GENEL - 16 Eylül 2017 Cumartesi 14:07

9. Üniversite Teşkilatları Türkiye Buluşması

A
A
A
9. Üniversite Teşkilatları Türkiye Buluşması

Eğitim Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, toplu sözleşme hakkının mimarı olan konfederasyon ve sendika olarak 4.

Eğitim Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, toplu sözleşme hakkının mimarı olan konfederasyon ve sendika olarak 4. Dönem toplu sözleşmeyle kazanım sayısı anlamında yeni bir rekora, maaş ve ücretlerdeki artış yönüyle de bütçe gerçeklerinin, orta vadeye ilişkin öngörülerin üstünde rakam ve oranlara imza attıklarını ifade etti.


Eğitim Bir-Sen 9. Üniversite Teşkilatları Türkiye Buluşması’nın açılışında konuşan Ali Yalçın, başta toplu sözleşme olmak üzere, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kamu görevlerinin sorunlarını çözmenin, çalışanları haklarına kavuşturmanın yolunun örgütlenmekten ve örgütlenmeyi büyütmekten geçtiğini vurgulayan Yalçın, “Eğer bugün katsayı adaletsizliğinden bahsedilmiyorsa, başörtüsü yasağı kötü bir anıdan ibaret kaldıysa, cuma namazına gitmek bir sıkıntı olmaktan çıktıysa, seçimle işbaşına gelen rektörlerin sultası sona erdiyse, üniversitelerde çalışma barışı belli bir oranda sağlandıysa, toplumun ve bütün bir üniversite camiasının bu salona, bu teşkilata bir teşekkür borcu vardır. Bunlar kendiliğinden, sloganlarla, laflarla olmadı. Her birinin arkasında alın teri ve bir direnç öyküsü var. Bugün yetkili sendikayız. 500 binin bir iki adım ötede olduğunu görüyoruz. KYK’da, üniversitelerde yetkiliyiz. Bunun bizim için, ülke için, insanlık için önemli olduğunu bilerek ama asla yeterli olmadığının da idrakinde olarak bu yerlere geldik. Türkiye’de 81 ilde 119 devlet üniversitesi var. Bizim sendika olarak, üniversitelerde 37 şubemiz, 9 bağımsız temsilciliğimiz var. Bağımsız ve milli eğitim şubelerine bağlı temsilcilikler dahil halen üniversite şubesi kuramadığımız 47 il var. Bunlardan 23 il/üniversitede 200 üzerinde üye sayısına ulaşarak şube kurma aşamasına geldik. Üniversitelerde 167 bin 977 kamu görevlisi görev yapıyor. Bunların 66 bin 953’ü sendikalara üye. Bunlardan 32 bin 45’i Eğitim Bir-Sen üyesidir. Milli eğitimde üyelerimizin çalışanlara oranı yüzde 39,282 iken, yükseköğretimde yüzde 19,077, KYK’da ise yüzde 49,77’dir. Kat ettiğimiz mesafeyi, geldiğimiz noktayı alkışlıyoruz fakat kapasitemizin çok daha iyisini gerektirdiğini de biliyor, bunun için ‘zirveden yeni ufuklara’ demeyi sürdürüyoruz” şeklinde konuştu.


Türkiye’de ilk defa Yükseköğretime Bakış: İzleme ve Değerlendirme raporu yayımlayan, Genç Memur-Sen ve ADEM’i tüm illerde teşekkül ettiren bir teşkilat olduklarını belirten Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü:


“Bu noktaya kolay gelinmedi. Rektör sultası, 28 Şubat cuntası artık eskisi kadar konuşulmuyorsa bu sizlerin sayesinde oldu. Güven telkin ettik, sesi değil sözü yükselttik. Bunu örgütlülüğümüz sayesinde başardık. Akademik ve idari kadroların iş birliği ile yeni hedeflere ulaşabiliriz. İdari ve yönetsel açıdan en çok sorunun aktarıldığı saha hala üniversite mecrasıdır. Akademisyenler açısından; araştırma görevlisi, 50-d, asistan, yardımcı doçentlik, doçentlik, profesörlük kadroları, görevlendirmeler, döner sermaye imkanları gibi konularda birçok sıkıntı, talep, beklenti dile getiriliyor. Akademik camia ne yazık ki, sendikadan destek bekliyor fakat üye olarak sendikaya destek olmaktan kaçınıyor. ‘Bizi neden anlamıyorlar’ diye sitem üretmekten ziyade ‘biz neden anlatamıyoruz’ diye işlem üretmek bizi hedefe götürür diye düşünüyorum. Önümüzdeki Mayıs ayında üniversitelerdeki akademisyen üye sayımızı iki katına çıkarmak için daha çok çalışmalıyız" açıklamasında bulundu.



"Üniversitelerin gelişimine ve sorunlarını çözmesine katkıda bulunuyoruz"


“Sendikal anlayışımızda sadece mali ve sosyal haklarla ilgili çalışmalar yapmak yok. Hizmet ürettiğimiz alanın çerçevesiyle ilgili değerlendirmeler, eleştiriler, öneriler, teklif de misyonumuzun bir parçasıdır” diyen Yalçın, “Yükseköğretim Kanunu’na ilişkin öneriler raporu yayınladık. Raporda, ‘Rektör adaylarının seçimle belirlenmesi usulü kaldırılmalı, kanunda belirlenmiş genel ve özel şartları taşıyan kişiler arasından doğrudan belli bir süre için atama yapılmalıdır’ dedik. Rektör seçimlerinin sosyal ve bilimsel maliyetini dile getirdik. Seçim yönteminin iş, enerji ve üretim kaybına, gerginlik ve ayrışmaya yol açtığını söyledik. İdari personelin seçim dışı bırakılmasının adaletsizliğini ve iş barışına olumsuz yansımalarını vurguladık. Sonuçta rektörlerin derebeylik kurmalarına zemin hazırlayan sisteme son verildi ve doğrudan atama yöntemine geçildi. Öğretim elemanlarının mali hakları raporu hazırladık. Akademik kadroların, idari personelin sıkıntılarını, taleplerini, beklentilerini anlattık. YÖK’ün, ÜAK’ın, TÜBA’nın dahi ortaya koyamadığı nitelikte bir çalışma gerçekleştirdik. Rapor, hem kapsam hem nitelik boyutuyla ilk ve halen tek olma özelliğine sahip. Araştırma görevlilerine, yardımcı doçentliğe ilişkin öneriler karşılık buldu. Ek ödeme sorununu çözdük. Üyelerimiz için görevde yükselme hazırlık kitabı yayınladık. Ezcümle, alana hakimiz ve sorun çözülecekse tek adres biziz, diyoruz. Üniversitelerdeki kamu görevlilerinin Eğitim Bir-Sen’in sendikal duruşuna dahil olmasına zemin hazırlayacak yeni bir süreç başlatmalıyız” ifadelerini kullandı.



"Teknoloji üretmede ülke olarak kapasitemizin oldukça altındayız"


Medeniyet değerlerimizle barışık üniversiteleri milletimizin, ülkemizin, ümmetin ve daha geniş zeminde insanlığın hayallerini gerçeğe, sorunlarını çözüme ulaştırmada bir imkan olarak gördüklerini kaydeden Ali Yalçın, şöyle konuştu:


“Üniversiteler, insan yetiştiren, fikir geliştiren araştırma-geliştirme, inovasyon merkezleridir. Yenilikçi sistemlere, enformatik sistemlere siz yön vermiyorsanız; diliniz, dininiz, kişiliğiniz, nesilleriniz yok edici bir kuşatmayla karşı karşıya kalmaktan kurtulamıyor. Sosyal medya, gerek içerik gerek form gerekse de enstrümanları itibarıyla müdahale edemediğiniz ama kullanmak zorunda kaldığınız bir alan. Maalesef, bilgi, düşünce, teknoloji üretmede ülke olarak kapasitemizin oldukça altındayız. Bir varlık yokluk savaşımı içerisindeki bu toprakların daha fazla gecikmeye tahammülü yok. Küresel sistemin vahşi paylaşım kavgaları arasında, enformatik ve sibernetik saldırıların olağanlaştığı devirde, sendikacılık yapmak hem zor hem kolay. Zordur; çünkü emeğin merkezde olduğu bir gündem oluşturmak oldukça yoğun ve yorucu bir süreç gerektiriyor. Kolaydır; çünkü böylesi süreçlerde kazanımlar için akıttığımız ter, harcadığımız enerji, ‘sendikacılığın hakkını vermek’ noktasında daha fazla imkan ve fırsat sunuyor.”


Yalçın, Türkiye’nin yakın geçmişte ayaklanma, kalkışma, darbe ve işgal girişimlerine sahne olduğunu belirterek, "Son beş yılda terör müfrezeleri yeniden devreye sokuldu. Hepsinin aynı merkezden kumanda edildiğini, hepsine Türkiye’yi dize getirme emri verildiğini artık hepimiz biliyoruz. Bütün güçlerini Türkiye düşmanlığına zimmetleyen sözüm ona sivil toplum kuruluşlarının, emek örgütü görünümlü bazı yapıların, bir kısım medya organının arka plandaki ikiz kardeşliğini görüyoruz. Türkiye, kendisine milletinin rızası dışında çizilen rotayı reddediyor. Yeni bir misyona ve vizyona yöneldiği için hedef alınıyor. Dünyanın sömürü ve talan düzeneğine her itirazın, küresel şebeke tarafından boğulmak istendiğini defalarca birlikte müşahede ettik. Sendikacılığın, sadece üye kaydederek yapılmayacağını, toplu sözleşme imzalamakla sınırlı kalamayacağını, mali ve sosyal hakları artırmanın yeterli olmayacağını çok iyi biliyoruz” diye konuştu.



"Kanın durduğu, nimet-külfet dengesinin adil olduğu bir dünyayı hedefleyen teşkilatız"


Maaşları artırma mücadelesinin yanında, küresel zihniyete karşı da mücadele vermeleri gerektiğini söyleyen Yalçın, şöyle devam etti:


“Ülkemize yönelen her operasyonun bir maliyeti var. Üstelik bu maliyetin oluşması için operasyonun başarılı olması gerekmiyor. Operasyonu bertaraf etmek de maliyetler üretiyor. Maliyet, kazanılacak olanı yitirmek şeklinde de karşımıza çıkıyor. Çukur terörünün, Gezi kalkışmasının, 17-25 Aralık’ın, 15 Temmuz’un ekonomik, sosyal ve siyasal maliyetini görmemek mümkün değil. Darbenin arkasındaki güçlerin döviz kurları ve faiz oyunlarını, borsaya yönelik müdahalelerini hep birlikte yaşadık. Küçülen ekonomik pasta, büyüyen finansal açıklar bütün dünyanın ekonomik-finansal krizle karşı karşıya kaldığını gösteriyor. Türkiye’nin lider ve oyun kurucu ülke pozisyonuna uzun bir aradan sonra yeniden oturduğu bölgemizde durum nedir? Yemen’de yürütülen kirli oyunları, Katar’a uygulanan ambargoyu, ABD’nin yürüttüğü ayrıştırma politikalarını, Rabia canisi Mısır’ın darbecisi Sisi’nin şeytani kurnazlığını, Esed’in insanlıktan çıkmış uygulamalarını, Kudüs’e, Gazze’ye yönelik kuşatmanın ağır etkilerini yaşıyoruz."



"Kazandıklarımızı, ürettiklerimizi değersizleştirmeye çalışanlara izin vermeyiz"


Toplu sözleşme hakkının mimarı olan konfederasyon ve sendika olarak 4. Dönem Toplu Sözleşmeyle kazanım sayısı anlamında yeni bir rekora, maaş ve ücretlerdeki artış yönüyle de bütçe gerçeklerinin, orta vadeye ilişkin öngörülerin üstünde rakam ve oranlara imza attıklarının altını çözen Yalçın, “Başarı skalası başarısızlık olanlardan, sendikal sözlüklerinde kazanım kavramı yer almayanlardan 258 kazanımı anlamalarını beklemeyin. Kazandıklarımızı, ürettiklerimizi, terimizi, emeğimizi değersizleştirip kirletmelerine, zihinleri bulandırmalarına izin vermeyiz” diye konuştu.



"Teklif ettiğimiz zam oranlarının beklentiyi yüksek tuttuğu yönündeki değerlendirmeler algı operasyonudur"


Bundan önceki toplu sözleşmede olduğu gibi yine tabandan tavana doğru bir teklif oluşturma sürecini işlettiklerini kaydeden Ali Yalçın, şunları söyledi:


“Toplu sözleşme masasının söz ve yetki sahibi kurum ve özneleriyle görüşmeler yaptık. Yakın geçmişten içinde bulunduğumuz yıla, kısa ve orta vadeli planlarındaki bütçe rakamlarını, gerçekleşmelerini ve hedeflerini, mikro ve makro ekonomik verileri, bölgesel ve küresel gelişmeleri mercek altına aldık. Kamu görevlileri ve kamu işçilerinin maaşlarına yapılan zam oranlarını masaya yatırdık. Tekliflerimizi üç farklı alternatifle, üç farklı maaş kalemi üzerinden oluşturduk. Teklif ettiğimiz zam oranlarının abartılı ve beklentiyi yüksek tuttuğu yönündeki değerlendirmeler açık bir algı operasyonudur. Toplu sözleşmede sadece oransal zam belirlenmiyor. Genele ilişkin konular dışında hizmet kollarının talepleri, özelde beklentileri olan unvanlar gibi konular da toplu sözleşmenin ayrılmaz parçasıdır. Bazı teklifleri, zamana bıraktığımız bir teklifi kazanıma dönüştürmek, bazı tekliflerimizi sonraki süreçlerde masaya taşıyacağımız kapsamlı tekliflerin altyapısını oluşturmak için masaya taşıyoruz. Toplu sözleşmelerdeki kazanımlar iki yıl geçerlidir. İki yıllık sürecin sonunda kazanımlar sona erdiğinden, her toplu sözleşme hükmünü önceki sözleşmelerde olsa dahi yeni bir kazanım olarak görmek gerekiyor. Bu gerçekten hareketle 4. Dönem Toplu Sözleşmesi açık bir rekor, bir zaferdir" açıklamasında bulundu.



"Yarım puana ikna olmadık, yarım puan daha kazandık"


“Müzakereye kapalı olma irademizin karşılığını 3,5+3,5+4+5 teklifiyle aldık. Bu teklife yönelik olarak da ‘Müzakereye uygun, imzaya yeterli değil’ dedik. Bu teklifte de hizmet kolları ve genele ilişkin teklifler yer almıyordu. O nedenle genel zam oranına ilişkin kararımızı netleştirmeye çalışırken, genele ve hizmet kollarına ilişkin Kamu İşveren Heyeti tekliflerini masada somutlaştırma sürecini de arka planda işletmek durumundaydık. Bunda da başarılı olduk” diyerek sözlerini sürdüren Yalçın, bu yönüyle yarım puana ikna olmadıklarını aksine yarım puanlık ilave artışla birlikte kazanım sayısını artırdıklarını ve geçmiş dönemde elde edilen kazanımları koruduklarını, bazı ilave artışları bunlara dahil ettirdiklerini ifade etti.



"Her toplu sözleşmede yeni kazanımlarımızla üniversite personeline kazandırıyoruz"


Akademik personelin geliştirme ödeneği konusundaki hassasiyetinin bilindiğini belirten Yalçın, “Süre uzatımı kararıyla akademisyenlerin ne kadarlık bir geliri elde etmeye devam edeceklerini anlatmama gerek var mı? Jüri üyeliği ücretinin, ikinci öğretim kapsamında ödenmekte olan fazla çalışma ücretinden yararlanacakların kapsamının yüzde 45 ve yüzde 20 oranlarına çıkarılması, üniversite yurtlarında çalışan personele normal çalışma ücretinin üç katı tutarında fazla çalışma ücreti önemli kazanımlar değil mi? Sıra tahsisli lojmanların en az yüzde 15 olması şartının toplu sözleşmede yer alması, lojman tahsis komisyonunda sendikanın temsilcisinin bulunması, KYK personelinin fazla çalışma ücreti az mı önemli? Üniversite çalışanları başlığında yer almayan kazanımlar da var. Şeflerin özel hizmet tazminatı artışından, biyologlara yönelik ilave artıştan, güvenlik görevlilerine ilişkin artıştan, genel toplu sözleşmede unvanlar itibarıyla öngörülen artışlardan üniversitelerdeki kamu görevlileri de yararlanacak. Üniversitelerde görev yapan 4/C’li personelin 3. Dönem Toplu Sözleşme kazanımları aynen devam edecek. Bu toplu sözleşmeyle ek ödemelerine yaptırdığımız ilave artıştan üniversitelerdeki 4/C’li personel de yararlanacak” şeklinde konuştu.



"Örgütlü kadın sayımız artmalı, kadınlar sendikacılığa el atmalı"


Üniversite teşkilatlarından kadın ve gençlik örgütlenmesi konusunda özel hassasiyet ve yüksek gayret göstermelerini isteyen Yalçın, “Kadın örgütlenmesi önemlidir. Eğitim çalışanlarımızın yüzde 50’sinden fazlası kadın. Kadınların bu ülkede erkeklerden daha ağır bedeller ödediği süreçleri yaşadık. Emek alanından, ekmek kazanmaktan mahrum edildiğini, siyasi tacizlere, fikri mobbinglere maruz bırakıldığını en iyi biz biliyoruz. Kadın komisyonlarının çalışmalarına hem genel merkez hem de şube nezdinde destek vermeli, pozitif ayırımcılık yapmalıyız. Kadın üye sayımızın ve kadın yöneticilerimizin artması, sendikal zeminde elimizin güçlenmesine, uluslararası alanda etkinliğimizin daha da artmasına katkı sağlayacaktır” diye konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Bakan Ersoy, Yunan mevkidaşı ile "Romeo ve Juliet" oyununu izledi Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ile Yunanistan Kültür Bakanı Lina Mendoni, William Shakespeare’in unutulmaz eseri "Romeo ve Juliet" oyununun Atatürk Kültür Merkezi’ndeki (AKM) gösteriminde bir araya geldi. Oyun, Türkiye’den Devlet Tiyatroları ve Yunanistan’dan Atina Konser Salonu Megaron ve Yorgos Lykiardopoulos kültürel organizasyonu Lykofos ortak projesiyle Ege’nin her iki yakasında tiyatro severlerle buluşuyor. Yunanistan ve Türkiye’den sanat kurumları ile sanatçıları bir araya getiren proje, iki ulus arasında köprü kurmayı hedefliyor. Dün İstanbul’da ilk gösterimi yapılan ve 28 Nisan’a kadar sahnelenmeye devam edecek esere ilişkin AKM’de gerçekleştirilen basın toplantısında Bakan Mehmet Ersoy, Bakan Lina Mendoni ile verimli bir görüşme gerçekleştirdiklerini ve değerlendirmelerde bulunduklarını söyledi. Basın toplantısında konuşan Bakan Ersoy, "Bugün değerli mevkidaşım, Yunanistan Kültür Bakanı Sayın Lina Mendoni ve beraberindeki heyeti misafir ettik. Verimli bir görüşme gerçekleştirdik; değerlendirmelerde bulunduk. Şimdi ise çok güzel bir sanat birlikteliği vesilesiyle buradayız. Devlet Tiyatrolarımız ile Pire Belediye Tiyatrosunun ortak bir proje çerçevesinde sahneye koyduğu Romeo ve Juliet oyununun İstanbul galasını izleyeceğiz” dedi. "Sanatın evrenselliği insanlık için daima ortak bir çatı olmuş; en güzel, en anlamlı birlikteliklere ev sahipliği yapmıştır" diyen Ersoy, sözlerine şöyle devam etti: “Bizler de buna sahip çıkmanın, katkı ve değer sunmanın gayretindeyiz. İnanıyorum ki bu proje sadece bir başlangıç olacak, önümüzdeki dönemlerde sanatın diğer alanlarına da yayılacaktır. Romeo ve Juliet, Shakespeare’in eşsiz kaleminden çıkmış ölümsüz bir klasik. Bizler ise bu eseri, sanatçılarımızın kendi kültürel ve tarihsel geçmişlerinden ilham alarak yeniden yorumladıkları bir temsille sahneye taşıyoruz. Oyundaki aileler kendi aralarında anadillerinde konuşurken bir araya geldiklerinde, bildikleri tek ortak dil olan İngilizce ile iletişim kuracaklar. Bu yaklaşım, farklı dillerin ve kültürlerin etkileşimiyle insan doğasının derinliklerine inerek evrensel duyguları keşfetmeyi amaçlamaktadır. Esere günümüz dünyasından açılan bu çağdaş bakış açısı ve yeni yorum vesilesiyle Türkiye ve Yunanistan’ın köklü kültürel mirasını da bir araya getirmiş ve iki ülke arasında derinleşen kültürel diyaloğu sembolize etmiş olacağız. Provalar 18 Şubat’ta, Yunanistan’da başlamıştı. Yönetmen Lefteris Giovanidis’in rejisiyle sahneye taşınan eser, Türkiye’de sanatseverlerle buluşmasının ardından Mayıs ayında, Atina’da perdelerini açacak ve iki ülkede toplamda 13 temsil gerçekleştirilecek. Ayrıca 17-27 Mayıs 2024 tarihleri arasında, Antalya’da düzenlenecek olan 14’üncü ‘Devlet Tiyatroları Antalya Uluslararası Tiyatro Festivali’nde yer almasını da planlıyoruz. Yine yaz aylarında ve önümüzdeki tiyatro sezonunda Türkiye’nin ve Yunanistan’ın farklı şehirlerinde sahnelenmesi, Avrupa’daki prestijli tiyatro festivallerine katılımı söz konusu olacak. Türkiye ve Yunanistan arasındaki kültürel ilişkilerin geliştirilerek daha ileri boyuta taşınması adına bundan sonra da Yunanistan’ın ilgili kurum ve kuruluşlarıyla eşgüdüm ve iş birliği içerisinde çalışmaktan memnuniyet duyacağımızı ifade etmek isterim. Sayın Bakan’a, Pire Belediye Tiyatrosunun ve Devlet Tiyatrolarımızın çok değerli sanatçılarına ve Sayın Lefteris Giovanidisi’in şahsında, sahne arkasında bu esere emek veren bütün ekibe teşekkür ediyorum. Sanatseverleri bu özgün ve özel temsili izlemeye davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum” dedi. Yunanistan Kültür Bakanı Lina Mendoni ise eserin sahneye konulma sürecinden bahsederek, Türk- Yunan ilişkileri bakımından oyunun İstanbul’da izleyicilerle buluşmasından dolayı mutluluk duyduklarını ifade etti. Romeo ve Juliet’in en güzel aşk hikayesi, aynı zamanda da bir drama olduğunu belirten Mendoni, "Bu oyun bir başlangıç olabilir. İki toplumun kültürel bağlarımızı daha da yüksek hale getirebiliriz. Sadece devlet düzeyinde değil, özel kuruluşlar arasında da ortak projelerin ve ikili işbirliklerinin olduğunu öğrenmekten mutluluk duyuyoruz. Yakın zamanda sizleri Atina’ya 16 Mayıs’ta sahnelenecek oyuna da bekliyorum. Eminim oyun, Atina’da da çok iyi karşılanacak" diye konuştu. Bakan Ersoy ve Mendoni, ortak basın toplantısının ardından AKM Tiyatro Salonu’nda sahne alan "Romeo ve Juliet" oyununu birlikte takip etti.
Adana Okan Buruk: “Büyük rekorlara imza atıyoruz” Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk, Y. Adana Demirspor galibiyetinin ardından yaptığı açıklamada “Büyük rekorlara imza atıyoruz. Daha büyük rekorlar ve başarılar bizi bekliyor. Bunun mutluluğunu yaşıyoruz” dedi. Trendyol Süper Lig’in 34. haftasında Galatasaray deplasmanda Y. Adana Demirspor’u 3-0 mağlup etti. Maç sonu basın toplantısında konuşan Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk, Adana deplasmanının zorlu olduğunu belirterek, “Adana deplasmanı birçok takım için çok zordur. Maç öncesi muhteşem bir koreografi vardı. Maç atmosferi çok güzeldi. Oyuna bakacak olursak da bizlerin ofansif anlamda çok kolay pozisyon ürettiğimiz oyunlardan biriydi. Oyun içerisinde rakibimizin de çok net pozisyonları vardı. Kaptanımız Muslera kendisi bir rekora imza attı. Galatasaray’ın kazandığı 3 puanda önemli bir rolü vardı. Rakibimize verdiğimiz pozisyonlardan dolayı mutlu değilim. Bugün buradan ayrılırken 7 puan önde ayrılıyoruz. Bir sonraki maça da hazırlanırken rakiplerimizin maçlarını da bekleyeceğiz. Kendi rekorumuzu geçtik, benim ve oyuncularım açısından çok önemli. Herkese teşekkür ediyorum. Hep beraber bu rekorları kırıyoruz. Büyük rekorlara imza atıyoruz. Daha büyük rekorlar ve başarılar bizi bekliyor. Bunun mutluluğunu yaşıyoruz” ifadelerini kullandı. Fenerbahçe ve Beşiktaş arasında oynanacak maç hakkında da sorulan soruya cevap veren Buruk, “Rakibimizin iki kanadı da çok geriye dönmedi. 56 kere ceza sahasına girip 25 şut atmışız. Rakibimiz iyi savunma yapamadı. Biz hep kendi maçımıza odaklanıyoruz. Biz kendi maçlarımızı kazandığımız için avantajlı olan biziz. Rakibimizin puan kaybetmesi halinde bu puan farkı 6 veya 7 olarak değişecek. Hiçbir şey bitmedi. Devam ediyoruz” diye konuştu.
Adana Hikmet Karaman: “Alkışlanacak bir mücadele ortaya koyduk” Y. Adana Demirspor Teknik Direktörü Hikmet Karaman, 3-0 mağlup oldukları Galatasaray maçı sonrası yaptığı açıklamada, “Futbolda bazen moral fiziksel kondisyonun önüne geçer. Gole kadar oyun anlamında, pozisyon anlamında alkışlanacak bir mücadele ortaya koyduk” dedi. Trendyol Süper Lig’in 34. haftasında Y. Adana Demirspor, evinde karşılaştığı Galatasaray’a 3-0 mağlup oldu. Maç sonu basın toplantısında konuşan Y. Adana Demirspor Teknik Direktörü Hikmet Karaman, “İlk 45 dakikada çok önemli pozisyonlar oluşturduk. Kaleci Muslera’yı tebrik etmek gerek. İkinci yarı 1-0 ve 2-0 oldu. Futbolcularım iyi mücadele etti. Gole kadar oyun anlamında, pozisyon anlamında alkışı hak eden bir performans ortaya koyduk. Maçın son bölümlerinde Galatasaray üstünlüğü ele aldı. Taraftarlarımıza da teşekkür ediyorum. Maç öncesi çok güzel bir atmosfer vardı. Galatasaray’a bundan sonra başarılar diliyorum” ifadelerini kullandı. "İlk 45 dakikada planlarımızın hepsi tuttu" Adana Demirspor’un zorluklar yaşadığını aktaran Karaman, “Bu takım 12 haftalık bir takım. Adana Demirspor takımı 12 haftadır birbirini tanımaya çalışan oyuncu gruplarıyla maça çıkıyor. Geçtiğimiz sezonların takımı ortada yok. İlk 45 dakikada planlarımızın hepsi tuttu. Yediğimiz gollerden sonra moraller bozuldu. Galatasaray gibi bir takıma karşı oynuyorsun ve ilk devre yakaladığın net pozisyonlar var. Futbolda bazen moral fiziksel kondisyonun önüne geçer. 2-0’dan sonra gördünüz ne kadar rahatladı. Yusuf Sarı ve Emre Akbaba çok önemli oyuncular ama yoklardı. Biz elimizdeki oyuncularla planlamayı en iyi şekilde yaptık. Müthiş bir maç izlendi. Futbol bir oyun, alkışlayacaksın. Bu oyunculara da sahip çıkacaksın. Zaman zaman kulüpler ekonomik ve sevk, idare anlamında zorluklar yaşayabilir. Biz de bunu şu anda kontrol ediyoruz. Semih Güler’in sakatlanması da bizi etkiledi. Alkışlanacak bir mücadele ortaya koyduk” diye konuştu.