SAĞLIK
İl Sağlık Müdürü Dr. Sarıkaya: "Kaybedilen her dakika beyinde milyonlarca hücrenin ölümü demektir" 10 Mayıs 2024 Cuma - 10:48:01 Dünya İnme Farkındalık Günü dolayısıyla açıklamalarda bulunan Çankırı İl Sağlık Müdürü Dr. Hüseyin Sarıkaya, "Kaybedilen her dakika beyinde milyonlarca hücrenin ölümü demektir" dedi. Çankırı İl Sağlık Müdürü Dr. Hüseyin Sarıkaya, ’Dünya İnme Farkındalık Günü’ çerçevesinde açıklamalarda bulundu. İnmenin çok hızlı tedavi gerektiren bir durum olduğunu belirten Dr. Sarıkaya, inme tedavisinde en önemli faktör tedaviye çabuk ulaşabilmek olduğunu ve kaybedilen her dakika beyinde milyonlarca hücrenin ölümü demek olduğunu söyledi. İnmenin çok hızlı tedavi gerektirdiği kaydeden Dr. Sarıkaya, "İnme beyin damar hastalıklarının ani olarak ortaya çıkan ve çok hızlı tedavi gerektiren bir durumdur. İnme tedavisinde en önemli faktör tedaviye çabuk ulaşabilmektir. Yani kaybedilen her dakika beyinde milyonlarca hücrenin ölümü demektir. İnme sonrasında doktor tarafından talep edilen ileri tetkikler de yaptırılmalıdır. Bu tetkikler, inmenin nedeninin belirlenmesi ve doğru tedavinin planlanması adına gereklidir. İnmeye neden olan risk faktörlerinin bilinmesi, doktorun tavsiyelerine uyulması ve sağlıklı bir yaşam tarzının benimsenmesi doğru beslenme alışkanlıklarının kazanılması ve sürdürülmesi çok önemlidir. Bu hususta, yüksek tansiyon hastalarının tansiyonunun kontrol altına alınması, beslenmedeki doymuş yağ miktarı ve kolesterolün azaltılması, sigara kullanımı varsa bırakılması, diyabet yönetimi diyet ve egzersiz ile fazla kiloların verilmesi önemlidir. Bunun yanında meyve sebzeler açısından zengin bir beslenme de bu dönemde alınabilecek önlemler arasındadır. Hareketsiz bir yaşam yerine düzenli bir egzersiz rutini, birçok yönden felç riskini azaltır.Yapılan egzersizle kan basıncı düşürülebilir, kan damarları ve kalp sağlığı iyileştirilebilir. Sağlıklı beslenerek, kilo kontrolü sağlayarak fiziksel aktivite yaparak inme riskinizi azaltın" ifadelerini kullandı.
10 Mayıs 2024 Cuma - 10:46 Bağırsaklardaki emilim bozukluğunun 4 belirtisi Memorial Kayseri Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Mustafa Kaplan, emilim bozukluğu ile ilgili bilgi verdi. Gıdaların içeriğindeki maddelerden birine karşı sindirim sisteminin verdiği reaksiyon veya bazı hastalıklara bağlı olarak ortaya çıkan iltihap nedeniyle gelişen malabsorbsiyon, sindirim sisteminin düzenli çalışmasını engelliyor. Emilim bozukluğu olarak bilinen malabsorbsiyon sendromu, bağırsakların besin bileşenlerini yeterince sindirememesine ya da emilmemesine neden oluyor. Malabsorbsiyon nedeniyle sindirimin bozulması ise daha birçok sorunu da beraberinde getiriyor. Memorial Kayseri Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Mustafa Kaplan, emilim bozukluğu ile ilgili bilgi verdi. Besinler tam olarak sindirilemiyor Malabsorbsiyon sendromu, alınan besinlerin vücutta etkili bir şekilde emilmesini engelleyen bir sindirim bozukluğudur. Bu bozukluk nedeniyle besin maddelerinin sindirimi ve emilimi tam olarak gerçekleşmez. İnce bağırsakta besinlerin, vitaminlerin ve eser elementlerin emiliminin bozulması sonucu ortaya çıkmaktadır. Birçok nedeni olan malabsorbsiyon sendromunda emiliminin fazlasının gerçekleştiği ince bağırsağın zarı yani mukozası zarar görür. Malabsorbsiyon, hazımsızlığa ve hatta yetersiz beslenmeye yol açabilmektedir. Yemek yedikten sonraki süreçte vücudun vitamin ve minerallerden fayda sağlaması beklenir. Ancak malabsorpsiyon sendromu varsa, sindirim sürecinin sonunda yenilen besinlerden fayda elde edilmez. Emilemeyen besinler dışkıyla atılır Sindirim sürecinde emilemeyen tüm besinler dışkı yoluyla atılacaktır. Malabsorpsiyon sendromu olanlarda genellikle yan etki olarak görülen ishal, tabloyu daha da kötüleştirmektedir. İshal nedeniyle besinler vücuttan çok kısa sürede dışkıyla atılmaktadır. Kısa vadede malabsorpsiyon nedeniyle belirli yiyeceklerin sindirilememesinden dolayı gastrointestinal rahatsızlıklara yani genelde ishal, gaz, şişkinliğe neden olacaktır. Zamanla, vücutta emilemeyen besinlerin eksikliği birçok soruna yol açacaktır. Makrobesinlerin (protein, yağlar veya karbonhidratlar) herhangi birinin eksikliği, kas kaybı ve bağışıklık sisteminin çökmesine sebep olur. Mikro besinleri (vitaminler ve mineraller) yeterli düzeyde alamamak ise göz, kemik, cilt ve saçları olumsuz etkilemektedir. Belirtiler dikkate alınmalı Malabsorpsiyon sendromu, hazımsızlığın yanı sıra birçok semptom ve şikayetle kendini belli etmektedir. Karın ağrısı. Karın bölgesinde şişkinlik ve aşırı gaz oluşumu. Mide bulantısı ve kusma. İshal ve yağlı dışkılama yani steatore. Belirtilerin ardından zamanla yetersiz beslenmenin bazı sonuçları ortaya çıkmaktadır. Aşırı kilo kaybı olması, kas erimesi, sık tekrarlanan enfeksiyon varlığı, vücutta kolayca oluşabilecek morarmalar, kuru cilt ve cilt lezyonları, saç dökülmesi, ödem yani şişlik, baş dönmesi, sinirlilik, ilgisizlik ve yorgunluk hali, Gece körlüğü (A vitamini eksikliği), Zayıf kemikler ve kemik ağrısı ve kemik kırığı (D vitamini eksikliği), Diş eti kanaması ve burun kanaması (K vitamini eksikliği), Unutkanlık, baş dönmesi, ağız çevresi yaralar (B12 vitamini eksikliği), Çocuklarda ise büyümenin gecikmesi Emilim bozukluğunun nedeni belirlenmeli Birçok hastalık malabsorbsiyon sendromuna yani emilim bozukluğuna neden olabilmektedir. Çölyak hastalığı, crohn hastalığı gibi iltihabi barsak hastalıkları, radyoterapi yani ışın tedavisine bağlı ortaya çıkan bağırsak hastalıkları, whipple hastalığı, kistik fibrozis, pankreas travması veya alkole bağlı pankreas yetmezliği, parazit ya da bağırsak kurdu enfeksiyonları. Kandaki mineral ve vitaminlere bakılmalı Tüm hastalarda tam kan sayımı ve biyokimya testlerinin ardından emilimi bozulan demir, vitamin B12, folik asit ve D vitamininin vücuttaki düzeyleri ölçülür. Yağ malabsorpsiyonu tanısı için dışkıda yağın varlığı aranır. Yine kanda çölyak için testlere bakılabilir. Dışkı incelemesinde pankreas enzim yetersizliği için fekal elastaz ve iltihabi bağırsak hastalığı için fekal kalptrotektin bakılabilir. Gerekirse hastalara endoskopi ve kolonoskopi yapılarak biyopsi de alınabilir. Tedaviye başlamadan emilim bozukluğuna neden olan asıl hastalığın bulunması gerekir. Örneğin bu duruma Crohn hastalığına sebep oluyorsa ve ilaçlarla Crohn hastalığı tedavisi edilirse emilim bozukluğu da düzelir. Benzer şekilde bu tabloya çölyak hastalığı sebep oluyorsa ve diyetten glüten çıkartılırsa sorun çözülür. Bu süreçte hastaya kalsiyum, D vitamini, demir, folik asit ve B12 gibi önemli vitamin ve mineral takviyeleri verilmektedir. Kilo kaybından dolayı hastaya yüksek kalorili diyetler uygulanabilir. Pankreas hasarı olan kişilerde ise pankreastan salgılanan enzimlerin yeterli düzeyde olmaması nedeniyle hastalara pankreas enzimi içeren ilaçlar verilmektedir. Tedavinin yetersiz olduğu durumlarda ise total parenteral nütrisyon (TPN) denilen damardan beslenme yöntemine başvurulmaktadır. Bu yöntem, hastaya damar yoluyla gerekli besinlerin verildiği bir uygulamayı içerir. Serumlar hastaya özel olarak hazırlanmaktadır. Gerekli olan kalori, vitamin ve mineraller hastanın ihtiyacına göre ayarlanmaktadır.
10 Mayıs 2024 Cuma - 10:30 Çağımızın hastalığı: Karaciğer yağlanması İEÜ Medical Point Hastanesi Gastroenteroloji bölümünden Prof. Dr. Ahmet Ömer Özütemiz, karaciğer yağlanması rahatsızlığının tedavi edilmezse karaciğer kanserine kadar gidebileceğini söyledi. Özütemiz, “Dünyada obezite, şeker hastalığı artıyor ve artmaya da devam ediyor. Bununla birlikte karaciğerde de yağlanma artıyor. Yağlanmayla başlayan bu süreç karaciğer iltihabını ve karaciğer sirozunu beraberinde getirip hastalık karaciğer kanserine kadar gidebiliyor” dedi. Karaciğer yağlanması rahatsızlığı son yıllarda hem ülkemizde hem de dünya üzerinde artarak devam ediyor. Karaciğerde biriken yağ zamanla bu organın büyümesine neden olurken, tedavi edilmemesi durumunda ise sonu siroza, devamında da karaciğer kanserine kadar gidebiliyor. İEÜ Medical Point Hastanesi Gastroenteroloji bölümünden Prof. Dr. Ahmet Ömer Özütemiz de bu konu hakkında önemli uyarılarda bulundu. Karaciğer yağlanmasında dünya genelinde büyük bir artış olduğuna vurgu yapan Özütemiz, “Karaciğer yağlanması rahatsızlığı, 21’inci yüzyılın başlangıcındaki en sık rastlanan karaciğer hastalığı olarak göze çarpıyor. Çünkü dünyada obezite, şeker hastalığı artıyor ve artmaya da devam ediyor. Bununla birlikte karaciğerde de yağlanma artıyor. Yağlanmayla başlayan bu süreç karaciğer iltihabını ve karaciğer sirozunu beraberinde getirip hastalık karaciğer kanserine kadar gidebiliyor” dedi. "Önemli olan erken teşhis" Siroz hakkında da bilgiler veren Prof. Dr. Ahmet Ömer Özütemiz, “Siroz da karaciğerin kronik bir hastalığıdır. Genellikle çok çeşitli nedenler sonucu gelişen ama aynı sonuca ulaşan klinik bir tablodur. Alkol kullanımına, bağışıklık sistemine, ilaçların yan etkilerine, metabolik doğuştan hastalıklara, bakır ve demir birikimine bağlı gelişebilmektedir. Hastalara çok büyük belirtiler vermez. Daha sonra karında su toplama, sarılık ve kanamalar gibi belirtiler vermeye başlar. Eskiden siroz tedavi edilemezdi. Ancak bugünkü teknolojilerle hastanın tamamen iyileşebildiğini görüyoruz. Önemli olan erken teşhis etmek.” ifadelerini kullandı. Karaciğer rahatsızlıklarında doktor kontrolünün önemine vurgu yapan Özütemiz, “Şeker hastalarının, ailelerinde hastalık öyküsü olanların, kronik hepatit B hastalarının, alkol kullanan kişilerin mutlaka doktor kontrolüne gitmesi gerekiyor. Kontrolün ardından ortaya çıkan tablo neticesinde bu kontrollerin ne kadar sıklıkta olacağına hekiminiz karar verecektir.” diye konuştu.
10 Mayıs 2024 Cuma - 10:03 Tatbikat gerçeği aratmadı, UMKE afete hazır hale geldi Ulusal Medikal Kurtarma Ekipleri (UMKE) Geliştirme Eğitimi ve Tatbikatı, senaryo gereği benzin istasyonundaki patlamada yaralanan 6 kişinin kurtarılmasıyla başarılı bir şekilde tamamlandı. Gerçeği aratmayan tatbikatın ardından UMKE ve 112 Acil Sağlık ekipleri her an afete hazır hale geldi. Aydın İl Sağlık Müdürlüğü Sağlık Hizmetleri Başkanlığı Afet Birimi tarafından gerçekleştirilen Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi (UMKE) geliştirme eğitimi ve tatbikatı, hazırlanan afet senaryosu üzerinden başarılı bir şekilde tamamlandı. Aydın İl Sağlık Müdürü Dr. Eser Şenkul’un koordinesinde gerçekleştirilen tatbikat gerçeği aratmadı. 5 saatlik teorik eğitimin ardından gerçekleştirilen tatbikatla, UMKE ve 112 Acil Sağlık ekipleri saha deneyimi kazanırken, tatbikatta katılımcılara uygulamalı olarak afetlerde olay yerinde yönetim, afet triajı, doğum, yenidoğan bakımı ve canlandırma gibi konularda eğitim verildi. Tatbikata, İl Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı ekiplerinin yanı sıra Aydın Büyükşehir Belediyesi İtfaiyesi ve İl Emniyet Müdürlüğü Yunus Motorize ekipleri de destek verdi. Tatbikata İl Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı 2 adet motorize 112 ekibi, 4 adet tam donanımlı ambulans ekibi,1 adet yenidoğan ambulansı ekibi, 3 adet UMKE Tim Aracı ve Mobil Komuta Aracı Timleri katıldı. Tatbikatta, 47 sağlık personelinin yanı sıra paydaş kurumlarla birlikte toplam 70 personel görev aldı. Patlamada 6 kişi yaralandı Senaryo gereği bir benzin istasyonunda patlama ve sonrasında yangın meydana geldi. Yaşanan olay sonrasında ihbar üzerine bölgeye polis, itfaiye, sağlık ve UMKE ekipleri sevk edildi. Kısa sürede olay yerine gelen itfaiye ekipleri, güvenlik önlemi alarak yangına müdahale etti. Tekrar patlama riskinin önüne geçilmesi ve yangının söndürülmesinin ardından hızla olay yerine gelen motorize 112 sağlık ekipleri, yaralıların ilk müdahalesini gerçekleştirdi. Olay yerine sevk edilen 112 acil sağlık ve UMKE ekipleri de yaralıları kurtararak, yaralılar için oluşturulan triaj alanında muayeneleri gerçekleştirildi. İstasyonun market bölümünde bulunan ve doğum yapan bir kadın ise kurtarılırken, yeni doğan bebeğe hayata döndürme uygulaması yapılarak, yenidoğan ambulansına alındı. Patlama ve yangında yaralanan 6 kişinin kurtarılması, stabilizasyonu ve uygun hastanelere transferi başarıyla gerçekleştirildi. UMKE ve sağlık ekiplerinin hazırlıklı ve etkin bir şekilde müdahale yeteneğini artırmaya yönelik gerçekleştirilen tatbikat ve eğitimlerin, hazırlanan programlar dahilinde devam edeceği öğrenildi. Tatbikata katılan Aydın İl Sağlık Müdürü Eser Şenkul’un yanı sıra Sağlık Hizmetleri Başkanı Mustafa Onur Türkkan, Kamu Hastaneleri Hizmetleri Başkanı Mete Erki, Sağlık Hizmetleri Başkan Yardımcısı Mehmet Yılmaz, Sağlık Hizmetleri Uzmanı Emre Serttaş ve İl Ambulans Servisi Başhekimi Burak Görür de ekiplerin çalışmalarını yakından takip etti.
‘Mikroplastik’ tehlikesi
09 Mayıs 2024 Perşembe - 12:36 ‘Mikroplastik’ tehlikesi Halk Sağlığı ve İç Hastalıkları Uzmanı Dr. M. Emin Dinççağ, hayatın her aşamasında kullanılan ‘mikroplastiğin’ halk sağlığı sorunu ve en ciddi çevre kirleticisi olduğunu belirterek, “İnsanın üreme sistemi üzerine olumsuz etkileri olabileceği, otoimmün hastalıklara yol açabileceği ve Alzheimer gibi hastalıkları tetikleyebileceği şeklinde düşünceler mevcut” dedi. ’Mikroplastik’ tehlikesine dikkat çeken Uzm. Dr. M. Emin Dinççağ, “Mikroplastik, günümüzün en önemli halk sağlığı sorunu, en ciddi çevre kirleticisidir. Günümüzün en önemli çevre kirleticisi olan mikroplastik, yediğimiz içtiğimiz gıdadan, içme suyumuza, anne sütüne kadar yapılan tıbbi araştırmalarda her yerde karşımıza çıkmaktadır. Henüz insan sağlığı için yol açacağı sağlık problemleri net olarak bilinemese de, otoimmün hastalıklara, Alzheimer hastalığında, üreme sistemini etkileyen hormonları bozduğu konusunda bilgilerimiz var. Ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak karşımızdadır” diye konuştu. Dünya nüfusunun hızla arttığını hatırlatan Dinççağ, “İnsanoğlunun turistik ve hareketli yaşamı, endüstriyel üretim ve tüketimin artması, daha iyi yaşam kalitesi beklentileri hızla çevrenin kirlenmesine ve ekosistemlerin bozulmasına yol açıyor. Hava kirliği, deniz kirliliği, toprağın bilinçsizce kirletilmesi, yanlış tarımsal politikalar yanında endüstri için ucuz, hafif ve kolay elde edilen bir madde olan plastiğin daha çok kullanılması günümüzde en ciddi çevre kirliliğine neden olmuştur. Son zamanlarda plastiğin yol açtığı çevre felaketi daha çok gündeme gelmekte ve artık bir önlem alınmasının kaçınılmaz olduğu sıklıkla vurgulanmaktadır. Zira yapılan birçok araştırmada, anne sütünden, içtiğimiz suya, yediğimiz balığın bünyesinde, ergenlerden alınan kan örneklerinde mikroplastiğe rastlanması ve gittikçe önlenemeyen plastik kullanımı önlem alınmasının gerekli olduğunu ortaya koymuştur” şeklinde konuştu. Dr. Dinççağ, şöyle devam etti: “Özellikle çevreye saçılan mikroplastiğin dünyanın en uzak ve bakir yörelerinde tespit edilmesi, sular ile denizlere taşınması ve balıkların ve diğer deniz ürünleri ile karıştırılarak balıklar için gıda ürünü gibi balığın bünyesine taşınması ve oradan insan vücuduna besin olarak geçmesi, su içtiğimiz pet şişeler ile yine insan vücuduna girmesi alarm verici bir tespit olarak karşımızdadır. Banyo perdelerinden paspaslara, ev gereçlerinden birçoğundan giysilerimize, diş fırçasından çocuk oyuncaklarımıza, kozmetik ürünlerden diş macununa, peynir kaplarımızdan alışveriş poşetlerine her şeyde hayatımızda olan plastik ve mikroplastik insan sağlığını da olumsuz olarak etkilemektedir. Henüz çok aydınlatıcı veriler olmamasına rağmen insanın üreme sistemi üzerine olumsuz etkileri olabileceği, otoimmün hastalıklara etken olabileceği ve Alzheimer gibi hastalıkları tetikleyebileceği şeklinde düşünceler mevcuttur.” Resmi Gazete’de yayımlanan tebliğden bahseden Dinççağ, “Plastiğe temas eden gıdalarla ilgili tedbirlerin alınması için üreticiye Türk Gıda Kodeksi Gıda ile Temas Eden Madde ve Malzemeler Dair Yönetmelik’te yapılan değişiklikler, süre verilerek Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Avrupa Kimyasal Ajansının(ECHA) önerileri ile Avrupa Parlamentosu’na ve Konseyi’ne bu alanda kısıtlamalar yapılmasına dair tavsiyeleri sürekli gündemde olmuştur. 2023/2055 Avrupa Birliği Yönetmelikleri mikroplastikler üzerine kısıtlamalar getirmektedir. Sentetik polimer mikro partikülleri kendi başlarına maddeler olarak belirli bir oranın üzerinde üretimde kullanılmaları yasaklanmıştır. Yılda 42 bin ton mikroplastiğin havaya, toprağa, suya ve okyanuslara karıştığı ve bu tehlikenin önlenmesinin insan hayatı için çok önemli olduğu artık günümüzde çok ciddi düşünülen çevre sorunlarındandır” ifadelerini kullandı.
Müdür Şenkul, sağlık hizmetlerini yerinde inceledi
09 Mayıs 2024 Perşembe - 12:35 Müdür Şenkul, sağlık hizmetlerini yerinde inceledi Aydın genelindeki ilçe ziyaretlerine devam eden İl Sağlık Müdürü Dr. Eser Şenkul, Nazilli Devlet Hastanesi’nde sunulan sağlık hizmetlerini yerinde inceledi. Her geçen gün büyüyen sağlık altyapısı ile dikkatleri üzerine çeken Aydın’da, sağlık yatırımları aralıksız devam ediyor. Bu çerçevede ilçe ziyaretlerinde hız kesmeyen Aydın İl Sağlık Müdürü Dr. Eser Şenkul, Nazilli Devlet Hastanesi’ni ziyaret etti. Sunulan sağlık hizmetlerini yerinde inceleyen ve hastane başhekiminden yürütülen çalışmalar hakkında bilgi alan Müdür Şenkul, özverili çalışmaları dolayısıyla da sağlık personellerine teşekkür etti. Ayrıca hastanede yatan hasta ve yakınlarıyla da görüşen Müdür Şenkul, ’geçmiş olsun’ dileklerinde bulundu. Konu ile ilgili Aydın İl Sağlık Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada “İl Sağlık Müdürümüz Dr. Eser Şenkul, Nazilli Devlet Hastanesi’ni ziyaret ederek yürütülen sağlık hizmetlerini değerlendirdi. Müdürlüğümüz Kamu Hastaneleri Hizmetleri, Sağlık Hizmetleri Başkan ve Başkan Yardımcısı ile İl Ambulans Servisi Başhekimimizin eşlik ettiği ziyarette İl Sağlık Müdürümüz, Hastane Başhekimimizden yürütülen ve planlanan çalışmalar hakkında bilgiler aldı. İl Sağlık Müdürümüz, ziyareti esnasında tedavi gören hastalarla sohbet ederek, geçmiş olsun dileklerinde bulundu. Doğum Servisi, Doğum Ünitesini ve anjiyo merkezini ziyaret ederek sağlık personelimiz ile bir araya gelen İl Sağlık Müdürümüz hemşire ve ebe personellerimiz ile sohbet etti. İl Sağlık Müdürümüz ebe ve hemşirelerimizin hemşireler haftasını ve ebeler günlerini kutlayarak, çalışmalarındaki üstün gayretlerinden dolayı teşekkür etti ve görevlerinde başarılar diledi" ifadeleri yer aldı.
Dr. Öğr. Üyesi Özturan: “Ruh ve beden sağlığı için günde 30 dakika egzersiz yapın”
09 Mayıs 2024 Perşembe - 12:27 Dr. Öğr. Üyesi Özturan: “Ruh ve beden sağlığı için günde 30 dakika egzersiz yapın” Egzersizin sağlıklı yaşam için önemine dikkat çeken Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Beril Özturan, “Her gün en az 30 dakikanızı fiziksel aktivite için ayırdığınızda daha sağlıklı bir vücuda sahip olabilir, yaşam kalitenizi artırabilir ve kronik sağlık problemlerine yakalanma riskini azaltabilirsiniz” dedi. Liv Hospital Ankara’dan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Beril Özturan, 10 Mayıs Sağlık İçin Hareket Et Günü dolayısıyla uyarılarda bulundu. Egzersizin faydalarını sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Beril Özturan, “Egzersiz kas kuvvetini, dayanıklılığını, esnekliğini artırır, kiloyu azaltır ve korur, kalp damar hastalıklarının riskini azaltır, kan şekeri ve kan yağlarının düzeylerini düşürür, psikolojik durumu ve uyku kalitesini düzeltir, kemik mineral yoğunluğunu artırır, bazı kanser tiplerini ve kronik ağrıyı azaltır” şeklinde konuştu. “Ruh ve beden sağlığı için günde 30 dakika egzersiz yapın” Yetişkinlerde kalp hastalıkları ve inme riskinden korunmada Amerikan Kalp Derneği’nin egzersiz önerilerinde bulunduğuna dikkati çeken Özturan, “Günde en az 30 dakika, haftada en az 5 gün orta şiddette aerobik egzersiz ya da haftada 3 gün, 25 dakika şiddetli egzersiz önerilmektedir. Dirençli egzersizlerin kan basıncını düşürdüğü, oksijen tüketim değerini arttırdığı ve vücut yağlarını azalttığı bilinmektedir. Ayrıca metabolik sendrom risk faktörleri olan obezite, HbA1c ve sistolik kan basıncı üzerine de etkileri bulunmaktadır ”ifadelerini kullandı. “Egzersiz depresyon ve demans riskini azaltır” Egzersiz programları ile depresyon semptomlarında ve demans gelişim riskinde azalma görüldüğünü belirten Özturan, “Obezite yani fazla kilolu olmak, pek çok kronik hastalıklar ve psikolojik sorunlarla ilişkilidir. Obezite tedavisinde egzersizin kilo kaybı üzerine etkisi diyetten daha azdır. Egzersiz özellikle diyetle birlikte etkili bir kilo verme aracıdır. Başlangıçta haftada 3-5 gün, 30-45 dakikalık orta şiddette egzersiz, uzun dönemde ise haftanın her günü veya çoğu gününde, en az 30 dakika veya üzerinde orta şiddette fiziksel aktivite olmalıdır” şeklinde konuştu. “Kireçlenmeye karşı etkili” Obezite ile birlikte bulunan kireçlenme (osteoartrit), fibromiyalji, bel ağrısı ve migren gibi kronik ağrı sendromlarında da egzersizin oldukça etkili olduğunun altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Özturan şu bilgileri paylaştı: “Osteortritte kilo vermek ekleme olan yükü azalttığı gibi inflamasyonuda azaltarak şikâyetlerde gerileme yapmaktadır. Özellikle karın yağlanması ciddi bel ağrısı ile ilişkili bulunmuştur. Osteoporozda koşma, sıçrama gibi egzersizler önerilirken, 50 yaş üzeri ve egzersiz alışkanlığı olmayanlarda aerobik, aralıklı koşma gibi düşük şiddetteki egzersizler daha uygundur.” “Günlük yaşamınızda hareket alışkanlığı kazanın” Günlük yaşamda da hareket etmek için fırsatlar oluşturabileceğini kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Özturan, “Sağlığınız elverdiği ölçüde asansör yerine merdiven kullanın, evcil hayvanlarınız varsa onu gezdirin, işleriniz kendiniz yapın, dans edin. Unutmayın düzenli egzersiz ruh ve beden olarak daha sağlıklı, daha mutlu ve enerjisi yüksek bireyler olmanızı sağlayacaktır” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Bahar yorgunluğuyla baş etmek için 6 öneri
09 Mayıs 2024 Perşembe - 11:43 Bahar yorgunluğuyla baş etmek için 6 öneri Baharla beraber değişmeye başlayan gece-gündüz süreleri ve iklim şartları ile beraber vücudumuzun yeni oluşan şartlara uyum sağlamaya çalıştığını ifade eden Medline Adana Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Meriç Zeydan, ‘bahar yorgunluğu’ olarak tanımlanan bu dönemde yaşanması muhtemel fiziksel ve psikolojik değişimlerle baş edebilmek için yapılabilecekleri anlattı. Bahar aylarında sıklıkla, yorgunluk hissi, halsizlik, isteksizlik ve baş ağrısı gibi şikâyetlerden yakınırız. Eğer tıbbi olarak bu durumun altında yatan başka hastalıklar yoksa, bahar yorgunluğu sizin de kapınızı çalışmış olabilir. Bu can sıkıcı durumdan kurtulmak içinse bazı basit davranış değişiklikleri sergilemek gerekebiliyor. Baharla beraber değişmeye başlayan gece-gündüz süreleri ve iklim şartları ile beraber vücudumuzun yeni oluşan şartlara uyum sağlamaya çalıştığını anlatan Medline Adana Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Meriç Zeydan, ‘bahar yorgunluğu’ olarak tanımlanan bu dönemde yaşanması muhtemel fiziksel ve psikolojik değişimlerle baş edebilmek için yapılabilecekleri şöyle sıraladı: "Uyku düzeninize özen gösterin Sadece bedenimizin değil zihnimizin de dinlendiği en önemli zaman dilimi olan uyku, genel sağlığımız için önemli bir ihtiyaç olarak biliniyor. Uykusuzluk ve düzensiz uyku kendinizi yorgun hissetmenize yol açarken düzenli uyku saatleri ise gün içerisinde daha dinç hissetmenize yardımcı olacaktır. Bu nedenle yatma ve kalma saatlerinizi düzenleyerek geceleri 6-8 saat uyumaya çalışın. Beslenmenize dikkat edin Güne başlarken Akdeniz tipi olarak da adlandırılan ve yumurta, zeytin, beyaz peynir, domates, bol yeşillik ve salatalık gibi besinlerden oluşan kahvaltınızı ihmal etmeyin. Doğal yollardan C vitamini almaya özen gösterin. Bunun yanı sıra gün içerisinde susamayı beklemeden en az 2 buçuk ila 3 litre su tüketin, kafein tüketiminizi ise sınırlandırın. Güne gevşeme hareketleri ile başlayın Kış aylarında kısmen hareketsiz kalan vücudunuza esneklik kazandırmak için yoga ve pilates en ideal tercihler arasında geliyor. Bunun için özellikle sabah güneşinden faydalanarak yapacağınız esneme ve gevşeme hareketleri vücudunuzun güne zinde başlamasını sağlarken aynı zamanda kışın yoksun kaldığınız D vitamini almanıza da yardımcı olacaktır. Açık havadan faydalanın Egzersiz yapmanın belki en keyifli yollarından biri de açık havada bahçe ve tamirat gibi işlerle uğraşmak. Yapılan bazı araştırmalar bahçede ortalama bir saat çalışmanın 5-6 kilometre yol yürümeye eşdeğer olduğuna işaret ediyor. Açık havada yapılan bu tarz işler, vücuda esneklik ve direnç kazandırırken aynı zamanda gerginlik ve kaygıyı azaltarak psikolojik olarak da bireye fayda sağlıyor. Yürüyüş yapmayı ihmal etmeyin Kendi kendinize yapabileceğiniz en faydalı aktivitelerden biri yürüyüş. Bu nedenle vücudunuzun kaybettiği tempoyu tekrar kazanmak için kış aylarında soğuk ve yağışlı havalar nedeniyle ara verilen yürüyüşlere tekrar başlamanın tam zamanı diyebiliriz. Haftanın en az 5 günü, orta ve hızlı tempo ile yaklaşık 45 dakika yapılacak yürüyüşler, hem kalp-damar sağlığınızı koruyacak hem kan şekerinizi dengede tutmanızı sağlayacak hem de yaza fit girmenize yardım edecektir. Ancak tempolu yürüyüşe başlamadan önce herhangi bir sakatlık sorunu yaşamamak için 5 dakikalık ısınma ve hafif esneme-germe egzersizleri yapmaya da özen gösterin. Hafta sonu şehirden uzaklaşın Bahar yorgunluğu, yoğun çalışma temposu ile birleştiğinde iyice çekilmez bir hal alıyor. Bu durumu aşmanın yollarından biri de kısa bir tatile çıkmak veya kamp yapmak. Bunun için hafta sonuna özel aileniz veya arkadaşlarınız ile birlikte 2 günlük bir tatil planlayın ama bu tatile iş götürmeyin. Bu süre zarfında ise sadece miskin bir şekilde yatmak yerine, gittiğiniz yerde görülecek ne varsa yürüyerek ya da bisiklet kiralayarak keşfetmeye çalışın. Bu şekilde hem kendinizi daha dinç hissedecek hem de kalp-damar sağlığınıza fayda sağlamış olacaksınız."
40 yaş sonrasında göz tansiyonuna dikkat
09 Mayıs 2024 Perşembe - 11:38 40 yaş sonrasında göz tansiyonuna dikkat Kayseri Doktor Öz Göz ve Cerrahi Lazer Merkezi Başhekimi, Göz Hastalıkları Uzmanı ve Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Abdullah Özkırış, 45 yaş üzeri bireylerde sık görülen glokom yani göz tansiyonunun, erken evrede herhangi bir belirti vermeden sinsice ilerlediğini belirtti. Göz tansiyonunun sinsi, belirti vermeden ilerleyen ve geri dönüşü olmayan kalıcı körlüğe neden olan bir hastalık olduğunu kaydeden Özkırış; hastalığın erken dönemde yakalandığı zaman ilaç veya cerrahi tedavi yöntemleri ile etkili tedavi edilebildiğini belirterek; "Son çıkan ilaçlar hastalığın ilerlemesinin önüne geçebiliyor ve yüz güldürücü sonuçlar alınabiliyor. Glokomun kalıcı görme kayıplarına neden olmaması için yılda bir kez göz muayenesi yaptırılması büyük önem taşıyor. Hastalığın ilk belirtileri 40 yaş üzeri bireylerde görülür. Ortaya çıkma riski, ileri yaş hastalarda daha fazladır. En önemli risk faktörü, ailede glokom öyküsünün bulunmasıdır. Bunun dışında diyabet ve tansiyon hastalarında glokoma yakalanma riski fazladır. Ailesinde glokom hastası olanlar 6 ayda bir göz muayenesi yaptırmalıdır" dedi. Göz Hastalıkları Uzmanı ve Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Abdullah Özkırış; "40 yaşından sonra yılda bir kez rutin göz kontrolü yaptırılması önemlidir. Aile öyküsünde glokom gibi ciddi göz hastalığı olan kişiler ise 6 ayda bir göz muayenesi yaptırmalıdır. Glokom göz tansiyonu olarak bilinse de, sadece göz tansiyonun ölçülmesi tanı için yeterli olmamaktadır. Çünkü göz tansiyonun yüksek olmadığı glokom türleri de vardır. Göz arkası görme sinirindeki çukurluk ve incelme oranlarına dikkatli bakmak gerekir. Muayenede göz tansiyonu yüksek ölçüldüğünde gözün kornea denilen saydam tabakasının kalınlığına bakmak gerekir. Tanı için ayrıca periferik görme alanında daralmayı değerlendirmek için bilgisayarlı bir görme alanı testi ve OCT cihazı ile görme siniri analizi yapmak gerekmektedir. Mevcut tedaviler ile hastalığın ilerlemesi durdurulabiliyor. Glokomda, göz tansiyonun değerinin çok üst sınırlarda olmadığı durumlarda öncelikle ilaç tedavisine başvurulmaktadır. Bu ilaçlarla göz tansiyonu normal sınırlara çekilmeye çalışılır. İlaç tedavisi sırasında hasta belli aralıklarla takip edilmektedir. Göz tansiyonun ilaç tedavisine rağmen düşmediği durumlarda ise cerrahi yöntemlere başvurulabilmektedir. Glokomun ilaçlı ya da cerrahi tüm tedavilerinde amacın, gözün mevcut durumunu korumak olduğu unutulmamalıdır. Hastalığın neden olduğu görme kayıplarının geri dönüşü olmadığı aklıda tutularak rutin göz muayeneleri asla ihmal edilmemelidir" ifadelerini kullandı.
Yumurtalık kanserini yenen keman sanatçısı hastanede moral konseri verdi
09 Mayıs 2024 Perşembe - 10:16 Yumurtalık kanserini yenen keman sanatçısı hastanede moral konseri verdi Antalya Devlet Senfoni Orkestrası keman sanatçısı Melike Demirel, yumurtalık kanserini atlattıktan sonra tedavi gördüğü hastanede moral konseri gerçekleştirdi. Yumurtalık kanserini atlatan Antalya Devlet Senfoni Orkestrası keman sanatçısı Melike Demirel, 8 Mayıs Yumurtalık Kanseri Farkındalık Günü’nde sanatçı arkadaşlarıyla, Memorial Antalya Hastanesi Kemoterapi ve Sanat Merkezi’nde kanser hastalarına moral vermek amacıyla farkındalık günü konseri düzenledi. "Annem, yumurtalık kanserinden vefat etti" 2021 yılı Ağustos ayında yumurtalık kanseri teşhisi konulan Melike Demirel, annesini de yumurtalık kanseri nedeniyle kaybettiğini aktardı. Demirel, şu sözlere yer verdi: "Annemi kanserden kaybettim, kanseri üç kez tekrarlamıştı ve son olarak yumurtalık kanserinden vefat etti. Dolayısıyla bunun bilincindeydim ve düzenli kontrollerimi yaptırıyordum. Bir kontrolüm sonrasında çıktı maalesef, kontrollerimi yaptırmış olmama rağmen bir müddet sonra kendini gösterdi. Karın ağrısı, şişkinlik, kabızlık ve iştahsızlık gibi şikayetlerim vardı, bir iki ay kadar bu şikayetleri çekmiştim. Daha sonra doktora başvurup, kadın hastalıkları muayenesi yaptırdığımda teşhis kondu, sağ yumurtalığımı kaplayan büyük bir tümör tespit edildi ve hemen acil bir şekilde yayılımı önlemek adına ameliyata alındım." "Kemoterapi, zorlu bir süreç" Annesinden dolayı yabancı olmadığı kanser hastalığına yakalanması nedeniyle çok etkilendiğini ifade eden Melike Demirel, gerekli tetkikler yapıldıktan sonra yayılım olmadığı için hemen ameliyata alındığını açıkladı. Demirel, ameliyatın ardından devam eden kemoterapi sürecinin de kendisini çok zorladığını şu şekilde dile getirdi: "Teşhis konduktan sonra gerekli kan tahlilleri, MR çekimleri gibi tetkikler yapıldıktan sonra yayılım olmadığı tespit edildi ve acil bir şekilde ameliyata alındım. Sağ yumurtalığım tümörle birlikte temizlendi ve akabinde benim için kemoterapi süreci başlamış oldu. Kemoterapi de son derece zor bir süreçti. Dört kür kemoterapi aldım, yatarak alıyordum. Çünkü, beş gün aralıksız bir şekilde devamlı alıyordum. Son derece yorgun geçen, vücut direncinin çok düştüğü, mikroplara çok açık olunan bir süreç. Aslında en can sıkıcı yanlarından biri saçlarınızı kaybetmeniz oluyor, gerçekten kadınlar için yıkıcı bir şey. Benim için de çok zor bir durum oldu, onun haricinde ne yazık ki cildimde bir takım lekelenmeler söz konusu oldu. Çünkü, kemoterapi sırasında hücreler kendini yenileyemiyor maalesef. Bir alerjik reaksiyon geçirmiştim, cildime müdahalede bulunmuştum ve izleri kaldı. Kesinlikle böyle bir tedavi sırasında cilde müdahale edilmemesi gerekiyor, o da bana bir tecrübe olmuş oldu." Tedaviden bir buçuk yıl sonra eski haline döndü Melike Demirel, tıbbi onkoloji tedavisini yapan Prof. Dr. Mustafa Özdoğan’ın tedavi sonlandıktan sonra bir buçuk yıl içinde eski hayata dönebileceğini söylediğini ve vücudunun toparlanmasının da Özdoğan’ın söylediği şekilde gerçekleştiğini aktardı. Demirel, “Doktorum Mustafa Özdoğan Bey, tedavi bittikten bir bir buçuk yıl kadar sonra tamamen eski hayatına dönebileceğimi söylemişti. Kemoterapiye bu bilinçle başlamıştım. Çünkü ilaç bitti, her şey bitti gibi bir şey maalesef söz konusu olmuyor. Vücut ilaç bittikten sonra kendini toparlamaya çalışıyor" diye konuştu. Doktorunun önerisiyle yumurtalıklarını dondurdu Ameliyat olduktan sonra doktorunun önerisi üzerine yumurtalığını dondurduğunu açıklayan Melike Demirel, genç yaşta yumurtalık kanserine yakalanan tüm kadınlara önerilerde bulundu. Demirel, "Ameliyat ve kemoterapi arasında bir süreçte doktorumun da yönlendirmesiyle yumurta dondurma işlemim söz konusu oldu, doğum yapma yaşı kadınların bayağı bir ileri yaşlara doğru ilerledi. Tek yumurtalığım alındığı için tek yumurtalığım kaldığından dolayı ve kemoterapi de yumurtalık da kalan yumurtalığıma zarar vereceği için, doktorum böyle bir yönlendirme yaptı. Yumurta dondurma işlemi gerçekleştirdim, bunu da genç hanımlara tavsiye olarak söyleyebilirim" dedi. Kanser hastalarına moral verdi Yumurtalık Kanseri Farkındalık Günü’nde tüm kadınların muayenelerini yaptırmaları için çağrıda bulunmak amacıyla konser düzenlediklerini belirten Demirel, kısa bir süre önce kendisinin de kanser hastaları arasında yer aldığını ve hazırladıkları dinletiyle kanser hastalarına moral vermeyi amaçladıklarını söyledi. Sanatçı arkadaşları Çağla Bilgin ve Akça Bilgin ile Memorial Antalya Hastanesi Kemoterapi ve Sanat Merkezi’nde konser veren Demirel, konuşmasını şu şekilde sonlandırdı: "Kimse kendine kanser vakasını konduramıyor ama her zaman risk altında olduğumuz bir hastalık. Dolayısıyla, muayenelerini yaptırmaları konusunda farkındalık gününde bir konser gerçekleştirmek istedim. Çünkü, ben de bu buralarda tedavi almış olduğum için, sanatın herhangi bir yanının iyileştirici gücünü bildiğimiz için, benim de geçmiş geçirmiş olduğum bir hastalık olması nedeniyle böyle bir farkındalık konseri yapmak istedik." "Yumurtalık kanserinin doğasını öğrendik" Keman sanatçısı Melike Demirel’in tedavisini gerçekleştiren Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Demirel ise Demirel’in farkındalık gününde konser verme talebini mutlulukla karşıladıklarını ifade etti. Özdoğan, Demirel’in hastaneyi evi gibi görmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirirken, yumurtalık kanseri tedavisindeki gelişmeleri paylaştı. Prof. Dr. Mustafa Özdoğan, şu ifadelere yer verdi: "Bugün için umutsuz bir cümle etmek doğru değil Yumurtalık kanseri için de tüm kanserlerde olduğu gibi çok önemli gelişmeler var. Tabii ki bu hastalıktan da yaşamını kaybeden hastalarımız var ama geçmişe göre yani son 20 yıla göre kurtulan hasta sayısının oranında çok önemli artış oldu. Bir kadının, bir karın ağrısı ya da bir şikayeti olduğunda doğrudan doktora gitmesi, yıllık kadın doğum kontrollerinin yapılması bu kanserin erken tanısı için çok önemli. Erken tanı konulduğunda ne oluyor, yumurtalıklar o bölgeden ameliyatla temizleniyor. Bir de yumurtalık kanserin doğasını da öğrendik, yumurtalık kanserinin neredeyse yüzde yirmi-yirmi beşlik kısmının yani dört hastadan birinin, anneden geçen bir gene bağlı olduğunu gördük. Artık bu insanları tanıdığımızda aileyi koruyabileceğiz. Gelecekte kanser geni taşıyan bireyleri tespit edebileceğiz, belki nesilden nesle aktarılmasını önleyebileceğiz. Doğum yaparken, tüp bebek yöntemiyle yapmalarını önereceğiz. Önleme ve tedavi açısından yapacağımız çok şey var."