili ilk çalışma 1847’de yapılmıştır. Bu tarihte kız ve erkek çocuklarına eşit miras hakkı tanıyan kanun çıkarılmıştır. 1843 yılında Türk kadınları tıp fakültelerinde ebelik eğitimi almaya başlamışlardır. 1860’ta kız çocuklarının eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getirilmiş ve bundan bir yıl sonra da ilk kız öğretmen okulları açılmıştır. Yani eğitim, bu topraklarda kız çocukları için 150 yıldır mecburidir. 1897 yılında kadınlarımız iş hayatına ‘ücretli işçi’ statüsünde başlamışlardır. 1913’te de ilk kadın devlet memurlarımız işe başlamış, 1934 yılında kadınlarımız seçme ve seçilme hakkını elde etmiştir. Bizim kültürümüzde kadın ile erkek birbirini tamamlayan unsurlardır. Hayatın her safhasında kadın ile erkek birdir, beraberdir. Bu Anayasamıza, yasalarımıza ve kültürel değerlerimize göre böyledir. Anayasa’nın 10. maddesine ‘kadın ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin hayata geçmesini sağlamakla yükümlüdür’ ifadesini koyduk. Kadın hakları konusunda Türkiye’de bugün her zamankinden çok daha kararlı bir duruş sergilendiğini memnuniyetle ifade etmek istiyorum” diye konuştu.

“Tarihte kurulan ilk kadın teşkilatı, Bacıyan-ı Rum”
Anadolu coğrafyasının yüzyıllardır kadınların iktisadi hayatın içinde olduğu bir yer olduğunu belirten Esra Tüfenkci, Anadolu esnaflarının kurduğu ilk birlik olan Ahilik teşkilatı içinde yer alan kadınların Bacıyan-ı Rum adı altında örgütlendiklerini anımsattı.
Kadınların ahilik ilkeleri çerçevesinde bir araya geldiği ve iktisadi faaliyetlerde bulunduğu Bacıyan-ı Rum teşkilatını, Ahi Evran-ı Veli’nin eşi Fatma Hanımın kurduğunu söyleyen Esra Tüfenkci, “Bacıyan-ı Rum, Ahiliğin kadın kollarıdır ve tarihte kurulan ilk kadın teşkilatıdır. Kadınlar ilk önce Kayseri’de Ahi Evran tarafından kurulan sanayi sitesinde işlenen derilerin artık yünlerini değerlendirmek için bir araya gelmişlerdi. Daha sonra örgütlenerek Ahilerle birlikte eğitim görmüş ve siyasi, iktisadi, dini birçok alanda faaliyet göstermiştir. Böylece kadınlar toplumsal hayatın her alanında yer almış, hatta öncü bir rol üstlenmişlerdir. Kendilerine ait iş yerlerinde, belirli bir disiplin ve iş ahlakı ile çalışan Bacıyan-ı Rum kadınlarının sosyal ve kültürel hayata oldukça büyük katkıları olmuştur. Anadolu Kadınları Birliği diyebileceğimiz Baciyan-ı Rumlar; yetim, kimsesiz genç kızları himayesine almış, onların eğitimlerinden, ev bark sahibi olmalarından sorumlu olmuşlardır. Kimsesi kalmayan ihtiyar kadınların bakımı, genç kızların evlendirilmesi gibi sosyal hizmetlerde bulunmuşlar, maddi sıkıntıda olanlara yardım etmişlerdir” şeklinde konuştu.

“Anadolu kadınları ticarete çok yatkındır”
O dönemde Kayseri’deki bir sanayi sitesinde kadınlara ait iş yerleri bulunduğunu dile getiren Esra Tüfenkci, Bacıyan-ı Rum teşkilatına mensup kadınların bu sanayi sitesinde el sanatları ve mesleklerini icra ettiklerini anlattı. Baciyan-ı Rum teşkilatının Batılı araştırmacıların da takdir ettiği çalışmalar yaptığına dikkat çekerek “Örneğin 16. Yüzyılda Osmanlı Devleti döneminde çamaşırhane işleten kadınlar vardır. Yine o dönemde Bursa’daki 387 ipek üretim tezgâhının, 170’i kadınlara aittir. Faslı seyyah İbn-i Battuta birçok Türk yerleşim yerinde Türkmen kadınların toplum içindeki faaliyetlerine, iş hayatındaki başarılarını hayranlıkla anlatmıştır. Yani Anadolu kadınları ticarete çok yatkındır. Anadolu’da yüzlerce yıldır kadınların satış yaptığı pazarlar vardır. Hala Anadolu’daki kadınların üretici ve satıcı olarak yer aldığı bu pazarlar ürünlerinin tazeliğiyle tercih edilir ve çok güzel bir geleneği temsil ederler. Bugün itibariyle bize düşen, kadınların ticari hayattaki ve kamusal alanlardaki yerini güçlendirmek ve tüm imkanlarımızla desteklemektir” ifadelerini kullandı.
Günümüzde kadın istihdamının artırılmasında dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de kadın girişimciliğinin giderek ön plana çıktığına işaret eden Tüfenkci, “Kadın girişimcilerin sayısının artması, ekonomik kalkınma kadar, sosyal kalkınma açısından da büyük önem taşımaktadır. Girişimci kadınların kendi aralarında dayanışma sağlamaları, ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeyde örgütlenmeleri ve işbirliği mekanizmaları oluşturmaları da küreselleşen dünyanın önemli ihtiyaçları arasındadır” ifadelerini kullandı.

“Kadınların dünyaya kazandıracağı değerler var”
Konuşmasının devamında Türkiye’de 244 bin 296 kayıtlı kadın esnafın olduğunu da vurgulayan Esra Tüfenkci, “Yani, kayıtlı esnafların yüzde 14,8’ini kadınlar oluşturmaktadır. Genel olarak baktığımızda Türkiye, CEO yani üst düzey yöneticileri bakımından da oldukça iyi durumdadır. Dünya Ekonomi Forumu 2010 Raporu’nda iş dünyasındaki üst düzey yönetici konumundaki kadın oranı açısından Türkiye, 2’inci sırada yer almaktadır. Bu alanda dünya ortalaması yüzde 5’ken, ülkemizde bu oran yüzde 12’dir. Kadınlarımızın bilgi ve tecrübeleriyle dünyaya katacağı, kazandıracağı çok önemli değerler vardır. Sürdürülebilir kalkınma, ancak kadınların üretime, karar alma mekanizmalarına ve siyasete katılımı ile sağlanabilecektir. Medeniyetlerin gelişiminde her zaman öncü rol oynamış ve insanlığın gelişmesine hep pozitif katkılar yapmış olan kadınların eşitlik, barış ve kalkınma hedeflerine ulaşmada tüm dünyada önemli rollerinin olduğuna inanıyorum” şeklinde konuştu.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Adana Motosikletine dağ keçisi boynuzu taktı, trafikte ilgi odağı oldu Adana’da motosiklet tutkunu Özay Altun motosikletine taktığı dağ keçisi boynuzu ile ilgi odağı oldu. Adana’da motosiklet tutkunu Özay Altun, Chopper tipi alçak binişli motosiklet aldı. Daha sonrasında motosikletini çeşitli eklemelerle modifiye etmeye başlayan Altun, bir avcı kulübünde duvarda gördüğü dağ keçisine ait olan boynuzu motosikletine taktırdı. Trafikte ’boynuzlu motosikletli’ olarak anılmaya başlayan Altun, vatandaşların kendisini motosiklet üzerinde gördüğünde video ve fotoğraf çekerek ilgi gösterdiğini, kendisinin de bu ilgiden mutlu olduğunu söyledi. "Bu tarz Alman askerlerinin savaş dönüşü dizayn ettikleri bir tarz" Amerikan motosiklet kulüplerine tutkulu olduğunu belirten Altun, "Amerikan motosiklet kulübü hastasıyım. Kulüpteki motosikletlere yıllar öncesinden hevesim vardı. Sonra ben de bu Chopper’ı aldım. Motorum 350 cc ve çeşitli aksesuar modifiyeleri ile kendime göre bir tarz oluşturdum. Bu tarz aslında yıllar önce Alman askerlerinin motorlarını savaştan döndükten sonra motorlarına dizayn ettikleri bir tarz. Artı olarak ben sadece dağ keçisi boynuzunu ekledim" dedi. "Boynuz dağ keçisine ait" Motosikletine monte ettiği dağ keçisine ait olan boynuzu bir avcı kulübünün duvarında gördüğünü anlatan motosiklet tutkunu Altun, "Bu boynuzu bir avcı kulübünde duvarda gördüm, Boynuzu görür görmez motosikletimin önüne güzel olacağını düşünerek aldım, gerçekten de güzel oldu. Trafikte giderken ışıklarda durduğum zaman vatandaşlar video ve resim çekiyorlar. Ayrı bir havası, kendine has bir ilgisi oldu motosikletimin. Boynuzu takalı 1 yıl oldu, motosiklet de 3-4 yıldır bende. Sinyalimi, farımı, sürüşümü engelleyen herhangi bir sorun yok, sadece motosikletime bir makyaj, bir süs yaptım. Trafiğe ve kurallara uymayan bir engelim yok, eğer olsa boynuzu kendim takmam" şeklinde konuştu. Chopper sahibi motosiklet tutkunlarının, farklı tarzlarına karşın trafikte gayet dikkatli motosiklet kullandıklarının da altını çizen Altun, "Chopper sahibi insanlar trafikte en düzgün motosiklet kullanan, kurallara harfiyen uyan motosiklet sürücüleridir. Motosiklet özgürlüktür, motosikletin üzerinde kendimi uçuyor gibi hissediyorum" sözlerine yer verdi. "Her gördüğümüzde tekrar ne zaman geçecek diye bekliyoruz" Motosikleti sıkça gördüklerini belirten esnaf Şehmus Tular ise, "Bu arkadaş motosiklet hastası. Değişik bir tarz yapmış, hoşumuza da gidiyor. Her gördüğümüzde tekrar ne zaman geçecek diye bekliyoruz. Değişik bir motor, arkadaş da biraz böyle şeyleri seviyor sanırım. Bu da bizim hoşumuza gidiyor. Söylenene göre yabani dağ keçisinden alınan boynuzmuş, orijinal bir şey olduğunu bana söyledi kendisi. Böyle şeyleri seviyor demek ki, Allah kaza bela vermesin" ifadelerini kullandı. (MUB-FKE-
İstanbul “Dönerin anavatanı Türkiye’dir” Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’ın Türkiye ziyaretine döneriyle birlikte gelmesi dünyada geniş yankı bulmuştu. Son günlerde devam eden döner diplomasisine Türk dönerciden yorum ‘Türkiye’ye döner getirilmesine gerek yok biz zaten dünyanın her yerine döner gönderiyoruz.’ Türkiye’ye yanında 60 kilo döner ile birlikte gelen Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ülkesinde de eleştirilerin odağı oldu. Dönerin ana vatanına yanında dönerle gelen Steinmeier, İstanbul’da Alman Büyükelçiliği’ne ait yazlık Tarabya rezidansında döner keserek davetlilere ikram etmişti. Görüntüler üzerine ülkesinde de çeşitli eleştirilere maruz kalan Steinmeier’a dün Cumhurbaşkanı Erdoğan da akşam yemeği için döner ikramında bulundu. “Dünyanın her yerine döner gönderiyoruz” Döner diplomasisi ardından Türk döner ustası Harun Davut ‘Türkiye dönerin ana vatanıdır. Kimsenin Türkiye’ye gelirken yanında döner getirmesine gerek yok. Biz dünyanın her yerine döner gönderiyoruz. Dönerin buttan olması ve yaprak olarak kesilmesi önemlidir. Kuyruğuna, döşüne ve pişmesine dikkat edilmesi gerekir. Bu işin ustaları Türkiye’de yetişir. Döner Türkiye’de başladı Türkiye’de devam edecektir. “Dönerde etin kalitesi ve pişirilmesi çok önemli” Döner ustası Davut, “Bir döner ustası en alt tabakadan çırak olarak başlar. Bir ustanın yetiştirilmesi hiç kolay değil. Usta yetiştirmek yaklaşık 3 ila 5 yıl arasında olur. Döneri her usta yaprak gibi kesemez. Bunu özenle yetiştirdiğimiz ustalar kesebilir. Döner yaklaşık 180 derece sıcaklıkta pişirilir. Dönerin kalitesinden çok pişimi çok önemlidir. Lezzetli bir döner için kaliteli et, etin soslaması ve bunları yapacak kaliteli bir usta gerekir. Bu saydığım şartlar birbirine zincirlidir. Bizim için önemli olan lezzet ve kesim tekniğidir” dedi. “Dönerin en güzeli ve en lezzetlisi Türkiye’de” Dönerin ana vatanının Türkiye olduğunu belirten Döner Ustası Davut, “Yurtdışından gelenler yanlarına yemek almalarına gerek yok burada en güzel en lezzetli Türk dönerini yiyebilirler. Gelen misafirlerimize yurt dışına götürebilmeleri için paketleme yapıp gönderebiliyoruz. En iyi döner Türkiye’de yenir” şeklinde konuştu. Türk döneri tescilleniyor Öte yandan Türkiye tarafından Avrupa Birliği’ne (AB) dönerin geleneksel ürün adı olarak tescili için yapılan başvurunun ilanı, AB Resmi Gazetesi’nde yayımlandı. Dönerin 1800’lerin başından itibaren İstanbul’dan Osmanlı coğrafyasına yayıldığı kaydedilen ilanda, 1962’den 1979’a kadar devam eden Türklerin başta Almanya olmak üzere Avrupa’ya göçüyle yayıldığı anlatıldı. Dönerin 3 aylık itiraz süresinin dolmasının ardından tescil edileceği ve Türkiye’den AB’de tescillenen ilk geleneksel ürün adı olacağı kaydedildi.
İstanbul Beşiktaş, Fenerbahçe’ye aynı sezonda iki kez kaybetmedi Beşiktaş, Süper Lig’de uzun süredir Fenerbahçe’ye karşı aynı sezon içinde iki mağlubiyet yaşamadı. Siyah-beyazlılar, son olarak 2014-2015 sezonunda sarı-lacivertli takımla oynadığı iki maçtan da yenilgiyle ayrılmıştı. Trendyol Süper Lig’in 34. haftasında Beşiktaş, yarın Fenerbahçe’nin konuğu olacak. Sarı-lacivertliler, lider Galatasaray ile arasındaki puan farkını koruyarak şampiyonluk yarışında yara almamak için galibiyeti hedeflerken, siyah-beyazlı ekip de hem sezonu ilk 4’te bitirebilmek hem de taraftarını mutlu etmek adına 3 puan almak istiyor. Beşiktaş rakibine aynı sezonda iki mağlubiyet yaşamıyor Bu zorlu mücadele öncesi ise ilginç bir istatistik göze çarpıyor. Beşiktaş, ligde Fenerbahçe’ye karşı uzun süredir aynı sezon içerisinde oynadığı maçlarda iki yenilgi yaşamadı. Kartal, en son 2014-2015 sezonunda sarı-lacivertlilere 2-0 ve 1-0’lık skorlarla kaybetmişti. Bu süreçte iki takım arasındaki 16 karşılaşmanın 4’ünü Beşiktaş, 3’ünü Fenerbahçe kazanırken, 9 mücadelede beraberlikle sona erdi. 2014-2015 sezonundan sonra oynanan derbilerde alınan sonuçlar şöyle: 2015-2016 Beşiktaş: 3 - Fenerbahçe: 2 Fenerbahçe: 2 - Beşiktaş: 0 2016-2017 Fenerbahçe: 0 - Beşiktaş: 0 Beşiktaş: 1 - Fenerbahçe: 1 2017-2018 Fenerbahçe: 2 - Beşiktaş: 1 Beşiktaş: 3 - Fenerbahçe: 1 2018-2019 Fenerbahçe: 1 - Beşiktaş: 1 Beşiktaş: 3 - Fenerbahçe: 3 2019-2020 Fenerbahçe: 3 - Beşiktaş: 1 Beşiktaş: 1 - Fenerbahçe: 1 2020-2021 Fenerbahçe: 3 - Beşiktaş: 4 Beşiktaş: 1 - Fenerbahçe: 1 2021-2022 Fenerbahçe: 2 - Beşiktaş: 2 Beşiktaş: 1 - Fenerbahçe: 1 2022-2023 Beşiktaş: 0 - Fenerbahçe: 0 Fenerbahçe: 2 - Beşiktaş: 4