SAĞLIK
Uzman Dr. Aylin Gözübüyükoğulları: "Gençlik aşısı cildi güneş lekelerinden korur" 26 Nisan 2024 Cuma - 17:11:07 Liv Hospital Ankara Dermatoloji Uzmanı Dr. Aylin Gözübüyükoğulları, gençlik aşısının cildi güneş lekelerinden koruduğunu dile getirdi. Dermatoloji Uzmanı Dr. Aylin Gözübüyükoğulları, gençlik aşısı hakkında açıklamada bulundu. Gözübüyükoğulları, “Gençlik aşısı, Paris ışıltısı, nem aşısı, gençlik serumu, saten dolgu gibi farklı isimlerle bilinen bu uygulamalar aslında temel olarak hyaluronik asit ile birlikte çeşitli vitamin, mineral, büyüme faktörü ve peptitlerden oluşan hazır kokteyllerin cilde enjeksiyonunu içeren bir mezoterapi uygulamasıdır. Hyaluronik asit deride su tutan bir madde olduğu için bu işlem nem aşısı olarak da bilinir” diye konuştu. “Gençlik aşısında yaş sınırı yoktur” Gençlik aşısında yaş sınırının olmadığını belirten Dr. Gözübüyükoğulları, “Özellikle 30’lu yaşlardan sonra derimizde hyaluronik asitin azalması, kolajen yıkımının yapımına göre artması nedeniyle bu eksiklikleri tamamlamak amacıyla önerilmektedir. Yüz, boyun, dekolte ve el gibi alanlara uygulanabilmektedir” dedi. “İşlem sonrası hamam, sauna gibi sıcak ortamlardan kaçınılmalıdır” Gençlik aşısının çeşitlerinden bahseden Gözübüyükoğulları, “Standart bir uygulama protokolü bulunmayan gençlik aşısı çeşitleri, hastanın ihtiyacına göre doktor tarafından planlanır. Genel olarak en az 2-3 seans önerilmektedir. 2-4 hafta aralıklarla uygulanabilir. İğneli bir işlem olduğu için uygulama öncesi bölgeye lokal anestezik kremler sürülür. İşlemin ardından uygulama yapılan bölgede şişlik, kızarıklık veya morarma görülebilir. Ancak bunlar 2-3 günde kaybolur. İşlem sonrası hamam, sauna gibi sıcak ortamlardan kaçınılmalıdır. İşlem yapıldıktan sonra o gün yüz yıkanmamalı ve genel olarak sıcak banyo yapılmamalıdır” ifadelerini kullandı. “Herhangi bir deri hastalığı olanlara uygulanmaz” Gençlik aşısının bazı bireyler için uygun olmadığını söyleyen Uzm. Dr. Gözübüyükoğulları, “Gençlik aşısı, uygulama bölgesinde herhangi bir deri hastalığı olanlara, kanser hastalarına, hamile ve emzirenlere ve ürün içeriklerinden birine karşı alerjisi olanlara uygulanmamalıdır. Gençlik aşısının en önemli etkisi cildi nemlendirmesidir” ifadelerini kullandı. “Cildi güneş lekelerinden korur” Uygulama ile ciltte meydana gelen değişikliklere değinen Gözübüyükoğulları, “Cilde esneklik ve parlaklık kazandırır. Cildi güneş, akne ve yaşlılık lekelerinden korur. İnce kırışıklıkların azalmasını sağlar. Gençlik aşısı sonrası parlaklık, canlılık ve nemlenme 1 hafta içinde görülür. Derinin kolajen yapımını tetikleyerek kırışıklıklarda gerileme olur” açıklamasında bulundu.
26 Nisan 2024 Cuma - 16:42 2024 Yılı 1. Bölge ASKOM Toplantısı Kayseri’de gerçekleştirildi Kayseri İl Sağlık Müdürlüğü’nün ev sahipliğinde gerçekleşen 2024 Yılı 1. Bölge Acil Sağlık Hizmetleri Koordinasyon Komisyonu (ASKOM) Toplantısı, Nevşehir ve Niğde İl Sağlık Müdürlükleri’nin katılımıyla gerçekleştirildi. Kayseri Şehir Hastanesi Başhekimlik Konferans Salonu’nda İl Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Erşan başkanlığında gerçekleşen toplantıya, Niğde İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Bahadır Karaca, Nevşehir İl Sağlık Müdürü Op. Dr. Hasan Tartar, il sağlık müdürlüklerinin başkan, başkan yardımcıları, Erciyes Tıp Fakültesi Hastaneleri, kamu hastaneleri, il ambulans servisleri ve özel hastane başhekimleri ile ilgili birimlerin personelleri katılım sağladı. Kayseri İl Ambulans Servisi Başhekimi Uzm. Dr. Mehmet Biçer; Niğde İl Ambulans Servisi Başhekimi Dr. Filiz Eroğlu ve Nevşehir İl Ambulans Servisi Başhekimi Dr. Çağrı Serçe’nin sunumları ile başlayan toplantıda, İl Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Erşan, Niğde İl Sağlık Müdürü Uzman Dr. Bahadır Karaca ve Nevşehir İl Sağlık Müdürü Op. Dr. Hasan Tatar, yapılan 3’lü oturumla değerlendirmelerde bulundu. Konuşmasına katılımcılara teşekkür ederek başlayan Kayseri İl Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Erşan; "Periyodik aralıklarla gerçekleştirdiğimiz ASKOM toplantıları vasıtasıyla bölgemizdeki sunulan acil sağlık hizmetlerinin koordinasyonunu sağlamlaştırmak adına yapılabilecek çalışmaları değerlendiriyor hem de sahadan yaşanan aksaklıkların çözümüne yönelik ortak akıl oluşturma fırsatı yakalıyoruz" ifadelerini kullandı.
26 Nisan 2024 Cuma - 15:49 Toz taşınımında 2,5 mikronun altındaki partiküller kana karışıp çeşitli sağlık risklerine neden oluyor Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Sinan Bodur, “Türkiye de bazı dönemlerde yoğun bir şekilde toza maruz kalmaktadır. 10 mikronun üzerindeki toz partikülleri alt sonum yollarına iletilmeden üst solunum yollarında tutunmaktadır ve üst solunum yolu semptomlarına neden olmaktadır. Ama 10 mikronun altındaki partiküller alt solunum yollarına ulaşmakta, özelikle 2,5 mikronun altındaki partiküller alvollere kadar giderek ve kana karışarak çeşitli sağlık risklerine neden olmaktadır” dedi. Türkiye’nin bazı illeri birkaç gündür Kuzey Afrika üzerinden gelen toz taşınımının etkisi altında bulunuyor. Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Sinan Bodur, özelikle çölleşmenin artması ve iklim kriziyle toz taşınımının dünyada son yıllarda giderek arttığını söyledi. Bunun özelikle solunum yolu ve kalp hastaları, yaşlılar ve çocuklar üzerinde olumsuz etkileri olduğunu belirten Dr. Bodur, meteorolojinin uyarıları dikkate alındığı takdirde hassas olan grupların özelikle toz taşınımının fazla olduğu günlerde kapalı yerde kalmasını, sokağa çıkılması gerekiyorsa koruyucu maskelerle dışarı çıkmasını önerdiklerini vurguladı. “Yapılan çalışmalarda toz taşınımın arttığı zamanlarda kalp, solunum hastalıkları nedeniyle sıkıntılı olan hastaların hastaneye başvurdukları ve ciddi durumlarla karşılaştıkları çalışmalarda gösterilmiştir” diyen Dr. Bodur, “Türkiye de bazı dönemlerde yoğun bir şekilde toza maruz kalmaktadır. 10 mikronun üzerindeki toz partikülleri alt sonum yollarına iletilmeden üst solunum yollarında tutunmaktadır ve üst solunum yolu semptomlarına neden olmaktadır. Ama 10 mikronun altındaki partiküller alt solunum yollarına ulaşmakta, özelikle 2,5 mikronun altındaki partiküller alvollere kadar giderek ve kana karışarak çeşitli sağlık risklerine neden olmaktadır” dedi. Her yaş grubundan astım, KOAH ve dolaşım problemleri yaşayan kalp hastalarının bundan olumsuz etkilendiğinin altını çizen Dr. Bodur, “Olumsuz etkilenmede solunum semptomları giderek artmakta. Yapılan çalışmalarda göstermiş ki bu tarz hava olaylarında hastanelere başvurular artmaktadır. Astım hastalarının kontrolü zorlaşmakta ve ne yazık ki astımdan ve hava yolu hastalıklarından kayıplar (ölümler) bu hava olaylarında daha fazla görünmektedir” şeklinde konuştu. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü 15. Bölge Müdürlüğü, Diyarbakır için “toz taşınımı” uyarısında bulunmuştu. 15. Bölge Müdürlüğünden yapılana açıklamada, yapılan son değerlendirmelere göre bu geceden itibaren Şanlıurfa’da Kuzey Afrika kaynaklı toz taşınımının etkili olacağı belirtilmişti. Açıklamada, cuma günü gece saatlerine kadar görülmesi beklenen toz taşınımının meydana getireceği başta sağlık problemleri olmak üzere görüş mesafesinde düşme, hava kalitesinde azalma, çamur şeklinde yağış ve ulaşımda aksamalar gibi olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunması istenmişti.
DNA hasarını önlemek mümkün olabilir mi
24 Nisan 2024 Çarşamba - 14:01 DNA hasarını önlemek mümkün olabilir mi Hücrelerin genetik materyalinin depolandığı bir molekül olan DNA’nın kalıtımın temelini oluşturduğunu belirten Prof. Dr. Burcu Irmak Yazıcıoğlu, kalıtsal hastalıkların önlenmesinden kişiselleştirilmiş tedavilere kadar pek çok alanda kullanılan DNA ile ilgili çalışmaların önemini vurguladı. DNA hasarıyla bazı hastalıkların oluşabileceğini belirten Prof. Dr. Irmak Yazıcıoğlu, doğru beslenmek, sigara ve alkol tüketimine dikkat etmek, kimyasal maddelerden ve radyasyondan kaçınmak, güneşten korunmak, düzenli egzersiz yapmak ve stresten uzak durmanın DNA hasarını önlemede etkili olabileceğini söyledi. İstanbul Atlas Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekan V. Prof. Dr. Burcu Irmak Yazıcıoğlu, 25 Nisan Dünya DNA Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada DNA ile ilgili yürütülen bilimsel çalışmalara ilişkin değerlendirmede bulundu. DNA kalıtımın temelini oluşturur DNA’nın hücrelerin genetik materyalinin depolandığı bir molekül olduğunu ve kalıtımın temelini oluşturduğunu belirten Prof. Dr. Burcu Irmak Yazıcıoğlu, “Canlı organizmaların, organların ve hücrelerin fenotipik yansımaları, türler arası farklılıklar ve adaptasyonlar DNA dizilimi ve bu dizilimin ifadesi ile ilgilidir. Bu nedenle, DNA’nın yapısı ve fonksiyonu, biyoloji ve genetik biliminin temelini oluşturur” dedi. DNA pek çok alanda etkin rol oynuyor DNA’nın türler arasındaki çeşitliliğin temelini de oluşturduğunu kaydeden Prof. Dr. Burcu Irmak Yazıcıoğlu, “Canlıların gelişimi ve işlevi, kalıtım, genetik çeşitlilik, tıbbi araştırmalar, hastalık tanısı ve tedavisi ve evrimsel araştırmalar gibi canlılığın anlaşılmasını gerektiren alanların temelinde DNA’nın önemi büyüktür. DNA’daki genlerin ifadesi, RNA ve proteinlerin sentezlenmesi yoluyla hücrelerin fonksiyonlarını belirler. DNA, türler arasında çeşitliliğin temelidir. DNA analizi, genetik hastalıkların tanısı, tedavisi ve önlenmesinde etkin rol oynar. Ayrıca, kişiselleştirilmiş terapilerin geliştirilmesine ve ilaçların etkinliğinin artırılmasında rol oynar” diye konuştu. Kalıtımsal hastalıkların önlenmesine katkı sağlayabilir DNA ile ilgili yapılan çalışmaların özellikle sağlık alanında birbirinden farklı sorunların çözümüne katkı sağlayabileceğini ifade eden Prof. Dr. Burcu Irmak Yazıcıoğlu, “Sağlık hizmetlerinin daha etkili, kişiselleştirilmiş ve erişilebilir olmasını hedeflemek sağlık sektöründeki öncelikli amaçlardandır. Güncel teknolojileri kullanarak DNA alanında yapılan araştırmalar ve analizler kalıtımsal hastalıkların önlenmesi yönünde katkı sağlar. Kalıtımsal hastalık riski taşıyan bebekler doğmadan önce genetik danışmanlık ile değerlendirilip embriyo seçimi veya genetik düzenleme gibi uygun yöntemler aileye tavsiye edilebilir” dedi. Farmakogenetik bilim alanı da DNA analizlerini kullanıyor Son yıllarda öne çıkan kişiselleştirilmiş tedaviler ile DNA çalışmaları arasındaki ilişkiye de değinen Prof. Dr. Burcu Irmak Yazıcıoğlu, “Her bireyin ayrı bir genetik yapısının olması nedeniyle kişiye özel ilaç tedavisini öngören farmakogenetik bilim alanı, DNA analizlerini kullanarak ilaçların etkinliğini artırmak ve aynı zamanda yan etkileri azaltmak için kişiselleştirilmiş tedavilerin geliştirilmesine yönelik genetik faktörleri ortaya çıkarır” diye konuştu. DNA’daki mutasyonların belirlenmesi neden önemli DNA üzerindeki mutasyonların belirlenerek kanserin moleküler mekanizmalarının açığa çıkarıldığını belirten Yazıcıoğlu, “Böylece kişiselleştirilmiş kanser tedavileri geliştirilerek, kanserli hücrelere yönelik hedefli tedavilerin önü açılır. DNA mutasyon tayini ve dizi analizi sonucunda bireye ve topluma özgü genetik hastalıklara yatkınlıklar belirlenerek erken teşhis ve tedavi sağlanması önemlidir” dedi. Kanserin moleküler düzeyde anlaşılmasını sağlıyor DNA ile ilgili bilimsel araştırmaların kanserin moleküler düzeyde anlaşılmasını sağlayarak ilgili genlerin belirlenmesinde önemli bir rol oynadığını ifade eden Yazıcıoğlu, “DNA analizleri ile bireylerin kansere kişisel ve ailevi yatkınlıklarının, epigenetik ve genetik profillerinin ve mutasyonlarının belirlenmesi erken tanı, tedavi, hedefe yönelik kişiselleştirilmiş terapilerin geliştirilmesi, tedaviye direnç mekanizmalarının ortaya çıkarılması, potansiyel terapötik hedeflerin belirlenmesi ve yeni ilaç tasarımları açısından önemli katkı sağlar” diye konuştu. DNA hasarıyla bazı hastalıklar ortaya çıkabiliyor DNA’nın çeşitli faktörlerle hasar görebileceğini belirten Yazıcıoğlu, “Hücresel stres olarak bilinen oksidatif stres, bazı kimyasal karsinojenler, metabolizma ile ortaya çıkan serbest radikaller, güneş ışığı, röntgen gibi tıbbi görüntüleme prosedürleri ve radyoterapi gibi kaynaklardan iyonlaşan radyasyon DNA’da hasar oluşturabilir. Hasarlı DNA’nın onarılamaması sonucunda mutasyonlar birikerek gen ifade ve fonksiyonu etkiler. Bu durum, genetik bozukluklar ile ortaya çıkan kanser, nörodejeneratif hastalıklar, kalp, kas ve kan hastalıkları gibi istenmeyen durumlar ile sonuçlanabilir” dedi. Bu önlemlerle DNA korunabilir DNA hasarını önlemek için birtakım tedbirlerin alınabileceğini ifade eden Prof. Dr. Burcu Irmak Yazıcıoğlu, “Doğru beslenmek, sigara ve alkol tüketimine dikkat etmek, kimyasal maddelerden ve radyasyondan kaçınmak, güneşten korunmak, düzenli egzersiz yapmak ve stresten uzak durmak DNA hasarını önlemek için önemli tedbirlerdir. Bu tür kişisel önlemler sonucu sağlıklı çalışan hücresel mekanizmalarımız ile hücre dışı ve hücre içi kaynaklı serbest radikallerin önüne geçebileceğimiz için DNA hasarına sebep olacak toksik madde ve mutajen maruziyetimiz azalacaktır. Bu önlemler, DNA hasarlarını önlemeye yardımcı olabilir fakat bazı DNA hasarlarını tamamen önlemek mümkün olmayabilir, bu nedenle düzenli sağlık kontrolü yaparak, potansiyel DNA hasarlarını erken tespit etmek ve müdahale etmek doğru bir yaklaşım olacaktır” diye konuştu.
Ardahan’da ilk defa nöromonitör ve nöronavigasyon yöntemleri kullanılarak ameliyat yapıldı
24 Nisan 2024 Çarşamba - 13:35 Ardahan’da ilk defa nöromonitör ve nöronavigasyon yöntemleri kullanılarak ameliyat yapıldı Ardahan devlet hastanesinde ilk defa nöromonitör ve nöronavigasyon yöntemleri kullanılarak yapılan beyin ameliyatı başarıyla yapıldı. Ardahan İl Sağlık Müdürü İshak Askeroğlu, ilk defa beyin tümörü ameliyatı yapıldığını belirterek, "Ardahan Devlet Hastanesi’nde bu ameliyatı gerçekleştiren başta beyin cerrahı Op. Dr. Özgür Orhan başta olmak üzere tüm ekibine teşekkür ediyorum. Amacımız Ardahan’daki hastalarımızı çevre illere göndermeden burada tedavi etmek. Hastanemizde ilk beyin ameliyatı yapılan hastamızın sağlık durumu iyi" dedi. Askeroğlu, "Iğdırlı Gülten Çakmaz isimli kadın hastamız beyninde oluşan kaşıntı nedeniyle memleketi Iğdır’dan Erzurum’a sevk ediliyor. Erzurum’da tedavi gören vatandaşımız daha sonra Ardahan Üniversitesinde öğrenim gören kızının yanına geliyor. Burada rahatsızlanan Gülten Çakmaz, hastanemize başvuruyor. Beyin Cerrahi servisinde tedavi altına alınan Çakmaz’ın beyninde hayati risk oluşturan kitle olduğu hocamız tarafından tespit edildi. Hastamıza acil operasyon kararı alınarak, ailesinin onayıyla beyin cerrahı hekimimiz Özgür Orhan ve ekibi tarafından başarılı bir operasyon sonucunda hayati risk oluşturan kitle alınarak hastamız sağlığına kavuşturuldu. Teyzemiz gibi birkaç hastamız daha hastanemizde yapılan başarılı operasyonlarla sağlıklarına kavuşturuldu. Hastalarımız bundan sonraki tedavi süreçlerini almak için onkoloji tedavileri için sevk edildi. Bu hastalarımızın çoğunluğu 3. basamak sağlık merkezlerinin riskli bulup operasyon yapmayı istemedikleri hastalarımızdı. Ancak bu hastalarımız devlet hastanemizde sağlık personellerimizin kaliteli eliyle başarılı bir şekilde ameliyatlarını oldu. Ardahan Devlet Hastanesi tam teşekküllü 2. basamak sağlık tesisi olarak başarılı ve kaliteli bir sağlık hizmeti sunmaktadır. Ardahanlı hemşerilerimiz bizim sağlık sistemimize ve sağlık personellerimize güvensinler. Ve karşılıklı hoş görü içinde Ardahan’da sunduğumuz sağlık hizmetlerine daha ileriye taşıma temel amacımızdır" dedi. Ameliyatı gerçekleştiren beyin cerrahı Op. Dr. Özgür Orhan ise yapılan operasyon sonucu hastanın sağlığına kavuştuğunu söyleyerek, "Hastamız 52 yaşındaki Gülen Çakmak. Ardahan Devlet Hastanesi acil servisine beyninde kaşıntı şikayetiyle gelmiş. Buradaki hekimlerimizin dikkatli yaklaşımıyla çekilen tomografi ve MR’larda hastanın beyninde tümör tanısı konuldu. Tümör iyi huylu olmasına rağmen bulunduğu bölge itibariyle çıkartılması gereken, ileride hayati tehlike oluşturabilecek bir tümördü. Hastamızı son teknolojiyi kullanarak ameliyata girdiği gibi çıkartarak hatta şikayetlerinde de gerileme sağlayarak servisimize aldık. Son patolojisi beklediğimiz gibi iyi huylu olarak geldi. Dikişlerini aldık herhangi bir sorunu yok yakında taburcu edeceğiz. Ek raporu çıkacak orda da iyi huylu olduğu teyit edilirse ek bir tedavi almasına gerek kalmadan hayatının geri kalan kısmını sağlıklı bir şekilde sürdürecek. Coğrafi şartlardan yada sosyal şartlarından dolayı bu tarz ameliyatların Ardahan’da yapılamadığı algısını kırmak adına sadece bir örnektir. 5-6 hastamız daha var, son iki aylık süreçte hepsinin ameliyatını başarılı bir şekilde yapıp ihtiyaçları olan ek tedavileri almaları için diğer merkezlere yönlendirdik” dedi. Ameliyat sonrası sağlığına kavuşan Gülten Çakmaz, “Kafamda sürekli kaşıntı oluyordu, yorgunluk vardı, yürümekte zorluk çekiyordum. Rahatsızlığım nedeniyle başka illere gittim tümör teşhisi konuldu ve ameliyat olmam gerektiği söylendi. Ancak risk taşıdığı için ameliyat olamadım. Kızım Ardahan’da okuyor, onun yanına gelmiştim. Burada da rahatsızlanınca Ardahan Devlet Hastanesine başvurdum. Sağlığıma kavuşturan doktorlarımıza çok teşekkür ediyorum, benim hayatımı kurtardılar, Allah onlardan razı olsun” dedi.
Toplum sağlığı eğitimleri sürüyor
24 Nisan 2024 Çarşamba - 12:59 Toplum sağlığı eğitimleri sürüyor DÜZCE(İHA) – Düzce Sağlık Müdürlüğü tarafından üreme sağlığı, aile planlaması ve danışmanlığı, güvenli annelik ile gençlerde üreme sağlığı konulu 2024 yılı birinci grup sağlık modüler eğitimi tamamlandı. Düzce’de anne sağlığını iyileştirmek ve anne ölüm oranını azaltmak amacıyla üreme sağlığı/cinsel sağlık hizmet içi eğitimi ve halk eğitimleri yapılıyor. Hizmet içi eğitimler ile sağlık personeline güncel, bilimsel ve teknolojik gelişmeler ışığında bilgi, beceri kazandırılarak standart ve nitelikli hizmet sunumu sağlanmakta. Üreme sağlığına giriş, aile planlaması ve danışmanlığı, güvenli annelik, gençlerde üreme sağlığı ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar olmak üzere 5 modülden oluşan eğitimimizle toplumu oluşturan kişilerin üreme sağlığı konusunda bilgi ve becerileri geliştirilerek; sağlıklarını koruyabilir ve sağlık sorunlarını çözebilir hale gelmesi hedeflenmekte. Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanlığı çocuk, ergen, kadın ve üreme sağlığı biriminde görevli eğitmenler Dr. Yusuf Ergi, Ebe Semra Demirel ve Ebe Canan Azın tarafından verilen eğitimde grup çalışması, maket üzerinde uygulamalar ve interaktif eğitim teknikleri kullanıldı. Sağlıklı Hayat Merkezi Üreme Sağlığı Eğitim Salonunda düzenlenen ve Düzce’de görevli hekim ve yardımcı sağlık personellerin katıldığı 15 günlük eğitim programını başarıyla tamamlayan personele sertifikaları Toplum Sağlığı Merkezi Sorumlu Hekimi Dr. Meryem Kardaş tarafından verildi.
Uzm. Dr. Demirkan: “İş stresini yenmek için ‘hayır’ demeyi öğrenin”
24 Nisan 2024 Çarşamba - 12:32 Uzm. Dr. Demirkan: “İş stresini yenmek için ‘hayır’ demeyi öğrenin” SAMSUN (İHA) – Psikiyatri Uzmanı Dr. Arda Kazım Demirkan, iş stresini yenmek için ‘hayır’ demenin önemi olduğunu söyledi. Liv Hospital Samsun Psikiyatri Kliniği’nden Uzm. Dr. Arda Kazım Demirkan, sosyal yaşamda ve iş yerinde stres yönetimi ve öfkeyle başa çıkma konusunda bilgilendirmelerde bulundu. İş yaşamında çalışma ve yaşam dengesinin bozulması, artan işsizlik nedeniyle işten atılma korkusu gibi etmenlerin stresi artırdığını belirten Uzm. Dr. Arda Kazım Demirkan, “Ofis çalışanları, haftanın neredeyse tamamını iş yerlerinde geçirmektedir. Kimi zaman kişisel stresler bireyi iş yerinde zorlayabilir. Ancak stres oluşturan en önemli sorunlardan biri de kişiye kaldırabileceğinden fazla iş yükü verilmesidir. Bu yüzden size kapasitenizi ya da bilginizi aşacak düzeyde bir görev verildiğinde ‘hayır’ cevabını verebilmelisiniz” dedi. İş yerindeki çalışma sürelerinin de bir stres kaynağı olduğunu vurgulayan Psikiyatri Uzm. Dr. Demirkan, “Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) 2017 raporuna göre 38 ülke arasında Türkiye yıllık en uzun çalışma saatleri sıralamasında 14. sırada yer almaktadır” diye konuştu. Çalışma saatlerinin dışında aile ve sosyal yaşamda stres oluşturan farklı konu ve sorunların da söz konusu olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Demirkan, “Yaşam şartları gereği insanlar gerçek hayatlarında kişisel ve çevresel birçok engelle karşılaşmaktadır. Örneğin, başarılı bir futbolcu sakatlanabilir, istediğimizden az paraya sahip olabiliriz veya evliliğimizde sorunlar olabilir. Bu ve benzeri durumlarda fiziksel ve duygusal sağlığımızı olumsuz etkileyen zorluklarla başa çıkmakta yetersiz kaldığımızda yaşadığımız psikolojik durum, ‘stres’ olarak tanımlanmaktadır” şeklinde konuştu. “Fiziksel ve sosyal uyumsuzluk stres sebebi” Bireyin yaşadığı fiziksel ve sosyal çevresinde meydana gelen uyumsuz durumlar sebebiyle, bedensel ve psikolojik olarak sınırlarının ötesinde sarf ettiği gayretin stresi meydana getirdiğini ifade eden Uzm. Dr. Demirkan, “Bir stres oluşturucu durumun diğerinden daha önemli olmasının nedenini belirli ölçülerde sezgisel olarak anlayabilmemiz için bazı önemli faktörler bulunmaktadır. Bunlar; stres oluşturucusunun şiddeti, kronikliği (ne kadar sürdüğü), zamanlaması, yaşamlarımızı ne kadar etkilediği, ne kadar öngörülebilir olduğu ve stres oluşturucunun ne kadar denetlenebilir olduğudur. Stres kaynakları çok yoğun ve güçlü olduğunda bireylerin kullanmış oldukları başa çıkma yöntemleri yetersiz kalınca krizler ortaya çıkabilir. Stres ile krizi birbirinden ayıran bazı faktörler vardır. Krizde bireylerde travma ya da kriz oluşturan durum kişinin olaylarla başa çıkma kabiliyetini aşmaktadır. Streste ise bireyin başa çıkma kabiliyetinin aşılması şart değildir. Bireylerin yaşamlarındaki değişimler ne ölçüde hızlı gelişirse, yaşanacak stres de o kadar büyük olmaktadır. Rol ve görev tanımlarındaki belirsizlik, roller arası çatışma, bireyler arası çatışma, sorumluluk, katılım, iş güvenliği, yönetim şekli, iş stresi, bireyin iş ile ilgili olan durumları, iş süreçleri ve iş yerindeki diğer çalışanlarla etkileşim sonucu ortaya çıkan psikolojik ve fizyolojik dengenin bozulması olarak tanımlanmıştır” ifadelerini kullandı. “Hayır demeyi öğrenin” İş yaşamında çalışma ve yaşam dengesinin bozulması, artan işsizlik nedeniyle işten atılma korkusu gibi etmenlerin de stresi artırıcı unsurlar olarak belirtildiğini vurgulayan Demirkan, şunları söyledi: “Yoğun stres artışının üretkenliği azaltarak ekonomiye olan yükün artmasına, işe gelmeme ve hasta olduğu halde işinin başında olma durumuna neden olduğu, bunun da iş motivasyonu ve performansta azalmaya, sık birim değiştirme gibi olumsuz çalışma yaşantısına sebebiyet verdiği belirtilmiştir. Ofis çalışanları haftanın neredeyse tamamını iş yerlerinde geçirmektedir. Kimi bireyler haftanın ilk günü olan pazartesiye mutlu, heyecanlı başlarken kimileri de pazartesi gününe isteksiz başlamaktadır. Ancak bu konunun gün ile bir ilgisinin olmadığını kabullenerek, kişisel streslerimize çözüm arayışı getirmeliyiz. Bir diğer önemli husus da iş yerlerinde bazen çalışanlara kaldırabileceklerinden fazla iş yükü verilmesidir. Bu nedenle, size kapasitenizi ya da bilginizi aşacak düzeyde bir görev verildiğinde ‘hayır’ cevabını verebilmeniz önemlidir.”
Sinsi ilerleyen HPV’ye karşı en etkili koz aşı
24 Nisan 2024 Çarşamba - 12:15 Sinsi ilerleyen HPV’ye karşı en etkili koz aşı Herkesin hayatının bir döneminde en az bir HPV türü geçirdiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Saadet Ünsal, “Çoğu HPV enfeksiyonu zaman içinde kendiliğinden geçer. Ancak bazen HPV enfeksiyonları daha uzun sürer ve yaşamın ilerleyen dönemlerinde kansere neden olabilir. HPV enfeksiyonun çoğu geçicidir ve genelde belirti vermeden ilerler. Enfeksiyondan korunmada en etkili ve güvenilir yöntemin HPV aşısıdır” dedi. Medipol Üniversitesi Pendik Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Saadet Ünsal, sık görülen enfeksiyonlar arasında olan HPV’ye karşı uyardı. Dr. Öğr. Üyesi Ünsal, insan papilloma virüsünün (HPV), papillomaviridae ailesinde bulunan bir DNA virüsü olduğunu belirterek “200’den fazla çeşidi bulunan insan papilloma virüsü, cinsel yolla bulaşan hastalıklara sebep olan virüs türlerinden biridir. Bulaşıcılığı yüksek olan insan papilloma virüsünün yaklaşık 40 çeşidi genital siğillere neden olurken bazı türleri kansere neden olur. Neredeyse tüm insanlar hayatlarının bir döneminde en az bir tür HPV ile enfekte olurlar. Çoğu HPV enfeksiyonu zaman içinde kendiliğinden geçer. Ancak bazen HPV enfeksiyonları daha uzun sürer ve yaşamın ilerleyen dönemlerinde kansere neden olabilir. HPV enfeksiyonun çoğu geçicidir ve genelde belirti vermeden ilerler” şeklinde konuştu. HPV aşısı bu kanser türlerini önleyebilir Enfeksiyondan korunmada en etkili ve güvenilir yöntemin HPV aşısı olduğuna dikkati çeken Dr. Öğr. Üyesi Ünsal, şu bilgileri verdi: “Uygun yaş aralığında, tavsiye edilen dozlarda aşı uygulaması yaptırmak HPV’nin ve neden olduğu hastalıkların önlenmesini sağlar ve virüse karşı vücudu korur. Mevcut HPV aşıları; iki, dört veya dokuz tip HPV’ye karşı koruma sağlar. Tüm HPV aşıları, en büyük rahim ağzı kanseri riskine neden olan HPV tip 16 ve 18’e karşı koruma sağlar. HPV aşılarının serviks kanserinin yüzde 70’ini, anal kanserin yüzde 80’ini, vajinal kanserin yüzde 60’ını, vulvar kanserinin yüzde 40’ını önleyebileceği ve HPV pozitif orofaringeal kanserlerin önlenmesinde yüzde 90’dan fazla etkinlik gösterdiği tahmin edilmektedir. Ayrıca HPV tiplerine karşı koruma sağlayan dörtlü ve nonvalan aşılar ile bazı genital siğilleri önlerler. HPV-6 ve HPV-11 daha fazla koruma sağlar. 9 ila 13 yaşlarındaki kızların aşılanması önerilir Dr. Öğr. Üyesi Ünsal, kişiye özel aşıların dozlarının ayarlandığına değinerek şöyle devam etti: “Dünya Sağlık Örgütü, diğer koruyucu önlemlerle tüm ülkelerde rutin aşıların bir parçası olarak HPV aşılarını önerir. Aşılar, kişinin yaşına ve bağışıklık durumuna bağlı olarak iki veya üç doz gerektirir. Günümüz sağlık uygulamalarında HPV aşısının ilk cinsel ilişkiden ve 25 yaşından önce yapılması tavsiye edilir. 15 yaş gününden önce ilk aşısını yaptıran kişilere iki doz HPV aşısı önerilir. HPV aşısının ikinci dozu, ilk dozdan 6 ila 12 ay sonra yapılır. 15 ila 26 yaşları arasında ilk aşısını olan bireyler ve bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler için üç doz HPV aşısı önerilir. Ayrıca 9 ila 26 yaş arası bağışıklığı baskılanmış kişiler (HIV enfeksiyonu olanlar dahil) için de üç doz önerilir. İlk dozun ardından ikinci doz için 1-2 ay geçmesi önerilirken, üçüncü doz aşı için 6 ay geçmesi beklenir. Tipik olarak 9 ila 13 yaşlarındaki kızların aşılanması önerilir. Aşılar en az 5 ila 10 yıl koruma sağlar. Aşılamadan sonra serviks kanseri taraması hala gereklidir. Nüfusun büyük bir bölümünün aşılanması, aşılanmamış olanlara da fayda sağlayabilir. Enjeksiyon yerinde ağrı insanların yaklaşık yüzde 80’inde görülür. Bölgede kızarıklık, şişlik ve ateş de oluşabilir. Ülkemizde henüz ulusal aşı takviminde yer almamaktadır. Sağlık Bakanlığı bu konuda çalışma yapmaktadır.”
Kütahya Şehir Hastanesine yoğun ilgi
24 Nisan 2024 Çarşamba - 12:14 Kütahya Şehir Hastanesine yoğun ilgi Kütahya Şehir Hastanesinin hizmete başlamasıyla birlikte ilginin her geçen gün attığı bildirildi. Kütahya Şehir Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Hasan Emre Aydın, "Hastanemiz açılış sürecinin ilk ayını tamamlamak üzere. Bu süreçte her gün daha da iyiye giderek daha iyi verilerle hastalarımıza sağlık hizmeti vermekteyiz" dedi. Hastanede sağlık hizmetini daha genişleteceklerini ifade eden Aydın, "Bir taraftan Evliya Çelebi hastanemizin hizmete devam etmesi bir taraftan da Şehir Hastanemizin hizmete girmesiyle ilimizin genelinde verileri sıklıkla takip ediyoruz. Tabii ki ilk ayımız, biz de çalışmalarımızı her an kendimizi ve sağlık hizmetimizi daha da geliştirerek devam etmeyi planlıyoruz. Bir anlamda yardımcı sağlık personeli sayımız bu yeni desteklerimizle birlikte arttı. Diğer taraftan da hekimlerimize daha iyi bir çalışma ortamı sağlandı. Tabii ki planlamalarla hekim sayımızın daha da artması ve mevcut potansiyelin ilimizdeki hastalarımızın hastanemize ulaşımını daha da hızlandıracak şekilde olmasını planlıyoruz" diye konuştu. "Çok ileri teknoloji cihazlara sahibiz" Yeni atamalarla randevu probleminin de çözümü kavuşacağını dile getiren Başhekim Prof. Dr. Hasan Emre Aydın, "Zaten şu an itibarıyla bile aynı gün tedavi olan birçok branşımız var. Aslında hastalarımızın randevu almakta zorlandığı bölümler zaten bizim de hekim arkadaşlarımıza daha iyi bir ortam sunmamızla birlikte aşağı yönde ivmelenmeye başladı. Yeni atamalarla kısa süre içerisinde bu işin çözüleceğini umuyoruz. Evliya Çelebi yerleşkemiz de Şehir Hastanemizin yanında ve şu anda da orada mevcut hekimlerimiz hastalarımıza hem ameliyathane anlamında hem de poliklinik anlamında hizmet etmekte. Bizim de planlanan 3 ay ile 6 ay arasında değişen bir açılış sürecimiz var. Şu an ilk ayımızda, hastalarımızın ve hekimlerimizin hastanemizi tanımasını sağlıyoruz. Burada çok ileri teknoloji cihazlara sahibiz. En basit anlamda anlatmam gerekirse yakın zamanda küçük bir uygulamasını yaptık. Bilimsel alanda da ameliyathanede yapılan bir operasyonun eş zamanlı toplantı salonlarında veya bilimsel alanlarda da gözlemlenmesini sağlayan imkanlara da sahibiz. Yani bir yandan hasta hizmeti verebiliyoruz, bir yandan da sunduğumuz hizmeti daha ileri teknolojiyle birleştirebiliyoruz. Burada diğer taraftan Mr’ımız tomografimiz, diğer radyolojik görüntülerimiz de, Çelebi yerleşkesinde mevcut devam ederken Şehir Hastanesine de girmesi ile birlikte iki kat artmış durumda. Dolayısıyla bütün bunlar bize talebin azalmasını sağlayacak" ifadelerini kullandı. "Çevre illere de hizmet veren bir il konumundayız" 112 Acil Sağlık Hizmetleri birimlerinin çevre illerden de vaka çekebildiğini anlatan Aydın, "Zaten biz uzun zamandır çevre illerimizden farklı branşlarda hasta kabulü yapıyoruz. Bunun içerisinde tam hatırlayamamış olabilirim ama kardiyoloji bölümünde, çocuk cerrahisi bölümünde, girişimsel radyoloji bölümünde, beyin cerrahisinde alıyoruz. Çevre illere hizmet veren bir il konumundayız. Aslında bilinmesi gereken en önemli konu da bu, yani ayakta hasta sağlık hizmetini vermemizin yanında, çevre illerden de acil durumlarda vaka çeken bir merkeziz. Çevredeki illerin 112 Sağlık Hizmetleri birimleri ile 24 saat ilişki içerisindeyiz. Bu anlamda şu anki yeni teknoloji ile birlikte de özellikle örnek vereyim, yine nörolojide, bunun içerisinde sanıyorum anjiyografi cihaz olarak tek planda veya iki planda olan cihazlar mevcut. Çelebi yerleşkesi ve Şehir Hastanesi yerleşkemizde toplam 4 tane cihaza sahibiz. Bunlardan bir tanesi de çift yönlü dediğimiz çok az yerde, çok az kurumda bulunan cihazlardan bir tanesi. Dolayısıyla ciddi anlamda poliklinik hizmetimizin yanında özellikli hizmetlerde verdiğimiz bir merkeziz" diye konuştu.
Sinüzitte risk oluşturan faktörler
24 Nisan 2024 Çarşamba - 11:30 Sinüzitte risk oluşturan faktörler SAMSUN (İHA) – Kulak, Burun ve Boğaz Uzmanı Opr. Dr. Cemal Ayhan, alerji, burun spreylerinin aşırı kullanımı, sigara kullanımı, yüzme, dalış ve nazal poliplerin sinüzit için risk faktörü oluşturduğunu söyledi. Çocuklar dahil her yaştan insanı etkileyebilen sinüzit; burun tıkanıklığı ve akıntısı, öksürük ve yüzde baskı hissi gibi semptomlara yol açıyor. Medicana Sağlık Grubu Doktorlarından Opr. Dr. Cemal Ayhan, semptomların kişileri fiziksel, işlevsel ve duygusal olarak olumsuz etkileyebileceğini ifade ederek sinüzitin, genellikle ilaçlar ile tedavi edilse de ilerleyen vakalarda cerrahinin de bir seçenek olduğunu belirti. Sinüslerin bulundukları kemiğe göre sınıflandırıldığını dile getiren Medicana Intarnational Samsun Hastanesi Kulak, Burun ve Boğaz Uzmanı Opr. Dr. Cemal Ayhan, “Sinüsler, sfenoid, maksiller, frontal ve etmoid sinüs olarak 4’e ayrılır. Sağlıklı sinüsler, sinüslerin ve burun kanallarının içini nemlendiren mukus üretir. Burun çevresinde yer alan sinüsler; kafatası ağırlığının azaltılması, burundaki hızlı sıcaklık dalgalanmalarında hassas yapıların korunması, yüzde meydana gelen travmaların etkilerinin azaltılması, immünolojik savunma gibi farklı görevlere sahiptir. Sinüzit meydana geldiğinde ise şişen ve iltihaplanan mukozal astar, çok daha fazla miktarda iltihaplı mukus üretir. Bu durum; sinüslerde tıkanıklık ve rahatsızlık, burun akıntısı ve tıkanıklığı, koku duyusunun azalması gibi semptomlar ile kendini gösterir. Sinüzitler de akut, kronik ve nazal polipozisli sinüzit olarak 3’e ayrılır. Alerjik rinit veya astımı olan kişilerin kronik sinüzitten muzdarip olma ihtimali yüksektir. Bunun nedeni, bu hastalıkların varlığında solunum yollarının iltihaplanma ihtimalinin daha yüksek olmasıdır” dedi. Sinüzit için risk faktörü oluşturan faktörler Risk faktörlerinden bahseden Opr. Dr. Cemal Ayhan, “Sinüzit, sıcaklık veya hava basıncındaki değişiklikler ya da sinüse neden olan veya mukus temizliğini engelleyen herhangi bir faktör nedeniyle ortaya çıkabilir. Alerjiler, burun spreylerinin aşırı kullanımı, sigara içmek, yüzme, dalış ve nazal polipler sinüzit için risk faktörleri şunları içerebilir. Sinüs içinde virüs, bakteri ya da mantar gelişmesi durumunda sinüzit; sinüs enfeksiyonuna dönüşür. Bu tür enfeksiyonlar, virüsün sinüs astarına saldırarak şişmeye ve daralmaya neden olduğu soğuk algınlığının ardından gelişebilir. Vücudun daha fazla mukus üretme tepkisi, kısıtlı drenajla birleştiğinde bakteri büyümesine neden olan bir ortam oluşturur ve sinüs enfeksiyonuyla sonuçlanır” diye konuştu. Sinüzitin belirtileri ve tedavisi Hastalığın belirti ve tedavisi hakkında da bilgi deren Opr. Dr. Ayhan, şunları söyledi: “Sinüzit belirtileri arasında yüz ağrısı ve basınç, burun tıkanıklığı, burundan nefes almada zorluk, burundan sarı veya yeşil mukus akıntısı, dişlerde ağrı, geceleri öksürük, koku veya tat alma duyusunun kaybı, baş ağrısı, yorgunluk, boğaz ağrısı ve ağız kokusu yer alır. Bu belirtilere ek olarak; ateş, yüz veya gözde ağrı ya da şişlik, yanak veya göz çevresinde kızarıklık, şiddetli baş ağrısı, bilinç bulanıklığı veya boyun tutulması gibi semptomların görülmesi durumunda vakit kaybetmeden bir sağlık kurumuna başvurmak gerekir. Sinüzit tedavisinde en sık kullanılan tedaviler, ilaçlar ve sinüs cerrahisidir. Spreyler, antibiyotikler ve steroidler gibi ilaçlar, sinüzit semptomlarını tedavi etmek için öncelikli olarak tercih edilir. Buhar solumak ya da nazal tuzlu su spreylerini veya damlaları kullanmak da sinüs rahatsızlığını hafifletmeye yardımcı olabilir. Bu ilaçlar; sinüslerin içindeki şişliği azaltmada, enfeksiyonla mücadelede ve tıkanıklıkları gidermede etkili olabilir. İlaç tedavisinden yanıt alınamadığında sinüs cerrahisi önerilebilir. Cerrahi; fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi olarak bilinen geleneksel yöntem ya da balon sinuplasti ile gerçekleştirilebilir. Balon sinoplasti işlemi, minik balonlar da dahil olmak üzere sinüs boşluklarının açılmasını sağlayan gelişmiş bir prosedürdür. İşlem sırasında endoskopide de kullanılan ince ve esnek tüplerden yararlanılır. Cerrah, bu tüpleri kullanarak tıkalı sinüs geçiş yoluna küçük bir balon yerleştirir. Daha sonra sinüs geçiş yolunun yapılandırılması ve açılması için balon şişirilir. Bu işlem, normal sinüs drenajını ve fonksiyonunu geri kazandırmaya yardımcı olur. Genellikle herhangi bir doku veya kemiğin çıkarılması ihtiyacını ortadan kaldırdığı için geleneksel sinüs cerrahisinden ayrılır. Ameliyatın ardından özellikle kronik sinüzit tekrarlayabilir. Sinüs ameliyatı geçiren hastalar, kronik sinüzitin tekrarlanmaması için devam eden tıbbi tedaviye ihtiyaç duyabilir.”
Havalar birden ısındı, uzmanından şeker hastalarına ’böbrek yetmezliği’ uyarısı
24 Nisan 2024 Çarşamba - 11:25 Havalar birden ısındı, uzmanından şeker hastalarına ’böbrek yetmezliği’ uyarısı Diyarbakır’da İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Emre Aydın, sıcak havaların artmasıyla birlikte şeker hastalarına sıvı kaybının direkt böbrekleri etkileyeceğini ve böbrek yetmezliğine çok daha hızlı ilerleyebileceği uyarısında bulundu. Sıcak havaların birden artmasıyla birlikte Memorial Hastanesi’nde İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Emre Aydın, uyarılarda bulundu. Şeker hastalığının, vücutta insülin eksikliği ve insüline karşı dirençten oluşan basitçe kandaki şekerin yükseldiği bir hastalık olduğunu söyleyen Dr. Aydın, ’gizli şeker’ denilenin ise gizli olan bir şeyin değil, halk arasında diyabetin başlangıcına veya tıp literatüründe prediyabet denilen diyabet öncesini kapsayan, vücutta henüz bir şeker hastalığı oluşmamış, hastanın şeker hastalığı bulgularının başladığı, gitgide şeker hastalığına doğru ilerlediği durum olduğunu ifade etti. Bundan korunabileceğini veya gizli şeker varsa bunun ilerlemesinin durdurulabileceğini aktaran Dr. Aydın, “Hatta tamamen ortadan kaldırabiliriz. Şeker hastalığı başlangıcı olan hastalar, özellikle diyetlerine, egzersizlerine dikkat ederlerse bu hastalığı önler, durdurur, hatta tamamen yok edebilirler. Evde margarin, iç yağ, kuyruk yağı yerine zeytinyağı kullanırsalar veya günlük en az yarım saat yürüyüş yapsalar, obeziteye yatkın hastalar diyet yapıp kilo verirlerse ve Akdeniz tipi dediğimiz yemekleri, salatayı artırırsalar bunu durdurup önleyebilirler, hatta hastalığı tamamen ortadan kaldırabilirler” dedi. “Yaz aylarında, şu anda hava sıcaklıkları artıyor vücudumuzda kaybettiğimizden çok daha fazla sıvı kaybediyoruz” diyen Dr. Aydın, “Hem şeker hastaları, hem de gizli şeker hastaları normal hastalardan daha fazla su kaybedebilir, böbrekleri normal hastalardan daha hassas olacağından bu sıvıyı yerine koymaları gerekiyor. İçtikleri su miktarlarını artırmaları lazım. Ayrıca protein, yağdan fakir, daha salata ve sebze meyveden zengin bir diyet öneriyoruz. Havalar sıcak olduğu için özelikle 50 yaşın üzerindeki insanlara gündüz güneşin en tepede olduğu saatler 12.00 ile 16.00 arasında dışarıda çok fazla olmamalarını öneriyoruz. Çünkü onların kaybedeceği sıvı direkt böbreklerini etkileyecektir ve böbrek yetmezliğine çok daha hızlı ilerleyeceklerdir” ifadelerine yer verdi.
Kalp sağlığında yapay zeka tanı imkanını artırıyor
24 Nisan 2024 Çarşamba - 11:20 Kalp sağlığında yapay zeka tanı imkanını artırıyor Kardiyoloji Uzmanı Dr. Utku Şenol, yapay zeka temelli algoritmanın sağlık alanında çok başarılı sonuçlar verdiğine ve dünyada pek çok merkezde anjiyo yerine öncelikle yapay zeka değerlendirmesi kullanıldığına dikkat çekerek, “Yapay zeka destekli analizin tanı koymadaki başarısı yüzde 95’lere çıkıyor” dedi. Acıbadem Eskişehir Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Utku Şenol, kalp krizinin hem erkeklerde hem de kadınlarda önde gelen ölüm sebeplerinden biri olduğuna işaret ederek günümüzde sadece Amerika’da her 34 saniyede bir kişinin kalp krizi nedeniyle hayatını kaybettiği bilgisini verdi. Her beş kalp krizinden birinin hiç şikayet oluşturmadan sessizce yaşandığını belirten Dr. Şenol, “Kalp krizi için risk faktörleri yönetilebilen ve yönetilemeyen olarak ikiye ayrılmaktadır. Bizim kontrol edebildiğimiz risk faktörleri hipertansiyon ve diyabet gibi damarları etkileyen kronik hastalıklar, yüksek kolesterol seviyesi ve sigara içimidir. Yönetilemeyen risk faktörleri ise, yaş, erkek cinsiyet ve genetiktir. Cinsiyetimizi veya genetiğimizi değiştirme şansımız yok ancak diğer risk faktörlerini kontrol etme şansımız elimizde” şeklinde konuştu. “Kalp aktivitelerini 295 ayrı parametrede değerlendiriyor” Kalp krizinin baskı tarzı tüm göğüste hissedilen, her iki kola, sırta, alt çeneye ve üst karına yayılabilen nefes darlığı, bulantı kusma, terleme ve bunalma hissinin eşlik edebildiği bir ağrı ile kendini gösterdiğini anlatan Dr. Şenol kalp, krizi riskini düşürmek için öncelikle risk faktörlerini ortadan kaldırmak gerektiğini söyledi. Yapılan ayrıntılı kalp muayenesi ve tetkikler sonrası hastanın tansiyon, şeker ve kolesterol düzeyinin belirlenerek ardından yaşam tarzı değişiklikleri ile birlikte gerekli tedavilere başlanması gerektiğini dile getiren Dr. Şenol, yönetilemeyen riskler de dahil olduğunda kalp krizinin önlenip önlenemeyeceği sorusuna yanıt olarak, “Günümüzde yapay zeka her alanda hayatımıza girdiği gibi, sağlık alanında da kullanılmaya başlandı. Bugün yapay zeka temelli algoritmaya sahip teknoloji ile yaklaşık 5 milyar adet kalp kası hücrelerinin elektriksel aktiviteleri değerlendiriliyor. Yüzyılı aşkın senedir kullandığımız EKG ile yaklaşık 8-10 parametreyi değerlendirerek kalp hakkında fikir sahibi olabiliyoruz. Yapay zeka teknolojisi ile kalbin etrafına 3 boyutlu olarak yerleştirilen elektrotlar sayesinde, kalbin elektriksel aktiviteleri çok ayrıntılı analiz edilebiliyor ve yapay zeka desteği sayesinde 295 ayrı parametre değerlendirilebiliyor. Bugün yapılan tüm bilimsel çalışmalar bize yapay zeka destekli analizin tanı koymadaki değerinin yüzde 95’ler civarında doğru olduğunu göstermektedir” ifadelerini kullandı. “Anjiyo yerine yapay zeka" Yapay zeka teknolojisi ile çekimin nasıl yapıldığı hakkında bilgi veren Dr. Şenol, çekim öncesi hastanın sırt üstü yatırılarak, EKG elektrotları bağlanıp, hastadan yaklaşık 4 dakika boyunca çekim alındığını belirtti. Cihazın 4 dakika boyunca hastanın kalp atımlarını analiz ederek bu 4 dakikada 295 parametreyi kullanarak 3 milyonun üzerinde hesaplama yaptığını ve verdiği sonuçlar ile hekimlerin yapısal, ritimsel ve damarsal açıdan değerlendirme ile tedaviyi yönlendirdiğini ifade etti. Dünyada pek çok merkezde anjiyo yerine öncelikle yapay zeka değerlendirmesi kullanıldığını vurgulayan Dr. Şenol, “Örneğin Almanya’da aile hekimleri tüm hastalarını taramak için bu teknolojik yönteme başvurmaktadır. Özellikle ileri yaş, efor yapamayan, kontrast madde alması uygun olmayan hastalar için öncelikle tercih edilmektedir. Test hızlı ve güvenilir bir şekilde radyasyon ve kontrast madde olmaksızın istirahat halinde 18 yaşından büyük herkese yapılabilmektedir” ifadelerini kullandı.
“Sıtma tedavisinin gecikmesi ölümcül olabilir”
24 Nisan 2024 Çarşamba - 10:35 “Sıtma tedavisinin gecikmesi ölümcül olabilir” Ülkemizde tanı konulan sıtma vakalarının hepsinin kaynağının başta Afrika olmak başka ülkeler olduğunu belirten Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Songül Özer, “Sıtmanın etkin bir tedavisi olsa da, gecikilmesi halinde ölümcül olabilir. Bu nedenle sıtmanın yaygın görüldüğü yerlere seyahat edecek kişiler, o bölgelere gitmeden verilmeye başlanan koruyucu ilaçları alarak önlem almalıdır” dedi. İSÜ Medical Park Gaziosmanpaşa Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Songül Özer, 25 Nisan Dünya Sıtma günü dolayısıyla açıklamalarda bulundu. Sıtmanın tanımını yapan Dr. Öğr. Üyesi Özer, “Sıtma, anofel cinsinden dişi sivrisinekler tarafından insana aktarılan, Plasmodium cinsi kan parazitleri tarafından oluşturulan bir enfeksiyon hastalığıdır. Anofel cinsi dişi sivrisineklerin sokmasıyla insana bulaşan beş ayrı Plasmodium (kan paraziti) bulunmaktadır. Sivrisinekler tarafından vücuda giren parazitler, öncelikle kırmızı kan hücrelerini enfekte eder” diye konuştu. “Şiddetli sıtma zamanında tedavi edilmezse ölümcül olabilir” Sıtmada görülebilecek belirtilerden bahseden Dr. Öğr. Üyesi Özer, şu bilgileri paylaştı: “Paraziti alan kişide meydana gelen ilk belirtiler baş ağrısı, halsizlik, yorgunluk, karın ağrısı, karın krampları ve kas ve eklem ağrısıdır. Bu tipik olmayan belirtilere daha sonra yüksek ateş, üşüme, titreme, terleme, iştahsızlık, kusma ve giderek artan halsizlik eklenir. Hastalık bu aşamada fark edilir ve tedavisine başlanırsa, ilerlemez ve kötüye gidiş olmaz. Ama fark edilmezse ve tedavi başlanmazsa vücuttaki kan parazitleri çoğalmaya devam eder. Hastalık günler hatta saatler içerisinde şiddetli sıtmaya dönüşebilir. Şiddetli sıtmada genellikle koma (serebral sıtma), metabolik asidoz, ağır anemi, hipoglisemi, akut böbrek yetmezliği, akciğer ödemi bulgularından biri veya daha fazlası gelişebilir. Şiddetli sıtma tedavi edilmezse hastaların büyük çoğunluğu kaybedilir.” “Yüksek ateş görülebilir” Sıtmalı hastanın 3-4 günde bir yükselen ateşinin olmasının tipik olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Özer, “Ateşsiz günlerde tamamen normal olan hasta, ateşin yükselmesi ile birlikte şiddetli kas ağrıları, aşırı halsizlik ve bazen kanamalarla seyreden ateşli döneme girer. Sıtmanın türüne göre değişirse de bu ateşli dönem yaklaşık 4-5 gün sürer. Sonra aşırı terleme ile birlikte ateş düşer ve yine ateşsiz dönem başlar” dedi. “Sivrisineklerden bulaşır” Sıtmanın insana nasıl bulaştığına değinen Dr. Öğr. Üyesi Dr. Özer, “Sıtma genellikle insana enfekte dişi anofel cinsi sivrisineklerin sokmasıyla bulaşmaktadır. Kanında paraziti taşıyan kişilerin kanını emen anofeller, kendi vücutlarına paraziti alır, büyütür ve başka bir insanı sokarak bu paraziti taşımış olurlar. Sivrisinekler dışında kan transfüzyonu, organ transplantasyonu, greftler ve kontamine enjektör veya iğnelerin ortak kullanımı ile de bulaşabilmektedir. Ayrıca anneden, enfekte eritrositlerin plasenta yoluyla doğum öncesi veya doğum esnasında bebeğe geçişiyle de bulaşabilir” ifadelerini kullandı. “Türkiye’de yerel kaynaklı sıtma görülmüyor” Sıtmanın, Afrika kıtasında halen çok yaygın olduğunu dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Özer, şunları söyledi: “Ülkemizde, cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana yapılan etkin sıtma mücadelesi sayesinde yerel kaynaklı sıtma vakası görülmemiştir. Ülkemizde tanı konulan sıtma vakalarının hepsinin kaynağı, başta Afrika olmak başka ülkelerdir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 2000 yılından beri dünya genelinde sıtma vaka sayısı ve ölümlerinde düşüş olduğunu bildirmektedir. DSÖ, 2016 yılında sıtma vaka sayısının 216 milyona, ölüm sayısının da 3 milyon 445 bine düştüğünü tahmin etse de, sıtma dünyada halen önemli bir enfeksiyon hastalığı olmaya devam etmektedir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayımlanan Dünya Sıtma Raporu’na göre 2016 yılında sıtma vakalarının yüzde 90’ı Afrika’da, yüzde 7’si Güney-Doğu Asya’da ve yüzde 2’si de Doğu Akdeniz Bölgesi’nde görülmüştür.” “Sıtmanın kan tahlilleri yoluyla tanısı kolaydır” Tanı sürecinin kolay olduğuna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Özer, “Günümüzde sıtmanın kan tahlilleri yoluyla tanısı kolaydır ve kısa sürede tanı konulabilir. Etkin bir tedavisi vardır. Sıtmanın yaygın görüldüğü yerlere seyahat edecek kişilere, o bölgelere gitmeden verilmeye başlanan koruyucu ilaçlar mevcuttur. Açık olan vücut bölgelerine sivrisinek kovucularının sürülmesi ise bir diğer korunma yöntemidir” şeklinde konuştu. “Sivrisineklerden korunmanın yolları” Sivrisineklerin, nemli ve sıcak iklim bölgelerinde, hijyen koşullarının uygun olmadığı yerlerde kolayca yuvalandıklarını ve ürediklerini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Özer, “En sık sıtma hastalığına neden olurlar. Ama sıtma dışında Dang humması, sarı humma, filaryazis (fil hastalığı), çeşitli ensefalitlere de (beyin ve beyin zarı enfeksiyonları) neden olabilirler. Sivrisineklerle mücadele yöntemlerinin başında, sivrisinek larvalarının bulunduğu bataklık gibi ortamların kurutulması, çeşitli kimyasallarla etkili ilaçlama yöntemlerinin sık aralıklarla uygulanması, sivrisineklerin sık bulunduğu ortamlarda cibinlik kullanımının yaygınlaştırılması, çalışırken vücudun açık yerlerinin ilaçlanması ve mümkünse kapalı kıyafetler veya açık renkli giysiler giyilmesi, el, kol ve yüz koruyucularının kullanılması önerilir” dedi.